Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ölünceye kadar bakma sözleşmesi muvaaza

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 02-05-2018, 10:17   #1
Avukat4530

 
Varsayılan ölünceye kadar bakma sözleşmesi muvaaza

Herkese iyi günler,
Muris 2 erkek 3 kadın olmak üzere 5 kardeştir murisin vasisi erkek kardeştir. Murisin vasisi ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile tüm mal varlığını kendi karısına devretmiştir. Muris annesi ile birlikte vasi ile aynı evde kalmaktadır.Tapu iptali ve tescil istemli dava açtım. Murisin iradesi, mirasçılarından mal kaçırmaya yöneliktir. Emsal karar ve yorumlardan ölünceye kadar bakma sözleşmesinin iptal edilemeyeceğini, bakım borçlusu muris baktı ise tapu iptali tescilin ve tenkisin mümkün olmadığını gördüm. Lehe olabilecek karar arıyorum. bu benim ilk dosyam nerenin üzerine yoğunlaşmalıyım pek bilemedim Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim
Old 02-05-2018, 11:06   #3
Avukat4530

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan usta88
Murise vasi atanma sebebi nedir?

akli dengesinin yerinde olmaması. tanık beyanlarında kendi bakımın yaptığına dair ifadeler var ayrıca annesi de aynı evde yaşıyor kısıtlının
Old 03-05-2018, 09:56   #4
Av. Ayşegül Okçu

 
Varsayılan

Açıkçası olayınızda muris muvazaası olmadığını düşünüyorum. Muris muvazaası davaları 1.4.1974 gün ve 1974/1-2 İçtihadı Birleştirme Kararına dayanılarak açılan davalardır. sizin olayınızda aslında işlemi yapan muris olmadığı gibi, murisin muvazaa iradesinden bahsetmek de mümkün değildir diye düşünüyorum. Davayı aydınlatacağını düşündüğüm sorular:

1- Ölünceye dek bakma sözleşmesi yapmak için T.M.K. 462 gereğince vesayet makamından, ek olarak T.M.K. 463 gereğince denetim makamından onay almak gereklidir. Bu onaylar alınmış mı?

2- Sözleşme ile devredilen taşınmazların değeri bakım ederinden daha mı fazla? Arada açık oransızlık var mı?

3- Kısıtlının annesinin de aynı evde yaşadığından ve bakımlarını kendisinin yaptığından bahsetmişsiniz. Bu durumda bakım gereklerinin yerine getirilmemesi nedeniyle iptal istediniz mi?

4- Yapılan işlem murisin tasarruf nisabını aşan ve tenkise tabi bir işlem midir? (Tenkis 1 yıl içinde açılması gerekli bir davadır.)

Umarım faydalı olur. Saygılarımla.
Old 09-05-2018, 10:27   #5
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Ayrıca muris dediğiniz kısıtlı halen yaşıyor gibi ifade ediyorsunuz bunun da netleşmesi gerekir. Sağ ise mirasçılık sıfatı söz konusu olmayacağından ancak vesayet yetkisinin kötüye kullanılması üzerinden bir şeyler yapılabilir.
Old 09-05-2018, 14:46   #6
Av.Rıdvan Ergün

 
Varsayılan


T.C.
Yargıtay
1. Hukuk Dairesi

Esas No:2014/2040
Karar No:2015/609
K. Tarihi: 19.01.2015


MAHKEMESİ : MALATYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/10/2013
NUMARASI : 2011/427-2013/479

