Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Şiddeti Reddeden Erkekler:

Yanıt
Old 12-12-2005, 17:36   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Şiddeti Reddeden Erkekler:

Montreal Katliamı

İlk kurbanı olan Maryse Laganiere'i koridorda öldürdü. Daha sonra 10 kadın, 48 erkek öğrenciyle bir erkek hocanın bulunduğu 303 numaralı sınıfa yöneldi. Tavana iki el ateş edip bağırdı: "Kadınları istiyorum. Feministlerden nefret ediyorum!"

--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
10/12/2005 Özdeş BODUR
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - 6 Aralık 1989 günü, akşam saat 5'i biraz geçe, Noel Tatili'nin başlamasından bir önceki ders gününde, Marc Lepine (*) adında genç bir adam sakladığı yarı otomatik bir tüfeği Kanada Quebec'teki Ecole Polytechnique'e, yani Montreal Üniversitesi Mühendislik Okulu'na soktu.

İlk kurbanı olan Maryse Laganiere'i koridorda öldürdü. Daha sonra 10 kadın, 48 erkek öğrenciyle bir erkek hocanın bulunduğu 303 numaralı sınıfa yöneldi. Tavana iki el ateş edip bağırdı: "Kadınları istiyorum. Feministlerden nefret ediyorum!"

Altı kadın öldü

Erkekleri kadınlardan ayırdı ve silah tehdidiyle uzaklaştırdı, kalan kadın öğrencileri duvara dizdi ve ateş etmeye başladı. Altı kadın öldü; diğerleri yaralandı ama hayatta kaldı.

"Lepine daha sonra ilk kata indi" diye yazıyor tanıklardan Maclean:

"Saklanan öğrencilere ateş ederek gidiyordu. Kantine girdi ve Anne-Marie Edward ile iki sınıf arkadaşını öldürdü. Hala av üstündeydi ve tekrar üçüncü kata çıktı ve 311 numaralı sınıfa daldı. Yaşanan trajediden habersiz öğrenciler yıl sonu sözlü sunumlarını yapıyorlardı.

Eric Forget, (21), olayı şöyle hatırlıyor: "Önce kimse bir şey yapmadı. Sonra silahlı adam ateş açtı ve iki hocayla 26 öğrenci saklanmak için masalarının altına süründüler. Fareler gibi kapana kısılmıştık. Her yana ateş ediyordu."

Başka tanıklar Lepine'in birkaç masanın üstüne sıçrayıp altlarında saklanan kadınlara ateş ettiğini söylediler. Dört kadın daha öldürüldü.

Öldürme eylemine başlamasından yaklaşık 20 dakika kadar sonra, Lepine kendi canına da kıydı. Kafasına ateş ettiğinde 14 kadın ölü yatıyordu ve dokuzu kadın, dördü erkek, 13 öğrenci yaralıydı.

Arka plan

Kanada Quebec'in 1960'lardaki "Sessiz Devrimi"nin başından beri kadınlar gelenek dışı mesleklerde ve eğitim programlarında gittikçe ilerlemekteydi.

1970'lerle 80'lerde artan sayıda kadın Ecole Polytechnique'e, yani Montreal Üniversitesi'ndeki Mühendislik Okulu'na akın etti.

Quebec veya başka yerlerdeki erkeklerin çoğu bu dönüşümü kabullendi ve hatta sıcak karşıladı. Ancak bir grup azınlık, kadınların yeni rolleri ve olanaklarını özendiren girişimler nedeniyle zarar gördüğünü hissediyordu.

Bunlardan biri de 25 yaşındaki Marc Lepine'di. Tacizci/evde şiddet uygulayan bir babası vardı ve tanıdıkları onu yalnızlığı seven, huysuz biri olarak betimliyordu.

Kadınlara ve feministlere öfke

Lepine, Kanada Ordusu'na başvurmuş ama reddedilmişti. Ecole Polytechnique'e yazılmak üzere çalışmış ama, kabul edilmemişti. Anlaşıldığı kadarıyla bunu, feministler ve sempatizanlarınca savunulan "pozitif ayrımcılık" politikalarına bağlıyordu.

Üstünde bulunan intihar mektubunda Lepine, kadınlara ve feministlere duyduğu öfkeyi ateşleyen kin dolu kafa yapısı hakkında kimi ipuçları vermişti:

"Lütfen dikkat edin: Eğer bugün intihar ediyorsam bu ekonomik nedenlerle değil ama, politik nedenlerle. Çünkü hayatımı mahveden feministleri öbür dünyaya yollamaya karar verdim...

"Feministlerin beni çileden çıkarma konusunda her zaman yeteneği var. Kadın olmanın avantajlarını ellerinde tutmak istiyorlar...Erkeklerin ellerindekini eşzamanlı olarak almaya çalışmakla...

"O kadar faydacılar ki, çağlar boyu erkekler tarafından biriktirilen bilgiden yararlandıklarına bile aldırmıyorlar. Ellerine her fırsat geçtiğinde, erkekleri yanlış tanıtmaya çalışıyorlar."

İntihar mektubundaki kadınlar

Bu mektuba iliştirilmiş olarak geleneksel mesleklerde çalışmayan 19 önde gelen Quebec'li kadının listesi vardı. Bunların arasında Quebec'in ilk kadın itfaiyecisi ile polis komiseri de bulunuyordu.

Listenin altına Lepine şöyle yazmıştı :"Bu kadınlar bugün neredeyse ölüyorlardı. Zaman yetersizliği -çok geç başladığım için- bu radikal feministlerin hayatta kalmalarına izin verdi."

Olaya tanık olan öğrenci ve personelin çoğu travma sonrası stres bozukluğu yaşarken, orda bulunanlardan bir erkek öğrenci sonraki aylarda kendini astı. Anne-babası da onu izledi.

Bu katliam Quebec'lilerle Kanadalıları derinden sarstı.

Quebec Hükümeti ve Montreal Kent Yönetimi üç gün yas ilan etti. 6 Aralık, 1991'den beri de Kanadalılar için, "Kadına Yönelik Şiddete İlişkin Ulusal Anma ve Mücadele Günü."

Bir grup Kanadalı erkek de, 1991 yılında kadınlara yönelik şiddete karşı çıkma sorumlulukları olduğunu fark etti.

