Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kadın ve Şiddet !!!

Yanıt
Konu Notu: 13 oy, 3,54 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 07-05-2002, 18:17   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Karar Kadın ve Şiddet !!!

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Son!!!


Kadına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılıkta Dehşet Verici Rakamlar!



“ Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet” araştırmasının da ortaya koyduğu üzere, her 3 kadından 1’i fiziksel şiddete maruz kalıyor. Mor Çatı Dayanışma Merkezine Ocak ayından bu yana başvuruda bulunan 1244 kadının her 2 tanesinden birisi sığınak talep ediyor. Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı’nın hazırladığı “2006 Yılı Faaliyet Raporu”na göre, Türkiye’de sadece kayıtlara geçmiş 72 bin 643 kadına yönelik şiddet içerikli saldırı bilgisi var. Bu kadınlardan 842'si saldırılar neticesinde öldürüldü, yaralanan kadın sayısı 9 bin 317 oldu. 2001-2006 yılları arasında namus adına bin 806 cinayetin işlendiğini, aynı dönemde 5 bin 375 kadının da intihar ettiğini bizzat bakan Nimet Çubukçu’nun kendisi açıkladı. Gazetelerin 3. sayfalarına hemen hemen her gün kocası, sevgilisi, ailesi tarafından öldürülen kadınların yüzleri yansıyor. Türkiye, uluslar arası raporlara göre kadın erkek eşitliğinde 128 ülke arasından 121. sırada yer alıyor. Kadınların tamamına yakını hayatlarında en az bir defa dahi olsa cinsiyet temelli ayrımcılığa uğruyor. Parlamento’da kadın milletvekili oranı % 9, çalışma yaşamına katılan kadın oranı % 24, namus cinayetlerinin %100’ü kadınlara yönelik!!!



Her ne kadar öldürülen, saldırıya, ayrımcılığa maruz kalan kadınlar birer rakamdan ibaret değilse de şiddetin boyutlarının “münferit” olmadığının göstergesi oluyor. Üstelik tüm bu rakamlara rağmen Türkiye’de kadına yönelik şiddetin önlenmesine ve kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik kâğıt üzerinde kalan yasalardan ve genelgelerden öte bir devlet politikası söz konusu değil. AB’nin ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonunun desteklediği ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün yürüttüğü “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi” dışında mevcut sığınakların desteklenmesini, dayanışma merkezlerinin oluşturulmasını, hayatın her alanında bulunan cinsiyet ayrımcılığının sonlandırılmasını hedefleyen bir program, politika ve bütçe yok. Oysaki kadına yönelik şiddetin sonlandırılması, projeler destekleyici ve ön açıcı olsa da, dönemsel çalışmalarla çözülemeyek kadar kapsamlı ve köklü bir sorundur.



Mevcut sığınaklar güçlendirilmeli, yeni sığınaklar açılmalı!

Şiddetle mücadele programı çerçevesinde, mevcut sığınakların hizmet kapasitelerinin artırılması, uluslar arası feminist ilkeler doğrultusunda , yerel ihtiyaçları gözeten çalışma standardizasyonunun getirilmesi sağlanmalıdır. Son dönemde sığınak sayısı 2 katına çıkmış olsa da, varolan sığınak sayısı ve kapasitesi ihtiyacı karşılamaktan çok uzaktır. Türkiye’deki mevcut sığınak sayısı –kız yurtları da dahil – 35’dir.Bu sığınakların ise soyal devlet anlayışından yoksun, erkek egemenliğine karşı, kadından yana bir tutumla yürütülmemesi, aile içinde şiddete maruz kalmış kadınların güçlendirilmesinin önünde engel olarak durmaktadır. Türkiye’de kapsamlı bir araştırmanın olmamasına ve kurumlar arasında başvuru bilgilerinin sistematikleştirilmemesine rağmen ortaya çıkan rakamlar dahi sığınak sayısının artırılmasının ve sosyal devlet politikaları ile desteklenerek kadın bakış açısı ile yürütülmesinin ne kadar yakıcı bir ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır.



