Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Yüksek Yargı Üyelerinin Gezi Paraları -yorumsuz-

Yanıt
Old 10-08-2004, 11:42   #1
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Yüksek Yargı Üyeleri - YORUMSUZ-

Yüksek yargı üyelerinin gezi paralarını kim ödedi?

(Sedat ERGİN, Hürriyet, 10.08.2004)
HÁKİMLER ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Türkiye’nin adalet mekanizması içindeki en önemli organdır.

Toplam 7 üyenin görev yaptığı kurul, Türkiye’deki hákim ve savcıların tayin ve terfilerinden sorumludur.
Hákim ve savcıların sicil dosyaları bu kurulun denetimindedir. Bu sicil dosyalarına bakarak hangi hákimin hangi göreve atanacağına HSYK karar verir.

Disiplin suçları da kurulun görev alanı içindedir. Anayasa’nın 159. maddesine göre, ‘meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar’.

HSYK, bir anlamda, Yüksek Askeri Şûra’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’nde sahip olduğu görev ve yetki alanının bir benzerine sahiptir. Keza, YAŞ kararları gibi HSYK kararları da temyiz edilemez.

YENİ YILI GİRNE’DE KARŞILAMAK

Anlatacağımız öykü, HSYK’nın üç üyesinin eşleriyle birlikte Kıbrıs ve Marmaris’e yaptıkları turistik seyahatleri konu alıyor.

Yapılan şikáyetler üzerine müfettişler tarafından yapılan inceleme şu bulguları ortaya çıkartır:

A) Kurulun üç üyesi, daha önce kurulun başkanvekilliğini yapmış olan bir Yargıtay üyesiyle birlikte yılbaşını geçirmek üzere 28 Aralık 2002-1 Ocak 2003 tarihleri arasında Kıbrıs Girne’deki Merit Crystal Cove Oteli’nde konaklamışlardır.

B) Aynı grup içinden bir HSYK üyesi ile aynı Yargıtay mensubu yine eşleriyle birlikte 22 Temmuz-1 Ağustos 2002 tarihlerinde Marmaris’teki İberostar Grand Azur Oteli’nde yaz tatillerini geçirmişlerdir.

C) Her iki gezinin giderleri de bir şirket ve bir banka tarafından karşılanmıştır. Şirket ve banka, hem uçak biletlerini, hem de otel faturalarını ödemişlerdir.

D) HSYK üyeleri, bu davetlere arkadaşları olan Yargıtay üyesinin misafiri olarak gittiklerini belirtmektedirler.

KURUL ÜYELERİ ZANNETMİŞLER Kİ...

Müfettişlerin hazırladıkları rapor, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun önüne gelir. Kurul, geçen 29 Haziran’da bu durumla ilgili olarak şu kararı alır:

‘Üyelerin eşleriyle birlikte bu otellerde konakladıkları, her iki gezinin giderlerinin kendilerince değil (...) A.Ş ile (...) Bankası tarafından karşılandığı otel kayıtları, uçak biletleri, ödeme belgeleri ve savunma yazıları içeriğinden anlaşılmaktadır.

Sözü edilen gezilere davet edenin aynı kurulda (daha önce) başkanvekilliği yapan meslektaşları olması nedeniyle kendisine güven duygusundan hareket etmeleri gibi olgular birlikte değerlendirildiğinde, bu kişinin davetine icabet edip, üyelerin davet edenin karşılaması gereken gezi giderlerini başkasına ödettirmiş olmasından sorumlu tutulamayacakları cihetle bu eylemlerinden dolayı haklarında ceza ve disiplin kovuşturması yapılmasına gerek bulunmadığı sonucuna varılmıştır.’

YÜKSEK YARGI İÇİN ETİK REFORM GEREĞİ

Karardan anlaşıldığına göre, HSYK üyeleri, meğer Kıbrıs’a ve Marmaris’e giderken harcamalarının gerçekten de organizasyonu yapan meslektaşları tarafından ödendiğini zannediyorlarmış.

Geziye çıkan HSYK üyeleri söz konusu meslektaşlarının bu yüksek faturaları nasıl ödeyebildiğini hiç merak etmemişler, herhangi bir şüpheye düşmemişler.

Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun meseleyi bu şekilde kapatmış olması karşısında takdir kuşkusuz Türk kamuoyuna aittir. Ancak şu sorular gündemden çıkmayacaktır:

HSYK üyelerinin bulundukları yüksek makamın dayattığı sorumluluk anlayışı içinde etik açıdan daha duyarlı davranmaları beklenemez miydi?

Günün birinde söz konusu şirket ve banka ile ilgili dosyalar önlerine geldiğinde bu üyeler ne ölçüde objektif bir şekilde hareket edebileceklerdir?

