Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

yazılı sözleşme olmayan adi ortaklığı varlığı tanıkla ısbat edilebilir mi?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 02-11-2007, 16:52   #1
turgaygoller

 
Varsayılan yazılı sözleşme olmayan adi ortaklığı varlığı tanıkla ısbat edilebilir mi?

Taraflar akraba olup,aralarında yazılı adi ortaklık sözleşmesi yapmamışlardır.Ortaklık süresince taşınmaz mallar alınmış bunlar ortaklardan bazılarının üzerine tascil edilmiştir.Ortaklık devam ederken üzerinde tapu kaydı olan ortaklar hem birbirlerine hemde ortaklık dışındaki üçüncü şahıslara taşınmazları devir ve temlik etmişlerdir.Ortaklık malı olan taşınmazlarda hak sahibi olan diğer ortaklar haklarına ulaşabilmek için açılacak davada Adi ortaklığın mevcudiyetini nasıl ısbatlanabilir ?Adi ortaklıkta tanık dinlenebilir mi ? Bir tarafın bu alış verişlerle ilgili tutuğu tasdiksiz özel defter yazılı delil başlangıcı olabilir mi?
Old 02-11-2007, 18:34   #2
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım, adi ortaklığı tanık dinletme yoluyla ispat edebilirsiniz
Buna ilişkin yargıtay içtihatları mevcuttur
Saygılar
Old 02-11-2007, 19:26   #3
halit pamuk

 
Varsayılan

Kanaatimce adi ortaklıkta da senetle ispat zorunluluğu bulunmaktadır.


Ayrıca Baki Kuru'nun Hukuk Muhhakemeleri Usulü Kitabının ikinci ciltinde shf. 1547 'de açıkça adi şirketin senetle ispat zorunluluğundan bahsetmektedir.

Ancak akrabalık hangi derecededir. Kardeşler mi? Baba oğul mu? kayınbabası mı?Ona göre vereceğimiz cevap değişebilir.


T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/7447
K. 2005/7199
T. 7.7.2005
• TRAFİK KAZASI SONUCU YARALANMA ( İş Kazası Niteliğinin Tesbiti Talebi - Vergi Kaydı Bulunmasının Tek Başına Davacıyı Bağ-Kur Sigortalısı Yapmayacağı/Davacının SSK'lı Sayılması Zorunluluğu )
• İŞ KAZASI NİTELİĞİNİN TESBİTİ TALEBİ ( Trafik Kazası Sonucu Yaralanan Davacının Vergi Kaydı Bulunmasının Bağ-Kur Sigortalısı Sayılması İçin Yeterli Olmaması - Olayın SSK Kapsamında İş Kazası Olarak Tesbiti Gereği )
• ADİ ORTAKLIK İLİŞKİSİNİN SENETLE İSPATI ZORUNLULUĞU ( Vergi Kaydı Bulunmasının Tek Başına Ortaklık İlişkisini Göstermemesi ve SSK Sigortalılığına Engel Teşkil Etmeyeceği )
• BAĞ-KUR KAYDININ BULUNMAMASI ( Vergi Kaydı Bulunan Davacının Aynı Zamanda SSK Sigortalısıyken Geçirdiği Trafik Kazası Sonucu Malul Kalması - SSK Kapsamında İş Kazası Niteliğinin Tesbiti Gereği )
506/m.11
1479/m.26,Geç.18
ÖZET : Dava davacının geçirdiği trafik kazasının iş kazası olarak tespiti istemine ilişkindir. Davacının olay tarihini de kapsayan dönemde vergi kaydı bulunmaktadır. Uyuşmazlık; davacının kaza tarihinde Bağ-Kur'lu mu, yoksa SSK'lı mı olduğu hususundadır.

