Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk ve Felsefe Hukukun felsefi yönüne dair sohbetler. Hak, Hakkaniyet, Adalet, Eşitlik kavramlarına hukuk felsefesi gözüyle bakış

Ağustos Böceği ile Karınca ve Adalet, Temel Haklar Sorunu

Yanıt
Old 15-12-2006, 05:30   #1
mutlakadalet

 
Varsayılan Ağustos Böceği ile Karınca ve Adalet, Temel Haklar Sorunu

“Ağustos Böceği ile Karınca” hikâyesini bilmeyenimiz yoktur. Yaz mevsimi boyunca çalışkanlığıyla göz dolduran ve azimli karakteriyle övgülerimize mazhar olan karınca, sadece kendini garantiye almasından, menfaatinden başka hiçbir şeyi düşünmemesinden dolayı da yergilerimize maruz kalmıştır.

Sizce, karıncanın, kapısına gelen ağustos böceğine sergilemiş olduğu tavır, temel haklar bakımından bir aykırılık teşkil eder mi? Yani karınca, mülkiyet hakkını kullanırken ağustos böceğinin yaşam hakkını ihlal etmiş midir? Ve daha önemlisi, karınca, sergilemiş olduğu bu davranışıyla adalet duygularını zedelemiş midir, yoksa karıncanın bu davranışı adaletin bir gereği midir?
Old 15-12-2006, 09:10   #2
Av.Abdulkadir Yıldız

 
Varsayılan

Ağustos böceğinin neden bu kadar tembel; karıncanın ise neden bu kadar çalışkan olduğunun nedenlerini derinlemesine incelemeden bu soruya net bir cevap verilemeyeceği kanaatindeyim.
Old 15-12-2006, 13:43   #3
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Selamlar,

Ben hikayenin başka versiyonuna inananlardanım.

Bilindiği üzere karınca yazın harıl harıl çalışmış; ağustos böceği ise saz çalıp oynamış...Karınca içinden "ben sana kışın sorarım" demiş.

Kış gelmiş; dışarıda lapa lapa kar...Karıncanın kapısı çalınmış...Kapı deliğinden bakmış; ağustos böceğinin kafasını görmüş...Yine içinden "şimdi elime düştün" demiş...Kapıyı açmış ki ne görsün. Ağustos böceği kürkler içerisinde, elinde şık bir valiz, özel arabada bekleyen şoför...

K- Ne var?

AB- Kışı Paris'te geçireceğim. Bir istediğin var mı?

K- Şu La Fontaine lavuğu var ya...

AB-???

K- Ona benden selam söyle.De ki.........

----------

Kıssadan hisse: Yazın saz çalıp oynayanlara bu ülkede bir şey olmuyor.Onlar kışın da bir yolunu bulup, Paris'e gidiyorlar...Ya da İsviçreye...Ya da Dubai'ye...Yada ABD ye...Ya da...

Saygılarımla
Old 15-12-2006, 17:16   #4
anti-leviathan

 
Neşeli karınca hukuki açıdan masum,ağustos böceği hukuki durumdan dolayı mağdur..

mülkiyet hakkı, yaşama hakkı gibi bir anaysal haktır.Anaysal olan haklar arasında hangi hakkın üstün tutualacğı ise devletin hangi temel üzerine yasaları inşa ettiği ile ilgilidir. Mesela çalışma özgürlüğü de bir anayasal haktır, grev hakkı da; ama işveren,işçilerin toplu sözleşme girişimlerini engellemek amacıyla işyerini kapatamaz. Bir anayasal hak, diğerine üstün tutulur, aksi takdirde anayasal hakların birbirini ihlal ettiğini düşünmemiz gerekecektir.
bu verdiğim güzel ve olumlu bir örnek aslında.
bir de şu açıdan bakalım:
bugün özel hukukumuz 'mülkiyet' esası üzerine kurulmuştur.Mülkiyet hakkı, eyleme yönelik bir haktır,bireyin herhangi bir mal mülk kazanacağının bir garantisi değil, sadece kazandıklarına sahip olacağının bir garantisidir; başkalarının ona mal mülk sağlamak zorunda olması değildir.
Yaşam hakkı da, tıpkı mülkiyet hakkında olduğu gibi,bir insanın kendi hayatını bizzat kendi çalışmasıyla sürdürmesi hakkıdır. Bu demek değildir ki diğer insanlar ona hayatın ihtiyaçlarını sağlamalıdırlar.
Bu anlamda ağustos böceğinin kendi hayatını sürdürme açısından bir çabası yok ise bunun başkalarından talebi, diğerlerinin haklarının ihlali anlamına gelecektir.
ama ağustos böceğine de haksızlık etmek istemiyorum..ben onu sanatçı ruhlu görüyorum, tüm gün sokakta şarkılar söylemesinin sebebi ise belki de kaset çıkaracak parasının olmaması, fikri ve sinai hakların korunamaması, fırsat eşitliği ilkesinin uygulanamamasındandır. ağustos böceği de bence isterdi, kasetleri satılsın, konserler versin..ve tıpkı karıncanınki gibi sıcak bir evi olsun? ama bugün için anayasal bir hak olan çalışma hakkının şeklen varlığı yetmemekte. istihdam alanları olmadığı gibi, başarılı ve çalışkan insanlar da ağustos böcekliğine teşvik edilmekte..
yaşam hakkı, tüm hakların üstünde var olan ve korunan bir haktır ama burada karınca, ağustos böceğinin yaşama hakkına ihlal etmemektedir, kendisine devlet tarafından aşılanmış malik bilinci ile hareket etmekte, sosyal devlet ilkesinin paylaşımını insan ilişkilerinde gösterememektedir. Karıncayı suçlu bulamayız bence.
ağustos böceğini de çalışmadığı için suçlamamalıyız, herkes karınca gibi yük taşımak istemeyebilir. istihdam yok ise, çalışma imkanları yok ise Çalışma Hakkından söz edemeyiz. mülkiyet ya da yaşam hakkından farklı olarak, çalışma hakkında devlet aktif bir rol oynamak zorundadır.
son olarak şunu belirtmek istiyorum;mülkiyet hakkı diğer bireysel haklardan en bireyselidir, içinde paylaşımı barındırmaz. Bugün için hepimizin düşlerinde yer edinen sosyal devlet ilkesini ve gereklerini, hukuk düzeni 'mülkiyet üzerine kurulmuş olan bir devletten beklemek mantık hatası olur..
sahiplenme, yer edinme güdüsü en ilkel güdülerdendir ve insanı insandan uzaklaştıran en büyük nedendir!...
Old 16-12-2006, 18:16   #5
oznurx

 
Varsayılan merhaba :)

KARINCA VE AGUSTOS BOCEGİ
Agustos bocegi ve karinca masalını, uc ulkeye gore uc farkli sekilde yazmislar.



Cin versiyonu

Karinca bütün yaz çalisir evini, yiyeceklerini hazir eder. Agustos böcegi de yan gelir yatar ve karincayla alay eder, vur patlasin çal oynasin yazi geçirir. Ve kis gelir..

Karinca sicacik yuvasinda karni tok bir sekilde kisi geçirirken, Agustos böcegi açlik ve soguktan iki gün sonra ölür.



Fransa versiyonu

Karinca bütün yaz boyunca çalisir ve kis için evini, yiyeceklerini hazir eder.

Agustos böcegi de yan gelir yatar ve karincayla alay eder, vur patlasin çal oynasin barlarda yazi geçirir..

Ve kis gelir..

