Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

tedaviyi terkeden veremli hasta için kim nasıl ve nereysuç duyurusunda bulunmalı bu

Yanıt
Old 12-01-2007, 16:39   #1
ilkgenc

 
Varsayılan tedaviyi terkeden veremli hasta için kim nasıl ve nereysuç duyurusunda bulunmalı bu

Her yıl her ilde tedavisini tamamlamadan bırakan veremli hastalar vardır.Tedavi 6 ay kesintisiz sürmektedir.Balgamlarında verem mikrobu taşıyan bu hastaların bazılarının adresi dahi bulunamamaktadır.Yani hasta adres bırakmadan bölgeyi terk ediyor.Ulaşmak için her yol deneniyor.Bu hastalardan çok ilaca dirençli (MDR) olanlarda var ve dünyada her gün MDR hasta sayısı artıyor.Bu hastalar için kim suç duyurusunda bulunmalı (Dispanser hekimi mi, sağlık müdürlüğümü, verem savaş daire başkanlığımı, bakanlıkmı?)Bu çözümmü? aşagıdaki örnekte pek çözüm olmamış. Ne yapmak lazım tartışmaya açmak istiyorum.
27.9.2004 tarihli Hürriyet’te yer alan haber (www.hurriyetiM.Com.tr) 27.9.2004 tarihli www.hurriyetiM.Com.tr adresinde yer alan haber üzerine 7 adet yorum.
28.9.2004 tarihli Hürriyet’te yer alan haber (www.hurriyetiM.Com.tr)
27/09/2004

Tutuklayın ve tedavi edin

Süleyman DEMİRKAN

Hastanın tedaviyi yarıda kesip kaçtığını Nazilli Verem Savaş Dispanseri savcılığa ihbar etti. Dr. Seren Arpaz’ın ihbar yazısında şöyle denildi: ‘1956 doğumlu M.C., yayma akciğer tüberkülozu tanısıyla tedavi ediliyordu.’

Türkiye’de ilk kez, bulaşıcı hastalık tedavisini yarıda bırakıp kaçan hasta için gıyabi tutuklama kararı çıktı. Toplum sağlığını tehdit eden hasta bugün çıkarılacağı mahkemede tutuklanıp, 6 aya kadar hapisle yargılanacak ve aynı zamanda tedavi edilecek.

DİRENÇLİ

akciğer tüberkülozuna yakalanan Nazillili M.C, bulaşıcı olan ve toplum sağlığını tehdit eden bu hastalığının tedavisini yarıda bırakıp kaçınca, Türkiye’de ilk kez bir hasta için giyabi tutuklama kararı çıkarıldı. Nazilli Verem Savaş Dispanseri’nin ihbarı üzerine Nazilli Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebiyle, mahkemece gıyaben tutuklanan M.C.’nın, yaklaşık 2 ay tedaviden sonra 3 Ağustos’ta tedaviden kaçtığı öğrenildi.

Hasta sanık M.C. önceki gün yakalanıp tedavi gördüğü hastanaye getirildi. M.C bu sabah da Nazilli İkinci Asliye Ceza Mahkemesi’nde mevcutlu olarak yargılanacak. Firari hasta M.C. için Nazilli Verem Savaş Dispanseri’nde Uzm. Dr. Seren Arpaz, Nazilli Cumhuriyet Savcılığına yazdığı ihbarda özetle şöyle denildi:

TÜBERKÜLOZLU

‘Dispanserimiz hastalarından 191994 protokol no’lu 1956 doğumlu M.C., yayma akciğer tüberkülozu tanısıyla 23.10.2003’te tedaviye alındı. Genel durumunun bozuk olduğu için iki ay süreyle İzmir Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde yatarak tedavisi sağlandı. Hastane çıkışında dispanserimiz denetiminde Yenipazar Sağlık Ocağı’nın katkılarıyla tedavisine doğrudan gözetimli olarak devam edildi.

GİDER DEVLETTEN

Ancak hasta 20.01.2004’de nereye gittiğini söylemeden Yenipazar’dan ayrıldı. Sağlık ve Emniyet teşkilatının hastayı bulma girişimleri sonuçsuz kaldı. 18.6.2004’te dispanserimize kendiliğinden başvuran evsiz barksız hastanın tüm giderleri dispanserimiz ve Nazilli Verem Savaşı Derneği’nce karşılanarak hasta yeniden tedaviye alındı. Ancak 3.8.2004’te tedaviyi yeniden terk etti.