Erkeklerin kadınlara uyguladıkları şiddete karşı olan erkeklerin simgesi olarak da "beyaz kurdele" yi seçtiler.

Ve her yıl, 6 Aralık'ta ya da Uluslararası Kadınlara Karşı Şiddetle Mücadele
Günü olan 25 Kasım ile 6 Aralık arasında beyaz kurdele takmaya başladılar.

Kanada'da başlayan kadına yönelik şiddete karşı erkek hareketi başka ülkelere de yayıldı Katliam, Kanada Silah Kontrol Hareketi'ni de canlandırdı ve buna bağlı olarak 1995'te silah kontrol yasaları sıkılaştı.

Öldürülen mühendislik öğrencisi kadınlar

* Genevieve Bergeron: 21 yaşındaydı, inşaat mühendisliği 2. sınıf öğrencisiydi, bursluydu ve yetenekli bir müzisyendi de.

* Helene Colgan: 23 yaşındaydı, makine mühendisliği son sınıftaydı ve yüksek
lisans yapmayı planlıyordu.

* Nathalie Croteau: 23 yaşındaydı, makine mühendisliği son sınıftaydı.

* Barbara Daigneault: 22 yaşındaydı, makine mühendisliği son sınıftaydı. Montreal bölgesindeki başka bir mühendislik okulunda hoca olan makine mühendisi babasına ders asistanlığı yapıyordu.

* Anne-Marie Edward: 21 yaşındaydı, kimya mühendisliği 1. sınıf öğrencisiydi. Üniversitenin alpinist kayak takımındaydı ve ailesi onu takım üniformasıyla gömmeyi seçti.

* Maud Haviernick: 29 yasındaydı, çevresel tasarım lisans mezunu ve metalürjinin bir kolu olan malzeme mühendisliği 2. sınıf öğrencisiydi.

* Barbara Maria Klucznik: 31 yaşındaydı, hemşirelik öğrencisiydi. (Ecole Politechnique Kantini çok ucuz olduğundan, kocasıyla akşam yemeğini o gün orda yemeği seçmişlerdi.)

* Maryse Leclair: 23 yaşındaydı, malzeme mühendisliği 4. sınıf öğrencisiydi.

* Annie St.-Arneault: 23 yaşındaydı, makine mühendisliği öğrencisiydi.

* Michele Richard: 21 yaşındaydı, malzeme mühendisliği 2. sınıf öğrencisiydi.

* Maryse Laganiere: 25 yaşındaydı, Polytechnique'in bütçe dairesinde çalışıyordu ve yeni evlenmişti.

* Anne-Marie Lemay: 22 yaşındaydı, makine mühendisliği 4. sınıf öğrencisiydi

* Sonia Pelletier: 28 yaşındaydı, gelecek donem makine mühendisliğini bitirecekti. Ölümünden sonra bu diploma verildi.

* Annie Turcotte: 20 yaşındaydı, malzeme mühendisliği 1. sınıf öğrencisiydi.(AD)

Yazıyla ilgili linkler:

* http://www.gendercide.org/case_montreal.html

* http://www.whiteribbon.ca

* http://en.wikipedia.org/wiki/%C3%89c...nique_massacre

* http://www.feminista.com/archives/v1n3/montreal.html
Old 12-12-2005, 17:41   #2
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Karın terk ederse öldürme, ağla


Hürriyet’in BM Nüfus Fonu Türkiye Temsilciliği’yle ortaklaşa düzenlediği Aile İçi Şiddete Son Konferansı’nda erkek odaklı çalışan örgüt ve kampanya temsilcileri de vardı.


Çünkü sadece kadını eğitmek, ekonomik güç sahibi kılmak ya da şiddete maruz kaldıktan sonra korumak yeterli değil. Bütün bu çabalar, dünyada milyonlarca hanede kadın ve çocukların kaba kuvvet kurbanı olmasına çözüm değil. İngiltere’den Aile İçi Şiddeti Önleme Projesi (DVIP), İskoçya’dan Change ve Kanada’dan White Ribbon (Beyaz Kurdele) erkek odaklı çalışan sivil toplum örgütlerinden birkaçıydı.

Türkiye’de erkeklerin yüzde 65,8’i ‘Karım zina yaparsa, öldürürüm’ diyor. Kanada’da Beyaz Kurdele kampanyasını başlatan Michael Kaufman ise başka bir öneride bulunuyor: ‘Karın terk ederse öldürme, ağla!’

İşte aile içi şiddete karşı erkek eğitiminin anahtar cümlesi bu. Acı çek ama katil olma.

Cümlenin analizi de şu: Erkeğe daha çocukken duygularını bastırması ve güçlü olması öğretiliyor. O da sürekli zaafını gizlemek ve erkekliğini kanıtlamak zorunda kalıyor. Güvenini kaybediyor, korkuyor, duygularını bastırıyor ve sonunda kaba kuvvete başvuruyor. Oysa duyguların ifadesi, insan olmanın bir parçası. Karşısındakinin duygularını anlayan bir birey ise şiddete başvurmaz.

Hürriyet’in geçen 11-12 Kasım tarihlerinde düzenlediği Aile İçi Şiddete Son Konferansı’nın ilk günü konuşma yapan Michael Kaufman, konferansın ikinci günü de bir atölye çalışması düzenledi. Bu çalışmada Kaufman, doğum anından başlayarak erkeği şiddete yönelten toplumsal dogmaların analizini yaparken şöyle diyordu: ‘Erkek bir saatli bombadır. Biyolojik bir olgu olan duygulardan korkan, bu yüzden kendini zayıf hisseden ve güçlü olmak, özgüven kazanmak için şiddete başvuran bir saatli bomba. Erkekler artık bu geleneği değiştirmek ve ‘erkek olmak ne demektir’ meselesi üzerinde yeniden düşünmek zorundadır.’

ERKEĞİ YENİDEN TANIMLAYALIM

Kaufman’a göre, erkeğin tanımı üzerine geniş bir toplumsal tartışma açılması gerekiyor. Kadınlar bu alanda erkeklere göre hayli mesafe almış bulunuyor. Ancak sadece kadınların tartışması, örgütler kurması yeterli değil. Erkekleri de tartışma platformuna çekmek gerekiyor, çünkü şiddeti kullanan onlar. İşte bu nedenle Beyaz Kurdele kampanyasını başlatıp, 30 ülkeye yayan Kaufman, erkekleri güçlü bir toplumsal hareket halinde şiddete karşı çıkmaya çağırıyor.

