Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Bir Kadın Neden Feminist Olmaz?

Yanıt
Old 18-07-2009, 19:53   #31
Academic

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Feminizm; ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan imkanları sınırlı olan kadınların; bu durumda olan ve/veya olmayan tüm insanlar karşısında ezilmemesi için verilen bir mücadeledir.

Bu mücadeleyi, "ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan imkanları sınırlı olan kadınlar"ın veremeyeceği kuşkusuzdur. O halde, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan diğer insanlar tarafından ezilemeyecek düzeyde olan, bilinçli ve güçlü insanların, feminizm'in amaç edindiği kadınlar lehine insani bir tavrıdır diyebiliriz.

Feminizmi sadece ekonomik, sosyal, kültürel bakımdan imkanları sınırlı olan kadınlar için yapılan bir mücadele olarak algılarsak bu durumda olmayan kadınların hiç bir sorunları olmadığını varsaymış olabiliriz.Oysa ki her kadın her düzeyde cinsiyet ayrımcılığına maruz kalabilmektedir. Sorun sadece ekonomik sadece sosyal sadece kültürel ya da sadece siyasal katılımdan kaynaklanan sorunların çözümü değildir. Aslında feminizmde temel sorun ve evrensel sorun kadının varoluş sorunudur.

Bu bahsedilen ikincil ve temel sorunun doğurgusu olan sorunların çözümü ise konunun pragmatik yanıdır. Bahsettiğiniz sorunları yaşamayan insanların bu konuda mücadele etmesi gerektiği konusunda kısmen katılıyorum. Doğal olarak bilmek sorumluluk yaratır ve bilen sorunun farkında olan duyarlı olmak zorundadır. En azından bunu bir görev bilinci ile algılar ve harekete geçmesi gerektiği noktasında bir rahatsızlık hisseder. Ancak hiç bir yaklaşımda ya da hiç bir sorunda kişinin kendi kaderini tayin etmesi ve kendi sorununu çözmesi için kendi sorumluluğunu başkalarına yüklemesi gerektiği savunulamaz. Yani bireysel sorumluluk esas olmalıdır. Kimse kimseye ona rağmen yardımcı olamaz. Ama uykusundan uyandırmaksa yardım, en azından derin uykusundan uyandırmak yolu ile belki ilerleme katedilebilir. Onca yazılmalar, çizilmeler, kadın hareketleri, desteklemeler hep bir uyandırma çabasıdır aslında..

Saygılar..
Old 18-07-2009, 20:01   #32
Academic

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Future
Sayın Academic;
Yaklaşık 30 senedir ülke gerçekleri ile iç içeyim.Tabi ki ben de biliyorum; ülkemizde kadınların 2.sınıf insan olarak addedildiğini ve muamele gördüğünü..

Sayın Future, hem biliyor hem de yaşıyoruz. Konu başlığına atıfta bulunmamız gerekirse "Bir kadın neden feminist olmaz?" Hem de tüm bu adaletsizliklere, ikincil sayılmalara, saçı uzun aklı kısa denilmelere rağmen..? Bir kadın neden feminist olmaz? Olması gerektiğini bile bilmiyor olabilir? Bilse olurdu..

Saygılar..
Old 18-07-2009, 20:07   #33
Academic

 
Varsayılan

Tümüyle teorik gitmektense yaşamın içinden sorunlara da bakabiliriz. Bir de böyle durumlar var bakın..

http://www.turkhukuksitesi.com/showt...234#post279234

Kadın kadını rakip olarak algılarsa kadın kimliği geri plana itiliyor ve asıl soruna odaklanılıyor. Sorunun kaynağı erkek ise onun erkek olmasından değil yaptığı eylemden bahsederiz. Ama sorunun kaynağı kadın ise direkt fatura kadınlığa kesiliyor. Toplumda en kötü yakıştırmalar yine kadınlara yapılıyor. Algısal olarak sözünde durmamak "karı gibi kıvırtmak" olarak algılanıyor. Cesaretsiz olmak "kadın gibi" korkak olmakla eşleştiriliyor.. Kültürün bu yüklemelerine baktığımız zaman tam bir kuşatılmışlık..Kadın bile hemcinsini yaptığı eylemden ötürü değil kadın olarak suçluyor.. Bu koşullarda ortak çıkarlar için bir araya gelmek daha da zor elbette...
Old 19-07-2009, 10:52   #34
Nur Deniz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Bu mücadeleyi, "ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan imkanları sınırlı olan kadınlar"ın veremeyeceği kuşkusuzdur. O halde, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan diğer insanlar tarafından ezilemeyecek düzeyde olan, bilinçli ve güçlü insanların, feminizm'in amaç edindiği kadınlar lehine insani bir tavrıdır diyebiliriz.

En çok bu tanımı beğendim.

Feminizmi yaşıyor, yaşadıklarımdan dolayı feministim demiyorum.
Old 19-07-2009, 12:22   #35
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

İnsanlar düşündüğü her şeyi kendine sıfat olarak kabul etmek zorunda değil. Bir düşünce sisteminin takipçisiyim diyebilmek onun felsefesini, geçmişini, amacını bilmeyi, özümsemeyi ve bu konuda savaşımcı olmayı gerektirir. İnsanların bir kısmı belli düşüncelerden kısmen etkilenir, ama onun savaşımcısı olmaz. Niye olmaz, çok çeşitli yanıtları vardır. Ama kanımca herhangi bir düşünce sistemini kökten reddetmek yerine onu anlamaya çalışmak, amaçlarını değerlendirmek hem bireyi hem de toplumu geliştirecek bir yoldur.
Ayrıca bir düşünceden olmadığını tekrarlamanın anlamını ben anlayamadım, bir düşünceye sahip olanlar bunu ifade eder ve nedenini belirtir. Ama bir düşüncenin yanlısı olmadığını söyleyerek bu eksende bir tartışma yapmak bana anlamlı gelmedi.
Old 19-07-2009, 19:39   #36
Nur Deniz

 
Varsayılan

Bir kadın neden feminist olmaz?

Bu sorunun cevabını aradığımızı sanıyordum.

Sn Habibe Yılmaz Kayar ın Feminizm üzerine bir çok mesajı var zaten ve o mesajlarda açıldığı konular üzerinden tartışılıyor.

Sorunun cevabına yönelik olmayan cevaplar vermemiz mi gerekiyor?
Old 20-07-2009, 16:15   #38
Academic

 
Varsayılan

Sorunun yanıtını eğer bu kadar kolay ve basit olsa idi bugün kadınlar bazı mücadeleleri vermek zorunda kalmazlardı. En azından mücadele verenler için durum budur.

Saygılar..
Old 20-07-2009, 19:20   #39
Nur Deniz

 
Varsayılan

Çok yakından yaşandığına şahit olduğum bir olayı anlatmak istiyorum bu soruya cevaben.

Henüz 18 yaşına yeni girmiş bir genç kız kendisinden 16 yaş büyük evli bir erkek tarafından kaçırılır.Genç kız kaçırıldığı dönemde eğitimi yetersiz olduğu için bir markette satış elemanı olarak çalışmaktadır.Ama sonuçta kendi hayatını kazandığı ortadadır.Kuma olarak hayatına devam etmek zorundadır ve kaçırıldığı için namusumuz kirlendi artık bu eve dönemez denmektedir . Bunu diyen kendi annesi yani bir kadındır.

Kuma olarak kalmak zorunda kaldığı evde kendisi hariç, kuması 4 çocuk, kayınvaldesi ve de kayınpederi de bulunmaktadır.

Kaderine razı olur, kendisinin yaşadıklarına en yakın olan erkeğin ilk eşine 4 elle sarılır. Uzunca bir süre gayet iyi anlaşırlar. İlk eş olan kadının artık ev işlerindeki yükü azaldığı için o da yakınlık göstermektedir.