Karinca sicacik yuvasinda karni tok bir sekilde sicacik kisi geçirmeye hazirlanirken kapi çalar.

Bakar elinde bavulu agustos böcegi;

-Naber nasılsın komsum?

Kisi geçirmek için Karaip Adalari'na gidiyorum da,bir istegin var mi sorayim dedim.

Hadi bana eyvallah.



Türkiye versiyonu

Karinca bütün yaz çalisir evini, yiyeceklerini hazir eder.

Agustos böcegi de yan gelir yatar ve karincayla alay eder, vur patlasin, çal

oynasin yazi geçirir.

Ve kis gelir.

Karinca sicacik yuvasinda karni tok bir sekilde kisi geçirirken, agustos böcegi bir basin toplantisi düzenleyerek, 'Etrafta onca aç ve üsüyen varken, karincalar nasil bir vurdum duymazlikla sicacik yuvalarinda yasayabiliyorlar' diye olayi kamuoyunun vicdanina sunar.

ATV, KANAL D, STAR zavalli aç ve açiktaki agustos böcegi ile karni tok sırtı pek karincanin resimlerini yan yana yayinlayarak taraflari tartismaya davet eder.

Türkiye olayin sokunu yasamaktadir.

Nerededir bu devlet?

YBKD (Yesil Böcekleri Koruma Dernegi) 'nden bir temsilci ATV'deki TEKETEK programina çikarak otuz yildir çektikleri sefaletin tek nedeninin sirf yesil renkli olmalarindan kaynaklandigini anlatir.

Dünyanin en taninmis Nobel adayi yazarimiz Orhan PAMUK ve taninmis aydinlarimiz olayi Avrupa düzeyinde protesto ederek Türkiye'yi kinarlar.

Konu Bakanlar Kurulu'nda tartismaya açilir ve Basbakan KANAL D'ye verdigi özel demecinde 'Daha önceki hükümetler tarafindan bunca yildir sorunlari göz ardi edilen degerli agustos böcegi kardeslerimizin bundan böyle huzur ve refah içerisinde yasamalari için gerekenler yapilacaktir. " der.

Diger yandan Reha Muhtar karincayi canli yayina çikararak,'Reklâmini yapmak için zavalli bir agustos böceginin içler acisi durumundan yararlanmaya utanmiyor musun?' diye bir güzel haşlar.

Ertesi akşam TEKE TEK'te ise 'Ağustos böceginden yürüttügün para ve yiyecekleri nereye akladin, konuş çabuk' diye Fatih ALTAYLI' dan bir güzel dayak yer.

Karinca en sonunda çareyi yurtdisina kaçmakta bulur.

Ve agustos böcegi onun evine yerlesir, yiyeceklerine konar, esyalarinin üzerine yatar ve refah içerisinde gül gibi yaşar gider.



Ve güzel ülkemizde tarafsiz ve dogrucu (!) medyamiz sayesinde adalet yerini bulur. (mu?)
Old 18-12-2006, 00:12   #6
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Mülkiyet hakkı anayasal bir hak olmakla birlikte evrensel ve doğal hukukta kutsa bir hak olarak tanımlanmaz.
Bununla birlikte kapitalist ülkelerde mülkiyet hakkına kutsallık izafe edilir. Mala yönelik saldırılar, cana yönelik saldırılardan daha çok ve şiddetle cezalandırılır.
Adaletin kabul edilen tanımlarına göre sorunu değişik biçimlerde çözümlemek mümkün ise de, bu olayı en uygun çözümü elbtte tabii ve evrensel hukukun teme ölçütlerine göre çözümlenmesi gerketğini düşünüyorum.
Karınca doğal ve evrensel hukukun gereği olarak ıztırar halinde bulunan ağustos böceğine yardım etmesi gerekir. Yardım etmemesi sadece vicdani değil hukuki yaptırıma da tabidir. Öte yandan böceğin bedava yaşaması ve asalak olarak yaşamını sürdürmesi de evrensel hukuk tarafındankabul görmez. Bu durumda kendisine ıztırar halinde iken el uzatmk zorunda olan karıncaya borcunu ödemekle yükümlüdür. Dolayısıyla bu durumda adalet insanca yaşamın gereği olarak gerçekleşmiş olur.
Old 21-12-2006, 17:50   #7
tiyerianri

 
Varsayılan

bu karınca tamamen suçludur.çünkü arkadaşlar ağustos böceği topraktan yeryüzüne çıkmak için tam 12 yıl toprak altında yaşar.12.yılın sonunda yeryüzüne gelir ve sadece 1 ay yaşar.o bir ay boyunca yapacağı tek eylem dişi bir ağustos böceğiyle çifleşmektir.geceleri ağustos böceklerinin cır cır ötmesi de tamamen bir dişiye kur yapma sesidir.Bu itibarla;sadece 1 ay yaşayacak olan bir böceğe karınca gibi kendini beğenmiş bir hayvanın git çalış demesi bence insafsızlık.hangimiz bir ay ömrümüz olsa çalışırız ve üstelik bu bir ayda eşimizi bulmak için geçecekse!dolayısyla ben karıncayı mücbir sebepten dolayı çalışamayan ve çalışmaya vakti olmayan böceğe yardım etmemek suçundan cezalandırılması görüşündeyim
Old 21-12-2006, 18:29   #8
erdal7

 
Varsayılan

Olayı bir de aşağıdaki yönüyle düşünelim ;

Cezayı ortadan kaldıran herhangi bir akıl hastalığı bulunmayan AĞUSTOS BÖCEĞİ , tipi ve karda kalmıştır. Takatsiz bir şeklide ormanda yürümektedir. Belki de bu soğukta kalırsa beş dakika sonrasında ölecektir.Öleceğinin muhakkak olduğunu düşünmektedir. Kısa hayatı gözlerinin önünde filim şeridi halinde geçmeye başlamıştır bile , Bu şekilde ve soğukta boş boş yürürken bir den karşısında penceresinden loş ışıkların saçıldığı bir klübe görür. İçeride bir böceğin olabileceği aklına gelir ama geri dönüşü de yoktur. Muhtemelen karıncanın evidir. Lakin tecrübelerinden bilir ki karınca onu içeriye almayacaktır.Sonuçta babası da böyle bir durumda ölmemişmidir.Bir an babası gelir aklına . Son gücünü toplar ve esaslı bir tekme ile karıncanın kapısını kırarak doğruca kendisini yanan şöminenin önüne yüzükoyun atar. Ağustos böceği karıncaya göre daha cüsseli olmasına rağmen karıncaya herhangi bir cebir ve şiddet kullanmaz. Kulaklarını da karıncaya kapatmıştır. Isınmaktan ve kendi hayatını kurtarmış olmanın tüm sevimliliği yüzünde gülümseme halinde parlamaktadır.Tipinin ve fırtınanın geçmesini öylece bekleyen ağustos böceği , durum düzelir düzelmez kendisine göre sevimsiz bulduğu bu kulübeden çıkar ve gider.

