Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Site Lokali Edebiyat, Müzik, Spor, Sinema, Bilgisayar.. Site üyelerimizin hukukla ilgisiz konularda sohbetleri için. [Siyaset ve din bu sitede konu dışıdır!]

Bu Kadar Sevebİlİrmİsİnİz?

Yanıt
Old 20-09-2006, 00:06   #1
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan Bu Kadar Sevebİlİrmİsİnİz?



Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini,


gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...



Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri

ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde

de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek


eksikleri
çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler...

"Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma "Hayır, ben

senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...



Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem,

kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir

not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki


dolaba sevgi dolu notları
okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....



Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı.

Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde



dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin

de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp

kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...."



Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu

adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat


konuştular telefonla.

Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi

hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."



Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve


sevgisiz
biriyle yer

değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...



Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında



bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...



Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi


nefretle...



İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına

kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın.

Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin kalması için dua ediyordu.



Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya


ne yüzle
geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna

dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs



durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama

olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..." Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu

açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz


vermeni
istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:

"Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
Old 20-09-2006, 00:08   #2
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan

Ben hayatımda iki kez sevdim ama sadece ikincisinde bu kadar sevmiştim.Ama değmedi.Sadece kendimi yıprattım hepsi bu..Peki siz hiç bu kadar sevdinizmi...
Old 20-09-2006, 12:40   #3
AV.DEMİR

 
Varsayılan

evet sevdim hala da seviyorum ve sevmekten de hiç bir zaman vazgeçmeyecem buna eminim ben ilk kez bu kadar sevdim ve sonsuza kadar da sevecem......
Old 20-09-2006, 21:55   #4
mutlakadalet

 
Varsayılan

Saygıdeğer Pınar, hayat o kadar karmaşık hale geldi ki bu hikayedeki gibi bir sevginin yaşanması neredeyse imkansız. Maalesef ki insanlar, hayatın keşmekeşliği içinde çıkara dayalı ilişkiler yaşıyor; buna binaen de gerçek sevgi Leyla ile Mecnun'un, Aslı ile Kerem'in... zamanında kalırken bu sevginin yerini cinsellik merkezli ilişkiler alıyor. Bu olumsuz duruma rağmen gerçekten sevebiliyorum diyene ne mutlu. Umarım bu şekilde sevenlerin sevgisi; "dış görünüş itibariyle mükemmel ama sağlam olmayan bir yat misali ilk fırtınada alabora olmaz."
Not: Saygıdeğer Pınar, yazmış olduğunuz hikayeyi bir kaç internet sitesinde görmüştüm. Bu hikayenin gerçek kaynağının neresi olduğuna dair yaptığım kısa bir araştırmada netice elde edemedim; ama en azından bu hikayenin yer aldığı sitelerin isimlerinin burada yer alması gerektiğini düşünüyorum. Saygılarımla...
http://www.canim.net/hikaye/bolumler...goster&id=1027
http://72.14.221.104/search?q=cache:bRqG_4mGWXwJ:www.hacktc.com/forum.php%3Fm%3Dmesajlar%26q%3D61%26n%3Dlast+sevgi +budur+i%C5%9Fte&hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=5
Old 21-09-2006, 00:37   #5
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan

İlginiz için teşekkür ederim.Banada bir arkadaşım mail atmıştı.O yüzden adresini bilmiyordum.Tekrar teşekkürler..Gerçek sevgilerin yaşandığı bir dünya dileğiyle..
Old 21-09-2006, 10:16   #6
ibrahimkovanci

 
Varsayılan gercek sevgi

gercek sevgiyi yasamak hoştur ama buna uygun insanı bulmak zordur umarım herkes uygun kişiyi bulur
Old 21-09-2006, 15:00   #7
canerilkan

 
Varsayılan

bence bu tür sevgiler çok istisnai sevgiler dir .bu yüzden pınar hanım bu tür bir sevgi aramak yerine sevgiyi önce bulun ve daha sonra onu kendiniz bu hale getirmeye çalışın umarım anlamışsınızdır ne demek istediğimi...
Old 21-09-2006, 16:42   #8
minee.mine