Yargı mensuplarının uymaları gereken etik kuralları belirleyen, bunlara uygunluğu sağlamakla görevli olan HSYK üyelerinin kendileri bizzat etik ölçülerin dışına çıkarlarsa, ne yapılmalıdır?

(Meraklısına not: Soruşturmaya konu olan HSYK üyelerinden biri, geçen ay görev süresi dolduğu için Yargıtay’a geri döndü. Diğer iki HSYK üyesi ile organizasyonu yapan Yargıtay mensubu da görevlerine devam ediyorlar.)
Old 10-08-2004, 18:33   #2
isfen

 
Varsayılan

Almanya’da bundan takriben bir sene önce Alman Merkez Bankası Müdürü Welteke, buna benzer bir olaydan dolayı istifa etmek zorunda kalmıştır/bırakılmıştır. Welteke 2002 senesinin başında Euro’nun tedavüle girmesi bağlamında Berlin’de düzenlenen bir baloya katılmış ve ailesiyle birlikte Berlin’in en lüks oteli Adlon Otel’de iki geceliğine kalmıştır. 7500 Euro civarındaki faturayı ise, özel bir banka olan Dresdner Bank ödemiştir. Bu olayın ortaya çıkışından kısa bir müddet sonra, Welteke’nin Monaco’daki Formula 1 yarışına gittiği ve uçak parasını kendisi ödediği halde, lüks bir yatta gecelediği ve bunun masraflarının da BMW Bankası tarafından ödendiği ortaya çıkmıştır. Bu son olayın kamuoyuna açıklanmasından kısa bir müddet sonra Welteke istifa etmiştir.
Alman Ceza Kanunu’nda rüşvet öncesinde gelen ve “yemlendirme“ olarak adlandırabileceğimiz davranış biçimleri de cezaî yaptırım altına alınmaktadır. Yani herhangi bir hukuka aykırı somut idarî işlemin olması gerekmemektedir, sadece, sağlanan menfaatan dolayı görevinin genel icrasında yönlendirme niteliğinde uygunsuzlukların olması yetmektedir. Yanlış hatırlamıyorsam, Welteke aleyhine kamu davası açılmadan 50 000 Euro’luk (adlî para cezası anlamında olmayan) bir ödemeyle konu kapandı.
Ankara Gazi Üniversitesi’nde geçen aylarda düzenlenen ve TCK Tasarısı’nın enine boyuna ele alındığı bir toplantıda, böyle bir düzenlemenin TCK’da da gerekli olabileceğini belirttiğimde, bana gösterilen tepki şu oldu: “Aman Osman Bey, ne yapıyorsunuz siz; sokakta hiç kimse bırakmamak mı istiyorsunuz?“
Saygılarımla
Osman İsfen
Old 12-08-2004, 10:38   #3
ibrahimbey

 
Varsayılan

Avukatlık özen mesleğidir. Verilen kesin mehil içinde müvekkiline ulaşamayan ve dosya için gerekli masrafı cebinden yatırmayan avukatın, görevi ihmal , hatta görevi suiistimalden cezalandırılması gerekir.
Old 12-08-2004, 14:44   #4
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Sayın İsfen,

T.C.K da bahsettiğiniz şekilde bir madde bulunursa, sokağı bilmem ama adliyelerde pek insan kalmaz...

Peki benim şimdi sözünü edeceğim olay(ki mutlaka büyükşehirlerde yaşayan meslektaşlarımız tanık olmuştur)yemlemeye girer mi?

Bayramlarda ve yılbaşında, özellikle büyük holdingler hakim ve savcılara torbalar içerisinde çanta,elbiselik kumaş,parfüm vs. vermektedir.Olayın yakın tanığı olduğum için rahatlıkla söyleyebilirim ki, hiçbir hakim ve savcı bu hediyeleri redetmemektedir.

Bu holding hediyeleri bütün mahkeme hakim ve savcılarına vermemektedir. Sadece kendi bünyesine bağlı şirketlerin işinin olduğu/olabileceği yer mahkeme hakim ve savcılarına vermektedir.

Ne dersiniz?

Saygılarımla
Old 12-08-2004, 15:14   #5
nfb

 
Varsayılan

sayın suat kardeşimizi okuyunca yara iyice depreşiyor. Dilim varmıyor ama buna kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez denir.
Yıllar boyunca dergaha bir tek eğri odun sokmayan YUNUS EMRE' nin herhalde kemikleri sızlıyordur.
Old 12-08-2004, 23:02   #6
isfen

