Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Serbest Meslek Faaliyetinde Katma Değer Vergisi Hangi Anda Doğar?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 28-12-2006, 20:57   #1
Av.Ergün Vardar

 
Acil Serbest Meslek Faaliyetinde Katma Değer Vergisi Hangi Anda Doğar?

Serbest meslek faaliyetinde KDV hangi anda doğmaktadır.Şöyle ki normal olarak işin veya hizmetin gerçekleştiği anda KDV tahakkuk etmektedir.Fakat diğer taraftan KDV nin tahakkuku için misal olarak bir icra takibinde vekalet ücreti ile ilgili yalnızca KDVnin ödenmesi için icra dosyasından vekalet ücretinin tahsil edilmesi şart değildir,İcra takibiyle birlikte KDV tahakkuk ettirilmesi gerekir.İki farklı duruma göre KDV hangi zamanda tahakkuk etmiş sayılmaktadır.Paylaşımlarınız için teşekkür ederim.
Old 29-12-2006, 17:13   #2
Av.Duran Küçüköner

 
Varsayılan

BU KONUDA YAYINLANAN BİR HABERİ EKLİYORUM. NUMARASI GEÇEN KARARLARA ULAŞAMADIM. ULAŞAN ARKADAŞLAR YAYINLARSA SEVİNİRİM.

Doktor, avukat gibi serbest meslek erbabına kötü haber. KDV'ler makbuz kesiminde peşin ödenecek.
Çalışan emekliye 2007 başında getirilecek vergi kazığının bir benzeri de serbest meslek erbabının başına geliyor... Danıştay'ın aldığı kararla, avukat, doktor ve mimarlar, tahsilat yapsa da yapmasa da KDV ödemek zorunda.
Avukat, doktor, muhasebeci, müşavir, mimar gibi serbest meslek erbabı para tahsil ettikçe vergi ödüyor. Çünkü Gelir Vergisi Kanunu'ndaki düzenleme bu meslek mensupları sermayeye dayalı iş yapmadıkça vergi ödeme güçleri olmayacağını kabul etmiş. Bu meslek mensupları makbuzlarını para aldıkları zaman düzenliyor ve KDV'yi de o zaman ödüyor. Ara sıra bazı maliyeciler 'KDV'yi para tahsil etmeyi beklemeden hizmeti verince ödemeleri gerekir' diye tarhiyat yapıyorlardı. Ama tarhiyata muhatap olanlar da dava açtıklarında kazanıyordu. Danıştay para tahsil edilmeden KDV ödemeyeceklerine karar verdiği için avukat, doktor, muhasebeci, müşavir ve mimarlar parayı tahsil edince KDV ödemeye devam ediyordu. Şimdi durum değişti. Çünkü Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu karar değiştirdi. Bu meslek mensuplarının para tahsil etmeseler de KDV ödemeleri gerektiğine karar verdi.
HERKES ŞAŞKIN DURUMDA
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu'nun 22.11.1996 tarih ve E:1996/102, K:400 sayılı kararı 'serbest meslek faaliyeti yürüten yükümlünün, bu faaliyeti nedeniyle kendisine yapılan ödemeler için serbest meslek makbuzu düzenleyerek, katma değer vergisini bu makbuzda göstermesi ve tahsilat dönemine ilişkin beyanına dahil etmesinin zorunlu olduğu' şeklinde.
ÖDEYEN ZOR DURUMDA
Aynı kurulun 14.4.2006 tarih ve E:2006/19, K:2006/92 sayılı kararı ise 'KDV'nin hizmetin yapılması anında doğduğu, serbest meslek faaliyeti çerçevesinde, yapılan hizmetler yönünden yasada farklı bir düzenlemeye yer verildiği, serbest meslek kazancının tespitinde, Gelir Vergisi açısından tahsilat esasının getirilmiş olmasının bu hukuki durumu değiştirmeyeceği' şeklinde. Yani bir mimar planı çizdi ve verdiyse para almasa dahi, alması gereken para üzerinden KDV ödeyecek. Yasalar aynı yasalar olmasına karşın Danıştay'ın içtihadının terse dönmesi serbest meslek çalışanlarını şaşkına çevirdi. Daha önce aynı kurulun kararına güvenerek KDV'yi parayı tahsil edince ödeyenler zor durumda kalacak. Maliye Bakanlığı da bazı illerde bu meslek mensuplarını incelemeye başladı bile.
Old 29-12-2006, 18:51   #3
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Sayın Küçüköner'in verdiği haberdeki kararı Kazancı'dan bulamadım. Böyle bir karar varsa ve yayınlayan üye olursa sevinirim.

