Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Hiç Islah Yapılmamışsa Bozmadan Sonra Islah Yapılabilir mi?

Yanıt
Old 17-07-2010, 12:55   #1
mslmklvz

 
Varsayılan Hiç Islah Yapılmamışsa Bozmadan Sonra Islah Yapılabilir mi?

Bilindiği üzere ıslah sadece yargılama bitene kadar yapılabilir.Bozmadan sonra ıslah mümkün değildir.( Baki Kuruya göre; Bozmadan sonra yargılama yeniden başlar ve ıslah yapılabilir )

Eğer ilk hükümde talebin altında karar verilmiş ve hiç ıslah yapılmamışsa ve yargıtay bozma ilamından sonra alınan bilirkişi raporunda zarar talebinin üzerine çıkarak dava ıslah edilebilir hale gelmişse ıslah mümkün müdür?

Cevaplar için teşekkür ederim.
Old 17-07-2010, 13:19   #2
Av.Dursun KARACA

 
Varsayılan

Bu tür ıslah ek dava niteliğindedir. Bozmadan sonra da mümkündür. Bu doğrultuda 4.HD. kararları mevcut, ancak bazı Daireler aksi görüşte
Old 17-07-2010, 13:28   #3
mslmklvz

 
Varsayılan

Elinizde bu yönde kararlar varsa eklerseniz memmun olurum.
Old 17-07-2010, 14:58   #4
Av.Dursun KARACA

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
Esas : 2004/3489
Karar : 2004/11992
Tarih : 01.01.2004
Davacı Orman Genel Müdürlüğüne izafeten Kuyucak Orman İşletme Şefliği vekili Avukat Pervin Savaş tarafından, davalı Huriye Rüzgar aleyhine 21.12.2001 gününde verilen dilekçe ile devlet ormanında hayvan otlatmadan doğan maddi zararın ödettirilmesinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 26.12.2003 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili Avukat Pervin Savaş tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, davalının haksız eylemi sonucu uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davacının temyizi üzerine zararın hesabı yönünden bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak yeniden maddi tazminat hesaplanmış, bu kez daha fazla zarar olduğu belirlenmiştir. Davacı ıslah dilekçesiyle bilirkişi raporunda belirlenen zarar miktarını istemiş ise de mahkemece bozma ilamından sonra ıslah mümkün olmadığından dava dilekçesinde istenen miktara aynen karar verilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Bozma üzerine yapılan incelemede, zararın açılan ilk davadan daha fazla olduğu belirlenmiştir. Bunun üzerine davacı 24.10.2003 tarihli dilekçeyle fazla miktar için ıslah dilekçesi vermiştir. Islah, HUMK' nun 84.maddesi gereğince tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye kadar istenebilir. Mahkeme kararının her ne sebeple olursa olsun temyiz edilerek bozulması sonucunda mahkemenin bozma kararına uyması ile dava yeniden muhakeme safhasına girmiş olacağından duruşma henüz bitmemiştir. Islah tahkikat bitinceye kadar yapılabileceğine göre bozmadan sonraki yargılama sırasında da ıslah mümkündür.

Bu tür uyuşmazlıklarda ıslah dilekçesi ayrı bir davadır. Bir davada yasada öngörülen harcının yatırılması, ıslah dilekçesinin karşı tarafa tebliği gibi tüm usullerin yerine getirilmesi gerekir. Bu usuller yerine getirilip karar verilmesi gerekirken bozma ilamından sonra ıslah olmayacağı gerekçesiyle ıslah talebinin reddi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ:Temyiz olunan kararın açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 20.10.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Kaynak :Hokus Pokus



T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi

Esas: 2003/10507
Karar: 2003/12396
Tarih: 28.10.2003

ÖZET: Davacının ıslah adını verdiği dilekçinin kapsamı itibariyle geri kalan zararın ödetilmesi istemim içerdiği ve istem miktarı üzerinden harç yatırıldığı anlaşılmakla, bu talep yeni bir dava niteliğinde olup, mahkemece bu dilekçede belirtilen istek kaleminin de tetkiki ve bu hususta da bir karar verilmesi gerekir.

(818 sayılı BK. m. 41) (1086 sayılı HUMK. m. 83)

KARAR METNİ:
Davacılar Gülsen ve diğerleri vekili Avukat Ali tarafından, davalılar Milli Savunma Bakanlığı ve Ethem aleyhine 28.3.1997 tarihinde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine bozma sonrası yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davalı Ethem hakkındaki önceki karar kesinleştiğinden bu davalı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, öteki davalı hakkındaki davanın kısmen kabulüne dair verilen i.4.2003 tarihli kararın Yargıtay´da duruşmalı olarak tetkiki davacılar vekili, duruşmasız olarak tetkiki de davalı bakanlık vekili taraflarından süresi içerisinde istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla kanuna uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Tarafların öteki temyiz itirazlarına gelince;

Dava, haksız eylem sebebiyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece davalı Ethem hakkındaki önceki karar kesinleştiğinden onun hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davalı Milli Savunma Bakanlığı hakkındaki davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm davacılar ve davalı bakanlık tarafından temyiz edilmiştir.

Dairemiz bozma kararından sonra davacılar vekili tarafından mahkemeye -ıslah adı altında verilen 24.2:2003 havale günlü dilekçe ile bilirkişi raporunda belirlenen ve dava dilekçesinde istenen maddi tazminattan fazla olan zararın kalan kısmı istenmiştir. Yerel mahkemece bozma sonrasında ıslah yapılmasının usulen mümkün olmadığından davacıların ıslahının dikkate alınmadığı gerekçede belirtilmiştir. Islah adı verilen dilekçenin kapsamı itibariyle geri kalan zararın ödetilmesi istemini içermesi ve istem miktarı üzerinden harç yatırılmış olması sebebiyle bu talep yeni bir dava niteliğindedir. Davacılar böyle bir dilekçe vermek yerine ayrı bir dava açmak suretiyle eldeki dava ile birleştirme yoluna gidebilirlerdi. Bu nedenle, somut olaydaki işlemi, HUMK.nun ıslahla ilgili hükümlerinde düzenleme altına alınmış olan işlemlerle bir benzerliği bulunmamaktadır. Örneğin, iddia ve savunmanın genişletilmesi, başkaca bir usul işleminin değiştirilmesi niteliğini taşımamaktadır. Davacılar tarafından, bu dilekçenin "ıslah" olarak isimlendirilmesi, kanunun öngördüğü anlam ve kapsamda dilekçeyi ıslah olarak kabul etmek sonucunu doğurmaz. Bu bakımdan mahkemece bu dilekçede belirtilen istek kaleminin de tetkiki ve bu hususta bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile bu konuda hüküm kurulmamış olması bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç : Temyiz edilen kararın yukarda (2) no.lu bentte gösterilen sebeplerle taraflar yararına (BOZULMASINA), tarafların öteki temyiz itirazlarının (1) no.lu bentte gösterilen sebeplerle reddine ve temyiz eden davalı Bakanlık vekili için takdir edilen 275.000.000 TL. duruşma avukatlık ücretinin davacılara yükletilmesine ve davacılardan peşin alınan harcın istem halinde geri verilmesine 28.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: YKD Eylül-2004 Sf : 1357

[Copyright © Ced Dağıtım Medya Yazılım - Corpus Mevzuat ve İçtihat Programı]
Old 18-07-2010, 13:51   #5
Av. Taner BAŞ

 
Varsayılan

Islahın mümkün olmadığına ilişkin;

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ


Esas No.
2008/10337
Karar No.
2009/2647
Tarihi
03.03.2009


İLGİLİ MEVZUAT
1086-HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (HUMK)/429/83/87


KAVRAMLAR
ISLAH
MURİS MUVAZAASI
TAPU İPTALİ VE TESCİL
BOZMA KARARINDAN SONRA ISLAH YAPILAMAYACAĞI


ÖZET
DAVACI TARAFIN BOZMA KARARINDAN SONRA YAPMIŞ OLDUĞU ISLAHA DEĞER VERİLEMEYECEĞİ AÇIKTIR. NE VAR Kİ, MAHKEMECE, ANILAN KURAL GÖZ ARDI EDİLMEK SURETİYLE ISLAHLA ARTIRILAN DEĞER ÜZERİNDEN DAVACILARIN PAYI ORANINDA YAZILI OLDUĞU ÜZERE DAVANIN KABUL EDİLMİŞ OLMASI DOĞRU DEĞİLDİR


Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, ıslah dilekçesi ile miras bırakanları Teslime'nin kendilerinden mal kaçırmak amacıyla, 186, 238, 928 sayılı parsellerini oğlu olan davalıya temlik ettiğini, temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, 928 ve 186 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptalini, 238 parsel sayılı taşınmaz yönünden, davalı tarafından tahsis edilen kamulaştırma bedelinden paylarına düşen 103.147.-YTL'nin tahsilini istemişlerdir.

Davalı, miras bırakanın davacılara da taşınmaz temlik ettiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.

Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, dairece; "928 sayılı parselin miras bırakanla ilgisi olmadığı, 186 sayılı parselde miras bırakanın temliki olmadığı, bu nedenle anılan parseller yönünden davanın reddedilmiş olmasının doğru olduğu, ancak 238 sayılı parsel yönünden mahkemece verilen kesin sürenin usulüne uygun olmadığı, bu nedenle tüm delillerin toplanarak ve taşınmazın kamulaştırıldığı da gözetilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamı gereğince alacak isteğinin kabulüne karar verilmiştir."

Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.03.2009 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat A.S.U. ile temyiz edilen vs. vekili Avukat N.T. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi A.S.Ç. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal, tescil ve bedel isteğine ilişkin olup, mahkemece hükmüne uyulan bozma kararı doğrultusunda işlem ifa edilerek, kamulaştırıldığı anlaşılan 238 parsel sayılı taşınmaz yönünden bedele hükmedilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Ancak, davada kamulaştırıldığı anlaşılan 238 parsel sayılı taşınmaz bakımından dava dilekçesinde 3.500.- YTL istenilmiş, bu yöndeki talebin reddine dair yerel mahkeme kararının dairece bozulmasından sonra yapılan ıslah ile bedel artırıcı cihetine gidilmiş ve mahkemece ıslah gözetilerek bedel hüküm altına alınmıştır.

Gerçekten de, HUMK'nun 83 ve devam eden maddelerinde iki taraftan herbirinin usule dair olarak yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen ıslah edebileceği hükmü öngörülmüştür.

Mahkemece, önceden kurulan karar, dairenin 29.01.2007 tarihli kararıyla bozulmuş ve bozma kararından sonra 07.11.2007 tarihinde dava değer bakımından ıslah edilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki; 04.02.1948 tarih 10/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı tartışmasızdır.

