|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
Anket Sonucu: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı Hakkında Ne düşünüyorsunuz? | |||
Tamamen doğru | 1 | 25,00% | |
Tamamen Hatalı | 2 | 50,00% | |
İspat Hukuku açısından Hatalı | 2 | 50,00% | |
Davacı Avukatı hatalı | 0 | 0% | |
Birden Fazla Seçenek İşaretlenebilen Anket. Oy Verenler: 4. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 3) | |||
|
15-03-2002, 14:16 | #1 |
|
Repo, Ters Repo, Saklama Makbuzu, Süre Uzatımı Ve Ticari Defter Kayıtları..
Önemli bir HUKUK GENEL KURULU KARARI .. Uzun ama değer.. Okuyup, tartışalım.. Av.Mehmet Saim Tikici/istanbul
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E: 1992/19-789 K: 1993/126 T: 31/03/1993 ÖZET: "Repo" bir geri satınalma ve satma anlaşmasıdır. Reponun konusu belli menkul kıymetler olup, satıcının veya alıcının taahhüt altına girmesine göre bu işlem "repo" ve "ters repo" olarak adlandırılmaktadır. Diğer yandan, repo işlemi yapmaya yetkili kuruluş; sattığı menkul kıymeti, satış anında taraflarca kararlaştırılan ileri bir tarihte ve belli bir fiyatla geri satın almayı taahhüt etmektedir. İşlem konusu menkul kıymetlerin ise Devlet tahvilleri, Hazine bonoları ve borçlanma senetleri olduğu belirtilmiştir. Repo işleminde, vadenin ilgili menkul kıymetin itfa tarihini aşmamak üzere serbestçe belirlenebilecek bir süreyi ve repo işlemine konu olan paranın getiriside, faiz değil fakat menkul kıymetlerin alım ve satımı arasındaki "değer farkını" ifade eder. Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (İskenderun Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 26/12/1991 gün ve 1991/318-941 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi'nin 14/4/1992 gün ve 1209-1821 sayılı ilamı ile; (...Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin 28/12/1990 gün ve 1990/7982-8470 sayılı ilamında, "karara dayanak yapılan bilirkişi raporu kendi içinde çelişkileri olup, hüküm kurmaya yeterli olmadığından, yeniden seçilecek uzan bilirkişi kurulunca banka kayıtları üzerinde inceleme yaptırılması" gerekçesi ile karar bozulmuş ve bozma ilamına uyularak yeniden oluşturulan bilirkişi kurulunca verilen rapor doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda bilirkişiler, "vade tarihi olan 23.9.1987 tarihinde ödenen 532.258.880.-TL. ile, aynı tarihte alındığı belirtilen 414.758.800.-TL. ve 117.500.000.-TL. toplamı 532.258.800.-TL. lık Hazine bonosu karşılığı olduğu damgası vurulmadan, alıcı ve satıcı kimlikleri belirlenmeden düzenlenmiş ve davaya dayanak yapılan belgenin kıymetli evrak olmadığı vurgulanarak bu belgenin taraflar arasında kurulan vedia akdinin muhafaza makbuzu olduğu, vediayı kabul edenin malı (parayı) iade için makbuzun kendisine teslimini istemek zorunda bulunduğunu, saklama belgesini almadan malın iadesi gerektiği durumlarda ise, malı iade suretiyle teslim alanın imzası ile düzenlenmiş bir iade belgesi alması gerektiğini bu durumda Bankanın belge içeriği parayı davacıya ödediğini kanıtlıyamadığını, 20.4.1988 vade tarihli Hazine bonolarının vade tarihinde 646.900.000.