Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Anket Sonucu: Bakire/bakir olmadığını eşten gizlemek veya bekaret zarı diktirmek:
Hukuk düzeni tarafından korunamaz. 22 50,00%
Hukuk düzeni tarafından korunmalıdır. 6 13,64%
Bazı durumlarda hukuk düzeni tarafından korunabilir. 16 36,36%
Oy Verenler: 44. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 281)

bekaret zarı diktirmek ve bunu eşten saklayarak yapılan evlilikler

Yanıt
Old 05-01-2010, 22:46   #181
Adli Tip

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Neslihan
Size göre dolmadı. Farkındaysanız yalnızca bir örnek ve aynı örnek üzerinden gidiyoruz. Erkeğin gizlenmiş kusurları pratiklerine daha başlayamadık.

Neyse ki Yargıtay, son durum itibarıyla,' ille de doğal kızlık zarı, yoksa vur tekmeyi' görüşünde değil.

Ayrı bir forum açarsanız, erkeğin gizlenmiş kusurlarını da tartışırız. Ya da yönetime söyleyelim, bu forumun başlığını değiştirsin?
Old 05-01-2010, 22:50   #182
üye8180

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Adli Tip
Ayrı bir forum açarsanız, erkeğin gizlenmiş kusurlarını da tartışırız

Biz açarız da, o foruma cevap yetiştirmeye bizim ömrümüz kafi gelir mi onu bilemem.
Old 06-01-2010, 00:22   #183
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Raşit Tavus
Örf adet hukukunun medeni kanunlara kaynak olduğu ülkelerde.
Hukukçu’nun en önemli vasfı dili, özellikle hukuk dilini doğru kullanmasıdır. Hukukçu’nun kanun ile hukuku birbirine karıştırmaması gerekir.
Örf ve adet medeni kanunlara kaynak olamaz, çünkü örf ve adetin yapısı ile kanunun yapısı birbirinden farklıdır;Kanun yazılı hukuktur, örf ve adet yazılı olmayan. Örf ve adet kanuna kaynak olduğunda örf ve adetlik vasfını kaybeder, yazılı hukuk durumuna gelmiştir, kanunlaşmıştır, çünkü. Örf ve adet hukuk kaynağı olur diyebilirsiniz ve bu tanımlama doğrudur. Ama bir hukukçu olarak örf ve adet kanunlara kaynak olur diyemezsiniz.

Alıntı:
Yazan Raşit Tavus
Medeni kanun ilk maddesine açmanızı mevzuattan sonra hakimin yönelmesi gereken asli kaynağa bakmanızı istirham ederim.

Sayın Raşit Tavus,
Siz önermeden önce hem Türk Medeni Kanun’una hemde ona kaynaklık eden İsviçre Medeni Kanunu’na bakmıştım.

Türk Medeni Kanunu:
A. Hukukun uygulanması ve kaynakları
MADDE 1.- Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.

İsviçre Medeni Kanunu:
Art. 1
A. Anwendung des Rechts
1 Das Gesetz findet auf alle Rechtsfragen Anwendung, für die es nach Wortlaut oder Auslegung eine Bestimmung enthält.
2 Kann dem Gesetz keine Vorschrift entnommen werden, so soll das Gericht1 nach Gewohnheitsrecht und, wo auch ein solches fehlt, nach der Regel entscheiden, die es als Gesetzgeber aufstellen würde.
3 Es folgt dabei bewährter Lehre und Überlieferung.

Türk Medeni Kanununun birinci maddesi ile onun kaynağı olan İsviçre Medeni Kanunu’nun birinci maddesi arasında hiç fark yokmuş gibi bir intiba uyanır ilk okuduğunuzda. Bence var. İsviçre Medeni Kanun’u ‚Gewohnheitsrecht’ten(teamül hukuku) bahsediyor. Türk Medeni Kanun’u ise ‚Örf ve adet hukukundan‘ Ben İsviçre Medeni Kanun’undaki tanımlamayı daha doğru buluyorum, çünkü ‚örf ve adet‘ kendi başlarına hukuk oluşturamazlar, zorlayıcı karakterleri olmadığı için. Örf ve adetin hukuk olabilmesi için hukukilik unsuruna (devlet desteği) ihtiyaçları vardır. (Detaylı bilgi için: Kemal Gözler, ‚Türk Anayasa Hukukunda Teamül Olabilir mi?‘ Türkiye Günlüğü, Sayı 56, Yaz 1999, s. 36.44. (www.anayasa.gen.tr/teamül)

Sayın Gözler’in makalasini okuduğunuzda kendisinin, bu forumdaki 87 numaralı mesajınızdaki görüşe ters düştüğünü de göreceksiniz.
Sizin görüşünüz:
Alıntı (bu forumdaki 87 no lu mesajınızdan): "Yani sadece töre cinayetlerini baz alarak ceza hukukunda örf adet hukuk yoktur diyemeyiz. Hakim karar alırken örf adet hukukunu her halükarda göz önünde bulundurmak zorundadır".
Kemal Gözler’in görüşü:
Alıntı: "Ancak, kamu hukunda, örf ve adet yani teamül kuralları geçerli midir? Kamu hukuku alanının ceza hukuku dalında sorun yoktur. Türk Ceza Kanunu teamüle göndermede bulunmamaktadır. Bu nedenle, ceza hukukunda teamül geçersizdir. Bu tartışmasız olarak kabul edilmektedir".