O halde, davacı tarafın bozma kararından sonra yapmış olduğu ıslaha değer verilemeyeceği açıktır.

Ne var ki, mahkemece, anılan kural göz ardı edilmek suretiyle ıslahla artırılan değer üzerinden davacıların payı oranında yazılı olduğu üzere davanın kabul edilmiş olması doğru değildir.

SONUÇ : Hal böyle olunca; davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi'nin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.-TL duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 03.03.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 05-08-2011, 08:48   #7
alplawyer

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşlarıma fikir edinmeleri için buraya bir içtihad aktarıyorum.saygılarımla.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2005/13-97
K. 2005/150
T. 16.3.2005
• ISLAH ( Yalnızca Tahkikat Bitinceye ve Hüküm Verilinceye Kadar Yapılabileceği - Bozmadan Sonra Islahın Mümkün Olmadığı/Tazminat Davası )
• TEMYİZ FASLINDA ISLAHIN MÜMKÜN OLUP OLMADIĞI ( Islah Yalnızca Tahkikat Bitinceye ve Hüküm Verilinceye Kadar Yapılabileceği - Bozmadan Sonra Islahın Mümkün Olmadığı )
• BOZMAYA UYMA ( Davanın Artık Bozmada Gösterilen Yön Kapsam ve Sınırlar Çerçevesinde Sonuçlandırılacağı Anlamını Taşıdığı - Uyma Kararı Bozma Kendisinin Yararına Olan Taraf Bakımından Usuli Kazanılmış Hak Oluşturduğu )
• USULİ KAZANILMIŞ HAK ( Mahkemenin Bozmaya Uyması Halinde Bozma Kendisinin Yararına Olan Taraf Bakımından Usuli Kazanılmış Hak Oluşturduğu )
• TAZMİNAT DAVASI ( Islah Yalnızca Tahkikat Bitinceye ve Hüküm Verilinceye Kadar Yapılabileceği - Bozmadan Sonra Islahın Mümkün Olmadığı )
1086/m.83,84,213,430,439
04.02.1948 gün ve 1948-3 esas, 1944-10 karar sayılı YİBK
ÖZET : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Mahkemenin bozmaya uyması, davanın artık bozmada gösterilen yön, kapsam ve sınırlar çerçevesinde sonuçlandırılacağı anlamını taşır. O nedenle de, uyma kararı, bozma kendisinin yararına olan taraf bakımından usuli kazanılmış hak oluşturur ve mahkeme uyduğu bozma kararının gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Dairece bir inceleme yapılmadığından, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 7.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 02.04.2003 gün ve 2002/83 E- 2003/278 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalılardan Selçuk Gürbüz vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 17.02.2004 gün ve 2003/17324-2004/1659 sayılı ilamı ile;
( ... Davacılar, davacılardan Serpil Sunar’ın hamile kaldığını, bu davacıyı hamileliği döneminde davalılardan Doğuş Tıp Merkezi Ltd.Şti. istihdam ettiği diğer davalı Dr.Selçuk Gürbüz’ün gözetim ve kontrolünde bulundurduğunu, doğacak çocuğun sağlıklı olacağı bildirilmesine rağmen küçük Doğuşcan’ın elleri ve ayakları anomili olarak doğduğunu, bunda davalıların kusurlarının bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle şimdilik 50.000.000.000 TL. maddi ve manevi tazminatın tahsilini istemişler, 12.04.1999 tarihinde verdikleri açıklama dilekçelerinde de şimdilik küçük Doğuşcan için 15.000.000.000 TL. maddi 15.000.000.000 TL. manevi yine Doğuşcan’ın ilerde geçireceği ameliyat için ayrıca 10.000.000.000 TL. maddi diğer davacılar için de 10.000.000.000 TL. manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
Mahkemece, 20.000.000.000 TL. manevi tazminatın tahsiline karar verilmiş; tarafların temyizi üzerine dairemizce bozulmuş, mahkemece bozmaya uyulmuş ve bilirkişi kurullarından rapor alındıktan sonra davacıların ıslah dilekçeleri de göz önünde bulundurularak ve hesap bilirkişisi raporu esas alınmak suretiyle küçük Doğuşcan’ın iş gücü kaybı nedeniyle toplam 53.662.765.175 TL. tazminatın tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacılar ve davalılardan Selçuk Gürbüz tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve bozmanın şumulü dışında kalarak kesinleşen cihetlere ait temyiz itirazlarının incelenmesi artık mümkün olmamasına göre davacıların tüm, davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Mahkemece verilen önceki karar dairemizce, davacıların çocukları Doğuşcan' ın iş gücü kaybı nedeniyle 15.000.000.000 TL., ilerde yapılacak ameliyat masrafları için de 10.000.000.000 TL. tazminat talepleri bulunmasına karşın, bu istek kalemleri yönünden olumlu olumsuz bir karar verilmemesinin doğru bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece, bozmaya uyulduktan sonra en son hesap bilirkişisinden 10.3.2003 tarihinde ek rapor alınmış, davacılar da bu raporun alınmasından sonra 12.3.2003 tarihli dilekçeleri ile harçlarını da ikmal etmek suretiyle anılan rapor doğrultusunda karar verilmesi için ıslah talebinde bulunmuşlar, Mahkemece de davacıların bu talepleri kabul edilmiştir. Oysa ki, 4.2.1948 tarih ve 1944/10 esas ve 1948/3 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça belirtildiği gibi ıslah, soruşturma ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip, Yargıtay’ca karar bozulduktan sonra bu yoldan yararlanmaya olanak yoktur. Mahkemenin bu hususu gözardı ederek bozmadan sonra davacıların ıslah taleplerini kabul etmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacılar vekili, davacılardan Serpil'in hamileliği boyunca muayene, kontrol ve tetkiklerinin davalı doktor Selçuk Gürbüz tarafından yapıldığını, her defasında, hamileliğin sağlıklı ve normal gittiğinin, her şeyin yolunda olduğunun söylendiğini, ancak, sonuçta elleri ve ayakları tam oluşmayan bir bebeğin ( davacı küçük Doğuş Can Sunar'ın ) dünyaya geldiğini, bu anomalinin davalı doktorun ihmal ve kusurundan kaynaklandığını, onu istihdam eden diğer davalının da doğan zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya dair hak saklı kalmak kaydıyla, 50 milyar TL. maddi ve manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş; bu miktarın ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminata ilişkin olduğunu ve her bir davacı için hangi miktarların istenildiğini açıklamamış; 12.04.1999 günlü cevaba cevap dilekçesinde ise, eldeki davada, küçük Doğuşcan'ın ömür boyu uğrayacağı işgücü kaybı sebebi ile 15.000.000.000 TL. maddi; yaşayacağı manevi ızdırap ve acılardan dolayı 15.000.000.000 TL. manevi; ailesinin yaşadığı manevi acı ve ızdırap nedeniyle 10.000.000.000 TL. manevi; Doğuşcan'ın geçireceği ameliyatlar ve tedavisi için de 10.000.000.000 TL. maddi tazminat istenildiğini belirtmiş ve istemini bu şekilde açıklamıştır.
Davacılar vekili, 12.03.2003 günlü dilekçeyle,dava dilekçesinde saklı tutulmuş olan fazlaya ilişkin hak kapsamında, bilirkişi raporundaki hesaplama üzerinden davadaki maddi tazminat istemini ıslah yoluyla 53.662.765.178 TL.ye yükseltmiştir.
Davalı Selçuk Gürbüz vekili bebeğin anomalilik taşımasında davalı doktorun herhangi bir kusur ve ihmalinin bulunmadığını, davalının gerekli mesleki tecrübeye ve yeterliliğe de sahip olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı Doğuş Tıp Merkezi Ltd.Şti. vekili ise, davalı şirkete sorumluluk düşmeyeceğini, anomalinin genetik faktörlerden kaynaklandığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkeme, 17.05.2000 günlü birinci kararında, olayda davalı doktorun tanı yanlışlığı nedeniyle 3/8 oranında kusurlu olduğu yolundaki Adli Tıp Kurumu raporunu esas alarak, davanın kısmen kabulüne, 20.000.000.000 TL. manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline hükmetmiş; bu karar Özel Dairece, davacıların maddi tazminat istekleri hakkında inceleme ve araştırma yapılmamasının ve bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olmasının yanlışlığına işaretle bozulmuş; Mahkeme bozmaya uyduktan ve bozma doğrultusunda yeniden inceleme ve araştırma yaptıktan sonra; alınan Adli Tıp raporlarında, davalı doktorun olayda 3/8 oranında kusurlu bulunduğunun ve çocuğun %95 oranında meslekte kazanma gücünü yitirmiş sayılacağının belirtildiği, hesap konusundaki bilirkişi raporuna göre de toplam zararın 53.662.765.178 TL. olduğu, dava dilekçesindeki 15.000.000.000 TL. tazminat isteminin, bilirkişi raporundaki hesaplama esas alınarak sonradan ıslah yoluyla artırıldığı gerekçesiyle ve ıslahın geçerliliğini benimseyerek, toplam 53.662.765.178 TL. maddi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar vermiştir.
Davacı vekili ile davalılardan Selçuk Gürbüz vekilince temyiz edilen karar, Özel Dairece, davacılar vekilinin tüm, davalı Selçuk Gürbüz vekilinin diğer temyiz itirazların reddedilmek suretiyle, anılan davalı yararına yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş, davacı vekilinin karar düzeltme istemi de reddedilmiş; Yerel Mahkeme, 17.05.2000 günlü birinci kararın, davacıların maddi tazminat istekleri yönünden hiçbir inceleme ve araştırma yapılmamış, olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması nedeniyle bozulduğunu, bu durumda, anılan birinci karardan önce bu istek hakkında soruşturma ve yargılamanın bittiğinden ve karara bağlandığından söz edilemeyeceğini, söz konusu isteklerle ilgili olarak ilk kez ( direnmeye esas, ikinci ) kararda hüküm kurulduğunu, dolayısıyla birinci bozmadan sonraki ıslahın geçerli olduğunu gerekçe göstererek önceki kararında direnmiş; direnme karanını davalılardan Selçuk Gürbüz vekili temyiz etmiştir.
Davacılardan Serpil Sunar'ın hamileliği sırasında muayene, kontrol ve tetkikleri davalı şirket tarafından işletilen özel hastanede, diğer davalı doktor Selçuk Gürbüz tarafından yapılmış, sonuçta el ve ayakları yönünden anomalili bir bebek dünyaya gelmiştir.
İçerikleri yukarıda açıklanan; Yerel Mahkemenin birinci kararı ile ona ilişkin bozma ilamı, bozmaya uyularak verilen ( direnmeye esas ) karar ve bozmanın içerik ve kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, birinci kararın bozulmasından sonra istek miktarı yönünden yapılan ıslahın geçerli olup, olmadığı; bu ıslah esas alınmak suretiyle hüküm kurulmasına usulen olanak bulunup, bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın açıklanan bu niteliği karşısında, ıslah konusundaki yasal durum hakkında aşağıdaki açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür.
Bilindiği üzere, ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'ndaki Islaha İlişkin Düzenlemeler:
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 83. ve ardından gelen maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 83.maddede, davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; 84.maddede, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikatın, tahkikata tabi olmayan davalarda ise yargılamanın bitimine kadar yapılabileceği belirtilmiştir. Sonraki hükümler, ıslahın şekline ve sonuçlarına ilişkin düzenlemeleri içermektedir.
Yeri gelmişken, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesindeki kuralın ve o çerçevede tahkikat kavramının irdelenmesinde yarar vardır:
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 213. ve izleyen maddeleri hükümlerine göre, tahkikat evresi, tarafların layihalarının verilmesinden veya bunlar için belirli olan sürelerin geçmesinden sonra, hakimin, yargılama ve hüküm için davanın yeterince aydınlanmadığı kanısına varması halinde, tarafları duruşmaya çağırmasıyla başlar; tarafların veya vekillerinin duruşmada dinlenmelerinden sonra, gerektiğinde çekişmeli hususlar hakkında tarafların delillerinin toplanmasıyla ve bunların incelenmesiyle sona erer. Tahkikat evresinin ardından, sözlü yargılamanın da ( Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu md. 377 ve devamı ) tamamlanmasından sonra, davanın hüküm verilecek derecede aydınlanmış olması halinde hüküm verilir ve tefhim edilir.
Buna göre, tahkikat kavramı, layihalarla yeterince aydınlanmamış olan bir davada, tarafların duruşmaya çağrılmalarıyla başlayıp, çekişmeli yönlere ilişkin taraf delillerinin toplanmasıyla biten ve uygulamada, davaların tamamına yakın bölümünde gerçekleşen bir evreyi ifade etmektedir. Vurgulanmalıdır ki; tahkikat evresi, bozmanın içerik ve kapsamına göre, bazı hallerde bozmadan sonra da gerçekleşebilir. Ancak, 84.maddedeki "tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar" ifadesinden, Kanunun, tahkikat ve hüküm arasında düzenlediği sözlü yargılama evresinde ıslaha izin vermediği sonucu çıkarılabilmektedir.
