Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk ve Felsefe Hukukun felsefi yönüne dair sohbetler. Hak, Hakkaniyet, Adalet, Eşitlik kavramlarına hukuk felsefesi gözüyle bakış

olan ve olması gereken açısından hukuk

Yanıt
Konu Notu: 2 oy, 3,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 04-03-2007, 03:10   #31
calikusu_kamuran

 
Varsayılan

YASAKTIR(HUKUKİ YETKİ OLMADIĞINDAN İCRA EDİLEZDİR VE EĞER İCRA EDİLİRSE, BU İCRA EDİŞ CEZA UYGULAMASININ BİR SEBEBİDİR, YANİ HUKUK İŞE YAPICIDAN BAŞLAR VE BURDA YAPICI YANİ CEZANIN YAPICISI, KASTEN ADAM ÖLDÜRMENİN İCRASIDIR).

SAYGILARIMLA(tek kelime inanın içerdeki şerhi sadece)
Old 04-03-2007, 13:45   #32
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Çalıkuşu kamuran,

Son mesajınız bugüne dek okuduğum en güzel mesajınız. Kısa ve öz. Ancak bu şekilde okunmanız ve dolayısıyla anlaşılmanız mümkün oluyor. Çok söz, dikkatleri dağıtıyor. Katıldığımız zamanlarda bile, okunmamasına, okunduğunda aklın dağılmasına ve dolayısıyla anlaşılmamanıza sebep oluyor. (Soruya verdiğiniz bir cümlelik yanıtla da anlatmak istediklerinizi anlatabildiğiniz konusunda hemfikirizdir sanırım. Bu durumda adam öldürmek yasak mı başlıklı forumdaki her biri ikişer kitap sayfası boyutundaki yazılarınızı bizzat kendiniz gereksiz kılmadınız mı?)

Bunu bir başlangıç kabul ediyorum.

Teşekkürler!
Old 04-03-2007, 14:28   #33
A.Turan

 
Varsayılan

Nice yeni başlangıçlara
Old 04-03-2007, 23:27   #34
calikusu_kamuran

 
Varsayılan

Syn Av. Şehper Ferda Demirel, haklısınız, elbetteki son haddine kadar haklısınız, ama buraya kadar gelmem uzun zaman aldı ki Sizler de bunu ilk yazılarımdan beri farkedebilirsiniz ve tamam olduğumu zannetmiyorum. Henüz anlamak istediğim meseleler var. Ve onları beynimde tasvirine oturtmalıyım. Ve bu sitenin sunmuş olduğu olanaklar benim burada KENDİ KENDİME SİZLERİN DE YARDIMI İLE DÜŞÜNMEMİ DE SAĞLAMAKTADIR. Yani ben beynimde var olanı aktarmakla yetinmiyorum, onları ilerletmek için de burada güzel bir ortama girmek istiyorum. Bir yerdeki beyin çıkmazımda birileri yardımcı olabilir diye düşünüyorum, ve Sizlerden bazı anlaşılmaz yazıları bu anlamda görmenizi ve hoşgörü ile yaklaşmanızı istiyorum. Yani bu benim için bir gereklilik addettiğim durum olmasa zaten o gereksiz şeyleri yazmam ki.

SAYGI VE SEVGİLERİMLE, anlaşılmazlıklarım ve sonraki zamanlardaki anlaşılmazlıklarım için şimdiden özür dilerim.
Old 06-03-2007, 16:47   #35
SNOW

 
Varsayılan

Bunu tespit edebilmek, hem olan hukuku çok iyi bilmemizi ve hem de olması gereken hukuku çok iyi bilmemizi gerektirir. Bu da imkansız. Tespit yapılamaz. Bir de işin içine toplumun gelişmişlik seviyesi hukukun bu seviyeyle bir gitmesi (Marks'a göre alt yapı üst yapıyı oluştururmuş, Yani toplumun gelişim seviyesi onun hukukunun gelişmişlik seviyesini de oluşturur) Biz de böyle olmadı. Biz hukukumuzu dışarıdan o zamanki en gelişmiş hukuk olarak kabul edilen kanunlardan aldık. Toplumun bu seviyeye çıkarılmasına uğraştık vs...

Toplumun gelişmişlik seviyesini bilmek, olan hukuku bilmek, olması gereken hukuku bilmek ve gelişim olarak olması gereken hukukun neresindeyizi tespit... akıl bu sikleti çekmez (Bu sikleti çekecek akıl varsa eyvallah).
Old 07-03-2007, 21:10   #36
calikusu_kamuran

 
Acil Determİnantli Genel Akil Varliklarimiz

...HUKUK MADDİ ALEME GÖRELİ DEĞİL GENEL AKLA GÖRELİDİR

Hukuk, insan aklının maddi varlıklar alemini kullanarak var ettiği yeni bir ÜRÜNDÜR. Hukuk maddi varlıklar aleminin YETKİLERİNİ dışlayıp KENDİ AKIL ALEMİNDE YENİ YETKİ VARLIKLARI ÜRETİR. Yani artık ortada maddi varlıklar alemine görelik değil, aklın var ettikleri alemine görelik vardır. Yani kasten adam öldürme yetkisi akıl varlığı olarak yoktur ve fakat kasten adam öldürme hukuki sebebi ceza sonucu ile bitişik olarak vardır. Yani hukukta(genel akılda) kasten adam öldürme imkanı(yetkisi) ve kasten adam öldürme icrası diye bitişik bir durum-varlık yoktur. Yani akıldaki varlığın başlangıç noktası KASTEN ADAM ÖLDÜRME İCRASIDIR. Ve bu CEZA UYGULAMASI SONUCUNA BİTİŞİKTİR. Daha açığı hukukta KASTEN ADAM ÖLDÜRME İCRASININ YETKİYE UZANAN ÖNCESİ-BAŞLANGICI YOKTUR. Ve bizler ancak ve ancak YALNIZCA HUKUKTA(GENEL AKILDA) olan varlıkların üstünü açarız. Yani bizler akılda olmayanı kullanamayız.Bizler ancak HUKUKTA(genel akılda) var olanı ancak varlıklarımız olarak addederiz. Kasten adam öldürme icrasının öncesi hukukta yoktur.

Akıl kendi varlıklarını ancak kendisinin var olması için var eder. Doğa varlıklarını ancak kendisinin var olması için var etmişti, artık sıra akıldadır ki o da kendi varlıklarını ancak kendini var kılmak için var edecektir. Eğer bir eylemi yapmak için önce GENEL AKILDAN BUNU ALMAK ZORUNDA KALSA İDİK, o varlık genel akılda var olmadığı için genel akıl odasından alıp bir başka yere taşıyamayacaktık öyle değil mi? Ha sen, genel aklın dışında bir varlığı bu sonucu var edecek şey olarak görmüş ve kullanmış isen, bu sefer bu sonuç genel akıl içinde yeni bir GENEL AKLIN SONUCUNUN SEBEBİ OLARAK varlık kazanır.
Şöyle devam edelim….Her yeni sebep olay sıfır zamanının başlangıç anıdır.
O zamanlı nokta………….sebep………………………………………..sonuç
O zamanlı nokta………Kasten adam öldürme icrası……………………Ceza
O zamanlı nokta………Meşru müdafa icrası……………………………Cezasızlık
O zamanlı nokta………Sözleşme yapma………………………………..Yerine getirme
O zamanlı nokta………Sözleşmeye uymama……………………………Zorla icra.

Şimdi tüm hukuki varlıkları(determinant ilişkilerini) böyle gözler önüne serseniz, şu aşağıdaki varlığı bulamayız;

O zamanlı nokta……..Kasten adam öldürme yetkisi…………………K. Adam öldürme İcra.

Anlatmak isteğim işte budur, ortada yani hukukta veya genel akılda, son yazdığım varlık yoktur. Hukukta her olay, O(sıfır) zamanlı noktadan başlamış gibi görülür. Umarım daha netleşti aklımızda. Şimdi yasak kavramı ne anlama geliyor birlikte çözümleyelim. Akılda bir kavram ya vardır ya da yoktur. Hepsi bu.

SAYGILAR
Old 13-03-2007, 04:20   #37
calikusu_kamuran

 
Acil teşekkürler...umarım bir tutarsızlık yoktur...öğreniyoruz işte.

Alıntı:
Yazan Av. Denizhan Erberk
Sadece Türkiye açısından değil Tüm dünya ülkelerinin hukukları açısından can alıcı bir nokta olan ve tüm ülkelerde olagelen hukuku,oluşumu bakımından irdelersek hukuk sosyoloji açısından olan veya olması gereken hukuk' un neresindeyiz acaba?

Bu soru öyle bir sorudur ki şu anki hakimiyet alanımız içindeki dünyaya aklımız ne kadar hakimdir diye bir soruyla eşdeğerdedir. Eğer hakim olduğumuz gerçeklik alemi bütününe fiilen sahip iken aklen de sahip olmamızı gerektirir ki gerçekliğin bizim ondan elde edebileceğimiz sonuç için gereken vasıtayı bizim yine gerçeğin kendisinden elde etmemizi sağlayıp sağlamadığını görmemiz gereklidir. Yani elimizde bir varlık var ve bize bu varlık ne elde ettirebilir yani bu varlık bizim için yani insan için ne fayda sağlar, bu durum için öncelikle varlığın kendisini tanımamız gerekir ve sonra onun icra edebileceği sonuçları(işlevleri) görmemiz gerekir. Kısaca bu varlık neyin sebebidir, neyin sonucudur, bu bilinmelidir. SEBEP-VARLIK-SONUÇ: Yani bu varlık bir sonuç olarak neyden gelir ve bir sebep olarak neye gider. Yani daimi-devam ededuran DETERMİNANTLARINI aramaktayız.

Av.Yasar SALDIRAY
hukukun toplumsal bır olgu oldugu, yanı toplumun ıhtıyacları dogrultusunda toplumun ıhtıyaclarını karsılamak amacını tasıdıgı acıktır.

Fakat,toplumun yarattıgı her kural da dogru degıldır,çünkü Toplumun kendıne özgü örf ve adetleri vardır ve zamanla sanki bunlar o toplum tarafından hukukmus gıbı algılanır.Bu olandır ancak olması gereken bu degıldır.