Karınca bu durumu yediremez ve Adliye Sarayına koşar ve Savcıya dilekçesini verir.
Karar ne olacaktır.
Old 21-12-2006, 20:40   #9
su perisi

 
Varsayılan henüz

Alıntı:
Yazan erdal7
Olayı bir de aşağıdaki yönüyle düşünelim ;

Cezayı ortadan kaldıran herhangi bir akıl hastalığı bulunmayan AĞUSTOS BÖCEĞİ , tipi ve karda kalmıştır. Takatsiz bir şeklide ormanda yürümektedir. Belki de bu soğukta kalırsa beş dakika sonrasında ölecektir.Öleceğinin muhakkak olduğunu düşünmektedir. Kısa hayatı gözlerinin önünde filim şeridi halinde geçmeye başlamıştır bile , Bu şekilde ve soğukta boş boş yürürken bir den karşısında penceresinden loş ışıkların saçıldığı bir klübe görür. İçeride bir böceğin olabileceği aklına gelir ama geri dönüşü de yoktur. Muhtemelen karıncanın evidir. Lakin tecrübelerinden bilir ki karınca onu içeriye almayacaktır.Sonuçta babası da böyle bir durumda ölmemişmidir.Bir an babası gelir aklına . Son gücünü toplar ve esaslı bir tekme ile karıncanın kapısını kırarak doğruca kendisini yanan şöminenin önüne yüzükoyun atar. Ağustos böceği karıncaya göre daha cüsseli olmasına rağmen karıncaya herhangi bir cebir ve şiddet kullanmaz. Kulaklarını da karıncaya kapatmıştır. Isınmaktan ve kendi hayatını kurtarmış olmanın tüm sevimliliği yüzünde gülümseme halinde parlamaktadır.Tipinin ve fırtınanın geçmesini öylece bekleyen ağustos böceği , durum düzelir düzelmez kendisine göre sevimsiz bulduğu bu kulübeden çıkar ve gider.

Karınca bu durumu yediremez ve Adliye Sarayına koşar ve Savcıya dilekçesini verir.
Karar ne olacaktır.
sanırım henüz yeni öğrendiğim ıztırar haline girer bu durum.gerçi borçlar hukukuyla ilgili.e bu durumda da ağustos böceğinin haksız bir fiilinden bahsedemeyiz. yani sanırım....
Old 21-12-2006, 23:34   #10
Gemici

 
Varsayılan

Karınca çalışkandır,
Ağustos böceği tembel ve haylazdır,
Eşek inatçıdır,
Keçi eşekten daha beter inatçıdır,
Deve kin güder,
Yılana güven olmaz, fırsat bulunca zehirler,
Kedi munis ve vefakârdır,
Köpek adı üstünde köpektir,
Kurt özgürlüğünü sever,
Tavşan korkaktır,
Sümüklü böcek yavaştır,
Maymunun iştahı dillere destandır.

Tüm bu sayılanlar insanların hayvanlara yakıştırdıkları karakter özellikleridir. Hayvanlarla iletişimim olmadığı için kesin birşey söylemem olanaksız, ama buna rağmen hayvanların kendilerine yakıştırdığımız bu karakterlerden habersiz olduklarını öne sürüyorum. Karınca durmadan birşeyler yapıyor ve yerinde durmuyorsa veya duramıyorsa bu onun çalışkanlığından değildir herhalde, olsa olsa bir içgüdüdür diyebiliriz. Karınca oluşundandır, çünkü karıncanın yapısı bunu gerektirir. Karinca biyolojik yapısının gereklerini yerine getirmektedir sadece. Karıncanın çalışkan olduğunu söyleyen bizleriz.

Biyolojik yapıları ve gereksinimleri birbirinden tamamen ayrı olan hayvanları birbirileri ile karşılaştırmak, onların belirli bir karakter yapıları varmış diye düşünmek hayvanlara özgü değil, insanların onlara yakıştırdığı, insan düşüncesine özgü bir olgudur.

Çocuklara masal anlattığımızda, onlara hayvanların belirli özelliklerini vurgulayan genellemeler yaptığımızda, varmak istediğimiz sonuç, çıkarmak istediğimiz ders veya çocukların çıkarmalarını istediğimiz ders, insanların o hayvanların özelliklerinden ders almalarıdır. Alınması gereken dersin tüm anlamı ....gibi olmakta yatar. Karınca ve ağustos böceği örneğinde çocuklarımıza, karınca gibi çalışkan olursan kimseye muhtaç olmazsın, ağustos böceği gibi olursan sonun ya ölüm ya dilenmektir demek isteriz.

Bu türden tüm hayvan masallarının ana teması gerçekte insandır. Kendisine hayvanlardaki özelliklerden birisi yakıştırılan, korkak, cesur, tembel, çalışkan, tembel .. insan. Masal anlatanlar o masalı dinleyenlerin kendilerini masaldaki hayvanlardan birisinin özelliklerine sahipmiş gibi görmelerini isterler. Örneğin eğer kaplumbağa kadar bile aklın yoksa tavşan gibi hızlı olman peş para etmez.

Hayvanlara belirli karakter özellikleri yakıştırarak masallar uydurmak ve bu masallarla çocukları eğitmek psikolojik bakımdan faydalı olabilir.

Ama, düşünen, bir vicdanı olan ve buna bağlı olarak iyi ile kötü arasında ayırım yapan insanda var olan ‘ADALET DUYGUSU’nu sadece ve sadece iç güdüleri ile yaşıyan hayvanların davranışları ile açıklamaya çalışmak bizi yanlış sonuçlara götürür. Hayvanlar yaptıklarının sonucunu kestirebilecek yapıda değildir. İnsanda durum tam tersinedir, düşüncesi, mantığı ve sosyalizasyonu ile iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırma yeteneğini elde etmiş olan insan davranışlarının sonucunu kestirebilecek yapıdadır.

Hayvanların davranışlarından çıkarak insanın davranışını temellendirmeye çalışmak yeni bir olgu değil aslında. Nobel Ödülü sahibi Konrad Lorenz ve öğrencisi Irenäus Eibl-Eibesfeldt hayvanların davranışından yola çıkarak toplum içinde yaşıyan insanların davranışlarını açıklamaya çalışmışlardır. İnsanların davranışlarını düşünce ve mantıktan soyutlayarak biyolojik bir temele oturtan bu tezler şövenist olarak değerlendirilmektedir. Aynı düşünceden yola çıkarak ben de sadece insanda var olan adalet, özellikle sosyal adalet düşüncesini, biyolojik bir temele dayanarak açıklamaya çalışmıyalım diyorum.

Saygılarımla
Old 22-12-2006, 00:42   #11
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan erdal7
Olayı bir de aşağıdaki yönüyle düşünelim ;

Cezayı ortadan kaldıran herhangi bir akıl hastalığı bulunmayan...

Karınca bu durumu yediremez ve Adliye Sarayına koşar ve Savcıya dilekçesini verir.
Karar ne olacaktır.

5237 sayılı TCK

Meşru savunma ve zorunluluk hâli

Madde 25 (2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.



TCK madde 25(2) gereğince, olayda zorunluluk halinin koşulları da gerçekleşmiş olduğundan, ağustos böceğinin cezai sorumluluğu yoktur; ancak yapmış olduğu fiilin bir de haksız fiil boyutu vardır:

BK madde 52
(2) Kendisini veya diğerini zarardan yahut derhal vukubulacak bir tehlikeden vikaye için başkasının mallarına halel iras eden kimsenin borçlu olduğu tazminat miktarını hakim, hakkaniyete tevfikan tayin eder.

BK madde 52 gereğince ağustos böceğinin haksız fiil sorumluluğu doğacaktır.
Old 22-12-2006, 00:56   #12
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Abdulkadir Yıldız
Ağustos böceğinin neden bu kadar tembel; karıncanın ise neden bu kadar çalışkan olduğunun nedenlerini derinlemesine incelemeden bu soruya net bir cevap verilemeyeceği kanaatindeyim.

Bu konuda bilgim olmadığından yanıt verememiştim.