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar asıl ve birleştirilen davada; mirasbırakan O..Ö..'in maliki olduğu 434 ve 249 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu Davut ile öteki oğlu Abdülkadir'den olma torunu Nihat'a ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiğini, ancak murisin bir bakım ihtiyacının olmadığını,davalıların da murise bakmadığını, temlik işleminin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile muris adına tescilini istemişler, 28/06/2013 tarihli dilekçe ile de miras payları oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, iddianın doğru olmadığını, murisle yapılan akit uyarınca bakım borçlarını yerine getirdiklerini, murisin sağlığında mal varlığının büyük bir kısmını mirasçıları arasında paylaştırdığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı, murisin son dönemlerinde bakıma muhtaç olduğu, bakım ihtiyacının da davalılar tarafından sağlandığı gerekçesi ile asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1926 doğumlu muris O..Ö..'in 25.05.2011 tarihinde öldüğü, geride dava dışı sağ eşi İ.. Ö.. ile dava dışı çocukları Abdülkadir ve Mehpare ile kendinden önce ölen oğlu Abdurrahman'dan olma torunları (asıl dosya davacıları) Y.. E.., M.. A.. ve Esra ile birleştirilen dosya davacısı olan oğlu Ahmet'in mirasçı olarak kaldıkları, davaya konu 434 ve 249 parsel sayılı taşınmazların murise aitken 16.01.2009 tarihinde ½ şer paylarla ve ölünceye kadar bakma akti ile davalı oğlu Davut ile oğlu Abdülkadir'den olma davalı torunu Nihat'a temlik ettiği, mahkemece yapılan keşif sonucunda temlike konu taşınmazların dava tarihi itibariyle toplam değerlerinin 619.360,00 TL olarak saptandığı, bu taşınmazlar dışında muris O..Ö..'in sağlığında 29.01.1993 tarihli akitle 21050 m² sulu tarla vasıflı 141 parsel sayılı taşınmazdaki 640/1156 payını ölünceye kadar bakma akti ile davalı oğlu Davut'a devrettiği, 20.11.1997 tarihli akitle 564, 718 ve 714 parsel sayılı
taşınmazlardaki paylarını dava dışı kızı Mehpare'ye satış suretiyle temlik ettiği, aynı tarihli başka bir akitle 828 parsel sayılı taşınmazını asıl davanın davacıları olan M..A.., Y..E..ve Esra'ya satış suretiyle temlik ettiği, aynı akitle 829 parsel sayılı taşınmazını davalı oğlu Davut'a, 830 parseli ise oğlu Abdülkadir'in evlatları Naim, Nihat ve Namık'a satış suretiyle temlik ettiği, bunlar dışında H.. K...de kain 8 adet arsa vasfında taşınmazın halen muris adına kayıtlı olduğu, birleşen dosya davacısı A.. Ö..'in Malatya 2. İcra Müdürlüğünün 2009/1042 esas sayılı dosyasında mirasbırakan aleyhine yaptığı icra takibi sırasında anılan 8 adet taşınmazın kıymet takdirinin yapıldığı ve 22.10.2009 tarihi itibariyle toplam değerlerinin 192.401,00 TL olarak tespit edildiği, öte yandan dosyada mevcut hastane kayıt ve raporlarından murisin bir takım hastalıkları nedeniyle 2010 yılından itibaren aralıklı olarak yatarak tedavi gördüğü anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; mirasbırakan O..Ö..'in sağlığında H.. k..de eşi ile birlikte oturduğu, davalı oğlu Davut ile torunu Nihat'ın ise Malatya'da oturdukları, son döneminde davalıların köye gelerek muris ile ilgilendikleri anlaşılmakta ise de; ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edilen taşınmazların toplam değeri 619.360,00 TL olarak belirlenmiş olup, bu durum devrin bakım borcunun karşılığını ve makul ölçüleri aşar miktarda olduğunu göstermektedir. Öte yandan, murisin daha önce de 29.01.1993 tarihli akitle 141 parsel sayılı taşınmazdaki 640/1156 payını ölünceye kadar bakma akti ile davalı Davut'a devrettiği sabittir. O halde, murisin daha azı ile ya da ilk yaptığı akit karşılığında kendisine baktırabilecekken ikinci kez ölünceye kadar bakma akti ile temlikte bulunduğu ve çok değerli olan iki taşınmazını devrettiği kuşkusuzdur. Tüm bu hususlar ile murisin davacı oğlu Ahmet ile arasının iyi olmadığı hususu bir arada değerlendirildiğinde, mirasbırakanın ikinci kez ölünceye kadar bakma akti ile yaptığı temlikte, gerçek irade ve amacının aslında bakım sözleşmesi yapmak olmayıp, diğer mirasçılardan mal kaçırmak olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davaların reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Kabule göre de; davacı N.. Ö..'in sadece küçük Y.. Ö..'e velayeten değil, kendi adına da asaleten dava açtığı anlaşılmakta olup, eşi Abdurrahman'ın kök muris O..Ö..'den önce ölmüş olması nedeniyle mirasçılık sıfatının dolayısıyla kendi adına dava açma sıfatının bulunmadığı gözetilerek, asıl davada kendi adına asaleten açtığı davanın sıfat yokluğu sebebiyle reddi gerekirken, esas bakımından ret kararı verilmiş olması doğru değildir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.01.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.