-TL. normal değere ulaşarak bu tarihten sonra faiz getirmesinin de söz konusu olamıyacağını" belirtmişlerdir. Mahkemece bu görüş aynen benimsenmiştir. Oysa, mahkemece re'sen araştırma ilkesinin uygulanmadığı bir davada davacı davasındaki hukuki olayların koşullarının ve unsurlarının gerçekleştiğini ispat etmelidir. Somut olayda ishpat yükümlülüğü davacıya düştüğünden, davacının iddiasına dayanak yaptığı hukuki işlemleri, daha açık bir ifade ile, Bankada kendisini repo işlemi yaptığını ve bunun sonucu bankadan alacaklı bulunduğunu kanıtlamak zorundadır. Şayet davacı ispat yükümlülüğünü yerine getiremememiş ise, artık davalının ödeme def'inin ispatı aranmaksızın davanın reddine karar vermek gerekir. Davacının ortağı ve yöneticisi bulunduğu iki şirket mevcut olup, davacının dayandığı belge tarihine yakın tarihlerde bu şirketler ile Banka arasında repo işlemleri yapıldığı gerek bozmadan önce alınan, gerekse bozmadan sonra yapılan bilirkişi incelemeleri sonucu verilen raporlardan anlaşılmaktadır. Davaya konu olan repo ile ilgili hukuki işlem üzerinde kısaca durmak gerekir. Hazinenin kısa vadeli iç borçlanma için çıkardığı faizli bonoları ihale sonucu satın alan bankaların müşterileri ile bu bonolar hakkında yaptıkları repo işleminde, genelde Hazine bonosu müşteriye teslim edilmeksizin, bankada müşteri adına muhafazaya alındığına dair bir belge düzenlenmekte ve bu belge vedia aktine konu malı temsil etmektedir. Repo işlemindeki vade sonunda, müşteri tarafından belgenin iadesi ile kendisinden daha önce alınan bono bedeli ve repo süresince işleyen faiz tutarı Banka tarafından ödenmektedir. Yapılan bütün bu işlemler Banka kayıtları dışında tarafların güven esasına göre cereyan etmekte olup, verilen repo (bono muhafaza) belgesine dayanmaktadır. Bu belge kıymetli evrak niteliğinde kabul edilemez ise de, vedia akdinin ispatı aracıdır. Olayımızda, davacının dava dayanağı olarak ibraz ettiği belge ise "vade uzatım belgesi'dir" ...vadeli Hazine bonolarının aynı şartlar dahilinde 23.9.1987 tarihine kadar uzatılarak " sözcüklerini içermekte olup, repo işlemi sırasında verilmesi mutad ve gerekli olan bono muhafaza belgesi değildir. Açıkça vade uzatım belgesi olan bu belge, daha önce yapılmış ve bono muhafaza (repo) belgesi verilmiş repo işlemi için yapılmış vade uzatımına ilişkindir. Reponun uzatılan vadesi sonunda bono bedeli ile faizini müşterinin yedindeki bono saklama (repo) belgesi ile Bankadan tahsili mümkün bulunmakla müşteri yedinde kalan süre uzatım belgesinin hukuki niteliği itibariyle bir alacağı temsil ve kanıtladığı kabul edilemez. Şu halde iki belge söz konusudur: Biri, satın alma anında verilen saklama belgesi, diğeri de vadenin uzatılması yolunda taraflar arasında yapılan anlaşma sonunda verilen vade uzatım belgesidir. Bu durumda davaya konu belge; vadenin uzatılıp uzatılmadığı yolunda taraflar arasında çıkan bir çekişmede vadenin uzatıldığını gösteren tam bir delil; vedia akdi gereğince Hazine bonolarının davacı tarafca satın alındığını gösteren Usul Kanununun 292. maddesine uygun bir yazılı delil başlangıcıdır. Çünkü bu belge, Hazine bonolarının davacıya satılmış olduğuna kesin bir şekilde değil, gerçeğe yakın bir şekilde, ihtimal dahilinde, Yasanın tabiri ile vukuuna delalet eder nitelikte bulunmaktadır. İhtimalın kesinlik kazanması diğer