Alıntı:
Yazan tiyerianri

... ağustos böceği topraktan yeryüzüne çıkmak için tam 12 yıl toprak altında yaşar.12.yılın sonunda yeryüzüne gelir ve sadece 1 ay yaşar.o bir ay boyunca yapacağı tek eylem dişi bir ağustos böceğiyle çifleşmektir.geceleri ağustos böceklerinin cır cır ötmesi de tamamen bir dişiye kur yapma sesidir.
...dolayısyla ben karıncayı mücbir sebepten dolayı çalışamayan ve çalışmaya vakti olmayan böceğe yardım etmemek suçundan cezalandırılması görüşündeyim
Old 22-12-2006, 01:09   #13
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gemici
...
Hayvanların davranışlarından çıkarak insanın davranışını temellendirmeye çalışmak yeni bir olgu değil aslında. Nobel Ödülü sahibi Konrad Lorenz ve öğrencisi Irenäus Eibl-Eibesfeldt hayvanların davranışından yola çıkarak toplum içinde yaşıyan insanların dayvarnışlarını açıklamaya çalışmışlardır. İnsanların davranışlarını düşünce ve mantıktan soyutlayarak biyolojik bir temele oturtan bu tezler şövenist olarak değerlendirilmektedir. Aynı düşünceden yola çıkarak ben de sadece insanda var olan adalet düşüncesini, biyolojik bir temele dayanarak açıklamaya çalışmıyalım diyorum.

Sayın Gemici, serzenişte bulunduğunuz hususa katılıyorum tabii ki; ancak bu forumdaki esas amacımızın bu davranışları hayvanlara izafe etmek olmadığını belirtmek isterim. Eminim ki; La Fontaine de bu masalları yazarken karınca ve ağustos böceğinin yaşadığı ortamlarda kamp kurup, onların davranışlarını aylarca tetkik ederek yazmamıştır bu yazılarını. Yanılmıyorsam Mecelle'de "önemli olan usul değil vusuldür" şeklinde bir ibare vardı.

Kanımca olayların daha değişik açılardan incelenebilmesi, daha rahat kavranabilmesi için gerçek hayatta karşılaşılması muhtemel olayları bu şekilde somutlaştırmak faydalı olacaktır. Bu somutlaştırmayı yaparken ne ağustos böceğine hakaret etmek aklımızdan geçer ne de ağustos böceğinin kendisine hakaret yapıldığı düşüncesine kapılması mümkün olur.

Saygılarımla
Old 22-12-2006, 17:17   #14
avtiyatro

 
Varsayılan

adalet dediğiniz şey biçimsel değildir. bu yüzden mülkiyetle çatışır. hem mülkiyet kahhının kutsal sayıldığı hem de adalete yönelen bir hukuk sistemi baştan iflas etmiş demektir.
Old 13-01-2007, 23:51   #15
calikusu_kamuran

 
Varsayılan

Ağustos Böceği ile karınca baştan bir sosyal sözleşme yapmış olsalardı iki ayrı evren yerine ikisinin oluşturduğu bir evreni-toplumu düşünüp sonuca ulaşabilirdik ki ağustos böceği karıncanın ruhunun gıdası olacak, karınca üretimi ise ağustos böceğinin fizyolojik gıdası olacak. Sonuçta ortada müzik ve maddi gıda olarak her iki organ geçinip gideceklerdir.HAYATTA HERKES YETENEKLERİNİN KARŞIĞINI ALMALIDIR.

AMA GERÇEKTE ŞU VAR Kİ...AĞUSTOS BÖCEĞİ GIDASINI HAYATTA GERÇEKTEN KARINCADAN MI İSTİYOR....

Maddi olayın gerçekliği çarpıtılmış gibi. Ağustos böceği nereden besleniyor arkadaşlar bilen var mı?

SAYGILAR
Old 06-03-2007, 17:44   #16
SNOW

 
Varsayılan

geyik muhabbeti ile felsefi tartışma farklı olsa gerek...

Bu tembelliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu çocuklara anlatmak için yazılan bir hikaye. Karıncanın Ağustos böceğini içeri almaması ve yiyecek de vermemesiyle hikaye biter.
Olayları değiştirip bir şeyler ekleyerek bazı hukuki kurumlarla bu değişmiş şekillere çözüm üretilebilir. okuldaki pratik çalışmalar gibi yani.. iyi eğlenceler.

Saygılar...
Old 08-03-2007, 21:16   #17
mutlakadalet

 
Varsayılan

A= a+b+c+ç+d+...

Kimi insanlar "a" ile yetinirken, kimileri "b"'yi "c"'yi, ... de irdelemek ister.

Saygılarımla.
Old 12-03-2007, 14:15   #18
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Alıntı:
Kimi insanlar "a" ile yetinirken, kimileri "b"'yi "c"'yi, ... de irdelemek ister.

Her irdeleme, anlamlı değildir. Her soru, felsefi değildir. Bazen bu irdelemeler, gereksiz yere yapılan mana dedektifliği haline gelir, bilgi kirliliğine yol açar.

Saygılar.
Old 12-03-2007, 21:10   #19
calikusu_kamuran

 
Acil yargı aktarma

[quote=IŞIL YILMAZ]
Her irdeleme, anlamlı değildir. Her soru, felsefi değildir. Bazen bu irdelemeler, gereksiz yere yapılan mana dedektifliği haline gelir, bilgi kirliliğine yol açar.
[/quote]

[quote=GEMİCİ]
Hayvanların davranışlarından çıkarak insanın davranışını temellendirmeye çalışmak yeni bir olgu değil aslında. Nobel Ödülü sahibi Konrad Lorenz ve öğrencisi Irenäus Eibl-Eibesfeldt hayvanların davranışından yola çıkarak toplum içinde yaşıyan insanların dayvarnışlarını açıklamaya çalışmışlardır. İnsanların davranışlarını düşünce ve mantıktan soyutlayarak biyolojik bir temele oturtan bu tezler şövenist olarak değerlendirilmektedir. Aynı düşünceden yola çıkarak ben de sadece insanda var olan adalet düşüncesini, biyolojik bir temele dayanarak açıklamaya çalışmıyalım diyorum.
[/quote]


[quote=mutlakadalet]
Kanımca olayların daha değişik açılardan incelenebilmesi, daha rahat kavranabilmesi için gerçek hayatta karşılaşılması muhtemel olayları bu şekilde somutlaştırmak faydalı olacaktır. Bu somutlaştırmayı yaparken ne ağustos böceğine hakaret etmek aklımızdan geçer ne de ağustos böceğinin kendisine hakaret yapıldığı düşüncesine kapılması mümkün olur.
[/quote]

Kanaatim şudur ki bir calikusu_kamuran olarak, beynin serbest düşünmesine zincir vurulamaz. Çok filozoflar bilinir ki her biri de soyut kavramları somut bir duruma benzeterek bir yere oturtmaya çalışmışlardır. Kimbilir tarihte belki de böylesi somutlaştırmalardan yararlanmayan filozof yoktur. Diğer yandan Syn. Mutlakadalet demiştir ki, kimileri A yı düşünmekle yetinir kimileri ise B C D ve devamı şeklinde düşünürler. Yani A planı uymuyorsa diğer planlar da uygulama şansı kazanabilirler ve haklıdır da. Felsefe YENİYİ DÜŞÜNME İŞİDİR. Aksi takdirde hayat sabitleşip kalır. İnsanlık aynı şeyi uygulayan bir içgüdüsel sabit yaşamla yetinmek zorunda kalır. Sayın mutlakadelet, düşünme işine devam ediniz değerli meslektaşım, yoksa bir ömrü hiç bir şeyi anlamadan geçirmek kalır bize. Felsefe(bilgiyi sevmek) bizim asli işlerimizden biridir. Aklımızda soyutlar değil ama somutlar kalır, her soyutu bir somutla açıklar beyin ki buna ihtiyacı da vardır. Ve düşünmenin konu edinmeyeceği hir bir var oluş ve hatta yok oluş yoktur. İnsan düşünüyorsa ihtiyacı olduğu için düşünüyordur, kimileri bunları beyninde halletmiş yani bir varlığa oturtmuş olabilir ama kimileri için çocuk yeni doğacak olabilir de. Ama o doğacak çocuk artık kendi çocuğudur, benimsenerek orda yani akılda vardır artık.