 
Varsayılan umarım daha fazla sevebilirim

Güzel bir hikâye ama mükemmel bir aşkmı ...Bence değil
Bence sevgi karşısındaki insana aldatılma acısını yaşatmak değil son günlerine hazırlamaktır.
Bu zaman diliminde hem karşısındakini hazırlamak hemde keşke denebilecekleri yaşamak
Kaldıki hikâyedeki karakter hem aldatılma duygusu yaşattı hemde sonradan öldüğünü bildirip ölüm acısını yaşattı. Bu ne derece sevgiyi yansıtıyor bilemiyorum.
Fakat sevgi boyutunda imkansız aşk değil, çiftlerin birbirine karşı esnek ve paylaşımcı olduğu birlikteliklerde yaşanması mümkün bağlılıklar diye düşünüyorum
Sevgiyle kalın
Old 07-10-2006, 21:13   #9
Staj.Av.Selçuk

 
Varsayılan

sevgili pınar bu hikayeyi daha önce de okumuştum ozaman tüylerim diken olmuştu.şimdiokuduğumda da hala diken diken oluyor.gerçekten çok güzel bi hikaye.aşk nedir sorusunun yanıtı bu bence.şu yüzyılda yaşama imkanımızın olmadığı bi hikaye artık böle aşklar bir efsane.insanlar birbirlerinin cüzdanlarına,kimliklerine bakarak evleniyorlar.aşkın değeri yok artıkmantık evlilikleri yapılıyor.zaman çabuk ilerliyor aşkda o hızla yok oluyor.artık yarın kokusunu on metreden tanımak yok.birbiri uğruna ölüme gitme yok.jherşey yüzeysel.insanlar bu yüzeysel sevdalarda bile boğuluyorlar.derine inmek söz konusu değil.aşk öldüm cenaze namazına bütün aşıkları bekliyoruz eğer hala varsa....AŞahane Kavram........
Old 11-11-2006, 15:40   #10
ORHAN DUMAN

 
Varsayılan

Sevgili Pınar, güzel bir hikaye. Çok beğendim. Bizlerle paylaştığın için teşekkür etmek istedim..
Old 27-07-2007, 21:10   #11
suskun_juliette

 
Varsayılan

Çok güzel bir hikaye..Ve ne mutlu ki böyle bir aşkı tattım ben de..Bir insan için ölmek çok kolay,ama bir insan için yaşamaya çalışmak daha ağır bir sorumluluk..Ve biz birbirimiz için yaşamayı seçtik...
Böyle hüzünlü sonlar yakıştırılır zaten hep büyük aşklara..
Old 27-07-2007, 21:47   #12
Av.Turan

 
Varsayılan

bence sevgi bu değil. ölmesin deiye bir yılda binlerce defa öldürdü sevgilisini. ele ele birlikte ölmek iki taraf içinda daha güzel olurdu bence. bana bu şekilde yapılmasını istemem. üzmeye kıyamamamk gerek...
Old 27-07-2007, 23:23   #13
diclee

 
Varsayılan

bencede sevgi bu değil. ölmek bizim dışımızda bi sebepken son günlerimizi sevdiğimiz insanla geçirmek veya geçirmemek bizim elimizde.niye son ana kadar sevdiğimiz insanla olmayalım ki?
Old 28-07-2007, 16:34   #14
tuval2310

 
Varsayılan

buna sevgi bu değil demeyelim de tercih meselesi diyelim..
Ama ben olsam asla böyle yapmazdım..Ölümün ne zaman geleceği belli değil..Ve insan ölürken yaptıkları için değil yapamadıkları için pişmanlık duyarmış..Ben o durumda olsaydım kesinlikle sevgilimle daha fazla vakit geçirmeye çalışırdım..Uyumadan,yemeden,içmeden..
Başta da söylediğim gibi tercih meselesi...
Old 28-07-2007, 17:19   #15
suskun_juliette

 
Varsayılan

Çok sevdiğim bir insanın gözlerimin önünde ölmesini istemezdim,Bu ölümü kabullenebilme meselesi benim açımdan.Sevdiğimi ölüme kendi ellerimle teslim edemezdim..Uzaklarda bir yerlerde de olsan,maneviyatta sevdiğinin yanında olduğunu bilerek ruhundan vazgeçmek daha kolay olsa gerek..Benim şahsi düşüncem de böyle ve ben ölmeden önce herkesin benden nefret etmesini sağlardım.Kimse ardımdan yas tutmaya mahkum değil,tabutlar tek kişiliktir..
Old 28-07-2007, 21:16   #16
Av.Turan