Kaufman burada, toplumun farklı kesimlerini de bir ortak payda etrafında toplanmaya çağırıyor; ‘Dindar kesim ve laikler birlikte çalışmalı. Hem dini ilkelere hem de yasalara aykırı olan gelenekler değişmeli. Karşılıklı sevgi için yeni gelenekler yaratmalıyız’ diyor.

KOŞULLANMA DOĞUMDA BAŞLIYOR

Toplumun erkek üzerindeki egzersizi daha doğduğu an başlıyor ve bu koşullandırma potansiyel zorbalar yaratabiliyor.

Michael Kaufman bu egzersizi, bizzat tanıklık ettiği bir öyküyle anlatıyor: ‘Eşim çocuğumuzu dünyaya getirirken doğum odasındaydım. Bebek geldiğinde gözümde öyle çok yaş birikmişti ki, önce cinsiyetini göremedim. Sonra hemşirenin derinden gelen sesini işittim: ‘Bir erkek, güçlü, gerçek bir erkek.’ Benim daha beş saniyelik çocuğum hemen güçlü erkek oluvermişti. Oysa kız olsaydı, hemşire daha yüksek perdeden şen bir sesle ‘Kız, güzel tatlı bir kız’ diyecekti.’

Yani toplumun ön kabulleri daha doğum anında bireyi bir kalıbın içine sokuyor. Sonra erkek çocuk yetiştirmenin evrensel rehberi devreye giriyor: Erkek; çocuk bakmaz, beslemez, duygulara kapılmaz, ağlamaz.

Bu süreçte erkek kadını kontrol altına almak için kuvvete başvurmayı öğreniyor. Ve toplum erkeğe şiddet kullanma ayrıcalığı tanıyor. Bu bir gelenek haline geliyor, ancak Michael Kaufman gelenekler değişebilir diyor.

BEBEK BAKAN ERKEK ÇOCUKLAR

Kanada’da öğretmenlere erkek öğrenciler arasında bir çalışma yaptırılıyor ve sürpriz bir sonuç çıkıyor. 22 öğrenciye, erkeklerin ağlamasıyla ilgili fikirleri sorulunca, çocukların 20’si ‘Erkekler, erkeklerin ağlayamayacağını düşünür’ diye yanıt veriyor. ‘Peki sence erkekler ağlar mı?’ sorusuna 19 öğrencinin verdiği cevap şu oluyor: ‘Evet, erkekler ağlayabilir.’

Erkeklerin, erkekler hakkındaki düşünceleriyle, kendi özel düşünceleri arasındaki fark böylece ortaya çıkıyor.

Toronto’da da bir deney yapılıyor. Erkek çocuklar, bir yuvaya götürülüp, kendilerinden yaşça küçük olan çocuklara bakmaları isteniyor. Önce kız işi olarak gördükleri bu uğraşa pek yanaşmıyor, ancak zaman içinde alışıyorlar. Hatta içlerinde yuvaya dalıp, ‘Nerede benim bebeğim?’ diyenler çıkıyor. Erkek çocuklar, daha küçük yaşta ‘bebek bakmayı ve sevmeyi’ öğrenebiliyor. Tabii eğer başka türlü koşullandırılmazlarsa.

Beyaz Kurdele’nin ilkeleri

Beyaz Kurdele bir örgüt değil, tüm dünyaya yayılması hedeflenen bir kampanya. Erkeklerin şiddeti reddetmesini ve erkeğin yeniden tanımı konusunda tartışma platformu açılmasını hedefliyor.

Erkeklerin şiddet karşısında suskun kalması da suçtur. Bu nedenle beyaz kurdele takan erkek asla şiddete başvurmayacağını ve şiddet karşısında suskun kalmayacağını taahhüt eder.

Şiddet kesinlikle topyekün erkek cinsinin suçu değildir.

Kampanyanın siyasi eğilimi yoktur.

Kadınlarla işbirliği içinde çalışır.

Gerçek erkek gücünü can yakmak için kullanmaz.

Geleceğimizde kadına karşı şiddetin yeri yoktur.


19 Kasım 2005
Ayşe ÖZEK KARASU akarasu@hurriyet.com.tr
Old 12-12-2005, 17:47   #3
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Feminist Bir Ütopya Gerçekliği: Beyaz Kurdele

--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
26/11/2005 Talin SUCİYAN
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Kanada'da başlayan erkek hareketi

Beyaz Kurdele kampanyası, 1991 yılında bir grup erkeğin Kanada'da kadınlara yönelik şiddeti kınamak için yakalarına taktıkları beyaz kurdeleyle ile başladı.

Sadece altı hafta sonra, tüm Kanada'da yüz bini aşkın erkek, yakalarına beyaz kurdele takıp, kadınlara yönelik şiddetin erkeklerin örgütlenmesiyle nasıl ortadan kaldırılabileceğine ilişkin tartışmaya başlattı.

Beyaz Kurdele, erkeklerin şiddete asla yönelmemesini, şiddetin affedilmemesini ve kadınlara yönelik şiddete erkeklerin sessiz kalmamasını amaçlıyor.

Bu amaca ulaşmak için eğitim setleri hazırlıyor ve okullarda, cemaat merkezlerinde, yerel organizasyonlarda seminerler düzenleyerek eğitim programları hayata geçiriyor ve tabii kadın örgütlerine destek veriyor.

50 ülkeye ulaşan Beyaz Kurdele Kampanyası

Kampanya devletten hiçbir maddi destek almıyor. Üyelerinin, hayır kurumlarının ve sendikaların desteğiyle ayakta duruyor.

Kampanya bugüne kadar Namibya'dan, Brezilya'ya, Hindistan'dan, Kenya'ya, Uganda'dan Çine, Arjantin'den Ermenistan'a, tüm dünyada, 50 ülkeye ulaşmış.

Örgütlenişi ise son derece özgür.

Kaufmann, her ülkede kamuoyu oluşturacak dinamikleri en iyi o ülkenin insanlarının bileceğini söylüyor haklı olarak.