Y A R G I T A Y İ L A M I

İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : Demirci Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/06/2012
NUMARASI : 2012/100-2012/171
DAVACILAR : ...
DAVALI : .....


>ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA AKDİ-MUVAZAA



Taraflar arasındaki “Tapu İptali ve Tescil“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Demirci Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 07.02.2011 gün, 2008/131 E.- 2011/29 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 11.10.2011 gün, 2011/5178 E. - 10155 K. sayılı ilamı ile;

“...Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili, olmazsa tenkis isteğine ilişkin olup, Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; tarafların miras bırakanı Hasan'ın çekişme konusu 17 ve 18 parsel sayılı taşınmazlarını 13.02.2001 tarihli ölünceye kadar bakma aktiyle davalıya temlik ettiği; davacıların, miras bırakanın yapmış olduğu bu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.

Somut olaya gelince; özellikle her iki tarafın tanıklarının, davalının uzun süre miras bırakana baktığını, miras bırakanın, ölümünden önceki son iki yıl içinde de felçli ve yatalak olduğunu, bu süreçte de sosyal, fiziki, içtimai, mali tüm gereksinimlerinin ve bakımının davalı tarafından karşılandığını bildirdikleri gibi; miras bırakanın, çekişmeli taşınmazlar dışında 3 parça taşınmazda pay sahibi, diğer bir parça taşınmazın ise tam maliki olduğu kayden sabittir.

Mahkemece yapılan araştırma neticesinde, miras bırakanın öldüğü tarihte adına kayıtlı taşınmazların değerinin 306.169,48TL, temlike konu taşınmazların ise, davalı tarafından yapıldığı belirtilen üzerlerindeki yapı hariç değerleri toplamının 150.000,00TL olduğu saptanmıştır. Bu değerler karşılaştırıldığında ve özellikle tanık ifadeleri de gözetildiğin de, miras bırakan tarafından, çekişme konusu 17 ve 18 parsel sayılı taşınmazların ölünceye kadar bakma aktiyle davalıya temlikinin, muvazaalı olduğunu, mirasçıdan mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
Bir başka ifadeyle, temliki işlemin ivaz karşılığı ve ivazında bakım borcu olduğu, bakım borcunun da davalı tarafından yerine getirildiği, bu durumda, davalıya yapılan temlikin, muvazaalı olmadığı, mirasçıdan mal kaçırma amacıyla yapılmadığı sabit olup, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir...”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili, olmazsa tenkis istemine ilişkindir.

Davacılar vekili; miras bırakan Hasan Karakaya’nın sahibi olduğu 299 ada 17 ve 18 parsel sayılı taşınmazlarını 2001 yılında "ölünceye kadar bakma akdi" karşılığında oğlu ....'ya devrettiğini, yapılan akdin diğer mirasçılardan (kız çocuklarından) mal kaçırma amacıyla yapılmış muvazaalı bir işlem olduğunu ileri sürerek tapunun iptali ile mirasçılar adına tesciline, aksi durumda tenkise karar verilmesini talep ve dava etmiştir.


Davalı vekili; davaya konu edilen taşınmazları arsa halinde iken babası ile birlikte satın aldığını ve üzerine kendi imkânları ile bina yaptığını, ölünceye kadar bakım akdi gereği üzerine düşen yükümlülükleri tamamıyla yerine getirdiğini, haksız iddiada bulunan davacıların davasının reddine, aksi durumda taşınmazlar üzerine yapılan binaların inşaat gideri olarak 50.000,00 TL ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece; temlik edilen taşınmazların murisin tüm mamelekine oranının makul karşılanabilecek bir sınırda olmadığı, murisin dava konusu taşınmazları temlik amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının inşaat değerine yönelik istemi konusunda usulüne uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığından bu yönde herhangi bir karar verilmesine yer olmadığına dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkeme, önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle davanın reddine dair ilk hükümde direnilmiş, direnme hükmü, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.


Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu taşınmazların davalıya temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.


Öncelikle, muvazaa kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.

İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanunu’nun 18. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu’nun 18. maddesinde “bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır” ifadeleri mevcut olup, daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır.(Benzer hükmede 6098 sayılı TBK’nun 19. maddesinde yer verilmiştir.)
Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. “Muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür. Muris muvazaasında miras bırakan, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazını, görünüşteki sözleşmede satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek temlik etmektedir (01.04.1974 gün,1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
Bu noktada; görünürdeki ölünceye kadar bakım sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli sözleşme de şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve tapu kaydının iptalini isteyebilirler.