delillerle takviye edilmesi ile mümkün olabilir. Davacı, dava dilekçesinde delillerini bildirmiş ve delillerin bundan ibaret olduğunu 9.3.1990 tarihinde oturumda açıkça belirtmiştir. Davacı tarafın dava dilekçesinde belirtmiş olduğu delillerin icra dosyası, icra hakimliği dosyası, örnek karar ve düşüncelerden ibaret olup, bunlar yazılı delil başlangıcı niteliğinde belgeyi takviye eder nitelikte değildir. Yazılı delil başlangıcının tek başına delil vasfı yoktur. Ayrıca davacı son derece ağır bir kanıt yükümlülüğü altındadır. Şöyle ki; Son bilirkişi raporunun 10. sayfasında vurgulandığı gibi, davaya konu Hazine bonoları 20.4.1988 tarihinde 646.900.000 bedele ulaşıp, bu tarihten sonra faiz getirmeleri sözkonusu değildir. Olayda iki tür vade vardır. Bunlardan birisi; banka ile davacının ibraz ettiği belgede kararlaştırılan vade tarihi olup, 23.9.1987'dir. Diğeri ise; Hazine bonosunun üzerindeki vade tarihi olup, bu da 20.4.1988'dir. Davacının davalı bankaya gönderdiği ve Hazine bonoları bedelinin ödenmesi talebini içeren noterlik ihtarname tarihi ise 7.7.1989'dur. Bu kadar büyük bir paranın bir sene üç aya yakın bir süre hiç bir faiz alınmadan bankada iki büyük şirket ortağı ve yöneticisi olan davacı tarafca faizsiz bırakılması sözkonusu olmaktadır. Bu hal, normal halin aksini iddia etmenin ötesinde bir davranıştır. Medeni Kanunun 6. maddesi ispat yükü konusunda yetersiz kalması nedeniyle doktrin ve Yargıtay kararlarıyla bazı kurallar benimsenmiştir. Bu kurallardan birisi de olağan hal kuralıdır. Hayat deneylerine göre olağan hal, Hazine bonolarını taraflar arasında kararlaştırılan vade tarihinde olmadığı takdirde en geç bonodaki vade tarihi olan 20.4.1988 tarihinde paraya tahvilidir. Davacının bu parayı bir sene üç ay faizsiz bıraktıktan sonra davalı bankadan talep etmeye kalkışması, hayat deneylerine ve olağan hale ters düşer. Bu davranışını haklı kılan nedenlerini davacı taraf açıklamamıştır. Bu nedenlerle, davacı tarafın elindeki belgenin, iddiasını kanıtlar ve iddiası hakkında tam bir delil niteliği bulunmadığından, davanın reddine karar verilmek üzere yerel mahkeme kararının davalı yararına bozulmasına...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden : Davalı vekili Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/son fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara göre, uyuşmazlığın çözümlenmesi "repo" işleminin dayanağı olduğu ileri sürülen 18.9.1987 tarihli belgenin niteliğinin belirlenmesi ve bu belgede, vadelerinin 13.9.1987 ve 14.9.1987 olduğu belirtilip (sürenin) 23.9.1987 tarihine uzatılmış olduğuna değinilen (311.690.400 TL.) ve (214.000.000 TL.)lık Hazine bonolarının, vadesinde ulaştıkları bedel üzerinden davacı tarafa (ya da makbuz hamiline) ödenmiş olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Ülkemizde "repo" olarak adlandırılan "Repurchase Agreement", bir geri satın alma ve satma anlaşmasıdır. Reponun konusu, belli menkul kıymetler olup satıcının veya alıcının taahhüt altına girmesine göre bu işlem "repo" ve "ters repo" olarak adlandırılmaktadır. Diğer yandan, repo işlemi yapmaya yetkili kuruluş, sattığı menkul kıymeti, satış anında taraflarca kararlaştırılan ileri bir tarihte