 
Varsayılan

son günlerimi sevdiğimle doya doya yaşamak isterdim. zira sevdiğim beni seviyorsa benden nefret etmeyecek. ayrılık onu üzecek. veremi gösterip sıtmaya razı etmek doğru iş değil bence. aşkta herşey anca beraber, kana beraber olmalı.onsuz yaşanacak o sahildeki evin manası yok ki... o evi manalı kılan içinde onun nefesidir...
Old 29-07-2007, 04:43   #17
suskun_juliette

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Turan
son günlerimi sevdiğimle doya doya yaşamak isterdim. zira sevdiğim beni seviyorsa benden nefret etmeyecek. ayrılık onu üzecek. veremi gösterip sıtmaya razı etmek doğru iş değil bence. aşkta herşey anca beraber, kana beraber olmalı.onsuz yaşanacak o sahildeki evin manası yok ki... o evi manalı kılan içinde onun nefesidir...

Pembe panjurlu ev misaliİçinde koşuşturup duran çocuklar,her akşam seni bekleyen bir eşin olmadıkça ne manası var diyenlerden birisiTuran,Aşka inan ama aşkın sonsuzluğuna inanma,fanilerin tüm icatları fanidir unutmaYaşanılan şeyler defterlerde kalır,sonra o defterler de yakılacaktır..Önemli olan yaşayabildiğin kadarını yaşamak..'OKUDUĞUMUZU ANLAYALIM' köşesi yaptıkHerkes okuduğundan farklı anlamlar çıkardı,mantıken değil de kalben yorumlanabilecek bir konu olduğu için böyle oldu,ama erkeklerin de böyle düşüncelisi varmış demek kiGüzel,doğru bir örneksin Arkadaşım
Old 29-07-2007, 09:56   #18
Av.Turan

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan çitlenbik
Pembe panjurlu ev misaliİçinde koşuşturup duran çocuklar,her akşam seni bekleyen bir eşin olmadıkça ne manası var diyenlerden birisiTuran,Aşka inan ama aşkın sonsuzluğuna inanma,fanilerin tüm icatları fanidir unutmaYaşanılan şeyler defterlerde kalır,sonra o defterler de yakılacaktır..Önemli olan yaşayabildiğin kadarını yaşamak..'OKUDUĞUMUZU ANLAYALIM' köşesi yaptıkHerkes okuduğundan farklı anlamlar çıkardı,mantıken değil de kalben yorumlanabilecek bir konu olduğu için böyle oldu,ama erkeklerin de böyle düşüncelisi varmış demek kiGüzel,doğru bir örneksin Arkadaşım
belki hayatta sonsuz olmayabilir aşk.ama benim kalbimde sevgili sonuz kalır.asıl mesele benim yada onun ölmesi değil. asıl mesele aşkımızın ölmemesi ve kalanın onu yaşatması olmalı... aşk onun için onunla yaşamaktır. ilerde kaybetsen bile onun için yapılanlardan pişman olmamak ve en önemlisi de yüzüne vurmakatır...
Old 07-09-2007, 23:17   #19
mehmet emin sezen

 
Varsayılan

Sevgi ve aşk iyi günlerde deyil kötü günlede de yasanıyorsa vardır .
Aşk aşık iki kişden birinin hastenede bitkisel hayatta yasamasına ramen her gün ziyaretine gidip onun elini tutmak ona geçmiş günlerden bahsedebilmek ve hemsirelerin size o sizi tanımıyorki dediklerinde ben onu tanıyorum diye bilmektir.hep pembe pancurlu evlerde yasmıyoruz ki.
Old 11-09-2007, 18:28   #20
suskun_juliette

 
Varsayılan

Evet bu kadar sevilebilir.. Bazen o kadar çok seversin ki kaybetmeyi göze alabilecek kadar..Eğer yanında ona huzur vermeyeceklerse sırf o mutlu olsun diye mutsuzluğu seçersin..Bu kadar sevebilmek için insanın bencilliğinden arınması gerek..
Old 24-09-2007, 21:31   #21
_kübra_