***Syn Av. Yaşar Saldıray, kanaatimce demektedir ki, ortada bir problem var ve bu problemi çözebilecek bir eylemi biz gerçeğin kendisinde bulmak zorundayız ki akletme işi de gerçeğin kendisindekini akletmeyi gerektirir. Şimdi öncelikle bizim AMAÇ edindiğimiz nedir, bunu bilmeliyiz ki bu amacı icra edecek EYLEMİ de bulalım. Sonra bu amacı icra etmemizi sağlayacak GERÇEKLİK EYLEMİ BİZE DOĞACA TANINMIŞ MI ONU BULALIM. İnsanoğlunun amacı kendini mi en son bir şekle sokmaktır yoksa KAİNAT BÜTÜNLÜĞÜ İÇİNDE kainatı mı başka bir şekle sokmaktır. Yani henüz bu bilinmemektedir fakat bilinen bir gerçek var ki İNSANLIK KENDİNİ DEVAM ETTİRMEYE ZORLANMIŞTIR. (Ki insan acıdan kaçan bir varlıktır ki ölüm acı olsa gerek ki intihar güç iştir normal insan için). Kısaca insanoğlunun varlığı kainatın varlığı ile uyum içindedir, ki var olması bu meşruiyetini gösterir. İnsan kainattan kaçmaktan ise aksine onda var olmaya zorlanmıştır. En nihayet zaman göstermektedir ki İNSANLIK İÇİN OLMASI GEREKENİ ARAMAKTAYIZ, aslında bu olması gereken gerçekliğin ta kendisinde var olan bir şeydir ki biz gerçekliğin içinde var olmayanı açığa çıkaramayız. Diyelim ki insanlık için olması gereken düşüncede oluştuğu anda bir şeyin başka hiçbir eylem gerekmeksizin ortaya da çıkabilmesidir, işte bunlar hayatı-gerçekliği ileriye götürmekle elde edilebilecek şeylerdir ki eğer gerçekliğin içinde zaten böyle bir şey var idi ise biz onu ortaya çıkarabiliriz yok eğer yok ise zaten keşfetmemiz mümkün değildir. Karnımı doyurmaya ihtiyacım var ama bunu taşla yapamıyorum. Benim görevim gerçeğin içinde bunun neyle icra edileceği belirlenmişse onu bulmaktır.

Av.Armağan Konyalı
Eğer yoksa, merak ettiğim 'olması gereken'in ne olduğuna kim karar verecek ? Her görüşe göre farklı bir 'olması gereken' vardır.
Felsefe sadece sorar; yanıt vermez.. Düğüm çözmek için kimseye yetki verir mi acaba ?

*** Eğer gerçekliği bütünlüğü içinde tam bilse idik olması gereken için uzlaşmalara-sözleşmelere gerek kalmazdı kanaatindeyim, yani olması gerekene gerçeğin ta kendisi karar vermektedir. Biz sadece o gerçeğin ta kendisini aramakla mükellefiz. Eğer gün ola evrende 100 kişi kalsa artık bu yüz kişinin görevi yalnızca ve yalnızca 100 kişiyi korumak için birleşmektir ve fakat eğer gerçeklik bir araya gelmeleri durumunda her birindeki ayrı maddeler birleşince zehri oluşturan bir virüs ortaya çıkaracak idi ise artık TÜMELİ ÖNCEDEN GÖRMEK GEREKLİLİĞİ sebebi ile yani sonucu önceden bilmek gereği onların biraraya gelmeksizin varlıklarını sürdürmelerini icap ettirirdik. İşte bu durumdaki gibi BİZ VAR OLAN NE İSE ONU KORUMAKLA YÜKÜMLÜYÜZ. VEYA VAR EDİLECEK NE İSE ONU İCRAYLA YÜKÜMLÜYÜZ. Diyelim ki sıcak bölge karıncaları ansızın ekvatordan kutba doğru yol almaya başlasınlar ve biz bilelim ki onlar doğa olaylarını 50 yıl önceden seziyor olsunlar ve artık NE SONUCU DOĞACAK Kİ BU VARLIKLAR KUTBA DOĞRU YOL ALIYORLAR diye düşünürüz, yani bu olay neye delalettir. Bunu bugünden aklımızda var kılabilirsek işte gerçeği aklımızda var kılmışız demektir. Var olan veya var olacak gerçeğin ta kendisinin kuralları ile var edilmemiş beyin oluşumları SPEKÜLATÖRLÜKTEN İBARETTİR. Biz biliyoruz ki BİLİM var olanla yani var olmuş olanla ilgilenir o asla VAR OLACAK OLANLA İLGİLENMEZ. Böyle bir durumda iken artık HUKUKUN BİR OLUŞUM ELDE ETMEK İÇİN KULLANDIĞI ARAÇLAR VE ELDE ETTİĞİ OLUŞUMLAR VAR OLMUŞ OLANLARDIR. Kanatlı insan türü hukukta yer almaz, ama belki yarın yer alır ama hukuk için var olmuş veya olanlar içinde buna imkan veren bir vasıta görmediği için böyle bir varlığı da sonuç oluşum olarak düşüncesine almak ki düşünce var olan maddi imkanlar ile ve onun kuralları ile varlık ve düşünceler yaratır. MADDİ İMKANSIZLIK BİZE GÖSTERMEKTEDİR Kİ MADDİ İMKANSIZLIK İÇİNDE OLAN ŞEYLER HAKKINDA UZLAŞIM-SÖZLEŞME YAPILAMAZ.

Av.Yasar SALDIRAY
Örnegın ;toplumda kapkac ,hırsızlık,v.s suçlar arttıgı zaman toplumsal barısın ve huzurun saglanması amacıyla Yenı kanunlar gerekir,Ve bu kanunlar elbette yasa koyucu tarafından çıkarılır.ancak yasa koyucunun da Toplumun ihtiyacını da nazara alması zorunludur...

Sızin verdiginiz örnek aslında olan ile olması gerekeni
oldukça iyi açıklamakta,Kadının evlendigi zaman eşini soyadını alması olandır ancak; dilerse aynı soyadını kullanabilmesi olması gerekendir,Çünkü Toplum buna ihtiyaç duymaktadır...

saygılarımla...
Başlamaktır önemli olan.Tüm başlangıçlar beyinde başlar,Şöyle geriye çekilip olan biteni kavramak gerekir önce karar verdin mi Enerji ile dolarsın,içindeki solgun çiçege su verilmiş olur.Harekete geçmek için

*** Toplum diyor ki yarın da varlığını devam ettirmek istediğim nedir? Elbette öncelikle bütünsel varlığımız ve bu bütünsel varlığı devam ettirmeyi icra edecek vasıtalar-kuvvetler. Her bir birey görmüştür ki insanlar bir araya gelerek varlıklarını devam ettirmeyi fiili gerçeklikte görmüşlerdir. Yani bir şeyi amaç ediniyor ve bu amacı icra edecek kuvveti de biliyor ve bunları artık var etmenin gayesi içine giriyor ki her varlık VAR OLMAK İÇİN CAZİBESİ İLE DE VARDIR. Uçak gibi bir varlığın bir cazibesi olmasa idi var olmasını gerekli görmezdik, ona ihtiyaç duyuyor insan ve bu ihtiyaçla var edilmiş. Önemlisi o uçağın cazibesi de bir başkasını tamamlamasından gelmektedir. Su toprağı tamamlamalı ki tohumu ileri bir yere tamamlasın.
Fakat burada şunu söylemek istiyorum, toplum eğer sabanla tarım yapmayı istiyorsa traktöre gerek duymuyorsa ne yapılacak ki HAYAT-GERÇEKLİK ARTIK TRAKTÖRE İHTİYAÇ DUYMUYOR MU? Ki önemlisi, gerçeklik içinde görülmüş bir şey denenmeyi de gerektirmez mi? İnsan daha çocukken yanan sobaya elini isteyerek sürer onun amacı yalnızca değmektir yoksa acıyı hissetmek değil ama elini değdirmesi için zorlanmış o, ama artık biliyor ki bu sebep bu sonucu doğuruyor yani kendisi için yarar görmemiştir artık, bu toplum matbaanın gelişini birkaç yazar için yüzyıllar geciktirdi ve geneli hiçe saydı ve toplum geriledi. Gerçekliğin imkan verdiği şey eğer ki KİŞİYİ koruyor ise elbet gereklidir ve istenendir. Hiç kimse sanırım kimliğinin korunmamasını istememezlik etmez.
Elbet her şey öncelikle düşüncede var olur ve fakat o düşüncedekiler maddi kuralların elverdiği ile var edilenlerdir. Yani henüz maddi imkanlar kanatlı insana elvermiyor ama düşünce bunu yapabiliyor ki maddi kuralların dışında da düşünce ürünü varlık elde etmek beynin bir imkanı olarak vardır ve aslında o kanat kavramını kuşlarda görmese idi acaba kanatlı insan tasarlayabilir mi idi?


nefertiti
Nacizane düşüncem,bu ayakkabıyı çıkarmak..Sonuç,Ülke gerçeklerine uygun hukuk olmalı..

*** Benim bu cümleden algılamam şudur: Evrensel insanlık için amaçlar BİRDİR ve fakat oraya götüren araçlar farklılık arzeder. Yani hukuk bir araçtır olarak düşünülmüş gibi bu cümlede.

çitlenbik
pozitif hukuk olması gereken hukuka yakın olan kanunlar bütünüdür.bu sebeple kanunlar değişir durağan değildir.pozitif hukuk,aslında olması gereken hukuka erebilme gayretinden doğmuştur.

*** Çünkü gerçekler değişmiştir ki artık sonuç denilen gerçeği icra edecek sebep denilen gerçek aranır olmuştur. İnsan diğerinin faydalandığı yeni bir ürünü görmüştür artık ve kendisi de aynı ürünü elde etme çabası içine girmiştir.