Soruya gelince, örnek olay ile belirtilen kurum arasında ilgi vardır veya yoktur denir ve gerekçe açıklanır geçilir kanaatindeyim.

SAYGI VE SEVGİLERİMLE





Old 13-03-2007, 15:08   #20
SNOW

 
Varsayılan

Sayın Kamuran beynin içinde ne isterseniz düşünürsünüz. Bu düşüncenizi konuşma veya yazma yoluyla beyan ederseniz bir başkasıda bu beyanınıza karşı düşüncelerini açıklar. Zaten gördüğüm kadarıyla bu sitenin amacıda bir beyin fırtınası oluşturmak.

Hukuk Felsefesi başlığı altında bir soru sorarsanız ve tartışmaya açarsanız bu tartışmanın felsefe konusuna girip girmediği muhataplarınızca sorgulanır ve felsefeyle ilgisi yoksa yok olduğu beyan edilir. Binaenaleyh insan kendi kendine düşünür sorgular bunları kiseye açmazsa veya uygun bir başlık altında bu düşüncelerini yazarsa kimsenin itirazı zaten olmaz.

Saygılar...
Old 13-03-2007, 17:03   #21
calikusu_kamuran

 
Acil Syn. SNOW, doğrusunuz üstadım.

Syn. Snow, doğrusunuz ben yalnızca bir ekleme yapabilirim, elbet sizin aksiyomunuzun dışına çıkmaksızın. İnsan karşı tarafın da katılımı ile nerede hata yaptığını veya belki de hata yapmamış olduğunu bizzat gelişen yazışmalar içinde görebilmektedir, zaten amaç da budur. Ben ilk başlarda kendimi anlaşılmaz bir uzaylı gibi hissederken bugün gelinen noktada, anlaşılabilen bir insan olduğumu da görebilmekteyim. Ve şunu itiraf etmeliyim ki ben kendimi çoğu noktada Sizlerin katılımı sayesinde anlayabildim, yani düşüncelerimi bile yeni tanıdım diyebilirim ve bazı düşünceleri OLMASI GEREKENE YANİ NORMALE oturtturmayı biraz olsun başardım diyebilirim.

Düşüncelerimizi söylüyor, diğerlerinin düşüncelerini öğreniyoruz. Kendi sorularımızı diğerlerinin kafasında da sorgulatıyor, bazen kendi sorgulamalarımızda bulamadıklarımızı diğerlerinin sorgulamalarında buluyoruz.

SEVGİ VE SAYGILARIMLA
Old 13-03-2007, 17:20   #22
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:

Hukuk Felsefesi başlığı altında bir soru sorarsanız ve tartışmaya açarsanız bu tartışmanın felsefe konusuna girip girmediği muhataplarınızca sorgulanır ve felsefeyle ilgisi yoksa yok olduğu beyan edilir. Binaenaleyh insan kendi kendine düşünür sorgular bunları kiseye açmazsa veya uygun bir başlık altında bu düşüncelerini yazarsa kimsenin itirazı zaten olmaz.


Bir konunun felsefe ile ilgili olup olmadığını belirleyecek olan kimdir?
Birkaç kişinin ak dediğine birkaç kişi kara dediği zaman, sorun çözülmüş sayılır mı?
Kanımca, bir konu hakkında yorumlar yazılırken, yorumda savunulan düşünceyi gerekçesiz sunmak yerine gerekçeli sunar isek, doğruya ulaşabiliriz. Aksi takdirde, manasız, hiçbir fayda sağlamayan yazışmalarla vaktimizi geçiririz.

Eğer ki; bu konunun felsefi olmadığını düşünüyor iseniz, gerekçenizi yazar, bizi de aydınlatırsınız.
Bu arada, bu konunun felsefi bir konu olduğunu düşünüp, konu ile ilgili düşüncelerini yazanların yazılarını "mana dedektifliği, bilgi kirliliği" olarak değerlendiriyor iseniz, bu yazıları okuyarak vakit geçirmemeyi de tercih edebilirsiniz.

Saygılarımla.
Old 13-03-2007, 19:01   #23
SNOW

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan mutlakadalet
Bu arada, bu konunun felsefi bir konu olduğunu düşünüp, konu ile ilgili düşüncelerini yazanların yazılarını "mana dedektifliği, bilgi kirliliği" olarak değerlendiriyor iseniz, bu yazıları okuyarak vakit geçirmemeyi de tercih edebilirsiniz.

Öncelikle hiçbir yazımda kimseye Mana dedektifliği yaptığı ve bilgi kirliliği oluşturduğu hususunda birşey yazmadım. Daha sonra ise yazdıklarınızı okuyup değerlendirme nezaketinde bulunmuş isek hamaset göstererek bu yazıları okuyarak vakit geçirmemeyi de tercih edebilirsiniz sözünüz eleştirilemez oluşunuzu düşündüğünüzü göstermekte. Halbuki biraz dikkat etseniz, benim söylemek istediğimin bu yaptığınızın felsefe yapmaya uygun olamadığını açıklamak yönünde olduğunu göreceksiniz. İlk yazımda gerekçeyi vermiştim zaten. prof.dr. A.Kadir ÇÜÇEN Felsefeye Giriş kitabının 46. sayfasında 'Kesinlikle her davranış felsefi değildir. Örneğin kıskançlık, şiddet ya da hoşgörüsüzlük felsefi davranışlar değildir' der. Öncelikle felsefi tartışacaksak duygulara hakim olmalıyız.

Olaya gelirsek: Karıncanın topladığı yiyecekler sahipsiz taşınabilir malları asli olarak edinmeden kaynaklı mülk edinmedir. Bu ona bu mallar üzerinde mülkiyet hakkı verir. Karıcanın yaşadığı yer de mülkündedir diyelim. Yoksa zilyetliğe dayalı olarak kazanabileceği bir yerse tapuya kayıtlı değilse 20 yıl nizasız(Bu kavram yeni TMK'ya davasız şeklinde girmiştir ancak Kadastro kanununun 14. maddesinde Nizasız olarak durmaktadır. Lakin zaten Yargıtay bu kavramı öteden beri davasız olarak anlamaktaydı) fasılasız elinde tutarsa mülkiyetini kazanır veya tapusuz yeri belki satın almıştır öyle mülk edinmiştir bu durumda gayrimenkulün kazanılabilmesi için resmi sözleşmeye gerek yok ama mülkiyetin geçmesi için yalnızca sözleşme yetmez gayrimenkulün teslimide gerekir veya tapulu yeri satın almışsa o zaman resmi sözleşme yapması gerekir yoksa mülkiyet geçmiş olmaz ama resmi sözleşme varsa devre gerek yoktur. Bu yer mera ya da ormansa mülk edinemez diye açmayalım. Şimdi Ağustos böceği gelmiş beni içeri al yiyecek ver demiş. Karıncada burası benim gayrimenkulüm benim olduğuna göre seni içeri almayabilirim, yiyeceklerde benim menkul malım zaten ben kanter içinde çalışırken sen eğleniyordun vermem demiş. Ağustos böceği çok zor durmdaysa donacaksa, açlıktan ölecekse başka yerden yiyecek bulamayacaksa ve başka yerde ısınamayacaksa yani başka alternatifi yoksa ıztırar halinden yararlanır vs. Yararlanmazsa karınca da yardım etmezse Ağustos böceği olürse ihmal suretiyle birinin ölümüne sebep olduğu düşünülebilir.
Görüldüğü üzere sorunuz bir hukuki olayın pratik çözümü üzerine kurulu Neresini felsefi tartışacağız?