MASUMLARA YAYIYOR

En kısa sürede tedavisine yeniden başlanmazsa; hastadaki basiller direnç kazanacak, bu durumda tedavi maliyetleri en az 100 kat artacak ve bu kez topluma dirençli basil yaydığı için hastayla aynı havayı soluyan masum insanlar dirençli basile enfekte olacaklar. Böylece bu masum insanların, tedavi şansları daha baştan yarı yarıya azalacak.

GEREĞİNİ YAPIN

Tedavisi için olağanüstü çaba gösterilen bu hasta tedavisini terk ettiğinden dolayı, toplum sağlığı açısından büyük bir tehlike oluşturuyor. Toplum içinde eğlence yerleri, toplu taşıma araçları gibi yerlerde etrafa basil saçarak enfeksiyonu yayıyor. Hastamız M.A. hakkında gereğinin yapılmasını arz ederim.’

6 AY HAPİS

Ayrıca Cumhuriyet Savcısı İbrahim Çiçek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘bulaşıcı hastalık mikrobu taşıyanların, hem kendi ve hem de toplum sağlığının korunması açısından tutuklanabileceğine’ ilişkin 5. maddesi (e) bendine atıfla bir de dava açtı. Bu sabah saat 09.00’da Nazilli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne çıkarılacak olan M.C.’nin tedavisi kaldığı yerden sürecek. Ancak halkın sağlığını tehlikeye düşürmekten dolayı da 6 ay hapis istemiyle yargılanmaya başlanacak.

ABD de tutukluyor

Sağlık Bakanlığı eski Verem Savaş Daire Başkanı olan Doç. Dr. Şeref Özkara, bulaşıcı hastalığı olup da, tedaviden kaçan hastaların başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde, mahkeme kararıyla ve zorla tedavi edildiklerini bildirdi. Özkara, şunları söyledi: ‘Doğrudan gözetimli tedavi hastalara her doz ilacın, bir görevli tarafından bizzat içirilmesidir. Hava yolu ile ve tamamen rastlantı eseri olan verem bulaşmasının önlenmesinde yapılması gereken en önemli şey hastaların tedavisidir.’

Kaçan hastaya tutuklama emri

Bu Haberle ilgili sizin yorumlarınız 27.09.2004

Memduh Atak 27.09.2004 - 14:45
Hayret birşey, sağlık konusunda ilk defa devlet gibi davranmışız. Darısı diğer kurum ve kuruluşların görev sahasına giren konuların ve kuluşların başına.

Zeki Kılıçaslan 27.09.2004 - 14:03
BASIN AÇIKLAMASI Türkiye Ulusal Verem Savaşı Dernekleri Federasyonun (TUVSDF), ülkemizde verem savaşının bir aşamasını yansıtan bugün Hürriyet gazetesinde yayımlanan haber ile ilgili görüşleri aşağıdadır: (TUVSDF, verem savaşında, Sağlık Bakanlığı’na destek olan bir çaba içindedir. Kuruluşu 1948 olan federasyonumuz, ülkemizde çalışmakta olan 200’e yakın verem savaşı derneği ile birlikte çalışmaktadır. Faaliyetleri konusunda www.verem.org.tr adresinden bilgi alınabilir.) Nazilli Verem Savaşı Dispanseri, Türkiye’ye doğrudan gözetimli tedavi konusunda öncülük yapmıştır. Söz konusu hastasının tedavisini tamamlayabilmek için bütün tıbbi, sosyal ve ekonomik imkanlarını seferber etmiş, bunlarla başarılı olamayınca son çare olarak mahkemeye başvurmuştur. Genel Sağlığı Koruma (Umumi Hıfzıssıhha) Kanununda (madde 119) bu hastalar için karantina önerilmektedir. Hasta ya tedavi olur, ya da topluma bulaştırmasının önlenmesi için karantinaya alınır. Bu uygulama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da kabul edilmektedir. Günümüzde verem savaşının en önemli hedefi, bulaştırıcı verem hastalarını bulup, tümüyle iyileştirene kadar, şifa sağlanana kadar tedavi etmektir. Bütün Dünyada Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi olarak adlandırılan verem savaşının temel programı, hastaları bulup tedavi etmek üzerine kuruludur. Verem hastaları, basilleri (mikropları) akciğerlerinden, öksürükle, konuşmakla, hapşırmakla ortama saçarlar. Sağlıklı kişiler de bu basilleri nefes alırken akciğerlerine çekerek hastalanırlar. Bu nedenle, bulaşmanın durdurulması, havada verem mikrobunun olmamasının sağlanması ancak mikrop saçan hastanın tedavisi ile mümkündür. Tedavide en önemli sorunlardan birisi, hastaların ilaçlarını düzenli içmemeleri ya da henüz tedavi tamamlanmadan, kısmen iyileştikleri için tedaviyi terk etmeleridir. Tedaviyi düzenli ve doğru şekilde sürdürmek için hastalara ilaçları bir görevli tarafından bizzat içirilmesi günümüzde standart tedavi yöntemidir ve buna “doğrudan gözetimli tedavi (DGT)” denilmektedir. Verem savaşı dispanserleri, verem hastalarının tedavisinin sürdürülmesi ve tamamlanmasında merkez/koordinatör rolündedir. Sağlık ocakları ya da başka görevliler eliyle de ilaçların düzenli içirtilmesini sağlarlar. Günümüzde ancak pilot çalışma olarak çok sınırlı bölgelerimizde uygulanan “doğrudan gözetimli tedavinin” bir an önce tüm Türkiye de uygulanması için Sağlık Bakanlığını bir kere daha harekete geçmeye çağırıyoruz. Nazilli Verem Savaşı Dispanseri, verem hastalarını başarıyla tedavi etmek konusunda öncü, fedakar ve bilimsel bir çaba içindedir. Kendilerini tebrik ediyoruz. Not: Basında hasta adı ve resminin kullanılmamasını özellikle hatırlatmak istiyoruz, çünkü, biz hastalarımızın topluma sunulmasının yanlış olduğunu etik olarak biliyoruz; hukuki olarak da hatalı olduğunu düşünüyoruz. Prof.Dr.Zeki Kılıçaslan Türkiye Ulusal Verem Savaşı Dernekleri Federasyonu/ 2. Başkanı

