Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

gayrımenkul satış vaadi-kat karşılığı inşaat sözleşmesi

Yanıt
Old 19-04-2008, 12:03   #1
av_ramazan

 
Varsayılan gayrımenkul satış vaadi-kat karşılığı inşaat sözleşmesi

herkese selamlar,gayrımenkul satış vaadine dayalı olarak kat karşılığı inşaat sözleşmesi yüklenici ile arsa sahibi arasında tanzim edilmiş ve mevzu yapı yüklenici tarafından yapılmıştır.sorunumuz olayımızda 3.kişiler açısından cereyan ediyor.Binanın yapım ve imali ilgili giderler,işçilik sigortaları ve iskan izni aradan 4 yıl geçmiş olmasına rağmen yüklenici tarafından yerine getirilmemiştir.3.kişiler/bina sakinleri yükleniciyi-arada herhangi bir hukuki bağ yok-sözleşme hükümlerini ifaya zorlayabilir mi.yoksa arsa sahibi üzerinden sözleşmeye dayanarak davacı mı olmalılar..izlenecek prosedür ne olmalıdır.bu konuda bilgisini paylaşan meslektaşlara teşekkür ederim..
Old 20-04-2008, 21:14   #2
av.halil canda

 
Varsayılan

bu soru sözleşmeyi tam olarak okumadan yanıtlandırılamaz.Sözleşmede 3.kişilerin hakları ile ilgili yükleniciye bir yükümlülük var mı yokmu?İnşaat ruhsatı kimi,n üzerine bunları birmek gerekir.Kanımca sözleşmede açıklık olmasa bile işçiler yükleniciye iş mahkemesinde dava açabilirler.
Old 21-04-2008, 08:47   #3
av_ramazan

 
Varsayılan

sözleşmede inşaata ait tüm hukuki ve cezai sorumluluğun yükleniciye ait olduğu-işçilik sigortası,harç,resim,vergi vs-belirtilmiştir.3.kişilerle ilgili herhangi bir ibare yoktur.
Old 23-04-2008, 16:15   #4
Themis99

 
Varsayılan

Sayın ramazan,
Benzer bir davada benim elimde var bende kısmen çıkmazdayım bu konuda..
Üçüncü kişiler tarafından müteahhidin arada sözleşme bulunmadığından zorlanamayacağı kimi meslektaşlar tarafından ifade edildi.Bazı meslektaşlar ise açılabileceğini belirtmekte.Ancak konuya ilişkin sorunu çözer nitelikte bir Yargıtay kararı bulmam şimdilik mümkün olmadı.

Ancak taşınmaz satım sözleşmesi gereği; kat irtifak payını satın alan kişinin arsa sahibinin halefi olacağını ve bu durumda müteahhitten sözleşmedeki edim borçlarının ifasını talep edebileceğini düşünmekteyim.
Arsa sahibine karşıda,satım sözleşmesi gereği müracaat edilebileceği göz önüne alınmalıdır.
Bu arada görev sorunu da var....
Zira müteahhidin sorumluluğuna gidilebileceği düşünülür ise bu durumda Tüketici Mahkemelerinin görevli olup olmadığının da düşünülmesi gerekmektedir.

İlk etapta müteahhide bir ihtarname çekilebilir ve ayıplar bildirilebilir. Belki bir faydası olur ve müteahhit eksiklikleri giderir.

Ardından keşif ve bilirkişi incelemesi ile durum tespit edilebilir ve bir avantaj sağlanabilir diye düşünmekteyim.
olaya ilişkin Yargıtay kararları bulur ve bizimle paylaşırsanız çok memnun oluruz.
Saygılar.
Old 24-04-2008, 10:57   #5
av_ramazan

 
Varsayılan

sayın themis konuya duyarlılığınız için teşekkür ederim.bende şu an itibariyle konuya dair açık ve net bir bilgi elde edemedim..usule dair problemlerin yanı sıra bir diğer problemimiz yüklenicinin nasıl ve ne şekilde edimlerini ifaya zorlayacağımız hususu..esasında vefat eden arsa sahibinin mirasçıları yönünden davayı açmayı düşünüyorum..fakat bunun 3.kişilere ne şekilde tezahür edeceğini tam olarak netleştirebilmiş değilim..konuyu araştırıyorum..sağlıklı bilgiye ulaşırsam ya da ulaşırsanız buradan paylaşalım..saygılar
Old 28-04-2008, 16:12   #6
Themis99

 
Varsayılan

Sayın av ramazan ,
Acaba Borçlar Kanunu madde 106 'ya dayanılamaz mı ?