Saygılarımla...
Old 13-03-2007, 20:35   #24
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan SNOW
Görüldüğü üzere sorunuz bir hukuki olayın pratik çözümü üzerine kurulu Neresini felsefi tartışacağız?

Not: Altı çizili kısım, tarafımca yapılmıştır.

“Ağustos Böceği ile Karınca” hikâyesine baktığımızda özünde iki temel hak çerçevesinde geçtiğini görürüz: Birincisi, yaşam hakkıdır ve ağustos böceğinin yaşam hakkı tehlikededir. İkincisi de mülkiyet hakkıdır ve karınca, yaz boyunca elde ettiği ürünler üzerinde bu hakka sahiptir.
Bu hakların mahiyetini belirleyip, aralarında seçim yapabilmek ise, felsefi bir çalışmanın ürünü olacaktır. Burada, bu hakların etraflıca incelenmesi mümkün olmadığından, yalnızca ana noktalara temas etmek istiyorum:

Mülkiyet Hakkı Temel Hak Mıdır?

Felsefi bir tartışmayı gerektiren bu soruna ilişkin olarak yapacağım açıklamalar, John Rawls'un, “The Basic Liberties and their Priority” adlı eserinden alınmıştır:

"Kişinin temel özgürlükleri arasında, kişisel mülkiyet edinme ve bunu dilediği gibi kullanma hakkı karşımıza çıkar. Bu özgürlüğün rolü, kişisel bağımsızlık ve “öz-saygının” anlamını ortaya çıkaracak yeterli maddi temeli sağlamaktır. Bu anlamda mülkiyet hakkı temel haktır. Bunun yanında temel özgürlük olarak kabul edilen daha geniş iki mülkiyet hakkı anlayışı daha vardır; ancak bunlar kaçınılması gereken anlayışlardır. Bunlardan biri, bu hakkın kapsamını, mal edinme, miras, üretim araçlarına ve doğal kaynaklara sahip olma haklarını da içerecek şekilde genişletir. Diğer anlayışta ise, mülkiyet hakkı, (toplumsal olarak edinilmesi gereken) üretim araçlarının ve doğal kaynakların denetimine katılma hakkını da kapsar. Bu daha geniş anlayışlar, ahlaki yetilerin gerçekleştirilip geliştirilmesinde gerekli görülemeyecekleri için burada kullanılmamıştır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; eğer mülkiyet hakkı; kişinin kendini gerçekleştirmesinin, insan olarak sahip olduğu hakları kullanabilmesinin bir şartı olarak yer alıyorsa o zaman temel haktır. Bu kapsam dışındaki bir mülkiyet hakkını temel hak kategorisine dâhil etmek ise sakıncalı sonuçlar doğurabilecektir.

Yaşam Hakkı Mı, Mülkiyet Hakkı Mı?


Farklı temel özgürlükler kaçınılmaz olarak birbirleriyle çatışma içine gireceklerinden, bu özgürlükleri tanımlayan kurumsal kuralların, bu özgürlüklerin tutarlı bir sistem oluşturacağı şekilde düzenlenmesi gerekir.

Özgürlüğün önceliği, pratikte, bir temel özgürlüğün (asla kamu yararı ve mükemmeliyetçi değerler adına değil) ancak bir diğerini (ya da diğerlerini) korumak adına kısıtlanabileceği gerçeğini içerir. Temel özgürlükler, kendi içlerinde çatışmaya girdiğinde kısıtlandıkları için, içlerinden hiçbiri mutlak değildir ve sistem son haliyle bir kez belirlendi mi, tüm temel özgürlüklerin eşit muamele görmesi talep edilemez. Talep edilebilecek olan, bu özgürlükler tutarlı bir sistem kurmak için ne şekilde düzenlenirse düzenlensin, bu sistemin tüm yurttaşlar için eşit biçimde güvence altına alınmasıdır.
Temel özgürlük olmayan özgürlüklerin, adalete uygun bir biçimde belirlenmesi kaydıyla, temel özgürlüklerin en temel olanlarla sınırlandırılması gerekmektedir. Yani somut bir durumda yaşam hakkı ile mülkiyet hakkının çatışması durumunda; insanoğlunun varlığının ve fiziki devamlılığının ilk koşulu olan yaşam hakkına öncelik tanımak, diğer bütün hakların kullanılabilmesi için vazgeçilmezdir.

“Ağustos Böceği ile Karınca” hikâyesine baktığımızda karınca, mülkiyet hakkına dayanarak, ağustos böceğini açlığa, buna binaen de yaşam hakkının son bulmasına sürüklemektedir. Olayda; karıncanın mülkiyet hakkıyla, ağustos böceğinin yaşam hakkı çatıştığından ve yaşam hakkı da diğer bütün hakların kullanılabilmesi için vazgeçilmez olduğundan ağustos böceğinin yaşam hakkını karıncanın mülkiyet hakkından öncelikli tutmamız gerekecektir.

Sayın SNOW, yukarıda yaptığım açıklamalar, söz konusu öykünün yalnızca haklar bakımından irdelenmesidir. Yaşam hakkı ile mülkiyet hakkı arasındaki öncelik problemi, hukuk felsefesinin de tartışma alanı içerisindedir. Bu öyküde yer alan ve hukuk felsefesini ilgilendiren sorunların çözümlerini, felsefeye ihtiyaç duymadan bünyenizde barındırabilirsiniz. Bu konunun, hukuk felsefesinin alanına girmediğini de savunabilirsiniz. Bununla birlikte, kanımca, söz konusu hikayeyi irdelediğim açılar, hukuk felsefesinin de ilgi alanındadır.

(Yukarıda yaptığım açıklamalar, söz konusu öykünün haklar bakımından incelenmesidir. Eğer ki; yatığım açıklamalar sizi tatmin etmedi ise, Aristoteles'in adalet anlayışı (dağıtıcı ve denkleştirici) ve karşılıklılık sorunu bakımından da inceleme yapabilirim.)

Saygılarımla.

Old 13-03-2007, 23:15   #25
calikusu_kamuran

 
Varsayılan

Alıntı:
(Yukarıda yaptığım açıklamalar, söz konusu öykünün haklar bakımından incelenmesidir. Eğer ki; yatığım açıklamalar sizi tatmin etmedi ise, Aristoteles'in adalet anlayışı (dağıtıcı ve denkleştirici) ve karşılıklılık sorunu bakımından da inceleme yapabilirim.)

Saygılarımla.


üstadım, eğer yeterli görmemek kaydı ile incelemeyi yapacak iseniz ben yeterli görmediğimi beyan etmek istiyorum. Yani kısaca eğer mümkün ise o iki yönden de incelemenizin beyan edilmesini istiyorum. Umarım Syn. SNOW da yeterli görmez,

SAYGILARIMLA
Old 14-03-2007, 10:40   #26
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

"
Alıntı:
mana dedektifliği, bilgi kirliliği" olarak değerlendiriyor iseniz, bu yazıları okuyarak vakit geçirmemeyi de tercih edebilirsiniz.

