Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Nasıl olsa ölecek diye hastaneye almadılar

Yanıt
Old 10-01-2007, 17:40   #1
Y£LİZ

 
Varsayılan Nasıl olsa ölecek diye hastaneye almadılar

SSPE hastalığına yakalanan 11 yaşındaki küçük Edanur Baytar, birçok devlet hastanesi gezip kabul edilmedikten sonra, yatırıldığı hastanede de yer olmadığı gerekçesi ile yoğun bakım ünitesine alınmadı. Edanur’un ailesi, SSPE hastalığı nedeniyle fenalaşan kızlarını hastaneye götürdüklerini ve gezdikleri devlet hastanelerinin kızlarını kabul etmediğini, yatırdıkları hastanede ise yer olmadığı gerekçesiyle yoğun bakıma alınmadığını iddia etti.
Kızamık mikrobunun beyne yerleşmesiyle oluşan SSPE (Subakut Sklerozan Panensefalit) hastalığına yakalanan Edanur Baytar, devlet hastaneleri tarafından “ölecek” denilerek kabul edilmezken, yatırıldığı Bakırköy Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde ise bu tedaviye cevap verecek bir yoğun bakım ünitesi olmadığı için yoğun bakıma alınmadı. Aile ve doktorlar, Edanur’un tedavisinin devam ettirileceği, yoğun bakım ünitesi olan bir hastane arıyor.
‘Boşuna getiriyorsunuz’
Anne İlhan Baytar, bitkisel hayata giren kızının çaresiz bir şekilde ölmesini beklediklerini söyledi. Doktorların kızından umudunu kestiğini kendilerine aktardıklarını ifade eden anne Baytar, “Acil servise getirdiğimiz zaman doktorlar bize ‘Boşuna getiriyorsunuz, nasıl olsa ölecek, hazırlıklı olun’ dediler. Biz, kızımızın yoğun bakım ünitesine alınmasını istiyoruz. Bu bizim hakkımız değil mi?” dedi.
SSPE hastalığının tedavisi olmamasına karşın yapılan müdahalelerle hastaların daha uzun yaşaması sağlanabiliyor. Daha önce yapılan müdahaleler sonucu on yılın üzerinde yaşayan hastalar olduğu biliniyor. Buna rağmen kızlarının yoğun bakım ünitesine alınmamasına tepki gösteren Edanur’u ailesi, paraları olmadığı için kızlarını özel hastaneye de götüremediklerini, çaresizce kızlarının ölümünü beklediklerini söyledi.
Hastaneler kabul etmedi
İstanbul’daki devlet hastanelerini tek tek dolaşan baba Zeki Baytar, gittiği yerlerden olumsuz yanıt aldı. “Bunu karşılayacak maddi gücümüz yok” diye konuştu.
Bu hastanelerdeki doktorlar, devlet hastanesinin yoğun bakım ünitesinde yer olmadığı gerekçesiyle alınmayan Edanur’un durumunun ciddi olduğunu ve acil yoğun bakım ünitesine alınması gerektiğini belirterek baba Zeki Baytar’a başka hastanelere bakmasını söylediler. Gittikleri her kapının yüzlerine kapandığını belirten baba Zeki Baytar, “Özel hastaneleri araştırdık, onlarda da yeşil kart geçmiyor. Bir günlük tedavi için 2 bin YTL istiyorlar” dedi. Maddi durumunun kötü olmasından dolayı kızını özel hastanelere de yatıramadığını belirten baba Baytar, çaresiz olduklarını ve kızlarının ölümüne seyirci kalındığını belirtti.
Baba Baytar, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Kızım, yaklaşık 4 ay önce hastalandı. Ankara’ya götürdük. Burada doktorlar muayene ettikten sonra İstanbul’a gitmemizi istedi. Tedavisine evimizde devam ediyorduk. Fakat 4 gün önce tekrar ağırlaştı. Hastaneye getirdik. Kızımın dün kalbi durdu. Doktorlar şok uygulayarak tekrar kalbini çalıştırdı. Kızımın durumu şu an çok kötü, bilincini kaybetti. Ama buna rağmen normal odada tutuyorlar. Yoğun bakım ünitesine almıyorlar. Yerin olmadığını söylüyorlar. ‘Gerekli makineler yok’ diyorlar. Özel hastaneye götürmemizi istiyorlar. Benim maddi durumum çok kötü. Önceden garsonluk yapıyordum. Kızım hastalandıktan sonra onun tedavisine devam edebilmek için işi bırakmak zorunda kaldım.” (İstanbul/CİHAN)