Öte yandan soru 2006 ve öncesine ait olan "karşı vekalet ücreti alacağına" ilişkin olduğu için aşağıdaki linkte yeterli açıklama bulunmaktadır.

http://www.alomaliye.com/mart_06/tal...cra_avukat.htm

Ben konuyla ilgili başka hususlara değinmek istiyorum. 2007 de hayata geçirileceği söylenen düzenlemeye göre, artık icra takibi yapılır yapılmaz, avukatın karşı vekalet ücretine hak kazandığı gerekçesiyle (Tahsil şartı aranmaksızın) K.D.V'ye tabi olacaktır.Benim derdest 7-8 icra takibim olduğu için bir istatistiki bilgiye sahip değilim. Ancak çevremdeki meslektaşlardan duyduğuma göre, tahsilat oranı % 10 lara düşmüş durumdaymış.

Hal böyle olunca açılan 100 icra takip dosyasından 90' ı şüpheli alacaklar kategorisine girmektedir. Ama devlet bu beni ilgilendirmez icra takibi açmakla sen karşı vekalet ücretine hak kazanmaktasın; o halde K.D.V.sini ödeyeceksin demektedir. Bu durum avukatlar için tam bir yıkım olacaktır.

Çok yakın bir zamana kadar,tahsil olunan "karşı vekalet ücretine" K.D.V uygulanmasını eleştiriyorduk. Gelinen duruma göre; şimdi bizi ona bile razı etmeye çalışmaktadırlar. Ölümü gösterip, hastalığa razı olmamız istenilmektedir.

Sayın katılımcılar bina çökmektedir. Ben çökmeden bağırmak istiyorum:

SESİMİ DUYAN VAR MI?

Saygılarımla
Old 22-06-2007, 17:17   #4
Av. Ö.Erol Yavuz

 
Varsayılan

T.C.
DANIŞTAY
Vergi Dava Daireleri Kurulu

Esas : 2006/19
Karar : 2006/92
Tarih : 14.04.2006

ÖZET : Serbest meslek kazancında katma değer vergisi açısından vergiyi doğuran olay mal teslimi veya hizmet ifası anında meydana geldiğinden, tahsil gününe göre beyanda bulunulmasında kanuni isabet bulunmadığı hakkında.


KARAR METNİ :
Temyiz Eden : ........... Vergi Dairesi Müdürlüğü

Karşı Taraf : ...

İstemin ÖZET : Serbest muhasebecilik yapan davacı adına, 1998 yılında hasılatının bir kısmını serbest meslek makbuzu düzenlememek suretiyle, kayıt ve beyan dışı bıraktığından ve mükerrer gider kaydı bulunduğundan bahisle, inceleme raporuna dayanılarak 1998/Şubat, Temmuz ve Ekim dönemleri için kusur, Aralık dönemi için ağır kusur cezalı olarak katma değer vergisi salınmıştır.

Tekirdağ Vergi Mahkemesi 14.11.2000 tarihli ve E:2000/168, K:2000/297 s. kararıyla; olayda, davacının 1998 yılında muhasebecilik hizmeti verdiği müşterilerinden 1999 yılında tahsil ettiği ücretleri en geç hizmetin tamamlandığı 31 Aralık 1998 tarihinde, hizmet verilen müşterilerden ifadesine başvurulan dördünün, hizmetin verildiği yılı içinde ödediklerini beyan ettikleri ücretleri de ödeme tarihlerinde beyan etmesi gerektiği; çünkü vergiyi doğuran olayın, bu tarihlerde meydana geldiğinin kabulü suretiyle dava konusu cezalı tarhiyat yapılmış ise de; dosyadaki belge ve bilgilerden, ifadesine başvurulan müşterilerin 1998 yılında ödemede bulunmadıkları, 1999 yılındaki tahsilatların da ilgili yılda belgelendirdiği hususlarının anlaşıldığı; serbest meslek faaliyetinde, vergiyi doğuran olayın, verilen hizmet karşılığında kısmen veya tamamen ücret tahsil edilmesiyle meydana geleceği ve serbest meslek makbuzunun da bu tarihte düzenlenmesi gerektiği gerekçesiyle tarhiyatı kaldırmıştır.