Sn.mutlakadalet,

Ben bazı konuları gerçekten de böyle değerlendiriyorum. Sıklıkla bu tür konulara yazmamaya da gayret ediyorum. Ancak bazen de yazasım ve söyleyesim oluyor. Bu durumda da sizin söylediğiniz türden "zapla gitsin" yaklaşımı sergilemek istemiyorum, çünkü bana uymuyor.

Bu konuyu beğenmediğimi söylememem için hiçbir sebep yok. Sizi incitmek gibi bir amacım zaten yok, olamaz da. Siz bu konuyu çok sahiplendiniz de tüm eleştirileri kişisel algılamaya mı başladınız, yoksa bu benim bir zehabım mı? Konu size hukuk felsefesi dersinde sorulmuş bir soru, zannediyorum. kaldı ki, öyle olmasa ne olur? Ben de bu konuyu beğenmediğimi, her tartışmanın ve soyutlamanın anlamlı olmadığını düşünüyorum.

Siz bana, bu konuyu eleştirme, bozuk ses çıkarma, beğenmiyorsan okuma demeye getirmişsiniz ki, bu pek size yakıştırdığım bir tutum olmadı.

Saygılar.
Old 14-03-2007, 19:04   #27
mutlakadalet

 
Varsayılan

Sayın Işıl Yılmaz,
Eleştirilmeye hepimizin ihtiyacı var; bu bakımdan, yapılan eleştirilere tahammül etmemiz gerekir. Bununla birlikte, eleştirinin dile getiriliş şekli de büyük önem taşımaktadır. Size iki örnek sunuyorum:

Alıntı:
Yazan ISIL YILMAZ
Bu konuyu beğenmediğimi söylememem için hiçbir sebep yok. Sizi incitmek gibi bir amacım zaten yok, olamaz da. Siz bu konuyu çok sahiplendiniz de tüm eleştirileri kişisel algılamaya mı başladınız, yoksa bu benim bir zehabım mı? Konu size hukuk felsefesi dersinde sorulmuş bir soru, zannediyorum. kaldı ki, öyle olmasa ne olur? Ben de bu konuyu beğenmediğimi, her tartışmanın ve soyutlamanın anlamlı olmadığını düşünüyorum.

Alıntı:
Yazan SNOW
geyik muhabbeti ile felsefi tartışma farklı olsa gerek...

Bu tembelliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu çocuklara anlatmak için yazılan bir hikaye. Karıncanın Ağustos böceğini içeri almaması ve yiyecek de vermemesiyle hikaye biter.
Olayları değiştirip bir şeyler ekleyerek bazı hukuki kurumlarla bu değişmiş şekillere çözüm üretilebilir. okuldaki pratik çalışmalar gibi yani.. iyi eğlenceler.

Alıntı:
Yazan SNOW

Görüldüğü üzere sorunuz bir hukuki olayın pratik çözümü üzerine kurulu Neresini felsefi tartışacağız?

Ben, yapılan bu iki eleştiri arasında büyük bir fark görüyorum. Birincisi, yapıcı bir eleştiri mahiyetinde iken, diğer eleştiri şekil itibariyle 'çok da' yapıcı olmayı hedeflememektedir. Yapılan bir eleştiride değişik görüşler dile getirilecek, farklı noktalara değinilecek ise, bu en uygun şekilde dile getirilmelidir; aksi takdirde yapılan eleştiri, gereksiz gerginlikler oluşturmaktan başka bir işe yaramaz.

Saygılarımla.
Old 14-03-2007, 19:13   #28
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan calikusu_kamuran
üstadım, eğer yeterli görmemek kaydı ile incelemeyi yapacak iseniz ben yeterli görmediğimi beyan etmek istiyorum. Yani kısaca eğer mümkün ise o iki yönden de incelemenizin beyan edilmesini istiyorum.

Memnuniyetle Sayın calikusu_kamuran.

ÖYKÜDE NASIL DAVRANILMASI GEREKİRDİ Kİ ADİL OLUNSUN?

Neyin adalete uygun, neyin adalete aykırı olduğu konusundaki fikirler sürekli olarak değişir ve farklılaşır. Ancak adalet ve adaletsizlik duyguları insan doğasının değişmeyen unsurlarıdır. Adalet duygusuna tarihin bütün dönemlerinde, bütün uygarlıklarda ve hem akıllı hem de cahil insanlar arasında rastlanmaktadır.

Adalet, akıl aracılığıyla bulunan, mutlak ve rasyonel bir fikir değildir. İnsanların faaliyetinde insanın ferdi özerkliği ve sosyal karakteri birlikte etkili olur. İnsandaki ferdi özerklik, adalet duygusunun nedenidir. Adalet duygusunu ihlal eden her davranış aynı zamanda sosyal dayanışmayı da ihlal eder ve dolayısıyla sosyal dayanışmayı da olumsuz yönde etkiler.

Öyküye baktığımızda iki hakkın çatıştığını görmekteyiz. Birincisi yaşam hakkı iken diğeri mülkiyet hakkıdır. Karınca, karşılıklılıkilkesinden de yararlanarak mülkiyet hakkını, diğer hak sahibi varlığın yaşam hakkını sonlandıracak derecede kullanmaktadır. Burada değinmemiz gereken önemli bir nokta da karşılıklılık ilkesinin yol açtığı sorunlardır. Karınca, olayda, ağustos böceğinin subjektif durumlarını dikkate almadan karşılıklılığa dayanarak buğday tanesini vermeyi reddetmişti. Adaleti sağlamak açısından olaydaki subjektif durumları dikkate alırsak; öncelikle ağustos böceğini ileriyi görme yeteneğinden yoksun bir yaratık olarak düşünebiliriz. Şayet karıncanın bu yaptığını haklı görürsek o zaman kıyasla şunları da söyleyebiliriz ki; ileride fakirleşeceğini öngöremeyen bir kişi muhtaç duruma düştüğü zaman öngörüsüzlüğünün karşılığı olarak açlığı, sefaleti hak etmektedir. Hiçbir şekilde yardıma layık değildir ki; adalet sağlansın. Şayet bu tarzda bir adaleti savunursak; o zaman ne sosyal dayanışmaya, ne de gerçek adalete ulaşabiliriz. İkinci olarak ağustos böceği şarkı söyleyerek yalnız kendini gerçekleştirmemiş; aynı zamanda karıncaya da yaptığı işlerde arkadaşlık, yârenlik etmiş; karıncanın çalışmasına maddi olmasa da manevi açıdan destek olmuştur. Şimdi “yazın kendi çalışırken ona bu şekilde destek olan ağustos böceğine olumsuz yanıt verip onu açlığa sürükleyen karınca” adalete uygun mu davranmıştır?

Bu bakımdan amacımız adaleti sağlamak ise karşılıklılıktan hareket edemeyiz. Karşılıklılık belki adaleti sağlamada yardımcı olabilecek önemli bir kriterdir; ancak adaleti sağlamada yalnız başına yeterli değildir. Bu noktada Aristoteles’in nasafet kavramına da değinmek faydalı olacaktır. Adalet kuralları genel ve soyut ilkelerdir. Genel ve soyut adalet ilkelerini ferdi ve özel durumlara uygulamak, bazı hallerde büyük zararlara ve haksızlıklara sebep olabilir. İşte böyle durumlarda hâkimlerin nasafet ilkesini gözden uzak tutmamaları ve ferdin durumunu ağırlaştırmamaya dikkat etmeleri gerekmektedir.