Saygılarımla
Old 06-01-2010, 01:10   #184
üye25928

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gemici
Hukukçu’nun en önemli vasfı dili, özellikle hukuk dilini doğru kullanmasıdır. Hukukçu’nun kanun ile hukuku birbirine karıştırmaması gerekir.
Örf ve adet medeni kanunlara kaynak olamaz, çünkü örf ve adetin yapısı ile kanunun yapısı birbirinden farklıdır;Kanun yazılı hukuktur, örf ve adet yazılı olmayan. Örf ve adet kanuna kaynak olduğunda örf ve adetlik vasfını kaybeder, yazılı hukuk durumuna gelmiştir, kanunlaşmıştır, çünkü. Örf ve adet hukuk kaynağı olur diyebilirsiniz ve bu tanımlama doğrudur. Ama bir hukukçu olarak örf ve adet kanunlara kaynak olur diyemezsiniz.


Sayın Raşit Tavus,
Siz önermeden önce hem Türk Medeni Kanun’una hemde ona kaynaklık eden İsviçre Medeni Kanunu’na bakmıştım.

Türk Medeni Kanunu:
A. Hukukun uygulanması ve kaynakları
MADDE 1.- Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.

İsviçre Medeni Kanunu:
Art. 1
A. Anwendung des Rechts
1 Das Gesetz findet auf alle Rechtsfragen Anwendung, für die es nach Wortlaut oder Auslegung eine Bestimmung enthält.
2 Kann dem Gesetz keine Vorschrift entnommen werden, so soll das Gericht1 nach Gewohnheitsrecht und, wo auch ein solches fehlt, nach der Regel entscheiden, die es als Gesetzgeber aufstellen würde.
3 Es folgt dabei bewährter Lehre und Überlieferung.

Türk Medeni Kanununun birinci maddesi ile onun kaynağı olan İsviçre Medeni Kanunu’nun birinci maddesi arasında hiç fark yokmuş gibi bir intiba uyanır ilk okuduğunuzda. Bence var. İsviçre Medeni Kanun’u ‚Gewohnheitsrecht’ten(teamül hukuku) bahsediyor. Türk Medeni Kanun’u ise ‚Örf ve adet hukukundan‘ Ben İsviçre Medeni Kanun’undaki tanımlamayı daha doğru buluyorum, çünkü ‚örf ve adet‘ kendi başlarına hukuk oluşturamazlar, zorlayıcı karakterleri olmadığı için. Örf ve adetin hukuk olabilmesi için hukukilik unsuruna (devlet desteği) ihtiyaçları vardır. (Detaylı bilgi için: Kemal Gözler, ‚Türk Anayasa Hukukunda Teamül Olabilir mi?‘ Türkiye Günlüğü, Sayı 56, Yaz 1999, s. 36.44. (www.anayasa.gen.tr/teamül)

Sayın Gözler’in makalasini okuduğunuzda kendisinin, bu forumdaki 87 numaralı mesajınızdaki görüşe ters düştüğünü de göreceksiniz.
Sizin görüşünüz:
Alıntı (bu forumdaki 87 no lu mesajınızdan): Yani sadece töre cinayetlerini baz alarak ceza hukukunda örf adet hukuk yoktur diyemeyiz. Hakim karar alırken örf adet hukukunu her halükarda göz önünde bulundurmak zorundadır.
Kemal Gözler’in görüşü:
Alıntı: Ancak, kamu hukunda, örf ve adet yani teamül kuralları geçerli midir? Kamu hukuku alanının ceza hukuku dalında sorun yoktur. Türk Ceza Kanunu teamüle göndermede bulunmamaktadır. Bu nedenle, ceza hukukunda teamül geçersizdir. Bu tartışmasız olarak kabul edilmektedir.

Saygılarımla



Kısa kısa cevap vererek bu konuda kendi adıma tartışmaya bir son nokta koymayı uygun görüyorum, çünkü ne yazık ki forumda tartışmalarda üslup ve hukukçu kimliğine sahip olamamama rağmen bu kimliğe sahip büyüklerimle orta yolu bulamamış olmaktan artık sıkıldım.

Size cevabım şu şekilde,

Şekli anlamda medeni hukuk ile maddi anlamda medeni hukuk arasındaki farkları hatırlarsanız, farklı şeylerden bahsettiğimizin farkına varırsınız.

Ayrıca teammüller ile örf adet hukuku bambaşka şeylerdir, bence. Çünkü örf adet hukukunun gerekli unsurları vardır, niteliklerinden bahsedilmiş, keza bu niteliklerin hepsini taşıması gerekmez.

Sayın Kemal Gözler hocaya siz katılabilirsiniz ama ben desteklemiyorum.

İki basit örnekle de kendi cevabımı veriyorum.

İlk örneğim, Perşembe günleri Başbakan ve Genelkurmay başkanın, Çankaya Köşküne birlikte ziyarete giderek haftalık değerlendirme toplantısı yapmaları. Bu tamamen teammül şeklindedir, ne kanunda ne de uygulamada bir örneği vardır teammülş olmuştur, örf adet değil.