Borçlar Kanunu madde 106

Alıntı:
'' Karşılıklı taahhütleri havi bir akitte iki taraftan biri mütemerit olduğu takdir de, diğeri borcun ifa edilmesi için münasip bir tayin veya münasip mehilin tayinini hakimden isteyebilir.
Bu mehil zarfında borç ifa edilmemiş bulunduğu surette alacaklı her zaman onun ifasını talep ve teahhür sebebi ile zarar ve ziyan davası eylemek hakkını haizdir; birde aktin icrasından ve teahhürü sebebiyle zarar ve ziyan talebinden vazgeçtiğini derhal beyan ederek borcun ifa edilmemesinden mütevellit zarar ve ziyanı talep ve akdi fesh edebilir. ''

Konuya ilişkin olarak eski tarihli bir Yargıtay kararı :

Alıntı:
'' Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 1987/ 3812 E 1988/ 2287 K ve 13.06.1988 tarihli ilamı ,

ÖZÜ : Ayıplı işler ile noksan işler, hukuki sonuçları yönünden birbirinden ayrı nitelikte hukuki olgulardır.
Satış akdinde istisa hükümleri değil satıcının tekefülüne ilişkin BK madde 217 ve ilgli hükümleri uygulanır.
Taraflar arasında ki uyuşmazlık, davacı idarenin davalıdan satın aldığı 4 adet apartman dairesinde ki ve ortak yerlerde ki eksik ve kusurlu işle bedelinin ödetilmesine ilişkindir. Bu niteliği itibari ile , akit alım ve satım hukuki ilişki olup , uyuşmazlığın çözümünde BK 6. Bap hükümlerinin uygulanmasını gerektirir. Bu nedenle hakimin taraflar arasında istisna akdi mevcut olduğuna dair gerekçesi yerinde değildir.
Böyle olunca BK madde 217 hükmü yollaması ile aynı kanunun 194 ve 198.madde hükümleri göz önünde tutularak, davaya konu edilen kusurlu ayplı işler ile eksik işler birbirinden ayrılmalı;eksik bırakılan işler için teslimde ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olsa dahi , zaman aşımı süresi içinde bedelinin ödetilmesinin istenebileceği kabul edilmelidir.
Çünkü noksan işte ,iş yapılmadığından niteliğinin sözleşmeye uygun olup olmadığı , diğer bir deyimle ayıplı bulunup bulunmadığı üzerinde durulamaz . O halde, noksan işin ayıplı işlerle bir arada ifade edilmesi ve yukarıda sözü edilen madde hükümlerinde , düzenlenen ''ayıplı işler '' kavramına dahil edilmesi olanağı yoktur. Gerçekten BK nun 194 ve bunu izleyen maddelerinde ihbar veya muayeneye bağı tutulan işler , sadece nitelik itibariyle şartnamesine uygun yapılmayan (ayıplı) işlerden ibarettir.
Esasen aynı kanunun 106. maddesinde , seçimlik haklardan olduğu belirtilen akdin ifası isteminde ,eksik işlerin giderilmeside yer almaktadır.
Mahkemenin bu yönleri gözden kaçırarak , satın alınan 4 dairede ki eksik işler ile , bu dairelere isabet eden ortak yerlerde ki eksikliklerin temerrüt tarihinde ki rayiç bedellerine hükmetmesi gerekirken ,olayda uygulama yeri bulunmayan BK 'nun 359 ve 362 .madde hükümlerine dayanarak davanın reddine karar verilmesi yanlıştır.