Ta ki, bir kızı doğana kadar.Bu çocuk da nerden çıkmıştır. Bu ilk eşe yapılan saygısızlığın açık bir dille kanıtıdır.(çünkü cinsel birlikteliğin yaşandığı artık ortadadır.). Kız çocuk dünyaya gelince daha lohusa yatağında 22 yaşındaki kadının yüzüne ilk tüküren kayınvaldesi , sonraki ise kıznın babasıdır.İlk yüzüne tüküren kayınvaldede bir kadındır.Bu olaya şahit olupta yine sesini çıkarmayan kızına bakabilecek duruma sahip olan ama evine getirmeyen anne de kadındır.

İlk eş artık kumanın bu evden gitmeyeceğini anlamıştır. Kadına der ki;

- Benim hayatım söndü, bu adam bana koca olmadı sana hiç olmaz.Gençsin çalışırsın , sen annenin yanına git ben kızını sana vermeleri için elimden gelen her şeyi yapıp çocuğunu sana verdireceğim.

Buna güvenen genç kadın ,erkek kendisine vurduğunda annesinin yanına gider.Bir kaç gün kapının önünde bekler eve almaları için.Eve girer .Bir kaç gün kapı önünde bekleten yine bir kadın.

3 ay sonra kızını halen görememektedir.Bu arada annesine durumu anlatabilmiş , kendini ispatlamış ve şimdi kızının peşindedir.Bir gün kızını ilk eş olan kadının çocuklarından birinin kucağında görür ve resmi evlilik olmadığı için alır kucağına ve annesinin evine döner.

2 ay kadar rahat eder. Kızına ve kendisine bakılmaktadır ama çalışmayı ister.
Bir şehre iş bulmak için gider ve kaçırılma korkusu olan kızını da yanında götürür.İşe başlamak için 4 yaşındaki kızını çok güvendiği bir arkadaşına sadece 6 saat bırakmıştır. Bıraktğı arkadaşı yine bir kadın.Bu kadın ise , genç kadın evden çıkar çıkmaz , genç kadını kaçıran erkeğe telefon açar ve çocuğun kendisinde olduğunu gelip almalarını söyler.Erkek de gelir ve çocuğu alır gider.Erkek genç kadının ailesini arar ve der ki;

- Kızınız çocuğu bırakıp işe gireceğim diye kaçmış.Başka bir erkekle.

Genç kadının annesi ve o zaman 17 yaşında olan erkek kardeşi , güvenilen kadının evinde beklerler.

Arabada bir av tüfeği vardır.Genç kadın elinde hazır bir işte dönmezse ve telefonda söylenenler doğruysa genç kadını vuracaktır. Bu bir çocuk.(bence)

Kadın elindeki belgeyi gösterip , hayatını kurtarır ama çocuğunu tam 2.5 yıl kızını görememiştir. Defalarca kendisine söz veren ilk eş olan kadına yalvarır ama kadın der ki,seni bu eve ben getirmedim. Ben bakarım, sen gittin bu çocuk burda kalacak. Senin yerine hizmetçiliği bu yapacak.Ama bunu söyleyen ilk eş olan kadın bu sırada hamiledir ve doğuracağı çocuk hizmetçi mi olacak yoksa evin erkeği mi belli değildir. Şansı yaver gider , ihtimaller tutar ve erkek doğurur.Hastaneye ilk koşan ve gelinine erkek doğurdu diye bir hafta kadar iyi davranan kayınvaldede kadın.

Kızın babası velayet davası açar, kayyım atanır ve velayeti , kızını buraya bırakıp 8 saat bıraktı diyerek tanıklık yapan yine bir kadının sayesinde alır.

Umutları kesilen bir kadın, temyize bile göndermez.

İş bulur çalışır.

Bir gün yine karşısına defalarca velayet için uğraşmış ama almış bir kadın çıkar.Bu kadın;

-Velayeti gönüllü bırakma, bu evde çocuğunun sağlıklı bir insan olarak yetieşeceğine inanıyor musun? Davayı her zaman açabilirsin.Ne bekliyorsun ki? .Der.

Bir kısa dilekçe yazılır.Dava açılır.Tüm olanlar yeniden kısaca anlatılır.Ama cezası daha bitmemiştir.1-31 Temmuz arasında kızını görmesi gerekirken yine göremez.

Davayı aç diyen kadına sorar.O da der ki, icra ile al. Ama bütün aşamasında sen de çalış, takip et, kimseye güvenme, açıklamaları devletin yetkili ağızlarından duy.

- Abla sen de gel..

Bir kadın.sadece tanıktır.Az çok da bu haciz işlemlerini bilir . Gider ve kızını alırlar.

Ve ilk duruşma da tedbiren kızına kavuşan, halen mücadelesi süren yine bir genç kadın.

Bu olayda erkek mağduriyete nerde karışıyor.Bu mağduriyetin bitmemesinde kimler daha etkili.

Biz kadınlar birbirimizi yiyoruz, biz kadınlar birbirimize zarar veriyoruz.Erkeklerin bir şey yapmasına gerek yok ki..Ama bir kadın da yine ortaya çıkıp bu kısır döngünün bitebileceği konusunda bir umut verebilir. Küçük umutlar hayat kurtarır.

Neden feminist olmaz bu genç kadın?

Ya da neden olur?
Old 21-07-2009, 01:21   #40
Academic

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Academic

Kadına dair sorunlara odaklanarak kadınların cinsiyetlerinden kaynaklanan nedenlerle hak ihlallerine uğramaları ve ikincil sayılmalarını kadın ve erkek el ele de çözebilir. Ben kendi adıma şunu düşünüyorum. Konuya ilişkin duyarlı erkek desteğini yadsımıyorum ve olması gerektiğini düşünüyorum. Kadınlar bu konuda bir şeylerin gerçekleşmesini erkeklerden beklemesinler ama erkeklerden konuya ilişkin destek verecek olanların desteğini de elbette görmezden gelmesinler diyorum.. Fakat yine de temel sorumluluk kadında olmalıdır. Kadın kendi itilmişliğinin ve geri plana atılmışlığının ne kadarının kendinden kaynaklandığını da hesaba katarak kendisi harekete geçmelidir diye düşünüyorum..

Sorumluluk kadının olmalıdır..

Saygılarımla...

Yukarıda aktarılan vakayı analiz ettiğimde çok yabancı şeyler görmüyorum.

Buna dair bir açıklamam okunmuş olsa idi belki içinden bazı yanıtlar süzülüp alınabilirdi..

Kadın kadını kadınca ihtiraslarını erkekler üzerinden gerçekleştirmek adına suçlamaya ve rakip olarak görmeye başladığında kadınların ortak çıkarları için bir araya gelmek zorlaşır demiştik değil mi?

Peki bir soru : Sizin saptamanıza göre "kadınlar birbirini yiyor".. Öyle mi? Bunda gerçeklik payı olabilir..Hayır olabilir değil var elbet. Peki bu kadınlar neden birbirini yiyor da birbirini dinlemiyor? Sadece doğru da olsa söylenenler bir kadın tarafından söylendiği için olabilir mi?Bencil oldukları için mi? Birbirine güvenmedikleri için mi? Bir kadın tarafından zarar gördükleri için mi? Peki her ne olursa olsun bu , bütün kadınlara genellenebilir mi? "Kadın haklarını savunmak için saçmalayanlar" diye söyledikleri ciddiye alınmayan o kadınlar (bu sözü kullanan ben değilim bu arada) acaba doğru şeyler söylüyor olamazlar mı ?


Saygılar...
Old 21-07-2009, 10:50   #41
Nur Deniz

 
Varsayılan

10 yıllık devlet memuruyum.Bir çok serviste çalıştım.Her eğitimden, eğitimsizden binlerce insan tanıdım.

Kendi mesleğimden örnek vermek istiyorum. Hemşireler hamile kaldıkları zaman.32. haftadan sonra 8 hafta izin alabiliyorlar. Ve de eskiden doğum sonunda olan 40 günlük yıllık izin yine 8 hafta olarak yeniden ücretli izin olan değiştirildi.Çok sevindik.Ve de büyük hastanelerde kreş olanakları sağlandı.Çok cüzi denilebilecek miktarlarda.