Örf adet hakkındaki yanılgı ise şudur, Balıkesir'in bir köyünde cumhuriyetin ilk yıllarında oynanan bir tiyatro oyununda müstehcenlik kavramı yoğun olduğu için tiyatro tepki çekmiş, ve yöre halkında hakaret ve küfür anlamında kullanılmıştır, hatta malum köyde tiyatro cinayet sebebidir. Şimdi siz hakimin bu köyde bir kişinin diğer bir kişiye tiyatro demesini ceza hukukuna göre yargılamayacak mısınız?

Ya da şıllık kelimesi, Urfa'da bir yöresel tatlı kelimesidir, ama genel olarak ülkede hakaret olarak kabul edilir, şimdi Urfa'da sevgilisine "bugün şıllık gibisin" diyen bir genci hakaret gerekçesiyle kamu davasına muhatap alabilir misiniz? Alamazsınız çünkü örf adet hukuku devreye girer, burada suç teşkil eden bir durum söz konusu değildir..



-----burası da son bu konuya son mesajımdır----


Beni hukuk siteminde yegane bağlayan görüş, yargıtay kararları ve kanunlardır. Çocuğun dedesiyle görüşmesi hakkında yargıtay içtihat geliştirmiştir, bu da aile hukukunda açıkça örf adet hukuku kurallarının yer bulduğunun göstergesidir. Çünkü bu içtihat zamanında çağdaş hiç bir hukuk sisteminde bu şekilde bir düzenleme yoktu, bizde böyle bir düzenlemenin olmasının yegane sebebi örf adet hukukunda dede nine - torunlar arasındaki sıkı aile bağlarıdır.

Şimdi yargıtayın içtihatları hepimizi bağlarken, hakimler düşük puan almamak için yargıtay kararlarını didik didik inceler harfiyen uyarken, benim yargıtay kararını göz ardı ederek ideal hukuktan bahsetmemden mi bekliyorsunuz?

Şu an bu tartışma içinde çoğu hukukçu, hukukçu kimliklerini ideal hukuk için harcamakta kullandılar, evet; ideal hukuka yaklaşmayı ben de çok istiyorum ama pozitif hukukta uygulama şekli başka şekilde. 7 sayfada idealist hukukçu büyüklerimizi pozitif uygulamadan bahsettirmeyi başaramadım, ideal hukukta olmaması gereken bir şey ancak kanunda açık bir düzenleme yok, ben taraftar değilim ama uygulanan bu, toplumda tabu haline gelmiş bir meseleyi göz ardı edip duygusal açıdan meseleye yaklaşan hukukçularımız bile mevcut. Hukukçu, doğru bildiğini her zaman söylemekten geri durmamalıymış, ben geçen sene başarıyla verdiğim, bu sene de ilgiyle takip ettiğim, aile hukuku ile alakalı bu tartışmadan gereğimden fazla nefes tükettim. Herkes, bakire olmadığı anlaşılan bir bayanın evden dövülerek atılmasına tepkisini ortaya koydu vefakat kimse çıkıp da orada bu bayanın tazminat alması lazım, şöyle olması lazım demedi, sadece meselenin tabu oluşundan bahsedildi, çözüm önerisi dile getirilmedi. Burada hukukçu büyüklerimiz, böyle bir sorunu göz ardı ederek halktaki drama seyirci kalmaktan bir gram öteye gidemiyorlar bence, bu kanaatte olduğum için yedi sayfada dilimde tüy bitti. Çünkü bir sorunu çözmek için önce işbu sorunun varlığını kabul edip iyileştirmeye başlamanız gereklidir, halkımızda tabu halini almış bir durum söz konusu iken, töre cinayeti gibi, şimdi siz bu sorunun önüne geçmek için önlem almak yerine bu sorunu yok hükmüne bindirip buradaki drama seyirci kalırsanız, bu ilk başta kişisel hatanızdır bence. Şu an 25 yaşın altındaki genç erkeklerin yarısından fazlası evleneceğim kişi bakire olmazsa onunla evlenmem der, bu konuda iddialıyım çünkü bu gençler benim akranlarım. Burada bir örf adet şeklini almış bir durum var, kişiler ilk ilişkilerini evliliklerinde yaşamak istiyorlar, bunu yadırgamak, buna karşı olmak, bu sorunu ortadan kaldırmayacaktır, siz; genç kızların bekaret zarını diktirmek zorunda bırakan bir toplumda çözümsüzlüğe taraf olursanız, "o kızlar keyfi olarak böyle bir operasyon geçirdiler" derseniz, ilk başta o genç kızlara haksızlık etmiş olursunuz. Sonra da bu dramı göz ardı etmiş olursunuz.

Daha önce ısrarla ve defalarca beyan etmeme rağmen maalesef anlamamakta ısrar eden ve sırf bu sebepten dolayı beni yadırgamayı tercih eden hukukçu büyüklerim var, onlara atfen yeniden yazıyorum aynı örneği yeniden yazıyorum: Eşimin bakire olup olmamasını, bekaret zarını diktirip diktirmemesini zerre kadar önemseyecek birisi değilim. Bu kişisel tercihim ve samimi olarak ifade ediyorum, önemsemiyorum, önemsediğim şey bana karşı dürüst olabilmesi, bana güvenebilmesidir. Burada evlendiğim kişi bana "ben bakireyim" demişse halbuki bakire olmayıp da bekaret zarını yeniden diktirmişse, bu konuya zerre kadar önem vermeyen beni aldatmış olur, çünkü burada susması, beni bu durumdan haberdar etmemesi bana güvenmemesini sonucudur. Ben de bana güvenmeyen bir insanla bir ömür boyu nefes tüketmek istemem. Bunu defalarca beyan etmeme rağmen anlamayan, anlamak istemeyen ve beni bu sebepten ötürü yanlış ve hunharca bir şekilde yadırgayan üyelerin bu sefer anlamaları ve biraz sağduyulu davranarak meseleye daha somut bir şekilde yaklaşmaları için yeniden yazdım.