Hemen belirtilmelidir ki; burada bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Diğer taraftan; evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlaki bir görev ise de, görev sınırının aşıldığı, ana babanın normal bakım ötesinde ihtimama muhtaç olduğu durumlarda evladın hizmetin karşılığında bir şey istemesi hukuka uygun düşeceğinden, böyle bir durumda temlikin ivazlı olduğu kabul edilmelidir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; miras bırakanın malvarlığının büyük bir kısmını teşkil eden ve üzerinde iki katlı bina bulunan taşınmazlarını davalı oğluna temlik etmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, asıl iradesinin, birlikte yaşadığı oğlunu diğer mirasçılardan üstün tutmak amacıyla bağışlamak olduğu, dava konusu taşınmazların davalıya temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya uygun bulunduğu ileri sürülmüş ise de bu düşünce kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.


Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca; somut olayda, yukarıda da değinildiği üzere Borçlar Kanunu'nun 511. ve takip eden maddelerinde öngörülen ölünceye kadar bakma akdi mevcuttur. Bu tür akitlerde, bakım alacaklısının mutlaka akit tarihinde bakıma muhtaç olması şart değildir. Diğer taraftan bakım borçlusunun temlik edenin oğlu olmasının, kendisine bakım koşuluyla temlik yapılmasına mani olmadığı gibi, aksine yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır. Ayrıca, miras bırakanın ölümünden önceki son iki yılını felçli ve yatalak halde geçirdiği, davalı Enver’in gerek hastalık dönemi, gerekse sair zamanlarda bakım alacaklısının tüm ihtiyaç ve gereksinimlerini karşıladığı, miras bırakanın da sağlığında bakım koşulunun yerine getirilmediğine dair bir ihtaratı veya açtığı bir davanın bulunmadığı dosya kapsamıyla sabittir. Bu durumda murise davalı tarafından bakıldığının bir bakıma kabulü gerekir.
Diğer taraftan; kural olarak, tüm mal varlığının veya buna yakınının temlikinde muvazaadan söz edilebilir ise de, bakım alacaklısının kendisiyle ilgilenilmesi, ihtiyaçlarının kısmen ya da tamamen karşılanmasını teminen verilebileceği taşınmazları gözetildiğinde, davaya konu, üzerinde iki katlı bina bulunan ve birlikte kullanılan taşınmazlar dışındaki taşınmazların hisseli ve düşük değerli olması gözetildiğinde, davaya konu taşınmazları devretmesindeki amacının; bakılmak değil, muvazaa olduğu şeklindeki görüş, gerçekten tek taşınmazı olan veya taşınmazları arasında devre uygun bulunan taşınmazın diğer taşınmazlarından değerli olan kişilerin ölünceye kadar bakım akdi yapamayacakları sonucunu doğurur ki, bunun yasanın teminatı altındaki akit yapma serbestîsi ile bağdaşabileceği söylenemez. Kaldı ki, somut olayda murisin davacılardan mal kaçırmasını gerektiren bir olgunun ve sebebin varlığı da kanıtlanmış değildir.

Öte yandan ölünceye kadar bakım sözleşmeleri ivazlı akitlerden olup bu tür temliklerde tenkis hükümlerinin de uygulanamayacağı kuşkusuzdur.


Tüm bu olgular ve ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapıldığında; temlikteki asıl amacın mirasçıdan mal kaçırmak değil; ölünceye kadar bakıp gözetme olduğu, muvazaa ile illetli bulunmadığı kabul etmek gerekir. Bu bakımdan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.


O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararı bozulmalıdır.


SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Hukuk Genel Kurulu tarafından da benimsenen Özel Dairenin bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.07.2013 gününde yapılan görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.






Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi Av.mehmet.av Meslektaşların Soruları 0 25-12-2013 10:47
ölünceye kadar bakma sözleşmesi Av.Dilara Özbey Meslektaşların Soruları 0 06-05-2009 13:41
ölünceye kadar bakma sözleşmesi hanoglu Meslektaşların Soruları 9 12-08-2008 09:32
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi nur26 Meslektaşların Soruları 1 28-01-2008 13:59


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06282496 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.