Uyuşmazlıkla doğrudan ilgisi bulunduğundan, 04.02.1948 gün ve 1948-3 esas, 1944-10 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının metni, sadece gerekli kısaltmalar yapılarak aşağıya alınmıştır:
"1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile usul hükümleri beyanına giren 'ıslah' müessesesi ile; açılmış olan bir davada usule müteallik olmak üzere yapılan yanlışlıkları, bir defaya mahsus olmak üzere tamamen veya kısmen düzeltmek imkanı sağlanmıştır. ..Bir dava açıldıktan sonra. .. davayı, sebebi olan vakıalar sonradan öğrenilerek düzeltmek ve deliller safhasında yeni deliller ikame etmek lüzum ve zarureti hasıl olabilir ve iyi niyet sahibi olan taraflar bu yanlışlıkları ve unutulmuş şeyleri 'ıslah' yoluyla düzeltir veya tamamlayabilirler. Bu fasıl hükmünün sağladığı bu önemli faidelerine mukabil davanın her hangi bir safhasında bu hükümlerin uygulanması davaların sonu alınamayacak suretle uzamasına da yol açabileceğinden bu değerli ve faydalı hükümlerin sadelik ve çabukluk esasını hedef tutan umumi usul prensiplerine uygun bir şekilde hızlandırılması da tatbikatın gösterdiği lüzum ve icaplarından bulunmaktadır. Konunun aydınlanması ve anlaşmazlığın çözümü bakımından olaya temas eden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesi hükmü kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanununun iş bu seksendördüncü maddemize tekabül -eden yetmişsekizinci maddesi hükmü ile birlikte mütalaa edilmek icap eder. Noşatel Usul Kanununun yetmişsekizinci maddesinde 'ıslah'ın duruşmanın sonuna kadar "JusÄu'a la cloture des debast" ve teşkilatımızı hedef tutan seksendördüncü maddede 'ıslah; tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye ve tabi olmıyanlarda muhakeme hitamına kadar yapılabilir' denilmekle bahis konusu yetmişsekiz ve seksendördüncü maddelerin açık ibarelerinden 'ıslah'ın yalnız tahkikat ve yargılama safhalarında yani tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar mümkün olabileceği kastedildiği ve tahkikat ve yargılama devresinden sonra tarafların bu hakkı kullanamayacakları anlaşılmaktadır. Kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430. maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair sarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyid edildiğine göre seksendördüncü maddenin mücerret ıtlakına bakılarak bu istisnai yolun hükmün Yargıtay’ca bozulmasından sonraki safhalara da şumulünün kabul edilmesi bozma karariyle kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi tamamen 'ıslah' suretiyle davanın değiştirilmesi hallerinde de işin sonuçlanması güçleşir. Ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer.
Netice; Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen 'ıslah'ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına...
a-İçtihadı Birleştirme Kararının Amacı ve Değerlendirilmesi: Metni yukarıya alınmış olan İçtihadı Birleştirme Kararının şu iki temel saptamayı içerdiği görülmektedir:
-Islah, iyiniyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur.
-Ne var ki, taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınması, davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olmak gibi bir sakıncayı da içermektedir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla, 84.maddenin soyut iznine bakılarak, bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılması, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi, davanın tamamen ıslah edildiği hallerde, işin sonuçlandırılmasını da güçleştirir. O halde, ıslahla ilgili kuralların, yargılamanın sadeliği, basitliği ve çabukluğunu amaçlayan diğer usul hukuku ilkeleriyle bağdaşacak şekilde yorumlanması; bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Bu saptamalar, somut uyuşmazlığı ilgilendiren yönleriyle basite indirgendiğinde, anılan İçtihadı Birleştirme Kararında bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılırken, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yukarıda irdelenen 84.maddesindeki kural yanında, bozmaya uyulmakla oluşan usuli kazanılmış hakların ihlali endişesinin de etken olduğu görülmektedir. Bu endişenin nedeni şudur: Bir davada verilen hükme yönelik bozma ilamı doğaldır ki, bozmanın kapsam ve gerekçelerine bağlı olarak değişebilmekle birlikte genellikle, tarafların hak ve borçlarının hukuksal dayanak, nitelik, miktar ve kapsamları gibi yönlerden, davanın ondan sonraki seyrini belirler; mahkemece bozmaya uyulması halinde, uyma sonrasında hangi işlemlerin ve araştırmaların yapılması gerektiğini ortaya koyar. Dolayısıyla, mahkemenin bozmaya uyması, davanın artık bozmada gösterilen yön, kapsam ve sınırlar çerçevesinde sonuçlandırılacağı anlamını taşır. O nedenle de, uyma kararı, bozma kendisinin yararına olan taraf bakımından usuli kazanılmış hak oluşturur ve mahkeme uyduğu bozma kararının gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Dairece bir inceleme yapılmadığından, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan gerekçeyle, Yerel Mahkemenin direnmesi yerinde görüldüğünden, davalı Selçuk Gürbüz vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13.Hukuk Dairesine gönderilmesine 16.3.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ :
Dava, doktor kusuruna dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dava dilekçesinde zarar kalemleri açıklanmamış ise de, davacılar vekili 12.04.1999 tarihli cevaba cevap dilekçesinde, talep edilen maddi ve manevi zararların ayrıntılı açıklamasını yapmıştır. Mahkemece, 20.000.000.000 Lira manevi tazminatın davalılardan tahsiline ilişkin verilen kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 25.01.2001 gün ve 2001/10462-674 sayılı ilamında, davalıların tüm temyiz itirazları red edildikten sonra, davacıların maddi tazminat istekleri hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı bulunarak karar bozulmuştur. Bozmaya uyan mahkemece maddi tazminat zararı ile ilgili araştırma yapılmış, davacılar zararının 53.662.765.178 Lira olarak tespit edilmesi üzerine, davacılar vekili, verdiği 12.03.2003 tarihli ıslah dilekçesi ile, 15.000.000.000 Lira olarak açıkladığı maddi tazminat miktarını ıslah dilekçesiyle artırarak 53.662.765.178 Lira olarak talep etmiştir. Bu defa mahkemece toplam 53.662.765.178 Lira maddi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmiş, Dairemizin 17.02.2004 tarihli bozma ilamında ise, 04.02.1948 tarih ve 1944/10 esas ve 1948/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bozma sonrası ıslahın usulen mümkün olamayacağı gerekçesi ile yerel mahkeme kararı yeniden bozulmuştur.
Genel Kurulun Sayın Çoğunluğunca da benimsenen yerel mahkeme kararında; maddi tazminat isteği ile ilgili olarak, daha önceden hiçbir inceleme yapılmadığı ve karar verilmediği, bu durumda bozma sonrası ıslahın mümkün olabileceği kabul edilmiştir.
Şu hususu hemen belirtmek gerekir ki, uygulamaları bir esasta toplamak, duraksamalara yer vermemek ve M.K. nun 1.maddesi anlamında uygulamada meydana gelen boşlukları doldurmak amacı güden İçtihadı Birleştirme Kararları ilke kararlarıdır ve benzer konularda Yargıtay Genel Kurullarını, Dairelerini ve Adliye Mahkemelerini bağlar. Bu aynı zamanda Yargıtay Kanunu’nun 45.maddesinin de emredici hükmü gereğidir. Bir başka anlatım ile İçtihadı Birleştirme Kararı o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir. Yargıtay’ın da kökleşmiş inançları bu yöndedir. ( Hukuk Genel Kurulunun 20.02.1963 gün ve 4/71-21 sayılı, 3.Hukuk Dairesinin 10.04.1970 gün ve 1124-1508 sayılı kararları ). Şayet, değişik nedenlerle İçtihadı Birleştirme Kararlarının değiştirilme ihtiyacı hissedilirse bunun usul ve şekli de Yargıtay Kanunu 45/111.maddesi hükmünde açıklanmıştır. O halde yürürlükte olan İçtihadı Birleştirme Kararlarına uyulması bir zorunluluktur.
Bu açıklamalardan sonra, 04.02.1948 gün ve 1944/10 esas 1948/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının içerik ve somut dava konusu olaydaki uyuşmazlığı uygulanabilirliği yönünden irdelenmesine gelince; Anılan İçtihadı Birleştirme Kararının konusu aynen şöyledir. “Bir davanın tahkikat ve yargılaması sonunda verilmiş olan hüküm Yargıtay’ca bozulduktan sonra da tarafların ıslah isteminde bulunmalarına usul hükümlerince cevaz olup olmadığı hususunda Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin 03.11.1934 tarih ve 2473-3316 ve Dördüncü Hukuk Dairesinin 26.11.1943 tarih ve 4549-3301 sayılı kararlarını havi ilamları arasında meydana gelen aykırılığın giderilmesi..” 04.02.1948 tarihli İçtihadı Birleştirme kararından aynen alınan bu ifadelerden de açıkça anlaşılacağı gibi, İçtihadı Birleştirmenin konusunu “bozma sonrası ıslahın olup olamayacağı” hususu oluşturmaktadır. İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde; Bozma kararının usul veya esastan olması gibi bir sınırlama getirilmemiştir. Konunun gündeme alınıp tartışmaya açıldığında ise, konuya bir sınırlama getirilmesi, şayet bozma usuli bir nedenle ise, bozma sonrası da ıslaha olanak verilmesi yönünde görüşler bildirilmiştir. Hatta Ticaret Dairesi Başkanı rahmetli Faiz Yörükoğlu bu konudaki tereddütlerini, “..bozmanın mahiyetine göre iş değişir, tebligattan dolayı bozma vukubulduğu taktirde tahkikat yeniden başlıyor demektir. Şu halde bozmanın mahiyetine göre bozmadan sonra da ıslah cari olabilir.” sözleriyle dile getirmiştir. Aksi yöndeki görüşler ve tüm tartışmalardan sonra, kararın gerekçesinin bir bölümünde “kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430.uncu maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair sarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyit edildiğine göre Seksendördüncü maddenin mücerret ıtlakına bakılarak bu istisnai yolun hüküm Yargıtay’ca bozulmasından sonraki safhalara da şumulünün kabul edilmesi bozma kararı ile kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi, tamamen ıslah suretiyle davanın değiştirilmesi hallerinde de işin sonuçlanması güçleşir ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeyi ve çabukluk esaslarına aykırı düşer” denilmiş ve netice olarak da; “...ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun Seksendördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip, Yargıtay’ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olmayacağına...” şeklinde karar verilmiştir.
Yukarıda da değinildiği gibi, İçtihadı Birleştirme Kararları ilke kararları olup, anılan ilke kararında bozmanın usul ve esastan olması gibi bir ayrım gözetilmeksizin, bozma sonrası ıslah müessesesinden yararlanmanın mümkün olmadığı açık bir şekilde kararlaştırılmıştır.
Dairemizin özellikle ilk bozmasının içeriğine gelince; Bozma ilamında açıkça, davacıların, işgücü kaybı olarak 15.000.000.000 Lira, tedavi gideri olarak 10.000.000.000 Lira olmak üzere toplam 25.000.000.000 Lira da maddi tazminat isteği olduğu halde bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi bozma nedeni olarak gösterilmiştir. Davacıların isteyebileceği tüm zararların tespit ve hüküm altına alınması gibi bir bozma gerekçesi yoktur. Zaten bu şekildeki bir bozmanın HUMK.nun 74.maddesin de ifadesini bulan taleple bağlılık ilkesine aykırı olacağı açıktır. Böyle bir davada elbette mahkemece, davacıların isteyebileceği maddi zararlar öncelikle belirlenecektir. Sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararı karşısında saklı tutulan fazlaya ilişkin hakların ise, ancak ek dava ile talep edilmesi mümkündür. Yerel mahkemece ilk bozma sonrası vaki olan ıslah talebi kabul edilmiş olup, Dairemiz ikinci bozmasında da 04.02.1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı karşısında bunun mümkün olmadığı vurgulanmıştır. Gerçekten de artık bozma sonrası ıslah müessesesinden yararlanma olanağı kalmamıştır. 04.02.1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının gerek tartışmalarında gerekse gerekçe bölümünde bu husus tartışılmış ve usuli bozma esastan bozma ayrımı yapılmadan “BOZMA SONRASI ISLAHIN MÜMKÜN OLMADIĞI” ilkesi kabul edilmiştir.
Açıklanan tüm bu nedenlerle, 04.02.1948 tarih ve 1944/10 esas, 1948/3 karar sayılı kararında belirtilen “Bozma sonrası ıslah olmaz” ilkesine uygun düşmeyen yerel mahkeme kararını benimseyen sayın çoğunluk kararına katılmıyoruz.
yarx
Old 30-05-2012, 15:45   #8
Av. Rıdvan