‘Hiçbir yerden olumlu cevap alamadık’
Edanur’un doktoru Dr. Pınar Gönurza Özdemir, hastanın solunum yetersizliği çektiğini söyledi. Edanur’un belirli aralıklarla solunum cihazına bağlanması gerektiğini kaydeden Özdemir, bu cihazın kendi yoğun bakım ünitelerinde olmadığını ifade etti. Hastaya yardımcı olmak için İstanbul’daki devlet ve üniversite hastanelerinde solunum cihazı bulunan yoğun bakım ünitesi araştırdıklarını aktaran Özdemir, ancak hiçbir yerden olumlu cevap alamadıklarını ifade etti. Hastanın durumunda her an değişiklik olabildiğine dikkat çeken Özdemir, “Bunun için hastanın mutlaka solunum cihazı bulunan bir yoğun bakım ünitesine yatırılması gerekir” diye konuştu. Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Doktor Hüseyin Aldemir ise SSPE hastalığının genel bir tedavisinin olmadığını belirtti. Aldemir, dünyada ve Türkiye’de çok az örneklerine rastlanılan hastalığın, tartışmalı bazı ilaçlarla tedavi edilmeye çalışıldığının ancak tam bir tedavi yönteminin geliştirilemediğinin altını çizdi. Kızamık aşısının Türkiye’de bir dönem tek doz olarak vurulduğunu kaydeden Aldemir, SSPE hastalığının bundan kaynaklandığını iddia etti. Doktor Aldemir, bu hastalığa yakalanan çok az sayıda hastanın, uygulanan çeşitli tedavilere rağmen yaşamlarını yitirdiğini savundu.


http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=2957
Old 07-02-2007, 17:12   #2
Hekimbaşı

 
Varsayılan

Sn.Unique,

Bu forumda başka başlıklar altında anlatmaya çalıştığım şeyleri izlediyseniz / izlerseniz, şimdi söyleyeceklerimi daha iyi anlamanız mümkün olacaktır. Çünkü aynı şeyleri yinelemekten kaçınmak istiyorum. İşin sadece olaya özgü yönlerini ele almakla yetineceğim.

Sağlık hizmetleri dünyanın hiçbir yerinde her isteyene en son demine kadar verilebilecek bollukta maalesef değildir. Zaten bu olası da değildir; çünkü her mahalde ve sürekli olarak, her türlü hekim, yardımcı personel yanında tanı, tedavi ilaç, sarf malzemesi ve cihazların varlığına gerek duyar. Sonuçta da, her ülke ve yöre için, devletin elindeki olanaklara göre yapılabileceklerin en iyisini yapma yoluna gidilir; ki takdir edersiniz, bu her ülke ve yöre için farklı koşullarla karşı karşıya kalırsınız anlamını taşır.

Bu nedenle, kısıtlı kaynakların ne olduğuna bağlı olarak biz hekimler çeşitli çözümler geliştirmek zorunda kalırız.

Örneğin; hekim zamanı kısıtlıysa, muayene süresini kısaltırız. Diyaliz makinesi kısıtlıysa, uzun bağlanma gereği olan ilerlemiş hastalar yerine kısa sürelerle bağlanma ihtiyacı duyacak daha iyi durumdaki birkaç hastayı programa almayı yeğleriz. Malzeme kısıtlıysa, o malzemeyle en çok sayıda hangi türden hastalara yardımcı olabileceksek, malzemeyi onlara kullanır, diğerlerine daha farklı yöntemlerle çözüm ararız.

Maalesef bunu yapmaya mecburuz. Aksi taktirde bizi vicdanımızın çığlıklarından kurtarabilecek kimse yoktur. Belli yöntemler izleyerek yaptığımız işi, verdiğimiz kararları rasyonalize etmezsek, intihar etmemiz işten değildir.

Ne yazık ki, evet, bazen yerimiz olsa, olanağımız bulunsa dahi, erken gelen oturur (EGO) ilkesini uygulamaktan kaçınırız. Bunun en belirgin, en göze çarpan yerlerinden biri de yoğun bakımlardır.

Neden uygulamayız, bilir misiniz? Varsayalım; orada toplam 10 yataktan sadece 2 boş yatağımız var. En erken çıkması beklenen hastamız iki gün sonra çıkacak. Ortalama yoğun bakım yatış süremiz ise 7 gün olsun. Öte yandan, hastanemize de haftada 1 veya 2 ağır yaralı trafik kazasından 4-5 kişi geliyor olsun. Bu koşullar altında, iyileşme süresini kontrol edemeyeceğimiz, yani uzun süreceği belli olan; ve mortalite / morbiditesi yüksek, yani % 90 öleceği veya ileri derecede sakat kalacağı ortada olan bir hastayı kabul etmemiz mümkün değildir. Yatağın boş olması bile o hastayı almamız için yeterli bir ön koşul olamaz, olmamalıdır. Çünkü, böyle davranırsak, o hafta ve muhtemelen sonraki haftalarda bize başvuracak ağır, ama % 90 ı birkaç günde iyileşecek olan hastaların ölmesine yol vermiş oluruz.