Dönemsel projeler dışında politika üretmemenin olumsuz sonuçları, Beyoğlu Kaymakamlığı SYDV’nin Mor Çatı ile yürüttüğü sığınak çalışmasında da kendisini göstermiştir. 2005 yılında Dünya Bankasının Sosyal Riski Azaltma Projesi kapsamında açılan ve 2 yıl boyunca finansal kaynağı proje bütçesinden karşılanan sığınak çalışması gelinen noktada devletin gerçekçi bir bütçe ayırmamış olması nedeniyle sıkıntı içindedir. Sığınak için devlet tarafından ihtiyaçı karşılayacak bir bütçe ayrılmamış olmasının yanı sıra bir başka sorun iki kuruluş arasındaki işbirliğinin kurumsallaşamamış olması. Sığınak faaliyeti ile ilgili olaran, yoneticilerin sık sık degismesi durumunda aksaklıklar kacinilmaz oluyor, her yeni gelen kaymakam bizler icin yeni bir anlatma, tartışma ve ikna etme zorunlulugu doguruyor. Nitekim yeni dönemde karşılıklı sorumlulukları düzenleyecek olan protokol henüz imzalanamadı. 2 yıl boyunca 107 kadına ve 69 çocuğa barınma imkanı ve sosyal destek sağlayan sığınak çalışmasının bundan sonra da kurumsallaşarak devam etmesi, kadına yönelik şiddetle mücadelede sistematikleşmesinde önemli bir adım olacaktır.



Sığınaklar Tek Başına Çözüm Değil :

Da(ya)nışma Merkezleri Oluşturulmalı / Sığınak Sonrası Yaşam Desteklenmeli!



Kadına yönelik her tür şiddetle mücadele için kapsamlı devlet programı oluşturulmalı. Bu noktada hem sığınak ihtiyacı olmayan kadınların yararlanabileceği, hem de kadınların sığınakda kaldıktan sonra sosyal destek alabilecekleri da(ya)nışma merkezleri kurulmalı. Ayrıca Başbakanlık Temmuz Genelgesinde de yer alan, şiddete maruz kalan kadınlara, yerel yönetimler tarafından uzun süreli ücretsiz ve/veya düşük ücretli konut desteği sağlanmalı. Kadınların mesleki becerilerini geliştirmelerine ve meslek içi eğitimlerine yönelik birimler kurulmalı ve şiddete mağruz kalmış kadınların işe alımlarına öncelik verilmelidir. Şiddete maruz kalmış kadın ve çocuklarıyla birlikte desteklenmesinde pozitif ayrımcılık uygulanmalı.



Kadından Yana Taraf Olmak Şart!



Kadına yönelik şiddetle mücadeleyi öncelikli olarak kabul eden her devlet, kurum ve insan için kadından yana taraf olmak gerekir.Yüzyıllardır süregelen eşitsizliğin ve şiddet zeminin yok edilmesi için parçalı kısmi politikalarla, projelerle, kampanyalarla bir yere varılması mümkün değildir. Elbette ki yürütülen tek tek faaliyetler önemli ve gereklidir. Ancak gerçekçi çözüm için kadından yana somut adımlar atılması, politikaların oluşturulması ve bunun için bütçe ayrılması gerekmektedir. Nufüsunun %51 kadın olan bir ülkede, kadınların öncelikli sorunları için gerçekçi bütçelerin oluşturulmaması kabul edilebilir değildir. Ayrımcılığın ve şiddetin önlenmesi için hükümet acilen somut adımlar atmalıdır. Artık kadınların göstermelik taahhütlere ve cilali sözlere tahammülü kalmamıştır. Sığınaklara ihtiyaç duymayacağımız bir hayat için, bu gün sığınaklara ve kadınlara gerekli bütçe ayrılmalıdır!!!
Old 23-11-2006, 17:24   #2
av.semire nergiz

 
Varsayılan Kadına Karşı Şiddete Hayır.