Bu konudaki tartışma benim için burada son bulurken, bazı üyelerin artık bana değil yargıtay içtihatlarına daha olumlu yaklaşmalarını ve bundan sonra yapacakları tartışmalarda gerekçeli olarak ortaya fikir sunarlarsa durumun kendi lehlerine olacağını hatırlatarak, sizlere iyi tartışmalar diliyorum.
Old 06-01-2010, 11:41   #185
rudy baylor

 
Varsayılan

Ben 149/2'nin bu konuyu da kapsayan çok açık bir hüküm olduğunu düşünüyorum. Öyle ki bu madde,subjektif sayılabilecek bütün konuları kapsayabilir bence. Çünkü ölçüt evlenen şahıs açısından hayati derecede önem taşıyan bir hususta yanılarak evlenilmesi. Bu bekaret de olabilir, başka bir konu da.
Old 06-01-2010, 12:18   #186
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Raşit Tavus
Ayrıca teammüller ile örf adet hukuku bambaşka şeylerdir, bence. Çünkü örf adet hukukunun gerekli unsurları vardır, niteliklerinden bahsedilmiş, keza bu niteliklerin hepsini taşıması gerekmez.

Sayın Kemal Gözler hocaya siz katılabilirsiniz ama ben desteklemiyorum.

Sayın Raşit Tavus,

Sayın Dikici ve Sayın Cengiz Aladağ birkaç sefer sözünü ettiğiniz kanun maddesini okumanızı istediler, aynı şekilde ben size hukuk ve kanunun ayrı şeyler olduğunu ve yazdıklarınızı bir daha okuyup üzerinde düşünmeniz için, yazdıklarınızı alıntılıyarak iki soru sordum(170 no lu mesaj) Siz yazdıklarınızı sorulanların ışığında yeniden gözden geçireceğinize, ve sorulan soruların ne amaç güttüğünü düşüneceğinize, eski görüşünüzü savunmaya devam ettiniz.

Bana, Sayın Dikiciye ve Sayın Aladağa katılmıyabilirsiniz sizin bileceğiniz iş, ama ben 'Kemal Gözler'i' desteklemiyorum deme hakkınız yoktur; O hakkı elde edebilmek için en azından 'teamül' ile 'teamül hukuku' arasındaki farkı bilmeniz gerekir; Bu gerekeni yerine getirdikten sonraki diğer gerekenler: hukuk öğrenimini bitirme, doktora, asistanlik, doçentlik ve profesörlük.

Saygılarımla
Old 06-01-2010, 12:54   #187
üye25928

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gemici
Sayın Raşit Tavus,

Bana, Sayın Dikiciye ve Sayın Aladağa katılmıyabilirsiniz sizin bileceğiniz iş, ama ben 'Kemal Gözler'i' desteklemiyorum deme hakkınız yoktur; O hakkı elde edebilmek için en azından 'teamül' ile 'teamül hukuku' arasındaki farkı bilmeniz gerekir; Bu gerekeni yerine getirdikten sonraki diğer gerekenler: hukuk öğrenimini bitirme, doktora, asistanlik, doçentlik ve profesörlük.

Saygılarımla

Ne münasebet, Kemal Gözler profesör olduğu için onun görüşlerini desteklemek veya o bu işin en doğrusu biliyor diye kabul etmek zorunda mıyım? Doktrinde başka yazar yok mu?

Perşembe günleri Çankaya köşkünde başbakan, genelkurmay başkanı ve cumhurbaşkanın toplanması teamüldür. Oysa Kemal Gözler hoca bunu bence göz ardı etmiştir. Ayrıca Ben Osmanlı devletinde de bazı teamüller olduğu Tanzimat sonrası bunların terk edilerek mevzuata dönüştürüldüğü görüşündeyim. Bu konularda hem fikir olduğum hoca Sayın Prof. Dr. Yavuz Atar'dır iki yıllık hocamdır, onun görüşleri bana daha mantıklı geliyor. Kusura bakmayın da hiç kimse benim yahut bir başkasının Kemal Gözler'in yorumuna katılmadığı için sorgulayabilecek, yargılayabilecek seviyede, üstünlükte değildir. Burada demokrasi söz konusu, savunduğunuz şey bariz bir şekilde aristokrasi umarım farkındasınızdır.

Son olarak, şayet Kemal Gözler'in görüşüne kendi görüşünüzden Cengiz ve Saim Beylerin görüşünden daha değerli olduğu konusunda ısrarcı iseniz, gerekli alana gerekli konuyu açmanız halinde orada gereken konuyu enine boyuna tartışabiliriz. Buradaki tartışma benim için bitmiştir, esenlikler.
Old 06-01-2010, 14:02   #188
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Raşit Tavus
Bu konularda hem fikir olduğum hoca Sayın Prof. Dr. Yavuz Atar'dır iki yıllık hocamdır, onun görüşleri bana daha mantıklı geliyor.

