Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

hile iddiası hakkında, Borçlar Kanunundaki zaman aşımı ve sukut-u hak müddetlerini nasıl anlayacağız

Yanıt
Old 20-12-2011, 13:25   #1
Cumhur Okyay

 
Varsayılan hile iddiası hakkında, Borçlar Kanunundaki zaman aşımı ve sukut-u hak müddetlerini nasıl anlayacağız

Hile (Aldatma), bir kimsenin iradesinin gerçek dışında açığa vurulması için ona karşı girişilen eylem ve davranışlardır. Yani, o kişinin gerçeği bilmesi hâlinde iradesini açıklamaktan kaçınacağı muhakkak olan hallerde, hileden söz edilebilir.
Hâl böyle olunca, hile iddiası hakkında, Borçlar Kanunundaki zaman aşımı ve sukut-u hak müddetlerini
nasıl anlayacağız? Saygılarımla.
Old 20-12-2011, 13:43   #2
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan 06Cumhur
Hile (Aldatma), bir kimsenin iradesinin gerçek dışında açığa vurulması için ona karşı girişilen eylem ve davranışlardır. Yani, o kişinin gerçeği bilmesi hâlinde iradesini açıklamaktan kaçınacağı muhakkak olan hallerde, hileden söz edilebilir.
Hâl böyle olunca, hile iddiası hakkında, Borçlar Kanunundaki zaman aşımı ve sukut-u hak müddetlerini
nasıl anlayacağız? Saygılarımla.


HİLEDE, ÖĞRENİLME TARİHİNDEN İTİBAREN SÜRE BAŞLAR.

Üstad sorunuzun cevabının aşağıdaki kararlardan birinde olduğunu düşünüyorum. Eğer yanılıyorsam lütfen soruyu daha somutlaştırarak tekrarlarsanız daha fazla yardım alabilirsiniz. Saygılarımla.


T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/837

K. 2005/1805

T. 23.2.2005

• TAPU İPTAL VE TESCİLİ ( Vekaletin Hile ile Alındığı İddiasının Aynı Zamanda Vekaletin Kötüye Kullanıldığı İddiasını da İçerdiğinin Kabul Edilmesi - Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı )

• VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Vekaletin Hile ile Alındığı İddiasının Aynı Zamanda Vekaletin Kötüye Kullanıldığı İddiasını da İçerdiğinin Kabul Edilmesi/Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı - Tapu İptal ve Tescili )

• ZAMANAŞIMI ( Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı - Tapu İptal ve Tescili )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı - Tapu İptal ve Tescili )

• VEKALET AKDİ ( Vekilin Vekil Edenin Yararına ve İradesine Uygun Hareket Etme/Onu Zararlandırıcı Davranışlardan Kaçınma Yükümlülüğü Altında Oluşu - Tapu İptal ve Tescili )

4721/m.2,3

818/m.31,390/2

ÖZET : Vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekaletin hile ile alındığı iddiasının, aynı zamanda vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasını da içerdiği kabul edilmelidir. Davada temel olarak dayanılan hukuki neden, vekalet görevinin kötüye kullanılmasıdır. Bu tür davalar zamanaşımı yada hak düşürücü süreye tabi değildir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacılar; çaplı taşınmazlardaki intikal işlemleri ve davacı Nefiye'nin paylarının davacı Mustafa'ya satışı konusunda davalı Mehmet'e vekaletname verdiklerini, ancak, anılan davalının bu vekaletnamelere dayalı olarak taşınmazları başkalarına sattığını, tüm davalıların ortak hareket ettiklerini ileri sürerek; 3172 parsel sayılı taşınmazdaki 384/1152 payın iptali ile tescil, olmazsa tazminat isteğinde bulunmuşlardır.

Davalı İlhan; dava konusu taşınmazdaki çekişmeli payı dava dışı kişiden,tapu kaydına güvenerek ve iyiniyetle satın aldığını,diğer davalılar ve olaylarla ilgisinin bulunmadığını belirterek;davanın reddini savunmuştur.

Davalı İsmail; davaya yanıt vermemiştir. Diğer davalılar;davacı Mustafa ile davalı Mehmet arasında düzenlenen sözleşme gereği çekişmeli taşınmazın iş karşılığı davalı vekil Mehmet'e bırakıldığını, hata ve hilenin sözkonusu olmadığını, hak düşürücü sürenin geçtiğini öteki, davalıların da sıfatlarının bulunmadığını bildirerek; davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece; davacıların davasının BK.'nun 31 maddesindeki hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Karar,davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi,gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.