25 kasım hepimizin bildiği gibi 1981 yılından beri dünya kadına yönelik şiddetle mücadele günü olarak kabul edilmiştir.Tüm ulusal ve uluslararası yasal üzenlemelere rağmen bu şiddet varlığını maalesef artarak devam ettirmektedir. şiddetin kaynağı hepimizin bildiği gibi erkek egemen pederşahi anlayıştır.Kadına yönelik şiddeti kaynağı ne etnik,ne sııfsal ne de bölgeseldir.Aksini söylemek şiddetin üzerini örtmeye yol açacaktır ki bence bu çok tehlikeli bir yaklaşımdır.
Kadınara yönelik insan hakları ihlallerinin en yaygın ve günümüzde en çok gündem oluşturanı cinsiyetinden dolayı yaşadığı şiddettir.Yaşamlarının birçok alanında ayrımcılığa maruz kalma,karar mekanizmalarından dışlanma,eğitime ve ekonomik olanaklara erişimde yasaklanma,kadın cinsel organlarının sakatlanması ki bazı ülkelerde hala kadın sünneti uygulanmakta,üreme haklarının denetlenmesi,fahişeliğe zorlama ve yaşamın her alanında uygulanan sistematik şiddet kadınların cinsiyetlerinden dolayı yaşadıkları hak ihlallerinin başında yer almaktadır.
Kadınlara yönelik şiddetin en belirgin biçimde yaşandığı alan ailedir.Aile kavramı gittiçe kadınların insan haklarını en ağır şekilde ihlal eden fiillerin işlendiği kimi zaman da yaşam hakkının ve kişi güvenliğinin sonlandırıldığı alanlara dönüşmektedir.Bu gerçeğe rağmen devletler hala aile içi şiddeti özel bir sorun olarak algılamakta ısrar etmekte ve özel yaşama saygı gösterme adına bu şiddete müdahalede olumsuz refleks göstermektedir.4320 sayılı yasa uygulanmasında ciddi sorunlarla karşılaşılmaktadır.Bu yasanın ilimizdeki uygulanış biçimiyle ilgili olarak yaptığımız aratırmaya ilişkin raporu uygun bir zamanda detaylıca sizlerle paylaşacağım.
Kadına yönelik şiddet sadece kadınların mücadelesiyle son bulmayacak kadar yaygındır.Bu konuda tüm insan hakları savunucularının birlikte hareketle ve öncelikle de insan hakları savunucusu erkeklerin desteğinin şart olduğunu bilerek mücadele etmelidir.Yaşanılır bir dünya için kadına karşı şiddete hep berber hayır diyelim.
Old 11-12-2006, 13:50   #3
asiyeöngü

 
Varsayılan

25 Kasım 1981 yılı şiddetle mücadele günü kabul edilmiş. Şiddeti evde yaratan kim biz değilmiyiz. O zaman yılın hergünü mücadele günü ilan edilse ne yazar... Kocaman bir hiç. Bizler bunun mücadelesi için daha çoook koştururuz.
-Evde şiddet uygulayan erkeği kim yetiştiriyor...Biz değilmiyiz?
Şiddet erkeğin içinde doğuştan varolan bir şeyse bunun için yapılabilecek bir şey yok; fakat sonradan edinilen bir şeyse..önce neye karşı savaştığımızı bilelim.
-Şiddete baskıya boyun eğen kızlarımız; peki onları kim yetiştiriyor...Yine biz
O zaman öncelikle ailelerin bu konuda bilinçlendirilmesi, henüz küçükken kızımızın erkek kardeşleriyle lafta degil gerçektende eşitlenmesi gerekir. Üç beş senenin degil yüzlerce senenin getirdiği bir güdümlenme var. Erkek reistir, baştır; kadında anadır, erkeğin yardımcısıdır, asli görevi erkeğe hizmettir. Yüzlerce senedir insanın nüvesine kazınmış rolleri bizlerde çocuklarımıza öğrete öğrete bu günlere geldik.
Kadının maruz kaldığı şiddet çok büyük bir sorundur. Fakat sanırım bunun tek çözümü kızlarla erkeklerin arasında açtığımız uçurumları onları büyütürken yok etmektir.
Old 12-12-2006, 14:46   #4
av.semire nergiz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan asiyeöngü
25 Kasım 1981 yılı şiddetle mücadele günü kabul edilmiş. Şiddeti evde yaratan kim biz değilmiyiz. O zaman yılın hergünü mücadele günü ilan edilse ne yazar... Kocaman bir hiç. Bizler bunun mücadelesi için daha çoook koştururuz.
-Evde şiddet uygulayan erkeği kim yetiştiriyor...Biz değilmiyiz?
Şiddet erkeğin içinde doğuştan varolan bir şeyse bunun için yapılabilecek bir şey yok; fakat sonradan edinilen bir şeyse..önce neye karşı savaştığımızı bilelim.
-Şiddete baskıya boyun eğen kızlarımız; peki onları kim yetiştiriyor...Yine biz
O zaman öncelikle ailelerin bu konuda bilinçlendirilmesi, henüz küçükken kızımızın erkek kardeşleriyle lafta degil gerçektende eşitlenmesi gerekir. Üç beş senenin degil yüzlerce senenin getirdiği bir güdümlenme var. Erkek reistir, baştır; kadında anadır, erkeğin yardımcısıdır, asli görevi erkeğe hizmettir. Yüzlerce senedir insanın nüvesine kazınmış rolleri bizlerde çocuklarımıza öğrete öğrete bu günlere geldik.
Kadının maruz kaldığı şiddet çok büyük bir sorundur. Fakat sanırım bunun tek çözümü kızlarla erkeklerin arasında açtığımız uçurumları onları büyütürken yok etmektir.
Şiddeti evde yaratanın kadın olduğu şeklindeki görüşünüze katılmıyorum.zira yaşamın her alanında kadın zaten suçlanıyor,dışlanıyor biz de bu ağır yükümlülüğü kadının sırtına yüklersek sanırım biz de toplumsal cinsiyet rollerinin etkisinde kalmış oluruz ki bu çok tehlikeli bir yaklaşımdır.Çoukların yetiştirilmesinden neden sadece anneleri sorumlu tutuyoruz.Bu çocukların bir de babaları var bunu unutmayalım lütfen.Çocukların yetiştirilmesinde hem annenin hem babanın rolü çok büyüktür ve biri diğerinden daha önemli değildir.Bu konu bence çok hassastır.Aksini düşünmek her ne kadar istemediğimiz bir sonuç olsa bile maksadımızı aşmamıza yol açar ve Kadının zaten çok ağır olan toplumsal konumunu daha da ağırlaştırmış oluruz.sevgiler
Old 12-12-2006, 17:34   #5
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Sn.Toz,