 
Varsayılan

ben severim de beni o kadar sevicek biri olur mu inanın bilmiyorum,beni en çok düşündüren şey bu...sizi seveni siz sevemiyorsunuz,sizin sevdiğiniz sizi sevmiyor..herşey karşılıklı olunca güzel hayatta..
herkesin aradığı aşkı bir gün bulması ve çok mutlu olması dileğiyle..
Old 28-09-2007, 11:06   #22
_Halise_

 
Varsayılan

Bu kadar aşk dolu bir hikayenin içinde aldatmanın olması garip geldi.Keşke daha başka bir sebeple onu uzak tutsaydı kendinden...Kadının aldatılma hissiyle yaşamasını sağlaması acımasızlık bence.
Old 28-09-2007, 13:35   #23
uye8490

 
Varsayılan

Kendimize daha az zaman
ayırsak da olur geceden
Çünkü boğulabilir insan
yalnız kendini düşünmekten
AHMET TELLİ


Evet,şiirde de ifade edildiği gibi kişileri birbirlerinin dünyasına böylesine zincirleyen (ben sevgi diyemiyorum çünkü sevgi paylaştıkça çoğalır)tutkular gün gelir o kişilerin boynunda bir kement olur son vazifesini yapmak için.
Herşeyin değişmeden can sıkıcı bir şekilde akıp gitmesi biraz ölüm değil midir.Hikayedeki not olayı örneğin, bir defalığına veya hadi iki üç defalığına yapılınca sempatik ve ince bir davranış olarak algılanabilir bu.Ama süreklilik kazanması boğar insanı.Ben şahsen her gün eve girdiğimde bu tür notlarla karşılaşmak istemem.Sevgi pazara döküldükçe bayağılaşır çünkü.

Başka insanların acısına sevincine ortak olmaktan uzak,sadece ,günün yirmidört saati, yılın üçyüz altmışbeş günü dönüp dönüp birbirini kutsamadan ibaret bir sevgi düşünemiyorum ben.Bencilliğin temeli üzerine kurulu böylesi bir duygu dejenerasyonuna ben olsa olsa saplantılı ve hastalıklı bir tutku derim.

Yine hikayeden yola çıkalım,hastalık olayı.Böylesi bir hastalık durumunda neden ille de sevdiklerimizin bizden nefret etmesi onların iyiliği için olmazsa olmaz bir koşul olarak algılanır.Gerçi ben bu nefret ettirme tutkusunu da sadece filmlerde gördüm.Hastalığı söylemeyebilirsin bu senin tercihin ama,"sevdiğim" dediğin insanda böylesi derin hezeyanlar yaratacak ucuz hareketlere ne gerek var.
Hikaye için sağolun ama buram buram arabesk kokan bu yazıda anlatılan "sevgiye"ben inanmıyorum.
Old 28-09-2007, 14:57   #24
avseher

 
Varsayılan

Bu tip hikayeler inanmam oldum olaıs. Realist olmayı yeğlerim hep. Madem erkek sessizce ölümü seçti karısını üzmedenm yapacaktı bu işi neden sonradan ona kutu gönderdi. Ölümünü haykırdı. Madem ölümü haykıracaktı neden 1 sene ayrı bıraktı böylesi sevgisinden. madem nefret ettircekti neden son anda bir vuruşla tekrar acılara gömdü karısını. ben anlamadım anlayan avrsa anlatsın.
Old 01-10-2007, 16:00   #25
Av.Didem Kutlu

 
Varsayılan

çok güzel bir aşk hikayesi...sanırım günümüzde böyle aşklar yok karşıma öyle biri çıkarsa neden olmasın
Old 20-10-2007, 16:51   #26
Envanter