ve belli bir fiyatla geri satın almayı taahhüt etmektedir. Repo işlemi ile ilgili olarak 29.4.1992 tarih ve 3794 sayılı Yasa ile Sermaye Piyasası Kanunu'nun 30. maddesinde değişiklik yapılmak suretiyle "Menkul Kıymetlerin geri alım veya satım taahhüdü ile alım satımı" bir sermaye piyasası işlemi olarak kabul edilerek anılan kuruluşun işlevleri içine alınmıştır. Sermaye Piyasası Kuruluda Yasadan aldığı bu yetkiye dayanarak, 31 Temmuz 1992 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan "Menkul Kıymetlerin Geri Alma veya Satma Taahhüdü ile Alım Satımı Hakkında Tebliği" neşrederek repo ve ters repo işlemi yapmaya yetkili kuruluşlar ile işlem konusu menkul kıymetlerin neler olduğu ve reponun işleyişi hakkında düzenlemeler getirmiştir. Bu düzenlemeye göre işlem yapmaya yetkili kuruluşların, bu hususta faaliyet izni almış bankalar ile 4. maddede belirtilen aracı kurumlar olduğu, işlem konusu menkul kıymetlerin ise Devlet tahvilleri, Hazine bonoları ve yine anılan tebliğin beşinci maddesinde sayılan borçlanma senetleri olduğu belirtilmiştir. Söz konusu tebliğde yer alan tanımlarda ise, repo, işleminde vadenin ilgili menkul kıymetin itfa tarihini aşmamak üzere serbestçe belirlenebilecek bir süreyi ve repo işlemine konu olan paranın getirisi de, "faiz" değil fakat menkul kıymetlerin alımı ve satımı arasındaki " değer farkını" ifade ettiği açıklanmaktadır (Prof.Dr. Seza Reisoğlu, Temmuz 1992- "Bankacılık Dergisi" Yeni Yasal Düzenleme Açısından Repo). Sermaye Piyasası Kurulu'nca bu düzenlemeler yapılıncaya kadar, repo işleminin gerekli disiplin ve denetimden uzak olarak yütürülmüş olduğu bir gerçektir. Ancak düzenleme önceki dönemde de, işleme konu Hazine bonolarının geri alma taahhüdü ile satışının yapıldığına dair bir saklama makbuzu verildiği ve düzenlenen makbuzda tayin edilen vade ile satışı yapılan ve bankaca muhafaza altına alınan Hazine bonolarının (Menkul Kıymetin) vadede ulaşacağı değer üzerinden bedelinin ödeneceğinin taahhüt edildiği dosyadaki örnek belgelerden anlaşılmaktadır. Somut olayda, davacı tarafın dayandığı 18.9.1987 tarihli belgede "... satışı yapılan 13.9.1987 vadeli 311.690.400 TL.lık ve yine 14.9.1987 vadeli 214.000.000 TL.lık Hazine bonolarının aynı şartla dahilinde (vadelerinin) 23.9.1987 tarihine uzatıltığı..." bildirilmektedir. Davacı, davalı bankaya 7.7.1989 tarihinde keşide ettiği ihtarname ile söz konusu belgede belirtilen Hazine bonolarının vadelerinin 23.9.1987 tarihine uzatılmış olduğunu bildirerek bedellerinin ödenmesini talep etmiş, bu sebeple giriştiği icra takibine davalının itirazı üzerine İcra Tetkik Merciine vaki başvurusunda da aynı hususu yinelemiştir. Ancak, Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada ise bu kez, 18.9.1987 tarihli repo işlemi sonucu Hazine bonosu aldığını ancak davalı bankanın 7.7.1989 tarihli ihtara ve 20.7.1989 tarihinde giriştiği icra takibine rağmen bono bedellerini ödemediğini ileri sürmüştür. Banka defter ve kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde, 18.9.1987 tarihli belgede vade uzatım tarihi olan 23.9.1987 tarihinde söz konusu Hazine bonolarının ulaştığı değer olan 532.258.880 TL.nın Banka Genel Müdürlüğü Menkul Kıymetler Grup