Av.Bektaş Salim Topbaş
'adelet öyle bir idedir ki sürekli peşinde gidilmelidir' gibi bir söz hukuk felsefesi eserlerinde mevcuttur.Bu sözün anlattığı adelete erişmek, böylece adaleti yaşamak değil aynen olması gereken kavramında olduğu gibi sürekli varolanın eksiklerini tamamlamak ve devinim halinde olmaktır.olması gereken olduğunda artık eskimiştir ve kusurları vardır yeni olması gereken aranmalıdır.eğer kusurları yoksa olması gereken olan olmuştur ve kavram ömrünü tamamlamıştır.soyut bir olması gereken kavramı yaratarak bu çerçevede tüm insanlığı olması gerekene yöneltmek fikrimce lüzumsuz bir yüktür.eğer olması gereken sürekli ve sonsuza kadar uğraşılacak bir fakat elde edilemeyecek bir kavramsa fazla üstünde durmamak gerekir.bu kavram ayrıca her yeninin eskisinden daha çok olması gerekene yakın olduğunu da varsayıyor.Fakat tarihte geri dönüşler yaşanabiliyor.
İnsanın, doğuştan bir olması gereken fikriyle doğduğu ve beyninde getirdiği bu kuralın mükemmel olduğu düşüncesi ise her insanın doğuştan mükemmel hukukçu olduğu kabulünü gerektirir.Buna paralel bir düşünce islam düşüncesinde her doğanın aslında müslüman olarak doğduğu fikridir.
yaşamda büyük oranda geçerliliği olan gerekircilik (determinizm) fikriyatı konuyu daha iyi açıklıyor kanaatindeyim.Yani şu an mevcut olan bir hukuk varsa (pozitif hukuk) bu büyük ölçüde böyle olması gerektiği içindir.Varolan hukukun işler olabildiği coğrafyada bulunan türlü sosyal siyasi güç dengeleri,kadın-erkek, çocuk-yetişkin,insan-doğa, işçi-işveren, yerli-yabancı gibi türlü çelişkiler ve bunlar arasındaki güç dengesi ve dünya konjenktürü verili hukuku belirlemektedir.Olması gerekenin ne olduğu belirtilen çelişki içindeki unsurlardan her biri için farklı olacaktır.Bu nedenle ortak bir olması gerekenin belirlenmesi meselenin hukuk boyutuyla çözülecek bir durum değildir.Bu noktada devreye siyaset ve idoloji girmektedir.Konumuz dışı olduğu için siyasete değinmeyeceğim.Ancak hukukun ve kökenini oluşturan haklar kavramının tarihsel olduğunu yani 'insanın insan olmasından kaynaklanan' gibi anlamsız cümlelerle ifade edilemeyeceğini tarihsel süreç içinde hakların edinildiğini belirtmeliyim.


***birinci ilişkililer diye ayrımım
1-eğer kusurları yoksa olması gereken olan olmuştur ve kavram ömrünü tamamlamıştır
2-eğer olması gereken sürekli ve sonsuza kadar uğraşılacak bir fakat elde edilemeyecek bir kavramsa fazla üstünde durmamak gerekir.
3-bu kavram ayrıca her yeninin eskisinden daha çok olması gerekene yakın olduğunu da varsayıyor.Fakat tarihte geri dönüşler yaşanabiliyor.
4-Olması gerekenin ne olduğu belirtilen çelişki içindeki unsurlardan her biri için farklı olacaktır.
5-Bu nedenle ortak bir olması gerekenin belirlenmesi meselenin hukuk boyutuyla çözülecek bir durum değildir.Bu noktada devreye siyaset ve idoloji girmektedir.
6-Ancak hukukun ve kökenini oluşturan haklar kavramının tarihsel olduğunu yani 'insanın insan olmasından kaynaklanan' gibi anlamsız cümlelerle ifade edilemeyeceğini tarihsel süreç içinde hakların edinildiğini belirtmeliyim.

A- Eğer gerçekliğin elverdiği sebep sonuç ilişkisini birleştirme imkanı doğmuşsa var edilmesi ile artık olan durumuna geçmiştir. Şimdi biz öncelikle ortada olan gerçekleri aklımız ile ama yine gerçekliğin kurallarını aklımıza alarak gerçekliğin bir ön oluşumunu beynimizde var etmekteyiz. Yani diyelim ki A şahsı ile B şahsı arasında bir seçim yapmak istiyoruz, biz gerçeklikte de bilelim ki B şahsı aleyhine bir düzenleme(sistem) getirsek B şahsı ticari KÜLTÜRÜ( ticari gerçekliğin akılda oluşu) henüz yeterince var olmadığından ve böylece gerçeklik bütününü aklında görmediğinden bu düzenlemeye SES ÇIKARMAYACAKTIR. Yani biz gerçeklik ne ise onunla akıl varlıklarımızı oluşturmaktayız. Ve hukukta var edilen aslında gerçekliğin var edebileceklerinin ta kendisini bulmaya çalışır. Bu durumda kusurların olmayışı demek gerçekleşme imkanının var olması demektir. Bir şey var olabiliyorsa ve hatta varsa meşrudur.
B- İnsanlık olması gerekenin ne olduğunu henüz bilmemektedir, çünkü insanlık henüz BÜTÜNÜ görememiştir. Yani insanlık bundan 1000 yıl sonrasının olacaklarını bilmemektedir. Peki bu durumda olması gereken kavramı 1000 yıl sonraki yapılacak olan mıdır? Hayır, insan yalnızca ve yalnızca şu an önünde var olan problem için bir cevap aramaktadır ki insanın tecrübe etmediği şey bir olması gereken olamaz. İnsan geçmiş tecrübelerinden birinde kendini çok iyi hissetmiştir ve yine onu aramaktadır. Yani insan bildiği bütün içindeki problemi yine bildiği bütün içindeki cevabı ile karşılamaya çalışmaktadır. Yani daha önceden bu problem için cevabı bir kez olsun bulmuştur. İşte onu yeniden sağlamak istemektedir ki O ANKİ TAMAM OLUŞUNU yeniden yaşamak istemektedir. Ama şu olabilir İNSANIN TÜM ZAMANLARDAKİ SEBEP-SONUÇ İLİŞKİLERİNDE SABİT KALAN ŞEY NEDİR? İnsan kainatı kendi hakimiyetiyle sarmaya doğru mu ilerlemektedir gibi sorular. Yani her bir insanın KAİNAT KARŞISINDAKİ DURUMU aynıdır diyebiliyorsak işte bu bir olması gerekendir, yani ARTIK OLAN TÜM ŞEYLERİ ONUNLA ÖLÇEBİLECEĞİMİZ ŞEY, Aranan artık şudur TÜM İNSANLIK İÇİN GEÇERLİ OLACAK BİR HUKUK VAR MIDIR? Yukarda bir yerde dedik ki, hukuk gerçeğin imkanları ile var edilen bir oluşumdur ama o artık gerçekliğin içinde var olabilecek bir oluşumdur ki akıl artık gerçekliğin kuralları ile düşünmüştür çünkü onu. Kısaca burada aranan şudur HER İNSAN İÇİN GEÇERLİ OLAN BİR NORMAL VAR MIDIR? Ve bu öyle bir normal olacak ki artık tüm zamanlar mekanlar ve kişiler için geçerli olacak bir normaldir. Ve bu taş çatlasa vazgeçilmeyecek bir normallik olarak bilinecektir artık. Artık bu normale uymayan her şey anormal olacaktır. Öyleyse artık olması gereken kavramı bir KRİTER olarak göz önüne gelmektedir. Bir önermeye dökersek; ŞU DOMATESTİR veya ŞU DOMATES DEĞİLDİR önermelerinde kullandığımız DOMATES diye bilinen NORMAL olan gibi. Yani tüm insanlık hukuku için geçerli olan MODELİ-KURALI-KRİTERİ-NORMALİ bulabilir miyiz? Fakat gün ilerledikçe NORMAL her zaman değişim göstermekte ki bu durum HENÜZ İNSANIN BÜTÜN ÖZELLİKLERİNİ BİLMEDİĞİMİZİ VE KAİNATIN BÜTÜNÜNÜN BİLMEDİĞİMİZDEN KAYNAKLANMAKTADIR. Eğer sabit olan bir NORMALE ULAŞTIĞIMIZ ANDA İSE ARTIK GELİŞİM DURDU DEMEKTİR. Çünkü artık GERÇEĞİN-DOĞANIN KENDİ DOGMASINA ULAŞILDI DEMEKTİR.


C- İnsan her gün kainatı ve kendini keşfetmektedir ama gün olur ki geçmişin ne olduğunu da bilmek zorunda kalabiliriz ve umarız onu da bilme imkanımız olur. Böylece evet olması gerekene YANİ SABİT KALAN NORMALE yakınlaşma olabilirdir. Bilinen geçmiş, bilinen bütün içinde var olduğu sürece tarihin tekerrürü önemsizdir ki o sonuçta bilinen içindedir.
D-Her insan, yanan sobaya elini vurunca biliyor ki artık eli yanacaktır, yani her bir şey BİLGİ BÜTÜNÜ içinde yer aldıkça insanların olan ile olması gerekeni ayırt etmesi daha kolay oluyor. OLMASI GEREKEN YANİ NORMAL OLAN İNSANIN ELİNİ SICAK SOBAYA VURMAMASIDIR, eğer sıcak sobaya elini 18 yaşındaki biri vurmuşsa bu artık olan bir olaydır fakat olması gerekene uymamaktadır. Yani olan kriterimize uymamaktadır. Böyle bir durumda iken artık somut olay için alt kademede bir olması gereken oluşturmak gerekir. Yani her insan isteği için geçerli olan NORMAL ile sübjektif normaller değişir ve somut olaylar da olması gerekenlere-normallere uymayabilir ki BEYİNDE OLUŞMUŞ İDEAYA aykırı bir oluşum olarak ANORMAL denir. Artık istenir ki BU ANORMAL yeniden NORMALE GERİ GETİRİLSİN VE insanlık YARIN BU KİŞİNİN NE YAPACAĞINI BİLSİN. Normal, bir anlamda önceden bilme işidir ki HUKUKUN AMACI ZATEN ÖNCEDEN BİLİNMEYİ AMAÇ EDİNİR. AKSİ TAKDİRDE KAOS-BİLİNMEZLİK-GÜVENSİZLİK DOĞAR. Beynim 18 yaşındaki Ahmet” in yarın ne yapacağından emin değilse işte orta NORMAL yoktur. Ki artık beynim bir oluşum-NORMAL yaratamamış olarak STRESİNİ YAŞAR DURUR ki artık kendini yıpratış başlar.

E- Siyaset ve ideoloji, GENEL AKLIN GÖRELİKLERİ DEĞİL, ÖZEL AKLIN GÖRELİKLERİDİR ki görecelik olarak anlatılır. HUKUK EĞER BİREYLERİN BİR BİR OY HAKKINDAKİ İRADELERİN TECELLİSİ İLE OLUŞMAYIP başka sebeplerden ve özellikle KISMİ kesimlerin menfaatleri doğrultusunda var edilmiş ise, o hukuk hukuk değildir ki BÜTÜNE AİDİYETİNİ YİTİRMİŞTİR. HUKUK BÜTÜNÜN HİZMETİNDE OLMAKLA MÜKELLEF İKEN SİYASET KİMİLERİ HİZMETİNDEDİR. Denilse ki, şu kadar TL kazananlar vergiden muaftır ve bu kriterden yukarı kazanç elde edenler 5 şirket olsa ve önümüzdeki 15 yıl içinde asla bu seviyede kazanca diğer hiçbir şirket ulaşamayacak olsa burada MADDİ İMKANSIZLIKLA YARATILAN BİR İMTİYAZ olur mu? Bir birey olarak ben derim ki NORMAL OLAN GENEL NORMALİ İLERLETMEKTİR ÖZEL NORMALİ DEĞİL. İşte hukuk GERÇEĞİN GENEL NORMALİNİ BULABİLMEKTİR DE.

