Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru için karar düzeltme yoluna gidilmesi şart mı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 25-05-2007, 16:08   #1
oquxx

 
Varsayılan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru için karar düzeltme yoluna gidilmesi şart mı

iyi günler.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru için karar düzeltme yoluna gidilmesi şartmıdır.
yardımlarınız için teşekkürler.
Old 25-05-2007, 17:45   #2
Av. Nurten Kozan

 
Varsayılan

İç hukuk kanun yollarının tamamen tüketilmesi zorunludur.Bu durumda, usül yasamıza göre temyiz ve karar düzeltme kanun yolları olarak düzenlenmiş olmakla, karar düzeltme yolu açık olan kararlarda zorunludur diye düşünüyorum. Ayrıca başvuru nedeninize görede gerekmeyebilirde( makul sürede yargılama .. gerekçesi gibi) Başarılar...
Old 25-05-2007, 19:32   #3
Av. Süleyman Emre Ötün

 
Varsayılan Kural olarak evet..

Merhabalar!

Karar düzeltme bizim hukukumza özgü olsa da Türk hukuku açısından bir kanun yoludur. Bu yüzden AİHM 'e gitmek için karar düzeltme yoluna da gidilmiş olması gerekir.
Fakat AİHM, tüketilmesi gereken bir kanun yolunun, o ülkede fiili olarak işler olması gerektiğini, sonuç veren bir kanun yolu olması gerektiğini arıyor. Yani eğer karar düzeltme Türkiye'de sadece şeklen bir anlam taşıyor, çoğunlukla hiçbir işlev gerçekleştirmiyor denebiliyorsa, ve AİHM de önüne gelen böyle bir davada bu kanıya varırsa, sırf karar düzeltme yoluna gidilmedi ve iç hukuk yolları tüketilmedi diye başvuruyu reddetmeyebilir.

Şuna da dikkat çekmek istiyorum. Yargıtay'ın kendi kararını kendi incelemesi şeklinde tezahür ettiğinden karar düzeltmeye gerçek anlamda kanun yolu denemeyeceğini söyleyenler de vardır.

Sonuç olarak bence en iyisi, özellikle AİHM'e hemen başvurmak zorunluluğu yoksa, karar düzeltme yolunu da kullanmaktır.

Herkese iyi günler..
Emre
Old 25-05-2007, 20:39   #4
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

AİHM.11.10.1994 tarihli Ayşe Nur Zarakolu kararında; karar düzeltme yolunun etkili bir iç hukuk yolu olmadığını dolayısı ile 6 aylık başvuru başlangıç süresinin yargıtay kararının tebliği tarihinden itibaren başlayacağını öngörmüştür. (ceza yargılaması )

02.02.2006 tarihli Latif Fuat Öztürk kararında ise hukuk davalarında karar düzeltmenin etkili bir iç hukuk yolu olduğunu belirterek 6 aylık başvuru süresinin karar düzeltme talebinin reddine dair kararın tebliği tarihinden başlayacağını öngörmektedir. (hukuk yargılaması )

Not: HUMK.da karar düzeltmenin reddi kararlarının tebliği diye bir usul bulunmadığından, çoğunlukla kararlar tebliğ edilmemektedir. Bu durumda sürenin ne zaman başlayacağı konusunda tereddütler oluşabilmektedir. Bu durumda ya kararın tebliği sağlanmalı yada sürenin yargıtayın karar düzeltme talebinin reddine dair kararındaki tarihten başladığı benimsenmeli.

Bkn. Pratikte AİHM. e başvuru yolları.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=10489

Saygılarımla.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

LATİF FUAT ÖZTÜRK/Türkiye Kararı*

Başvuru No. 54673/00
Strazburg
2 Şubat 2006

OLAYLAR

Başvuran 1930 doğumludur. 23 Kasım 2003 tarihinde vefat etmesi üzerine eşi ve çocukları başvuruyu sürdürmek istemişlerdir.