Bunun için de, sadece fikrin yani erkeklerin kadına yönelik şiddete karşı örgütlenmesinin yaygınlaştırılmasını desteklemeyi amaçlayarak, kampanyanın ulaştığı ülkelerde kullanılan simgelerin farklılaştığını, kimi ülkelerde yakaya beyaz kurdele yerine; kola beyaz bir bağ bağlandığını, kimi ülkelerde kurdelenin renginin değiştirildiğini, amacın aynı kalarak yerel ihtiyaçlara göre şekillendirildiğini belirtiyor.

Erkekleri anlamak

Kadınlara yönelik şiddetin kınanması ve cezalandırılması feminist hareketin altını sürekli çizdiği bir nokta. Ama bir başka önemli nokta da bu şiddetin nedenlerini anlamak.

Burada anlamak ile meşrulaştırmak arasına kalın bir çizgi çizmek gerekiyor.

Anlamak empati kurma ve çözüm üretme sürecini başlatırken, anlamak yoluyla meşrulaştırmak elbette ki tüm çözüm ihtimallerini ortadan kaldırır.

Kaufmann erkeklerin neden şiddete yöneldiğini anlamaya yönelik yedi 'P'den bahsetti. İngilizce'de P ile başlayan bu maddelere kısaca değinelim.

Ataerkil güç (Patriarchal Power) : Kaufmann bunu, içselleştirilmiş şiddet olarak tanımlıyor ve ataerkil şiddetin erkekler arası ilişkileri de belirlediğini ve son kertede erkeğin kendi kendine karşı uyguladığı şiddetin de sebebi olduğunu söylüyor.

"Ataerkil toplumlar sadece erkeklerin kadınlar üzerindeki üstünlüğü prensibine değil aynı zamanda erkeklerarası bir hiyerarşiye de dayanır ve şiddet, toplumsal ilişkilerin her alanında ve son kertede kişinin kendi içinde de hüküm sürer " diyor.

Ayrıcalıklı Olma Hissi (The Sense of Entitlement to Privilage) : Feminist analizlerin de sıklıkla belirttiği gibi erkek uyguladığı şiddetin, ayrıcalıklı olma hissine dayandırıyor.

Bu durumda şiddet güç eşitsizliğinden değil, erkeğin bilinçli ya da çoğunlukla bilinçsiz olarak kendini ayrıcalıklı hissetmesinden kaynaklanıyor.

İzin (Permission) : Erkeklerin şiddet uygulamasının sosyal veya psikolojik sebepleri ne olursa olsun geleneklerden, bazı dini öğretilerden, sosyal normlardan, hukuksal boşluklardan beslenen örgütlü bir izinlilik hali vardır.

Erkek Gücünün Paradoksu (The Paradox of Men's Power) : Kaufmann burada erkeklerin güç deneyimlerinin çelişkilerine değiniyor.

Kurulmuş erkeklik kalıbının beklentilerinin hiçbir zaman tatmin edilemeyecek olması, kişisel yenilgilerle ya da yenilgi ihtimalleriyle birleştiğinde, şiddetin bir telafi etme yöntemi, boşluğu dolduran bir yöntem olarak ortaya çıktığını söylüyor.

Erkek Olmanın Psişik Kalkanı (The Psychic Armour of Manhood) : Feminist psikoanalistler, erkeklik modellerinin annelik, bakım - büyütme nosyonlarına yabancılaştırılması sonucu erkeklerde oluşan katı bir ego duvarına, yani kalın bir savunma kalkanının oluştuğuna dikkati çeker.

Bunun sonucu olarak empati yeteneğinin eksikliği ve yaptığı şeyin sonuçlarını hissetme ortadan kalkar. Eşine vuran bir adam bu yüzden kolayca 'ama o kadar da hızlı vurmadım' diyebilir.

Psişik Bir Düdüklü Tencere olarak Erkeklik (Masculinity as a Psychic Pressure Cooker) : Erkekler kadınlara oranla daha fazla duygularını bastırmaya, korku duyduklarında bunu belli etmemeye yönelik yetiştirilirler, bunu öğrenirler.

Bu durumda ifade edilemeyen pek çok duygu öfkeye dönüşerek ortaya çıkar, ki öfke ifadesi erkekliğin normal, meşru ifadelerinden biri sayılır.

Deneyimler (Past Experiences) : Araştırmalar şiddet görerek büyüyen kızların da erkeklerin de şiddet eğiliminin daha yüksek olduğunu ortaya çıkardı.

Erkekler her ne kadar aile içi cinsel tacize kız çocuklarının yarısı oranında maruz kalıyor olsalar da, genel olarak fiziksel şiddete kızlarla aynı oranda maruz kalmaları mümkün.

Erkekler ve savaş oyunları

Buna ek olarak pek çok erkek çocuğun savaş oyunları oynayarak, birbiriyle şiddete dayalı ilişkiler kurarak büyüdüğü de bir başka gerçek.

Micheal Kaufmann bu yedi maddeye değindikten sonra çözüm önerileri sunuyor.

* Bunlardan ilki ve en önemlisi erkekliğin, maskulinitenin yeniden tanımlanması ve bu tanımlamadan bahsedilen sosyal ve psişik tehlikelerin çıkartılması.

* Erkeklerin kadın hareketine verdikleri desteğin arttırılması ve böylelikle toplumdaki cinsiyet ilişkilerinin değişiminin sağlanması.

* Şiddet uygulayan erkeklerle çalışmaların arttırılması böylece daha fazla yeni kuşağın şiddetle büyümesinin engellenmesi.

* Erkeklerin 'Beyaz Kurdele Kampanyası' gibi kampanyalar aracılığıyla aktive edilmesi ve duygularını daha fazla ifade etme şansı bulması.

BİA Haber den alıntıdır.
Old 25-02-2006, 17:40   #4
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Erkeklerin Feminist Süreci

Erkeklerinde Feminist Sürece İhtiyacı Var


Feminizmin kadınların tekelinde olmadığını savunan erkekler; kadın hakları ve özgürlüğü konusunda sözleri olduğunu dile getiriyor. Doktora tezi erkeklik üzerine olan erkek psikolog, kadınların özgürleşme sürecinde erkeğin rolünün de değiştiğini söylüyor. --------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
25/02/2006 Jale
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Amsterdam) - Amsterdam borsa binası geçtiğimiz yıl 24-25 Eylül'de feministlerin kalesi oldu. İki gün süren programda eğlencenin yanısıra, tartışma, bol miktarda çalışma grubu ve ve bilgilendirme vardı.