Mahir KABALAK 27.09.2004 - 11:37
Ben bir Ankara Üniversitesi SAĞLIK YÖNETİMİ bölümü öğrencisi olarak öncelikle böyle bir vakanın ülkemizde kötü sonuçlar doğurmasından korkmaktayım. verem hastalığının bir salgın haline gelme ihtimali bile bizim için oldukça üzüntü verici olduğu kanaatindeyim. bir insanın ihmalinin bir başkasına, masum tek bir insana dahi zarar vermesi ülkemiz için kötü bir etiket insanımız için büyük haksızlıktır. yetkililerin bu konudaki hassasiyeti bizi memnun edecektir. saygılarımla

Cumhur Yali 27.09.2004 - 10:35
Tutuklama karari cikartan hakime tebrikler.Belediye ekipleri ve zabitalar örnek alsinlar halkin sagliginla oynayan yiyecek maddesi üreten firin,pastane ve sucuk üretimi v.b gibi yerleri 3-4 gün kapama yerine tutuklama karari ciksa ancak önüne gecilir. Tebrikler

Nesrin adıgüzel 27.09.2004 - 10:04
Ne güzel böyle haberlerle karşılaşmak.Tabiki sözünü ettiğim olay doktorumuzun ve savcımızın duyarlılığı.Her ikisine de toplumumuz adına teşekkür ve tebrik ediyor aynı özenle uzun yıllar görevlerinde başarılar diliyorum.Hastamıza da acil şifalar ve sabır diliyorum. Umarım bu tarz haberler adam sendecilikle görev yapan tüm çalışanlara örnek olur.Bir eğitimci olarak toplumdaki bu yozlaşmada katkımız olduğunu düşünüyor ve çok üzülüyordum.Demekki iyi bireyler de yetiştirebiliyormuşuz.Çok mutlu oldum.Doktor ve savcımızın yetişmesinde katkıları olan, başta aileleri olmak üzere herkesi tebrik ve teşekkür ediyorum.Bu olayın haber yapıp bizlere ulaştırdığınız içinde siz hürriyet çalışanlarına teşekkür ediyorum.Sağlıklı ve mutlu günler dileğimle.

Kadriye Topak 27.09.2004 - 08:52
bu hasta nasıl kaçıyo? Bu kadar tehlikeli bir virüse sahipse karantina da bulundurulmuyor mu? Çoluk çocuğun günahını kim üstlenecek şimdi bu bulaştırırsa?