Sn.asiyeöngü'nün yazdıkları son derece değerli. Bence kendisi şiddeti yaratmaktan değil, pekiştirmekten ve bu husustaki suç ortaklığımızdan bahsetmekle çok haklıdır.

Bizler , kendimizle ilgili gerçekleri görmek durumundayız. Şiddet söz konusu olduğunda, kadınlar geleneğin taşıyıcısı olabiliyor. Sn.asiyeöngü bence yazısı ile bunları murad etmiş ve önemli bir noktaya dikkat çekmiştir. Yoksa, sözlerini kadını dışlamak şeklinde algılamak büyük haksızlık olur.

Bildiğiniz gibi, kan davasının sürdürücüsü olarak kadın oldukça yaygın bir figürdür. Birçok ailede, erkek çocuğun eline büyükanneler silahı vermektedir. bu, kan davasını yaratan kadındır demek diye okunamayacağı gibi kan davasının sürdürülmesinde kadının günahı yoktur diye de okunamaz. Bizler, kadınlar olarak suç ortaklığımızı analiz etmediğimiz ve anlamaya çalışmadığımız sürece her girişimimiz biraz başarısız olacaktır.

Sn.asiyeöngüyü, bu yaklaşımından ötürü takdirle karşılıyorum.
Saygılar.
Old 12-12-2006, 19:42   #6
asiyeöngü