"Cesaretli kadın" sloganıyla başlayan etkinlikte, kadınlar ve yeni bağımsızlık anlayışına ilişkin yaklaşımlar ele alındı. Bu arada kadın rejisörlerin filmleri gösterildi, sergiler düzenlendi. 25 yıllık bir geçmişe sahip Hollanda feminist kadın hareketi, bu sloganla son yıllarda çevresini saran sessizliği yıkmaya çalıştı.

20 yıl önce 20 yıl sonra

Kadın konusu hem mesleki hem de kişisel açıdan beni de ilgilendirdiği için, ev halkından o hafta sonu izin isteyip, kızıma da sonraki hafta sonu için bir sürü vaatte bulunarak programa katıldım.

Her ne kadar kadın hakları önemliydiyse de ev yaşamı, partnerim ve kızım her zaman ön planda idi. Benden bir hafta sonu vazgeçmeleri için elbette onların da rızalarını almalıydım.

Standlar, sergiler ve müzikle donanmış binaya girince, karşılaştığım tipler, geçen 25 sene içinde çok şeyin değiştiğine dair bir ipucu verir gibiydi.

20 sene önce katıldığım toplantılarda sadece Hollandalı feministler ve lezbiyenler olurdu ama, bu sefer sahneye yeni figürler de çıkmıştı: Siyah kadınlar ve başörtülüler de bu sefer feminizm sahnesinde yerlerini almışlardı.

Feminist erkekler

Bu kadar değişime acaba katlanabilir miyim sorusunu kendime sorarken, gözüm bir çalışma grubuna ilişti. Daha sonra alırım diyerek broşür ve avanta dergi toplamadan, hemen daldım.

"Feminist salon" adı altında organize edilen çalışma grubunun konusu, kendini feminist diye adlandıran erkeklerdi.

Feminizmin sadece kadınların tekelinde olmasının doğru olmadığını savunan erkekler; kadın hakları ve özgürlüğü konusunda kendilerinin de söyleyecek sözleri olduğunu dile getirdiler.

Doktora tezini erkeklik üzerine yapmış bir erkek psikolog, kadınların özgürleşme süreci içinde erkeğin rolünün de kaçınılmaz olarak değiştiğini; aile içinde pozisyonu değişen her ferdin, bu değişim doğrultusunda tüm aile sistemini de değiştirdiğini anlattı.

Erkeğin rolü kadının ekonomik bağımsızlığıyla sarsıldı

Kadının ekonomik bağımsızlığını kazanmasıyla, asırlardır gelen bir gelenek olan erkeğin ekonomik alandaki yerinin sarsıldığını; dolayısıyla karısının kendisine olan bağımlılığını artık sorgulamaya başladığını söyledi.

Geleneksel rolü sarsılan her erkeğin bundan ister bilinçli ister bilinçaltında derin bir korku duyduğunu; karısının bu korkuyu anlarsa kendisini yarı yolda bırakacağı güdüsüyle korkusunu bastırdığını dürüstçe açıkladı.

"Ben karımın özgürleşme sürecinden son derece korktum. Üniversite bitirmiş bir aydın olarak, karımın kendi benliğiyle davranması ve kendi bağımsızlığını destekledim ama, için için de 'ya artık bana ihtiyaç duymazsa' diye ödüm koptu" dedi.

Erkek benliği feminizme minnettar

Bu süreçte kendi erkek benliğini araştırmaya itildiğini ve bu süreci yaşama şansını verdiği içinde feminizme duyduğu minnettarlığı anlattı. Bu korkuyu yenmek içinde erkeklerinde bir feminist sürece ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Zamanımızda feminist süreçlerin artık cins farkı tanımadığını, kendisiyle hesaplaşmaya hazır herkesin meselesi olduğunu söyleyerek sözünü fiyonkladı.

Bu "hesaplaşmaya hazır" oluş süreci hakkında yoğun ve hararetli bir tartışma başladı. Tartışmacıların bir bölümü, herkesin bu süreci tanımadığını; eğitim ve yetiştirilme tarzından ötürü kendisiyle hesaplaşmanın onlara son derece tehdit edici bir şey olarak geldiğini savundu.

Erkek genetiği ve değişim tartışması

Kadınların genetik programlanışlarının değişime daha açık olduğunu ve erkeklerin bu konuda daha uzunca bir yol katetmeleri gerektiğini savunan kesim ise, salondaki erkeklerin şimşeklerini üzerine çekti.

Feministlerin, yıllardır sadece kadınların değişime açık olduğunu savunmalarından ötürü kopukluk yaşandığına dikkat çeken erkekler, bu ön yargılarından ötürü feminist geçinen kadınların egoist olduğunu; erkeklerden destek görmemelerinin sorumlusunun da kendileri olduğunu söylediler.

Bu kadar "sorumluluk" yüklü bir çalışma grubu fazla gelmeye başlamıştı. "Evet-hayır oyunu"na döneceğinden korkarak, salonu usulca terk ettim. Belki de feminizmi genelleştirmek ve cinsler üstü bir platforma taşımak için daha zaman çok erkendi.

Figüranlar değişse de

Figüranlar değişse de bazı oyunlar, belki de daha farklısı bizi sarsacağı için, hep aynı kalmaya mahkumdu. Ama ev halkından izin isteyerek ve de hafta sonumu feda ederek geldiğim bu etkinlikte bunu sorgulayacak hiç halim yoktu.

Farklı oyunlar var mı diyerekten, önce kendime bir kahve ısmarlayıp yumuşak beyaz koltuklara yayıldıktan sonra, etrafıma bakınmaya başladım.

Kahvem bitmek üzereyken karşıdan bir kamera ekibinin, ellerinde plastik çantalar ile dolaşan ve hepsi başörtülü bir grup genç kızı takip ettiğini gördüm.

Hollandalıların yeni özgürlük resmi: Başörtüsü

Kızların ağzından çıkan her lafı eğilerek dinleyen kamera yönetmeni, sanki hiç bir hareketlerini kaçırmak istemiyordu. Her türlü farklılığa hoşgörü göstermeyi dini bir sadakatle yerine getiren Hollandalılar sanki, "Bakın yeni özgürlüğün resmi artık bu. Biz başörtülülere bile hoşgörü gösteriyoruz" der gibiydiler.