Vergi mükellefiyet kaydı olan bir kimse Bağ-Kur'lu sayılmakla birlikte kanuna uygun bir sigortalılıktan söz edilebilmesi için sigortalı olarak kuruma kayıt ve tescil edilmiş olması da gerekir. Kayıt ve tescil yükümlülüğü öncelikle sigortalıya daha sonra kurum olarak Bağ-Kur'a verilmiştir. Olayda, davacı kayıt yaptırmadığı gibi Bağ-Kur da davacıyı re'sen kayıt ve tescil etmemiştir.

Bağ-Kur'un davaya katıldığı tarihten önce yürürlüğe girmiş olan 4956 sayılı yasayla 1479 sayılı yasaya eklenen geçici 18. madde ile bu kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetlerinin 04.10.2000 tarihinde başlayacağı düzenlendiğinden ve kaza bu tarihten önce olduğundan davacı Bağ-Kur'lu sayılamaz.

Ayrıca, davalı yanca varlığı ileri sürülen ortaklığın varlığının ancak senetle ispatı mümkün olup davalı tarafından ortaklık senetle ispatlanamamıştır.

Buna göre, davacı, davalı yanında hizmet akdine dayalı olarak 506 sayılı Yasa kapsamında çalışmakta iken ve davalının işinin görülmesi sırasında trafik kazasına maruz kaldığından dava konusu olay SSK kapsamındaki iş kazası niteliğindedir.

DAVA : Davacı, 26.08.2000 tarihinde geçirdiği kazanın trafik kazasının iş kazası olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme bozma üzerine ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.

Hükmün, davacı ile davalılardan S.S.K. Başkanlığı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Sultan Namazcı tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre SSK'nın tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davacının temyizine gelince;

Davacı, 26.8.200 tarihinde meydana gelen ve sağ kolunun kopması ile sonuçlanan trafik kazasının ""iş kazası"" olduğunun tespitini istemiştir.

Mahkemece, davaya Bağ-Kur'un da dahil edilmesini öngören bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davacının olay tarihini de kapsayan 21.2.2000 - 31.12.2000 tarihleri arası vergi kaydının bulunması nedeniyle Bağ-Kur sigortalısı olduğu Bağ-Kur'lu olan davacının aynı zamanda SSK'lı olamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmişse de yanılgılı değerlendirme ile varılan bu sonuç dosya içeriğine usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.

İddia savunma ve toplanan deliller ile tüm dosya içeriğine göre; davacının kendi nam ve hesabına bağımsız faaliyetinden ( oto kaportacılığı ) dolayı 21.2.2000 - 31.12.2000 tarihleri arası vergi mükellefiyet kaydının bulunduğu ve fakat Bağ-Kur'a kayıt ve tescilli olmadığı, vergi kaydının devam ettiği sırada 26.8.2000 tarihinde davalı Cemal Mengü'ye ait 16 GM 384 plaka sayılı kamyonetle madeni yağ pazarlaması için seyir halinde iken aracın şarampole yuvarlanması şeklinde meydana gelen trafik kazası sonucu sağ kolunun koptuğu olay esnasında araç sürücüsünün ( şoförünün ) davacı olduğu ve kazanın meydana geldiği işin vergi kaydına esas olan kendi adına bağımsız çalışması ile ilgili olmadığı SSK'ca vergi kaydı nedeni ile Bağ-Kur'lu olan bir kimsenin aynı zamanda SSK'lı olamayacağı gerekçesiyle olayın iş kazası sayılmadığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık; davacının kaza tarihinde Bağ-Kur'lu mu yoksa SSK'lı mı olduğu davacı ile davalı Cemal Mengü arasındaki ilişkinin adi ortaklığa mı yoksa hizmet akdine mi dayandığı ve giderek olayın 506 sayılı yasanın 11. maddesi kapsamında iş kazası sayılıp sayılmayacağı notlarında toplanmaktadır.