Müdürlüğüne borç kaydedildiği, ancak bono bedellerinin kime ödendiğinin belirlenmemiş olduğuna değinilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, Sermaye Piyasası Kurulunca 1992 yılında çıkarılan tebliğe kadar, repo işlemleri sebebiyle verilen belgelerin hamiline düzenlendiği ve saklama makbuzunun ibrazı halinde ödemenin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, 18.9.1987 tarihli belgede miktarları belirtilen Hazine bonolarının vadede ulaştığı değer üzerinden karşılığının; repo işlemi sırasında düzenlenen saklama makbuzunun ibrazı üzerine ödendiği 18.9.1987 tarihli belgenin ise vade uzatım belgesi olduğu anlaşılmmaktadır. Diğer yandan, vadeden sonraki dönemde, davalı bankanın alacaklı bulunduğu, icra takiplerine muhatap olduğu bildirilen davacının 23.9.1987 tarihinden yaklaşık bir yıl on ay sonra bono bedellerinin ödenmemiş olduğunu ileri sürerek tahsili isteği ile davalı bankaya başvurması da hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Bu nedenlerle Hukuk Genel Kurulu'nca aynen benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. O halde direnme kararı bozulmalıdır. S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 31.3.1993 gününde oyçokluğu ile karar verildi. Birinci Başkanvekili 16.Huk.D.Bşk. 11.Huk. D.Bşk. 3.Huk.D.Bşk. İ.Teoman PAMİR İ.Özmen N.Özkan E.Doğrusöz Değişik Bozma 13.Huk.D.Bşk. 12.Huk.D.Bşk. 18.Huk.D.Bşk. 14.Huk.D.Bşk. A.İ.Arslan B.C.Kadılar S.Rezaki E.Özdenerol Değişik Bozma |
16-03-2002, 11:04 | #2 |
|
UZUN DİYE OKUNMUYOR MU?
Bu karar içinde son derece önemli noktalar var.
İspat usulünden tutun, Delil listesinin yetersizliğine, Banka kayıtları ile ödenmediği sabit olan bir paranın, banka kayıtlarının süre uzatım belgesini desteklemediği yönündeki karara ulaşılması... Hakimin, kendiliğinden hareket edemeyeceği, delil toplayamayacağı ilkesi... Davacı vekilinin, davalı ticari defterlerini delil göstermemesinin sonuçları... Saklama belgesine bağlı olarak verilen süre uzatım belgesinin yazılı delil başlangıcı sayılması... En önemlisi, talep edilen alacak hakkının zamanaşımına uğramamasına rağmen, 1 yıl 10 ay talep edilemedi diye, hayatın olağan akışına ters kabul edilerek, kararın bu gerekçeye bağlanması.. Tekrar ediyorum, önemli bir karar.. Okuyan için fayda sağlar.. Saygılarımla.. |
16-03-2002, 14:28 | #3 |
|
Kayrılma
Sayın Tikici,
Bu karar beni şaşırtmadı endişelendirdi. Çünki burad kanunun yorumunda bir boyut söz konusu olmadığını hissediyorum. Burada hukuk tekniği haddinden fazla zorlanmış gibi bir ifade ve dayanak var. Kanun açıkca zaman aşımı belirlediği bir hususda Yargıtayın "hayatın olağan akışı" gibi zaman aşımı gibi bir kurala göre ikincil hatta üçüncül önceliği olan ahaytın olağan akışını bahane edip aleni olarak bankayı en hafif tabiri ile "kollamıştır". Yani bu karar hukukdan fazla kollanma koktuğu kanaatindeyim. Bu nedenle bu karar olabildiğince önemli ve bir o kadar da tehlikelidir. Buradan şu çıkmaktadır ki eğer davacı davalının defterlerini de delil olarak gösterseydi bu kez de buradaki kayıtların basit ve olağan bir hata olduğuna mı hükmedecekti. İyi çalışmalar dileğimle. |
16-03-2002, 14:37 | #4 |
|
Elbette çok tehlikeli çünkü HGK kararı... Bağlayıcı karar.