Farklı konularda sık sık tanık olduğum bu davranış bana hiç yabancı değildi. Hoşgörü için hoşgörülü olmanın gerektiği bu ülkede, kime hoşgörü gösterildiği artık önemli değildi.

Olayların tarihsel sembolleri, insanların süreçleri ve en önemlisi insan gelişimi için bazı şeylere tolerans gösterilmemesi gerektiği, hiç mi hiç önemli değildi.

"Ben doğru taraftayım hakim bey!" Toplumsal olaylara hesaplı yaklaşım, bu ülkenin ikinci dünya savaşından kalma bir iç hesaplaşma ve suçluluk duygusuydu. Gördüğüm fotoğraf, bu düşüncemi bir kez daha kanıtlanmıştı.

Kahvemi bitiremeden yayıldığım koltuktan kalktım, acaba şimdi ne yapmalıydım?

"Kadınlar da güzel olabilir"

Kadın ve iş konulu çalışma grubu beni hiç açmazdı. 27 yıldır iş hayatının tam içindeydim ve bu konuda bana yeni bir şey anlatmaları imkansızdı. Hatta çalışan bir anneydim, iş hayatı ve anneliğin birleşmesinin getirdiği her türlü rezillikten payımı almıştım.

Lezbiyenler grubu ise doluydu, hem de tıklım tıklım... Zaten tipime bakıp, senin bizlerle ne işin var diyen bakışları beni oradan hemen uzaklaştırdı. Değişik renklere de açık olduğumu anlatacak zamanı bana vermedikleri için, uzaklaşmadan önce, onlara iyi çalışmalar diledim ve kapıdan duran kısa saçlı, gözlüklü, iri yarı tipe bir öpücük gönderdim elimle.

"Kadınlar da güzel olabilir" çalışma grubu da son derece kalabalıktı. Güzel giyinmenin, makyaj yapmanın feminizme karşı olmadığını savunan kırmızı saçlı bir hanım tarafından yönetilen bu çalışma grubu, manifesto sonunda en çok ziyaret edilen çalışma grubu olarak nitelendirildi.

Karnım acıkmaya başlamıştı, diyetime uygun bir yiyecek aramaya başlarken, tam o sırada "Yeni Feminizm" hakkında bir konuşma yapılacağı anonsu yapıldı.

Yeni feminizm

Etkinliği organize eden hareketin başkanı bizi yeni feminizm hakkında bilgilendirecekti. Bunu kaçırmamam lazımdı, hemen ön sıraya koşup yerimi aldım ve dinlemeye başladım.

"Eski feminizm öldü artık" diye sözlerine başlayan başkan büyük bir alkışla karşılandı.

"Genelde kadın denilince karşımıza bir tek tip kadın çıkmamalıdır" dedi başkan. "Kadınlar artık bireysel yaratıklar olarak kendilerini tanımlıyorlar. Kadın derken kadınların da kendi aralarında ne kadar farklı olduğunu göz ardı etmemek lazım. Kadınlar adına konuşmak artık eskidi. Kadınsal bir öz artık yok.

"Sadece kendi seçimleri olan ve kendi yolunda gitmek isteyen bireyler var artık. Kadın kimliği değil de, etnik kimliğini daha önemli bulan bir kesim de var artık.

"Bu yeni bir düşünce tarzı ve eski feminizm ile artık örtüşmüyor. Erkeklerle iyi ilişkileri olan kadına eskiden feminist gözü ile bakılmazdı. Şimdi artık aramızda erkekler de var.

"Yeni feminizm daha pragmatik, günlük olaylara artık yer veriyor ve olayları bireysel açıdan ele alabiliyor.

"Her kadının, başörtülü olsun olmasın, erkekten hoşlanır olur olmasın, bu harekette yeri olmalı."

Başkan sözlerine devam ederken, son zamanlarda piyasaya fırlayan pazarlama şirketlerinden birinden akıl aldığını düşündüm. Nabza göre şerbet felsefesi ve pazar kazanma mantığı ile hareket eden bu pazarlama şirketleri feminizme'de el attı anlaşılan diye düşündüm.

Sıkılmıştım. Başkan da konuşmasını bitirmek üzereydi. Kalabalığa takılmadan yerimden usulca kalktım ve kapıya doğru yöneldim.

Carry Ann

Zaman zaman ev işlerinde bana gereken desteği göstermemekle suçlanan, sık sık beni anlamadığını ve anlamak için de çaba harcamadığını düşündüğüm sevgilim geldi aklıma. İçimden ona küçük bir hediye alarak sürpriz yapmak istedim.

Beni mutlu eden bu düşünce ile kapıya yönelirken tekerlekli sandalyede zenci bir kadın gördüm. Bana hiç yabancı gelmiyordu.

Gayri ihtiyarı yanına sokuldum ve elimi saçlarına soktum, Carry Ann sen misin dedim? Kocaman gözlerini bana dikerek güldü, Jale dedi. Seni görmeyeli ne kadar oluyor?

Evet Carry Ann'ı görmeyeli sekiz sene olmuştu. 23 yaşında, annemin son günlerinde yanında olabilmek için okuldan ayrılmıştım.Carry Ann beni diplomasız işe alma cesaretini göstermiş ve hem çalışıp, hem de okumamı sağlamıştı. Onun bana duyduğu güvenle, artık bittiğine inandığım kariyerim son derece başarılı bir başlama fişeği ile beni günlere getirmişti.

Ve yıllar sonra bu etkinlikte karşılaşmıştık. Carry Ann geçirdiği beyin kanamasından sonra felç geçirmiş ve tekerlekli sandalyeye mahkum olmuştu. Ama gözleri halen fıldır fıldır dönüyordu ve halen bir genç kız gibiydi.

İnanır mısınız, Carry Ann ı öyle görmek beni üzmedi, çünkü bana verdiği ışıkta umut ve yaşam vardı.

"Ben 3 kitap yazdım" dedi! "Sen de git ve al hemen".

Felç olduktan sonra ölüm olan yerde yaşam da vardır diyerek kendisini yazmaya vermiş. Doğduğu ülke olan Surinam'da 60 çocuk için bir yurt açmış.

Senenin 2 ayını Surinam ormanlarında geçiriyormuş, yolum düşerse mutlaka uğramalıymışım. Hemen adres ve telefonumu aldı. "Sen ne olur olmaz unutursun, ben seni arayacağım" dedi.