Mehmet Bilir 27.09.2004 - 08:17
İşte halkını düşünen bir doktor. seni yürekten tebrik ediyorum.. Kesinlikle senin siyasete atılman gerek.. İnşallah halkını düşünen bir insan olarak seni siyasette görürüz.. Diğerlerine örnek olursun

28.9.2004

Kaçak hasta sulh cezaya
Yalçın ATA - Rifat YÜZER / AYDIN, DHA

Dirençli akciğer tüberkülozu tedavisini yarım bıraktığı için hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarılarak yeniden tedaviye başlaması sağlanabilen M.C.'nin yargılanmasına dün başlandı. Nazilli Asliye Ceza Mahkemesi, kendisinin yanı sıra toplum sağlığı için de tehlike oluşturduğu için hakkında 3-6 ay hapis cezası istemiyle dava açılan M.C. ile ilgili görevsizlik kararı verdi. Dosya Sulh Ceza Mahkemesi'ne gönderildi.

Aydın'ın Yenipazar İlçesi'nde yaşayan 48 yaşındaki M.C.'ye 2003'ün Ekim ayında Nazilli Verem Savaş Dispanseri'nde tüberküloz teşhisi konularak İzmir Göğüs Hastalıkları Hastanesi'ne sevk edildi. M.C., iki ay İzmir'de tedavi gördü. Nazilli'deki dispanser, ‘kontrollü tedavi’yi sürdüreceklerini bildirerek, taburcu edilen hastanın kendilerine yönlendirilmesini istedi. M.C., 20 Ocak'a kadar Nazilli'de tedavisine devam ettikten sonra kayboldu. M.C. 18 Haziran'da dispansere yeniden geldi. Kalacak yeri olmadığı için kent dışına çıktığını söyledi. Tedavi yine başladı. Ancak M.C. ağustos başında yine kayboldu. Bu kez Dispanser Başhekimi Dr. Seren Arpaz, Hıfzıssıhha Kanunu'na göre suç duyurusu yaptı.

BEDAVA YEMEK

M.C. hakkında gıyabi tutuklama kararı verildi. M.C. 24 Ağustos'ta ortaya çıkıp savcılığa gitti. M.C., ‘Barınacak yerim yok. İşsizim. Yiyecek, içecek sağlamam mümkün değil. Bu nedenle tedaviyi aksattım. İstanbul'a gittim’ dedi.

Bu ifade üzerine tedavisini sürdürmesi şartıyla M.C. serbest bırakılırken, Nazilli Asliye Ceza Mahkemesi'nde hapis cezası istemiyle dava açıldı. Dispanser yönetimi ve Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'nın kalacak yer sağladığı, üç lokantacının da günde üç öğün yemek verdiği M.C. dünkü ilk duruşmaya gelmedi. Başhekim Seren Arpaz ,hakime, ‘Amacımız hastayı tutuklatmak değil. Bulaşıcı hastalık taşıyor. Kontrol altında tutulması, tedavisinin sürmesi gerekiyor. Çünkü sorun toplumsal’ dedi.

‘MAĞDUR OLDUM’

Duruşmaya gitmeyen M.C. ise, DHA muhabirine "Kaçmadım. Sağlıklıyım. Lunaparkta çalışıp geçimimi sağlıyorum" diye dert yandı. M.C. şöyle konuştu: ‘Dispansere gidip ilaçlarımı almaya devam edeceğim. Daha önce işlerim nedeniyle Yalova ve İstanbul'a gittim. O nedenle dispansere gidemedim. Dönünce tedavime yeniden başladım." Başhekime de sitem eden M.C. ‘Kendi reklamını yapıyor. Benim gibi çok hasta var. Hakkımda dava açılınca herkes benden kaçar oldu. Mağdur oldum. Kahvehaneye bile sokmuyorlar. Şu anda sağlıklıyım. Şimdi resmimi yayınlarsanız, Nazilli'de de herkes benden kaçar’ diye konuştu.

Old 18-01-2007, 18:12   #2
Hekimbaşı

 
Varsayılan

Sn.İlkgenç,

Toplum Sağlığı hizmetlerini ABD örneğini izleyerek böyle bölük pörçük hale getirirsek, sonunun bu olacağı belliydi.

Ne yazık ki tartışmaya çalıştığınız konunun ülkemizde oturtulabileceği sağlıklı bir taban yoktur. Nedenini elimden geldiğince açıklamaya çalışacağım.