 
Varsayılan bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığına dair içtihadı birleştirme kararı

Hukuk Genel Kurulunun 04.02.1948 tarih 1944/10 E 1948/3 K. sayılı kararı aşağıdadır.

Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
Esas : 1944/10
Karar : 1948/3
Tarih : 04.02.1948
(1086 s. HUMK. m. 83, 84, 88, 430)
Özet : Dava açıldıktan sonra konusunda, nedeninde ve kanıtlarda ve benzeri işlerde yönteme ilişkin olmak üzere yapılmış olan yanlışlıklan bir keze özgü olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak olanağını veren ve yargı kararına gerek olmadan yanlarına sözlü ve yazılı anlatımlarıyla yapılabilen «ıslah», yasasının 84. maddesinin açık kuralı içinde, soruşturma ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip, Yargıtay´ca karar bozulduktan sonra bu yoldan yararlanmaya olanak yoktur.
04/03/1978 g. ve E. 1978/4 K. 1978/5 s. Yg. İçt. Bir. K.
Bir davanın tahkikat ve yargılaması sonunda verilmiş olan hüküm Yargıtayca bozulduktan sonra da tarafların ıslah isteminde bulunmalarına usul hükümlerince cevaz olup olmadığı hususunda Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin 03/11/1934 tarih ve 2473/3316 ve Dördüncü Hukuk Dairesinin 26/11/1943 tarih ve 4549/3301 sayılı kararlarını havi ilamları arasında meydana gelen ayrılığın, içtihatların birleştirilmesi yoliyle çözülmesi hususu Yargıtay Birinci Başkanlığınca tensip kılınmış olmasına mebni uyuşmazlık konusunu teşkil eden ilam örnekleri çoğaltılarak 04/02/1948 tarihine rastlıyan Çarşamba günü saat 9.30 da müzakerenin başlıyacağı Genel Kurul Üyelerine bildirilmişti.
Bugün toplanan kurula (ellibir) zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra Birinci Başkan Halil Özyörük'ün Başkanlığında müzakereye başlanarak uyuşmazlık konusu kağıtlar Birinci Başkan tarafından okunduktan ve olayın özeti anlatıldıktan sonra söz alan;
Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Sabir Erbil; Tahkikata tabi olan mevadda tahkikat bitinceye kadar ve tabi olmıyanlarda muhakemenin hitamına kadar ıslah yapılabilir. Nakızdan sonra muhakemenin devamıdır. Islah müessesesinin tevsii caiz değildir. Dördüncü Hukuk Dairesinin kararı doğrudur dedi.
Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı Fevzi Bozer; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun altıncı faslına göre ıslah talebi; biri usule diğeri davanın esasına taalluk eder. İkinci Hukuk Dairesinin ilamından anlaşıldığına göre hadise; bir boşanma davasıdır, hüküm defatla nakzolunmuştur. Davacı bozmadan sonra boşanma sebebini değiştirmiş, Usulün seksensekizinci maddesi mucibince davayı tamamen ıslah etmiştir. Dairemize ait kararda ıslahın şekle yahut esasa ait olduğu hakkında bir sarahat yoktur. Belki Yüksek Heyet usule müteallik ıslah ile esasa müteallik ıslahta bir fark görmiyecektir. (Seksenüçüncü maddeyi aynen okudular) Bu maddeye göre zühul neticesi bir hatanın ıslahı, hüsnüniyet sahibi kimseler içinde bir defaya mahsus olmak üzere kabul olunmuştur. Hakkın suiistimaline meydan verilmemek için mükerrer ıslah kabul olunmamıştır. Çünkü, mükerrer ıslah; davaların uzamasını mucip olacağı gibi diğer tarafı da ızrar ve ızac eder. Bundan başka ıslah; tahkikata tabi davalarda tahkikatın hitamına kadar ve tahkikata tabi olmıyanlarda muhakemenin hitamına kadar dermeyan olunabilir. Muhakemenin hitamından maksat, duruşmanın hitamıdır. Binaenaleyh tahkikat veya muhakeme bittikten sonra, ıslah talebi hakkı; sakıt olur hüküm bozulduktan sonra bu hak, avdet etmez.
Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Şefkati Özkutlu; Kanun gayet sarihtir, tahkikat bitinceye kadar diyor. Bidayette mahkemeler müctemi iken bilahare müctemi mahkemeler azaldı ve tek hakimli oldu. Usulde tahkikat bitinceye kadar dediğine göre davayı rüyet eden münferit hakim de olsa muhakemeyi bitirinceye kadar götürebiliriz. Tahkikat bitti müdafaaya davet ediyorum deyince, artık muhakeme safhası başlamıştır. Sulh işleri muhakeme bitinceye kadardır. Muhakeme bitince artık ıslah olamaz.
Temyiz bozdu yeniden tahkikat başladı denecek olursa işte bu nokta şaşırtır. Nitekim ikinci Hukuk Dairesini de şaşırtan bu nokta olmuştur.
Bir hüküm bozulunca dava arzuhaline kadar işi geri götürmez, maddi hukuka taalluk eden vakıalar ve sebepler ıslah edilemez, yalnız usule müteallik olanları ıslah eder.
Beşinci Hukuk Dairesi Başkanı Y. K. Arslansan; Islah, tahkikat ve muhakemenin sonuna yani hüküm verilinceye kadar mı, yoksa bozmadan sonraya da şamil midir? Tatbikatta husule getirdiği ve getireceği sonuç bakımından bu önemli mevzu üzerinde bihakkın durulmak ve etraflı inceleme yapılarak Usulün seksen dördüncü maddesi hükmü ihtiyaca uygun bir şekilde yorumlanmak icap eder.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girdikten sonra gıyap, ıslah, eski hale getirmeye müteallik hükümler ve bunların uygulama tarzı davaların sonuçlandırılmasına engel teşkil edip etmediği yolunda ve fayda ve mahzurları hakkında ilmi münakaşalar oldu. 2026 sayılı kanun ile ihtiyaca uygun bir şekilde değiştirilen gıyap hükümleri tatbikatta umulan gayeyi sağlayabildiği halde ıslah eski hale getirme hükümleri ihtiyacımıza uygun bir şekilde düzenlenemedi. Tatbikat ile de şimdiye kadar layıkı veçhile aydınlanamıyan bu hükümlerin ihtiyaca uygun bir şekilde değiştirilmesi ve yorumlanması gereklidir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzun seksenüçüncü maddesinde iki taraftan her birinin usule müteallik yaptığı muameleyi, tamamen veya kısmen ıslah edebilmesi esası kabul olunmuştur. Diğer tarafın muvafakatına ve mahkeme kararına da bağlı olmaksızın ıslah ile bir davada yapılmış mumeleler tamamen veya kısmen kalkıyor. İşte bu suretle tamamen ıslah ile dava yeniden baştan görülebiliyor. Kısmen ıslah ile de yalnız bir kısım muamele tekrar görülüyor. Bazı usul sarihleri ıslahı, davayı uzatan bir usul olarak vasıflandırmışlardır. Hatta İsviçrede Bern, Argovi gibi kantonlarda Usul kanunlarından ıslah faslı kaldırılmıştır.
Ancak bir dava açıldıktan sonra teslimi dava olunan malın ziyaı gibi bir sebeple teslimi imkansızlığından dolayı iddiayı ifa yerine tazminata çevirmek ve sonradan öğrenilen dava sebebi olan vakıaları düzeltmek ve deliller safhasında öğrenilen ve elde geçirilen delilleri ikame etmek ve belgeleri ibraz eylemek gibi iyi niyet sahibi taraflara bir defaya mahsus olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları düzeltmek ve unutulmuş şeyleri tamamlamak imkanını veren ve ileri bir hukuk düşüncesi olan bu fasıl hükümlerinin faydaları aşikardır. Yalnız bu fasıl hükümlerinin davanın her hangi bir safhasında uygulanması davaların sonu alınamıyacak bir şekilde uzamasına yol açar ve bu hükümlerden beklenilen gayeye aykırı neticeler tevlit eder. Binaenaleyh bu önemli ve faydalı hükümlerin sade ve çabukluk esasını hedef tutan usul hüküm ve kurallarına uygun bir tarz ve şekilde sınırlandırmak zaruridir.
Usul Kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanununun bahis konusu seksendördüncü maddemize tekabül eden yetmişsekizinci maddesinde ıslahın duruşmanın sonuna kadar ve teşkilatımızı hedef tutan seksen dördüncü maddede ıslahın asliye işlerinde tahkikat ve sulh işlerinde de muhakeme bitinceye kadar yapılacağı gösterilmek suretiyle ıslahın hüküm verilinceye kadar olan yargılama safhasına masruf ve münhasır olduğu anlaşılmaktadır. Temyiz faslında hususiyle 430 uncu maddede ıslahın esasa mütedair bozmalardan sonra da cari olabileceğine dair sarih veya zımni bir hüküm mevcut değildir: Binaenaleyh bu istisnai yolun bozmadan sonraki safhalara da teşmilini gerektirir ortada bir sebep yoktur.
Islah hükümlerinin bozmadan sonraya teşmili bozma karariyle husule gelen müktesep hakları ihlal edebileceği gibi tamamen ıslah ile de mahiyeti değişen davanın neticelenmesini önler uzamasına sebep olur. Binaenaleyh seksendördüncü maddeye göre ıslah tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yani iş hükme bağlanıncaya kadar yapılabilip hükme bağlandıktan sonra bir suretle cari olamıyacağı mütalaasındayım.