Öpüştük, koklaştık ve birbirimizin gözlerine bakarak ayrıldık. "En kısa zamanda kızını da alıp geliyorsun sana anlatacağım çok şey var" diye de arkamdan bağırarak.

Bu 2 günün hediyesi Carry Ann olmuştu. Ne iyi etmiş de gelmiştim! Hemen kitapçıya giderek 3 kitabını da aldım.

Kitaplar çantamda kendimi dışarı attım ve beni bekleyen sevgilimle göz göze geldim. O da sürpriz olsun diye kapıda beni bekliyordu.

Carry Ann ın bir şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum.

İzzeti Nefis

Ben kimdim?

Ben bir kızılderiliydim
Asırlar boyu ormanda şifalı otlar arayan
Dans ederek günü ve güneşi selamlayan
Hızlı ve onurlu ırmaklarda yüzen
Ülkemi içime çekerek

Ben bir Afrikalıydım
Bir gemiye zincirlenen
Çömelip toprakta çalışan
Elleri dikenli tahtalardan parçalanan
Başı dimdik eğilmeyen

Ben özgür bir zenciyim
Kendini ormanlarından kovulan
Kıvırcık saçlarımda sakladığım tohumlar
Kentte yaşadığım evin gölgesine düşen
Onurlu ağaçlardan

Ben bir Çinliydim
Badem gözlerimle baştan çıkartan
İpek kimonom ile
Aybaşlarında ejderhayı selamlayan

Ben bir Portekizliydim
Onurla tarlalarımı idare eden
Gizlice kadınlara hayranlık duyan
Onlara bahşedilen onuru
İçimde duyarak

Ben kimim?

Olgun ve akıllı Kızılderili
Çalışkan Afrikalı
Namuslu Çinli
Onurlu Portekizli
Ben özgür zenci
Ben her kadınım
Bir den daha fazla

Sen kimsin?

Beni benden daha iyi tanıdığını iddia eden
Ben benden de daha fazlayım

Ya sen?

Carry Ann Tjong. Ayong

Hepinize selam ve sevgiler, bir başka macerada buluşmak üzere,
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Benim Tarot kartı baktığımı bilenler ve bu tecrübeyi yaşamak isteyenlere güzel bir haber.

Carry Ann'ın kitaplarını aldığım kitapçıdan güzel bir oyun aldım. "Çocuklar ve felsefe" denen bir oyun.

Çocuğunuzla oynayabilirsiniz ama, bence yetişkinlerle daha da güzel olabilir. Oyun şöyle, kocaman bir desteden bir kart seçiyorsunuz, kartta bir soru var: "Mesela, bu gün anneniz size uzun süredir arzuladığınız bir oyuncak aldı. Ve o anda en iyi arkadaşınız eve geldi ve hemen oyuncağınızı sizden ödünç almak istedi. Ne yaparsınız?"

Tabii bu konu açılınca sonu nereye varacak ve bir ebeveyn olarak sizleri ne tür derslerle karşı karşıya bırakacak... Şartların elverdiği en kısa zamanda bu oyunu hep birlikte oynama ve nice Tarotlar dileği ile.(J/EK/AD)
Old 05-11-2006, 12:53   #5
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Haydi iyi erkekler, kadına yönelik şiddete karşı çıkın

Haydi iyi erkekler kadına yönelik şiddete karşı çıkın



Michael Kaufman, Hürriyet’in Aile İçi Şiddete Son Kampanyası’nın geçen kasım ayında İstanbul’da düzenlediği uluslararası konferansın en popüler konuşmacılarındandı. Çünkü bugün kadına yönelik şiddete son vermek için dünya üzerinde 52 ülkede faaliyet gösteren Beyaz Kurdele Kampanyası’nı 1991 yılında Kanada’da kuran üç erkekten biriydi.

En ilgi gören atölye çalışması onunki oldu. Erkeklerin kadınlara ve çocuklara neden şiddetle yaklaştığını, erkekleri de irdeleyerek ve bir çeşit kurban gibi görerek anlatıyor, bu soruna karşı mücadelede de asıl onları kazanmak gerektiğini savunuyordu.

Kaufman, yıllardır hükümetler, Birleşmiş Milletler organizasyonları, şirketler ve sivil toplum kuruluşları adına, ABD’den İtalya’ya, Fransa’dan Hindistan’a, Çin’e 30’dan fazla ülkede kalabalık gruplara konuşmalar yapıyor, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda danışmanlık hizmeti ve eğitim veriyor. Cinsiyet eşitsizliği, demokrasi ve kalkınma araştırmalarını topladığı altı kitabı var. Ayrıca "The Possibility of Dreaming on a Night Without Stars" adlı ödüllü bir romanı. Makaleleri pek çok dile çevrilmiş.

Kaufman’ın kurucusu olduğu Beyaz Kurdele Kampanyası, bir çeşit "kadına yönelik şiddete karşı erkekler topluluğu." Uluslararası çapta daha çok erkeklerden oluşan en büyük girişim. Kampanyanın odaklandığı konu, erkeklerle ve erkek çocuklarla önleyici çalışmalar, eğitim faaliyetleri yapmak. Pek çoğu okullarda kullanılmak üzere materyaller geliştiren, büyük ölçekli kamu eğitim ve bilinç yükseltme çalışmaları yürüten Beyaz Kurdele, erkekleri birer baba olarak çocuklarını manen besleyici bir rol oynamaları konusunda da eğitiyor. Kampanyanın bir özelliği de merkezden yönetilmemesi. Toplumsal, dinsel, siyasi ve ekonomik yelpazenin her noktasındaki erkek ve kadınlar kampanyaya dahil olabiliyor.

BEYAZ KURDELE KAMPANYASI TÜRKİYE’DE DE BAŞLAYACAK

Hürriyet’in Aile İçi Şiddete Son Kampanyası’nın bu yıl 17-18 Kasım tarihlerinde İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi’nde ikincisini düzenleyeceği Aile İçi Şiddete Son Konferansı’na da geliyor Kaufman. Konferansın bu yılki ana konularından biri kadına yönelik şiddetle mücadeleye erkeklerin katılımı. "İyi erkekler"in çok uzun bir süredir bu sorun karşısında sessiz kaldığını söyleyen Kaufman, konferansta bu kez, "iyi erkekler"i ve onları mücadeleye katma stratejilerini anlatacak. Hürriyet Aile İçi Şiddete Son Kampanyası da konferansın sonunda Türkiye’deki "iyi erkekleri", Beyaz Kurdele Türkiye Kampanyası’nı kurmaya ve kadına yönelik şiddete karşı aktif olarak çalışmaya çağırmayı hedefliyor. Michael Kaufman, konferansa gelmeden önce bu konudaki sorularımızı cevaplandırdı.