Sosyal devlet anlayışının birkaç temel unsuru vardır: eğitim, sağlık, iş güvencesi, yaşlılık sigortası ve bunları destekleyen açılımlar. Bunlar birbirinden ayrılamaz ve devlet tarafından bir 'görev' ya da 'yükümlülük' olarak algılanmalıdır. Benden iyi biliyor olduğunuzu tahmin ettiğim üzere, bu anayasada yer almaktadır.

Bulaşıcı hastalıkların önlenmesi için alınacak önlemler 'Toplum Sağlığı' başlığı altında bir ders olarak ele alınır ve eğitim, aşılama, tarama ve tedavi sonrası izleme gibi unsurlardan oluşur. Bunlar şu anda bakanlık hizmetleri içerisinde mütalaa edilmekle birlikte, elle tutulur hiçbirşey yapıldığı söylenemez, çünkü 'Sağlık Hizmetlerinin Sosyalizasyonu' adlı yasa göz göre göre dumura uğratılmıştır. Yani devlet görevinden istifa etmiştir.

Sağlık, iş güvencesi ve yaşlılık sigortaları ülkemizde kökten sakat bir temele oturtulmuş, başta milletin vekilleri olmak üzere herkesin yağmasına açık hale getirilmiştir. Bunun nedeni açıktır: Sigorta keseneği ile işsizlik sigortası ödenekleri, emeklilikte ödenecek ücretler ve sağlık sigortasına dahil olan bireylerin koşulları arasında gerçek mali ilişki kurulmamış, devletin açığı finanse etmesi temelinde bir takım yaklaşımlar tercih edilmiştir. Bunun sonucu olarak bütün sandıklar (SSK, Em.San, Bağ.Kur) batmıştır.

Örneğin, sadece bir yıl milletvekilliği yapan kişi, ömür boyu en yüksek devlet memuru emekli maaşı tutarında (en yüksek maaşlı devlet memurunun emekli maaşının 2 katından fazladır, yanlış anlaşılmasın, çünkü işin içinde makam tazminatı filan gibi alakasız şeyler de girmektedir) emekli maaşı almaya hak kazanmaktadır ve bunu ödemekle emekli sandığı yükümlüdür.

İkincisi, sözü geçen makam tazminatı gibi çalışılan sürede çalışana ödenen, ancak üzerinden sigorta kesintisi yapılmayan birsürü gelirin emekli ücretlerine yansıtılması yoluna gidilerek 'imtiyazlı emekliler' yaratılmıştır. Bunlar arasında valiler, generaller, kaymakamlar, KİT genel müdür ve yardımcıları, albaylar, hakimler ve savcıları sayabiliriz. Dünyanın neresinde olursa olsun içinden kesinti alınmaksızın emekliliğe yansıtılan bir gelirden söz ederseniz, sigortacılar size güleceklerdir; çünkü bu yoktan para var etmek anlamına gelmektedir. Böyle birşey olamayacağına göre, para nereden gelecektir? Devlet bütçesinden.

Buna çok benzer biçimde, 'süper emeklilik' gibi mucizevi icatlarla SSK nın yükünü de arttırmayı başarmışlardır. Bir başka yöntem de ev kadınlarının SSK dan emekli edilmeleri ve tarımda çalışanlar vb lerinin isteğe bağlı sigortalılıklarıdır.

Bütün bunların sadece yaşlılık sigortasıyla ilgili olmadığını, aynı zamanda sağlık sigortasını da belirlediğini düşünürseniz, kayıpların ne kadar büyük olduğu ortadadır. Şimdi de zaten uc uca getirilemeyen bu tabloya bir de işsizlik sigortası eklenmiştir; ve utanmadan suç IMF nin üzerine atılmaktadır. Bu tamamen kandırmacadır. Yapılması gereken yerine uydurma çözümlere gidilerek herkes kandırılmış ve kandırılmaktadır. Söylediklerim sadece şu anki seçilmiş veya atanmış yöneticilerle ilgili olmayıp, son 40 yıldakilerin tümüyle ilgilidir.