 
Varsayılan

Suat Bey,
bahsettikleriniz hiç şüphesiz yemleme anlamına gelecektir ve Alman mevzuatına göre cezaî müeyyideyi gerektirecektir. Hatta AlmanCK’daki düzenlemeye göre hakimin menfaat sağlaması cezayı arttırıcı unsur sayılmaktadır. Ancak bahsettiğim uygulamanın zorluklara sebep verdiğini de belirteyim. Memurun her hediyeye kuşkuyla bakması ve hatta kendisine gösterilen her nezaketi menfaat sağlama olarak görmek zorunda bırakılması da istenilecek şey değildir. Bir örnek vermem gerekirse: kürsüsünde çalıştığın Hocam, bu konularda – belki de biraz Alman Ekolü’nden olması hasebiyle – çok titiz. Bu sene Türkiye’deki meslektaşının davetlisi olarak tatil yaptı, ama Türkiye’den gelen bu davete henüz evet deme aşamasında, meslektaşından gelecek sene kendisinin davetlisi olarak Almanya’ya gelmesine yönelik söz aldı. Böylelikle karşılıklı olarak “menfaat“ sağlandığı için arta kalan tek taraflı bir menfaat olmadığı düşüncesini taşıyor. Ve hatta bu sene Antalya’da sunmuş olduğu bir tebliğde şunu örnek verdi: Türkiye’ye ziyaret gittiğimde meslektaşımın eşine sunduğum çiçeğin değeri 30 Euro. Onun da buraya geldiği zaman benim eşime sunduğu çiçeğin değeri 35 Euro. Demek ki arada, 5 Euroluk bir “menfaatim“ var, ama bu da sosyal uygunluk bağlamında ciddiye alınmayacaktır. Bu düşüncelerin bir profesör tarafından tebliğ konusu yapılması, konunun Almanya’da ciddi sorunlara yol açtığını göstermektedir. Zira memur da bir insan olarak toplumun parçasıdır ve nezaket ve hediyelerin de yer aldığı sosyal hayata uymak zorundadır. Uygulamada takriben 40 Euro’yu aşan hediyelerde savcılık soruşturma açmaktadır. Yani 40 Euro’ya kadar varan bir hediye sosyal uygunluk çerçevesinde ceza hukuku açısından önem taşımamaktadır. Bundan dolayı, memurlara hediye edilmek üzere hazırlanmış ve değeri 40 Euro’yu aşmayan hediyelerden oluşan ekstra kataloglar bulunmaktadır. Bunu aşan miktarın hediye olarak alınabilmesi için – hediyenin talep edilmemiş olması şartıyla ve hediye alınmadan önce veya alındıktan hemen sonra – ilgili üst mercinin kendi yetkileri çerçevesinde bu hediyenin alınmasına izin vermesi gerekmektedir. Böylelikle bir şeffaflığın oluşturulması amaçlanmaktadır.
Kısaca demek istediğim, bahsettiğim bu düzenlemeye temelde ihtiyaç duyulmakla beraber bunun zorlukları da beraberinde getireceği bilinmelidir. Profesörün veya savcının, ortada fol yok, yumurta yokken (basit) bir yemek davetine bile evet derken, acaba suç mu işliyorum diye düşünmesi tedirgin edici bir durum. Zira hukuka aykırı herhangi bir işlemin varlığı bile gerekmeden suç oluşabilmektedir. Ancak anlatılanlara göre Türkiye’deki durumlar bu günlük hayatının işleyebilmesine yönelik sınırı çoktan aşmış ve bir lüks unsur haline gelmiş. Böyle durumlarda tabii ki rüşvete varan yolu kesmek ve bataklığı daha oluşma safhasında kurutmak bağlamında sadece disiplin suçuna değil, adlî ceza yoluna da başvurmak gerekmektedir. Ama bunun için de ilk önce kanunu yapacak olan miletvekillerinin, bürokratların ve akademik danışmanların kendi lükslerinden vazgeçmeleri gerekecektir.
Saygılarımla
Osman İsfen
Old 13-08-2004, 07:45   #7
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan YARGITAY BAŞKANI - YORUMSUZ (2)

Özkaya'nın yanıtlaması gereken soru çok...

MEHMET Y.YILMAZ, Milliyet, 13.08.2004


Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'ya, Alaattin Çakıcı hakkındaki bir temyiz incelemesinin geciktirilmesi için villa armağan edildiği yolundaki iddialara Başkan'ın verdiği yanıtlar dünkü Milliyet'in manşetinde yer aldı.
Özkaya, bir yargıçtan beklenmesi gerektiği gibi davrandığını, müteahhide yazlık evinin tadilatı için ödediği tutarların belgelerini muhafaza ettiğini, davanın geciktirilmesi yolundaki istekleri de geri çevirdiğini söylüyor.
Yargıtay Başkanlığı'na kadar yükselmiş bir yargıcın sözüne inanmayacağız da kime inanacağız?
21 gün nasıl gecikti?
Elbette söylediklerine inanıyor ve bu olayla ilişkisinin talihsiz bir tesadüften ibaret olduğunu ümit ediyoruz.
Ancak şu nokta da çok açık: Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Alaattin Çakıcı'nın 3 yıl 4 aylık hapis cezasını 7 Nisan'da onayladı.
Onay kararının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na tebliği ise tam 21 gün sonra, 28 Nisan'da gerçekleşebildi.
Birbirine yürüyerek on dakikalık mesafedeki iki binada görev yapan iki makam arasındaki evrak trafiğinin bu kadar ağır gerçekleşmiş olmasının nedenini öğrenmeliyiz diye düşünüyorum.
Bu bazı sorumluların ihmalinden mi, yoksa gerekçeli kararın yazılmasının zaman alması gibi teknik nedenlerden mi kaynaklanıyor?
Bunu öğrenmek önem taşıyor, çünkü Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, dün ve bugün Milliyet'te yayımlanan röportajında MİT görevlisinin kendisinden kararın geciktirilmesini istediklerini söylüyordu.
Niçin şikâyet etmedi?
Kararın tebliğinin geciktirilmesinin nedeni Özkaya'ya istediklerini yaptıramayan kişilerin başka yollar bulmuş olmaları mıdır?
Öte yandan açıklanmaya muhtaç başka bir konu daha var.
Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 232. maddesi "hâkimlere emir ve tahakküm edenlerin 2 yıldan, nüfuz veya iltimas edenlerin 6 aydan az olmamak üzere hapis cezasıyla yargılanmalarını" emrediyor. Bu eylemi yapan kişinin memur olması durumunda, mahkûmiyet halinde memuriyetten ömür boyu men edileceği de kanun hükmü.
Özkaya, MİT görevlisinin (yani bir devlet memurunun) makamına kadar gelerek davayı geciktirmesi konusunda kendisine telkinde bulunduğunu söylüyor.
Bu durumda bir yargıcın yapması gereken nedir?
Hiçbir şey olmamış gibi gelene kapıyı gösterip geri yollamak mı, yoksa ilgili savcılığa TCK'nın bu maddesini hatırlatarak şikâyette bulunmak mı?


İstifa, 'etik' gereklilik
Özkaya, dün Milliyet'e "bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunacağını" söyledi..
Daha önce suç duyurusunda bulunmamış olmasını da MİT mensubunun görevini yapıyor olmasıyla açıkladı.
Bu sözlerden, olay ortaya çıkmasaydı suç duyurusunda bulunmayacağı sonucunu mu çıkarmalıyız?
Özkaya'nın dün Milliyet'e söylediklerinin arasında şöyle bir bölüm de var: "Tıpkı, neşter davasında olduğu gibi hemen evrakı istedik. Ben bugün (önceki gün) Yargıtay Genel Sekreterliği'ne, İstanbul Başsavcılığı'ndan bizimle ilgili iddiaları göndermesi için yazı yazılması talimatını verdim."
Dosyada adı geçen iki Yargıtay görevlisinden biri dosyayı isteme emrini veren, ötekisi ise dosyayı isteyen yazıyı yazan makamda bulunuyor.
Başkan, "İstifa edersem suçu kabul etmiş olurum" diyor.
Peki bu durumda dosya incelenene kadar Başkan ve Genel Sekreter Yardımcısı'nın görevlerinden (mesela izin yoluyla) ayrılmaları daha "etik" olmaz mı?
Old 13-08-2004, 07:57   #8
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan

" İşte elimdeki tüm yetkileri bıraktım, bana isnat edilen suçlar sonuna kadar araştırılsın ki ben de hayattaki en önemli varlığımı, onurumu ve şerefimi kurtarayım! "

demiş olanlar, diyebilmiş olanlar ...
dememiş, diyememiş, diyemeyecek olanlar ...
Old 14-08-2004, 12:22   #9
ibrahimbey

 
Varsayılan

"müdahil tarafın vekili olan avukatın, cezaevindeki sanıkla bir kaç kez görüşmesi, görevin ağır şekilde ihmalidir, belki de suiistimalidir, cezalandırılması gerekir"
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Hindistana Gidiyorum : Hindistan Gezi Notlarım Tulin Gezi, Tatil ve Eğlence 26 19-10-2007 19:22
Hakimlik için : Kamu Hukuku Yüksek Lisansı mı Özel Hukuk Yüksek Lisansı mı? anadolu32 Yüksek Hukuk Eğitimi 19 30-08-2007 20:42
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu(HSYK) ve yargı bağımsızlığının sağlanması Av. Galip DAĞTEKİN Anayasa ve İdare Hukuku Çalışma Grubu 4 10-01-2007 13:46
Yüksek yargı, seçimlere kaldığı yerden devam edecek ahmetsacit Hukuk Haberleri 0 06-09-2006 10:55
Yargı bağımsızlığı- Yorumsuz Av. Hulusi Metin Hukuk Sohbetleri 3 25-04-2006 04:27


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05457902 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.