Bu tür konularda, işin iç yüzünü bilmeden ve konuya yapıcı çözüm getirmeksizin sadece vicdan sömürüsü amacıyla haber yapan gazetecileri hiç ama hiç sevmeyiz. Bu türden yaklaşımlar halkı sağlık hizmeti vermeye çalışan görevlilere karşı kışkırtmak, onlara düşman etmek, veya en azından güvensizlik yaratmaktan başka bir sonuca yol açmaz. Dikkat ederseniz, haberci arkadaşımız bu hazin durumdan kimin sorumlu tutulması gerektiğiyle hiç mi hiç ilgilenmemiş. Üstüne üstlük, kimsenin değerlendiremeyeceği bir konuda ileri geri konuşan, ne dediğini muhtemelen kendisi de bilmeyen bir doktorun spekülatif demeçlerini de yayınlamaktan çekinmemiş. Büyük olasılıkla sayın meslekdaşım, kendisinin suçlanabileceği paniği içerisinde ve hastadan bir an önce kurtulma kaygısıyla ne diyeceğini şaşırmış.

'Sağlığınızı korumak için yapmanız gerekenler' diye başlayan yazı dizileri dahil, bu konularda çok özenli olunması gerekir. Uzaktan davulun sesi hoş gelir; ama ne mekan, ne olanak, ne de işgücü açısından yeterli düzeyde olmayan bir sağlık hizmeti sunumunu nasıl yöneteceğiniz konusunu işin uzmanlarına emanet etmek ve onların vicdanlarına güvenmek zorundasınızdır. Emin olun, yapılabileceklerin en iyisini yapmaya çalışacaklardır.

Güvensizlik, tedavisi mümkün olmayan bir ruhsal, toplumsal hastalıktır. Habire körüklenmesi, sağlık görevlilerinin 'bırakalım ne halleri varsa görsünler' demeleriyle sonuçlanır. Ya da, ülkemizde örneğini birçok alanda gördüğümüz üzere, ya yüksek bürokratlar, ya da siyasilerin müdahalelerine yol açar.

Herhalde bunu haber yapmakta güdülen amaç da o vaka özelinde birilerinin olaya müdahil olmasını sağlamak olmalıdır. Keşke işler böyle kolay çözülseydi ... keşke o yolla çözümlendiğinde başkalarının canlarına mal olmasaydı.

Bu haberde dikkatinizi çekmek istediğim bir başka, bence çok önemli nokta daha var. Her nedense; iş dönüp dolaşıp; 'para olsaydı, özel hastaneye yatar, iyileşme olanağı bulabilirdi' noktasına geliyor. Bu nasıl sakat bir düşüncedir, nasıl savunulabilir, anlamakta güçlük çekiyorum.

Özel sağlık hizmetini pompalamaktan vazgeçilmez ise, sonumuz hiç de parlak olmayacaktır; bilesiniz. İşe doğru tarafından bakabilmek için, istatistikleri incelemeniz gerekir. Hastanın memnuniyeti ve isteklerinin yerine getiriliyor olması bir ölçüt değildir. Görevli başına iş yükü, hasta başına ödenek ve masraf, toplam başvuru, verilen tedavi, iyileşen adetleri, hastalıklara dağılımları, maaliyetleri vs, vs ... Bunları bilmeden, bunları gözönüne almadan, vicdan edebiyatıyla olumlu bir sonuç elde edilmez; olsa olsa kaosa yol açılır.

Saygılarımla,
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ayakların Dili Olsa Av. Adil Giray ÇELİK Hukuk Sohbetleri 1 23-05-2013 14:31
Sadece Gülelim Diye :) neslihanvural Site Lokali 12 14-04-2010 12:08
Ayakların Dili Olsa : Saçayak Av. Adil Giray ÇELİK Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 0 07-01-2007 23:13
Dayakçı eş hastaneye! Seyda Hukuk Haberleri 0 16-11-2006 11:17
10 Yaş Altındaki Çocuklara Sormuşlar Bebek Nasıl Yapılır Diye :)) Batu Han Site Lokali 0 08-04-2003 17:47


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04175806 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.