Mahkemece; hak düşürücü süre geçtiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Dava dilekçesinin içeriğinden ve dilekçede ileri sürülen vakıalardan; davacıların kendilerinden hile ile alınan vekaletin kötüye kullanılması suretiyle dava konusu taşınmazın temlikinin sağlandığını bildirdikleri görülmektedir.

Vekaletin hile ile alındığı iddiasının, aynı zamanda vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasını da içerdiği kabul edilmelidir. Davada temel olarak dayanılan hukuki neden, vekalet görevinin kötüye kullanılmasıdır. Bu tür davalar zamanaşımı yada hak düşürücü süreye tabi değildir.

Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir.

Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden ( resen )göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

SONUÇ : Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek gerekli araştırmanın yapılması, soruşturmanın tamamlanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.2.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 1988/1-767

K. 1988/987

T. 7.12.1988

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Hata ve Hile Hukuksal Nedeniyle )

• HATA VE HİLEYE DÜŞÜLMESİ ( Tapu İptali ve Tescil )

• KÖTÜNİYETLİ KİŞİ ( Zamanaşımı Sürelerinden Yararlanamaması )

• ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( Hata veya Hilenin Öğrenilmesinden İtibaren Başlaması )

• BİR YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( Hata veya Hilenin Öğrenilmesi )

818/m.125,23,28,31

ÖZET : Dava temelde hata ve hile iddiasına dayanmaktadır. Hile iddiasının gerçekleşmesi halinde temlikin geçerli bir hukuki sebebe dayandığından söz edilemez. Dava bu mahiyeti itibariyle b.k.nun 125 maddesinde öngörülen 10 yıllık süreye de tabi tutulamaz. Ancak davanın hata ve hilenin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde açılması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Afyon Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 5.5.1987 gün ve 1986/594 E. 1987/217 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 26.11.1987 gün ve 1987/8733- 10941 sayılı ilamı: ( .. Dava, hata ve hile hukuksal nedenine dayanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Bu nedene dayanan davaların her türlü delille isbatının mümkün bulunduğu devamlılık kazanmış yargısal kararlar gereğidir. Davacı içerisinde oturup yaşamını sürdürdüğü evini tapuda hibe suretiyle davalılara 3.9.1974 tarihinde temlik etmiştir. Temyize konu dava ise 14.11.1986 tarihinde açılmıştır. Akit tablosuna göre bağış tarihi dava tarihi arasında on yıldan fazla bir süre geçmiştir. Mahkemece davacının iddiası doğrultusunda gösterdiği deliller toplanmadan salt on yıllık zamanaşımının gerçekleştiği görüş ve düşüncesiyle dava reddedilmiştir.

Bu durumda olayda öncelikle çözümlenmesi gereken sorun B.K.nun 31. maddesindeki hak düşürücü sürenin on yıllık zamanaşımı ile sınırlandırmanın mümkün olup olmadığı B.K.nun 31. maddesinin uygulanması gereken hallerde B.K.nun 125 ve 60. maddelerinden yararlanıp yararlanılmayacağıdır. Hemen belirtmek gerekir ki 31. maddede yenilik doğuran bir hak söz konusudur. Bu itibarla, hileli işlem sonunda mülkiyetin karşı tarafa geçmesi düşünülemez.

Özellikle hileli işlemi yapan kişinin kötü niyetli olması halinde 125. maddede öngörülen zamanaşımından yararlanması mümkün olamayacağı gibi, B.K.nun 60. maddesinden de yararlanamayacağının kabulü gerekir. Hal böyle olunca, öncelikle davacının hata ve hileye ıttıla tarihi belirlenerek davanın B.K.nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının araştırılması, bu süre içinde açıldığının saptanması halinde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde gösterecekleri delillerin toplanması ve bundan sonra delillerin tümü birlikte değerlendirilmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. Bu yönden hiçbir inceleme ve soruşturma yapılmaksızın yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava temelde hata ve hile iddiasına dayanmaktadır. Hile iddiasının gerçekleşmesi halinde temlikin geçerli bir hukuki sebebe dayandığından söz edilemez. Dava bu mahiyeti itibariyle Borçlar Kanunu'nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık süreye de tabi tutulmaz. Ancak davanın hata ve hilenin öğrenilmesinden itibaren B.K.nun 31. maddesi uyarınca bir yıl içerisinde de açılmış bulunması zorunludur. Mahkemece bu yön üzerinde durularak gereken araştırma ve inceleme yapılmak ve dolayısiyle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak icabederken tapudaki işlem tarihinden itibaren 10 yıldan fazla sürenin geçtiği düşüncesiyle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 7.12.1988 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 1989/3333