Belirli olmayan bir tarihte, başvuran, yol yapımına ilişkin olarak İzmir Belediyesi ile sözleşme imzalamıştır. Yol yapımı sürmekteyken, Belediye, sözleşmeleri feshetmiştir.

İzmir Ticaret Mahkemesi, 16 Mart 1992 tarihli bir karar ile sözleşmelerin iptalinin hukuka aykırı ve dolayısıyla geçersiz olduğuna karar vermiştir.

Başvuran, 2 Ekim 1992 tarihinde, Belediye’den mahkeme emrine uymasını talep etmiştir. Belediye bu talebi reddetmiştir.

4 Mart 1993 tarihinde, başvuran, İzmir Ticaret Mahkemesi’nde Belediye’ye karşı dava açmış, sözleşmenin feshi dolayısıyla uğradığı zararlara karşılık tazminat talep etmiştir.

12 Ekim 1993 tarihinde, mahkeme, zararın miktarını belirlemek için bir bilirkişi komisyonu tayin etmiştir. 3 Mayıs 1994 tarihinde, bilirkişi raporu dava dosyasına alınmıştır.

Bu rapora her iki taraf da itiraz etmiş olduğu için mahkeme, ek bilirkişi raporu istemeye karar vermiştir.

Komisyon oluşturulamadığı için ek bilirkişi raporu düzenlenememiştir. Mahkeme, yeni bir bilirkişi komisyonu belirlemiştir.

23 Aralık 1997 tarihinde, mahkeme, ikinci raporun alındığını teyit etmiştir.

30 Nisan 1998 tarihinde, mahkeme, başvuranın talebini kısmen kabul etmiş ve Belediye’nin ona belirli bir miktar para ödemesi emrini vermiştir.

3 Eylül 1998 tarihinde, başvuran, ilk derece mahkemesinin kararını temyiz etmiştir.

14 Aralık 1998 tarihinde, Yargıtay, başvuranın temyizini reddetmiştir.

* Dışişleri Bakanlığı Çok taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.

26 Şubat 1999 tarihinde, başvuran bu kararın düzeltilmesini talep etmiştir. 7 Haziran 1999 tarihinde, Yargıtay, düzeltme talebini reddetmiştir. Bu karar, başvurana, 29 Temmuz 1999 tarihinde tebliğ edilmiştir.

HUKUK

I. AİHS’NİN 6 § 1. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

Başvuran, işlemlerin süresinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 § 1. maddesinde öngörülen “makul süre” şartıyla uyuşmamış olduğundan şikayetçi olmuştur, sözkonusu madde şöyledir:

“1. Herkes, … medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, … konusunda karar verecek olan, … [bir] mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, … görülmesini istemek hakkına sahiptir.”

A. Kabuledilebilirlik

Hükümet, başvuranın dul eşinin ve çocuklarının iddia edilen ihlalden etkilenmedikleri ve bu nedenle AİHS’nin 34. maddesinin anlamı dahilinde ihlalden zarar gören kişiler olduklarını iddia edemeyecekleri gerekçesiyle, davanın AİHM kayıtlarından düşmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

AİHM, başvuranın 3 Kasım 2003 tarihinde vefat ettiğini kaydeder. 6 Nisan 2004 tarihinde, eşi ve çocukları, başvuruyu devam ettirme isteklerini bildirmişlerdir. AİHM, işlemler zarfında başvuranın vefat ettiği bazı davalarda, AİHM’de işlemleri sürdürme isteklerini bildiren, başvuranın varislerinin veya yakın aile üyelerinin ifadelerini dikkate almış olduğunu yineler. Bu davada, AİHM, bu isteklerini açıkça bildirmelerinin dışında, başvuranın dul eşinin ve çocuklarının, AİHS’nin 6 § 1. maddesine aykırı olarak yakınları hakkındaki işlemlerin süresinin haddinden fazla sürdüğüne dair hüküm verilmesi konusunda yeterli meşru hakları olduğunu değerlendirir. Dolayısıyla, Hükümet’in, davanın kayıttan düşmesi itirazı reddedilmelidir (bkz., diğer birçok kararın yanı sıra, Dalban – Romanya [BD], no. 28114/95, § 39, AİHM 1999-VI).