Ticaret Dairesi Başkanı Faiz Yörükoğlu; Tahkikat safhası fiilen kalkmıştır. Hüküm verilinceye kadar tabirinden istifade edeceğiz. Islah yalnız tahkikat bitinceye kadar kabildir diye takyit edersek ıslah müessesesini kaldırmış oluruz.
Bozmadan sonra ıslah talebi kabul olunabilir mi? Bu hususta kati bir şey söylenemez. Çünkü, bozmanın mahiyetine göre iş değişir, tebligattan dolayı bozma vukubulduğu takdirde tahkikat yeniden başlıyor demektir. Şu halde bozmanın mahiyetine göre bozmadan sonra dahi ıslah cari olabilir dedi.
Üçüncü Hukuk Dairesi Başkam Sabir Erbil; Sayın Kemal Aslansan'ın mütalaalarında bahsettikleri Profesör Sabri Şakir'in sözleri maddenin metnine göre doğru değildir. Sayın Ticaret Dairesi Başkanı Faiz Yörükoğlu bir bakımdan ıslah talebinin kabul olunabileceğini beyan buyurdular, kanaatımca bozmadan sonraya teşmil doğru değildir. Noktai nazarlarım kabul ettiğimiz takdirde namütenahi devam eder gider. Kanunun kastı zühulü bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmektir. Islahı ilk mahkemede baskı altında bırakmak çok yerinde olur dedi.
İcra ve İflas Dairesi Başkanı Abdullah Aytemiz; Nakızdan sonra ıslahın caiz olup olmadığı ihtilaflıdır. İkinci Dairece bozmadan sonra ıslah suretiyle bir davanın mahiyetinin değiştirilebileceği Dördüncü Dairece de muhakeme bittikten ve hususiyle hüküm Temyiz Mahkemesince bozulduktan sonra ıslah talebinin dinlenmiyeceği içtihat edilmiştir.
Birinci Hukuk Dairesi de 10/06/1937 ve 09/10/1939 tarihlerinde nakızdan sonra ıslah caiz olmadığına Genel Kurulda 12/06/1940 tarihinde mahalli mahkemenin ısrar kararını tasvip etmek suretiyle ıslahın cevazına karar vermiştir. Şu halde ihtilaf yalnız iki daire arasında olmayıp Birinci Daire, Dördüncü ve Umumi Heyet de İkinci Daire gibi karar vermiştir.
Birinci ve Dördüncü Daire içtihatlarını daha isabetli görüyorum. Çünkü, nakızdan sonra ıslah yolu açık bulundurulacak olursa aleyhine bozma yapılan taraf, hasmı lehine emri makzi haline gelen bir ciheti ıslah yoliyle hükümsüz bırakmış ve şu suretle müktesep bir hakkı ihlal etmiş olur. Bu mahzurdan dolayı kaide olarak nakızdan sonra ıslah olamaz. Şu kadar ki, nakız hasım tarafına bir hak tevlit etmemiş ise mesela tebligatın yolsuzluğu, zamanaşımının husulü vazife ve salahiyetsizlik gibi bir sebeple bozulmuş ise ortada bir hüküm kalmamış ve diğer taraf için de bir hak doğmamış olduğundan bu gibi hallerde istisnaen ıslah caiz olmalıdır. Zira ıslah müessesesi bir yanılmayı veya daha evvel düşünülemiyen bir hususu düzeltmek için kabul edilmiştir. İmkan görülen yerlerde bu hakkın kullanılması maslahata uygun ve yerinde olur.
Islahın usule ve davaya müteallik olmak üzere ikiye ayrılmasına itiraz olundu. Halbuki Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ıslahı iki gruba ayırmıştır. Seksenüçüncü maddede iki taraftan her biri usule müteallik olarak yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen ıslah edebilir. Seksensekizinci maddede ıslah eden taraf davasını kamilen ıslah ettiği ve bunun tebliği tarihinden itibaren üç gün zarfında yeni bir dava ikame eylemediği halde davası iptal olunur denmektedir. Bunlardan seksenüçüncü madde usule seksensekizinci madde de davaya müteallik ıslahtan bahsetmektedir.
Hulasa: Kaide olarak nakızdan sonra ıslah caiz değilse de, müstesna hallerde caizdir.
Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı Fevzi Bozer; Islah; zararı faydasına galip bir müessesedir. Yeni hukuk usul muhakemeleri kanunu tasarısı hazırlanırken ıslah faslı tamamen kaldırılmıştı.
Komisyon, mahzurlarını bertaraf edici kayıtlar konmak şartiyle ve muhakeme bitinceye kadar dermeyan olunmak şartiyle bu müessesenin ibkasını münasip görmüştür. Fakat nakızdan sonra ıslah, talebinin mesmu olamıyacağında tereddüt edilmemiştir. Hükmün mesela tebliğin yolsuzluğundan dolayı bozulması halinde ıslah caiz olur mu? Maddenin sarahati buna manidir. Çünkü, maddenin metninde «ıslahın muhakeme bitinceye kadar dermeyan olunabileceği» tasrih olunmuştur. Bu bir nevi ıslah talebi için müddet tayinidir. Kanunun tayin ettiği süre bitince ıslah talebi hakkı sakıt olur. Binaenaleyh nakızdan sonra ıslah, hiç bir veçhile caiz değildir.
Ticaret Dairesi Başkanı Faiz YÖrükoğlu; Bugünkü duruma göre kanunun verdiği bu hakkı biz tevhidi içtihatla nasıl nezedebiliriz.
Birinci Başkan; Tahkikata tabi olmıyan işlerde duruşma neticelenmiş, o safhaya kadar davanın taayyün eden şekil ve mahiyetinde bir değişiklik olmadığı ve bu haliyle hükme iktiran eyledikten sonra geçen safha, bu hükme müteferri temyiz tetkikine taalluk eder. Artık dava hükme raptolunduktan sonra temyizin nakzı o şekliyle muayyen davaya lahik olmuş hükme teferru edeceği için nakızdan sonra ıslah bahis mevzuu olmamak lazım gelir, demeleriyle neticede;
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile usul hükümleri meyanına giren ıslah müessesesi ile; açılmış olan bir davada usule müteallik olmak üzere yapılan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere tamamen veya kısmen düzeltmek imkanı sağlanmıştır. Nitekim bir dava açıldıktan sonra teslimi istenen malın telef ve ziyaı gibi bir sebeple teslimin imkansızlığından dolayı iddiayı, ifa yerine tazminata çevirmek ve davayı, sebebi olan vakıalar sonradan öğrenilerek düzeltmek ve deliller safhasında da yeni deliller ikame etmek lüzum ve zarureti hasıl olabilir ve iyi niyet sahibi olan taraflar bu yanlışlıklan ve unutulmuş şeyleri ıslah yoluyla düzeltir veya tamamlayabilirler. Bu fasıl hükmünün sağladığı bu önemli faidelerine mukabil davanın her hangi bir safhasında bu hükümlerin uygulanması davaların sonu alınamıyacak surette uzamasına da yol açabileceğinden bu değerli ve faydalı hükümlerin sadelik ve çabukluk esasım hedef tutan umumi usul prensiplerine uygun bir şekilde hızlandırılması da tatbikatın gösterdiği lüzum ve icaplardan bulunmaktadır.
Konunun aydınlanması ve anlaşmazlığın çözümü bakımından olaya temas eden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesi hükmü kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanununun İşbu seksendördüncü maddemize tekabül eden yetmişsekizinci maddesi hükmü ile birlikte mütalaa edilmek icap eder. Noşatel Usul Kanununun yetmişsekizinci maddesinde «ıslahın duruşmanın sonuna kadar Jusqu'a la cloture des debats» ve teşkilatımızı hedef tutan seksensördüncü maddede ıslah; tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye ve tabi olmıyanlarda muhakeme hitamına kadar yapılabilir» denilmekle bahis konusu yetmişsekiz ve seksendördüncü maddelerin açık ibarelerinden ıslahın yalnız tahkikat ve yargılama safhalarında yani tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar mümkün olabileceği kastedildiği ve tahkikat ve yargılama devresinden sonra tarafların bu hakkı kullanamayacakları anlaşılmaktadır. Kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430 uncu maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair sarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyid edildiğine göre seksendördüncü maddenin mücerret ıtlakına bakılarak bu istisnai yolun hükmün Yargıtayca bozulmasından sonraki safhalara da şümulünün kabul edilmesi bozma karariyle kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi tamamen ıslah suretiyle davanın değiştirilmesi hallerinde de işin sonuçlanması güçleşir. Ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer.
Netice; Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlariyle yapılabilen ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtayca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamıyacağına mevcudun üçte ikiye aşan oyçokluğu ile 04/02/1948 tarihinde karar verildi.
Old 31-05-2012, 12:46   #9
avturgayk