F-Tarihsel süreç içinde sadece gerçekler keşfedilmektedir yoksa haklar yaratılmakta değildir. Gerçeğin ne olduğu anlaşılır ve ona göre hukuk yeniden dizayn edilir. Her geçen gün BÜTÜN daha iyi görülmektedir. Hukuk insanın ne olduğunu tam olarak keşfetmiş olsa bilelim ki şu an OLANLAR ÜSTÜ NORMAL BULUNUR.


İkinci ilişkililer diye ayrımım
1-'adelet öyle bir idedir ki sürekli peşinde gidilmelidir' gibi bir söz hukuk felsefesi eserlerinde mevcuttur.Bu sözün anlattığı adelete erişmek, böylece adaleti yaşamak değil aynen olması gereken kavramında olduğu gibi sürekli varolanın eksiklerini tamamlamak ve devinim halinde olmaktır
2-soyut bir olması gereken kavramı yaratarak bu çerçevede tüm insanlığı olması gerekene yöneltmek fikrimce lüzumsuz bir yüktür
3-İnsanın, doğuştan bir olması gereken fikriyle doğduğu ve beyninde getirdiği bu kuralın mükemmel olduğu düşüncesi ise her insanın doğuştan mükemmel hukukçu olduğu kabulünü gerektirir.Buna paralel bir düşünce islam düşüncesinde her doğanın aslında müslüman olarak doğduğu fikridir
4-yaşamda büyük oranda geçerliliği olan gerekircilik (determinizm) fikriyatı konuyu daha iyi açıklıyor kanaatindeyim.Yani şu an mevcut olan bir hukuk varsa (pozitif hukuk) bu büyük ölçüde böyle olması gerektiği içindir
5-Yani şu an mevcut olan bir hukuk varsa (pozitif hukuk) bu büyük ölçüde böyle olması gerektiği içindir.Varolan hukukun işler olabildiği coğrafyada bulunan türlü sosyal siyasi güç dengeleri,kadın-erkek, çocuk-yetişkin,insan-doğa, işçi-işveren, yerli-yabancı gibi türlü çelişkiler ve bunlar arasındaki güç dengesi ve dünya konjenktürü verili hukuku belirlemektedir

A-Yerinde bir keşif olarak geldi bana. Biz bütünü-bütünümüzü yeniden keşfediyoruz. Yani biz var olan ama ne olduğunu bilmediğimizi, gerçekliğini öğrene öğrene aklımıza geçirmekteyiz. Yani bu aslında gerçekte var olan NORMALİ aklımıza yavaş yavaş aktarma işidir ki çok yavaş gidiyoruz sanırım. Pahalıya mal oluyor. Problem yaşa cevabını bul, problem yaşa cevabını bul. Zor iş harbi.

B-Ama tüm bütünün de BİR NORMALI-KRİTERİ VAR ELBET. Elbet insanlık ömrü yeterse, en azından bütünün keşfettiği yerine kadar bir NORMAL-KRİTER bulmalıdır. Domatese, domates diyebilmem için bir kriter gerektir bana. Bugünün NORMALİ budur ama yarın elbet değişir. Bir merkezi güç tarafından yapılmalı bu veya ortak bir iş olarak.

C- Biraz kavramı değiştirerek yaklaşmak istiyorum ben, insanın AYNI ETKİ KARŞISINDA VERECEĞİ TEPKİLER HER İNSAN İÇİN AYNI MIDIR? Her insanın hayatın tümelini beynine taşımış olsa varacağı sonuç hep aynı mıdır? Bence tümelin içinde normal diye adlandırılan her insan için tümelin normaline karşı tepki de aynı olacaktır diyorum. Su, her insan için aynıdır, içilir. İNSAN ÖNCE ÖĞRENİR SONRA BU ÖĞRENDİKLERİNİ YENİDEN YAPAR. Bence beyin boş, dolu olsa, amalık rüya gerektirmez mi? Gerçi insan gerçeğini henüz tüm olarak bilmiyoruz-öğrenemedik ama ben insan beyninin boş olduğunu düşünüyorum. Fakat tepkileri ortaktır bence insanın.

D-Ben determinizmi zorunlu sebep-sonuç ilişkisi diye algılamaktayım. Ve şu an hukuktaki çoğu şey zorunlu sebep-sonuç ilişkisi gibi görünmüyor. Bence bugünün hukukları KESİM HUKUKU GENELDE, ONLAR GENELİN HUKUKU OLARAK GÖRÜNMÜYORLAR PEK.

SAYGILARIMLA VE SEVGİLERİMLE anlayışım bu kadar ne yapayım daha fazlam yok.(Syn.Av.Bektaş Salim Topbaş, yazınızı geç farkettim, kusura bakmayın, ve önemlisi bu konuyla epey ilgilenmişsiniz üstadım, çok kavramı daha iyi anlamam için vesile oldu yazınız ama umarım yanlış algıladığım yer varsa yardımcı olursunuz. Saygılarımla)




Bunları bir yeni de nasıl bütünleştirebilirim? Her normal diye belirtilen insan aynı refleks tepki ile mi doğmuştur. Şu halde hukuk zaten var olanı yansıtır gibi.
Old 27-03-2007, 17:22   #38
Av.Denizhan Erbek

 
Önemli olan hukuk " olması gerken hukuk"a acaba ne kadar yakındır

Gelenek ve göreneklere göre cezaların tayin edildiği ve buna paralel müeyyidelerin uygulandığı ve uyuşmazlıkların çözümlendiği İlkel yaşantıdan ,zamanla bunların yazıya dökülüp kanunlaştırıldığı ve günümüze kadar değişikliklerle gelen düzenlenmeler acaba toplumun gelenek ve göreneklerini,gereksinmelerini tamamıyla karşılayacak bir şekilde yasa koyucu tarafından yazıya dökülmüş müdür?
Özetle ; olan hukuk “olması gereken hukuk”a acaba ne kadar yakındır?

Olan hukuka baktığımızda yasaların yazıya dökülmesinden günümüze kadar olan süreçte tamamıyla toplumun iradesini yansıtamamış dolayısıyla tamamıyla toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalmıştır.Bir toplumun yer aldığı,her şeye rağmen yaşadığı,toplumun kendine değil daha çok sistemin topluma çok şey –olumlu/olumsuz - katma konumuna getirdiği ideolojik sistemde yasalar incelenip irdelendiğinde toplumun iradesinden,gelenek ve göreneklerinden,ihtiyaçlarından çok,yasa koyucunun bir nevi ideolojik sistemin iradesinin yer aldığı bir olan hukukla karşı karşıya kaldığımızı göreceğiz. Mesela 06.01.2000 tarihinde içişleri, Sağlık ve Adalet Bakanlıkları tarafından hazırlanan ve yürürlüğe giren genelgeyle kurulan, ancak Düşünce ve dikkati toplamada güçlük çekme, Depresif kişilik kazanma, Doğal olmayan görsel yaşantılar, Düşünce yetisi gerilemesi vs. gibi tutuklu ve hükümlülerin fiziki ve ruhsal varlılarını tehdit eden düzenlemenin kaldırılması için kendi canını dahi verenlere rağmen oluşturulan, insan sağlığına zararları raporlarla kanıtlanan (ölüm oruçları sonucunda gerçekleşen 242 ölüm) F tipi hücreleri (14 Ocak 2000 tarihinde yayımlandı ve yürürlüğe girdi) hangi iradenin ürünüdür? Bergama da tüm hukuki girişimlere ve kısmi başarılara rağmen o yörede yaşayan halkın sağlığına, iradesine rağmen siyanürle altın çıkarma inatlaşmaları ve bakanlar kurulu kararıyla çıkarılmaya çalışılması hangi iradenin ürünüdür? Kaldı ki bunlar aynı zamanda medya aracılığıyla çoğumuzun görsel ve işitsel tanığı olduğu bir iki örnek ...Ve daha nice-gözden kaçırmış olabileceğimiz ya da bildiğimiz yüzlerce-örnekler verilebilir.
Var olan ideolojik sistemde kaçınılmaz son, olması gereken değil, olan hukuktur. Çünkü; hukuku biçimlendiren; o an var olan İdeolojik sistemde, o sistemin ekonomik altyapısı ve buna paralel kültürel, sosyal ve siyasal alanlarda tüm kurum ve kuruluşlarıyla hâkim örgütsel yapının ve iradenin kendi çıkarına göre yapacağı ve hayat geçireceği düzenlemelerdir. Bu da haliyle halkın iradesini yansıtan ve gereksinimlerini karşılayan bir düzenlemeden uzak kalacaktır, dolayısıyla karşımıza, olması gereken hukuk artık bir ütopik görünümde ve sadece teorilerde var olan ve yeri geldi mi – kimilerce-desteklenen ama bize her zaman uzak olacak bir ideal’dir.
Kanımca, W.Shakespeare özetin özetini yapmaktadır : “ Bir Ulusun türkülerini yapanlar,yasalarını yapanlardan daha güçlüdür. ”

Olan ile olması gereken açısından hukuk öyle bir hassas dengededir ki; bu dengelerden birinin bariz bir şekilde diğerinden daha ağır basması geçmişte olduğu gibi ya Tiranlığın ya da Feodalite’nin veyahut da yakın zamanda var olan Kapitalist Sistemin ya da Sosyalist Sistemin vs. sonucudur ki var olan –bir nevi-İdeolojik sistemin yasa koyucusunun marifetiyle olan ne kadar olması gerekenden kopup giderse baskının,anti-demokrasinin,hukuksuzluğun olduğunu göreceğiz tersi durumda ise,hoşgörünün,demokrasinin,hukukun ,eşitliğin-tam olamasa da hiçbir zaman- hüküm sürdüğü bir dünya göreceğiz.O halde ; Yukarı da da değinmiş olduğum soruyu aynen buraya taşıyorum : olan hukuk “olması gereken hukuk”a acaba ne kadar yakındır?
Old 27-03-2007, 17:45   #39
calikusu_kamuran

 
Acil

Alıntı:
Yazan Av.Denizhan Erbek
olan hukuk “olması gereken hukuk”a acaba ne kadar yakındır?

Sözlerimizin, yüreğimize(içimizdeki oluşuma) yakın olduğu kadar yakındır. Sözüm yalansa içim doğrudur, buyrun içerdekini tesbit ediniz. Gizli kültür ve aleni kültür bir arada yürüyor üstadım, en iyi hukuku bile alenileştirseniz(pozitif hale getirseniz-vaz etseniz) gizli hukuk var olmaya devam ediyor. Her devletteki resmi devlet ile derin devletin bir arada gidişi gibi bir şey bu. Yani ey vatandaşım Sizleri seviyorum dense bile, bunu söyleten binlerce saik olabilir. Adamın içi ile dışı farklı ise ne ben ne yapayım, önemli olan içindeki kötü bir niyet ise ONUN ALENİLEŞMEMESİNİ SAĞLAMAKTIR bizler için. Ha illa da bu gizli amaçları icra edebiliyorsa o zaman hukuk sistemindeki DENETİM MEKANİZMASINI YENİDEN YAPILANDIRMAK İCAP EDER.