Davacının 21.2.2000 - 31.12.2000 tarihleri arasında kendi nam ve hesabına oto kaportacılığı işinden dolayı vergi mükellefiyeti kaydı bulunduğu fakat buna rağmen Bağ-Kur'da kayıt ve tescilli olmadığı çekişmesizdir. Gerçekten vergi mükellefiyet kaydı olan bir kimse Bağ-Kur'lu sayılır. Ancak kanuna uygun bir sigortalılıktan söz edilebilmesi için sigortalı olarak kuruma kayıt ve tescil edilmiş olmak da gereklidir. 1479 sayılı yasanın ""yazılma"" başlıklı 26. maddesindeki düzenlemeye göre kayıt ve tescil yükümlülüğü öncelikle sigortalıya daha sonra kurum olarak Bağ-Kur'a verilmiştir. Davacının anılan maddede öngörülen yükümlülüğe uymadığı, Bağ-Kur'un da davacıyı re'sen kayıt ve tescil etmediği görülmektedir. Bağ-Kur'un davaya katıldığı 25.10.2004 tarihinden önce 2.8.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 4956 sayılı yasayla 1479 sayılı yasaya eklenen geçici 18. madde ile ""Bu kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri 04.10.2000 tarihinde başlar...."" hükmü getirilmiştir. Bu hükme göre davacı Bağ-Kur'a kayıt ve tescil edilse bile hak ve yükümlülük doğuran Bağ-Kur sigortalılığının 04.10.2000 tarihinden önce başlatılması ve giderek davacının 26.8.2000 kaza tarihinde Bağ-Kur sigortalısı sayılması mümkün değildir. Bu nedenle davacının geçirdiği trafik kazasının vergi kaydından dolayı Bağ-Kur'lu olması sebebiyle iş kazası sayılamayacağına ilişkin SSK işlemi ve mahkemenin gerekçesi dayanaksız kalmaktadır. Davacının 16 GM 313 plaka sayılı kamyonette 20.7.2000 tarihinden itibaren şoför olarak çalışmaya başladığı iddiasına karşı davalı Cemal Mengü olay tarihinden 4 gün önce kendisi davacı ve dava dışı Fazlı Bilgen arasında madeni yağ ticareti yapmak üzere ortaklık kurduklarını savunmuş ancak bu konuda belge düzenlemediklerini ve olay günü ortaklık nedeni ile kendisine ait aracın şoförlüğünü davacının yaptığını bildirmiştir. Adi ortaklık sözleşmesi maddi hukukta geçerlilik yönünden herhangi bir şekle bağlı tutulmamıştır. Sözleşmesinin varlığının inkarı halinde ortaklığın var olduğunu ileri süren kişinin bu olguyu usul hukuku kurallarına göre ispat etmesi gerektiği tartışmasız olup HUMK'nın 288. maddesi gereğince değeri tanıkla ispat sınırını aşan sözleşmelerin varlığının senetle ispat edilmesi zorunludur. Somut olayda davalı yanca varlığı ileri sürülen ortaklığın mahiyeti nazara alındığında varlığının ancak senetle, ispatı mümkündür. Davalı Cemal Mengü ortaklığı senetle ( belgeyle ) kanıtlayamadığına ve olay günü aracının sürücüsü davacı olduğuna göre iddiaya değer verilerek davacı ile davalı Cemal Mengü arasındaki ilişkinin hizmet akdine dayandığının kabulü gerekir. Bursa 13. Noterliğinde 11.09.2000 tarihinde düzenlenmiş olan ""ibraname"" başlıklı belge ile tanık anlatımları varılan bu sonucu destekler niteliktedir. Bir işverene ait işyerinde hizmet akdiyle çalışan kişi 506 sayılı yasanın ikinci maddesi gereğince SSK kapsamında sigortalı olup davacı, davalı Cemal Mengü yanında hizmet akdine dayalı olarak 506 sayılı yasa kapsamında çalışmakta iken ve davalının işinin görülmesi sırasında trafik kazasına maruz kaldığından dava konusu olan 506 sayılı yasanın 11. maddesine uygun bir iş kazası olduğu açıktır.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.