Aristoteles’in dağıtıcı adalet anlayışı iki fert eşit durumda bulunduğu zaman onlara eşit hak verilmesini öngörmektedir. Öyküye baktığımızda, şayet karıncanın muhatabının yine bir
karınca olduğunu ve bu karıncanın da subjektif özellikler itibariyle aynı şartları haiz olduğunu görseydik o zaman belki daha farklı yaklaşımlarda bulunabilirdik; fakat olayda yer alan karınca ve ağustos böceği bambaşka yaratıklardır ve bu farklılıkları dolayısıyla farklı nitelemelere de tabi tutulmalıdırlar. Yani herkese, “değerine”, “katkısına”, “ihtiyacına”, “yeteneğine”, “sosyal statüsüne” göre payına düşen verilmelidir.

Aristo; gerçek adalete ulaşmak için dağıtıcı adaletin aranması ve uygulanması gerektiğini belirtmektedir. Ona göre; dağıtıcı adaletin pozitif hukukta yer alamaması dolayısıyla düzeltici veya denkleştirici adalet doğmuştur. Yani düzeltici veya denkleştirici adalet, “pozitif hukukun uygulanmasıyla ilgili ölçü arayışını” yansıtır. Kantda: “Şerefli yaşa, kimseye zarar verme, herkese payını düşeni ver” ödevlerini içeren bir adalet anlayışını savunmuştur. Herkese payını düşeni verme konusunda bu payların oranını belirleyecek olan ise kişilerin subjektif durumlarıdır. Bu bakımdan adaletin sağlanabilmesi için subjektif durumlar, farklılıklar göz önünde bulundurulmalıdır. Rawlsise; hakkaniyete uygun fırsat eşitliğinin ve en büyük ölçüde eşit hürriyetin adaletin içeriğini oluşturduğu üzerinde durmaktadır. Dolayısıyla sosyal değerlerin eşitsiz dağılımının haklı sayılması, böyle bir dağılımın herkesin yararına uygun olması şartına bağlanmıştır.

Adaletin ne olduğu konusunda birçok görüşün var olduğunu görmekteyiz. Bunun nedeni yalnızca insanların psikolojilerinin ve eğilimlerinin farklılığı ve sosyal gruplar arasındaki çıkar ve inanç çatışmaları değildir. Bunun bir nedeni de, hukukun yöneldiği ve kapsadığı amaçların ölçülemeyecek derecede değişik ve çok olmasıdır. Hukukun gerçekleştirmeye yöneldiği amaçlar, aynı zamanda adalet idesinin kapsamını belirlediğine göre, bu amaçların çokluğu ve hem nitelik hem de nicelik yönünden farklılığı adalet konusundaki fikirlerde de istensin veya istenmesin etkili olmaktadır. Adaletin gereklerine göre, hayatın nimetlerinin insanlar arasında paylaştırılmasına ilişkin görüşler, kişiden kişiye, toplumdan topluma, zamandan zamana değişmektedir. İşte bu değişen şartlara ayak uydurabilmek, değişen şartlar içerisinde adaleti yakalayabilmek için değişen şartlara değişik şekilde davranılmalıdır. Bunu da “şeref ve malların paylaştırılmasında herkesin yeteneğine ve toplum içindeki durumuna göre kendine düşeni almasını emreden” dağıtıcı adalet sağlayacaktır.

Sonuç olarak, şunu belirtmek gerekir ki; “Ağustos Böceği ile Karınca” öyküsündeki karıncanın, ağustos böceğinin özel durumunu dikkate almayarak, karşılıklılığa dayanıp,saf bir biçimde eşitliği sağlamak uğruna buğday vermeyi reddetmesi adaletsizliğin kendisidir. Bununla birlikte her insan, adalet yasalarını ihlal etmediği sürece kendi çıkarını istediği şekilde kullanabilme hakkına sahiptir.

Saygılarımla.
Old 14-03-2007, 20:51   #29
calikusu_kamuran

 
Acil

Alıntı:
Sonuç olarak, şunu belirtmek gerekir ki; “Ağustos Böceği ile Karınca” öyküsündeki karıncanın, ağustos böceğinin özel durumunu dikkate almayarak, karşılıklılığa dayanıp,saf bir biçimde eşitliği sağlamak uğruna buğday vermeyi reddetmesi adaletsizliğin kendisidir. Bununla birlikte her insan, adalet yasalarını ihlal etmediği sürece kendi çıkarını istediği şekilde kullanabilme hakkına sahiptir.



Alıntı:
Bununla birlikte her insan, adalet yasalarını ihlal etmediği sürece kendi çıkarını istediği şekilde kullanabilme hakkına sahiptir.

Sonuç olarak, şu söylenmeye çalışılıyor sanırım, MÜLKİYET HAKKI BİR BAŞKASININ HAYATINA SON VERMEK İÇİN "SELBİ HAREKETLE ADAM ÖLDÜRME SUÇU" TEŞKİL ETMEMELİ DENİYOR GİBİME GELDİ. Evet, işte bunu söylersek Syn. Mutlakadalet benim "kanunlar kişi yararını mı korumalı yoksa kamu yararını mı korumalı" adlı forumdaki o denli yazdıklarımdaki anlatımlara varmış olursunuz, yani TOPLUM ORGANİK BİR BÜTÜNDÜR VE TÜM BİREYLER BU ORGANİK BÜTÜNÜN PARÇALARI OLARAK VARDIR ANCAK, YANİ ONLARIN BAĞIMSIZLARI DÜŞÜNÜLEMEZ. Büyük bir savaş karşısında Elinde tüm zenginlikleri var olan bir birey MÜLKİYET HAKKIMA DAYANARAK bunları savaş döneminde savaşın gerekleri olarak kullanamam diyemez, Yani o MÜLKİYET HAKKINA TOPLUMSAL SORUMLULUĞU İLE BİRLİKTE SAHİPTİR Kİ TOPLUMUN DİĞER KİŞİLERİNİN YAŞAMLARI SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA MÜLKİYET HAKKININ GETİRİLERİNİ BU SEFER KENDİ FAYDASI İÇİN DEĞİL TOPLUMUN FAYDASI İÇİN KULLANMAK ZORUNDADIR Kİ TOPLUM ORGANİK BİR BÜTÜN OLARAK KAMUDAN İBARETTİR.

SAYGI VE SEVGİLERİMLE
Old 14-03-2007, 20:59   #30
calikusu_kamuran

 
Varsayılan

Yani toplumda bir diğerinin yaşam hakkının tehlikeye girmesi karşısında, her bir kişi tüm mülkiyet haklarını yaşam hakkı tehlikeye girenlerin ANNESİ gibi o uğurda harcama sorumluluğuna sahiptir ki ORGANİK TOPLUM, bir aile organik toplumu gibidir. Ve hatta tek bir birey organizması gibidir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
30 Ağustos ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN! onur_k Site Lokali 18 31-08-2017 21:48
Yeni Forum Yöneticilerimiz(Ağustos 2006) Admin Site Haberleri 24 06-02-2010 09:44
Sözde adalet yetmez, gözde adalet de lazımdır... üye3578 Hukuk Sohbetleri 7 08-03-2008 11:47
Bilinçli Alışverişte Temel İlkeler Av.Ceylan Pala Karadağ Tüketicinin Korunması Hukuku Çalışma Grubu 0 29-09-2006 12:34


THS Sunucusu bu sayfayı 0,11894202 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.