Şimdi ben sorayım, olan hukuk ne kadar olandır, boşverelim olması gerekeni olan ne kadar icra ediliyor onu söyleyelim bizler. Adaletin var edilmesi demek öncelikle YAZILI HUKUKUN İCRA EDİLMESİ DEMEKTİR. Var olan hukuk, amaçlarımız önündeki engel olarak görülmekte ise İŞTE BURDA var olan hukuk DÜŞMAN OLARAK GÖRÜLMEKTEDİR ki işte burda İLLEGAL SUJELER-GRUBLAŞMALAR doğmaktadır ki onların bağları daha sıkıdır çünkü biri ipin ucuna gitti mi hepsi gidecek bunu iyi biliyorlar. O yüzden her birinin elinde diğerine karşı kullanabileceği bir silah her zaman vardır. Olan hukuku hakikaten olan kılmak adına,

SAYGI VE SEVGİLERİMLE
Old 27-03-2007, 19:00   #40
Av.Denizhan Erbek

 
Soru

Sn.Av. Armağan Konyalı’nın bakış açısı “ her görüşe göre” farklı bir “olması gereken hukuk” vardır. Güzel bir saptama,fakat ben tırnak içinde her görüşü yasa koyucunun görüşü olarak almak istiyorum ve o zaman da “olan hukuk” olması gerekecektir. Çünkü;olması gereken her görüşe ya da kişiye göre değil de verdiği örnekteki gibi topluma göre değişen-ananelere ve göreneklere,ekonomik yapısına,sosyal ve kültürel farklılığına göre-bir olması gereken hukuk olmalıdır.

Sn. Çalıkuşu’nun da bahsettiği üzere “en iyiye arayış daima olacaktır” ve bu da “olması gereken” e doğru giden bir yoldur ki olması gereken ise hayallerimizdir.Peki nedir bu hayallerimiz elbette bunun içinde evrensel boyuta yaşayan,eşitlik,höşgörü,özgürlük vs. mesela, kabaca keşke dünyada herkes eşit bir şekilde yaşantısını sürdürse biri üşürken dibindeki sıcak yatağında yatmasa işte bu keşkeleri hayatı geçirecek,yerine getirecek temelden bir hukuk revizyonu(konumuz şuan sadece hukuk olduğu için yoksa bir çok revizyon gerekecek “topluma göre”) gerektirecek ki; bu da o sistemde var olan ideolojik yapının yansıması olan yasa koyucunun iradesinin bizzat kendisinin revizyonudur ve aynı zamanda yok oluşudur.Bu yüzdendir ki Sn.Cesur yüreğin belirttiği gibi “her-ya da hiçbir- yürürlükteki hukuk olması gerekeni dile getirmiyor.” Getirmeyecek de..

Sn.Bektaş,gerçekten güzel saptamalarda bulunmuşsunuz,fakat “olması gereken”e ulaşmaya çalışılmasının engellerinden biri de -belki de en önemlisi- siyaset ve ideolojidir.Ancak konumuzun siyasetle alakasının bulunmadığını belitmişsiniz,ancak siyaset de felsefenin içindedir,bence bu konuya da değinseniz konunun bütünlüğü,genelliği açısından güzel olacaktı.

Sn. Çalıkuşu bir diğer yazınızda-26 numaralı yazısında-kanımca “olması gereken” açısından “hukuk”u kişisel bir irade,özlem ve isteğe indirgemişsiniz.kişinin kendi bulunduğu durumdan daha iyiye gitme çabası ve hayali ve bu yetkinin kendisine verilmesi olması gereken değil aksine bizi olması gerekenden uzaklaştıran bir durumdur.Çünkü,her bireyin kendi beyninde yarattığı bir olması gerekenle “olması gereken hukuk”a yaklaşılmaz aksine uzaklaşılır.Bu bireysel bir tatmindir aynı zaman da..Oysa öyle bir olması gereken düşünülecek ve pratiğe dönüşümü için hukuksal sistemin işleyişine yerleştirilecek ki,bu kazanımla toplumsal tatmin sağlanacaktır aynı anda..
Kanımca;“Olması gereken” hiçbir zaman anlamını kavram ve içerik olarak kaybetmeyecektir, “olan hukuk”a evirilmeyecektir. Diyalektik ne zaman ölür o zaman olması gereken bakımından hukuk ve olan hukuk ölecektir.çünkü bu iki cümle gece ile gündüz gibidir..
sevgi dolu selamlar..
Old 27-03-2007, 20:41   #41
calikusu_kamuran

 
Acil siyaset: özneye görelik, hukuk: nesnenin kendine görelik.

KONUYU ANLAMAK ADINA ÖN ALINTI
Su kendine göre hiçbir zaman değişmez ama su toprak için, insan için, çocuk için, çöldeki kişi için, kutuptaki kişi için her zaman değişiklik gösterir ama SU KENDİSİ İÇİN HEP AYNIDIR. Eğer sayılan her bir varlık suyu H201 den oluşmuş bir varlık olarak görmekte ise sorun yoktur çünkü artık olanın kendisi gözüyle bakılmıştır olana, ama çöldeki insan için susuzluğu gideren şeydir-toprak için çözücü bir maddedir gibi değişik tanımlar yapılmaktadır ama bunların hiç biri SUYUN KENDİSİNİ İFADE ETMEZLER. Onlar suyun sadece adları gibidir, ve değişkendir ve değişebilir çünkü bu sefer SUJELERE GÖRELİ bir tanım yapılmıştır yoksa NESNENİN kendine göreli bir tanım değil. Şimdi biz buna göre HUKUKUN ÖZ VARLIĞINI KENDİNE GÖRE tanımlayabilecek miyiz? Sorun işte budur, bana göre değil, OLMASI GEREKEN HUKUK DENİLEN ŞEY EĞER VAR İSE KENDİ VARLIĞI NEDİR bunu bulmak bizim işimiz. Eğer onun kendine göre tanımı yani ne olduğu bulunur ise ASLA HİÇ BİR YERDE DEĞİŞMEYECEKTİR ARTIK. Bunun için nelerin bilinmesi icap eder artık, elbette SOMUT HAYATIN NE OLDUĞU KESİN VE TÜMEL OLARAK bilinmek icap eder ki HUKUK SOMUTUN ta kendisinin bir MODELİDİR/ÖRNEĞİDİR.

Alıntı:
Yazan Av.Denizhan Erbek
Sn.Av. Armağan Konyalı’nın bakış açısı “ her görüşe göre” farklı bir “olması gereken hukuk” vardır. Güzel bir saptama,fakat ben tırnak içinde her görüşü yasa koyucunun görüşü olarak almak istiyorum ve o zaman da “olan hukuk” olması gerekecektir. Çünkü;olması gereken her görüşe ya da kişiye göre değil de verdiği örnekteki gibi topluma göre değişen-ananelere ve göreneklere,ekonomik yapısına,sosyal ve kültürel farklılığına göre-bir olması gereken hukuk olmalıdır.

Sn. Çalıkuşu’nun da bahsettiği üzere “en iyiye arayış daima olacaktır” ve bu da “olması gereken” e doğru giden bir yoldur ki olması gereken ise hayallerimizdir.Peki nedir bu hayallerimiz elbette bunun içinde evrensel boyuta yaşayan,eşitlik,höşgörü,özgürlük vs. mesela, kabaca keşke dünyada herkes eşit bir şekilde yaşantısını sürdürse biri üşürken dibindeki sıcak yatağında yatmasa işte bu keşkeleri hayatı geçirecek,yerine getirecek temelden bir hukuk revizyonu(konumuz şuan sadece hukuk olduğu için yoksa bir çok revizyon gerekecek “topluma göre”) gerektirecek ki; bu da o sistemde var olan ideolojik yapının yansıması olan yasa koyucunun iradesinin bizzat kendisinin revizyonudur ve aynı zamanda yok oluşudur.Bu yüzdendir ki Sn.Cesur yüreğin belirttiği gibi “her-ya da hiçbir- yürürlükteki hukuk olması gerekeni dile getirmiyor.” Getirmeyecek de..

Sn.Bektaş,gerçekten güzel saptamalarda bulunmuşsunuz,fakat “olması gereken”e ulaşmaya çalışılmasının engellerinden biri de -belki de en önemlisi- siyaset ve ideolojidir.Ancak konumuzun siyasetle alakasının bulunmadığını belitmişsiniz,ancak siyaset de felsefenin içindedir,bence bu konuya da değinseniz konunun bütünlüğü,genelliği açısından güzel olacaktı.

Sn. Çalıkuşu bir diğer yazınızda-26 numaralı yazısında-kanımca “olması gereken” açısından “hukuk”u kişisel bir irade,özlem ve isteğe indirgemişsiniz.kişinin kendi bulunduğu durumdan daha iyiye gitme çabası ve hayali ve bu yetkinin kendisine verilmesi olması gereken değil aksine bizi olması gerekenden uzaklaştıran bir durumdur.Çünkü,her bireyin kendi beyninde yarattığı bir olması gerekenle “olması gereken hukuk”a yaklaşılmaz aksine uzaklaşılır.Bu bireysel bir tatmindir aynı zaman da..Oysa öyle bir olması gereken düşünülecek ve pratiğe dönüşümü için hukuksal sistemin işleyişine yerleştirilecek ki,bu kazanımla toplumsal tatmin sağlanacaktır aynı anda..
Kanımca;“Olması gereken” hiçbir zaman anlamını kavram ve içerik olarak kaybetmeyecektir, “olan hukuk”a evirilmeyecektir. Diyalektik ne zaman ölür o zaman olması gereken bakımından hukuk ve olan hukuk ölecektir.çünkü bu iki cümle gece ile gündüz gibidir..
sevgi dolu selamlar..

Eğer yazınızın hepsini almasam, kopukluk olacak diye düşündüm, o nedenle hepsini aldım.

ALINTI: Av.Denizhan Erbek: Sn.Bektaş,gerçekten güzel saptamalarda bulunmuşsunuz,fakat “olması gereken”e ulaşmaya çalışılmasının engellerinden biri de -belki de en önemlisi- siyaset ve ideolojidir.Ancak konumuzun siyasetle alakasının bulunmadığını belitmişsiniz,ancak siyaset de felsefenin içindedir,bence bu konuya da değinseniz konunun bütünlüğü,genelliği açısından güzel olacaktı.