Sayın Raşit Tavus,
burada söz konusu olan genel hukuk teorisi; bu teori hem medeni kanunumuza kaynak olan İsviçre Hukukunda hem de Türk Hukukunda aynıdır. Hukuk öğrenimine başladığınız andan itibaren bunu hem isviçre'de hem de Türkiye'de öğrenirsiniz. Bu teori her yerde birdir, değişmez. Kemal Gözler'in sözünü ettiği bu teoridir. Ve bu teoriyi sizin hocanız Prof. Dr. Yavuz Atar'da bu şekilde öğrenmiştir ve bu şekilde öğretmek zorundadır. Bunun başka yolu yoktur çünkü. Eğer hocanız, başka görüşte ise, bize iletirseniz memnun olurum.
Bir daha hatırlatayım:
a. 'örf ve adet' ile 'örf ve adet hukuku' birbirinden değişik şeylerdir.
b. 'temayül' ile 'temayül hukuku'da' değişik şeylerdir.

Alıntı:
Yazan Raşit Tavus
Perşembe günleri Çankaya köşkünde başbakan, genelkurmay başkanı ve cumhurbaşkanın toplanması teamüldür.
Bahsettiğiniz şey gerçekten temayüldür, ama temayül hukuku değildir benim görüşüme göre.

Not: Yazdıklarım, size hitaben yazmış olsam bile, size yönelik değildir, forumun hukukçu olmayan üyelerine yöneliktir.

Saygılarımla
Old 06-01-2010, 14:26   #189
üye25928

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gemici
Sayın Raşit Tavus,
burada söz konusu olan genel hukuk teorisi; bu teori hem medeni kanunumuza kaynak olan İsviçre Hukukunda hem de Türk Hukukunda aynıdır. Hukuk öğrenimine başladığınız andan itibaren bunu hem isviçre'de hem de Türkiye'de öğrenirsiniz. Bu teori her yerde birdir, değişmez. Kemal Gözler'in sözünü ettiği bu teoridir. Ve bu teoriyi sizin hocanız Prof. Dr. Yavuz Atar'da bu şekilde öğrenmiştir ve bu şekilde öğretmek zorundadır. Bunun başka yolu yoktur çünkü. Eğer hocanız, başka görüşte ise, bize iletirseniz memnun olurum.
Bir daha hatırlatayım:
a. 'örf ve adet' ile 'örf ve adet hukuku' birbirinden değişik şeylerdir.
b. 'temayül' ile 'temayül hukuku'da' değişik şeylerdir.


Bahsettiğiniz şey gerçekten temayüldür, ama temayül hukuku değildir benim görüşüme göre.

Not: Yazdıklarım, size hitaben yazmış olsam bile, size yönelik değildir, forumun hukukçu olmayan üyelerine yöneliktir.

Saygılarımla

Ben örf adet hukuku ile örf adetler aynı mı demişim, dediysem nerede demişim, 87 ve 89 numaralı mesajlarımda ikisinin aynı olmadığını vurguladığımı sanıyorum.

Ayrıca ben teamülden bahsediyorum, teamüle dayalı hukuk devleti var demiyorum, nasıl böyle bir çıkarıma varıyorsunuz anlayamıyorum. Sistemde teamüllerin olduğundan bahsettim ama siz yanlış anlıyorsunuz ben hiç bir zaman örf ve adetler, örf adet hukukunu eşittir demedim, 87 ve 89. numaralı mesajlarda örf adetlerin hukuk olabilmesi için gerekli bazı şartlardan da bahsettim, nasıl böyle bir kanaate varıyorsunuz anlamak elde değil.

Örf adet hukuku ile örf adetlerin, temaül ile teamüle dayalı hukuk sistemlerinin farklı olduklarını bildiklerimi, karıştırmadığımı, zaten karıştırmaya yönelik de bir yazı yazmadığımı yeniden belirterek ortadaki aleyhime haksız bir şekilde cereyan eden yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırdığıma inanıyorum, esenlikler.

Not: temayül ile teamülü karıştırdığınız kanaatindeyim, ikisi arasındaki farklar olduğunu düşünüyorum ve size bunları anlatacak açıklayacak seviyede olmadığım kanaatindeyim.


Not2: Yanlış anlaşılmaları da giderdiysem, artık tartışmanın özünden daha fazla ayrı kalmasına engel olarak kendi köşeme çekilmek istiyorum. Diyecek sözünüz varsa Anayasa Hukuku alanında tartışmaya ben hazırım, esenlikler.
Old 06-01-2010, 14:40   #190
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Temayül adında bir hukuk kavramı öğrenmedim, bilmiyorum. Bu nedenle sözlüğe baktım, yanılmıyormuşum temayül eğilim demek. Teamülün anlamı ise öteden beri olagelen davranışmış, teamül hukuku ise iki anlama geliyor: 1.örf adete dayanan hukuk 2.örf adet durumuna gelememiş yazılı saptanmamış hukuk. Teamül yani örf adet hukuku, Kara Avrupası hukuk sistemlerinde ikincil derecede bir hukuk kaynağıdır, yani yazılı normlardan sonra gelen ve ancak bir boşluk olduğunda uygulanması düşünülebilecek bir hukuk kaynağıdır. Aile hukuku ise çoğunlukla emredici hükümlerden oluşur, borçlar hukuku, ticaret hukuku, eşya hukuku düzenleyici hükümlerden oluşurken ve örf adet hukukuna gönderme yaparken. Bazı hukuksal ilişkiler düzenlenirken toplumsal alışkanlıklar ve gelişmeler elbette dikkate alınır ama hak ve özgürlükleri daraltacak biçimde asla dikkate alınamaz çünkü asli kaynak değildir. Hak ve özgürlüklere dokunmadan, yasanın amacına, özüne aykırı düşmedikçe dikkate alınabilir. Anglo Amerikan hukuk sistemlerinde ise örf adet hukuku birincil yani asli kaynak durumundadır. Bu bilgiler hukuka giriş dersinde açıklanır.
Old 07-01-2010, 10:45   #191
Admin