 
Varsayılan

alacağın olsun Pınar Hanım. beni ağlattı bu hikayen.
adamın yaptığı bir kaç doğru seçenekten biri. daha farklı da yapabilirdi. sevdiğine öleceğini nasıl söyleyebilir ki insan. üzülmesini istemez. çok mükemmel bir fedakarlık örneği. keşke hastane raporları karışsada gerçek böyle olmasa.
türk filmleri var hatırlarsanız. bir zamanlar insanların sulu gözlerle izlemekte olduğu türk filmleri.........
ne mutlu ki herşeye rağmen sevgilerinde bir azalma olmamış. kadın aldatıldığını (gerçek bu değil) görerek kızsa da sevgisi devam etmiş.
böyle bir sevginin gerçekte var olduğuna ben inanıyorum. yukarıda yapılan yorumların birçoğu zamanımızdaki insanların kişisel çıkarları yüzünden bu tür duyguların yaşanamayacağı görüşünü ileri sürmektedir. zaten bir çok insan aşkın ve sevginin yaşandığı heran zaten karlı olduğunu göremeyişine hayıflanıyorum. bu dünya geçici bedenlerimiz geçici cinsellik geçicidir. ama şuna inanıyorum aşk geçmeyen tek unsur olarak yaşanması ender görülen (kerem ile aslı) insana has duyguların en nacizane olanıdır.
not: Pınar Hanım siz daha önce de fedakarlık örneğini anlatan çok güzel hikayeler yazmıştınız. devamının gelmesi dileğiyle. saygılarımla.
Old 27-10-2007, 15:55   #27
imge_nil

 
Varsayılan Paha biçilmez bir hikaye!

Saygıdeğer Pınar Hanım
Öncelikle böyle bir hikayeyi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkürler.İtiraf etmeliyim ki benim de gözlerim doldu, Hikayede eleştirebileceğim tek nokta, beyfendinin eşine yalan söylemesi, daha doğrusu gerçeği saklamasıdır.Eşine, aldatılıdığını hissettirmesi, bence yapabileceği en büyük kötülüktür.Her ne şartlarda olursa olsun eşler birbirlerine dürüst olularsa evlilik en iyi şekilde yürütülür. Hastalıkta ve sağlıkta.
Günümüzde böyle evlilikler var mı yok mu sorusuna gelinirse :Bence herkesin ağzına sakız olmuş olan 'Evlilik aşkı öldürür ' yaklaşımı son derece mantıksız.Kendimize buna şartlarsak, büyük sorumluluk ve özveri isteyen evlilik müessesesini inkar etmiş oluruz.Evlilik aşkı öldürümez, aksini düşünenler zaten aşık olmadan evlenmişlerdir.
Old 15-04-2008, 15:42   #28
uye23620

 
Varsayılan

Bırakıp gitmek ne zamandır aşk oluyor. Bir yıl her gün öldürmek mi aşk.
işte gerçek aşk....

Gerçekten benzersiz bir aşk hikayesi onlarınki. Sevgililer Günü’ne bundan daha yaraşır bir örnek olamaz diye düşündük, Rize'ye gittik.


Evliliklerinin 11'inci, bayramın birinci günüydü. Birbirlerinden 1500 kilometre mesafede yaşayan, bambaşka dünyaları olan bu iki gencin chat yaparken nasıl tanıştıklarını, aşklarının nasıl alevlenip yol aldığını ve altı ayda nasıl evliliğe kadar geldiklerini, gerçek aşkın tüm ‘‘engel’’leri nasıl aştığını gözlerimizle gördük.

Rize'de dağlar ansızın denize döküldüğü için hayat çok dik yokuşlarla kuşatılmış. Burada toprak çok kıt, hayat çok zor. Rizeli, nerede bir avuç toprak bulsa ekmiş, yanına da başını sokabileceği bir ev dikmiş. Kartalların bile gözünü korkutacak denli yüksek yüksek tepelere evler kurulmuş.

Nuriye Kurul, 1975'te işte o evlerden birinde, 248 basamakla tırmanılan bir tepede dünyaya gözlerini açmış. Dört kardeşin en küçüğü. Tutmasalar, kanatlanıp Karadeniz semalarında uçacak kadar hareketliymiş, zıplayıp durmuş dört yaşına kadar. Sonra bir gece yarısı ateşler içinde uyanmış, ateş yükseldikçe bir bir kilitlenmiş ayakları, elleri. Çocuk felcine yakalanmış. Ayaklarından birini vererek hayatını kurtarmış.

İki yıl içinde biraz kuvvetlenip ilkokula başlamış. Sınıfın birincisi, okulun gözbebeği olmuş. Ama talihsizlikler peşini bırakmamış. Yine bir gece ateşler içinde uyanmış. Doktor, ‘‘Menenjit geçiriyor, hayatta kalması imkansız gibi’’ demiş. Küçük Nuriye, menenjit denilen canavarı da alt etmiş. Ama ortaokuldan sonra geçirdiği bir dizi ameliyattan dolayı eğitimini sürdürememiş. Ama fırsat buldukça kurslara gitmiş ve bilgisayar operatörü olmuş. 17 yaşında Telekom'da işe başlamış. Yeteneklerini geliştirmiş, bilgisayarı bir piyano gibi kullanmayı öğreniş.

OVALARIN DELİKANLISI

Nuriye'nin dünyaya merhaba dediği günlerde, Rize'den çok ama çok uzak bir diyarda başka bir çocuk dünyaya gelmiş. Tam 1500 kilometre uzakta Manisa'nın Turgutlu ilçesinde yaşayan Kutbay ailesi, ilk çocukları olan bebeğe Murat adını koymuş. İlerleyen yıllarda Murat'ın üç kardeşi daha olmuş. Ailenin en büyük çocuğu olduğundan ciddi, ağırbaşlı, sorumluluk sahibi bir küçük adam olarak hayat merdivenlerini tırmanmış. Okul hayatını sürdürürken çalışmaya başlamış. Murat, meslek lisesi makine bölümünü birincilikle bitirmiş, ama kendi alanında iş bulamamış. PVC pencere, doğrama sistemleri işine girmiş. 1995'te babası ölünce bütün ailenin yükünü omuzlamış. İşten güçten kendine ayıracak pek vakti olmamış. Söylediğine göre, sonsuz aşka inandığı için günübirlik ilişkilerden hep kaçınmış. 27 yaşına kadar, bir gün mutlaka karşısına çıkacağına inandığı prensesi beklemiş.

BİR TEMMUZ AKŞAMI

2 Temmuz 2002'nin akşamı. Nuriye her zaman olduğu gibi Telekom'daki işinden evine dönüyor. Her zamanki gibi yemekten sonra internet marifetiyle hiç bilmediği, görmediği álemlere doğru yolculuğa başlayacak.

Aynı saatlerde Murat da Turgutlu'daki evlerinin altında bulunan internet kafede bulunuyor. Birbirinden 1500 kilometre uzaktaki iki genç chat odasında sohbete koyuluyorlar. Şiir, edebiyat meraklılarını bir araya getiren gruba Nuriye'yle Murat da katılmış ama o güne kadar hiçbir sohbette karşı karşıya kalmamışlar. Nuriye'nin nickname'i yani grup içindeki takma ismi ‘‘Vuslat’’, Murat'ınki ‘‘Yalnız Efe.’’

İkili, ertesi akşam yeniden bilgisayar başındadır. Zamanla sadece akşamlar yetmemeye başlıyor Nuriye'yle Murat'a. Sonunda Murat ilk hamleyi yaparak bir fotoğraf göndermenisini istiyor Nuriye'den. Kendi resmini de peşin peşin karşı tarafa gönderiyor. Murat, Nuriye'nin portresini görünce çarpılıyor. Günler geçiyor. Nuriye, Murat'a telefonunu vermiyor, ama her gün Murat'ı arıyor. Gündüz her yarım saatte bir sesleri ulaşıyor birbirine, akşamları saatler boyu yazışmayı sürdürüyorlar.

EN KÖTÜ GERÇEK

Nuriye'nin birtakım sıkıntıları olduğunu seziyor Murat. Çünkü Nuriye, her beş dakida bir Murat'ı arayıp sesini duyduktan sonra telefonu kapatıyor. Bu böyle günlerce sürüyor. Murat'ın karşısında ekran açıldığında şu satırlar beliriyor:

‘‘Kendimi sana karşı büyük bir yalan söylemiş gibi hissediyorum. Biliyorum sormadın, ama sen sormadın diye, ömür boyu üzerimde taşıdığım bu gerçeği senden gizlememem gerekiyor. Öğrendiğinde anlayacaksın ki bu gerçek çok keskin. Bizi ikiye bölen bir kılıç gibi. Ve iki cihan bir araya gelse vuslata eremeyeceğimizi anlayacaksın. Gerçek şu: Ben bir özürlüyüm. Çocukken geçirdiğim felçten dolayı, aksayarak gezdiriyorum bedenimi şu dünyada. Aklım, zekam, duygularım, düşüncelerim, yüzüm, düşlerim, hülyalarım, parmaklarım diğer insanlara benziyor, ama bedenim biraz farklı. İşte bu kadar. Aslında bu yalan ikimizin ortak gerçeği. Ve ben bu gerçeği bugüne kadar gizlediğim için senden özür diliyorum. Beni bağışlamanı istiyorum. Seni hiçbir zaman unutmayacağım. Elveda...’’

Nuriye zannediyor ki bu çarpıcı gerçek karşısında Murat günlerce kendini toparlayamayacak. Ama öyle olmuyor. Yalnız Efe, hemen yanıtlıyor Vuslat'ı:

‘‘Nasıl olursan ol. Benim için artık fark etmiyor. Ben dünyada yalnızca seni sevdim ve ölene kadar da seveceğim. Özürlü olman beni sevmene engel değilse -ki anladığım kadarıyla değil- bizim biraraya gelmemize de engel olamaz. Hemen yarın seni görmek için Rize'ye geliyorum. Ve seni eskisinden daha fazla seviyorum...’’

ŞİİRLE EVLENME TEKLİFİ

Murat o gece bulduğu ilk otobüsle soluğu Rize'de alıyor. İki aşık bir kafede oturup saatlerce birbirlerine dokunarak sohbet ediyor. Akşam olunca Murat Turgutlu'ya dönüyor. Ve hiç uyumadan bilgisayarın başına geçip kime ait olduğunu bilmediği şu satırları yazıyor Nuriye'ye:

‘‘İnsanlar tanıdım yıldız gibiydiler. Hepsi gökteydi ve hepsi parlıyordu. Ama ben içlerinden birini, güneşi sevdim. Bir güneş uğruna bin yıldızdan vazgeçtim. Yokluğun muhteşem susuşunda, varlığın filizleri yaprak yaprak açıyor. Ve aşkın hüküm sürdüğü ülkede, güller çiçek açınca bülbülün feryadını duyacaksın. Vücut, etin içindeki mana. Ruh, vucüdun içindeki hayat. Aşk ise, insanın yaratma ve yaşatma gücüdür. Evet ben bütün yıldızlar içinden sadece güneşi sevdim. Benim güneşim olur musun?’’

Bu şiirsel evlenme teklifi sonunda hayat daha bir güzelleşiyor. Nuriye, durumu annesiyle babasına açıyor. Bu arada Murat da annesine evleneceğini bildiriyor. Murat'ın ailesi, Rize'ye gelip Nuriye'yi istiyor. Kurul ailesiyle Kutbay ailesi kısa zamanda birbirine kaynaşıyor. 1 Şubatta engel tanımayan iki aşık evleniyorlar.

Aşk, her şeyden üstün

Nuriye ile Murat'ın internette küçük yalanlarla başlayıp büyüyen aşkları, yaşamın acı gerçeklerini de yendi. Murat'a özürlü olduğunu söyleyip ‘‘Elveda’’ diyen Nuriye, ertesi gün şiirle evlenme teklifi aldı.

Ersin KALKAN Hürriyet
Old 15-04-2008, 19:44   #29
mehmet emin sezen

 
Varsayılan

Sevgi'yi sadece aşık olmakda aramak arkadaş sevgisi, hayvan sevgisi doğa sevgisi dostluklarda bir beklenti olmadan sevebilmek ve bu sevgilerde bile bencillik arayabilmek zor bir sanat olsa gerek!
Old 15-04-2008, 21:13   #30
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan

Bu hikayede güzelmiş gerçekten.. Mevlana'nın bir sözü vardır "tavus kuşunun kanadı kendisine zarardır". yani önemli olan görünüş değil iç güzelliğidir. Gerçek aşk yüzlerde değil kalplerde gizlidir...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ne Kadar Özgürüz? Av.H.Sancar KARACA Site Lokali 124 22-11-2018 13:03
Ne kadar başarı istiyoruz? yağmurdamlası Hukuk Lisans Eğitimi 7 29-12-2007 13:40
Hukukçular Ne Kadar İdealist? Admin Konumuz : Hukukçular 63 03-04-2007 00:18
O Kadar Av.Emel Nişlioğlu Site Lokali 1 12-08-2006 13:23


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08957601 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.