T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/5715
K. 2000/8433
T. 31.10.2000
• TİCARİ İŞLETMENİN DEVRİ ( Taraflar Arasında Adi Ortaklık Bulunduğu Savunmasının Yazılı Delille İsbatı Gereği )
• ADİ ORTAKLIĞIN İSBATI ( Ticari İşletmenin Devri - Yazılı Delille İsbatı Gereği )
• BORÇTAN SORUMLULUK ( Ticari İşletmenin Devri - Devredenin İki Yıl Devralan İle Birlikte İşletmenin Borçlarından Müteselsilen Sorumlu Olacağı )
• MÜTERAFİK KUSUR ( Ticari İşletmenin Devri - Borcun İhbarında İhmal )
• RÜCU DAVASI ( Ticari İşletmenin Devri - Borcun İhbarında İhmal )
• TEMERRÜD FAİZİ ( Davadan Önce Temerrüde Düşürülmemek - Dava Tarihinden İtibaren Faiz Yürütülmesi Gereği )
818/m.179


ÖZET : 1. Taraflar arasında adi ortaklık bulunduğu savunmasının yazılı delille isbatı gerekir.

2. Borçlar Kanunu'nun 179. maddesinin buyurucu hükmüne göre, ticari işletmeyi davalıya devreden davacı, iki yıl süre içinde devralan ile birlikte işletmenin borçlarından müteselsilen sorumlu olacaktır.

3. Dava dışı idare tarafından tahakkuk ettirilerek bildirilen fatura bedelini zamanında davalıya ihbar etmeyen davacı, borcun ağırlaşmasına sebep olduğundan; ödenilen bedelin tamamının rücuan tahsiline karar verilmesi isabetsizdir.

4. Davalı, davadan önce temerrüde düşürülmediğinden alacağa dava tarihinden itibaren temerrüd faizi yürütülmesi gerekirken ödeme tarihlerinin esas alınması da doğru değildir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 8.2.2000 tarih ve 1999/380 - 2000/44 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkilince davalıya devredilen ekmek fabrikasının devrinden sonraki doğalgaz tüketim borcunun fer'ileriyle birlikte icra yolu ile İGDAŞ'a ( 1.382.000.000.- ) lira olarak ödendiğini ileri sürerek, anılan meblağın reeskont faiziyle birlikte davalıdan rücuan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, asıl borcun ( 249.848.000.- ) lira olduğunu, davacının kendi kusuru ile icra yolu ile ödediği fer'ilerinden müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, taraflar arasında adi ortaklık bulunduğundan borçtan da yarı yarıya sorumlu bulunduklarını savunmuştur.

Mahkemece, sunulan ve toplanan kanıtlara dayanılarak, 14.12.1995 tarihi devir sözleşmesi içeriğine göre, devirden sonraki işletme giderlerinin davalıya ait olduğu, aboneliğin davacı üzerinde görünmesinden dolayı yapılan ödemeden dolayı davacının rücu hakkının bulunduğu, taraflar arasında adi ortaklık bulunduğu savunmasının yazılı delille kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1 - Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve ticari işletmenin devrinden sonra dahi taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisinin sürdüğü savunmasının yazılı kanıtlarla ispat edilememiş olmasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2 - Ancak, ticari işletmenin devrinden itibaren iki yıl süreyle devredenin devralan ile birlikte işletmenin borçlarından sorumlu olacağı yönündeki Borçlar Kanunu'nun 179 ncu maddesinin buyurucu hükmüne nazaran ticari işletmeyi davalıya devreden davacının, kendi adına devam eden doğal aboneliğinden doğan tüketim borcundan davalı ile birlikte müteselsilen sorumlu olduğunun gözden kaçırılması doğru olmadığı gibi, dava dışı idare İGDAŞ tarafından tahakkuk ettirilerek bildirilen fatura bedelinden zamanında davalıyı ihbar etmemesi halinde borcun fer'ilerinin kendi kusurundan kaynaklandığı ve bunun sonucunda borcun ağırlaşmasından davalıyı sorumlu tutamayacağı düşünülmeden bunun tamamının davalıdan rücuan tahsiline karar verilmesi de isabetsiz bulunmuştur.