Borçlar Kanunu madde 106'nın uygulanmasına dair başka bir Yargıtay kararı

Alıntı:
][[color="Black"]B]T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 1995/5604
K. 1995/5908
T. 15.6.1995
• TEMERRÜT ( Temerrüde Rağmen Alacaklının Seçimlik Haklarını Kullanmaması )
• KARİNE ( Temerrüde Rağmen Alacaklının Seçimlik Haklarını Kullanmaması )
• MÜTERAFİK KUSUR ( Tazminattan İndirim Sebebi Olması )
• GECİKMİŞ İFA ( İnşaat Halindeki Binanın Kararlaştırılan Sürede Teslim Edilmemesi )
• TAZMİNATTA TENKİS ( Zarar Görenin Kusuru )
• HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Hem Kendine Yarar Sağlamak Hem de Karşı Tarafa Zarar Vermek İçin Kullanıldığı Haller )
818/m.44,98,106
743/m.2
[/b]ÖZET : 1- Karşılıklı taahhütleri içeren sözleşmelerde borcun ifa edilmemesi, diğer bir anlatımla yerine getirmede direnme halinde, alacaklı BK.nun 106/1. maddesinde yazılı seçimlik hakkı "her zaman" kullanabilir. Ancak, bu hakkı kullanmak zorunda da değildir. Alacaklı, borcun yerine getirilmesini ( ifayı ) ve gecikme tazminatını zamanaşımı süresi içinde isteme hakkına sahiptir.
Alacaklı bu seçimlik hakkını kullanamadığı takdirde, birinci seçimlik hak olarak sözleşmenin yerine getirilmesini ve tazminat istediği yolunda bir karinenin varlığı kabul edilir.
2- BK.nun 98. maddesi, delaletiyle 44. maddesi sözleşme ilişkilerinde de uygulanır. Buna göre, zarar görenin kusuru, tazminattan indirim nedeni olarak kabul edilmiştir. Ne var ki, buradaki kusur, BK.nun 41. maddesi anlamındaki kusurdan farklı olarak, zarar görenin "zarara razı olması", ya da "eylemin, zararın oluşmasına veya zararın artmasına yardım etmesi" şeklinde belirlenir. Bu özel nedenler bulunmadıkça, zararın sonuçlarının bir bölümü zarar görene yükletilemez.
3- Ayrıca, hakkın kötüye kullanılması; hakkın sırf başkasına zarar vermek için kullanıldığı hallerin dışında "hem kendine yarar sağlamak ve hem de karşı tarafa zarar vermek için kullanıldığı hallerde" sözkonusu olabilir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşulup, düşünüldü:
KARAR : Davacı; 29.4.1987 tarihli satış sözleşmesi ile davalı yükleniciden Mersin B... ... Mahallesi 857 ada 281 parselde kayıtlı taşınmaz mal üzerine yapılan inşaat halindeki binadan 10 numaralı daireyi engeç 2 sene içinde tamamlanması ve anahtarının teslim edilmesi koşuluyla, 29.4.1987 tarihinde tapudan satın aldığını, davalının sözleşmedeki edimlerini ifa edip daireyi teslim edemediğini, eksikliklerin giderilmesi için gereken 70.000.000 TL. ile yoksun kalınan kira kaybı için 8.000.000 TL. olmak üzere toplam 78.000.000 TL.'nın % 54 faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, yargılamaya gelmemişlerdir.
Mahkemece; borcun muacceliyetinden itibaren davalılar borçluların edimlerini ifa etmemeleri karşısında, davacı alacaklının makul bir süre bekledikten sonra haklarını kullanması gerektiğine ilişkin Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi'nin kararlarına dayanılmış, tesbit edilen makul süre tarihine göre hesaplanan 11.951.524 TL. giderimin % 54 faizi ile davalılardan tahsiline, fazla istemin reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında 29.4.1987 tarihinde düzenlenen satış aktinde; davalıların satım konusu daireyi sözleşmenin in'ikat ettiği tarihten itibaren 29 Nisan 1989 tarihine kadar tamamlayarak, anahtarını davacıya teslim etmeyi yüklendikleri açıkça kararlaştırılmıştır. Yine davalıların sözleşmedeki edimlerini ifa etmedikleri, yargılamada toplanan delil ve belgelerle kanıtlandığı gibi bu olguya yönelik taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkemenin kabulü de bu doğrultudadır. Uyuşmazlığın çözüm noktası, davalılar borçluların sözleşmedeki edimlerini ifa etmemeleri, teslimde gecikmeleri halinde davacı alacaklının BK.nun 106/1. maddesinde belirlenen seçimlik hakkını borçlulara uygun bir süre bekledikten sonra bildirmek zorunda olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Gerçektede; BK.nun 106/1. maddesinde birinci bendine göre; önel verilsin veya verilmesin borcun yerine getirilmesinde direnilmesi halinde alacaklıya üç seçimlik hak tanınmıştır.