Hükümet, ayrıca, başvurunun, altı ay kuralına uymama gerekçesiyle reddedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu hususta, başvuranın, Yargıtay’ın, temyiz talebini reddedip ilk derece mahkemesinin kararını onadığı, kararının kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren altı ay içinde, yani 12 Şubat 1999 tarihinde, başvurusunu yapmış olması gerektiğini iddia etmiştir.

Ayrıca, başvuranın, AİHS’nin 35. maddesi uyarınca olan iç hukuk yollarını tüketme şartına uymadığını ileri sürmüştür, zira, başvuran, işlemlerin süresi hakkındaki şikayetini AİHM’ye başvurusu öncesinde yerel mahkemelere götürmemiştir.

AİHM, bu davanın hukuk mahkemeleri usulü ile ilgili olduğunu ve Türkiye’deki, kararların düzeltilmesi şeklindeki hukuk yolunun genelde benimsenen uluslararası hukuk ilkelerinin anlamı dahilinde etkili bir iç hukuk yolu oluşturduğunu yineler (bkz. Molin İnşaat – Türkiye, no. 23762/94, 7 Eylül 1995 tarihli Komisyon kararı). Bu nedenle, Yargıtay’ın temyize ilişkin kararının tebliğ tarihi, altı ay süre sınırının belirlenmesinde, başlangıç noktası olarak alınamaz. Bu davada, süre, düzeltme talebinin sonucunun başvurana tebliğ edildiği tarihten, yani 29 Temmuz 1999 tarihinden itibaren işlemeye başlamıştır. Dolayısıyla, Hükümet’in, altı ay kuralına uyulmaması itirazı reddedilmelidir.
AİHM, ayrıca, Hükümet’in, iç hukuk yollarının tüketilmemesine ilişkin benzer ön itirazlarını geçmişte incelemiş olduğunu ve onları reddettiğini yineler ( bkz. diğerlerinin yanı sıra,
Mete – Türkiye, no. 39327/02, § 19, 4 Ekim 2005).

Yukarıda belirtilenlerin ışığında, AİHM, bu şikayetin, AİHS bağlamında ciddi hukuki ve esasa ilişkin sorular ortaya koyduğu kanısındadır. Dolayısıyla, AİHM, başvurunun, AİHS’nin 35 § 3. maddesi anlamı dahilinde temelsiz olmadığı sonucuna varmıştır. Kabuledilmez olduğuna karar vermek için başka bir sebep görülmemiştir.

B. Esaslar

AİHM, dikkate alınacak sürecin, 4 Mart 1993 tarihinde başladığını ve Yargıtay’ın başvuranın düzeltme talebini reddettiği 7 Haziran 1999 tarihinde sona erdiğini kaydeder. İlk derece mahkemesi ve Yargıtay’ın, sırasıyla, bir ve iki karar verdiği bu süreç böylece yaklaşık altı yıl ve üç ay sürmüştür.

Hükümet, işlemlerin süresinin, makul süre şartını aşmamış olduğunu ileri sürmüştür. Başvuranın davasının, zararların hesaplanmasına ilişkin teknik uzmanlık gerektiren, karmaşık bir dava olduğunu iddia etmiştir. Tarafların davranışları işlemlerin uzamasına katkıda bulunmuştur, zira taraflar, erteleme ve yinelenen bilirkişi raporu taleplerinde bulunmuşlardır.

Başvuran iddialarını sürdürmüştür.

AİHM, işlemlerin süresinin makuliyetinin, davanın olayları ışığında ve davanın karmaşıklığı, başvuranın ve ilgili makamların davranışı ve tartışmada başvuran için neyin tehlikede olduğu kriterlerine atfen değerlendirilmesi gerektiğini yineler (bkz., diğer birçok içtihadın yanı sıra, Frydlender – Fransa [BD], no. 30979/96, § 43, AİHM 2000-VII).

AİHM, bu davanın özellikle karmaşık olduğu düşüncesinde değildir. Başvuranın davranışı hakkında ise, dava dosyasında işlemlerin uzamasına kaydadeğer bir şekilde katkıda bulunduğuna dair bir gösterge yoktur. Adli makamların davranışına ilişkin olarak ise, AİHM, davanın üç dizi işleme ilişkin iki yargı alanı düzeyinde incelendiğini gözlemler. Her iki taraf da önceki rapora itiraz etmiş olduğu için mahkeme 18 Temmuz 1995 tarihinde ek bilirkişi raporu emri vermiş olsa da, mahkemenin, bilirkişi komisyonu oluşturulamadığı için ek bilirkişi raporu sağlamanın mümkün olmadığını ancak, 16 Mayıs 1997 tarihinde, neredeyse iki yıl sonra, kabul ettiği gerçektir. AİHM, bir gelişmenin olmadığı bu uzun dönemi göz ardı edemez.

AİHM, temyiz işlemlerinden önce büyük bir gecikme olmamış olmasına rağmen, ilk derece mahkemesindeki işlemlerin beş yıldan fazla sürdüğünü kaydeder. Hükümet tarafından makul bir açıklamanın veya başvuranın suçlanması gerektiğine dair herhangi bir göstergenin olmaması halinde, gecikme, işlemleri yürüten yerel mahkemelere atfedilebilir olarak değerlendirilmelidir (bkz., mutatis mutandis, Günter – Türkiye, no. 52517/99,22 Şubat 2005, Nuri Özkan – Türkiye, no. 50733/99, § 21, 9 Kasım 2004).

Yukarıda belirtilenlerin ışığında ve konuya ilişkin içtihadını göz önünde tutarak, AİHM, işlemlerin toplam süresinin (özellikle ilk derece mahkemesindeki beş yıldan uzun olan sürenin) “makul süre” şartına uymuş olduğu değerlendirilemez.

Dolayısıyla, AİHS’nin 6 § 1. maddesi ihlal edilmiştir.

II. AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI

AİHS’nin 41. maddesi şöyledir:

“Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.”

1. Tazminat
Başvuran, yaklaşık olarak 214.000 Amerikan Doları maddi ve manevi tazminat talep etmiştir.

Hükümet bu talebe itiraz etmiştir.

AİHM, tespit edilen ihlal ve iddia edilen maddi tazminat arasında herhangi bir sebep sonuç ilişkisi görmemekte, dolayısıyla, bu talebi reddetmektedir. Öte yandan, AİHM, başvuranın, işlemlerin süresi dolayısıyla, büyük olasılıkla, manevi zarara, örneğin sıkıntıya maruz kalmış olduğunu değerlendirir. AİHM, hakkaniyet temelinde karar vererek, başvurana, 3.000 Euro manevi tazminat, artı bu miktara tabi olabilecek her türlü verginin ödenmesine karar verir.

B. Mahkeme masrafları

Başvuran, AİHM huzurundaki işlemlere ilişkin herhangi bir mahkeme masrafının ödenmesini talep etmemiştir.

BU SEBEPLERLE, AİHM OYBİRLİĞİ İLE

1. Başvurunun kabuledilebilir olduğuna;
2. AİHS’nin 6 § 1. maddesinin ihlal edildiğine;
3. (a) Sorumlu Devlet’in, AİHS’nin 44 § 2. maddesi uyarınca kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, başvuranın yakınlarına 3.000 Euro (üç bin Euro) manevi tazminat, artı tabi olabilecek her türlü vergiyi, ödeme günündeki kur üzerinden Yeni Türk Lirası’na dönüştürerek, ödemesine;
(b) yukarıda belirtilen üç aylık sürenin aşılmasından ödeme gününe kadar geçen süre için yukarıdaki miktarlara
Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli faizinin üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;
4. Başvuranın adil tazmin talebinin kalanının reddine

KARAR VERİR.

İngilizce olarak hazırlanmış ve Mahkeme İç Tüzüğü’nün 77 §§ 2 ve 3. maddesi uyarınca 2 Şubat 2006 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.
Søren NIELSEN Christos ROZAKIS Yazı İşleri Müdürü Başkan



Old 26-05-2007, 07:37   #5
Av.Turan

 
Varsayılan

sayın meslektaşım, her olayın kendi içinde değerlendirilmesi gerekir. bazan yargıtaya bile gidilmeden AİHM başvurular kabul edilmiştir. bu nedenle de olayınızın durumuna göre bir değerlendirme yapmanızı öneririm. ama bana kalırsa siz her ihtimale karşı karadüzeltme hakkınız varsa onu da kullanın.
Old 27-05-2007, 17:22   #6
mustafayıldız

 
Varsayılan

sayın meslektaşım; karar düzeltme yolu, hukukumuzda olağanüstü kanun yolu olarak tanımlanmıştır. bu nedenle de AİHM karar düzeltme yoluna gitmesini şart koymamaktadır.
Old 28-05-2007, 13:58   #7
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

bu arada her davada karar düzeltme yolunun açık olmadığını da hatırlayalım.
kanunda sınırlı olarak sayılan karar düzeltme nedenleri olayınızda yoksa karar düzeltmeye gitmenizin pratik faydası olmayacağı ortadadır.iç hukuk yolları tükenmiş olacaktır.
Old 30-05-2007, 12:35   #8
istanbull

 
Varsayılan

Peki Ceza davalarında karar düzeltme talebinin sonucu beklersek süreyi kaçırmış olabilirmiyiz?
Old 30-05-2007, 15:18   #9
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

karar düzeltme sonucu bekliyorsanız süreler durur.
iç hukuk yollarının tüketilmesi şartı bu nedenle getirilmiştir.sonuç tebliğ edilmeden iç hukuk yolu tamamlanmış sayılmaz.
Old 06-03-2008, 15:20   #10
Halim Özgün Alemdar

 
Varsayılan

Sayın meslektaşlarım,
Kanımca, karar düzeltme yolu ceza hukukunda bireyin başvurabileceği bir yol olmaması nedeniyle, AİHM'e başvuru açısından iç hukuk yolu olarak tanımlanamamaktadır. Bu nedenle ceza davalarında Yargıtay'ın temyiz sonucu vereceği karar iç hukuk yolunun tükenmesi anlamına gelmektedir.
Karar düzeltme AİHM kararlarının pek çoğunda iç hukuk yolu olarak kabul edilmekte ve bu yola başvurmama iç hukuk yolunu tüketmeme olarak kabuıl edilmektedir.
Saygılarımla
Old 06-03-2008, 16:31   #11
sultanahmet

 
Varsayılan

AİHM' e başvuru için, ceza yargılamasında temyiz yolunun kullanılması, hukuk yargılamasında ise karar düzeltmek yolunun tüketilmesi şarttır. Çünkü, karar düzeltme, hukuk davalarında olağan kanu yolu iken ceza yargılamasında olağanüstü kanun yoludur. Ayrıca, ceza yargılamasında, karar düzeltme yoluna yalnızca Yargıtay C.Başsavcılığı başvurabilmektedir. Yani, sanığın kullanabileceği bir yol değildir.
Old 09-07-2015, 15:42   #12
Av. Gülgün

 
Varsayılan

Mevzuat ve uygulamada artık öncelikle Anayasa Mahkemesi' ne başvuru söz konusu olmakla birlikte,güncel olması nedeniyle konuyu inceleyenlere içerik olarak faydalı olacağını umarım.

Alıntı:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

FİKRET GÜNEY BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1936)

Karar Tarihi: 18/9/2013

İKİNCİ BÖLÜM
KARAR

Başkan : Alparslan ALTAN
Üyeler : Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör : Murat AZAKLI
Başvurucu : Fikret GÜNEY
Vekili : Av. Öztürk YILDIZ

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, maliki olduğu taşınmaza ilişkin olarak aleyhine açılan dava sonucunda müdahalenin menine ve ecrimisil tazminatının tahsiline karar verildiğini, mülkiyet hakkının ihlali iddiasıyla Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurunun usule aykırı olarak idari yönden reddedildiğini belirterek idari ret kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 5/3/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
3. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, ihlale neden olduğu ileri sürülen nihai kararın 30/1/2013 tarihinde öğrenilmesine rağmen 30 günlük başvuru süresinin geçmesinden sonra başvuruda bulunulduğu gerekçesiyle Komisyonlar Başraportörünce, 10/4/2013 tarihinde bireysel başvurunun idari yönden reddine karar verilmiş, karar 26/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
4. Başvurucu, olağan kanun yollarına başvuru süresinin 19/2/2013 tarihinde sona erdiğini, bu tarihten itibaren 30 gün içinde başvuruda bulunduğunu belirterek, başvurunun idari yönden reddine ilişkin karara itiraz etmiştir.
5. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 13/9/2013 tarihinde, başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul ili Üsküdar ilçesinde bulunan taşınmazı 1999 yılında noterde düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile satın almış, ancak tapuda devir işlemi gerçekleştirilmemiştir.
8. Başvurucu aleyhine Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava sonucunda, 17/4/2012 tarih ve E.2012/69, K.2012/107 sayılı kararla başvurucunun taşınmaza müdahalesinin menine, 1.000 TL ecrimisil tazminatının başvurucudan tahsiline karar verilmiştir.
9. Temyiz üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 26/12/2012 tarih ve E.2012/10774, K.2012/15895 sayılı kararıyla hüküm onanmıştır.
10. Onama kararı 30/1/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, karar düzeltme isteminde bulunulmamıştır.
B. İlgili Hukuk
11. 22/11/2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesi, 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 26/9/2004 tarih ve 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki hâliyle 427. ve 440. maddeleri.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 18/9/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 5/3/2013 tarih ve 2013/1936 numaralı bireysel başvurusunun, Komisyonlar Başraportörlüğünce idari yönden reddi kararına ilişkin itirazı incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, İstanbul ili Üsküdar ilçesinde bulunan taşınmazı 1999 yılında noterde düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesiyle satın aldığını, taşınmaz zamanında teslim edilmediği hâlde 2005 yılında taşınmaza taşındığını, daha sonra, taşınmazın üçüncü kişilere ikinci bir satışının gerçekleştirildiğini ve tapuda tescil işlemi yapıldığını öğrendiğini, gerçek hak sahibi kendisi oluğu hâlde, aleyhine açılan dava sonucunda müdahalenin menine ve ecrimisil tazminatının tahsiline karar verildiğini, Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurunun, 30 günlük süre içerisinde yapılmadığı gerekçesiyle idari yönden reddedildiğini, Yargıtay onama kararını 30/1/2013 tarihinde tebellüğ ettiğini, ancak hükmün kesinleştiği 19/2/2013 tarihinden itibaren 30 gün içerisinde başvuruda bulunduğunu, 30/1/2013 tarihinden itibaren 30 gün içinde başvuruda bulunmasının mümkün olmadığını, zira başvuru yollarının tüketilmediğini ve hükmün kesinleşmediğini, karar düzeltme yolundan sonuç alınamayacağı ve karar düzeltme istemi sonunda para cezası verildiği için karar düzeltme isteminde bulunmadığını belirterek, idari ret kararının kaldırılmasını talep etmiş ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme
14. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(5) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder."
15. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
16. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"(3) Başvurunun; süresinde yapılmadığı, 59 uncu ve 60 ıncı maddelerdeki şekil şartlarına uygun olmadığı ve tespit edilen eksikliklerin verilen kesin sürelerde tamamlanmadığı hâllerde Komisyonlar Başraportörü tarafından reddine karar verilir ve başvurucuya tebliğ edilir. Bu karara tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde Komisyona itiraz edilebilir. Bu konuda Komisyonların verdiği kararlar kesindir."
17. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartlarından biri başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür.
18. Yukarıda belirtildiği üzere, 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasında, bireysel başvurunun, başvuru yolları açık olan kararlar için bu yolların tüketildiği, başvuru yolu bulunmayan kararlar için ise "ihlalin öğrenildiği" tarihten itibaren 30 gün içinde yapılması gerektiği belirtildiği hâlde, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrasında "başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği" tarihten itibaren 30 gün içinde bireysel başvuru yapılması gerektiği düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere İçtüzük'te, ihlale neden olduğu iddia edilen kararın öğrenilmesi ile birlikte hükmün kesinleşmiş olması şartı da aranmaktadır.
19. Hukuk davalarında olağan kanun yolları temyiz ve karar düzeltme yoludur. Karar düzeltme yolu açık olan bir hükmün kesinleşmesi, karar düzeltme istemi sonunda verilen ret kararıyla veya karar düzeltme yoluna başvurulmamışsa temyiz onama kararının tebliğinden itibaren karar düzeltme başvuru süresinin sonunda gerçekleşir. Bu durumda, karar düzeltme yolu açık olan ve karar düzeltme yoluna başvurulmayan bireysel başvurularda 30 günlük başvuru süresinin hangi tarihten itibaren başlayacağı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekir.
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)'nin 35. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre,"Uluslararası Hukukun genel olarak kabul edilen prensiplerine göre, ancak iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve kesin karardan itibaren altı aylık süre içinde Mahkeme'ye başvurulabilir." Altı ay kuralının amacı, hukukun güvenliğini artırmak ve AİHS
uyarınca benzer konuların ortaya çıktığı davaların, makul süre içerisinde görülmesini sağlamak, ayrıca yetkili makamları ve diğer ilgili kişileri, uzayan süre
boyunca belirsizlik altında kalmaktan korumaktır (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Bulut ve Yavuz / Türkiye, no. 73065/01, 28/5/2002).
21. AİHM'e yapılan başvurulara ilişkin olarak, mevcut iç hukuk yolu bulunmaması veya etkin olmadıkları sonucuna varılması durumunda, altı aylık süre, şikâyette bulunulan olay tarihinden itibaren işlemeye başlar. Başvurucuların önce bir iç hukuk yoluna başvurdukları, ancak bu başvuru yolunu etkisiz kılacak koşulların daha sonra farkına varacakları veya varmaları gereken özel koşullar bulunabilir. Böyle bir durumda, altı aylık süre, başvuranın bu koşulların farkına vardığı veya varması gereken tarihten itibaren hesaplanabilir (AİHM, Hazar ve Diğerleri / Türkiye, no. 62566/00, 10/1/2002).
22. Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme'nin 35. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen altı aylık başvuru süresini, yalnızca hükmün kesinleşmesinden değil, etkin olmadığı düşünülen başvuru yollarına gidilmediği takdirde, ihlale neden olduğu ileri sürülen karar veya olayın öğrenilmesinden itibaren başlatmaktadır.
23. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün yukarıda anılan maddesinde, bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak "başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği" tarihten söz edilmekte ise de bu ibarenin ihlale neden olduğu ileri sürülen nihai kararın öğrenildiği tarih olarak anlaşılması gerekir. Karar düzeltme yolu açık olan bir hükme yönelik olarak, etkili görmedikleri için bu yola başvurmayan başvurucular, temyiz onama kararını öğrendikleri tarihte ihlale neden olduğunu ileri sürdükleri kararı öğrenmiş olup, karar düzeltme yoluna başvurmayarak, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını kullanmışlarsa, buna ilişkin süreye riayet etmeleri beklenir. Her ne kadar derece mahkemesi kararı, karar düzeltme süresi sonunda kesinleşmekte ise de başvurucular bu yola başvurmadığında, temyiz onama kararı ile ihlale neden olduğunu ileri sürdükleri kararı öğrendiklerine göre, bu tarihten itibaren 30 gün içinde başvuruda bulunmaları gerekir. Aksi düşünüldüğü takdirde, davacı veya davalı sayısı çok olan dava dosyalarında temyiz onama kararının tüm taraflara tebliğinden sonra başvurucular dışında karar düzeltme yoluna başvurulmuşsa bu istemin sonucunun beklenerek hükmün kesinleşmesi şartının dikkate alınması, başvurucular için farklı ihlalleri gündeme getirebilir. Karar düzeltme yolunu etkili bir yol olarak görmeyen başvurucular bireysel başvuruda bulunma yolunu tercih etmişlerse bireysel başvuruya ilişkin süreye riayet etmelidirler.
24. Başvuruda bulunmak için hükmün kesinleşmesi şartı, başvuru yollarının tüketilmesi anlamında değerlendirilmelidir. Ancak başvurucular, etkili yol olarak görmedikleri karar düzeltme yoluna başvurmamışlarsa, temyiz onama kararıyla başvuru yollarını tükettikleri için onama kararının öğrenilmesinden itibaren 30 gün içinde bireysel başvuruda bulunmaları gerekir.
25. Somut olayda başvurucu, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince verilen onama kararını 30/1/2013 tarihinde tebellüğ ettiği ve etkili bir yol olarak görmediği için karar düzeltme isteminde bulunmadığı hâlde 5/3/2013 tarihinde başvuruda bulunmuştur.
26. Başvurucunun itirazının değerlendirilmesi neticesinde, başvurucunun, ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü karara ilişkin Yargıtay onama kararını 30/1/2013 tarihinde tebellüğ etmesine rağmen, etkili bir yol olarak görmediği için karar düzeltme isteminde bulunmamış ve onama kararının tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gün geçtikten sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla Yargıtay onama kararının tebliğinden itibaren 30 günlük başvuru süresi içinde yapılmayan başvurunun idari yönden reddedilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır.
27. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Komisyonlar Başraportörlüğünün 10/4/2013 tarihli idari ret kararına karşı yaptığı itirazın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
V. HÜKÜM
Başvurucunun, Komisyonlar Başraportörlüğünün 10/4/2013 tarihli ve 2013/1936 sayılı idari ret kararına karşı yaptığı itirazın REDDİNE, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 18/9/2013 tarihindeOY BİRLİĞİYLE karar verildi.


Başkan
Alparslan ALTAN Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye
Celal Mümtaz AKINCI


Üye
Muammer TOPAL Üye
M. Emin KUZ


(http://www.kararlaryeni.anayasa.gov....ordsOnly=False)
Old 19-07-2015, 22:45   #13
emirkarakol

 
Varsayılan

Karar düzeltme yoluna başvuru zorunlu değildir. İlgili karar düzeltme yoluna başvurmayı tercih ederse 6 aylık süre başlamaz. Ancak, AYM'ye bireysel başvuru(Anayasa Şikayeti) AİHM'e başvurulmadan önce tüketilmesi zorunlu bir başvuru yoludur.
Old 30-07-2018, 10:55   #14
Av.Figen Koç

 
Varsayılan

İdari yargı düzeni açısından 2577 sayılı İYUK’a göre itiraz (md.45), temyiz (md.46 vd) ve karar düzeltme (md.54) olağan kanun yolları iken, 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonrasında itiraz kanun yolunun yer aldığı 45. madde istinaf kanun yolu olarak düzenlenmiş, karar düzeltme kanun yolu ise kaldırılmıştır. (Resmi Gazete, 28.06.2014, Sayı 29044. ) Böylece idari yargıdaki olağan kanun yolları istinaf ve temyiz olarak belirlenmiştir.
Ancak adli yargıda karar düzeltme hala bir kanun yoludur.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Av.Habibe YILMAZ KAYAR Hasta Hakları Çalışma Grubu 7 04-07-2008 16:43
Askeri Disiplin Mahkemeleri ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi SHODAN Meslektaşların Soruları 5 27-10-2006 15:20
insan hakları mahkemesine başvuru ottomann Meslektaşların Soruları 2 15-03-2006 11:45
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İle İlgili mimar Hukuk Soruları Arşivi 1 23-08-2003 23:03
Protestolu Senedin Tahsili Yoluna Gidilmesi fusunyılmaz Hukuk Soruları Arşivi 2 27-02-2002 16:38


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10406995 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.