K. 1989/3063

T. 17.3.1989

• HİLE İDDİASI ( Temlik Geçerli Bir Sebebe Dayanmadığından Zamanaşımına Uğramayacağı )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Hile İddiası )

• ZAMANAŞIMI ( Hile İddiası Bulunuyorsa Temlikin Zamanaşımına Uğramayacağı )

818/m.31,125

743/m.60

ÖZET : Hile iddiasının gerçekleşmesi halinde, temlikin geçerli bir hukuksal nedene dayandığından sözedilemez. Dava, bu niteliği itibariyle Borçlar Yasasının 125. maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresine bağlı değildir. Bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış ise bu davaya bakılması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, ( Sarayköy Asliye Hukuk Hakimliği )nden verilen 27.4.1988 gün ve 37-123 sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 29.12.1988 gün ve 12033-14985 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olduğundan dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı, hata ve hile hukuksal nedenine dayanarak iptal ve tescil istemiştir. Mahkemece temlikin 23.12.1964 tarihinde yapıldığı, davanın ise on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 25.1.1988 günü açıldığı belirtilerek ve HGK'nun 30.5.1951 tarihli bir kararına da dayanılmak suretiyle uyuşmazlığın esası incelenmeden davanın salt bu nedenlerle reddine karar verilmiş ve bu hüküm Dairece onanmıştır.

Oysa, Hukuk Genel Kurulu'nun 7.12.1988 gün 1988/767 esas, 1988/ 987 sayılı kararında da açıklandığı gibi; BK. nun 31. maddesinde yenilik doğuran bir hak söz konusudur. Hile iddiasının gerçekleşmesi halinde, temlikin geçerli bir hukuki nedene dayandığından söz edilemez. Dava, bu niteliği itibariyle Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen on yıllık süreye tabi tutulamaz.

Medeni Kanunun 60. maddesinden de yararlanılamaz. Ancak, hata ve hilenin öğrenilmesinden itibaren BK. nun 31. maddesi uyarınca, davanın bir yıl içerisinde açılmış bulunması zorunludur. Bu madde, on yıllık bir tavanla sınırlandırılmış değildir. Mahkemenin hükmüne dayanak yaptığı HGK. nun 30.5.1951 günlü gerekçesiz kararından dönülmüş, yargısal uygulamalar açıklanan yönde kararlılık kazanmıştır.

Bu durumda, öncelikle davacının hata ve hileyi öğrendiği tarihin ( ıttıla tarihinin ) belirlenmesi davanın BK. nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının araştırılması, bu süre içinde açıldığının saptanması halinde, yanların sav ve savunmaları doğrultusunda gösterecekleri delillerin toplanması ve ondan sonra kanıtların birlikte değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

Bu yönde hiçbir inceleme ve soruşturmaya girilmeden ve on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddedilmesinin doğru olmadığı, Dairece yanılgıya düşülerek hükmün onandığı, davacının başvurusu üzerine bu kez yapılan inceleme sonunda anlaşılmıştır.

SONUÇ : Davacının itirazları yerindedir. Kabulüyle, Dairenin 29.12.1988 gün 12033/14985 sayılı onama kararının, karar düzeltme yoluyla ortadan kaldırılmasına ve mahkemenin davanın reddine ilişkin 27.4.1988 günlü hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. nun 428. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.3.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2008/12313

K. 2009/1057

T. 29.1.2009

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, ortak miras bırakanın 154, 155, 345 ve 351 parsel sayılı taşınmazlarını 7.4.1999 tarihinde davalı oğluna hibe ettiğini yeni öğrendiğini, işlem tarihinde murisin hukuki ehliyetinin bulunmadığını, davalı tarafından kandırılmak suretiyle işlemin yapıldığını, ayrıca murisin saklı paylarını bertaraf etme amacıyla hareket ettiğini ileri sürüp, tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğinde bulunmuştur.