1- Her zaman gecikmiş işi yerine getirme ( İFAYI ) ve gecikme tazminatını isteme,
2- Sözleşmenin yerine getirilmesinden vazgeçilerek olumlu ( müsbet ) zararı isteme,
3- Sözleşmeden dönme ( fesih ) ve olumsuz ( menfi ) zararı isteme.
Yineleyelim ki, alacaklının ifada direnen borçluya ( davalılara ) uygun bir süre bekleyip BK.nun 106/11. maddesindeki seçimlik hakkını bildirmek zorunda bırakılıp bırakılmayacağının açıklığa kavuşturulması gerekir. Öğretide yerleşmiş görüşlere göre, borcun ifa edilmemesi, farklı anlatımla yerine getirmede direnme halinde ( gecikmiş ifa ) alacaklı BK.nun 106/11'deki hakkını "her zaman" kullanabilir; ne varki ardından hemen vurgulayalım ki, kullanmak zorunda da değildir. O nedenle alacaklı, borcun yerine getirilmesini ( İFAYI ) ve gecikme tazminatını zamanaşımı süresi içerisinde isteme hakkına sahiptir ( Bkz. H. Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku, Sh: 501; Becker, İsviçre Medeni Kanun Şerhi, Borçlar Kanununun 1. Kısım Genel Hükümleri, 4. Fasikül, Dr. S. Özkök Çevirisi, Sh. 21; Oser Schönenberger, Borçlar Kanunu, Recai Seçkin Çevirisi Sh. 777 ).
Davacı alacaklı, bu seçimlik hakkını kullanamadığı takdirde birinci seçimlik hak olarak sözleşmenin yerine getirilmesini ve tazminat istediği yolunda bir karinenin varlığı kabul edilir ( Bkz., Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt: 3,1. Bası, Sh. 292 ). Bu karine; yasa koyucunun alacaklının borcun ifasının ve gecikme nedeniyle zarar ve ziyanını "her zaman" isteyeceğini kabul etmesinin tabii bir sonucudur.
Diğer taraftan, somut olaya BK.nun 44 ve MK.nun 2. maddelerinin uygulama alanı bulunup bulunmayacağı konusuna da bir tartışma ve açıklama getirmekte de yarar vardır. BK.nun 98. maddesinin yaptığı yollama ile BK. nun 44. maddesi sözleşme ilişkilerinde de uygulanır. Anılan yasa maddesinde kural olarak zarar görenin kusuru, tazminattan indirim nedeni olarak kabul edilmiştir. Buradaki kusur BK.nun 41. maddesindeki teknik anlamdaki kusurdan farklılık arzeder. Burada özel nitelikte belirlenen davranışlar tazminatın saptanmasında etkili neden olarak kabul edilmiştir.
Bunlar, zarar görenin "zarara razı olması" yahut "eylemin zararın oluşmasına veya zararın artmasına yardım etmesi"dir.
Bu özel nedenler olmadıkça zararın sonuçlarının bir bölümü davacı alıcıya yükletilemez.
Teknik anlamda bir kusur olmamakla beraber; zarar görenin kusuru belirlenirken kusurun belirlenmesine ilişkin yöntem ve tanımlardan yararlanır. Hal böyle olunca, zarar görenin kusurundan söz edebilmek için "başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken o şekilde davranmamak suretiyle kınanabilen bir eylemin vucut bulması gerekir.
Açıklanan yasa kurallarının ışığında somut olaya bakıldığında, davacının zararın nedeni olan dairenin geç tesliminde kınanabilecek bir eylemiyle zarara razı olduğu yahut zararın oluşmasına ve artmasına neden olduğu iddia ve ispat edilememiştir. Aksine, davacının 106/11. maddedeki Seçimlik hakkını dilediği zaman ve zamanaşımı süresince kullanması, onun yasal hakkı olup, kınanacak bir davranış olarak kabul edilemez. Dahası, davacı, sözleşmenin yerine getirilmesinde ve dairenin tesliminde davalıyı duraksamaya düşürerek, işin gecikmesine neden olan bir eylemi de bulunmamaktadır. Her iki tarafın, sözleşmenin yerine getirilmesi ve teslimi konusundaki eylemli durumu da bunu doğrulamaktadır.
Bu nedenlerle davacının, BK.nun 44. maddesindeki özel hallere ilişkin bir eylemi bulunmadığı gibi yasaya uygun davranışını tazminatın indirilmesinin nedeni ( kusur ) olarak kabul etmek olanağı da yoktur.