Dünyanın her yerinde sağlık sigortaları birey temelinde kesintilerle ayakta tutulur. Yani, bir çalışan için sonsuz sayıda bireyin sağlık giderleri karşılanmaz. Kişinin 3 çocuğu varsa, yaşlarına göre kesenekler ilave olur. Eşi çalışmıyorsa, o da keseneği arttırır; hem de yaşına göre. Çocuklarınki ise ister paylaşılır, ister tek ebeveyne yüklenir. Anne ve babalar ise asla kapsamda yer almamalıdır; fakat isteğe bağlı, ayrı ve özel koşullarla katılmaları sağlanabilir. Herkesin hangi yaş ve cinsiyette ne kadar keseneğe tabi olacağı toplumsal istatistiklerle desteklenen bilimsel komisyonlar yoluyla belirlenir ve insanlar bunları öderler. Sadece TC nde sabit bir kesenekle ana, baba, çocuklar ve eşin sağlık hizmetlerinden yararlanması söz konusudur. Böyle bir rezalet olmaz.

Öte yandan, toplumun düşük gelirli, genellikle de cahil kesimini kandırmak için bir de 'yeşil kart' ucubesi yaratılmıştır. Her vatandaşa sağlık hizmeti götürmekle yükümlü hissediliyorsa, böyle bir şeye ne gerek vardır? Bu kartlara karşılık yapılan harcamaların karşılığını sağlık kurumları nereden alacaktır? Yeşil kartlar kimlere verilecektir? Ben size söyleyeyim: yandaşlarla olası oy depolarına. Zaten bunun örneklerini hep beraber gördük.

Tamam, fakir ülkeyiz, ama bu işleri yapmak siyasi olarak ille de gerekliyse, ayrı bütçe kaleminden yaparsınız, olur biter. Başta Em.San. veya SSK, sonra da hastaneler ve üniversitelerin sırtında kambur oluşturup herkesi rezil etmenin ve o kurumları işlemez hale getirmenin hiçbir anlamı yoktur.

İşte yöneticilerimizin bu 'dahiyane' buluşları sayesinde, sadece koruyucu / önleyici sağlık hizmetleri değil, artık tanı ve tedavi hizmetleri de rezil olmuştur.

Tedaviden kaçan vatandaş haklıdır. İsterseniz bedava tedavi edin; adam neden tedaviye devam etsin ki? İşinden kalacak veya atılacak; para kazanamayacak, sefil olacak. Bu durumu hapis cezası keserek çözmek ne derece vicdani, ne derece haklı olur? Eğer ille de bir ceza kesilecekse, işleri bu duruma getiren yöneticilerle, seslerini çıkartmayan üniversite hocalarına kesmek gerekir.

Kaldı ki, eğer tıbbi olarak dikkatle yakından bakarsanız, 'bedava tedavi ediyoruz' diyenlerin kullandıkları ilaç ve yöntemlerin insan vücuduna verdikleri zararlar, parası olanların alabilecekleri tedaviye oranla çok daha fazladır. Bunu söylemek korkunç, fakat gerçek. Veremin tanesi 100 YKr olan, üstelik yerli üretim bir aşının iki kez uygulanmasıyla önlenmesi mümkünken, devlet düzeneği bunu sağlamakla yükümlü, ama görevini yerine getirmemiş iken, adamı hapse atmak ne oluyor?

Görünen köy kılavuz istemez. Ben ve benim gibi düşünen sağlık eğitimi almış kişilerin görüşleri, çözüm önerileri dinlense, bu durumlara düşmezdik. Maalesef üniversitelerdeki hocalarımız bu konularda suskun kalmak ve ünvanlarını kullanma yoluyla ayrıcalıklı yer edinmek yolunu yeğliyorlar. Sermaye de memnun, onlar da artık doktorların işvereni olmayı öğrendiler. Cebinde belli miktar para bulan her sonradan görmenin, toprak ağasının, aşiret reisinin bir hastanesi var artık. Hayırlı olsun.

İsterseniz adamı hapsedin. Acaba bu yolla işi çözebilecek misiniz? Ya da, daha hoşunuza gidecekse, il sağlık müdürü veya sağlık ocağı hekimini hapsedin. Eğer bu yaklaşımlarla daha sağlıklı, daha güvenli bir toplumda yaşama olanağı elde edeceğinizi sanıyorsanız, aldanıyorsunuz derim.

Kolay gelsin.