Ayrıca 24. haftadan sonra nöbetler de kaldırıldı. Ve de doğum sonunda 1 yıl , nöbet yok ve günde 1.5 saat süt izni veriliyor.

Güzel değil mi?Bence gayet yeterli.

Sıkıntı nerde peki?

Servisimizde birden fazla kişi hamile kaldığı zaman, diğer meslektaşlar da onun işini paylaşarak yapmak zorunda, hamile bir kişiyle nöbet tuttuğunuz zaman adeta anamız ağlamaktadır.Çocuk doğuran , 2000 nin üzerinde bebek doğurtan bir kadın olarak biliyorum ki, hamilelik bir hastalık değildir.Hamileliğe bağlı şikayetler olabilir. Aşırı bulantı kusma, su kaybı, beslenememe ve de bunun sonucunda ise halsizlik vs. Buna da diyeceğimiz bir şey yok.Raporunu alır ya evinde istirahat eder ya da hastanede yatarak tedavisini görür.

Ama bu durumun suistimali nasıl oluyor?Hamileyim diye , nöbetlerde bütün doğumları , bütün ağır fiziksel hareketleri diğer hamile olmayan kadın yaptırıyor.Ve de hamile kadın aynı oranda çalışması gereken diğer kadınla beraber aynı nöbet iznini kullanabiliyor.

Çalışmayı seven ama apaçık suistimalden hoşlanmayan bir diğer kadın ise, yasalara göre diğer kadının haklarını anlatıyor ve rahatsızsa rapor alabileceğini, ama değilse de eşit şekilde çalışması gerektiğini söylüyor.

Aldığı cevap:

-Eşim askere gidecek, yıllık iznimi o zaman 1 ay olarak alacağım, şimdilik bir rahatsızlığım yok ama rapor alırsam , izin vermezler.

Çalışmayı seven kadın düşünür , kendisi halen yıllık iznini kullanmamıştır ve diğer arkadaşları 2. kez izinlerini alabilmişlerdir.Oysa ki, herkes eşit ve devletin belirlediği haftalık mesai saatine göre nöbet tutup çalışmak zorundadır.

Hamile kadına tüm servis arkadaşları alternatifler sunar.

-Nöbete girme istersen, bize 2 gün fazla nöbete gelelim, sen gündüz mesaisine gel hafta içi.

-Halen izin kullanmayan arkadaşlarımız var, aylar önce iznini yazdırdı ama sen rapor alırsan ona haksızlık olacak ve izin kullanamayacak, şimdi rahatsızsan rapor al, evinde istirahat et, evde istirahatla , mesai asla bir tutulamaz.

Başhemşirelik:
-Rapor alabilirsin, istersen izinde yazdırabilirsin.Servis arkadaşların kabul ederse nöbettende çıkabilirsin ki.(Henüz 16 haftalık hamile, yani daha nöbetten çıkmasına 10 hafta var.)

Gelen cevap:
-Rapor ya da izin alırsam döner sermayeden ek gelirim kesilir, performans puanım düşer.

Ama performans puanına ve de çalıştığınız saatlere göre zaten döner sermaye geliri.

İşin içinden çıkılamaz ve de bir başka kadının keyfi isteklerine asla cevap bulamazsınız.

Öyle ya da böyle tek başına nöbet tutmak ister, ve diğerinin hamilelikle ilgili kaprislerini takmaz ve işine gücüne bakmaya devam eder diğer kadın.

Bunu yaparken düşündüğü şey ise, hamileliğin kişisel bir eylem olduğu, yasalarca düzenlenen iznin yeterli olduğu, tek başına bir diğer kadının sorumluluklarını alarak evdeki çocuğu ile ilgili sorumluluklarından ve çocuğunun haklarını da suistimal edeceği düşüncesidir.Üstelik bu düzenlemeyi kendisi yapmak zorunda değil, yönetimin düzenlemesi gerektiğidir.

Sonuç:Başhemşirelik, hamile olanlara daha uygun servisler önerir ve değiştirmek isteyenler kabul eder.Servis arkadaşlarının üstün çabası ile kalan hamile kadına nöbetten çıkabileceği söylenir ve mesaiye devam etmesi önerilir ve kabul edilir.

Eşinin askere gitmesi çalışan bir kadının hak ve ayrıcalığına girmediğine karar verilir ve servis düzenine göre herkes uyar. Hak ve adalet çerçevesin de ama.

Feminizm bir başka kadının tüm sorumluluklarını ve olağan hayatını(hamilelik gibi) kendi sırtına yüklemek değildir.

Eğitmek ve de haklarını hatırlatıp , iyileştirme yapmaktır.

Sağlık Bakanlığı denetiminden 98 puan almış, iso belgesine sahip , konya nın en iyisi ödülüne sahip bir hastane ve yönetimi bunu yapar.

Teşekkürler idaremize.

Saygılarımla.
Old 21-07-2009, 11:25   #42
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ISIL YILMAZ
Merhabalar,

Site lokalinde açılan "Bir Kadın Neden Feminist Olur?" başlığı altındaki forum, yazışmalar kişiselleştiğinden kapatılmıştır. Ancak, konu kapatılmadan evvel bir kadının neden feminist olmadığı sorusu da gündeme gelmiştir ki, bence bu iyi bir sorudur. Zira, bu soru hakkında düşünmek için önce feminizmin ne olduğu hakkında düşünmek gereklidir.

THS Kadın Hakları Çalışma Grubunun yaptığı işlerden biri de feminizm hakkında düşünmek ve düşünceleri paylaşmaktır. Dolayısıyla, söz konusu başlık grubun amacına da hizmet ettiğinden tersinden düşünülmek üzere buraya taşınmıştır.

Bu başlığa ilgi gösterecek katılımcılardan ricam, konuyu soyutlama yaparak ele almalarıdır.

Saygılar.

Old 21-07-2009, 12:55   #43
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

İnsan neden birşey “olmaz”?

a) O şeyin ne olduğunu bilmez.
b) O şeyin ne olduğunu anlamakla zaten ilgilenmez.
c) O şeyin ne olduğunu bilir, ama ona inanmaz.
d) O şeyin ne olduğunu bilir ve inançtan bağımsız bir duruşla onu reddeder.
e) O şeyden bilse de bilmese de bir sebeple “nefret” eder, ona öfke duyar.
f) O şeyin ne olduğunu bilir ama o şeye karşı eleştirileri çok fazladır, mesafeli kalmak ister.
g) O şeyin ne olduğunu bildiğini sanır ve bildiği şeyden memnun olmaz, bir parçası olmak istemez.
h) O şeyin bir parçası olmak ister, ama bunun karşılığında bir bedel ödemesi gerekecektir, göze alamaz.
...

Herhalde, bir kadının feminist olmaması da bu tür sebeplerden kaynaklanır (Kaldı ki, her kadın feminist olmak zorunda da değildir.) Bu aşamada Sayın Adnan Koray’ın “ben varım, benim farkıma varın.” ifadesini feministlere ait bir ifade gibi okuyabilirim.

Benim tecrübem odur ki, başka bir şey söylüyorsanız, başka bir dil kurmak istiyorsanız, karşınıza gelen her yeni kişiyle birlikte olan biteni, ne yapmak istediğinizi yeniden anlatmaya hazırlıklı olmanız gerekiyor. Her seferinde saatin sıfırlandığı, her yeni kişiyle aynı şeylerin bir kez daha üzerinden geçmek zorunda kaldığınız bir süreç bu. Ezber bozmak, takatsizlik kaldırmaz. Ama, ezber bozmak için karşınızdakini “ikna etmek” zorunda olduğunuzu düşünmek de pek bir işe yaramaz. O zaman öfkelenirsiniz, savunduğunuz şeyi bir inanç, bir “iman” haline getirisiniz. Savunduğunuz fikirle aranızdaki mesafe yetersizse, gerçekten uzaklaşma riskiniz artar. Öyle bir mesafe olmalı ki bu, kendi fikrinize en acımasız eleştiriyi önce kendiniz getirebilmelisiniz. Aksi halde, ezber bozmak derken başka bir ezberin parçası olursunuz.