 
Varsayılan

Sayın Semire,
Bir kadın olarak, amacım asla kadını suçlamak degil; fakat kadın olarak sorunlarımıza objektif yaklaşmadığımız sürece sorunlarımızında çözüme ulaşmayacağını düşünüyorum.
Burada benimkisi sadece bir fikir, buna katılmayabilirsiniz yada eksik bir yönünü görüp tamamlayabilirsiniz. İnanıyorumki amaç birbirimizi bina etmek ve paylaşmak bir kadın olarak heleki birbirimizle asla savaşmak degil.
''Çocukların yetişmesinde neden sadece anneleri sorumlu tutuyoruz... Bu çocukların birde babaları var bunu unutmayalım'' demişsiniz. Çokta haklısın o çocukları anne Ve baba meydana getirdiğine göre onların sorumluluklarınıda beraber almalılar; fakat alıyorlarmı? Almadıkları durumda sorumluluğu alan kim? Anne ve genel olarak bizim ülkemizde özellikle baba otoritedir. Her zaman biraz sert tavırlıdır. Ailesiyle samimi sıcak bir ilişkinin otoritesini sarsacağından korkar sanırım çok doğal olarak çocuk burada anneye yakınlaşır ve çocuğun genel bütün ihtiyaçlarıylada anne ilgilenir çocuk anneyi ve babayı kendisine örnek alır annenin babaya babanın anneye ve çocuklara olan tavırları üzerine birde çocuğun anneden aldığı eğitim var.
__O erkektir yapar, baban duymasın, kız kısmı çok konuşmaz, evde kalırsın yalnız kızlarada değil erkeklerede
__Karı gibi gülme, oynama, erkek adam ağlamaz, ağır ol vs. gibi sözlerle toplumda ki rollerini belirlerler.
Tabi bu arada bilinçlendikçe bilinçlendiren eğitim neticesidir ki, biz bugün 'Kadına Karşı Şiddete Hayır' diyebiliyoruz. Fakat yinede diger tarafımızda hâlâ ezilen dayak yiyen kadın berdel usulü evlilikler töre cinayetleri görebiliyoruz.
Ben eğitimin özellikle çocuk yetiştiren bir anne olarak kadının eğitilmesiyle sorunların konuşulabilir olduğunu ve çözüme ulaşacağına inanıyorum bundan onbeş sene önce doğuda babasının yanında yemek masasına oturmaya utanan babayla aynı sofraya oturmayan aileler tanımıştım ama bugün o aileler kızlarını okula gönderiyorlar. Bilinçleniyor ve bilinçlendiriyorlar.

Saygılar
Old 12-12-2006, 22:46   #7
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Radikal 2'de yayımlanan bir haber:

Kadın, şiddet ve kutsal
Şiddeti sokakta görmeye tahammül edemeyen modern dünyanın vatandaşları, tanık olmadıkları "içerideki" şiddete karşı sessiz kalabiliyorlar


10/12/2006 (71 defa okundu)


SAİME TUĞRUL (Arşivi)

''Fransa'da her üç günde bir, bir kadın kocası ya da sevgilisi tarafindan öldürülüyor". Sosyal Uzlaşma ve Eşitlik Bakanlığı'nın yayınladığı raporun sonucu bu; 2006 Ocak ayından bu yana 113 kadın, erkeklerinin şiddetine maruz kalarak hayatını kaybetmiş. Aile içi şiddet olaylarında ölenlerin yüzde 83'ü kadın. Kocalarını öldürenlerin ise yüzde 66'sı, daha önce kocalarından defalarca dayak yemiş kadınlar. Karılarına dayak atan, hatta öldüresiye döven erkeklerin her sınıftan olduğuna dikkat çeken rapor, bu şiddet eylemlerine karşı parlamentoyu ve yargı kurumlarını, kadınları korumak için daha ciddi reformlar yapmaya davet ediyor. Bir yandan da toplumu bu konuda uyarmak üzere çeşitli dernek ve örgütler de "aile içi şiddete karşı" kampanyasını başlatıyor.

Bu kampanya çerçevesinde televizyonda gösterilen bir anons, özellikle ilgi çekici. Çocukları rahatsız edebileceği düşünülerek, gece geç saatlerde yayınlanan tanıtım filminde gördüklerimiz, biz büyükleri de altüst etmeye yeterli: Önce mutfakta yemek hazırlayan bir genç kadın görüyoruz, bıçakla bir şeyler doğruyor, dolapları açıp yiyecekleri çıkartıyor. İkinci planda ise, bir erkek salonda gazetesini okuyor, arada bir de kızgın gözlerle, tabak çanak seslerinin geldiği mutfağa bakıyor. Bir anda gazetesini fırlatıp mutfağa giden erkek, kadını saçlarından yakalayarak, bağırarak, gürültü yapmamasını söylüyor. Kadına tokat atmıyor, başka yerine de vurmuyor ve bir yandan da vurmadığını, vurmayacağını şiddetle tekrarlıyor. Aynı anda, bukle bukle saçlı küçük bir erkek çocuğu, mahzun gözlerle bu sahneyi izliyor. Kocasının pençesinde kıvranan ve ağlayan kadın yere düşüyor. Çocuğu, düştüğü yerden kendisine çaresiz bir ifadeyle bakan kadına yaklaşıyor. Ayakta duran çocuk, yerde yatan kadının karnına bir tekme atıyor.