Not: Bu gönderi kesinlikle politik (siyasi) değil, mesleki (tıbbi) içeriklidir. Sözü geçen her olumsuzluk için kanıtlarım olduğu gibi, bu konulara dünya üzerinde getirilmiş çözümlere ilişkin örneklerim de vardır. Ancak ve ancak anayasamızda yer alan 'sosyal devlet', 'bireyin hakları' ve 'devlet karşısında eşitlik' kavramlarını kaldırdığınız taktirde politik sayılabilir. Şu anda öyle bir durum olmadığına göre, anayasa hukuku çerçevesinde de teknik içerikli sayılır (umarım).
Old 10-02-2007, 21:41   #3
ilkgenc

 
Varsayılan çok haklısınız aslında ben kendimi tutuklatayım

Merhabalar.Yoğunluktan mesajlara bakamadım.İlgilenen olmuş diye sevindim ama hem de bir tıp mensubunun yanıtı beni tartışma açmak isterken taşıdığım endişeler konusunda haklı çıkardı.Ben başka bir şey soruyorum.Çözüm önerileri yerine başka yanıtlar buluyorum.Yeterince açık yazamadımmı acaba?

Sayın meslektaşım yazdıklarınızın bir kısmına katılıyorum(sağlık politikalarımız konusunda).

Sağlık ocağı dr yada sağlık müdürünü niye tutuklayalım anlamadım
hasta ilacı kullanmamak konusunda niye haklı onuda anlamadım.
Çünkü;
1) verem aşısı veremden korumuyor.Örneğin benim 2 aşım var ve veremle uğraşan bir hekim olarak verem oldum 6 ay tedavi gördüm.Aşının koruyuculuğu %20-80 arasında değişir diyor klasik bilgiler ve hastalarımın % 90 dan fazlasının aşısı var.Ayrıca benim bölgemde aşılama oranı hiç düşük değil.
2) hastaların sosyo konomik durumları konusunda tartışmayacağım haklısınız iş yok vs ama verem savaş derneğinin sosyal komitesi bu hastalara gıda kira yakıt vs yardım yapıyor.
3)ilacı reddetme gibi bir lüksü yok bulaşıcı, üstelik solunum yoluyla bulaşan korunma yolu olmayan bir hastalık herhangi bir ortamda her kese bulaştırabilir ki 6 ayın 2 ayı günde 12 ilaç kalan 4 ay 3 ilaç yutmanın ne demek olduğunu bilen verem olmuş ve bu ilaçları yutmuş bir insan olarak kimsenin başına gelsin istemem.
4) Türkiyede verem tedavisi son derece bilinçli ve bilimsel yapılıyor.Cumhuriyetin kuruluşundan beri hastalara güvence olsun olmasın ücretsiz ulaştırılıyor.Tüm tetkikleride ücrtsiz yapılıyor.
5)15 yıldır bu işi yapıyorum ve bazen gerçekten çözümsüz kalıyorum.Zaten hastayı tutuklatacağım filan da yok sadece bu işin yasal prosedürü nedir onun doğrusunu öğrenmeye çalışıyorum.Yada tartışmaya açalım istiyorum.Daha doğrusu istiyordum.
Old 11-02-2007, 17:57   #4
Hekimbaşı

 
Varsayılan Hekime ahkam kesmişim galiba

Sn İlkgenç,

Hastaların böyle durumlarda tedaviyi reddettikleri zaman ne yapılması gerektiği konusunda hukukçuların yardımcı olmasını beraber bekleyelim derim; çünkü benim naçizane bilgilerim sizinkilerden de az. Ama bunun hapis değil, tedavi süresince dispanserden ayrılmasına engel olacak önlemler beraberinde zorla dispansere yatırmak olması gerekir. Fakat, bu sırada hastanın eline bakan aile fertleri varsa, onlar için de göstermelik değil, gerçek ve yeterli önlemler alınmak, destekler sağlanmak zorunda; aksi takdirde ne yapsanız adamı orada tutamazsınız.

Doktoru veya sağlık müdürünü tutuklama önerisi bu konuların yasal önlemlerle çözülmesinden medet umanlara yönelik alaycı bir abartma niteliğindedir. Öyle şey olur mu?

Hasta ilacı kullanmamak konusunda haklı değil elbette; ama kendi açısından buna hakkı olduğunu düşünmeye iten noktalara dikkat çekmek istedim. Örneğin, dispanserde yatmakla içine düşeceği sıkıntılara. Gerisi elbette cehalet; ama bunun suçlusu da o değil. Kim olduğunu ikimiz de biliyoruz.

Ankara' da çalışıyor olmanızdan dolayı şanslı, hastalığa yakalanmış olmanızdan dolayı ise çok şanssızsınız. Her konuda olduğu üzere VSD de orada herşeyi en iyi yapacak elbette, orası başkent. Ama siz de takdir edersiniz ki veremle savaştaki en temel kademe cehaletin önlenmesi, çevrenin korunması ve iyi beslenme. Basilin direnç kazanması da işin apayrı bir boyutu. Ama biz bunları sıfatı 'sosyal' olan devletimizin büyüklerine anlatabiliyor muyuz? Gerçek ve doğru yöntemleri kabul ettirebiliyor muyuz?