İşte bu yüzden, feminizm meselesine de tersten bakmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Biz, anlaşılmaya çalışırken başkalarını ne kadar anlayabiliyoruz? Ben neden bu olduğumu biliyor olabilirim de Ayşe’nin neden “bu” olmadığını ve neden “başka” olduğunu anlayabiliyor muyum?

Bence, bu başlığa en güzel cevaplardan biri Sayın Nur Deniz’den geldi. Feminist değilim, çünkü bu güne kadar bana feminist olduğunu söyleyenlerden ve dahi diğer kadınlardan zarar gördüm. Bu fikir, içinde, feminizmin ne olduğuna dair birşey barındırmaz. Feminizm ile ilgili hiçbir teorik bilgi ve dolayısıyla fikir içermez; ama son derece sade ve açıktır.


Geçen gün, Burcu’yla (kızkardeşim) evde sohbet ederken bir mesele üzerine şöyle dedi: “Kızgınlığı engellemeye yarayacak şey, karşındakini anlamaya çalışmaktır.”


Saygılar.
Old 21-07-2009, 13:40   #44
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Burcu’yla (kızkardeşim) evde sohbet ederken bir mesele üzerine şöyle dedi: “Kızgınlığı engellemeye yarayacak şey, karşındakini anlamaya çalışmaktır.”

Konfiçyus gibiymiş kızkardeşiniz.
Old 21-07-2009, 13:49   #45
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan IŞIL YILMAZ
İşte bu yüzden, feminizm meselesine de tersten bakmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Biz, anlaşılmaya çalışırken başkalarını ne kadar anlayabiliyoruz? Ben neden bu olduğumu biliyor olabilirim de Ayşe’nin neden “bu” olmadığını ve neden “başka” olduğunu anlayabiliyor muyum?


Ama şimdi ben, Ayşe'yi anlayamadan feminizm'i hiç anlayamam.
Old 21-07-2009, 13:53   #46
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Ama şimdi ben, Ayşe'yi anlayamadan feminizm'i hiç anlayamam.

Beğendiğiniz başka bir kadın ismi varsa, onu kullanmaya hazırım
Old 21-07-2009, 15:32   #47
Nur Deniz

 
Varsayılan

Aslında hiç yazmak istemediğim ama bana oldukça çirkin gelen ve bununla hepimizin yüzleşmesi gereken bir olay gördüm..

Derinliğini bilmediğim için şimdiye kadar yazmakta güçlük çektim.Gündemde olan bir cinsel istismar davası var ve şu anda hepimiz gözümüzü açmış sonucu bekliyoruz.

Haberlerde izlediğim bir görüntü nedeni ile halen ne düşüneceğimi bilememekteyim.

Erkek tutuklanmış ve duruşmadan çıkıyor. Cezaevine götürülüyor.Durumu hazmedemiyoruz çok kızgınız biz kadınlar tamam.Bunu kabul ediyorum.Her türlü tepkiyi de göstereceğiz elbette, pankartta açacağız, Adliye nin önündede bekleyeceğiz. Gösteride yapacağız.

Sn Kavili geldi aklıma birden. Toplantıda demiştiki, ben işimi onurumla yaparım..

Bu cümle aklıma geldi, neden tepkilerimizi onurlu değilde, aynı şeyi hissetmemize rağmen farklı türlü veriyoruz.

Erkek yürüyor. Yanında cezaevinin jandarmalarıydı sanırım koruyanlar.Bir kadın aradan hemen yaklaştı ve erkeğin arkasından şemsiyeyle vurdu ve tükürdü.Oradaki kadınların bütün eylemleri bence bir anda yok oldu. Çünkü yansıyan hareket ve defalarca yayınlanan davranış bu yönde idi.

Neden bazen duygularımıza ve kendimize hakim olamayıp , sakin kalamıyoruz?

Kendi adıma şunu söylemeliyim;

-Evet bu yöndeki toplumsal hareketlerden elimden geldiğince uzak durmaya çalışıyorum, çünkü bir kişinin çirkin hareketi tüm kişilere malediliyor.Daha sonra tepkilerimizi kolayca veremiyor ve bu topluluk her zaman önümüze çıkıyor.Hiç bir şey demeden sessizce elimden geleni yapıyorum kadınlar için..

Sessiz ve sakince..(Yerine göre ama. )
Old 21-07-2009, 15:55   #48
Academic

 
Varsayılan

Bir gün herkes Feminist olacak gibi bir iddiamız yok Bu bir tercihtir. Fakat kadınların ortak sorunlarına duyarlı olabilmek adına en azından açık kapılar bırakmak gereklidir diye düşünüyorum.

Kadınlar, kadınlardan zarar gördükleri için kadın haklarına duyarsız kalmaya devam ettikleri sürece yaşanan ya da yaşanacak sıkıntılardan dolayı sorumluluk almadıklarında şikayet haklarından vaz geçmiş olacaklardır. Üstelik bir fikrin savunusu için sadece kendi yaşadığımız sıkıntılardan hareket etmek gerekmiyor. Ayşe bazı sorunlar yaşayabilir. Fatma da aynı sorunları yaşamıştır. Ayşe ve Fatma aslında sorunun sistemden kaynaklandığını düşünmeden direkt olarak birbirini sorumlu tutarsa bundan hem Ayşe, hem Fatma hem de Oya zarar görecektir. Oya'nın suçu ne?

Selam ve Saygılarımla..
Old 21-07-2009, 16:07   #49
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Academic
Bir gün herkes Feminist olacak gibi bir iddiamız yok Bu bir tercihtir. Fakat kadınların ortak sorunlarına duyarlı olabilmek adına en azından açık kapılar bırakmak gereklidir diye düşünüyorum.

Kadınlar, kadınlardan zarar gördükleri için kadın haklarına duyarsız kalmaya devam ettikleri sürece yaşanan ya da yaşanacak sıkıntılardan dolayı sorumluluk almadıklarında şikayet haklarından vaz geçmiş olacaklardır. Üstelik bir fikrin savunusu için sadece kendi yaşadığımız sıkıntılardan hareket etmek gerekmiyor. Ayşe bazı sorunlar yaşayabilir. Fatma da aynı sorunları yaşamıştır. Ayşe ve Fatma aslında sorunun sistemden kaynaklandığını düşünmeden direkt olarak birbirini sorumlu tutarsa bundan hem Ayşe, hem Fatma hem de Oya zarar görecektir. Oya'nın suçu ne?

Selam ve Saygılarımla..

Hele hele Asiye?!
Old 21-07-2009, 16:18   #50
Academic

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Hele hele Asiye?!

Evet zaten asıl risk altındaki de Asiye!
Old 21-07-2009, 16:30   #51
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Küçük bir ekleme yapmam gerek sanırım. Bir şeyi anlıyor olmak, onu onaylamayı gerektirmez. Ama,bir şeye karşı olmak için önce onu anlamak gerekir. Bilmem anlatabildim mi?
Old 21-07-2009, 16:31   #52
halit pamuk

 
Varsayılan

Sadece teoride, görünmeyen soyut bir şeyden bahsedilemez. Kanaatimce,Kadınlar için bir sıkıntı olduğu gerçek, bu inkar edilemez. Eğer Kahdem diye bir kuruluş varsa onlarca kadın derneği varsa, kadın sığınma evleri varsa demekki bir sorun var, bir sıkıntı var, bir dert var.

Bir insan devamlı hukuktan bahsediyorsa orada adaletsizlikle karşılaşmştır. Bir kadın, Kadın erkek eşitliği diye bir şeyden bahsediyorsa,demekki bir eşitsizlik, bir haksızlık var...

Eğer bir sorun varsa, bu sorunun da çözülmesi gerekir.Bu sorun dövülen kadın üzerinde vahşi şekilde kendini gösterdiği gibi, daha basit söylemler de kendini gösterebilir. Ama, Bunu çözmeye çalışanları nasıl adlandırılsa adlandırılsın,ister feminist densin, ister başka bir şey; Bunu kendisine sıkıntı yapacak, çözmek isteyecek insanlar her zaman olacaktır.