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan mslmklvz
Bilindiği üzere ıslah sadece yargılama bitene kadar yapılabilir.Bozmadan sonra ıslah mümkün değildir.( Baki Kuruya göre; Bozmadan sonra yargılama yeniden başlar ve ıslah yapılabilir )

Eğer ilk hükümde talebin altında karar verilmiş ve hiç ıslah yapılmamışsa ve yargıtay bozma ilamından sonra alınan bilirkişi raporunda zarar talebinin üzerine çıkarak dava ıslah edilebilir hale gelmişse ıslah mümkün müdür?

Cevaplar için teşekkür ederim.
Yargıtay' ın bu konuda farklı kararları olduğu diğer arkadaşlarımızın da verdiği örnek kararlardan da anlaşılmaktadır. Yargıtay 19.Hukuk dairesi üyesi olan bir yargıcın "Islah" ile ilgili yayınlanan bir kitabında benim de katıldığım görüşünde ıslahın yapılabilip yapılamamasının kıstası net olarak ortaya konulmuş; Bozmadan önce yürütülen yargılama evresinde "....Islah yolu ile davada ki talep miktarının arttırılmasının hukuken olanaklı bulunması...." halinde bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı buna karşılık Bozma öncesi yapılan yargılama da ıslah yolu ile dava miktarının arttırılması imkanı olmayan bir durumda (mesela tazminata ilişkin delillerin toplanmamış olması, bilirkişi incelemesinin yapılamamış olması, davacının yüz de yüz kusuru nedeni ile tazminat talebine hakkı olmadığından bahisle davanın reddedilip bozma sonrasında davacının tam kusurlu olmadığı yönünde ki ceza mahkemesi kararının kesinleşmesi ile tazminat alabilme imkanı nedeni ile DAVANIN REDDİNE DAİR İLAMIN BOZULMASI nedeni ile hiç birlirkişi incelemesi yapılamadığından ve ıslah ile arttırılacak bir miktar bozmadan önce ortaya çıkmadığı haller de BOZMADAN SONRA ISLAHIN yapılmasının mümkün olduğudur. kaldı ki bozmadan sonra ıslah mümkün olmayan haller de EK DAVA İLE FAZLAYA İLİŞKİN SAKLI TUTULAN HAKLAR İÇİN DAVA AÇILMASI HER ZAMAN MÜMKÜN.(ZAMANAŞIMI SÜRESİ İÇİNDE OLMAK KAYDI İLE )
Old 09-05-2014, 09:53   #10
av.mkaya84

 
Varsayılan

T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2011/33835
KARAR NO: 2011/42324
KARAR TARİHİ: 01.11.2011

> 6100 SAYILI HMK'DA BOZMA KARARINDAN SONRA ISLAH YAPILMASI ( Islahın Tahkikat Sonuna Kadar Yapılabileceği - Bozmadan Sonra Islah Yapılabileceği/Tazminat Davası )

> BOZMA KARARINDAN SONRA ISLAH YAPILMASI ( Islahın Tahkikat Sonuna Kadar Yapılabileceği - Tek Bir Dava İle Halledilebilecek Bir Uyuşmazlığın Bir Başka Dava Konusu Olmasının Usul Ekonomisine Aykırı Olduğu/Bozmaya Uyma Verildiği ve Tahkikatın Devam Ettiğinin Gözetileceği )

> USUL EKONOMİSİ ( Islahın Tahkikat Sonuna Kadar Yapılabileceği/Bozma Kararından Sonra Yapılan Islah - Bozmaya Karşı Uyma Kararı Verildiği ve Tahkikatın Devam Ettiğinin Dikkate Alınacağı )

> ISLAHIN TAHKİKAT SONUNA KADAR YAPILABİLMESİ ( Bozmadan Sonra Yapılan Islah - Tek Bir Dava İle Halledilebilecek Bir Uyuşmazlığın Bir Başka Dava Konusu Olmasının Usul Ekonomisine Aykırı Olduğu/Bozmaya Karşı Uyma Kararı Verildiği ve Tahkikatın Devam Ettiğinin Gözetileceği )

> TAZMİNAT DAVASI ( Islahın Tahkikat Sonuna Kadar Yapılabileceği/Bozma Kararından Sonra Yapılan Islah - Bozmaya Karşı Uyma Kararı Verildiği ve Tahkikatın Devam Ettiğinin Dikkate Alınacağı ) 6100/m.30, 177

ÖZET: Uyuşmazlık, bozma kararından sonra ıslah yapılıp yapılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Davacı bozma ilamı sonrasında ıslah harcını yatırmak sureti ile davasını ıslah etmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu göre, ıslah tahkikatın sonuna kadar yapılabilecektir. Yargıtay kararına uyularak yapılan yargılamada tahkikatın devam etmesi karşında, ıslah yasaya aykırı görülmemiştir. Tek bir dava ile halledilebilecek bir uyuşmazlığın bir başka dava konusu olması da usul ekonomisine uymamaktadır.

DAVA: Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ö.F. Tüfek tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR: 1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık, bozma kararından sonra ıslah yapılıp yapılmayacağı noktasında toplanmaktadır.

04.02.1948 tarih ve 10/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, “ ... Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve diğer hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının seksendördüncü maddesinin açık hükümü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamıyacağına ...” denmek sureti ile Yargıtay bozma kararlarından sonra ıslah yapılamayacağına karar verilmiştir.

Buna karşın 04.02.1959 tarih ve 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ise

“ ...Bir mahkeme kararının her ne nedenle olursa olsun temyizce bozulması sonunda mahkemenin bozma kararına uymasıyla dava yeniden duruşma (muhakeme) safhasına girmiş olacağı cihetle duruşma henüz bitmemiş demektir...” açıklaması bulunmaktadır.

Somut olayda, dairemizin 27.10.2009 gün ve 2008/11352 E, 2009/29488 K sayılı ilamı ile,

“…dosya içerisinde bulunan 17.05.2004 tarihli …. , 24.11.2003 tarihli ... belgeler altındaki imzalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak sureti ile diğer deliler ile birlikte değerlendirilerek karar verilmesi ...” yönünden hükmün esasına ilişkin bozma yapılmıştır.

Davacı 07.01.2011 tarihinde bozma ilamı sonrasında ıslah harcını yatırmak sureti ile davasını ıslah etmiştir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ıslahın zamanı ve şekli başlıklı 177. maddesinde ;“ (1) Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.” ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Tahkikatın sona ermesi başlıklı 184. Maddesinde “ (1) Hakim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. (2) Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder.” hükümleri yer almaktadır.

O halde Hukuk Muhakemeleri Kanunu göre, ıslah tahkikatın sonuna kadar yapılabilecektir (m. 177). 27.10.2009 gün ve 2008/11352E, 2009/29488 K sayılı dairemiz bozma ilamı hükmün esasına ilişkin olması ve Yargıtay kararına uyularak yapılan yargılamada tahkikatın devam etmesi karşında, 07.01.2011 tarihinde yapılan ıslah yasaya aykırı görülmemiştir

Kaldı ki tek bir dava ile halledilebilecek bir uyuşmazlığın bir başka dava konusu olması da usul ekonomisine uymamaktadır. Bu düşünce Hukuk Muhakemeleri Kanunu Usul ekonomisi ilkesi başlıklı 30. maddesinde ki “ (1) Hakim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.” düzenlemesi ile de örtüşmektedir.

SONUÇ: Sonucu itibari ile doğru olan kararın bu gerekçe ile ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine, 01.11.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Old 01-03-2017, 00:35   #11
FiNaZZi

 
Varsayılan

Son İçtihatlara göre bozmadan önce ıslah yapilmamissa bozmadan sonra ıslah yapılabilir mi?
Old 01-03-2017, 07:15   #12
antipersonel

 
Varsayılan

22. Hukuk Dairesi 2015/19487 E. , 2017/84 K.

Somut olayda, mahkemece brüt 707,05 TL yıllık izin ücreti alacağı temerrüt tarihi olan 15.05.2012 tarihinde itibaren hüküm altına alınmıştır. Ne var ki, 25.04.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile 11.02.2013 havale tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda yıllık izin ücreti yönünden dava dilekçesindeki miktar 324,23 TL ıslah edilerek 424,23 TL yıllık izin ücreti alacağının hüküm altına alınması talep edilmiştir. Mahkemece taleple bağlı kalınarak ıslah edilen miktarın hüküm altına alınması, davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması yerine ıslahtan sonra alınan 12.12.2014 havale tarihli ek raporda hesaplanan yıllık izin ücret alacağının hüküm altına alınması hatalı olup bozma nedenidir.