Fakat yazım esasta yukarıdaki yazıdan doğmak icap eder diye düşünmekteyim, çünkü çok kavram buradan açılıma girmeli diye düşünüyorum.
ÖNERMELERİMİZ

1-Sn.Av. Armağan Konyalı’nın bakış açısı “ her görüşe göre” farklı bir “olması gereken hukuk” vardır.
2-o zaman da “olan hukuk” olması gerekecektir
3-“olması gereken”e ulaşmaya çalışılmasının engellerinden biri de -belki de en önemlisi- siyaset ve ideolojidir
4-Çünkü,her bireyin kendi beyninde yarattığı bir olması gerekenle “olması gereken hukuk”a yaklaşılmaz aksine uzaklaşılır.Bu bireysel bir tatmindir aynı zaman da..Oysa öyle bir olması gereken düşünülecek ve pratiğe dönüşümü için hukuksal sistemin işleyişine yerleştirilecek ki,bu kazanımla toplumsal tatmin sağlanacaktır aynı anda..
5-Kanımca;“Olması gereken” hiçbir zaman anlamını kavram ve içerik olarak kaybetmeyecektir, “olan hukuk”a evirilmeyecektir. Diyalektik ne zaman ölür o zaman olması gereken bakımından hukuk ve olan hukuk ölecektir.çünkü bu iki cümle gece ile gündüz gibidir..
sevgi dolu selamlar..

Şimdi, tüm bunlara istinaden şu sonuçları çıkarabilir miyiz?
Ortada var olan şeyi kendine bağlı kalarak betimleyiniz denmiş olsa biz artık olanı nesnel gerçekliği içinde betimlemiş olmaktayız. Ve böyle bir durumda mevzuatı aynen göstermiş oluruz, şimdi olması gereken kavramı bu olanın betimlenmesinin tersi ise, olması gereken kavramı artık BİZE GÖRELİK içermektedir öyleyse. Olan kavramında bir KENDİNE GÖRELİK anlatımı vardır, olması gerekende ise NİSBİLİK-BİZE GÖRELİK vardır. Somut var olanın aynen görüntüsü HERKESE GÖRELİK taşır, ama onun dışına çıkış ise BELLİ BİR KESİME GÖRELİK taşır. Su herkese göre H2O1" dir, fakat bir başkası için aşık olunan bir varlık olabilir öyle değil mi? Şu halde olması gereken kavramı esasta bir SUBJEKTİFLİK içermektedir yoksa NESNELLİK değil. Suyun olduğu yerden hayata bakmak bir olan olarak değerlendirilmektir aksine bizim olduğumuz yerden suya bakmak ise bir subjektiflik içerebilmektedir. Suyun hayatta kendini tanımlaması BİR OLANDIR, peki suyu bizim kendimize göre tanımlamamız ise BİR OLMASI GEREKENDİR. Yani ben su için, onun somut yapısından farklı bir yargı koyarsam artık bir olması gereken kavramı ortaya koymuş olurum. Ama bu bana görelik taşır, yoksa suya görelik değil. Buradan bağlantılı bir soruya geçmek istiyorum, ŞEKLİLİK kavramı bize neyi ifade eder?

Demek ki sonuç olarak, siyaset kavramı ile olması gereken kavramı arasında sıkı bir bağ var ve belki de aynı şeyleri ifade ediyorlar. İdeoloji-ideal-formel-biçimsel-yapısal-siyasi gibi kavramlar aynı şeyi mi anlatıyorlar bu anlamda?

Yani esas olarak KAVRAM varlıklarını ölçüt olarak alalım ve bu kavram bize KARAR kavramını ifade etsin. Şimdi, bir karar alalım diyelim ki BÜTÜN TAŞLAR SIVIDIR beni bu karara vardıran delil nerededir elbetteki aklımdaki oluşumlardır çünkü bu kararın somut alemde DELİLİ-KANITI-DAYANAĞI yoktur. Peki ŞU TAŞ SERTTİR denmiş olsa görüyoruz ki burada artık DAYANAK-DELİL somut bir varlıktır, yani KARARIN delili artık somut bir varlıktır. Şimdi buna göre OLANA dayanmak ile OLMAYANA dayanmak arasında büyük bir fark olsa gerektir. Olmayan durumu artık bizim için henüz olması gerekendir, çünkü olan kavramı herkes için AYNI DEĞERİ taşır ki onun için farklı tanımlar yapılamaz, ama olmayan şey için çok fazla tanımlamalar yapılabilir çünkü duyulara seslenmiyorlar ki henüz, herkes AYNI ŞEYİ DUYSUN ondan. Bir şey olan olmayınca, onu ölçecek ortak kriter de yok demektir. Böylece herkes farklı bir kriter belirleyip ölçümler yapabilir onun hakkında ama bir kere kriteri bile yanlıştır veya ortak değildir onun için. Demek ki DEĞERLERİMİZ kavramı bizim bir şeye verdiğimiz AD gibidir, yani ad değişir ama ortada olan şeyin kendisi tüm dünya insanları için aynı şeydir. Şimdi burada AD kavramı nedir? O bir akıl ürünüdür doğada somutuyla var olan bir şey değildir, bir ELMA sesi her bir toplum için farklı bir anlam-değer-karşılık taşıyabilir. Öyleyse AKIL YARATISI ile SOMUT YARATILAR arasında bir fark vardır. Bir akıl yaratısı bir akılda oluşabilmiş iken diğer bir akılda oluşamayabilmektedir. En basitinden KAVRAM denilen şey bir akıl yaratısıdır ve gerçeklikte onun varlığı yoktur, bir AKIL KABÜLÜ olarak varlık gösterir. İstenirse akıl tarafından bir gün değiştirilebilir. Ama deniyor ki tüm insanlık için geçerli olan bir olması gereken vardır ve bulunmalıdır deniyor, elbette olabilir ama yine bu kanaatimce olanlardan elde edilecektir. Çünkü değişmez olan, olanın kendisidir ki akıl kabulleri her zaman değişir. Bir gün insan gerçekliği ve evrensel gerçeklik TÜMÜYLE akıl tarafından çözülür ise artık onun için de uygun olan bir SOMUT GERÇEKLİK olarak elbet bulunacaktır.

Sonuç olarak, Ahmetin" in cismani varlığı ortadadır ama Adı değiştirilebir. Ahmet doğa ürünü iken, adı ise akıl ürünüdür. Şimdi OLMASI GEREKEN bir akıl ürünüdür, oysa OLAN doğanın bir ürünüdür. Su kendine göre hiçbir zaman değişmez ama su toprak için, insan için, çocuk için, çöldeki kişi için, kutuptaki kişi için her zaman değişiklik gösterir ama SU KENDİSİ İÇİN HEP AYNIDIR. Eğer sayılan her bir varlık suyu H201 den oluşmuş bir varlık olarak görmekte ise sorun yoktur çünkü artık olanın kendisi gözüyle bakılmıştır olana, ama çöldeki insan için susuzluğu gideren şeydir-toprak için çözücü bir maddedir gibi değişik tanımlar yapılmaktadır ama bunların hiç biri SUYUN KENDİSİNİ İFADE ETMEZLER. Onlar suyun sadece adları gibidir, ve değişkendir ve değişebilir çünkü bu sefer SUJELERE GÖRELİ bir tanım yapılmıştır yoksa NESNENİN kendine göreli bir tanım değil. Şimdi biz buna göre HUKUKUN ÖZ VARLIĞINI KENDİNE GÖRE tanımlayabilecek miyiz? Sorun işte budur, bana göre değil, HUKUK DENİLEN ŞEY EĞER VAR İSE KENDİ VARLIĞI NEDİR bunu bulmak bizim işimiz. Eğer onun kendine göre tanımı yani ne olduğu bulunur ise ASLA HİÇ BİR YERDE DEĞİŞMEYECEKTİR ARTIK. Bunun için nelerin bilinmesi icap eder artık, elbette SOMUT HAYATIN NE OLDUĞU KESİN VE TÜMEL OLARAK bilinmek icap eder ki HUKUK SOMUTUN ta kendisinin bir MODELİDİR.

Bu anlamda icra iflas hukuku şekli delillere dayanmış kararlardır demek ne anlama geliyor daha kolay anlaşılabilir, bir şeyin kendine göreli tanımı ile yazılı bir belgedeki tanımı ayrı ayrı haller gösterebilir. Bu nedenle, olanı kendinde görmek objektifliği anlatırken, yazılı bir belgede görmek ise o belgeye göreliği anlatır. Ben bir şeyin kendinden herkesle aynı karara varabilirim ama yazılı belgede ise yazılı belgenin delalet ettiği karara varırım. Bu anlamda hukuk yargılamasındaki kararlar delillerin kendilerine dayalı kararlar iken, icra iflas hukukundaki kararlar ise göreli delillere dayanan kararları ifade ederler. Şekli karar ile maddi karar aslında şekli delile dayalı karar ile maddi delile dayalı kararı ifade ederler.

Umarım konuyu anlamak adına hep birlikte yürütme imkanımız olur,

SAYGI VE SEVGİLERİMLE


Old 28-03-2007, 11:44   #42
Av.Denizhan Erbek

 
Varsayılan

Sn. Çalıkuşu,sorun şu ki,”olan hukuk” ne kadar “olması gereken açısından hukuk”a yakın olursa bir o kadar da toplumsal tatmin sağlanmış olacaktır.olması gerekendeki amaç evrensel değerlerdir.Bunlar nelerdir;Özgürlük,Eşitlik,Adalet,Bağımsızlık ve bunların sağlandığı ölçüde meydana gelen genel mutluluk.Eğer ki,bu unsurlardan bir veya bir kaçını yönetilenlerden esirgeyerek bir hukuk yaratırsanız bu olması gereken değil yasa koyucunun iradesini yansıtan bir olan hukuk olacaktır.Ki burada toplumsal tatmini sağlamak güç olacak bir zümrenin tatmini sağlanacaktır.Olması gereken hukuku boş vermek demek aynı şekilde yasa koyucunun sadece kendi iradesine paralel hukuk yaratmasına eşdeğer bir sözdür;bu da bireysel tatminin devamını içermektedir ve olan hukukun ne kadar icra edildiğinin tartışılmasının da bir anlamı olmayacaktır.Feodal Sistemde Köleci bir toplumda var olan “olan hukuk” “olması gereken bakımından hukuk”a yakın mıdır? Hayır çok uzaktır.Çünkü olması gereken bakımından hukuka yaklaşılması için evrensel değerlerden uzaktı.Sonuç olarak bizler bu çağda yaşıyor idiysek ;o zaman “olması gereken hukuk”u tartışmanın önemi kat be kat artacaktır.Şimdi de ve her zaman da aynı önemi taşıyacaktır,bu kaçınılmazdır.”Var olan hukuk amaçlarımız önündeki engel ise” demektesiniz sanırım konuyu biraz farklı yönlere almışsınız.olan hukuku hakikaten olan kılmak demek yeterli,toplumsal hazı sağlayan bir hukukun var olduğunu kabul etmek demektir.sanırım tek bir sorun kalmış sizce o da icra edil(e?)memesi!!