Davalı, iddiaların doğru olmadığını, tenkis yönünden 5 yıllık zamanaşımı süresinin de dolduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, miras bırakanın fiili ehliyetine haiz olduğuna dair Adli Tıp Raporu gereğince davanın yerinde olmadığı gerekçesiyle, "davacının tapu iptali tesciline ilişkin olmadığı takdirde tenkise ilişkin davanın reddine" karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Sevinç
Türközmen'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

KARAR : Dava, ehliyetsizlik, hata ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.

Mahkemece, "davacının tapu iptali tescili olmadığı takdirde tenkise ilişkin davasının reddine" karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların miras bırakanı Raziye Çetin'in dava konusu 154, 155, 345 ve 351 parsel sayılı taşınmazlarını 7.4.1999 tarihinde ve hibe suretiyle davalı oğluna temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Mahkemece, 2659 sayılı Yasanın 7/6 ve 16/9 maddeleri hükmü uyarınca Adli Tıp Kurumundan elde edilen raporla miras bırakanın ehliyetli olduğunun belirlendiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Nevarki; ehliyetsizlik dışında hata ve hile hukuksal nedenlerine de dayanılarak tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis istenmiş olup, mahkemece anılan iddialar bakımından araştırma ve inceleme yapılmış değildir.

Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları
(objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.

Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeterki hatanın ileri sürülmesi BK.nun 25.ve MK.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Nevarki, BK.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.

Anılan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.

Keza; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak, veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. BK.nun 28/1 maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

Mahkemece, hata ve hile iddiaları yönünden yukarıda belirtilen ilkeler gözetilmek suretiyle yapılacak araştırma ve inceleme sonucunda, anılan hukuksal nedenlerin olayda gerçekleşmediği sonucuna varılması halinde, davacının kademeli olarak ileri sürdüğü tenkis isteği üzerinde durulması gerekeceği kuşkusuzdur.

Hemen belirtilmelidir ki; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tespit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedelenen kastının varlığından söz edilemez.

Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.

Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.

Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiyatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ : Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma ve inceleme yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, toplanan ve toplanacak olan delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.01.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 20-12-2011, 13:51   #3
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Dava temelde hata ve hile iddiasına dayanmaktadır. Hile iddiasının gerçekleşmesi halinde temlikin geçerli bir hukuki sebebe dayandığından söz edilemez. Dava bu mahiyeti itibariyle b.k.nun 125 maddesinde öngörülen 10 yıllık süreye de tabi tutulamaz. Ancak davanın hata ve hilenin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde açılması gerekir. Sorumun cevabı bu cümlede yatmaktadır.

Diğer bir anlatımla da hileli işlem yapan kişi, (davalı) kötü niyetli olması nedeniyle B.K. 60 ve 125. maddelerinde öngörülen zaman aşımından yararlanamaz. Davacı için ise, B.K. m. 31 deki bir yıllık hak düşürücü süre bâkidir. Tekrar, saygılarımla.
Old 04-02-2013, 16:31   #4
Serkan Polat

 
Varsayılan

değerli meslektaşlarım, müvekilim kendisi adına tapuda bulunan gayrimenkulü 10 yıl önce kardeşi tarafından hile yolu ile kardeşine devretmiştir. ve 2 yıl önce dolandırıldığı iddası ile suç duyurusunda bulunmuştur. bugun itibarıyla hile nedeniyle tapu iptal ve tescil davası açtığımızda hak düşürücü süre yönünde mahkmenin tutumu nasıl olur..
suç duyursunda bulunma hak düşürücü süreyi keser mi ?
Old 19-09-2018, 19:34   #5
Sinangil

 
Varsayılan

Hata-hile-ikrah davalarında blok göre hata ve hilenin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık süre vardır.Hile her türlü delille ispat edilebilir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması defi yahut dava yoluyla kullanılabilir
Old 21-09-2018, 21:04   #6
Av. Suat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Sinangil
Hata-hile-ikrah davalarında blok göre hata ve hilenin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık süre vardır.Hile her türlü delille ispat edilebilir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması defi yahut dava yoluyla kullanılabilir

1-karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması
2-defi
3-yahut dava yoluyla kullanılabilir[/quote]

Bu nedenlerden birine -hata hile ikrah- dayanarak açtığımız davada hakim davamızı bir yıl içinde açmadığımız gerekçesi ile reddetti, dosya şu an istinafta.....
Oysa dosya içinde bir yıl içinde karşı yana çekilen ve tebliğ de edilen noter ihtarı var artı bir yıl içinde karşı yana ulaşan beyanımıza ilişkin tanıklarımız da var. noter ihtarımız dikkate alınmadı, tanıklarımız da dinlenmedi malesef...