Öte yandan, kabul şekline göre de, davadan önce davalının temerrüde düşürüldüğü saptanmadığı takdirde alacağa dava tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmek gerekirken, ödeme tarihlerinden esas alınması da doğru görülmemiş, kararın bu yönden de bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle kararın davalı yararına ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine 07.07.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 02-11-2007, 22:30   #4
avalaattin61

 
Varsayılan

Daha önce benzer bir davada karşılaşmıştım. Ortaklığı ispatlayan yazılı belgeler elde etmeye çalışın, örneğin ortaklık adına yapılan ödemeler, kiralamalar, tahsilatlar vb.Bunu başaramazsanız, isticvabı düşünün, işinize yarayabilir. Tanık dinletme konusunda yukarıdaki kararlara rağmen bir şey söylemek istemiyorum. Ancak akrabalık derecesi de önemli tabii ki.
Old 09-02-2021, 15:38   #5
sağlam25

 
Varsayılan

Değerli meslektaşlarım, ben de benzer bir konuda yardımınızı istirham ediyorum.
Müvekkilin sahip olduğu Limited şirket ile Tarım Bakanlığından Avrupa Birliği hibesi alarak hayvancılık işi yapıyor, müvekkil tekrar hibe almak için başvurduğunda, aynı şirkete hibe verilemeyeceği söylenince yanında sigortalı olarak çalışan ve kamyon şoförü olan işçisi adına tek ortaklı Limited şirket kuruyor ve bu şirket adına bakanlıktan hibe alarak hayvancılık işi yapıyor. Şirket işçinin adına kurulsa da aslında müvekkil tarafından yönetiliyor. İşçi adına kurulan şirket hibe alması nedeniyle 5 yıl boyunca devir yasağı olduğu için işçi adına kalmaya devam ediyor. 5 yıl dolunca müvekkil şirketi devretmesini istediğinde işçi bunu kabul etmiyor ve şirketi yine müvekkilin yanında sigortalı çalışan kardeşine devrediyor. İşçi adına kurulan şirketin üzerinde arsa ve hayvancılık tesisleri var, müvekkil ile işçi arasında inançlı işleme ilişkin yazılı sözleşme yok.


1- Burada hibe almak için ikinci şirketin kurulması ve bunun sonucunda hibe alınması kanuna karşı hile olur mu?
2- Kurulan ikinci şirketin, müvekkilin şirketinin alacağı bir ihale için ipotek vermesi yazılı delil başlangıcı olabilir mi? Ne tür belgeler yazılı delil başlangıcı olabilir?
3- Burada işçi ve kardeşine karşı nasıl bir dava açabiliriz? Alacak davası mı, yoksa işçinin ve kardeşinin şirketi tekrar müvekkile devretmesine zorlamak için bir dava mı açılmalıdır?
Yardımcı olursanız çok sevinirim, iyi çalışmalar dilerim.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Sözleşme Olmadan Mecurda Oturan Akraba Tahliye Edilebilir Mi? Av.bozkara Meslektaşların Soruları 13 09-10-2009 12:29
Kantar fişi yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilebilir mi? Av.Fahri Sürücü Meslektaşların Soruları 4 12-09-2007 23:40
Münfesih bir sözleşme iptal edilebilir mi? emirakif2 Borçlar Hukuku Çalışma Grubu 1 30-05-2007 22:30
Avukatlık Ücreti - yazılı sözleşme olmaması Av.İbrahim Hakkı KOÇ Hukuk Soruları Arşivi 1 04-02-2007 16:35
Yazılı Olmayan Sözleşmeler ayaydin Meslektaşların Soruları 0 14-01-2005 11:34


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04335594 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.