Sevgilerle
Old 28-03-2007, 18:08   #43
calikusu_kamuran

 
Acil

GİRİŞ:Şu halde her subjektif akıl oluşumlarına olması gereken hukuktur diye ad koymak yanlıştır ve ancak OLMASI GEREKEN HUKUK OLABİLİR diye adlandırmak yerindedir. Ancak şimdilik şu yerindedir, Olması gereken hukuk bir akıl oluşumu olarak akılda geçerliğe sahiptir yoksa beşduyuda geçerliğe sahip değildir. Yani subjektif her ŞEKLİ HUKUK anlayışları, bir olması gereken OLABİLİR olarak nitelenebilir ancak OLMASI GEREKENİN TA KENDİSİ DEĞİLDİRLER. Fakat hem subjektif olması gereken olabilirin ve hem de OBJEKTİF OLMASI GEREKENİN TA KENDİSİNİN ortak bir özelliği olarak AKILDAKİ MODEL/kriter olmaları durumu göze çarpmaktadır. Yani her ikisi de BİR İCRAATIN NE ŞEKİLDE OLACAĞI İÇİN AKILDAKİ ÖNGÖRÜLERDİR. Aradaki fark ise eğer kendisi somutuyla bilinse idi birinin TÜM AKILLAR İÇİN geçerli olacağı idi. Şu halde akıldaki varlık ESASTIR, gerçekliğe sokulan ise gerçekliği ayna olarak düşünürsek AKILDAKİNİN YANSIMASIDIR. Bu nedenle esas bir kriter olarak yer alır ve aynadaki yansıma ise bu kritere uyar veya uymaz.


GELİŞME:Mutlak hukuk bilinmekte midir?
Günün var olan hukukları nisbi bir hukuk mudur?
Olan hukuk eğer herkesin isteği hukuk ise neden bir olması gereken aranmaktadır?
Olması gereken hukuk kavramı, dünya ülkelerinin ayrı ayrı hukukları var iken esasında ayrı ayrı hukuk olmaz da herkes için eş bir hukuk olması gereğinden mi doğmaktadır?
Dün olması gereken hukuk ile bugün ve yarın olması gereken hukuk değişir midir?
Tüm zamanlar ve mekanlar için geçerli olan hukuka MUTLAK/EVRENSEL hukuk mu diyoruz?
Öyle bir VARLIK/HUKUK elde ediniz ki zaman ve mekanın ta kendisi gibi olsun. Su her zaman ve her yerde H2O1 olarak bilinsin ve değişmesin. Şimdi su kavramı yerine hukuk kavramını yerleştirip olması gereken hukuku anlamaya çalışalım. Suyun mutlakiyeti apaçık bellidir ama hukuk kavramı işte bu su gibi mutlak bir tanımlamaya erememiştir, nedenleri nedir? Suyun niteliği her göz için aynı iken hukukun niteliği gözden göze değişmektedir, bu nedendir?
Kısaca bir somut olayın çözümü akıldan akıla neden değişmektedir? İnsanlık henüz mutlak gerçekliği bilmemekte midir?

Hukuk denilen varlığı herkes neden bir su gibi aynı nitelikte görememektedir? Olan anlayışın gözündeki hukukun niteliği farklı iken olması gerekenin gözündeki hukukun niteliği bambaşkadır, oysa ortada olan HUKUK denilen şey aynı şeydir. Yani her ikisi de aynı ve bir HUKUKU gözlemlemektedirler ve ortada olan TEK BİR ŞEY iken TANIMLAMALARI neden farklıdır? İşte şimdi bizim aradığımız ortada olan TEK ŞEYİ her gözün aynı şey olarak görmesini istemek olacaktır. Örneğin MANTIK İLKELERİ en ilkel kabilede bile aynen bizim çağdaki gibidir, oysa akıl ilkeleri bir ve tek iken HUKUK yine de farklı farklı tanımlanmaktadır. Yani hepimizin beyin yapısı bir iken ortadaki TEK ŞEYi farklı görmekteyiz.

Kanaatimce tüm bunların sebebi, kainat ve insan gerçekliğinin tamamını bilmeyişimizdir.

Ortada 1 metreküp ve küp şeklinde mermer vardır, ben diyorum ki HUKUK, bu mermer içinde var olan geyik heykelidir. Heykel zaten o mermerin içinde ta baştan beri vardır, bize düşen mermeri yontarak o geyik şekline ulaşmaktır. Ama o mermerin içinden de önce BENİM AKLIMDA GEYİK ŞEKLİ OLMAK İCAP EDER, öyle değil mi? Çünkü ancak ve ancak aklımdaki şekle ulaşacağım sonuçta. Ve nihayet GERÇEKLER ALEMİ, AKILDAKİ VARLIKLARIN AYNAYA YANSIMALARIDIR. Yani akıldaki önce var olan dışardaki ise bu akıldakinin aynaya yansıması gibidir. Ama akıldaki oluşum da daha önceden dış alemdeki oluşumların akla yansıması idi. Yani bir karşılıklılık var ortada. Ama işte burada akıl dış alem oluşmlarını kendine vermiş olduğu etkiye göre sınıflandırmaktadır. İşte her insanın beyin yapısı bir ve aynı olduğuna göre dış alemdeki bütün oluşumlarını tüm insanlık beynine etkisi de bir ve aynı olacaktır ve sonuç olarak HUKUK tektir. Gökkuşağının normal beyne etkisi aynıdır ve insan tekrar tekrar gökkuşağını görmek isteyebilir.

Şimdi tüm bunlara göre, OLMASI GEREKEN HUKUK, AKILDA VAR OLAN HUKUKTUR VE HENÜZ GERÇEKLİK ALEMİNE SOKULMAMIŞTIR AMA SOKULABİLİRDİR. Ve fakat insan var olduğundan beri dünya gerçeklerinin etkileri insanlara karşı aynıdır çünkü insan yapısı bir ve aynı. Yani insan için baştan beri OLMASI GEREKEN HUKUK aslında ortadır, ama bizim TÜMELLE temasımız henüz var olmadığından onu duyumsayıp algılayamadık ama o orda ve ortada. Yani somut alemin akla(aynaya) yansıması henüz gerçekleşmedi ki ONUN BİZE OLAN ETSİNİ TARTIP işte insanlığın istediğini yeni gördük diyelim.

Sonuç olarak, olması gereken hukuk POTANSİYEL bir hukuk olarak insan aklında varlığa sahiptir. O dış alemdedir ve ayrıca akıl onu algılayacak yetenektedir de ama sadece bir kez olsun farketme imkanımız olmamıştır. Bizler yaşadıktan sonra farkeden varlıklar değil miyiz, bir iş yaparsın ve vay be benim böyle bir yeteneğim de varmış deriz bazen. Yani 1 metkreküp mermerden elde edeceğimiz geyik heykeli hep ordaydı, ve akıl o heykeli aklına yansıtacak yeteneğe sahip olarak hep vardı.

Tüm bunlara göre, OLMASI GEREKEN HUKUK, henüz somut aleme sokulmamış MODELDİR/TASAVVURDUR. Bu model akıldaki bir modeldir, ve fakat henüz onun ne olduğunu akıl bile bilmemektedir, fakat o hep ordadır sadece modelini akıl henüz oluşturamamıştır. Çünkü önce duyumları ile algılayıp modelini oluşturması/farketmesi icap edecektir.

Şimdi OLMASI GEREKEN HUKUK ANLAYIŞI esasta bize şunu anlatıyor, Üniversitede bir kural beyan etti bir arkadaş ve hoca şöyle dedi: Söyleminiz pozitif hukuk değil fakat olması gereken hukuktur. Aslında hocanın dediği şudur: Söyleminiz bir olması gereken hukuk OLABİLİR. Yani söyleminiz bir olması gereken hukuk değil, olması gereken hukuk olabilirdir çünkü bilinmezdir henüz olması gereken hukuk, ama ihtimalen belkide söyleminiz olması gereken hukuktur, KİM BİLEBİLİR Kİ.

Fakat şu bir gerçek AKILDAKİ MODEL için genelde olması gereken kavramı kullanılır iken, somut alemde var olan için ise olan kavramını kullanırız. Gerçeklik alemi neresi ise orada yer alana OLAN, orada yer almayana ise OLABİLİRLİĞİ OLAN denir. Eğer somut kurallara göre olabilirliği bile yoksa ne denir bilemem.

Fakat ben olması gereken hukuku ŞEKLİ HUKUK olarak algılıyorum, çünkü benim için ŞEKLİ HUKUK akılda yer alan varlıklar olup kendileri olarak delilleri de akıldaki var oluşlarıdır yoksa gerçeklikteki var oluşları değil. Örneğin devlet mefhumu BİR GERÇEKLİK DEĞİL, TEŞEKKÜLDÜR. Ortada devlet diye gözle görülür-duyularla algılanır bir varlık yoktur, sadece aklen tasavvur edilir bir varlık vardır. Hükmi Kişilik, kavramı da zaten akılca algılanır varlık demektir. Ortada DEVLET DİYE BİR SOMUT BÜNYE YOKTUR ve akıl reddettiği anda veya algılayamadığı anda var olmayan bir varlık vardır ki temyiz kudreti olmayanlar önündeki somut şahsa temas etmemek için dolaşacakları halde devlet varlığını algılayamazlar bile. Öyleyse Olması gereken hukuk ancak ve ancak akılca tasavvur edilecek olan olup, 5 duyuya hitap etmeyendir.
Nasıl ki şekli hukuk kavramı, akılca tasavvur edilir varlıkları ifade ediyor ise yani aklın kabullerini ifade ediyor ise OLMASI GEREKEN HUKUK da aynı durumdadır. Fakat herkes kendine göre bir OLMASI GEREKEN KAVRAMI yaratabilirdir. Çünkü henüz olması gereken kavramında bir ortak akıl oluşumu yoktur, yani olması gereken henüz bilinmiyor. Tüm bu nedenlerle OLMASI GEREKEN HUKUK SADECE OLMASI GEREKEN OLARAK KABUL EDİLİP GERÇEKLİĞE GİREBİLME İHTİMALİ OLAN HUKUKTUR. Yani her bir olması gereken hukuk olan olmak adına POTANSİYEL bir hukuktur. Eğer olması gereken hukuk MUTLAK SURETTE(herkesçe) bilinse idi çok söylemler OLMASI GEREKEN hukuk diye düşünülemezdi bile.