22. Hukuk Dairesi 2016/19969 E. , 2016/29584 K.

Gerekçe:
...-Taraflar arasındaki uyuşmazlık bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılmayacağı konusundadır.
Gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesinde gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 177. maddesinde ıslahın ancak tahkikat tamamlanıncaya kadar yapılabileceği hükme bağlanmıştır.
Mahkemece, tahkikat aşamasının tamamlanmasının ve karar verilmesinin ardından verilen bozma kararından sonraki yargılama aşamasında ıslah yapılması mümkün değildir.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 13.05.2016 tarihli ve 2015/... esas ve 2016/... karar sayılı ilamında da bozma sonrası ıslahın mümkün olmadığı kesin bir şekilde belirtilmiştir. Bu sebeple, kıdem tazminatı ve aylık ücret alacağı isteklerinin bozmadan sonra yapılan ıslah doğrultusunda hüküm altına alınması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 29.12.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

5. Hukuk Dairesi 2016/13627 E. , 2016/17963 K.
"İçtihat Metni"

2-6100 sayılı HMK’nun 177 ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1948 gün ve 10/3 sayılı kararına göre bozmadan sonra ıslah suretiyle talep sonucunun arttırılması mümkün değildir. Fazlaya dair hakların ek dava açılmak suretiyle istenmesi gerekir.
Bu itibarla dava dilekçesindeki bedel üzerinden hüküm kurulması gerektiği düşünülmeden, Dairemiz bozma ilamı sonrasında verilen ıslah dilekçesindeki talep nazara alınarak fazlaya hükmedilmesi,
Doğru görülmemiştir.


20. Hukuk Dairesi 2015/8482 E. , 2016/12464 K.

Dava dilekçesindeki açıklamaya ve dosya kapsamına göre dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptali nedeniyle, Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince açılan tazminata ilişkindir.
Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; bozmadan sonra ıslah yapılıp, yapılamayacağı hususunda Yargıtay Hukuk Daireleri arasındaki içtihat uyuşmazlığının giderilmesi amacı ile içtihatların birleştirilmesi gündeme gelmiş, konu Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunda değerlendirilmiş ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 06/05/2016 tarih ve 2015/1 E. - 2016/1 K. sayılı kararı ile "Her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 tarih ve 1944/10 E. - 1948/3 K. sayılı YİBK’nın değiştirilmesine gerek olmadığına" karar verilmiştir.
Buna göre, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları gereğince bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bu nedenle, davacının ıslahtan önceki talebi dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken, mahkemece yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.
Old 01-03-2017, 07:20   #13
antipersonel

 
Varsayılan

20. Hukuk Dairesi 2016/9086 E. , 2016/12381 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


Taraflar arasındaki tapu siciline tescil ve tazminat davanın yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi Hazine vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 20/12/2016 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davalı Hazine ve ... Tapu Müdürlüğü vekili Av. ... ile Orman Yönetimi vekili Av. ..., davacı-karşı davalı ... vekili Av. ... geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
K A R A R

Davacı Orman Yönetimi vekili, 19.01.2007 günlü dava dilekçesi ile ... köyü, 1755 parsel sayılı tarla nitelikli 17180 m² yüzölçümündeki taşınmazın davalı adına tapuya kayıtlı olduğu, ancak 04.07.1988 tarihinde ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı iddiasıyla tapu kaydının iptali ve orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.
Davalı vekili, 02.03.2007 tarihli cevap dilekçesi ile dava konusu taşınmazın Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 30.04.1991 gün ve 1990/482-217 sayılı kararı ile orman niteliğinde olduğuna karar verildiği ve mülkiyetin bedelsiz olarak Hazineye geçtiği ve tapu kaydının hukukî kıymeti kalmadığından tapu iptali ve tescil davasının reddi gerektiği, ayrıca kayden malik bulunduğu çekişmeli taşınmaza bedel ödenmeksizin kamulaştırmasız elatıldığından mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.250.000,00.-TL maddî ve manevî tazminat talebi ile taşınmazın hesaplanacak rayiç bedelinin, taşınmazın satın alınma tarihi olan 15.03.1989 tarihinden itibaren işleyecek kanunî faizi ile birlikte ödenmesi veya Devlete ait taşınmaz mal satış, trampa, kiraya verme, mülkiyetin gayri aynî hak tesis, ecrimisil ve tahliye yönetmeliğinin 61. maddesi uyarınca eşdeğer bir taşınmazla dava konusu taşınmazın trampa edilmesi istemiyle Hazine ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne husumet yönelterek karşı dava açmıştır.
Hazine ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü vekili, 26.04.2007 tarihli karşı davaya cevap dilekçesi ile asıl davada taraf olmadıklarından aleyhlerine karşı dava ile dava açılamayacağı, taşınmaza Hazinenin bir müdahalesi olmadığından trampa talebinin maddî ve hukukî bir dayanağının bulunmadığı, kesinleşmiş orman sınırları içinde bulunan taşınmaza ilişkin her zaman dava açılabileceği savunmasıyla karşı davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, tapu iptal ve tescil davasının kabulüne; dava konusu parselin tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tesciline, Orman Yönetimi davalı olmadığından karşı dava yönünden aleyhine hüküm kurulmasına yer olmadığına,
Davalı gerçek kişi vekili tarafından süresinde açılan karşı davanın kısmen kabulüne ve 687.200,00.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin 562.800,00.-TL tazminat isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davalı-karşı davacı gerçek kişi vekili ile karşı dava davalısı Hazine ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü vekili tarafından karşı davaya ilişkin olarak temyiz edilen hüküm Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 17/09/2013 gün ve 2013/4253-8046 sayılı kararı ile bozulmuştur. Bozma kararından özetle; "Dava konusu taşınmaz, 14.09.1968 tarihinde toprak dağıtımı yolu ile .... adına tapu siciline tescil edilmiş olup, mirasen intikal ve mirasçılar tarafından yapılan satış suretiyle 15.03.1989 tarihinde .. ..., ondan da aynı tarihte davalı ... adına devir ve tescil edilerek 25.04.1989 gün 2024 yevmiye nolu yazı ile orman takyit şerhi konulmuştur.
1) Karşı davanın davalısı Hazinenin temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda; davacı Orman Yönetimi tarafından çekişmeli 1755 parsel sayılı taşınmazın kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içinde kaldığından, tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili istemiyle açılan davaya karşı olarak davalı gerçek kişi vekili tarafından, Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat istemine ilişkin olarak Hazine ve tapu müdürlüğüne husumet yönelterek dava açılmıştır. Asıl davada talep, taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tescili istemine ilişkin olup, davanın kabulü halinde Hazine adına tescil kararı verileceği, ormanların kullanım hakkının Orman Yönetimine, kuru mülkiyetinin Hazineye ait ve tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olduğu, bu nedenle karşı davanın Hazineye husumet yöneltilmek suretiyle açılmasının doğru olması nedeniyle temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
2) Karşı davanın davalısı Tapu Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda; karşı dava, TMK'nın 1007. maddesi gereğince açılan tazminata ilişkin olup bu davalarda davalı sıfatı Hazinenindir, Tapu Müdürlüğünün davalı sıfatı yoktur. Davacının amacı, Devlet tüzel kişiliğini dava etmek olduğuna, TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devlet sorumlu bulunduğundan, Tapu Müdürlüğü aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
3) Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; mahkemece, davanın kısmen kabulü yolunda hüküm kurulmuş ise de dava konusu taşınmazın rayiç değerinin ne şekilde belirlendiği anlaşılamamaktadır.
Kural olarak; bir yerin gerçek değerinin doğru tespit edilebilmesi için arsa ya da arazi vasfında olup olmadığının öncelikle saptanması gerekir. 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 17.07.1972 tarihli ve 1610 sayılı Kanun ile değişik 12. maddesinin yedinci fıkrasına göre Bakanlar Kurulunun 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı ve 11.03.1983 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren kararına göre arsa sayılacak parsellenmemiş plansız alanda kalan araziler hakkında değişik kriterler getirilmiştir. Bu kriterlerin birlikte ve birarada olması gerekir. İmar planında yer almayan bir taşınmazın arsa sayılabilmesi için, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (belediyece meskûn olduğu için veya meskûn hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon,
aydınlatma vd.) yararlanması ve meskûn yerler arasında bulunması gerekir. Kamulaştırma Kanununun 11. maddesi uyarınca; bedel tesbit davalarında öncelikle, kamulaştırılan taşınmazın değerlendirme tarihindeki vasfı (arsa veya arazi) belirlenerek, arsa vasfında ise, değerlendirme tarihinden önce özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış bedeli; arazi vasfında ise, değerlendirme tarihindeki mevkii ve şartlara göre, olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri esas alınmak suretiyle değerinin belirlenmesi gerekir. Dava konusu taşınmazın dava tarihi itibarıyla 1/5000 ölçekli uygulama imar planında yol ve konut dışı kentsel çalışma alanında kaldığı ve 1/25000 ölçekli nazım imar planına 23.11.2006 tarih ve 700 sayılı karar ile alındığı anlaşılmış olmasına rağmen, belediye hizmetlerinin tümünden yararlanıp yararlanmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, taşınmazın kadastroya ve imar planına göre en azından
birkaç ada bazında etrafının meskûn olup olmadığı meskûn sahada kalıp kalmadığı konularında dosyada yeterli bilgi olmadığı gibi bilirkişilerce de anılan Bakanlar Kurulu kararının 1. maddesinin (a), (b), (c) ve (d), fıkralarında ileri sürülen kriterler dikkate alınarak bu hususlarda yeterli araştırma yapılmamış ve ayrıntılı rapor alınmamıştır.
Bu nedenle; önceki bilirkişiler dışında mühendisler odasından seçilecek serbest ziraat ve inşaat mühendisi ile bir hukuk bir de mülk bilirkişiden oluşacak bilirkişiler kurulu ve fen bilirkişi aracılığı ile yeniden yapılacak keşifte; dava konusu taşınmazın, Bakanlar Kurulu Kararının l. maddesinin (a), (b), (c) ve (d), bentlerinde ve diğer madde ve fıkralarında değinilen kriterler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapıldıktan sonra taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü halinde, değerinin en yakın emsal arsa satış bedeli dikkate alınarak mukayeseli değer metoduna göre; arazi olduğunun kabulü halinde ise, ziraî gelir-rant metoduna göre gerçek değerinin saptanması ve bilirkişilerden müşterek rapor alınması gerekir.
Davalı-karşı davacı vekilinin bu yönlere ilişkin temyiz isteminin kabulü ile mahkemece yukarıda açıklanan şekilde dava tarihi esas alınarak saptanacak değere, dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğinden davalı-karşı davacı vekilinin faize orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten itibaren hükmedilmesi gerektiği yönündeki temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir." denilerek, karşı dava davalısı Hazinenin temyiz itirazlarının reddine, karşı dava davalısı tapu müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne, davalı - karşı davacı vekilinin temyiz itirazların kabulüne ve hükmün bozulmasına" denilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, karşı davacının Tapu Müdürlüğüne karşı açtığı davanın reddine,
Orman Yönetimi davalı olmadığından hüküm kurulmasına yer olmadığına,
Hazine aleyhine açtığı davanın kabulü ile 1.597.740,00.-TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı Hazineden alınarak karşı davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşmiş orman kadastrosuna dayalı tapu iptali ve tescil davası ile cevap süresi içinde karşı dava olarak açılan TMK'nın 1007. maddesi gereğince tazminat isteminden kaynaklanmaktadır.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 3116 sayılı Kanuna göre 1943 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu, 1952 yılında 5653 sayılı Kanuna göre yapılan makiye ayırma işlemi ile 6831 sayılı Kanuna göre yapılıp 04.07.1988 tarihinde ilân edilerek kesinleşen tahdidi yapılmayan yerlerde orman kadastrosu, tahdidi yapılan yerlerde ise aplikasyon ve 3302 sayılı Kanunla değişik 2/B madde uygulaması vardır.
Mahkemece, bozma kararına uyularak, çekişmeli taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun tespiti ile dava tarihi itibarıyla emsal satış yöntemine göre hesaplanan 1.597.740,00.-TL üzerinden davanın kabulüne karar verilmişse de; verilen karar dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Şöyle ki; davalı/karşı davacı vekili, öncelikle 1.250.000,00.-TL tazminat talebinde bulunmuş, daha sonra Yargıtay bozma kararı üzerine alınan bilirkişi raporu doğrultusunda 23.06.2015 tarihli harçlandırılmış dilekçesi ile bu talebini 1.597.740,00.-TL olarak ıslah etmiş ve mahkemece ıslah edilen değer dikkate alınmak suretiyle hüküm kurulmuştur.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1948 gün ve 10/3 sayılı kararına göre bozmadan sonra ıslah suretiyle talep sonucunun arttırılması mümkün değildir. Bu husus 06/05/2016 gün ve 2015/1 E. - 2016/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile de tespit edilmiştir. Mahkemece hatalı değerlendirme ile bozmadan sonraki ıslaha değer verilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli olmamıştır.
Yapılacak iş: 1.250.000,00.-TL olan ilk taleple bağlı kalınarak davanın kabulüne; ıslahla artırılan kısım yönünden, İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bozmadan sonra ıslahın mümkün bulunmaması nedeniyle talebin reddine karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukukî olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
Kabule göre de; davalı tapu müdürlüğü hakkındaki dava husumetten reddedildiği halde, lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi, ayrıca; davacı lehine hükmedilen 71.332.-TL'den ve yargılama giderlerinden Tapu Müdürlüğünün Orman Yönetimi dışındaki tüm davalılarla birlikte sorumlu tutulması doğru değildir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine ve Tapu Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle duruşma gününde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 1.350.-TL vekalet ücretinin davalı/ karşı davacıdan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalılara verilmesine 20/12/2016 günü oy birliği ile karar verildi.