Vergi dairesi müdürlüğünün temyiz istemini inceleyen Danıştay Yedinci Dairesi 31.3.2004 tarihli ve E:2001/765, K:2004/791 s. kararıyla; 213 s. Vergi Usul Yasasının 19 uncu maddesi ile 3065 s. Katma Değer Vergisi Yasasının 10 uncu maddesinin (a), (b), (c) fıkralarında yer alan, kanuni düzenlemelere göre, katma değer vergisi açısından vergiyi doğuran olay, malın teslimi veya hizmetin yapılması anında meydana gelmekte olup, bu hususta ticari, sınai, zirai veya serbest meslek faaliyet çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler yönünden farklı bir düzenlemeye yer verilmediği, serbest meslek kazancının tespitinde, gelir vergisi açısından, tahsilat esasının getirilmiş olmasının da, yukarda anılan hukuki durumu değiştirmeyeceği, dava hakkında, serbest muhasebecilik faaliyetinde verilen hizmet tanımlandıktan sonra, hizmetin yapıldığı tarihin araştırılması ve vergiyi doğuran olayın, hizmetin yapıldığı tarihte meydana geldiği hususunun gözetilmesi suretiyle yapılacak yargılamayla ulaşılacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden, aksi yoldaki temyize konu mahkeme kararında isabet görülmediği, ayrıca mahkemece davanın mükerrer gider kaydından kaynaklanan ve davacı tarafından da kabul edilen kısmının incelenmediği gerekçesiyle kararı bozmuştur.

Bozma kararına üzerine Tekirdağ Vergi Mahkemesi 29.9.2005 tarihli ve E:2005/295, K:2005/298 s. kararıyla; mükerrer gider kaydından kaynaklanan kısma yönelik davayı reddetmiş, serbest meslek kazancına yönelik kısmı ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca kaldırmıştır.

Karar vergi dairesi müdürlüğü tarafından temyiz edilmiş, vergi inceleme raporuna dayalı tarhiyatta kanuni düzenlemeye aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek ısrar kararının bozulması istenmiştir.

Savunmanın ÖZET : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Gülsen BİŞKİN'in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar ısrar kararının bozulmasını sağlayacak halde bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Mukaddes ARAS'ın Düşüncesi: Vergi Mahkemesince Danıştay 7.Dairesinin bozma kararına uyulmayarak verilen ısrara ait hüküm fıkrasının Daire kararında belirtilen gerekçe ile bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

1998 yılında gerçekleştirilen hizmetlerle ilgili olarak 1999 yılında tahsil ettiği ücretleri, en geç, hizmetin tamamlandığı 31 Aralık 1998 gününde beyan etmesi gerektiğinden bahisle salınan cezalı katma değer vergisini, serbest meslek faaliyetinde vergiyi doğuran olayın, verilen hizmetin karşılığını teşkil eden ücretin kısmen veya tamamen tahsil edilmesiyle meydana geleceği gerekçesiyle kaldıran vergi mahkemesi ısrar kararı vergi dairesi müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlığın çözümü, serbest meslek faaliyetinde, katma değer vergisi açısından, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihin tespitine bağlı bulunmaktadır.

213 s. Vergi Usul Yasasının "Vergiyi doğuran olay" başlıklı 19 uncu maddesinde, vergi alacağının, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğacağı belirtilmiştir.

3065 s. Katma Değer Vergisi Yasasının "Vergiyi doğuran olayın meydana gelmesi" başlıklı 10 uncu maddesinin (a) fıkrasında, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması; (b) fıkrasında da, malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgelerin verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi; (c) fıkrasında ise, kısım kısım mal teslimi veya hizmet yapılması mutad olan veya bu hususlarda mutabık kalınan hallerde, her bir kısmın teslimi veya bir kısım hizmetin yapılması anında vergiyi doğuran olayın meydana geleceği hükme bağlanmıştır.

1998 yılı işlemleri incelenen yükümlü nezdinde düzenlenen tutanakla, 46 mükellefe hizmet verdiği, 1998 yılında tahsil edilen ve 1998'de tahsil edilmeyip, 1999 yılına devreden ücretler olduğu belirtilmiş, bunları gösterir liste inceleme elemanına ibraz edilmiştir. 1998 yılından 1999 yılına katma değer vergisi dahil 6.454.455.000 TL. alacak devrettiği tesbit edilmiş, Katma Değer Vergisi Yasasının 10 uncu maddesinde yer alan vergiyi doğuran olayın, malın teslimi veya hizmetin ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması anında meydana geleceği yolundaki düzenleme uyarınca ilgili yılda verilen hizmetin en son 31.12.1998 tarihi itibarıyla gerçekleştiği kabul edilerek, tutanakla belirlenen tutardan katma değer vergisi tenzil edilerek Aralık 1998 dönemi katma değer vergisi matrahına dahil edilmiştir.

Katma değer vergisi açısından vergiyi doğuran olay malın teslimi veya hizmetin yapılması anında meydana gelmekte olup, ticari, sınai, zirai veya serbest meslek faaliyeti çerçevesinde, yapılan teslim veya hizmetler yönünden farklı bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Serbest meslek kazancının tespitinde, gelir vergisi açısından tahsilat esasının getirilmiş olmasının da belirtilen hukuki durumu değiştirmeyeceği açıktır.

Bu bakımdan, dava hakkında serbest muhasebecilik faaliyetinde verilen hizmetin yapıldığı tarihin araştırılması ve vergiyi doğuran olayın, hizmetin yapıldığı tarihte meydana geldiği hususunun gözetilmesi suretiyle yapılacak yargılamayla ulaşılacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden, aksi yoldaki temyize konu ısrar kararında isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Tekirdağ Vergi Mahkemesinin 29.9.2005 tarihli ve E:2005/295, K:2005/298 s. ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 14.4.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : DKD Sayı-113 Yıl 36-2006 Sf: 104
Old 07-07-2007, 17:56   #5
YALÇIN ÖNDER

 
Varsayılan

Konunun farkına şimdi vardık.

Her şeyden önce, Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun kararlarının taraflar dışındakileri hukuksal olarak bağlamayacağını bilmemiz gerekir. Hatta aşağıda da belirteceğimiz üzere, aynı konuda tam da aksi yönde, Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun başka (1.) kararının da olduğunu da bilmeliyiz.

Hukukun, dolayısıyla Vergi Hukukunun da kaynakları arasında Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun kararları sayılmamıştır. Danıştayın İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararları sayılmıştır.



Bu durumu değerlendiren iki önemli metni paylaşmayı önemli görüyoruz.


İlki vergi hukukçusu Dr. A. Bumin Doğrusöz ‘ün http://www.turmob.org.tr/adresindeki basın arşıvinden makalesi, ikincisi ise, http://www.ankara.ymmo.org.tr/Mevzua...AT%20KARARI-69 -10.doc Ankara YMMMO adres çubuğundaki, 04.12.2006 tarih ve 69/10 sayılı Mevzuat İzleme Ve Değerlendirme Komisyonu Kararıdır.

Ayrıca, http://www.bdodenet.com.tr/mehmet_mac.asp adres çubuğundan Mehmet Maçın kitabının 10. maddesiyle ilgili kısmının, 4.5. bölümünü de inceleyebilirsiniz.

Eski karar,



VERGİ DAVA DAİRELERİ
Karar Yılı 1996
Karar No 400
Esas Yılı 1996
Esas No 102
Karar Tarihi 22/11/1996


KARAR METNİ

SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLİK YAPAN VE MÜŞTERİLERİNDEN BU FAALİYETİNDEN DOLAYI TAHSİL ETTİĞİ ÜCRETLERİ TAHSİLAT DÖNEMİNDE BEYAN EDEN YÜKÜMLÜNÜN VERGİ KAYBINA YOL AÇTIĞINDAN SÖZ EDİLEMEYECEĞİ HK.<

Müşterilerine muhasebecilik ve müşavirlik hizmeti sunan yükümlünün 1991 yılına ilişkin işlemlerinin incelenmesi sonucunda, bu faaliyetinden elde ettiği gelirini geç beyan ederek vergi kaybına sebebiyet verdiği sonucuna varılmış, uygulanacak tarhiyatta katma değer vergisinin aranmaması, ancak, yükümlü adına kaçakçılık cezası kesilmesi önerildiği halde, vergi dairesi müdürlüğünce, inceleme elemanının vergi aslına ilişkin önerisi dikkate alınmadan kaçakçılık cezalı katma değer vergisi salınmıştır.


Tarhiyata karşı açılan davayı inceleyen Eskişehir 2.Vergi Mahkemesi 23.12.1993 günlü ve 1993/372 sayılı kararıyla; 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 10 uncu maddesinin (c) bendinde, kısım kısım mal teslimi veya hizmet yapılması mutad olan veya bu hususlarda mutabık kalınan hallerde, her bir kısmın teslimi veya bir kısım hizmetin yapılması anında vergiyi doğuran olayın meydana geleceğinin hüküm altına alındığı, olayda, yükümlünün 1991 yılında müşterileriyle yapmış olduğu birer yıllık sözleşme uyarınca her ay müşterilerine mesleki hizmet sunduğu ve sözleşmede yazılı aylık ücrete hak kazandığı halde, katma değer vergisi beyannamelerine sadece o ayda tahsil ettiği ücretleri dahil ettiği, dolayısıyla, bazı aylarda vergiyi eksik beyan ve
tahakkuk ettirdiği, oysa yükümlünün, o ay içinde yaptığı hizmetlerin tamamını katma değer vergisi beyannamesine dahil etmesi ücretin tahsil edilmesini beklememesi gerektiği, ancak, inceleme raporunda tarh edilecek katma değer vergisinin tahsil edilmemesi önerildiğinden, tahsil edilemeyecek verginin tarh edilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle vergi aslını kaldırmış, kaçakçılık cezasını ise, olayın özelliği ve matrah farkının bulunuş biçimini dikkate alarak kusur cezasına çevirmiştir.



Tarafların temyiz istemini inceleyen Danıştay 11.Dairesi 18.4.1995 günlü ve 1995/1176 sayılı Kararıyla; vergi dairesi müdürlüğünün temyiz isteminin reddine, yükümlü temyiz isteminin ise, inceleme raporunda yükümlünün ilgili dönemde beyan dışında bıraktığı bir hizmet tesliminin varlığı yolunda yapılmış herhangi bir somut saptama bulunmadığı, dolayısıyla, verginin geç beyan edildiği ve vergi kaybına neden olunduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle kabulü ile cezanın kaldırılması gerektiği sonucuna ulaşarak vergi mahkemesi kararını yükümlü lehine bozmuştur.


Bozma kararına uymayan Eskişehir 2.Vergi Mahkemesi, 15.9.1995 günlü ve 1995/268 sayılı kararıyla ilk kararındaki gerekçeye ek olarak, gerek bu olayda gerekse mahkemelerine bu konuda intikal eden uyuşmazlıklarda mükelleflerin söz konusu kazançlarını dönemler itibarıyla verilmesi gereken beyannamelerde değil, yılsonu beyannamelerinde beyan etmek suretiyle vergi kaybına yol açtıklarını belirterek ilk kararında direnmiştir.


Karar, yükümlü tarafından temyiz edilmiş ve olayda vergi ziyaının bulunmadığı ileri sürülerek direnme kararının bozulması istenmiştir.



Serbest muhasebeci mali müşavirlik yapan ve işlemlerini izlediği müşterilerince ödenen ücretleri, ödendikleri dönemin beyannamesine dahil ederek beyan eden davacı adına salınan katma değer vergisini kaldıran ancak, kesilen cezayı, verginin aylık dönemlerde değil de, ücretin tahsil edildiği dönemde tahakkuk ettirilmesi nedeniyle doğan vergi kaybının varlığını göz önüne alarak kusura çeviren vergi mahkemesi direnme kararı yükümlü tarafından temyiz edilmiştir.


Israr hükmü sadece cezaya ilişkin olduğundan temyiz isteminin, olayda vergi kaybına yol açılıp açılmadığı saptanarak sonuçlandırılması gerekmektedir.


Vergi ziyaının tanımı, Vergi Usul Kanununun 341 inci maddesinde yapılmış; mükellef veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesi olduğu, verginin sonradan tahakkuk ettirilmesi veya tamamlanmasının, ceza uygulanmasına engel oluşturmayacağı kurala bağlanmıştır. Dosyadaki belgelerin incelenmesinden, yükümlünün müşterileriyle yazılı sözleşme yapmadığı, inceleme raporuna ek tutanakta ise incelemenin yükümlü tarafından tutulan müşteri bilgi formlarından yararlanılarak yapıldığı, yükümlünün müşterileriyle yıllık, altı aylık, iki aylık gibi değişken süreli iş anlaşmaları yaptığı anlaşılmaktadır. Yükümlünün yıllık olarak göz önüne alındığında beyan dışında bıraktığı herhangi bir matrah farkı bulunmadığı inceleme elemanınca da kabul edilmiştir. Bu nedenle tartışma, sadece aylık dönemler itibarıyla zaman yönünden geç tahakkukun bulunup bulunmadığı noktasındadır.



3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 1 inci maddesinin ilk fıkrasının (1) işaretli bendinde, serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler, bu verginin konusunu teşkil eden işlemler arasına alınmış ve 10 uncu maddesinin (a), (b) ve (c) bentlerinde, kısım kısım mal veya hizmet tesliminde mutabık kalınmadıkça veya fatura ve benzeri belgeler malın teslimi yada hizmetin ifasından önce verilmedikçe vergiyi doğuran olay, malın teslimi ve hizmetin ifasına bağlanmıştır. Bu düzenleme karşısında (b) ve (c) bentlerindeki koşullar gerçekleşmedikçe davacı yönünden katma değer vergisini doğuran olay, işlemleri izlenen müşteriler tarafından gerekli ödemenin kısmen veya tamamen yerine getirilmesi ile tamamlanacaktır. Esasen bu durum, serbest meslek faaliyeti ve kazancına ilişkin Gelir Vergisi Kanununun 67 nci maddesinde ve serbest meslek makbuzunun düzenlenmesiyle ilgili Vergi Usul Kanununun 236 ve 237 nci maddelerinde yer alan kuralların da gereğidir.


Serbest meslek faaliyeti yürüten yükümlünün, bu faaliyeti nedeniyle kendisine yapılan ödemeler için serbest meslek makbuzu düzenleyerek, katma değer vergisini bu makbuzda göstermesi ve tahsilat dönemine ilişkin beyanına dahil etmesinin zorunlu olduğu, yükümlünün işlemlerini bu gerekliliğe uyarak yürüttüğü anlaşıldığından, verginin zaman yönünden geç tahakkukuna yol açtığından söz edilemeyeceğinden,
adına kesilen cezanın kusura çevrilmesi yolundaki ısrar kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.



Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle Eskişehir 2. Vergi Mahkemesinin 15.9.1995 günlü ve 1995/268 sayılı direnme kararının bozulmasına karar verildi. (MT/ES)

Not : Alt çizgiler tarafımıza aittir.
Old 02-12-2007, 23:45   #6
hakarar

 
Varsayılan

Tartışmanın başlangıcının üzeriünden üç, dört ay kadar bir zaman geçmiş olsa da, konunun güncelliği, KDV yasasının yürürlüğe girmesinden bu yana sürdüğü için, ben de birtarafından katılmakta sakınca görmedim.
Öncelikle, Turabi Bey'in bu konudaki açıklamaları ile birlikte, değişiklik tebliği yayınlanması istemli dilekçesindeki hususlara katılıyorum ve bu hususlar tartışma konusunun ana iskeletini oluştursa da ben biraz daha açmak istiyorum.
Şöyle :
1 ) Öncelikle, KDV yükümlülüğü, gelir vergisi yükümlülüğünden farklı ve sonderece sakat bir mantığın ürünü olarak; malın teslimi, hizmetin de yapılıp bitirilmesi ile doğar.
2 ) Muhasebecilerden farklı olarak, daha uzun süre ve sürece yayılan avukatlık hizmeti sözkonusu olduğunda; davanın açılması ya da icra takibinin başlaması ile değil, bu hizmetin tamamlanıp bitirilmesi ile; yani, davanın kesin hükümle son bulması, icra takibinin de, resmi yada gayrıresmi olarak, ama başarı ile sona erdirilmesi ya da kesin aciz belgesinin alınması ile hizmet tamamlanıp bitirilmiş olacak ve KDV yükümü de, avukatın bu hizmetten gelir elde edip etmemesine bağlı olmaksızın, bu anda doğacaktır ve en büyük sıkıntı da, gelir elde edemeden bitirmek durumunda kaldığımız işlerde karşımıza çıkmakta; bu anlamda, bazan özel ilişkilerden bazen de olanaksız olduğundan bedelini alamadığımız, ama hizmetini karşılayıp, bitirmiş göründüğümüz işlerde KDV yükümü ile karşı karşıya kalıyoruz.
Bu tür durumlarda, kanımca, serbest meslek makbuzunda ve defterde, bu hizmetten bir gelir alınmadığını, salt hukuk dışı KDV yasası hükümlerinin yerine getirilmesi zorunluluğundan dolayı KDV bildiriminde bulunulduğu belirtilerek, gelir vergisi matrahına dahil etmeksizin, KDV bedeli ödenmek suretiyle, zarardan kâr edilebilir.
4) Bir diğer ve önemli konu ise; karşı taraftan alınacak olan vekalet ücretlerinin vergi boyutudur. Burada da; karşı taraftan alınan dava ya da icra vekalet ücreti, yasa uyarınca, müvekkil adına, ama avukat hesabına, karşı tarafın ödemek zorunda kaldığı bir bedel olduğu; yani, aslında karşı tarafa verilmiş bir hizmet bulunmadığı için, KDV'siz serbest meslek makbuzu keserek salt gelir niteliğinde olan bu bedelin, gelir vergisine tabi olmasının sağlanması ya da, hiç serbest meslek makbuzu kesmeksizin, bu geliri salt gelir defterimizde göstermek suretiyle, gelir vergisini ödeyip, KDV ödememe yoluna gidilebilir. ANCAK, BUNUN UYGULAMADAKİ YÖNTEMİNİN NE OLACAĞI KONUSUNU, VERGİ UZAMNLARI İLE DEĞERLENDİRİP, BİR FORMÜLE OTURTMAK GEREKTİĞİ KANISINDAYIM. Yine aynı şekilde, bu işi yaparken, vergi daireleriyle olacak sıcak ve samimi ilişkinin boyutunu düşünmek bile istemiyorum.
Yararlı olma umut ve dileklerimle.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Karşı Tarafa Yüklenecek Ücret İçin Serbest Meslek Makbuzu Kesilmeli Mi ? VARTO'LU Meslektaşların Soruları 12 23-06-2016 19:16
İcra Dairelerinde Borçluya Serbest Meslek Makbuzu Kesilecek Av. Murat ÇETİNKAYA Hukuk Haberleri 3 04-09-2007 21:39
Gemı Rehni Hangi Şartlarda Kurulabilir ve Hangi Usüllere tabidir Av.Demet Meslektaşların Soruları 1 07-12-2006 02:49
Hangi sucu hangi milletten kaptik obaykan Site Lokali 0 21-07-2006 22:11
Katma Değer Vergisi katilla Hukuk Soruları Arşivi 3 19-04-2004 08:25


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05782700 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.