Şu halde her subjektif akıl oluşumlarına olması gereken hukuktur diye ad koymak yanlıştır ve ancak OLMASI GEREKEN HUKUK OLABİLİR diye adlandırmak yerindedir. Ancak şimdilik şu yerindedir, Olması gereken hukuk bir akıl oluşumu olarak akılda geçerliğe sahiptir yoksa beşduyuda geçerliğe sahip değildir. Yani subjektif her ŞEKLİ HUKUK anlayışları, bir olması gereken OLABİLİR olarak nitelenebilir ancak OLMASI GEREKENİN TA KENDİSİ DEĞİLDİRLER. Fakat hem subjektif olması gereken olabilirin ve hem de OBJEKTİF OLMASI GEREKENİN TA KENDİSİNİN ortak bir özelliği olarak AKILDAKİ MODEL/kriter olmaları durumu göze çarpmaktadır. Yani her ikisi de BİR İCRAATIN NE ŞEKİLDE OLACAĞI İÇİN AKILDAKİ ÖNGÖRÜLERDİR. Aradaki fark bilinse idi birinin TÜM AKILLAR İÇİN geçerli olacağı idi.

Sonuç olarak şunu söyleyim, 1 metreküp içindeki küp şeklindeki mermer içindeki geyik heykelinin sınırlarına ulaştığımız anda geyik dış cephesinin neresi olduğunu temas ettiğimiz anda algılayacağız yani heykeltraş onun kendisini yontamayacaktır, yontulmayan yere geldiğini kendiliğinden farkedecektir. Ama şu zamanda pozitif hukuklar mermeri yontmaya devam ediyorlar, heykele ulaşım anında elindeki murç kırılacaktır ki işte heykelin dış cephesine ulaşılmış olacaktır ve kim bilir Sizin de dediğiniz gibi, bazı evrensel hukuk kaideleri şimdiden bilinmektedir. Örneğin dedik ki HUKUK, bir önceden bilmeyi-bir eşitliği gerektirmektedir. İşte bunlar dış cepheye ilk temaslarımızdır.

SONUÇ:Kısaca olması gereken hukuk BİR POTANSİYEL HUKUK OLARAK HEP VARDI.
Resmi kavramı bile Şekli/hükmi kavramını anlatır esasında, yani biri soyut(akıl varlığı) olduğu için herkes için geçerli değildir, buna karşılık akıl ile üretilmemiş ve akıl olmasa bile var olan varlıklar herkes için geçerlidirler. SİYASİ SUÇLAR KAVRAMININ NEREDEN GELDİĞİNİ ALGILAMAK DAHA KOLAYDIR. Devlet mefhumunu aklın tanımaması normal görülebilmekte iken, bir gerçek kişinin varlığını akıl istemese bile görmek zorundadır denilmektedir. Bu anlamda akıl ürünleri göreli(nisbi) değere sahip iken ve kimi akıl algılar ve kabul eder, kimi akıl ise algılayamaz veya reddeder. Fakat somut varlıklar ise evrenseldir(mutlaktır) ve herkesin aklı kabul etmese bile onlar aklın kabulü gerekmeksizin ordadırlar.

SAYGILARIMLA
Old 29-07-2007, 17:18   #44
Av.Denizhan Erbek

 
Varsayılan

Olması gereken hukuk aslında bir yerde dünya ülkelerinde yaşayan halkların varacağı bir mutluluk/huzurdur.Her coğrafyaya göre olması gerekenlerin kriterleri,modelleri elbette ki farklılık gösterecektir.Gerek gelenek-görenekler,gerekse de coğrafyanın vermiş olduğu fiziksel yaşayış biçimi kriterlerin belirlenmesinde önceliklidir.O yüzdendir ki olması gereken açısından hukuk'un tespiti coğrafyadan coğrafyaya toplumdan topluma değişecektir.Genel-geçer bir olması gerekenin yaratılması eşyanın doğasına aykırı olmakla beraber,gene-geçer değerler olan özgürlük,eşitlik,eğitim ve sağlık hakkı vs. ise her coğrafyada olması gerkenin içinde olması gereken ve de genelde olan değerlerdir.Bizler ne zamanki gerçek anlamda toplumun özüne inen,çıkarsız ve samimi bir yönetenlerle karşılaşısak o zaman olması gereken değerlere kavuşacağız.Ayrıca olması gereken değerlerden olana doğru gidip o değer olan olursa o zaman olması gerekenden çıkacak ve o olanın bir de uygulanabilirliliği sorunu ortaya çıkacaktır.meğer ki;çıkarlar çatışmasına konu olmasın.Olayları çok soyut boyutlarla anlatma yoluna da gidilmemeli bazen hatalar da yapıyoruz farkında olmadan..Teşekkürler
Old 29-07-2007, 21:14   #45
calikusu_kamuran

 
Acil

Alıntı:
Yazan Av.Denizhan Erbek
Olması gereken hukuk aslında bir yerde dünya ülkelerinde yaşayan halkların varacağı bir mutluluk/huzurdur.Her coğrafyaya göre olması gerekenlerin kriterleri,modelleri elbette ki farklılık gösterecektir.Gerek gelenek-görenekler,gerekse de coğrafyanın vermiş olduğu fiziksel yaşayış biçimi kriterlerin belirlenmesinde önceliklidir.O yüzdendir ki olması gereken açısından hukuk'un tespiti coğrafyadan coğrafyaya toplumdan topluma değişecektir.Genel-geçer bir olması gerekenin yaratılması eşyanın doğasına aykırı olmakla beraber,gene-geçer değerler olan özgürlük,eşitlik,eğitim ve sağlık hakkı vs. ise her coğrafyada olması gerkenin içinde olması gereken ve de genelde olan değerlerdir.Bizler ne zamanki gerçek anlamda toplumun özüne inen,çıkarsız ve samimi bir yönetenlerle karşılaşısak o zaman olması gereken değerlere kavuşacağız.Ayrıca olması gereken değerlerden olana doğru gidip o değer olan olursa o zaman olması gerekenden çıkacak ve o olanın bir de uygulanabilirliliği sorunu ortaya çıkacaktır.meğer ki;çıkarlar çatışmasına konu olmasın.Olayları çok soyut boyutlarla anlatma yoluna da gidilmemeli bazen hatalar da yapıyoruz farkında olmadan..Teşekkürler

İnanın insan aklına yepyeni teşekküller getirmek adına mükemmel(kamil) bir yazı yazmışsınız. Teşekkürler Saygıdeğer meslektaşım.

Çok basit bir şekilde katkımı (umarım katkımız olur) tasvir etmek istiyorum.

(A,B,C,D,E) gibi değerler/varlıklar, parantez içinde yer almaktadır ve bu değerler parantez(kalkan) tarafından korunmaktadır. Şu halde insan kavramı içeriğindeki değerler/varlıklar biliniyor mu ki biz de kalkanımızı(koruyucu şeyi) ona göre oluşturalım. Ve ayrıyeten, insan denilen şeydeki(varlık olarak algılayalım lütfen) "içeriği" dış dünyanın gereklerine göre mi var edeceksiniz yoksa dış dünyayı insan denilen şeyin içeriğinin gereklerine göre mi var edeceksiniz? Yani öncelikle dış dünyayı mı vardı kabul edeceksiniz ki bu halde insan sonradan devreye girdiği için dış dünyaya o ayak uydurmak zorunda kalacaktır. Yoksa önce insan vardı deyip dış dünya, insanı korumak adına insana mı ayak uyduracaktır.

Şimdi önceye neyi koyacağımız yani ney neyin varlığını korumaya kalkan olacaktır meselesinin çözülmesi gerektiğini tasvir ettikten sonra, diğer şeylere geçmek isterim. İnsan içerik(korunan) olacaktır, dış dünya ise koruyan(kalkan) olacaktır denilecektir kanaatindeyim, çünkü her varlık esasta kendini var kılmak korumakla zaruri sorumlu kılınmıştır. Bu konuda her varlığa adeta bir cebir vardır.

Geçelim diğer meselelere: Bu sefer insanın unsurları nelerdir ki onları koruyalım, bu tam olarak bilinmekte midir? Görmekteyiz ki her geçen zaman insan kavramı içine yeni unsurları ilave ettiğimizi göstermektedir. Asıl büyük mesele işte budur. İnsan henüz tam unsurları bilinmeyen bir varlıktır.

Bakınız, yazınızda hukuk coğrafyadan coğrafyaya değişmektedir denilmiştir, hayır esasta değişen İNSANDAKİ UNSURLAR DEĞİLDİR, aksine sabit olarak her insanda var olan unsurların korunması yöntemleri değişmektedir ki örneğin soğuktan İNSANI korumak ile sıcaktan İNSANI korumak elbet farklı yöntemi gerektirir çünkü DIŞ ETKİ değişmiştir ve dış dünya karşısında KORUYUCU mekanizma zorunlu değişmelidir. Fakat KORUNAN DEĞER(insanı var eden unsurlar) hakikatte sabittir. Biz bunun neler olduğunu bilmeyebiliriz ve bu yüzden koruyan KALKAN hakkında hatalar yapabiliriz ve unsurlarımıza zararlar verebiliriz ve hatta İNSAN UNSURLARI kıyamete dek evrimleşerek varlık kazanıyor da olabilir, işte bunları bilmiyoruz henüz. Yani esasta içerik, ya sabit olarak vardır ve yine neler olduğu tam bilinmiyor henüz veya zaman içinde evrimle unsurlar kazanma durumu da var olabilir ki bu sefer KORUYUCU KALKANI bulma işi çok çok daha zordur. Yani sorunlar inanın çok fazla, bizim cevap/çözüm olarak gördüklerimiz çoğu zaman GÜNÜ KURTARMA olarak nitelenebilecek durumlardan ibarettir.

SAYGI VE SEVGİLERİMLE.(Yazımda bir dağınıklık bir anlaşılmazlık varsa şimdiden özür dilerim. Genelde var deniyor da.)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yabancıların Yatırması Gereken Teminat Miktarı onuralp Meslektaşların Soruları 1 12-02-2007 15:20
Lehe olan yasada suçun düzenlenmemiş olması halinde... aslı çağdaş Meslektaşların Soruları 3 19-12-2006 16:56
Uzun Ve Kısa Okunmasi Gereken Ünlüler... avien Hukuk ve Türkçe Çalışma Grubu 0 26-11-2006 01:33
Hukuk Ve Tıp Etiği Açısından Ötanazi duygu Hukuk Soruları Arşivi 4 01-03-2002 23:32


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09375906 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.