Diğerleri mi, onlara ise yaşamda başarılar dileyelim.
Old 21-07-2009, 17:29   #53
Academic

 
Varsayılan

Kişisel deneyimler mi aktarılıyor? Peki..

Ağabeyinin okutulması için feda edilmiş ve okuması gerekmeyen! lise biter bitmez evlendirilecek bir genç kız düşünün. Ailenin iki çocuğu aynı anda üniversitede okutacak da dersaneye yollayacak da maddi durumu yok. Mecburen çocuklardan birini okutacak ve diğeri zaten evlendirilecek çünkü evin tek kızının uzağa gitmeden annenin dizi dibinde yakınlarda olması daha iyidir. Hayatı önceden planlanmış ve meslek lisesine de gönderilmiştir zaten. O kadar okuması bile gereksizdir ya durdurulamamıştır işte. İşin garibi inatçı ve kendini bilmez kız utanmadan okulunda okul birincisi olmaktadır habire. Ahh ahhh keşke şu oğlan onun yerinde olsaydı ya ite kaka okumaktadır. Buna rağmen bu kendini bilmez kız dersane yüzü görmeden kendi başına çalışarak üniversite sınavına gider öğretmenlerin desteğiyle girer ve kazanır. Görücülere kapıyı gösterir ve okur.Zor olur evet. Ama kendi kaderini kendisinin tayin etmesi için başka çaresi yoktur. Kız kendisini bir şekilde kurtarmıştır ya artık benim tuzum kuru demez.. Uğraşır.. Belki o şansını kendisi yaratmış olabilir ama ya diğerleri??Bunun gibi pek çok öykü var. İçimizden bazıları kendi kaderini kendisi tayin etmek için daha fazla debelenecek bu bir gerçek. Fakat arkadan gelenlere birilerinin yolu açması gerekiyor.

Sayın Adnan Koray haklıdır. Eğer kadın erkek eşitliğinden bahsediliyorsa haksızlıklar vardır ve bu ortadadır.. Birileri bence de buna ilişkin bir şeyler yapmak için çabalamaya devam edecek. Etmeli de.

Saygılar..
Old 21-07-2009, 22:58   #54
Academic

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ISIL YILMAZ
Merhabalar,

Site lokalinde açılan "Bir Kadın Neden Feminist Olur?" başlığı altındaki forum, yazışmalar kişiselleştiğinden kapatılmıştır. Ancak, konu kapatılmadan evvel bir kadının neden feminist olmadığı sorusu da gündeme gelmiştir ki, bence bu iyi bir sorudur. Zira, bu soru hakkında düşünmek için önce feminizmin ne olduğu hakkında düşünmek gereklidir.

THS Kadın Hakları Çalışma Grubunun yaptığı işlerden biri de feminizm hakkında düşünmek ve düşünceleri paylaşmaktır. Dolayısıyla, söz konusu başlık grubun amacına da hizmet ettiğinden tersinden düşünülmek üzere buraya taşınmıştır.

Bu başlığa ilgi gösterecek katılımcılardan ricam, konuyu soyutlama yaparak ele almalarıdır.

Saygılar.

Sanırım artık Feminizm kavramı hakkında biraz daha düşünebiliriz.

Farklı Feminist akımların feminizme farklı bakış açıları ile baktığını daha önce belirtmiştik. Bu akımlar ve feminisme yükledikleri anlamlar ve savunuları hakkında burada kısa kısa bilgi aktarımı yapabiliriz.

Yararlı olacaktır..
Old 21-07-2009, 23:10   #55
Academic

 
Varsayılan

LİBERAL FEMİNİZM
Kadın hakları konusunda mücadelenin mihenk taşı olan liberal anlayış kadının özel alan ile sınırlı kalmasına karşı çıkarak, birey olarak kendini geliştirecek potansiyele sahip olması gerektiğini savunmaktadır. Kadın doğumda cinsiyetini belirleyemediğine göre, hayatı boyunca bulunacağı konumu belirleyebilmelidir.


Fransız ihtilalinden sonra aydınlanmacılık ve akılcılık çağı olarak adlandırılan dönemde savunulan insanların vazgeçilmez, doğal olarak kabul ettikleri haklara hükümetler müdahale edemez ilkesinden hareket eden liberal feminist görüş, erkeklerin bir vatandaş olarak sahip oldukları doğal haklara, kadınların da sahip olabilecekleri konusundaki ümitleri boşa çıkarmıştır. Kadının, kocasının himayesinde aileye ait olduğu fıkrî tüm liberal erkek kuramcıların ortak düşüncesidir.


17. ve 18. yüzyıllar boyunca -öncesinde ve sonrasında- kadının eş ve anne olarak evine ait olduğu varsayımı neredeyse evrenselleşmiştir. 18. yüzyılın ortasından itibaren ve özellikle 19. yüzyılın başında tarihsel dönüşümler, özellikle de sanayi devrimi, kadını özel alanda tecrit ederek, işyeri ile ev mekânını birbirinden ayırmıştır. "Makineleşmiş fabrikalar ve ev ekonomisinin çöküşü ile birlikte işin kamusal dünyası evin özel dünyasından daha önce hiç olmadığı kadar birbirinden ayrılmıştır. Bu gibi eğilimler, akılcılığı kamusal alanla, akıl dışılığı ve ahlâkı özel alanla ve kadınla özdeşleştiren aydınlanma düşüncesini desteklemiştir"



Liberal feminist kuram kadınlara siyasal temsil hakkı verilmesini, vergi mükellefı olmalarını ve evli kadınların ölü vatandaş olmalarını eleştirmektedir. Zira o dönemde kadın eğer evliyse kanunlar önünde vatandaşlığı sona ermiş gibi gösterilmekteydi. Erkek, kadının mülkü üzerindeki tüm haklarını almaktaydı. Evlilik anlaşmasında kadın kocasına karşı itaatkâr olmaya zorlanmaktaydı. Liberal feminist teorinin klasik savunucusu olarak Mary Wollstonecraf kabul edilmektedir. "Vindication of the Rights of Women" isimli kitabında "kadınların da erkekler kadar Tanrı'nın yarattığı varlıklar olduğu, daha ciddi bir biçimde eğitilmeleri ahlâksal ve zihinsel yeteneklerini geliştirmelerine izin verilmesi gerektiği" tezini savunmaktadır. Ayrıca bu kitapta, esas olarak, burjuva erkeğiyle eşitliği-eğitim, hukuk ve siyaset alanlarında eşitliği savunulmaktadır. Aynı zamanda da "kadınsılık" kavramının eleştirisi yapılmaktadır.


"Wollstonecraf bir akılcı ve Stoacı olarak, eleştirel düşünmenin bireyi sadece fıziksel varlığını akılsızca yinelemekten özgürleştireceğine ve uygun bir eğitimin kadının erkeğe hizmet etme rolüne boyun eğmesini engelleyeceğine inanmaktadır".


Frances Wright, Sarrah Grimke gibi feminist yazarlar da eleştirel düşünmenin yararına inanmışlardır. "Wright bir tanrıtanımaz olarak dini, kadınların bağımsızlığını sürdürülmesini engelleyen en önemli güçlerden biri olarak görmüştür. Ve kadınların "aklını esaret altında" tutmakta başarılı olan "aç gözlü ruhban" kurumuna karşı kin besler". Grimke ise; kadınlara uygulan~n baskıyı meşrulaştırmak için kullanılan kutsal kitaptaki temel bölümlerle ilgili yaptığı metin analizlerine dayanarâk dini eleştirmektedir. Ona göre "kadınlar yüzyılların kemikleşmiş görüşlerinin, geleneklerinin ağırlığı ile çarpışmak için kendi hakikatlerini dillendirmek ve meşrulaştırmak zorunda olduklarını" belirtmektedir. Grimke, kadınların özel alana ait oldukları ve kamusal sorunlarla ilgili akılcı düşünmelerinin uygunsuz olduğu fıkrine karşı çıkmaktadır, fakat yine de Grimke Viktoryan değerlerden dolayı kadınların yönetimde yer almaları fikrinden ürkmektedir. 1966'da kurulan National Organization for Women (NOW) (Ulusal Kadın Örgütü) amaç maddesinde, kadınların öncelikle, toplumda erkekler ile eşit haklara sahip olduğu ve insanî potansiyellerini tam anlamı ile geliştirme şansına sahip olmalarının şart olduğu önermesine sadık kalınmıştır. Kadınların bu tür bir eşitliğe ancak siyasî, ekonomik ve toplumsal hayatta karar verici rol alarak, toplumdaki diğer insanlarla sorumlulukları paylaşarak ulaşabileceklerine inanılmaktadır.