Veremle Savaş gibi nedene yönelik örgütlenmelerle bu tür sorunların çözülemeyeceği bütün dünyada kabul görmüş bir görüş. Sağlık hizmetlerinin sosyalizasyonu yasası da bu doğrultuda çözümler getiren bir yaklaşımın başlangıcı idi, ama köy enstitüleri gibi başladığı yerde kaldı. Ne yapacağız? Kızamıkla Savaş, Griple Savaş, onunla bununla savaş diye bütün sorunlarla ilgili ayrı ayrı örgütler mi kuracağız? Yoksa, halkımıza gerçek bir çözüm mü sunacağız? Acaba bunu istiyor muyuz, yoksa birbirimizi mi kandırıyoruz? Hekim olmanız olasılığını gözönüne almadan yazmış olduğum şeylerin amacı bu noktalara dikkat çekmekti.

Nitekim, cahil olmamanıza, iyi beslenmenize rağmen, siz de hastalığa yakalanmışsınız. Bunu, olayın toplumsal boyutunu algılatmak açısından, toplumun erk sahibi kesimleri ve yöneticilerin, karar vericilerin gözüne sokmak gerekir. Eğitimi olduğu, hali vakti yerinde olduğu, veya toplumun seçkinlerinden olduğu için, ve paralı teşhis ve tedavi hizmetlerinden yararlanabileceği güvencesi ile; toplum genelinin sağlık sorunlarına gerçek çözümler getirilmesinde isteksiz davranmanın nelere yol açtığını göstermek açısından bu çok çarpıcıdır. Sosyal devletin herkese ücretsiz sağlık hizmeti yükümlülüğü işte bu gibi nedenlerle o vurdumduymazların da sahip çıkması gereken birşeydir.

Bakalım hepimizin aynı gemide olduğumuza ne zaman ayacaklar?

Saygılarımla,
Old 11-02-2007, 19:00   #5
ilkgenc

 
Varsayılan veremle savaş ayrı bir örgütlenme gerektirir

Tekrar merhabalar.
12 yıl Ankaranın yenidoğan semtinde hastalarımın % 80 inin yoksulluk % 75 inin açlık sınırında olduğu genellikle altındağ ilçesinin mahallelerine bakan bir dispanserin başhekimliğini yaptım.Tedavi başarım % 95 in altına hiç düşmedi.Dispanseri destekleyen bir sosyal komitem vardı ve onların sayesinde hastalar her ay gıda giysi bazen nakit ve ek yardımlar aldılar.Belediye kaymakamlık ve valilikten destek için uğraştım başardığımda oldu başaramadığımda.Yine sizin yazdıklarınızın pek çoğuna katılıyorum.Fakat;
1)Dispanserler yataklı tedavi kurumları değil hastayı dispanserde tutamazsınız.
2) hastaneye yatan hasta çıkacağım deyip imza atıp çıkıyor bir şey yapılamıyor.
3)genelde uyumsuz olan hastalar madde bağımlısı (Alkol, uyuşturucu vs ) olan hastalar oluyor.
4)Sistemin düzelmesini beklersek(Biliyorsunuz bir fıkra var Tanrı bile Türkiye'den umudunu kesmiş ) bulaşıcı olan bu hastaları sayıları 3ü 4ü geçmez son çare nasıl çözebilirim onu araştırıyorum.
Verem örgütlenmesi olamadan genel sistem içinde bence bu iş çözülmez.İyiki Verem savaş dispanserleri var yoksa ülkemizde sağlık ocakları vs ile bu iş yürümez rakamlar korkunç olurdu.Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Avukatlar Nasıl Kurtulur? avukatlıkta Kalite Nasıl Artar? işte Bana Göre Çözümü: ibrahimbey Hukuk Sohbetleri 87 26-05-2010 22:11
Hasta Hakları Belgeleri Av.Habibe YILMAZ KAYAR Hasta Hakları Çalışma Grubu 1 14-04-2007 22:48
Noterlik Hakkında Bilgi(Nasıl Olunu,işleyiş Nasıl Vs Vs) fatih Hukuk Soruları Arşivi 2 04-03-2002 20:39


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06112409 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.