Diğer bir önemli husus, Repo yapan kişinin, banka tarafından kendisine verilen saklama belgesini kaybetmesi halidir ki vehamet burada. Saklama belgesini ibraz edemeyen repo yapan, banka problem çıkarırsa, açıkça banka kayıtları ile ortada olan hakkını, gerekçe karşısında zorlanarak alabilecektir. Süre uzatım belgesi, onun bağlı olduğu saklama belgesine dayalı iken, neden yazılı delil başlangıcı sayılmıştır, bu da enteresan... Tartışılacak çok yönü var.. Selam ve saygıalrımla.. |
17-03-2002, 01:01 | #5 |
|
Sayın Tikici,
Bu olayın ispat yönü ve belgeye kanuni olmayan nitelik tanıma. Bazı bankalar ki örneğin Finansbank yeni bir şey keşfetmişcesine holoğramlı teminat mektubu düzenleyip altına "aslının iadesi halinde bankamız tüm sorumluluğundan kurtulur" gibi hukuktan uzak ibarelerle sanki TM'na kıymetli evrak vasfını kazandırmak uğraşındadır. Maalesef ki çirkin şekilde bayram ve yıl başlarında "kçük ve masum" heydiyelerini pervasızca ve utanmadan adliye koridorlarında sunan bazı "kurumlar" bazı üst yargı kurumlarında bunu masumane tatil olarak geliştirmekte de beys görmemekte ve hasılatı bu kararlarla toplamakta kanatini taşıyorum. Ama beni asıl rahatsız eden kanunda açıkca tanınan zaman aşımının "YORUMLA" değiştirilmek istenmesidir ki bunun önü alınamaz. Yargı yasama gibi davranmaktan çekinmez ve işte o zaman hukuku icra edenler bizzat kendi elleriyle hukuku boğar. Allah hepimizi bu "ucuz" yorumlardan korusun. İyi çalışmalar dileğimle |
17-03-2002, 11:21 | #6 |
|
Repo yapmak isteyenler Dekontu atmasın!
Sayın Ünlütürk,
Yargıtay' ın yorumu, ucuz değil aslında, zorlama bir yorum. Buradan çıkarılacak pratik en önemli sonuç; galiba, düz vatandaş içindir! Repo yaptığımız zaman bankanın bize verdiği ''sıradan dekontu'' atmayacağız, kaybetmeyeceğiz, yırtmayacağız! |
20-03-2002, 14:58 | #7 |
|
Sayın Tikici,
Aslında konunun özünde anlaştık ve hem fikiriz. Bu hususda daha da fazla vaktinizi almak da istemiyorum. Ancak beni bu kararda önemle rahatsız eden hususun olayın zaman aşımı define tabi olmamasına rağmen yargıtayın yorumla ve "hayatın olağan akışı"nadan bahisle hak düşürücü süre ataması. Buradaki "yasama" hakkının kullanılması şekline varan yorumudur. Saygılarımla. |
20-03-2002, 16:34 | #8 |
|
Bir Çok Açıdan Tuhaf Karar
Değerli meslektaşım,
Aslında Yargıtay sadece ''Olağan hal kuralına'' bağlı kalarak gerekçe oluşturmamıştır. Diğer delilleri olayı ispatlamadığından ve ayrıca '' olağan hal kuralı da'' davacının iddiasına ters olduğundan dolayı güya reddetmiştir. Oysa, Saklama belgesinin kesin delil kabul edilmesinden sonra, buna bağlı Süre uzatım belgesinin neden yazılı delil başlangıcı sayıldığını.. irdelemek bence zorunludur. Saklama belgesinin düzenlenmesine neden olan repo tutarı banka kayıtları ile, davacıya ödenmediği halde, bu husus dosya ve bilirkişi raporu ile de ihtilafsız iken; 1- (Kesin delil) sayılan saklama belgesinin içeriğini değiştirmeyen ve yalnızca süresini uzatan ''süre uzatım belgesi '' neden, yazılı delil başlangıcı sayılıyor? 2- Süre uzatım belgesi yazılı delil başlangıcı olsa bile, paranın ödenmediğini ortaya koyan banka kayıtları ve buna işaret eden delillerden Bilirkişi raporu, neden süre uzatım belgesini /teyit ile/ desteklemiş sayılmıyor? 