Öte yandan, MK.nun 2/1. maddesinde anlamını bulan doğruluk ve güven kurallarının somut olayda tartışılması da mümkün değildir.
Sözleşmelerde kararlaştırılan hususların yerine getirilmesi, verilen sözün tutulması ( Pacta Sunt Serventa-Akde vefa ) ilkesi gereğidir. Olayımızda davalılar, satış sözleşmesiyle işin geç tesliminden dolayı ve geç teslim süresinin bütünü için tazminat-cezai şart ödemeyi kabul ettiklerine göre, bunu ve binadaki eksikliklerden kaynaklanan zararı dava tarihindeki rayiç değerleri ile eksiksiz olarak ödemek zorundadır. Esasen bundan kaçınma sözleşmeye doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı davranış olur.
Davacının gecikme süresini tamamını kapsayan tüm tazminatı istemesi hakkın kötüye kullanılması şeklinde de nitelendirilemez ( MK. m. 2/2 ).
Hakkın kötüye kullanılması, hakkın sırf başkasına zarar vermek için kullanıldığı hallerin dışında "hem kendine yarar sağlamak ve hem de karşı tarafa zarar vermek kastı ile hakkın kullanıldığı haller"de sözkonusu olabilir ( Bkz. S. Ediz, age., Sh: 324 ).
Davacı, sözleşmeden doğan hukuka uygun bir hakkını kullanmakla kendine yarar sağlamaktadır, bu hakkını davalıya zarar vermek kasdıyla kullandığını söylemek asla mümkün değildir. Bu bağlamda, sözleşme ilişkilerinde, alacaklının, borcun uzun süre ,yerine getirmemesine göz yumması halinde sözleşmenin yerine getirilmesi ve tazminat istemenin hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmesi düşünülebilir. Ancak bu yolla seyrek ve olağanüstü hallerin varlığı halinde başvurulması gerektiği gözardı edilmemelidir. Özellikle bu durumlarda, uzun süre bekleme nedeniyle fiyat dalgalanmalarından yararlanma borçluyu zarara sokmak ve onun durumundan yararlanma kastının varlığı aranmalıdır ( Bkz. Tandoğan, Mesuliyet Hukuku, Sh: 501, Borçlar Hukuku, Sh: 133-134; Becker, age., Sh: 21; Oser Schönenberger, Sh: 777 ).
Bu davada, davacıyı sözleşmeden doğan hakkını istemesinde ne kınanacak bir eylemi veya zarar vermek kastı olduğu belirlenmemiştir. Tüm bu ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenmiştir ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 9.10.1991/15-340 esas,1991/467 karar ). Şu durum karşısında, satım konusu dairedeki eksiklikler yönünden bilirkişi raporları arasında çelişkiler uzman bilirkişilerle giderilmeli bunların dava tarihindeki süresinin değeri esas alınmalı, geç teslim tazminatı eksiksiz hesaplanmalı hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde karar verilmelidir.
Mahkemece, Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi'nin, Hukuk Genel Kurulu'nca benimsenmeyen görüşüne dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması, usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ : Yerel Mahkeme kararının açıklanan nedenler altında davacı yararına ( BOZULMASINA ), peşin harcın istek halinde iadesine, 15.6.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Ancak hala üçünücü kişiler müteahhide karşı hangi haklara sahipler ? tam çözüm bulamadım.
Saygılar.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesi yolu ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi üzerinde umutazguler Meslektaşların Soruları 2 25-06-2010 12:58
Satış Vaadi Sözleşmesine Dayanarak Başka Bir Satış Vaadi Sözleşmesi Yapılabilir mi? lnmdeniz Meslektaşların Soruları 13 19-02-2009 18:34
kat karşılığı gayrimenkul satış vaadi söz., ifasının güçlüğü ve uyarlama davası elvankakici Meslektaşların Soruları 1 29-01-2008 20:27
Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Fesih Usulleri ad-hoc Meslektaşların Soruları 7 20-06-2007 15:43
gayrımenkul satış vaadi sözleşmesinde ipoteğin kaldırılması şartı geçerlimidir??? Av.Caglar Meslektaşların Soruları 1 21-05-2007 09:33


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03605509 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.