 
Varsayılan

Bu konu başlığımız 7.1.2009 itibariyle GÖRÜŞ ARŞİVİ haline çevrilmiştir ve bundan sonra eklenecek yanıtlarda GÖRÜŞ ARŞİVİ Kurallarımız uygulanacaktır:

Alıntı:
  • Her üyemizin konuya TEK yanıt eklemesi mümkün olacak. Aynı üyenin birden fazla yanıt eklemesine sistem izin vermeyecektir.
  • Üyemiz mesajında konu hakkında SADECE KENDİ düşüncelerini paylaşacak, başka üyelerin mesajlarına yanıt vermeyecek, başka üyelerle konu içinde tartışmaya girmeyecek, onlara hitaben soru sormayacak, polemikten kaçınacaktır.
  • Üyemizin mesajı sadece ilk mesajda değinilen konuya ilişkin olacak, mesaj içinde konu dağıtılmayacak veya ilgisiz yönleri tartışılmayacaktır. (Örneğin bir soru sorulduysa sadece o soruya yanıt verilecek, sorulmayan diğer sorular ya da konulara değinilmeyecektir).
  • Görüş arşivine eklenen mesajlar özenli, gerekçeli ve tercihen detaylı yazılacaktır (tek cümlelik yanıtlar, kısa, özensiz veya gerekçesiz görüşler, "bence de, katılıyorum vs." gibi onay mesajları vs. arşivlere eklenmeyecektir)
  • Diğer üyelerin yanıtlarının kurallara aykırı olduğu düşünülüyorsa durum forum yöneticilerine bildirilecek, ancak durum bu konuya eklenen yanıtlarda gündeme getirilmemeyecektir.
  • Elbette diğer site ve forum kuralları görüş arşivleri için de aynen geçerli olacak (saygın ve saygılı üslup, siyaset yasağı vs.)
Old 07-01-2010, 13:25   #192
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

149/2 ve 150/1, somut olaya nasıl uygulanacak? Yorum nasıl yapılacak?

Bekaret zarının evlenmeden önce diktirilmesi ve bekaret konusunda evlenilecek kişiye, bakire olmadığı halde bakire olunduğu yolunda beyanda bulunulması konusu, 150/1 altında namus ve onur bakımından “aldatma” mıdır? ( Madde başlığı –aldatma- olduğundan sözcük tarafımdan vurgulanmıştır.)

Bekaret zarının evlenmeden önce diktirilmesi ve bekaret konusunda evlenilecek kişiye, bakire olmadığı halde bakire olunduğu yolunda beyanda bulunulması konusu, vasıfta “yanılma” olarak 149/2 altında mı değerlendirilecektir? ( Madde başlığı –yanıltma- olduğundan sözcük tarafımdan vurgulanmıştır.)

150/1 uyarınca, evet, eş namusu ve onuru bakımından karşı tarafı aldatmıştır, dediğiniz vakit, namusu ve onuru kadın bedeni üzerinden okur hale gelirsiniz. Bakire olmayan tüm kadınları namussuz diye etiketler, onları aşağılamayı, öldürmeyi, süründürmeyi kendinize hak sayarsınız.

149/2 uyarınca bekaret bir vasıftır ve yokluğu ortak yaşamı çekilmez hale sokar derseniz, evlilik yaşına gelmiş bir kadın açısından işlevi kalmamış bir organa kutsiyet atfetmeye başlar, bu “kutsal”ı hiçe sayan kadınları aşağılamayı, öldürmeyi, süründürmeyi boynunuzun borcu bilirsiniz.

149,150...Fark etmiyor, verdiğimiz “evet” yanıtlarıyla sobeleniyoruz.

Zira, bu meseleyi babanın oğluna ev satmasındaki muvazaa, karşılıksız çeke bağlanan sonuçlar, ticaret siciline kaydolmak için yasada yer almadığı halde uygulamada istenen evrak vs.gibi okuyamazsınız, yorumlayamazsınız. Bu mesele, ideolojiktir, mevzuata ait “teknik” bir çözüm getiremezsiniz. Vereceğiniz cevap, durduğunuz yeri cümle aleme tebliğ eder. Hem de bağıra çağıra...

Yargıtay, 2 HD tarafınan verilen kararın bozulması, mevzuata dair bir bakış açısının, bir yorumun tezahürü olarak okunmak zorundadır.