ERKEKLER NEDEN ŞİDDET UYGULAR

Şiddetin sebepleri aslında çok karmaşık. Erkeklerin biyolojik sebeplerden oluşan şiddetinden değil, sosyal sebeplerden oluşan şiddetinden bahsediyorum. Neden mi böyle düşünüyorum? Çok basit. Bazı ülkelerde, erkeklerin çoğu eşlerine vurmuyor ya da cinsel baskıda bulunmuyor. Bazı kültürlerde de bu oldukça nadir görülüyor. Eğer şiddetin sebebi biyolojik olsaydı o zaman tüm erkekler bunu yapardı. O zaman neden şiddet var? Pek çok sebepten: Çünkü kültürlerimiz erkeğe kadından daha çok güç sağlıyor. Bazı erkekler de şiddeti, bu gücü korumak için kullanıyor. Çünkü bazı erkekler kadınları kontrol etmeleri gerektiğini düşünüyor. Şiddeti de bunun için kullanıyor. Çünkü şiddete izin veriyoruz. İyi bir hukuk sistemimiz yok ya da onu kuvvetlendirmiyoruz. Birçoğumuz bunu özel ya da aile meselesi olarak algılıyor. Aynı zamanda şiddet, erkeklerin kendine güvensizliğinden de kaynaklanıyor. "Gerçek erkek" olmadıklarını düşünerek üzülüyorlar ve şiddet uygulayarak kadınları kontrol ediyor, kendilerine ve çevrelerine gerçek bir erkek olduklarını kanıtlıyorlar. Ayrıca erkeklerin duyguları üzerinde büyük bir baskı var. Bundan arınamıyor, içlerine atıp patlamaya hazır bekliyorlar.

Michael Kaufman, evli, bir oğlu, bir de kızı var. Eşiyle yemek yapmak ya da çocuklarla ilgilenmek gibi sorumlulukları paylaşıyor. Kaufman, "Dürüst olmak gerekirse, bu başıma gelen en iyi şey!" diyor: "Çocuklarımla ilişkim birçok babanınkinden çok daha iyi. Çünkü örnekleri benim. Oğlum kendini birçok erkekten daha objektif değerlendirebiliyor. Kızımın ileride birlikte olacağı erkeklerden tam bir saygı bekleyeceğinden eminim. Çocuklarım kadın ve erkeklerin sevgi, saygı dolu bir hayat yaşayabileceklerinin bilincinde büyüyor."

ONLARA KADIN DÜŞMANI DİYEBİLİR MİYİZ

Genelde "Hayır" derdim. Yine de erkekler, erkek egemen toplumlarda yaşadıkları baskıdan zarar görüyor. Erkekten duygularını saklaması, her zaman dayanıklı olması bekleniyor. Ayrıca erkekler şiddeti tecrübeyle öğreniyor; genellikle diğer erkeklerden ya da kimi zaman kadınlardan.

TÜRKİYE NE DURUMDA

Ülkeler şiddete son verme konusunda farklı aşamalarda yer alıyor. Bazılarında fazlasıyla gelişmişken, bazılarında da henüz başlangıç aşamasında. Bazılarında iyi kanunlar var ve uygulanıyor, bazılarında yine iyi kanunlar var ama uygulamakta zorluk çekiyorlar. Bazılarında da bu konu üzerindeki kanunlar yok denecek kadar az. Türkiye’nin kadınlara karşı şiddette çok ciddi problemleri olduğunu biliyorum ve hem erkeklerin, hem de kadınların şiddeti sona erdirmek için çok çalıştıklarını görüyorum.

NEDEN ERKEKLERLE ÇALIŞIYORUZ

Çok basit: Şiddetin çoğunluğu erkekler tarafından yapılıyor. Ama çoğu şiddet uyguladığını kabullenmiyor. Problem, onların şiddet konusunda sessiz kalması. Bu sessizlik yüzünden de şiddet devam ediyor. Bunun erkeklerin sorunu olduğu kadar kadınların da sorunu olduğunu düşünüyoruz. Önemli olan iyi adamların her yerde şiddete karşı konuşuyor olması. Kapsamlı stratejilerimiz olduğunda, kadına karşı şiddeti azaltabiliriz. Eğitim kampanyalarıyla birleşmeli, daha iyi kanunlarla kadınları korumalı, kadınların bu kötü ilişkilerden kaçabilmeleri için yardım etmeliyiz. Kanada’da bunları yıllardır yapıyoruz. Her ne kadar hálá problemlerimiz olsa da, kadına karşı şiddette düşüş var.

"İYİ ADAMLAR"A NASIL ULAŞILIR

Erkekler için geliştirdiğimiz stratejiler şunlar: Şiddete karşı çıkmaları için cesaretlendiriyoruz. Eşlerine şiddet uygulayan, cinsel yaşamlarıyla ilgili espriler yapmayı seven arkadaşlarıyla konuşmalarını sağlıyoruz. Babaların eşlerine ve diğer kadınlara saygılı davranmalarını sağlayarak, oğullarına ve kızlarına örnek olmaları için teşvik ediyoruz. Tüm siyasi partilerdeki, dinlerdeki ve sosyal sınıflardaki erkekleri şiddete son vermeleri için birlik olmaya çağırıyoruz.

Emel ARMUTÇU


http://www.hurriyet.com.tr/pazar/5376288.asp?gid=59
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Erkekler neden aldatır ? Merhaba Site Lokali 47 26-03-2010 13:11
Polis şiddeti ve kötü muamele meryem kalay Meslektaşların Soruları 3 28-09-2007 22:06
Erkekler Deklerasyonu! ! ! :) Sibel Site Lokali 1 31-08-2007 12:57
Erkekler Kıvılcım Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 10 15-08-2007 14:46
Kadın Şiddeti Hakeder Mi? Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 7 15-07-2003 10:22


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05368495 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.