3- ''Bilirkişi incelemesi'' delili veya ''davalı ticaret defterleri kaydı'' delili, davacı delil listesinde yok olsa bile, bilirkişi incelemesi davalı banka kayıtları üzerinde yapıldığına göre demekki davalı delilleri arasında kendi ticari defter kayıtları vardır. O halde, davacı delilleri arasında banka kaydı ve bilirkişi incelemesi olmasa bile, davalı bankanın delillerinden olan bilirkişi incelemesi ve kendi defter kayıtları yazılı delil başlangıcı kabul edilen süre uzatım belgesini neden, teyit etmiş olmuyor? Bana göre sorunlar burada... elbetteki hayatın olağan akışına ters işlemler, hiç bir delil yoksa dikkate alınır.. ama bu davada ona gerek yok ki! Selam ve saygıalrımla.. XXXXXX ---------------------- Bu kadar büyük bir paranın bir sene üç aya yakın bir süre hiç bir faiz alınmadan bankada iki büyük şirket ortağı ve yöneticisi olan davacı tarafca faizsiz bırakılması sözkonusu olmaktadır. Bu hal, normal halin aksini iddia etmenin ötesinde bir davranıştır. Medeni Kanunun 6. maddesi ispat yükü konusunda yetersiz kalması nedeniyle doktrin ve Yargıtay kararlarıyla bazı kurallar benimsenmiştir. Bu kurallardan birisi de olağan hal kuralıdır. xxxxx ------------- genelde Hazine bonosu müşteriye teslim edilmeksizin, bankada müşteri adına muhafazaya alındığına dair bir belge düzenlenmekte ve bu belge vedia aktine konu malı temsil etmektedir. Repo işlemindeki vade sonunda, müşteri tarafından belgenin iadesi ile kendisinden daha önce alınan bono bedeli ve repo süresince işleyen faiz tutarı Banka tarafından ödenmektedir. Yapılan bütün bu işlemler Banka kayıtları dışında tarafların güven esasına göre cereyan etmekte olup, verilen repo (bono muhafaza) belgesine dayanmaktadır. Bu belge kıymetli evrak niteliğinde kabul edilemez ise de, vedia akdinin ispatı aracıdır. Olayımızda, davacının dava dayanağı olarak ibraz ettiği belge ise "vade uzatım belgesi'dir" xxxx -------------------- Reponun uzatılan vadesi sonunda bono bedeli ile faizini müşterinin yedindeki bono saklama (repo) belgesi ile Bankadan tahsili mümkün bulunmakla müşteri yedinde kalan süre uzatım belgesinin hukuki niteliği itibariyle bir alacağı temsil ve kanıtladığı kabul edilemez. Şu halde iki belge söz konusudur: Biri, satın alma anında verilen saklama belgesi, diğeri de vadenin uzatılması yolunda taraflar arasında yapılan anlaşma sonunda verilen vade uzatım belgesidir. Bu durumda davaya konu belge; vadenin uzatılıp uzatılmadığı yolunda taraflar arasında çıkan bir çekişmede vadenin uzatıldığını gösteren tam bir delil; vedia akdi gereğince Hazine bonolarının davacı tarafca satın alındığını gösteren Usul Kanununun 292. maddesine uygun bir yazılı delil başlangıcıdır. Çünkü bu belge, Hazine bonolarının davacıya satılmış olduğuna kesin bir şekilde değil, gerçeğe yakın bir şekilde, ihtimal dahilinde, Yasanın tabiri ile vukuuna delalet eder nitelikte bulunmaktadır. İhtimalın kesinlik kazanması diğer delillerle takviye edilmesi ile mümkün olabilir. Davacı, dava dilekçesinde delillerini bildirmiş ve delillerin bundan ibaret olduğunu 9.3.1990 tarihinde oturumda açıkça belirtmiştir. Davacı tarafın dava dilekçesinde belirtmiş olduğu delillerin icra dosyası, icra hakimliği dosyası, örnek karar ve düşüncelerden ibaret olup, bunlar yazılı delil başlangıcı niteliğinde belgeyi takviye eder nitelikte değildir. Yazılı delil başlangıcının tek başına delil vasfı yoktur. Ayrıca davacı son derece ağır bir kanıt yükümlülüğü altındadır. xxx -------------------- |
23-03-2002, 14:33 | #9 |
|
Kaç kişi acaba REPO yu biliyor ki?