İlla ki, “kadın bu beyanıyla aldatmış mıdır, karşı tarafı” sorusuna yanıt arayarak verilecek evet oyuna kavramsal karşılık bulmaya çalışmak; ama ya tecavüze uğrayıp diktirdiyse, diyerek bu operasyonu yaptırmış tüm kadınların potansiyel birer tecavüz mağduru olabileceğina dair lüzumsuz bir acındırma oyununa bel bağlamak; kadının zarı yok ama, bakalım erkeğin penisi yeterince vasıflı mı araştırmasına girip bir cinsin yıllardır çektiği acının diğerine de çektirilmesinin terziliğini yapmak; mesele bekaret değil, bana yalan söyleyip güvenimi zedelememeli savı altında boşanma davası açabilecekken kalkıp iptal davasının enstrümanlarını kullanmaya çalışmak aslında vasıf dahi olmayan bir zarı “ölümüne” vasıf haline getirmekten başka neye hizmet edecek?

Konu bu tür meselelere geldiğinde, hukuku nasıl yorumladığınız, sizin kim olduğunuzla ilgilidir.

Siz, kimsiniz?

Saygılar.
Old 18-01-2010, 19:15   #193
Nur Deniz

 
Varsayılan

1-Bakire biri ile evlenmek isteyen erkek, bunu kabul eden bir eş seçerek doktor raporu ile onaylatmalı..

2-Bu erkek doktor raporunda bir açıklık görürse evlilik teklifini kabul ettiği için bakire çıkmayan kadına tazminat davası açabilmeli..

3-Bir şekilde doktor muayenesini kabul eden kadın bakire çıkarsa ben bakireyim sen inanmamıştın diyerek daha fazla takı hatta bekareti için senet istemeli, öyle evlenmeli..

4-Bir doktor değil kurul raporu olmalı..Ne de olsa bu kadın daha önce bu doktora giderek sahte rapor düzenlettirebilir..

5-Kurul raporu tamamsa, bütün bunlara rağmen bakire hanımdan birde psikolojik muayene isteyerek, zihninde daha sonra beni aldatabilir mi düşüncesi sorgulanmalı, sonrada bunu garantileyecek önlemler alınmalı..

6-Yazık adama, birini sevmiş, istemiş, evlenmişler, gerdek gecesi her şey yolunda, amanın karısı bakire değilmiş, meğer olağan gelenek bir düzenmiş..Her şey geri düzene dönmeli..Kadının resmi hukuki kurallara uygun nikahı feshedilmeli..Hiç bir şey olmamış gibi davranılmalı..

Bu yazdıklarımda asla ciddi değilim...
Karar nedir bilmiyorum, aslında bilmekte istemiyorum ama..
Olması gereken..
Bir kadın ya da bir erkek kendisine eş seçerken beklentilerini ifade eder.Bu beklentilere uymuyorsa evlenmez..Gayri meşru yoldan para kazanan bir kadına aşık olan bir erkek belli bir süre sonra eşine yaptığı işle ilgili sözler söylüyorsa en büyük hakareti yapıyor demektir..Böyle bir şey olsa ne yazık ki bizim toplulumuz bir kadına bir damga vurdu ise 80 yaşında 20 torunluda olsa bunu ne hukuk ne de başka bir şey değiştirebilir..Kaldıki ilk mesajda bahsedilen, bana göre hak, erkeklere göre beklenti, genç kızlara göre hata olarak değerlendirilen bir olayın gündeme gelmesinin asla hukuki olmadığı ve de mantıklı olmadığıdır.

Erkeklere tüyo:Bakirelerle evlenin, evlendikten sonrada aldatılmamak için başka çözümler bulun.Mesela evden çıkarmayın, her meslek gurubundan kadınlara yönlendirin..Annesine bile göndermeyin..

Ya da eşinize sizle bağı olmayan bir nedenden dolayı kızmak yerine sadece SEVİN ve GÜVENİN..

Hiç kimse hiç kimsenin cinselliğine bekçi değildir..
Old 19-01-2010, 20:27   #194
nostaljielif

 
Varsayılan

bekaret zarı diktirerek bunu eşten saklayarak evlenen kişi karşı tarafı aldatmış olmaktadır.
Old 22-01-2010, 10:21   #195
Av.EErdem

 
Varsayılan

Bir de şu yönden bakalım. Kadın çok çirkin olan burnunu estetik operasyonla değiştiriyor, varsa başka fiziksel kusurlarını da. Erkek operasyonlardan sonra kadınla tanışıyor, onu çok güzel buluyor, güzelliğine tutulup evleniyor. Ne kadına estetik olup olmadığını soruyor, ne de kadın bunu belirtme gereği duyuyor.
Peki bu sizce aldatma mıdır?
Old 23-01-2010, 16:19   #196
üye18734

 
Varsayılan

Kişinin eylemlerini, arzu, niyet ve amaçlarına göre kontrol altında tutabilme ve belirleme gücüne özgür irade denir.
Kişiler özgür iradeleri ile evlenir. Yani kişinin iradesinin özgür kabul edilebilmesi için hata veya hile ile sakatlanmamış olması gerekir. Bu kural evlat edinme ve miras sözleşmelerinde de böyledir. Eşler birbirlerine karşı dürüst olmak zorundadırlar.
MK 149: 'Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse.' evlenmenin iptalini dava edebilir.
Kanun koyucu bu hüküm ile toplum gerçeklerini gözardı etmeyerek koşullarını da belirterek yerinde bir düzenlemede bulunmuştur. Bununla birlikte kendisinde bulunmayan bir niteliğin, eşinde bulunmadığını iddiasıyla iptal davası açmak MK 2 dürüstlük kuralıyla bağdaşmaz.