Old 01-03-2017, 07:34   #14
antipersonel

 
Varsayılan

3. Hukuk Dairesi 2014/12435 E. , 2015/6107 K.

"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacı ile davalı arasında taşınmaz satış sözleşmesi yapıldığını, davalının sözleşme ile, davacıya 30.000.00.-TLsı peşin olmak üzere 54.600.00.-TL karşılığında arsa sattığını, davalının sonradan taşınmazın davacıya devrinden kaçındığını; davalıya farklı tarihlerde toplam 30.000,00 TL sı ödendiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL nın ödeme tarihinden itibaren işletilecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davanın zamanaşımına uğradığını, bedelin ödenmediğini, belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne, 10.000 TL'nin ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hükmün davalı tarafça temyizi üzerine, Yargıtay 13.H.D kararı ile ve "duruşma gün ve saatinden önce yargılama yapıldığı sabit olduğundan usulüne uygun taraf teşkili yapılmadan karar verildiği" gerekçesiyle, anılan mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyularak, yeniden yapılan yargılamada, davacı davasını ıslah etmiş ve neticede; davanın kabulüne, 30.000.00.- TL alacağın 4.000 TL sına 17.01.2007, 5.000 TL lık kısmına 22.01.2007, 13.000 TL.lık kısmına 26.01.2007, 8000 TL.lık kısmına 07.02.2007, tarihinden itibaren yasal faiz işletilmek suretiyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlığın açıklanan bu niteliği karşısında, ıslah konusundaki yasal durum hakkında aşağıdaki açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür.
Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176.maddesinde (eski HUMK.83.maddesi) ıslah; “taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir" olarak tanımlanmıştır.
Aynı Kanun'un müteakip 177.maddesinde (HUMK.84.mad.) ise, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörülmüş olduğundan ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığından, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilme ve bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Nitekim 04.02.1948 gün ve 1948-3 esas, 1944-10 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen 'ıslah'ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı açıklanmıştır.
Birleştirme kararıyla kabul edilen, bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı yönündeki kural, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 177.maddesi hükmüyle birlikte değerlendirildiğinde, bir davadaki istem/istemler hakkında mahkemece tahkikat (tarafların duruşmaya çağrılmaları, çekişmeli yönlere ilişkin delillerin toplanması, toplanan delillerin değerlendirilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması, tanıkların dinlenmesi vs.) yapılarak, bunların ortaya koyduğu sonuç çerçevesinde bir hükmün kurulduğu ve Yargıtay'ın ilgili Dairesinin de, kurulan bu hükmü, herhangi bir nedenle usul ve yasaya aykırı görerek bozduğu hallerle sınırlı olarak değerlendirmek gerekmektedir.
Nitekim mahkemece tüm deliller toplanıp, bilirkişi incelemesi yaptırılıp ve dosya esas yönünden de karar vermeye hazır hale getirildikten sonra yerel mahkemece verilen karar Yargıtay Dairesince bozulmuş ve bozmadan sonra da herhangi bir tahkikat yapılmamışsa artık ıslahın açıklanan nedenlerle kabulü mümkün değildir. (HGK 15.3.2006 tarih ve 2006/ 9-21 E.-2006/72 K. sayılı karar)
Ancak Yargıtayın ilgili Dairesi tarafından sadece “eksik inceleme”, “görevsizlik” “yetkisizlik” "taraf teşkili" gibi esasa ilişkin olmayan sebeplerle yerel mahkeme kararı bozulmuş ise; ortada bozma ilamına uyulmasıyla doğmuş bulunan usuli bir müktesep haktan söz edilemeyeceğinden bozma ilamından sonra ıslah yoluna başvurulması hukuken mümkündür. Zira bu tür kararlar tahkikatın devam ettirilmesi zorunluluğunu doğurduğundan tahkikat devam ettiği müddetçe de ıslahın yapılabilmesi mümkündür. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 16.03.2005 tarih ve 2005/13-97 E.-2005/150 K. sayılı kararı, bu yöndedir.
Ancak sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre; borçludan faiz talep edilebilmesi için zenginleşenin iyiniyetli ya da kötüniyetli olduğuna bakılmadan bir ihtar ile ya da aleyhine bir dava açılmak suretiyle temerrüde düşürülmesi gerekir. Borçlunun temerrüdü, borçluya gönderilen ihtarnamenin tebliğinden veya ihtarnamede ödeme için süre verilmişse bu sürenin bitiminden itibaren oluşur. İade talebinde bulunulmadan temerrüt faizi işlemez. Somut olayda davacının dava açılmadan önce davalıyı temerrüde düşürdüğü iddia ve ispat edilmediğinden hükmedilen alacağa dava ve ıslah tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerekir iken ödeme tarihlerinden itibaren faiz işletilmesi doğru bulunmamıştır.
Ancak, bu yanılgının düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 6100 sayılı HMK nun 370/2 maddesi anlamında "Hakimin takdir yetkisi kapsamında" kalmadığından hükmün ilk satırbaşında yeralan; "Davanın KABULÜNE, 30.000,00 tl alacağın 4.000 TL sine 17.01.2007, 5.000 TL lik kısmına 22.01.2007, 13.000 TL.lik kısmına 26.01.2007, 8000 TL.lik kısmına 07.02.2007, tarihinden itibaren yasal faiz işletilmek suretiyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine," ifadelerinin çıkarılarak yerine ; " Davanın KABULÜNE, 30.000,00.- TL alacağın 10.000.00 TL sına dava tarihi olan 27/10/2010 ,20.000.00.- TL sına ıslah tarihi olan 20/06/2012 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmek suretiyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine, " ifadelerinin yazılması sureti ile hükmün düzeltilmesine ve düzeltilmiş bu şekli ile ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.04.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Old 01-03-2017, 15:54   #15
Av. Murat ÇETİN

 
Varsayılan

Bu konuda 2016 tarihli, gerekçesi yazılmadığı için yayınlanmayan bir içtihadı birleştirme kararı var, bozmadan sonra ıslahın olmadığıyla ilgili.
Old 01-03-2017, 20:58   #16
FiNaZZi

 
Varsayılan

Son içtihatları paylaşan sayın meslektaşlarıma teşekkür ederim. Anlaşılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu 2016 yılında verdiği kararla bozmadan sonra ıslah yolunu kapatmış..
Old 01-03-2017, 20:59   #17
FiNaZZi

 
Varsayılan

Ama YİBK kararının içeriğini de açıkçası merak ediyorum..
Old 03-03-2017, 13:33   #18
byztkbr

 
Varsayılan

başımıza geldi talep aşıldı diye bozuldu. bozmaya uyuldu ıslah için süre istedik ıslah ettik sorun yaşamadık...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Tek Islah DİlekÇesİyle Bİrden Fazla Islah Konusu avukat1982 Meslektaşların Soruları 10 18-10-2019 00:50
Islah edilen kısım için ıslah talebinin Reddinden sonra açılan ek davada Derdestlik AVUKAT AYŞE Meslektaşların Soruları 2 05-10-2009 11:13
Bozmadan Sonra Delİl İkamesİ AVUKAT ŞÜKRAN Meslektaşların Soruları 2 15-02-2008 01:02
Yagıtay Bozma Kararından sonra ISLAH mümkün mü? krizantem Meslektaşların Soruları 4 02-05-2007 11:51
bozmadan sonra hukukı sebebın degıstırılmesı.. Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 5 04-04-2007 22:07


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08319998 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.