Sonuçta aydınlanmacı Feminist teoride bazı temel problemler bulunmaktadır.



Bunların birincisi; liberal çözümlemenin özel alanı dokunmadan bırakmış olmasıdır. Kadınların, erkeklere bağımlılıklarına, ataerkil ya da erkeğe hizmet eden eğitim sistemine ve toplumsal kurumlara karşı bir sınıf olarak niteleyen birçok liberal feminist, radikal feminist duruşa doğru kaymıştır.



Liberal feministler tarafından sonuçsuz bırakılan bir soru da kadın ve erkek arasında ruhsal ve ahlâkî yetenekler açısından gerçekten farkın olup olmadığıdır. Bazı liberaller genel olarak var olan farkların küçük olduğunu ve içinde bulunulan koşullar sonucu oluştuğunu savunmaktadırlar.
Liberal feministler, "yalnızca sınıf farklılıklarını değil, daha uzlaşmaz olabilen cinsiyet farklılıklarını da görmezden gelmek istiyorlardı". Diğer bazı feministler ise kadınların erkeklerden farklı olduğunu savunmuşlardır. Kadınların erkeklerden farklı olduğunu, kültürel feminizmi savunan kuramcılar vurgulamaktadırlar.





Kültürel Feminizm kuramını savunanlar liberal feminizmin eleştirel düşünme ve kendini geliştirmenin önemini kabul etmeye devam ederlerken, hayatın akıldışı, sezgisel ve genellikle kolektif yönü üzerinde durmaktadırlar. Kadınlarla erkekler arasındaki benzerlikleri vurgulamak yerine, genellikle kadınlık niteliklerinin farklılıkları üzerinde dururlar. Kültürel feminist kuramcılara göre, aile ilişkilerine - ilişkin konular eril bakış açısından düzenlenmiştir. Kadının erkek himayesinde insanca gelişmesi engellenmiştir. Bu duruma son vermek için ev hayatında radikal değişiklikler gerekmektedir. Ataerkil bakış açısının baskıcı, yıkıcı ve savaşçı değerleri yerine kadınların olumlu bakış açılan bir kez daha yönetimin kamusal gücüne ve dine katılmalıdır. Babaların ev hayatına katılımı ile özel alanın zenginleşeceğini ve kamusal alanın annelerin varlığı ile yükseleceğini öne sürerler. Kültürel feministler toplumsal cinsiyet kimliğinin oluşumunun biyolojik farklılıklardan ziyade toplumsal inşâ sorunundan kaynaklandığına inanmaktadırlar. Kimlikler ve kültür üzerine temellenen, değişime açık olan bu görüş, J. Donovan tarafından değişmesi mümkün olmayan biyoloji olgusuna dayanan ideolojiye göre daha az güvenilir olarak görülmektedir.



http://www.genbilim.com/content/view/228/90/
Old 21-07-2009, 23:28   #56
Academic

 
Varsayılan

MARKSİST FEMİNİZM


Feminist teorinin gelişmesinde Marks ve Engels 'in görüşlerinin büyük önemi vardır. Özellikle kadınların bilinçlerinin yükseltilmesinde Marksist tarihsel materyalist görüşlerin etkisi kuşku götürmemektedir. Bu görüş kültür ve toplumun köklerinin maddî ve ekonomik koşullarda yattığını savunan maddeci determinizm düşüncesine dayanmaktadır. Engels ise, Marks 'ın görüşünü şöyle temellendirmektedir: Tarihsel gelişim sürecinde ilkel toplumlarda kadın ve erkeğin iş bölümü vardır, fakat cinsiyet uzlaşmazlığının bulunmadığını savunmaktadır. İlkel toplumda ev içindeki üretim araçları kadınların ev dışındakiler de erkeklerin denetimindeydi. Daha sonra Engels, üretimin ev dışında yoğunlaştığını söyler (Büyük- baş hayvancılık, maden işletmeciliği, dokumacılık v.s. gelişmesi). Erkeklerin alânındaki emek üretkenliğinde görülen bu servet olarak edinilebilecek bir fazlanın yaratılmasına yol açtı, bu da erkeğin kadın üzerinde yeni bir ekonomik güç elde etmesini sağladı. Elde edilen ekonomik güç erkeklerin kadınlara karşı analık hukuku yerine babalık hukukunu (mirasın babadan devralınması, babalık hakkı v.s.) geçirmelerini sağlamıştır. Artı-değerin, erkeğin üretim alanında olması onun servet sahibi aynı zamanda mülkün sahibi olmasının koşulunu doğurmuştur. August Bebel bunu şöyle yorumlamaktadır: "Kişisel mülkiyetin kurulmasıyla, kadının erkeğe bağlı olması kesinlik kazanmıştır. Bu bağlılık sonucu kadın aşağı bir yaratık olarak görülmüş ve küçümsenmiştir. Anaerkil, komünizmi ve herkesin eşitliğini meydana getirmişti. Babaerkil kişisel mülkiyeti, mirası, kadının bağlılığını ve tutsaklığını meydana getirdi".


Engels kapitalist düzende kadınların özel alanda ev işleriyle sınırlı tutuldukları ve üretici çalışmadan dışlandıkları sürece toplumsal bağlamda erkeklerle eşit olmalarının mümkün olmadığını söylemektedir. Ona göre: "Kadınların kurtuluşu ancak kadınlar üretime, geniş toplumsal ölçekte katıldıkları ve ev içindeki görevleri yalnızca iyice önemsiz hâle geldiği zaman mümkün olur. Ve bu da ancak, yalnızca kadınların üretime geniş çapta katılmalarına izin vermekle kalmayıp bunu kesinlikle gerektiren ve ayrıca özel ev işlerini de daha kamusal bir sanayiye dönüştürmeye çabalayan modern geniş çaplı sanayiinin bir sonucu olarak mümkün hale gelmiştir"~. Engels 'in kadınların gelecekteki kurtuluşuna ilişkin tasarımı; toplumsal olarak örgütlenmiş üretimde ekonomik kurtuluşa kavuşma ev işiyle sınırlı olmaktan kurtuluş ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığından da kurtuluş olarak özetlenebilir.



Marksist Feminist anlayışta, ataerkil toplumsal sistemdeki aileye karşı alternatif bir aile tarzı sunulmaktadır. Alternatif aile anlayışında "ataerkil ailenin yerine iş ortaklaşmasının getirilmesi hiç kuşkusuz devrimci kafa eğitimi sorununun temelidir". Marks 'a göre, toplumsal devrimin başlıca görevlerin den biri ailenin ortadan kaldırılmasıdır. Toplumcu ortaklaşmacılığın kan ortaklığına değil, iktisadî işlev ortaklığına göre oluşması gerekmektedir.