Hakimlerimizin çoğu bunu mutlak surette dava açılmak şeklinde anlıyor, çok yazık..
Old 21-09-2018, 21:37   #7
Sinangil

 
Varsayılan

Sayın üstadım benim elimdede böyle bir dava bar.Bizim sorunumuz müvekkile Kocasinan 10-12 parsel kalmış. Çocukları ile birlikte elbirliği mülkiyeti.Müvekkil 80 yaşında bir oğlu tarafından kandırılmış. Diğer oğlu bana geldi. Bende ada parsel numaralarını getir davayı açalım dedim. Bana 6 parsel numarası getirdi.Davayı açtık. Dava 7 yıldır devam ediyor.Gelen satış sözleşmesine yeni baktım. Müvekkilin getirdiği ada parsel numarasından 3 ü doğru satılmış, 3 ü yanlış satılmamış. Ayrıca bizim dava konusu etmediğiniz 4 parsel daha var.Müvekkil dava sırasında mahkemede taşınmazları geri istediğini belirtti.Davada sözlü yargılamaya gelindi. Şimdi ne yapılabilir? Maddi hata dilekçesi vermeyi düşünüyorum.Müvekkilin iradesi hileyle satılan bütün taşınmazlara yönelik.Ayrıca davanızın sonucunu burada paylaşırsanız çok sevinirim.
Old 21-09-2018, 21:54   #8
Sinangil

 
Varsayılan

Bu konuyla ilgili aşağıdaki içtihat belki işinize yarar:
HATA İLE YAPILAN SÖZLEŞMENİN İPTALİ İÇİN İPTAL BEYANI YETERLİ OLUP ,BU KONUDA AYRICA DAVA AÇILMASINA LÜZÜM YOKTUR

Belediye vekilinin müdafasının mahiyeti,muhamminler tarafından muhtelif gayrimenkullere kıymet takdiri sırasında,9 parsel sayılı gayrimenkul için takdir olunması lazım gelen kıymet,10 parsel sayılı sayılı gayrimenkuliçin takdirolunmak suretiyle esaslı hataya düşüldüğünden ibaret bulunmasına ve her ne kadar iki taraf canibinden müddetinde itiraz olunmamak suretiyle istimlak muamelesi kesinleşmiş ise de;bu husuta zikroulunan hata iddasının umumi hükümler dairesinde tetkikine mani bulunmamasına ve BK nın 31. maddesi mucibince ,hata ile haleldar olduğu idda olunan istimlak muamelesinden dolayı belediyenin bu muameleyi ifa etmemek hakkındaki kararını davacıya beyan etmesi kafi olup,dava ikamesine bir mecburiyeti olmamasına ve bu suretle beyan vaki olduğu da tarafların idda ve müdafalarından anlaşılmasına binaen,mezkur 31. madde hükümleri dairesinde muhakeme ve tetkikat yapılarak neticesine göre bir karar verilmek lazım gelirken muarazanın menine karar verilmesi yolsuzdsur.Hükmün bozulmasına Y 4.HD 20.01.1941 E 21 K 188
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kanuna KarŞi Hİle Muvazaa Av.Selim HARTAVİ Miras Hukuku Çalışma Grubu 3 26-04-2013 11:59
Hata Ve Hİle Sonucu İmzalanan Kefalet SÖzleŞmesİ av.c_elif Meslektaşların Soruları 1 04-01-2010 16:12
SatiŞ Vaadİnde Hİle İddİasi Hangİ Hallerde GerÇekÇİ Olur? ismailduygulu Eşya Hukuku Çalışma Grubu 0 23-02-2009 01:40
AraÇ Satim SÖzleŞmesİ,hİle Ve Muvazaa tolga Meslektaşların Soruları 0 20-06-2007 09:16


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04270697 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.