Tüm bunlara ek olarak TCK 287 Hukuka Aykırı Genital Muayene hükmünü de unutmamak gerekir.
MADDE 287 - (1) Yetkili hakim ve savcı kararı olmaksızın, kişiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Old 24-01-2010, 13:54   #197
avukat.derviş.yıldızoğlu

 
Varsayılan

Özellikle bayan meslektaşlarımızın, bayan olmaları dolayısıyla olsa gerek, konuya duygusal yaklaştıkları kanaatindeyim.
Burada tartışılması gereken konu; bekarete önem verilmesi gerekip gerekmediği değildir. Bayan meslektaşlarımız olaya daha çok bu yönden bakmaktadırlar.
Bekaretin önemli olup olmadığı konusu, kişiye duruma ve şartlara göre değişmekte olup, görecelidir.
Asıl tartışılması gereken konu; bakire olmayan birinin, kendisini öyle göstermiş olması ya da bakire olmadığı halde bakireymiş gibi zarını diktirmesi ve fakat bunu evlendiği kişiye söylememesidir.
Herşeyden önce bu dürüst bir davranış biçimi değildir. Çünkü, herkesin istediği kişiyle, daha doğrusu aradığı şartlara sahip olan bir kişiyle evlenme hakkı bulunmaktadır. Herşeyden önce bu husus, özgür olmanın bir sonucudur. Bu olay sadece bakirelik için değil, diğer tüm durumlar içinde söz konusudur.
Örneğin bir bayanın, sonradan iktdarsız olduğunu öğrendiği bir erkekten boşanmak istemesi durumunu da aynı kapsamda mütalaa etmeliyiz.
Yani belirtilen Yargıtay kararı ve kanun maddeleri çerçevesinde diğer meslektaşlarımızın yaptıkları katkılara atıfta bulunmakla yetiniyorum
Old 26-01-2010, 22:57   #198
beyto

 
Varsayılan söylenmesi hak

bu işi yapan kişiler muhtemelen evlenecekleri insanın bundan hoşlanmayacağını düşündüğü için yapıyordur yani evlendiği insanın bilmesi gereken bir durumu ondan SAKLIYOR bunun adı aldatmadan başka bir şey olamaz.
Old 02-02-2010, 15:18   #199
av.m.kasim

 
Varsayılan bu eşi aldatmaktan başka birşey değildir

hepimiizn bildiği üzere son günlerde boşanmaların artmasındaki en temel sebepte sağlam evliliklerin saygı ve güven ile kurulamasından kaynaklanmaktadır. madem 2 çift bir evlilik kararı almışlar fakat bayan neden daha önceden yaşamış olduğu birlikteliği gizlemeye çalışır ki şimdi sorarım sizlere bu ne kadar dürüstçedir. o yuzden burdaki kanaatim kanunun da bizlere sunduğu maddelere dayanak aldatma fikrimdeyim. bazı bayan meslektaş arkadaşlarımız hem cinslerini korumak için erkek için elinin kiri kadın için namussuzluk deyımını kullanmışlar bu bence tamamen ahlakidir bu konu ile karıştırılmamalıdır unutmamalı ki zaman ne kadar vahim olursa olsun bakir erkeklerde bulunmaktadır ve güvene dayalı olan bir evliliği hiç kusura bakmasın eskiden başka erkeklerle yaşamış olduğu duyguları ki buna lütfen cahillik demeyın apaçık duygularına esir olmadır masum bir erkeği kandırmaktan başka birşey değildir
saygılarımla
Old 09-02-2010, 16:35   #200
Av. Ezgi Olça

 
Varsayılan hukuta bakaret

ben hukukun bunu desteklemesni yanlış buluyorum eşler birbirinden birsey saklamamalı fakat sadece kızlra özgü olan bu özelliğin sadece kızlarda aranmasından rahatsızım bir erkek nasıl ki bakire bir kız isteme hakkına sahipse o erkek de bakir olmalı derim ben...yani eğer eş böyle birsey istiyorsa kendi farklı durumda olmamalı ve en önemlisi basta da söyledğim gibi evlenecek kişiler birbirlernden saklamamalı böyle önemli konuları,,
Old 22-02-2010, 16:52   #201
Lotus1

 
Varsayılan

Ben bu konuyla bu devirde hala uğraşan insanları anlayamıyorum.Anketten bahsetmiyorum.Zar kontrolü yapan ailelerden bahsediyorum.Öncelikle çok saçma bulduğumu belirtiyim.
Ama hukukçular olan üzerinden hareket etmelidir.İdeal olanı düşünmek felsefecilerin işi diye düşünüyorum.Cevabım bu sebeple bazı durumlarda hukukun bunu koruyabilceği yönünde oldu.Çünkü bu durumun karşı tarafını da düşünmek gerekli bence.Bazı yörelerimizde bu durum erkek açısından çok büyük problem yaratabiliyor.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Evlilikler süreli olabilir mi? av.semire nergiz Kadın Hakları Çalışma Grubu 48 14-03-2013 09:08
eşten mal kaçırmak için anneye yapılan muvazaalı satış ruken Meslektaşların Soruları 3 18-05-2011 14:55
kadınlarımızın bekaret sorunu doktor2002 Kadın Hakları Çalışma Grubu 28 22-01-2010 16:13
Bekâret cinayeti mi? Y£LİZ Hukuk Haberleri 2 17-02-2007 22:44


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08060598 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.