Marksist görüşten etkilenen feminist kuramcılar, Marks'ın kapitalist üretim sürecinde insanın emeğinden yabancılaşması öğretisini, asıl kadınların ev işlerinde yaşadığını iddia etmektedirler. Dalla Costa gibi yazarlar gerçek ev işinin soyutlayıcı olduğu, önemsiz ve tekrar edici olduğundan dolayı yabancılaştırıcı olduğunu iddia etmişlerdir. Heidi Hartman ise, kadınların emek gücünün erkeklerin denetiminde olmasını ataerkinin dayandığı maddî temel olarak görür. Maddî temeli kadın emeğinin denetimine dayanan cinsel iş bölümü kendi ideolojisini de yaratmaktadır. Marksist feministler toplumsal iş bölümünü değiştirmek için bilinçlenmenin şart olduğunu savunmaktadırlar. Onlara göre: "Maddî varlık bilinci belirleyebilir, fakat varlık koşullarının devrimci dönüşümü sınıf bilinci düzeyinin yükseltilmesine bağlı olacaktır".


Feminist teori Marksist teoriden etkilenmekle birlikte ideolojik yapısının temelini maddî koşullar yerine cinsiyet ayrımı oluşturmaktadır. Emek marksizm için neyse, cinsellikte feminizm için odur. Marksist teorinin diyalektik materyalizm yöntemini, feminist teori bilinç yükseltme olarak yorumlar. Zira çağdaş feminist teorinin başat varsayımı bilinç yükseltmenin kendisinin devrimci bir praksis olduğudur. Devrimci praksis kavramı bir takım alternatif düzenlemeler geliştirilmesi anlamına da gelmektedir. Bu da beceri gerektirmeyen, monoton işlerden kaçınarak, üretime dayalı insanın kendini geliştirecek işlere yönelerek pratik içinde yeniden örgütlenme biçimleri yaratmaya dayanmasıdır.

http://www.genbilim.com/content/view/228/90/
Old 21-07-2009, 23:35   #57
Academic

 
Varsayılan

FEMlNİZM VE VAROLUŞÇULUK




Feminist kuramlar içinde kadının kişi olarak kendi benliğini oluşturması gerektiği görüşü varoluşçuluk felsefesinden türetilmektedir. Bu konuda en önemli çalışmaları Simone de Beauvoir "ikinci cins" isimli kitabı ile yapmıştır. Yazar bu kitabında görüşlerini şöyle açıklamaktadır:


"Erkeğin, kendisini çocukluktan itibaren hissettiren avantajı, bir insan uğraşının hiçbir şekilde bir erkek olarak yazgısına ters düşmemesidir... Buna karşılık kadından, kadınlığını gerçekleştirebilmesi için kendisini nesne ve kurban haline getirmesi istenir: bu da, egemen özne olma iddialarını bir yana bırakmak zorunda kalması demektir. Özgürleşmiş kadının durumuna özellikle damgasını vuran, işte bu çelişkidir. Eksik olmayı kabul etmediği için kendisini kadın rolüyle sınırlandırmak istemez; öte yandan kendi cinselliğini yadsımak da eksik olmak anlamına gelir. Erkek, cinselliği olan bir insandır: kadında ancak cinselliği olan bir insan olduğu zaman erkek ile eşit bir birey olur. Kadınlığını yadsıması insanlığının bir bölümünü yadsıması demektir"~°.



Varoluşçu felsefeye göre insan doğayı aşabildiği ölçüde insandır. İnsan olmak sadece yaşamak değil, yaşama değer katacak projeler üretmek, yeni araçlar icat etmek, geleceği biçimlendirmektir. Var olan koşullara boyun eğen, insanlıktan uzak yaşama koşullarını da benimsemiş olmaktadır. Kısacası insan yaşadığı sürece varlığının anlamını sorgulamak zorundadır. Beauvoir'e göre "Ataerkil toplum düzeninde kadın, ensoi ya da öteki rolüne mahkûm edilirken, erkek poursoi'nin aşkın ayrıcalıklarının tadını çıkarıyordu. Tasan aracılığıyla doğaya ve kadına egemen oldu". Bu bağlamda kadınların var olan toplumsal düzende öteki olarak yaşamayı kabul edip içselleştirirlerse şizofreniye ve ümitsizliğe kapılacağını söylemektedir. Bu aynı zamanda nesne olmayı da kabul etmek anlamına gelmektedir. Yazar diğer feminist yazarlar gibi kadınların kendilerini geliştirebilmek için akılcı özelliklerini ve eleştirel yetilerini güçlendirmelerini önermektedir. Kadınlar nesne olmayı ret ederlerse onları nesne olarak görenleri, onları özne olarak görmeye zorlayacaklarını söylemektedir.



Adrienne Rich ise, kadınların, onlara ideolojik olarak boyun eğdiren sahtelikleri kırabilmeleri için, kendi haklarında doğruyu söylemeyi öğrenmelerinin zorunlu olduğuna dikkat çeker.


Feministlerin de kendi doğrularının değerlendirileceği karşı bir gelenek yaratmaları gerekmektedir, çünkü "gerçekliğin toplumsal inşâsı" ortak bir çaba gerektirmektedir. Kişinin gerçekliği ve doğrularının değer görmesi, toplumsal hayatta başkaları ile etkileşimi sayesinde olmaktadır. Böylece ataerkil kültüre karşı alternatif bir tanıklık ile onu tanımlamak ancak, ona karşı alternatif bir "öteki" kültür oluşturabilecektir. Alternatif "öteki" kültürün oluşumu için ise radikal feminist kuramcılar farklı çözüm yollan üretmektedirler.

http://www.genbilim.com/content/view/228/90/
Old 21-07-2009, 23:44   #58
Academic

 
Varsayılan

RADİKAL FEMİNİZM


Radikal feminizm kadınların sömürülmesi ve baskı altında tutulmasının temel nedenini, kadınlarla erkekler arasındaki biyolojik farklılıkta gören bir kuramdır.

Radikal feminist kuramcılar arasında kadının şimdiki durumu konusunda farklı anlayışlar hakimdir. Radikal feministler arasında geniş ölçüde kuramsal düşünceler oluşturmuş olanlar; Kate Millett ile Shulamith Firestone'dur.

Radikal feministler kadının baskı altında olması ve kadın erkek arasındaki çelişkinin temelde aile kurumundan türediğini savunmaktadırlar.

Kate Millett 'e göre "aile gençleri ataerkil ideolojinin rol, mizaç ve statü kategorilerince öngörülen tutumlar içinde" toplumsallaştırmaktadır. Aile, ataerkil düzen içinde kadınları erkeklere hizmet etmeye ve bu hizmet etme rolünü kabul etmeye şartlandıran erkek egemen ideolojisinin, yeniden üretilmesini sağlayan kurum olarak görülmektedir. Bu nedenle aile kurumunu radikal feministler ret etmektedirler.

Shulamith Firestone ise kadınların baskı altında tutulmalarının temelinde biyolojik cinsiyet farklılıklarının yattığını söylemektedir. Kadınlar doğum ve annelik rolleri ile sınırlanmaktadırlar. Firestone buna çözüm olarak teknolojiyi, kadınların biyolojik kaderlerinden kurtulmak için kullanmak gerektiğini düşünmektedir.

"İnsan türünün, her iki cinsin yaran için yalnız bir cins tarafından üretilmesinin yerini (hiç değilse bir seçme olarak) yapay üreme alacaktır. Çocuklar her iki cinse de eşit olarak doğrulabileceklerdir. Ya da ikisine de bağlı olmaksızın doğabileceklerdir
"ı3.

Böylece çocuk bakımı topluluğun üyeleri tarafından kolektif bir şekilde üstlenilecektir. Erkekler ve kadınlar cinsiyete dayalı rol sorumluluklarıyla tanımlanmış olarak belirlenmeyerek yeni bir kültür oluşturulmaya çalışılacaktır.

Mary Daly "Gyn/Ecology"` isimli çalışmasında ataerkilliğin dışında bir dünya keşfedilmesi için kullanılan dilin radikal biçimde yıkılması ya da yapısının çözülmesini önermektedir. Ayrıca kadınların lezbiyen olmalarını ve kendilerini baskıdan tamamen özgürleştirebilmek için erkeklerden tamamen ayrı yaşamaları gerektiğini vurgulamaktadır.