Sayın Tikici;
Yaklaşık 10 yıldır bankalarda zaman zaman işlerim olur, ben dahil bildiğim hiçbir kişi yok repo yaparak saklama makbuzu alan, siz aldınız mı bilemiyorum. Vatandaş gittiğinde faiz oranının ne olduğunu sorar,vatandaşı ilgilendiren sadece alacağı paradır, yatırdıdığı paranın karşılığı devlet tahvili veya hazine bonosu varmı diye hiç sormaz, bankaların birçoğu zaten açığa repo yaptıkları için uyarılmadımı ve bankalara el konulmadımı? Başını ağrıtmaz isem yaşadığım bir olayı aktarayım, müvekkil hazine bonosu satın almış, müvekkil yurtdışına gitmiş, aslında ne aldığını da bilmiyor ya, zamanı 3 ay sonra dolmuş ve para 9 ay boşta kalmış, banka ile görüşüldü 9 aylık faiz talep edildi, şube olmaz deyince ihtar çektik ve genel müdürlüğü faiz ödemesi yapılsın dediği için 9 aylık faizi aldık, Olaya ilişkin olarak davacı vekilinin ticari defterleri delil göstermediğini belirtmişsiniz ancak kararın bir yerinde davacı dan bahsedilmekte ve davacının iki şirket ortağı olduğu ve hatta yöneticisi olduğu yazılıyor, buradan anladığım bankada repo yapan şirket değil şahıs burada davacı vekili sanırım müvekkilinin tacir olduğunu ve parasını boşta tutmayacak kadar da zeki olduğunu vurgulamak açısından şirketlerinden söz etmiş olması ihtimali var. Bu nedenle ticari defterin varlığı bence sözkonusu değil, (Ayrıca bu kararı verenlerin bankalarda repo yapmadığı kanaati hasıl oldu bende ) "Bazen bir musibet bin nasihattan iyidir derler" umarım başlarına gelmez diyemeyeceğim Ayrıca çalışmalarınızı beğeni ile takip ediyorum İyi çalışmalar Saygılarımla |
23-03-2002, 14:41 | #10 |
|
Saklama belgesi
Değerli meslektaşım,
Repo' yu yaparken ''saklama belgesini '' saklamamız gerektiğini bu HGK kararı söylüyor. Bağlayıcı olduğu için de ben öneriyorum. O kadar.. Diğer yandan, Ticari defterleri delil gösterme hususu şudur: Davacı taraf kendi defterlerini değil, banka defter ve kayıtlarını da delil göstermeliydi diyorum. Bilirkişi incelemesi sırasında banka kayıtları ile paranın ödenmediği ispatlanmış aslında. Düşünceleriniz için teşekkür ederim. Saygılarımla.. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Dernek ticari işletmesinin vakıf ticari işletmesinden farkı | Av. Mesut | Meslektaşların Soruları | 0 | 17-04-2007 12:22 |
kambiyo senedi takibi-ticari defter | mevzu hukuk | Meslektaşların Soruları | 2 | 05-04-2007 12:22 |
Bankaların Sır Saklama Yükümlülüğü-Avukatın Araştırma Yetkisi | ad-hoc | Meslektaşların Soruları | 6 | 13-03-2007 12:55 |
Avukatın sır saklama yükümlülüğü | Av.Ufuk | Meslektaşların Soruları | 2 | 16-12-2006 17:56 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |