Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

İnsan Hakkı Vahşeti

 
Old 28-01-2007, 10:42   #1
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan İnsan Hakkı Vahşeti

17 saat dayak, elektrik, tecavüz Bize bunu yapanlar Rahşan affıyla çıktı

28 Ocak 2007 1997 yılında, 18 yaşındaydım ve Ankara’da Şapka Bar’da şarkı söylüyordum. Olayın olduğu apartmana taşınalı henüz 15 gün olmuştu. Bir tarafında Cumhurbaşkanlığı Köşkü, bir tarafında Başbakanlık, diğer tarafında Dışişleri Bakanlığı Konutu ve Mesut Yılmaz’ın evi vardı.

Yani dağ başında değildik. İlk dört daire boş, diğerleri doluydu. O gün üniversiteli iki erkek arkadaşım, akşam yemeğe gelecekti. Aynı gün Mersin’den komşum, 18 yaşındaki A.T.G. bir kız arkadaşıyla Ankara’ya gelmiş ve beni arayıp "Görüşelim" demişti. Onları da yemeğe davet ettim. Beraber yemek yedik, eğlenmeye çıktık. Gece 2’de eve döndük, hemen uyuduk. Sabah 5 civarında gürültüyle uyandık. Eli silahlı, yolda yürürken korkup karşı kaldırıma geçeceğiniz korkunçlukta 7 adamla burun buruna geldik. Yüzlerinden pislik akıyordu. Sonradan öğrendiğimize göre, apartmanın üst katını tutmuşlar. Kuruyemiş dağıtımı yaptıklarını söyleyen, aslında barlardan haraç toplayan bir çetenin adamlarıymış. Ellerindeki silahları ve bıçakları gösterip,"Napıyorsunuz lan, bizden habersiz karı mı s... burada" diye bağırıyorlardı. Aslında amaçları para alıp gitmekti. Kızları görünce kalmaya karar verdiler. Hepimizi odanın duvarına dizdiler, ellerine geçirdikleriyle dövmeye başladılar. Sopayla yorulduklarında tekme atıyorlardı. Dövmekten sıkılmışlardı. "Elektrik verelim lan bunlara" demeye başladılar. Dayaklardan çığlık atacak halimiz kalmamıştı, elektriği yiyince avaz avaz bağırdık. Bu da yetmedi. İçlerinden biri elindeki bıçakla penisimi kesmek üzereyken, en gençleri ve kötünün iyisi Murat Gökgöz müdahale etti. Beni kurtardı. Yine de vücudumun her yeri bıçakla kesildi, hálá izlerini taşıyorum.

Bir yandan içiyor ve uyuşturucu alıyorlardı. İlk üç saat çığlığımız hiç dinmedi. "İmdat bizi öldürüyorlar" çığlığı attıkça, kahkaha atıp "Biz Allahız, kimse dokunamaz" diyorlardı. O kadar bağırmıştık ki, nasılsa birileri duyup polisi aramıştır, diye umutlanıyorduk. Fakat ne gelen vardı ne de giden. 17 saat boyunca kimse yardımımıza gelmeyince "Adamlar haklı, gerçekten bunlara kimse dokunamıyor herhalde" diye düşünmeye başladık. Bugün bile aklım ermiyor: O çığlıkları bir Allah’ın kulu duymadı mı? Kırık kapıdan hiç mi ses çıkmadı dışarı? Duyup, polisi aramayanları affedemiyorum.

Birkaç saat sonra erkek arkadaşlarımızdan Ş.Ş, kaçmayı başardı. Peşinden silahla gidip, herkesin ortasında onu geri getirdiler. Hatta o sırada bir nakliyat kamyonunun şoförü, eli silahlı adamı gördüğünde "Naber abi yine mi kurban kesiyorsunuz" diye gülmüş.

Hepimizi öldüresiye dövdükten sonra, 18 yaşındaki A.T.G.’yi diğer odaya götürüp tecavüz ettiler. "Bakireyim, yalvarırırm beni bırakın" diye ağladı ama dinlemediler. Sonra da kocasından yeni boşanmış ve dört yaşında bir kızı olan 23 yaşındaki N.K.’ya tecavüz ettiler. O da, "Dört yaşında kızım var, ne olur beni ona bağışlayın" diye yalvardı, dinlemediler. Kızların ikisine de 17 saat boyunca defalarca tecavüz ettiler. Yalvarmaları hálá kulaklarımda.

İçkileri bitince beni karşıdaki Tekel bayiine içki almaya yolladılar. "Polise haber verirsen kızlardan birinin kafasını uçururuz" dediler.

GÖRENLER POLİSİ ARAMADI

Dükkándakilerin her yerimin kan revan içinde olduğunu görünce polisi arayacağını düşündüm. Adam beni süzdü. "Yalvarırım polise haber ver, ne kadar para istersen veririm, senin de çocuğun vardır" dedim. Cevap "Başımı belaya sokamam" oldu. Sonradan öğrendiğime göre, olay ortaya çıktıktan sonra, polisler o adamın kırılmadık yerini bırakmamış.

Ağlayarak eve döndüm. Zorbalar, "Arabaya atıp bir yere götürüp orada mı öldürsek, yoksa öldürüp cesetleri bir yere mi taşısak" tartışması yapıyorlardı. Akşam saat 21.00’e yaklaşırken İbrahim Ural, en sessizimiz Ş.Ş’nin kafasına silah dayayıp "Yürü" dedi. Öldüreceklerini sandım "Nereye" diye sordum. Ş.Ş’yi bırakıp, "Sen gel o zaman" dedi. Apartmanın bodrumuna götürdü. "Buraya kadarmış, öldürecek" diye düşünürken bana tecavüz etti. Tekrar yukarı çıktığımızda, herkese "S... herifi" deyip beni koltuğa fırlattı.

KAÇIP POLİSE GİTTİM

Sonra yanıma oturdu, tişörtümün içinden göğüslerime doğru elini soktu. O sırada, "Bana bir duble rakı verin" diyerek herkesi şoke ettim. Bir dikişte içtim, ikincisini istedim. "Oh, oh keyiflendi bak, madem şarkıcısın bize şarkı söyle" dediler. İstedikleri türkünün iki dizesini mırıldanıp, İngilizce şarkıya geçmiş gibi yaptım. Arkadaşlarıma "I will run away, don’t afraid" (Kaçacağım, korkmayın) dedim. Kaş, göz işaretiyle "yapma" dediler. Üçüncü dubleyi istedim. Dört ve beşinci dubleleri kendim aldım. 10 dakikada beş duble içmiştim. Tecavüz edip, 17 saat dövüp rahatlamış olmalılar ki, bizimle "Memleket nere" muhabbetine geçmişlerdi. Altıncı duble için ayağa kalktığımda saat 23.00 civarıydı. Muhabbet koyulaşmıştı. Kırık kapıya iyice yanaştım, dışarı çıktım, bardağı bırakıp merdivenlerden aşağı koşmaya başladım. Caddeye çıktığımda ilk gördüğüm arabaya kendimi atıp, "Gaza bas abi, polise" dedim. Karakol 3 dakikalık mesafedeydi. Nöbet değişim saatiymiş, olması gerekenden daha fazla polis vardı. Beni kan revan içinde görünce donakaldılar. "Ne oldu sana" dediklerinde "Sabah 5’ten beri işkence görüyoruz, arkadaşlarım hálá onların elinde, silahlılar" deyince beni de arabaya atıp, çok kalabalık bir grup polisle eve gittik. Evin etrafını sardılar ve diğerlerini de kurtardılar.

Mahkeme devam ederken, bir araba önümde durdu. Daha önce hiç tanımadığım ünlü bir mafya babasının adamları beni arabaya bindirdi. Korkmuyordum çünkü başıma gelebilecek en kötü şeyler gelmişti. Daha kötüsü ne olabilirdi ki? Mafya babası babacan tavırla bir kadeh viski ikram etti. Elime bir telefon tutuşturdu. "Öldür dersen, hattın ucunda bekleyenler, size bunları yapan adamların hepsini içeride öldürecek" dedi. Bir saat düşündüm. Bize biraz daha iyi davranan Murat Gökgöz hariç hepsinin öldürülmesinden yanaydım. İkinci saatte, bana tecavüz eden İbrahim Ural, en acımasızları Murat Yıldırım ve Murat Kandemir’in öldürülmesini düşündüm.

Bir türlü karar veremiyor, ağlıyordum. Onlar karar vermem için sıkıştırıyordu. Birden bu kararı benim veremeyeceğimi, o kadar cani olamayacağımı düşündüm. Bize bunu yapanlar insan değildi ama biz insandık. Daha sonra olayı Ş.Ş’ye anlattım. İyi ki yapmadın, dedi. Sonradan öğrendiğimize göre Murat Gökgöz hariç hepsi içeride tecavüze uğramış.

CİNSELLİĞİMİZİ SORGULADILAR

Olay ortaya çıktıktan sonra, Ankara’da barlarda şarkı söylediğim için gece fotoğraf çeken bütün fotoğrafçılardan benim sahnede ibne gibi giyinip süslenmiş fotoğraflarımı aradılar. Bulamadılar tabii. Olaydan sonra en ağırıma giden, en entelektüellerinin bile, "Çocuk zaten eşcinselmiş" demesi oldu. Herkes manidar şekilde "Niye siz" sorgulamasına başladı. Bizden öncekilere neden olmuşsa, bize de o yüzden olmuştu. Sanıklardan biri, 11 yaşındaki erkek çocuğa tecavüzden sabıkalıydı. Çocuk neden tecavüze uğramıştı? Olayı manidar şekilde sorgulayan herkesin başına Allah aynısını versin. "Tecavüze uğrayan sen miydin" dediklerinde bir hafta bunalımdan çıkamazdım. Şimdi rahatım. Ne yüzümü gizliyorum, ne adımı. Utanması gereken ben değil, onlar ve onları hapisten çıkaran politikacılar.

1997 yılında, 18 yaşındaydım ve Ankara’da Şapka Bar’da şarkı söylüyordum. Olayın olduğu apartmana taşınalı henüz 15 gün olmuştu. Bir tarafında Cumhurbaşkanlığı Köşkü, bir tarafında Başbakanlık, diğer tarafında Dışişleri Bakanlığı Konutu ve Mesut Yılmaz’ın evi vardı. Yani dağ başında değildik. İlk dört daire boş, diğerleri doluydu. O gün üniversiteli iki erkek arkadaşım, akşam yemeğe gelecekti. Aynı gün Mersin’den komşum, 18 yaşındaki A.T.G. bir kız arkadaşıyla Ankara’ya gelmiş ve beni arayıp "Görüşelim" demişti. Onları da yemeğe davet ettim. Beraber yemek yedik, eğlenmeye çıktık. Gece 2’de eve döndük, hemen uyuduk. Sabah 5 civarında gürültüyle uyandık. Eli silahlı, yolda yürürken korkup karşı kaldırıma geçeceğiniz korkunçlukta 7 adamla burun buruna geldik. Yüzlerinden pislik akıyordu. Sonradan öğrendiğimize göre, apartmanın üst katını tutmuşlar. Kuruyemiş dağıtımı yaptıklarını söyleyen, aslında barlardan haraç toplayan bir çetenin adamlarıymış. Ellerindeki silahları ve bıçakları gösterip,"Napıyorsunuz lan, bizden habersiz karı mı s... burada" diye bağırıyorlardı. Aslında amaçları para alıp gitmekti. Kızları görünce kalmaya karar verdiler. Hepimizi odanın duvarına dizdiler, ellerine geçirdikleriyle dövmeye başladılar. Sopayla yorulduklarında tekme atıyorlardı. Dövmekten sıkılmışlardı. "Elektrik verelim lan bunlara" demeye başladılar. Dayaklardan çığlık atacak halimiz kalmamıştı, elektriği yiyince avaz avaz bağırdık. Bu da yetmedi. İçlerinden biri elindeki bıçakla penisimi kesmek üzereyken, en gençleri ve kötünün iyisi Murat Gökgöz müdahale etti. Beni kurtardı. Yine de vücudumun her yeri bıçakla kesildi, hálá izlerini taşıyorum.

Bir yandan içiyor ve uyuşturucu alıyorlardı. İlk üç saat çığlığımız hiç dinmedi. "İmdat bizi öldürüyorlar" çığlığı attıkça, kahkaha atıp "Biz Allahız, kimse dokunamaz" diyorlardı. O kadar bağırmıştık ki, nasılsa birileri duyup polisi aramıştır, diye umutlanıyorduk. Fakat ne gelen vardı ne de giden. 17 saat boyunca kimse yardımımıza gelmeyince "Adamlar haklı, gerçekten bunlara kimse dokunamıyor herhalde" diye düşünmeye başladık. Bugün bile aklım ermiyor: O çığlıkları bir Allah’ın kulu duymadı mı? Kırık kapıdan hiç mi ses çıkmadı dışarı? Duyup, polisi aramayanları affedemiyorum.

Birkaç saat sonra erkek arkadaşlarımızdan Ş.Ş, kaçmayı başardı. Peşinden silahla gidip, herkesin ortasında onu geri getirdiler. Hatta o sırada bir nakliyat kamyonunun şoförü, eli silahlı adamı gördüğünde "Naber abi yine mi kurban kesiyorsunuz" diye gülmüş.

Hepimizi öldüresiye dövdükten sonra, 18 yaşındaki A.T.G.’yi diğer odaya götürüp tecavüz ettiler. "Bakireyim, yalvarırırm beni bırakın" diye ağladı ama dinlemediler. Sonra da kocasından yeni boşanmış ve dört yaşında bir kızı olan 23 yaşındaki N.K.’ya tecavüz ettiler. O da, "Dört yaşında kızım var, ne olur beni ona bağışlayın" diye yalvardı, dinlemediler. Kızların ikisine de 17 saat boyunca defalarca tecavüz ettiler. Yalvarmaları hálá kulaklarımda.

İçkileri bitince beni karşıdaki Tekel bayiine içki almaya yolladılar. "Polise haber verirsen kızlardan birinin kafasını uçururuz" dediler.
Old 28-01-2007, 10:44   #2
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan Devamı

MAĞDURLAR NE HALDE?

Tunç Erden Yakar


28 yaşında. Olaydan sonra İngiltere’ye gitti ve üniversite okudu. Türkiye’de can güvenliği olmadığı gerekçesiyle Hollanda vatandaşlığına kabul edildi. Şimdi İstanbul’da reklam şirketi sahibi.

A.T.G

28 yaşında, küçük bir kasabaya yerleşti. Yalnız kalamıyor. Her yıl birkaç kez intihara teşebbüs ettiği için yanında sürekli birileri var.

O.Y

29 yaşında. Olaydan kısa süre sonra büyüdüğü ülkeye, Almanya’ya geri döndü.

Ş.Ş

29 yaşında. Tunç Erden Yakar’ın yardımıyla Hollanda’ya yerleşti.

N.K

33 yaşında. Kızıyla birlikte, geçmişini kimsenin bilmediği küçük bir kasabada, incik boncuk satarak hayatını kazanıyor. Kızının varlığı sayesinde hayatta kalma gücü buluyor.
Kaynak:www.tumgazeteler.com
Old 28-01-2007, 10:46   #3
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan

Haberi sabırla baştan sona tüylerim ürpererek okudum.İnsanlar nasıl bu kadar insanlıkdışı davranabilir bir türlü anlam veremedim.Bu durumda ne denir ne söylenir acaba?Hangi szö bu insanlara insan hakkının önemini kavratabilir?......
Old 29-01-2007, 01:12   #4
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan

Haberi okuduğunuz zaman hemen her satırında başka bir insan hakkı ihlali görüyorsunuz.Ama benim en çok tartışılmaya değer gördüğüm,bir insanın acı çektiğini gören ve yaşvarmalarını duyan esnafın olaya duyarsız kalması.Tama kim olsa korkar,çekinir ama duyarsız kalmakla hiç birşey kazanamayız.Yarın öbür gün aynı şey bizim yada sevdiklerimizin başınada gelebilir.Bugün biz susarsak yarında bizim için kimse konuşmaz.Ben insan hakkını ihlal eden failler kadar bu duruma seyirci kalan esnafında insan hakkını ihlal ettiğini düşünüyorum.Bana göre insanlık adına duyarlı olmak gerektiği halde duyarsız kalmakta bir insan hakkı ihlalidir.Bu görüşümü dayandıracak bir hukuki metin ya da bir mevzuat maddesi hatırlayamaıyorum şu an.Ama yardım etmesi gerektiği halde susan insanlarında insan haklarını hiçe saydığını düşünüyorum.Farklı görüşte olan varsa buyrun tartışalım.Yada destekleyen varsa bu fikri güçlendirirse sevinirm.Saygılar...
Old 01-02-2007, 19:00   #5
Envanter

 
Varsayılan

hepinizin görüşüne saygı duyuyorum ve katılıyorum. yasalarımızın olmadığı bir ülke mahkemelerimizin olmadığı bir ülke adaletin hüküm sürmediği bir ülke. düşünün bir kere bunların hiç bir yok ve herkes suçlu. ama işin en hassas kısmıda yargılayan yok. cezalar suçluları gıdıklamaktan ileri gitmiyor. tersi olsa korkulan bir şeylerin bulunması o cani insanların kötü düşüncelerini olmasada kötü davranışlarını kısıtlayacabilecek. insanlıktan nasibini alamamış yaratıkların toplum içine kazandırılmak istenmesi acınacak durum. tecavüz edenlere tecavüz etmişler ve yine bunlara tecavüz edecekler sonra sonra...
bu zincirin halkaları mevcuttur mutlaka. kırmak gerek bu zincirleri. eğitim denen olayın sözlüklerde bahsedilen ciltler arasında mevcut bir bilgi birikimi olmadığının bir -şey- olmadığının bilincinde olmak gerek. bu yapılanları kınamaktan başka yapabilecek bir şey olmamanın üzüntüsünü yaşıyorum.
Old 01-02-2007, 23:12   #6
PINAR YILMAZ

 
Önemli

Bu konuda sizinle aynı fikirde değilim.Bazı aksayan yönleri olmakla birlikte mahkemesi,kanunu ve adaleti olan bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum.Ben bu konuyu açarken insan hakkı ihlalinin önlenmesi için birşeyler yapabilmeyi,en azından insanları bilinçlendirmeyi amaçlamıştım.Özellikle insanların gözleri önünde yapılan bir vahşete seyirci kalmalarınında bir insan hakkı olduğunu düşündüğüm için bu fikrimin doğruluğunu tartışmayı amaçladım.Sizinde dediğiniz gibi insanların eğitim seviyesinin yükseltilmesi, insanların bilinçlendirilmesi insan hakkı ihlallerini azaltmanın en önemli yoludur.Ancak insanlardaki bencillik duygusunun yok edilmesi de bu noktada gereklidir bence.Çünkü bir ihlale seyirci kalmak bencillikten başka birşey değildir.Bu davranış bana göre menfi bir hareketle işlenmiş insan hakkı ihlalidir...
Old 04-02-2007, 11:33   #7
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

barda filminin gala haberleri ve fragmanları tv ekranlarında göründüğünden beri bu olay aklıma geliyor.büyük ihtimalle bu olaydan uyarlanarak yapılmış bir film.zaten yönetmen ve oyuncular da Ankara'da yaşanmış gerçek bir olaydan esinlenilmiştir diyorlar.
tüyler ürperten bu olayı beyaz perdede izlemek kolay olmayacak...
Old 04-02-2007, 16:17   #8
cagrik

 
Varsayılan

Sonuna kadar okudum ve ürperdim.Kesinlikle pınar hanıma katılıyorum.Duyarsız kalmak razı olmaktır,teslimiyetçi olmaktır.Herkesin el ele vermesi gerekir,dayanışma içinde olmalıyız.Neler yapabileceğimiz konusunda bu forum sayfalarında bilgi alışverişi yapalım.Saygılarımla.
Old 05-02-2007, 00:46   #9
irfan AYDIN

 
Varsayılan Ülkenİn Aci GerÇeĞİ

Hep derim, bir ülkede mal ve can güvenliği sağlanamamışsa O ülkede,Anayasanın,yasaların ve de yeteri kadar yargı yerinin olması,polis ve jandarmanısın bulunmasının bana göre HİÇ, AMA HİÇ ÖNEMİ YOKTUR.İşlevini yapmadıktan yada yapamadıktan sonra,kurum yada kuruluşların,var olmasının ne yararı var. Yukarıda açıklanan olay,çok korkunç insan dinlemekten ürperiyor.Ancak,bu olay bilgi sahibi olduğu-muz onbinlerce olaydan sadece biri..Sevgili hukukçular bu ve buna benzer olayların önlenmesinin başka bir ifadeyle Ülkemiz gündeminden düşmesi için TBMM ÜYELERİN TÜMÜNÜ değiştirmek gerekir.Çünkü,Ülkemizdeki tüm sorunların kaynağı TBMM Üyelerinin kafa yapıları (insanlık ve demokrasi anlayışları) ile ilgilidir. Bu gün Ülkemizde demokratik yapıya sahip hiç, ama hiç bir bir siyasi parti bulunmamaktadır.Böyle oluncada bu güç her kuruma aynen yansımaktadır.ŞİMDİ SORMAK İSTİYORUM,CAN GÜVENLİĞİ SAĞLANAMAMIŞ BİR HAKİMİN,SAVCININ,KAYMAKAMIN VALİNİN, POLİSİN OBJEKTİF DAVRANMASI,ADİL OLMASI MÜMKÜNMÜDÜR? VARSAYALIM,SİZLERDEN BİRİ,KAMU GÖREVLİSİSİNİZ ATIYORUM GÖREVİNİZ GEREĞİ YAPMANIZ GEREKEN BİR İŞİN YAPILMAMASI BİR ÖRGÜT TARAFINDAN SİZDEN İSTENSE VE "BU İŞİ YAPARSANIZ 15 YAŞINDAKİ KIZINIZLA 17 YAŞINDAKİ OĞLUNUZU ÖLDÜRÜRÜZ " DERLERSE NE YAPARSINIZ? Hepinizi düşünmeye davet ediyorum.Çözüm bu soruya verilecek cevapta saklı.
a)Ülkede mal ve can güvenliği yok.Olayı Polise intikal ettirsem şimdi olmasa bile sonra beni kim koruyacak yine çocuklarımı öldürüler diye düşünürsünüz.
b)Amaan görmezlikten geleyim bu memleketi ben mi kurtaracağım.Dersiniz ve olayı örtbas edersiniz.
c)Ben polisime,Savcılarıma,Yasalarıma ve siyasilerime güveniyorum.Bu kurumlar,çocuklarımı da beni de korurlar. Buna rağmen bir aksilik olursa,bu ülke için şehit olmak yada şehit vermek de gerekir.Diye düşünürsünüz.
Buyurun seçin.. Bu ülkede basından öğrendiğimiz bir çok olay var ki, (A) beni öldürecek koruyun diye Valiliğe ve Savcılığa suç duyurusunda bulunan bir çok vatandaşımız malesef korunamamış ve öldürülmüşlerdir.
İddia ediyorum,bu olayların sorumlusu, ne polistir.ne savcıdır,ne hakimdir ve ne de diğer Kamu görevlileridir.Bu olayların tek sorumlusu vardır.TBMM Üyeleridir. Sayın Admin,Sayın Form Yöneticileri düşüncelerimin siyasetle ilgisi yoktur. Düşüncelerim herhangi bir siyasi partiyi hedef almamaktadır. Sevgi ve Saygılarımla.
Old 08-02-2007, 10:56   #10
av.sevdacan

 
Varsayılan

bu haberi hürriyet pazar'da okumuştum. gerçek bir haber mi? diye üzerinde çok düşündüm. sonra yaşandığı ileri sürülen olayların "barda" adlı sinema filmine konu olduğunu; mağdurlardan birinin bu filmde rol aldığını öğrendim. buraya kadar her şey normal.

yalnız; aynı mağdur/oyuncunun ana haber bültenine çıkıp "hrant dink" cinayetine tanık olduğunu, vuran kişiyi tasvir ettiğini v.s. gördüğüm anda kafamda bir takım soru işaretleri oluştu.

olay anlatıldığı gibi gerçek veya değil. bu konuda genel bir yorum yapmak istiyorum.

çok hoşuma giden bir düşünce var; sanırım tolstoy'du "ahlakın olmadığı yerde kanun bir şey yapamaz" der...

özellikle son yıllarda ortaya çıkan suç çeşitleri ile ilgili "yeterli düzenlemeler yapılmıyor" şeklinde serzenişlerimiz oluyor. yasada öngörülen müeyyidelerin ağır olması suç oranını azlatır ama bana göre tamamen ortadan kaldırmaz.

bir an için; kolluk kuvvetlerinın olağanüstü güç sarfederek asayişi sağladığını, yargının en ağır cezaları verdiğini, milletvekillerinin en ağır yasa çalışmalarını yapıp yürürlüğe koyduğunu v.s. düşünelim. diğer yandan; gelir dağılımında fahiş farklılıklar var. kısacası ekonominiz bozuk. tablo böyleyken, istediğiniz kadar yasa çıkarın sağa sola polis dikin bakın bakalım suçlarda azalma olacak mı?

"ahlakın olmadığı yerde kanun bir şey yapamaz" diyen tolstoy acaba tam olarak ne demek istiyor. bunu hep düşünürüm. şimdi de yazarak düşünmek istiyorum

ahlak kavramı nedir? bir defa bu kavramı iyice açmak lazım.

toplumsalı var bireyseli var!!! karıştırma ahlak ahlaktır işte diyorum kendime...

bir an ahlak kavramının altında yatan en büyük temel taşın "inanç" olduğunu düşünüyorum. hemen sonra aklıma, istatistik verilere göre inanç abidesi olmuş bir ilimizin suç işlemede üst sırada hatta 1. olduğunu okuduğum geliyor sonra iran örneği.

............

yasalar yetersiz,
uygulama eksik
ahlak anlayışı zayıf
ekonomi bozuk
eğitim düzeyi aşağılarda

diyerek kendimce cevaplarımı 4-5 başlıkta toplasam da yine de tatmin etmiyor beni.

bir şeyler daha var sanki



Old 08-02-2007, 11:41   #11
dozger

 
Varsayılan

ülkenin halinden sadece bir sahne,film geri kalanı halkla iç içe.....
Old 09-02-2007, 10:04   #12
Envanter

 
Varsayılan insanlık vahşeti hakkında

bu okuduğum olayı aslında bir çok açıdan ele almak gerekir. birincisi: olayın şehir merkezinde geçiyor olması ve insanların olaya duyarsız kalması. neden duyarsızlar çünkü bu tür olaylar o kadar çok ki sıradanmış gibi algılanmaya doğru gidiyor. duyarsız insanların bu suçu işleyenlerin eli silahlı olacağını biliyor. silah demek ölüm demek. olaya direkt olarak müdahale zaten mümkün olmayabilir. ama polise haber verilmeli. olayın püf noktası burada yatıyor. aynı mekanda bu suçu işleyenlerin bir çekincesi yok. yine aynı mekanda defalarca suç işlemiş olabilirler yine insanlarımızın duyarsızlığından yararlanmışlar. ya da çevre esnafına tehdit veya göz dağı verilmiş olabilir. çünkü olaya maruz kalanlar o kentin veya mahallenin sakini değiller hiç komşuları yoık. yani tanıdık çevresi yok. yalnız kalmışlar ve bunu biliyorlar. sanki cesaret hapı almışlar gibi davranıyorlar. bu olayın yalnızca bir kaç yüzü.
diğer taraftan müslüman bir ülkede müslüman olarak yaşıyoruz. ancak müslümanın bu tür taraklarda bezi yoktur. sorsan suçu işleyenlere müslümanım derler.
sorsan bu insanlara bu ülkenin vatandaşıyım derler. peki din ve devlet kuralları nerede mensubu olduğunu söylediğin ve sıkıştığında bu inandığın iki unsura sığındığın ve yine inandığın kuralları neden yerine getirmiyorsun.
eğitim. neyin eğitimi. vatandaşlık eğitimimi yoksa okullarda prosedür eğitimimi. aile eğitimimi kişisel eğitimmi.
olayın diğer yüzü televizyonlar. haberler. çocuklarımızı gençlerimizi şiddet yumağında boğuyor adeta. çizgi filmlerde bomba patlatan jerry nin bombayı tomun üzerine atması ve tomun vücudunun parçalanması. jerry buna gülüyor. tom ayağa kalkıp tekrar jerry e saldırıyor.
biliyormusunuz 8 yaşında bir çocuk 60000 cinayet 15000 tecavüz 22000 toplu katliam görüyor. ve çocuğun dünyasında bu tür şeyler normal hale geliyor. bu çocuk 20-25 yaşlarına geldiğinde hadi bakalım anlatın o filmlerde yaşananların gerçek olmadığını. çünkü bilinci bunlarla büyümüştür.
diğer boyutlara değinmek istemiyorum. konu gerçektende uzayacak. ancak eğitim elimizdeki olanakların bilinçli bir şekilde kullanılmasıdır diyorum.
Old 09-02-2007, 21:32   #13
irfan AYDIN

 
Varsayılan TÜm Sorumluluk Meclİse Tbmm Ye Aİttİr.

Sevgili Hukukçular,Hukukseverler,yukarıdaki ve benzeri tüm olayların sorumlusu,ne dindir,ne ahlaksızlıktır,ne de yasalardır? Sadece ve Sadece TBMM üyeleridir.Sayın Admin uygun görürde bu konuya ilişkin olmak üzere sanal olmayan bir ortamda tartışma olanağı sağlarsa ben varım. Çünkü bu konu çok önemli saygılarımla.
Old 16-02-2007, 15:16   #14
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan

Tüm sorumluluk TBMM'ye aittir demek, suçu bir tarafa yıkmak olur bence.Ayrıca konuyu siyasi tartışmaya götürür.Oysa insan hakları her ne kadar ülkemizde bir çok insan bunu başaramasa da (insan hakları alanında çalışan dernek vs.leri kastediyorum) siyasetten tamamen uzak olması gereken bir konudur.Bu olayda suçlu bir kişi ya da bir grup değildir.Suçluları sokaklara salan af kanunları,kendisinden yardım istenildiği halde yardıma yanaşmayıp emniyete haber vermeyen insanlar,kendilerinin hangi haklara sahip olduğunu bilmeyen,haklarından haberi olmayan ve öğrenmeme konusunda direnen insanlar,insanların haklarını hiçe sayıp insanlara her türlü işkenceyi yapabilen insanlar.........ve de en önemlisi insan haklarının ne olduğunu yeterince öğrenip insanları da bilinçlendirmek için çalışmayan, insanlara maddi yardımlar yapıp onları açlıktan,okula gidememekten vs.den kurtaramayan, manevi destek verip insanlara cesaret ve hukuki bilinç yükleyemeyen bizler...ve daha bir sürü suçlu.Suçlu A ya da B yada x grubu değil.suçlu hepimiziz..
Old 16-02-2007, 19:08   #15
Envanter

 
Varsayılan insan vahşeti hakkında

sorumluluk hepimizin demek sosyal bir olgudur. yani insanların bir arada yaşamasının öğretilmesi ve öğrenilmesi gereken bir unsurdur. ben yaşıyorsam ve bana saldıranlar oluyorsa ve ben aciz kalmışsam suç kimdedir. tabii ki bana saldıranda. bunu bir çocuk bile söyleyebilir. şuanda açlık sınırında yaşayan hiç bir sağlık güvencesi olmayan bir sürü İNSAN tanıyorum. ve hiçte devleti ya da onu bunu suçlayıpta bir takım saldırganlıklarda bulunmuyorlar. fakirsek fakirliğimizi bilelim diyen nice İNSANLAR var bu ülkede. fakir gibide yaşayan ve bayat ekmeği ucuz diye satın alanlar var bu ülkede. bu İNSANLAR neden saldırmıyorlar yada suç işlemiyorlar. devlete karşı suçlanmaktan utanan çekinen garip İNSANLARIMIZ var bu ülkede.
suç işlemeye ortam yaratan unsurlar nelerdir. bu unsurların yok edilmesi gerekir.
suçluları sokağa salan af kanunlarını kim yapıyor acaba. tabii ki TBMM bir olayda suçlu aramak kolaydır. ancak çözüm yöntemlerini -çok sınırlamak yada fazlasıyla genellemek- bu sorunu umutsuz vaka gibi gösterir.
peki suçlu cezalandırıldı diyelim. ya mağdur ne olacak. depresif duruma girecek. başına gelen bu felaketi hakkettimi sizce. hayır. suçlunun bu yaptığı olayda bu kadar rahat davranabilme sebebi nedir. bu hakkı kim veriyor ona. yakalandığı zaman ne yapılıyor nasıl bir muamele görüyor ki af çıktığında tekrar tekrar keyif alarak bu suçları işlemeye başlıyorlar.
af dedik. kim affetti ki suçluları. affeden mağdurlar mı yoksa. bence değil.
af yasasını ÇIKARANLARDIR. hapisteyken suçlulara gereken muameleyi yapan ya da yaptıranlar her kimse bu muamelenin neleri içerdiğini merak ediyorum. toplumdan soyutlanmış olmak yeterli olmadığına göre.hapiste bir takım psikolojik eğitimler gerekmektedir.
bu gibi çözüm yöntemleri uygulanmadığı takdirde hepimiz her zaman suçlu kalacağız nerde bir suç işlense hepimiz suçlu hissedeceğiz kendimizi. bu arada gerçek suçlularda kamufle oluyırlar.
bir söz vardır -SUÇ ALTIN ELBİSE OLSA BİLE KİMSE GİYMEK İSTEMEZ-
bu konu hakkında lütfen suçlu değilde çözüm önerileri sunalım.
Old 16-02-2007, 23:11   #16
irfan AYDIN

 
Varsayılan Sorunlarin Tek Sorumlusu Tbmm Dİr

Evet,İddİa Edİyorum. TÜm Sorunlarin Tek Sorumlusu Vardir.o Sorumlu da Millet Değilse ki değildir.Çünkü sorunları çözmek üzere kendine ait olan yetkiyi Millet, Vekillerine devretmiştir. O bakımdan sorunların tek sorumlusu vardir.o da TBMM Üyeleridir.Arkadaşlarımın işaret ettiği sorunları(eğitim,sağlık,işsizlik,ekonomİ,güvenlik, vs) çözümün sağlayacak yada sağlattıracak olan da TBMM dir. Nitekim son günlerde TBMM Başkanı bu sorumluluğunun kendilerinde olduğunun farkına varmıştır ki yeni dönemde İç tüzükte dğişiklik yapılmalıdır. Demektedir.
Geçenlerde bir Sempozyumda,konuşmacı durumunda olan bir Hukuk Profösörüne,"kanunları kim uygular diye bir soru yönelttim. Verdiği yanıt" Hakimler uygular"oldu.Sevgili dostlar sahi kanunları kim uygular?
Ben sayın hukuk hocası gibi düşünmüyorum.
Sevgi ve saygılarımla.
Old 16-02-2007, 23:37   #17
Envanter

 
Varsayılan

bugünki büyüyen kentler kalabalıklaşan insanlar yüzeysel bile olmayan iletişimler ordan oraya göçler televizyonlar şiddet görüntüleri bir çok durumda duyarsızlaşan insanlar ve toplum.
apartmanda senelerce oturupta birbirni tanımayan insanlar. Pınar Hanım burada bir çok yönden duyarsızlaşan insanlardan bahsetmek istiyorsunuz herhalde. sanayileşmeyle teknolojiyle birlikte aslında insanlar hem modern hayatın getirdiği bollukla beraber makineleşmeye başladı. teknoloji kölesi durumuna geldiler. insani duygularda ve ahlaki duygularda yozlaşma meydana geldiği apaçık. birbirleriyle samimi duygulardan yoksun ancak çıkar amacı güden arkadaşlıklar kurulmaktadır.
modern hayat ve teknoloji göçlere ve kalabalıklaşmaya sebep olmakla beraber insanların birbirnden uzaklaşmasına sebep oldu.
küçük kent ilçe köy gibi yerleşim merkezlerinde insanlar birbirlerine daha yakınlar komşuluk ilişkileri daha kuvvetli. çünkü birbirlerine komşuluk ve akrabalık yada ahbaplık bağıyla bağlılar. mahallede bir olay olsa tüm insanlar yardıma koşuyorlar. bu eskiden de böyleydi. sizin anlatmaya çalıştığınız hususu ben bu şekilde anladım.
insanlık vahşetindeki polise haber verilmemesi duyarsızlığı bir bakıma bu yüzden. apartmanda veya mahallede yada o sokakta komşuluk ilişkileri maalesef zayıf. zaten mağdur kişiler o mekanın yabancısı. böyle bir olay küçük bir yerleşim merkezinde olmuş olsaydı durum farklı olurdu. mahalle bakalı polise haber vermekle kalmaz kahvehanedeki adamları toplardı. müdahale toplu bir şekilde olurdu. çünkü burada insanlar birbirlerini tanıyorlar bu mekan sürekli göç alan bir yer değil. kim ne iş yapıyor bilinmekte.
bu anlattıklarım sosyoloji konusu aslında. ancak şurasını söyleyeyim insanlar sanayileşmeyle teknolojiyle göçlerle birbirlerinden kopup makineleşmeye başlamışlardır.
Old 16-02-2007, 23:58   #18
Envanter

 
Varsayılan

TBMM yaptığı kanunlarla bu ülkede yaşayan insanların birlikte yaşamaları hususunda sosyal boyutlarıyla birlikte güvenlik hizmetlerinin yürütülmesinden sorumludur. İrfan Beyin ifade ettiği gibi yazısında teknik boyutlardan bahsetmiştir. ancak Pınar Hanım konuyu sosyal boyutu ile ele alıp irdelemek istiyor. bakın dikkat edilmesi gereken husus şudur. suçlu kimse mağdur kimse TBMM odur. tbmm bu iki şahsı temsil etmektedir. TBMM bu ülkenin her mahallesinden uçan kuşundan konan sineğinden sorumludur.TBMMdükkandaki adamlardır polistir suçludur mağdurdur. bu sistemi düzenleyendeTBMM dir. konu nerden bakılırsa bakılsın ister hukuksal boyutuyla olsun ister sosyal isterse de psikoloji iboyutuyla hiç farketmez sonuçta ipin ucu TBMM ne gelir.
Old 17-02-2007, 00:00   #19
irfan AYDIN

 
Varsayılan Çözüm?

Sevgili Arkadaşlar,
Tartıştığımız olayları bir daha, bir daha yaşamamamız için
1-Bu sorunların sorumlusunun kim olduğunu açıkça ortaya koymamız ,
2-Sorunların kim tarafından ve nasıl çözülmesi gerektiğini öngörmemiz
Şarttır.Aksi takdirde ne kadar doğru tespitler yapılırsa yapılsın, bu günkü olumsuz koşulların düzelmesine katkısı olmayacak ve olumsuzluklar artarak devam edecek, yani böyle gelmiş böyle gidecektir.
Old 17-02-2007, 00:35   #20
Envanter

 
Varsayılan

İrfan Bey TBMM sizce yaptığı kanunları nasıl uygulamalı yada uygulatmalı yani suçların azalması için öyle bir şey yapsınki gelecek nesiller de dahi bu kanunlar yürürlükte kalsın.
benim aklıma gelen
1: silahsızlanma. tüm siviler üzerinde acilen uygulanmalı. ne şart koyarlarsa koysunlar silahsızlanma sağlanmalı.
2: güvenlik kuvvetlerimize gerekli ve yeterli yetkiler verilmeli. toplum üzerinde statüleri artırılmalı.
3: hakimlerimizin üzerine düşen görevleri uygulamada çekimserlik ürkeklik göstermemeleri için yasal olarak koruma tedbirleri alınmalı. bu savcılar içinde geçerli.
3:hapishanedeki suçlulara sosyoloji psikoloji kişisel yetenek gibi sağlıklı yönlerni geliştirebilmeleri için bir bakıma eğitim yuvası haline dönüştürülmeli ki toplumun sağlıklı haysiyetlere ihtiyacı var. bu konu tartışmaya açıktır.
4:zırt pırt af yasası çıkarılmamalı. bu konu tüm suçluları içermemeli.
5:büyük kentlerimizin göç alması ve insan kalabalıklığı itibariyle güvenlik tedbirlerinde sivil polislerin artırılması.
6:nüfus ve göç hareketlerinin sınırlandırılması gibi... umarım herşey yoluna girer saygılar
Old 17-02-2007, 09:12   #21
irfan AYDIN

 
Varsayılan Dediklerinizin hepsi doğru

Sayın Envanter09,
Tespitlerinizin hepsi doğru,teşhisler yerinde,kununları yapan TBMM olduğu gibi yaptığı kanunları yürütme erkine uygulatma yetkisi bulunan tek mercii de TBMM dir.Dolaysıyla
dolaysıyla ülkemizdeki iyiliklerin sevabı TBMM ait olduğu gibi varsa sıkıntıların günahı da TBMM ye aittir. Sorumluyu,başka yerde aramak, sorunları sahipsiz bırakmak demektir.
Sevgi ve saygılarımla.
Old 26-02-2007, 01:20   #22
Envanter

 
Varsayılan

Aslında ben İrfan Beyin görüşlerini ve ne gibi çözümler sunulabilir bir büyümüz olarak sizden görmek istiyorum. saygılar
 


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kadın Hakkı / İnsan Hakkı gerunsal Kadın Hakları Çalışma Grubu 29 02-06-2007 14:32
İnsan Hakları Açısından Vatandaşlık Hakkı safa Hukuk Soruları Arşivi 10 13-01-2007 11:31
Ruh Sağlığı İnsan Hakkı,Artık Yasası Olmalı! Av.Görkem TURGUT Hukuk Sohbetleri 0 04-01-2007 22:20
Mülkiyet hakkı ve miras hakkı Deunur Hukuk Soruları Arşivi 2 19-11-2006 20:44
Çevre Vahşeti Hakkında Bir Kaç Rakam Armağan Konyalı Site Lokali 0 26-12-2004 11:22


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05200601 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.