Radikal kuramcılar teknolojiye bağlı üreme gibi doğaya aykırı önerilerden dolayı eleştirilmektedirler.

http://www.genbilim.com/content/view/228/90/
Old 21-07-2009, 23:57   #59
Academic

 
Varsayılan

PSİKANALİZM VE FEMİNİZM


Psikanaliz kadın erkek ayrımını psikolojik olarak açıklamaya çalışmaktadır. Freud 'un kadın ve erkeğin aile içinde rollerini belirlemek amacıyla yaptığı deneysel çalışması daha da önemlisi çocuğun yetişme sürecinde geçirdiği cinsel kimlik sürecini betimlemesi, çağdaş feminist teoı~inin en önemli temel taşlarından birini oluşturmaktadır.


Freud kadın hakları hareketinin düzeltmeyi amaçladığı durumları yalnızca teşhis etmektedir. Freud 'a göre, Oidipal dönemde "cinsel arzuları uyanan çocukta annesine yoğun bir cinsel istek ve bağlılık gelişir. Onun bu isteği babasını kendisinin karşıtı rakibi olarak görmesine yol açar... Babasını rakibi olarak görmesi aynı zamanda onda iğdiş (hadım) edilme korkusunu da geliştirir"ı4. İğdiş edilme korkusu erkek çocukta annesiyle cinsel bağ kurma arzusundan baskın çıkmaktadır. "Bu durum erkek çocuğun babasıyla güçlü bir biçimde özdeşleşerek babayı ve böylelikle de diğer erkeklerle de ilişki olarak fallik (erkek cinsel organı) gücü ve iktidarı annelik bağına tercih etmesiyle gerçekleşir". Kısacası bu devre çocuğun karşıt cinsteki ebeveyne yönelik cinsel fanteziler ve bunların bastırılmaya uğramalarıdır. Bu Viktoryan burjuva evlerinde cinselliğin derin bir şekilde bastırılmasının bir parçası olarak açıklanmaktadır. "Penise, çocuğun cinselliğinin simgesi ve gelecekteki gücün kaynağı ya da kız çocukların durumunda ise güç yoksulluğu olarak da önem vermektedirler. Freud'a göre de, erkek üreme organı biyolojik bakımdan da kadın üreme organından üstündür.


Feministler Freud 'un görüşlerinin, libidonun eril olması gibi ön kabullerinin erkek yanlısı olduğuna inanmaktadırlar. Karen Horney, Freud 'un görüşlerini "eril özseverlik" olarak nitelemekte ve onun görüşlerini eleştirmektedir: "Psikanaliz, erkek bir dahinin yaratısıdır ve onun düşüncelerini geliştiren hemen hemen herkes erkektir. Bu nedenle "kadın psikolojisi" şimdiye kadar sadece erkek bakış açısından ele alındı ve kadınların psikolojisi aslında erkeklerin arzu ve düş kırıklıklarının bir tortusunu oluşturur.



Horney, asıl ihtiyacımızın kadın psikolojisinin otantik bir betimlemesini oluşturmak için "bu eril düşünme tarzından" kendimizi kurtarmamız gerektiğini savunur."



Shulamith Firestone "Cinselliğin Diyalektiği" isimli kitabında, Freud'un salt bilimsel geleneğe uygun olarak ruhsal oluşumları toplumsal bağlamlarını hiç dikkate almadan gözlemlediğini savunmaktadır.



Oedipus kompleksi ataerkil aile düzeninin egemenlik ortamında geçerlidir. "Freud'un bu kompleksi ataerkil toplumdaki çekirdek ailede yetişen normal bireylerde görülen bir kompleks olarak gördüğünü, fakat ataerkinin çekirdek aile yapısında var olan eşitsizlikleri azdıran bir toplumsal düzen olduğunu unutmamız gerekir. Erkeklerin daha az egemen oldukları toplumlarda Oedipus Kompleksi'nin etkilerinin azaldığını gösteren bazı kanıtlar vardır. Ataerkil zayıflaması da birçok kültürel değişimlere yol açacağı anlamına gelmektedir.



Juliet MitchellMichellLacan, ataerkil düzeni sembolik "fallus düzeni" olarak tanımlamıştı ve kadın bu sembolik düzenden (dil, yasa, kültürel düzen v.s.) dışlanmıştır. "Bu düzende kadınlar ve onların gerçekleri reddedilip yok edilmektedir. Kadınlar, söylemin sınırlarında, sembolik alanın dışında" yer aldıkları için farklı bir mekânda kalmaktadırlar. Bu alanda fallusun sembolik düzenini çözmeye çalışan yıkıcılar olarak durmaktadırlar. Aynı zamanda kadınlar kendi öteki deneyim alanlarına ilişkin değer ve görüşlerini olumlamak zorundadırlar, ataerkil düzen ölüm yönelimli, onlarınki ise hayatı olumlayan yöndedir. Kadınlar bu sembolik düzeni olumlar ve bu düzene girerlerse Xaviere Gauthier 'e göre şizofrenik olmakta ve farkına varmadan ikinci cinsiyet denilen cinsiyete dönüşmektedirler. J. Kristeva ise "kadının sembolik olan karşısında yaşadığı ikileme dikkat çekmektedir. Ya bunun içine girecek ve işlev- sel erkeklere dönüşecektir, ya da fallik olarak kabul edilen her şeyden kaçarak sessiz denizaltı canlısının cesaretine sığınacak ve böylece tarihte yer almaktan vazgeçecektir" Fransız feministler kadının öteki olarak kendi söylemini geliştirmesinin ataerkil düzeni altüst edeceğini savunmaktadırlar. Ayrıca erotik pre-oedipal dönemi anneyi baskı altına alınmamış kadınsı imgelimin kaynağı olarak görmektedirler. Sonuçta kültürün kıyısında yer alan kadınların kendi kültürlerini oluşturmaları ancak kültürel bir devrim meselesi olmaktadır.



Psikanalist yaklaşımı benimseyen feministler, bütün kadınları erkeklerden "başka", ancak birbirine benzer olarak ele almaktadırlar. Farklı kültür, tabaka ve toplumlardaki kadınların yaşam deneyimleri, duygulan, değerleri ve psikolojileri arasındaki farklılıkları görmezlikten gelinmekte, bu farklılıkların bazen aynı toplumdaki kadın-erkek farklılığından bile daha belirgin olabileceği üzerinde durulmamaktadır.



Batıda kadının toplumsal kimliğini kazanma süreci farklı teorik yaklaşımlarla açıklanmaya çalışılırken, Türk toplumunda ise kadın ve erkeğin kimlik kazanma süreci Osmanlı toplumsal yapısının izlerini taşıyarak kendine özgü bir gelişim göstermektedir.



DOĞU BATI DERGİSİ
Sayı:19 Yeni Düşünce Hareketleri
2002 Felsefe Sanat ve Kültür Yayınları-1990



http://www.genbilim.com/content/view/228/90/
Old 22-07-2009, 00:48   #60
Academic

 
Varsayılan

Bu makale de ilginç.
Değişen Dünyada Feminizm By T.Suat Demren on Haz 25, 2007




Benim asıl ilgi alanım Feminist Etik, Feminist Liderlik ..Bir ara da Feminist Terapi konusunu araştırmıştım.

Sorunlardan biri de bakınız nedir? Sitede din ve siyaset yasak biliyorum. "Kadın" tartışılırken bu iki yasağa uymak gerçekten zordur.

Yararlı olması dileğiyle.

Saygılarımla..
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Türkiye'de Feminist Parti Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 16 21-07-2009 22:34
Feminist Darbe Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 3 15-07-2009 21:15
bir kadın neden feminist olur? size göre feministlik nedir? hakimm Site Lokali 131 13-07-2009 23:20
Polonya'da Feminist Parti Ayşegül Kanat Kadın Hakları Çalışma Grubu 4 15-12-2006 20:51
Bir Sene Neden 12 Aydır Ve Şubat Ayı Neden Cüce Kalmıştır? Gemici Site Lokali 3 30-03-2004 08:26


THS Sunucusu bu sayfayı 0,12561297 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.