Şiddetiyle, seyredenlerin de karnını burkan bu mini filmin, ilk başta, vermek istediği mesajları tahmin edebiliyoruz:

1) Aile içi siddet başladığı yerde kalmıyor, bir sonraki kuşak da benzer davranışları üretiyor, (İstatistiklere göre, karısına, çocuklarına dayak atanların çoğu, kendi çocukluk yıllarında da anne-babalarından dayak yemiş kişiler.)

2) Erkek, dövmediğini, vurgulu bir biçimde tekrarlıyor ama davranışının şiddeti vurmakla eşanlamlı,

3) Vurmayanla vuran aynı kişi değil ama "ayrışmamış" iki kişiler; baba ve oğul. Çocuğun erkek modeli, şiddet gösteren babanın henüz yapmadığı icraatı -tekme atma- oğlu gerçekleştiriyor, yani biri diğerinin uzantısı,

4) Tek suçu kocasına ve çocuğuna yemek hazırlarken gürültü yapmak(!) olan kadına karşı kullanılan şiddetin "boşuna, temelsiz" karakteri***, karılarını dövmek için kocaların özel bir nedene ihtiyaçları yok!

İçerisi-dışarısı

Bunların ötesinde, aile içi şiddete özgü bir başka olguyu bize hatırlatıyor. Kapalı bir mekân, "ev içi". Anne, baba ve çocuğun paylaştığı bu mekânın içinde geçenler "dışarıya", kamusal alana sızmıyor. Dolayısıyla şiddet, sokağa taşmadan, bu küçük mekâna sıkışmış. Buradaki "içerisi-dışarısı" dikotimisi, bireyin dışardaki sosyalliği ile içerdeki arkaik niteliği arasındaki ikilemi de ortaya çıkartıyor. Dışarda, sosyalleşmiş birey, normların getirdiği huzur ve barış ortamında düzenin korunmasına katkıda bulunur, onun aktif bir parçasıdır. Sosyal düzeni tehdit edecek, topluluğu kaosa itecek davranışlar, yasal yollarla olduğu kadar, eğitim yoluyla da birey tarafından içselleştirilir. "Şiddet", "kutsal", "mimetizm krizi" etrafında yaptığı araştırmalarda René Girard, şiddetin oluşma mekanizmalarını incelerken, bu kavramın sosyal barışın oluşma sürecindeki fonksiyonelliğini, özellikle ilkel toplumlarda "kutsal" etrafında oluşan ritüellerle açıklar. "Kutsal"ın özünü dışardan gelen şiddet oluşturur. R. Girard'a göre, şiddet bir taraftan "sosyal barışın" gizli nedeni olduğu kadar, bu barışı da mümkün kılan temel öğedir. Eğer, ortada normal bir düzen var ise, bu daha önceki bir şiddet, ya da Girard'ın deyimle "mimetizm" krizinin meyvesidir. Toplum, genellikle bu krizi bir "kurban" seçerek ve onu feda ederek çözer. Kurbanın fonksiyonu, krizi kendine rağmen üstlenerek barışın tekrar gelmesini sağlamaktır.
Oysa modern toplumlarda, sosyal barış adına kurbanlar, ritüeller ve kutsallık etrafında verilmiyor. (Her ne kadar, töre cinayetlerinin "kutsal" ve "kurban" kavramlarıyla yakın ilgisi varsa da, daha ayrıntılı bir inceleme gerektirdiğinden, bir başka yazının konusu olacaktır). Bireysel özgürlük, insan hakları ve kişisel başarının bir şekilde kutsallaştırıldığı, hedonist tüketim toplumunda, sosyal uzlaşmayı tehdit edici, şiddet krizlerine yol açabilecek davranışlar da tüketiliyor, tüketilemeyen de evlere taşınıyor.

Şiddeti sokakta görmeye tahammül edemeyen modern dünyanın vatandaşları ise, tanık olmadıkları "içerideki" şiddete karşı sessiz kalabiliyorlar. Dışarıdaki şiddete karşı, örneğin ırkçı bir saldırıya karşı, "civilite" örneği vererek, protesto yürüyüşleriyle, gazete sayfalarını ve televizyon ekranlarını doldurabiliyorlar. Ancak üç günde bir öldürülen kadınlar için kimse üç günde bir sokaklara dökülmüyor. "Kadınlara yapılan şiddete karşı" diye icad edilen yılda bir günde bile kadınlar, siyasileri, sivil toplum örgütlerini toplamakta zorlanıyorlar. Kadınlara yönelik cinayetler, diğer adi cinayetlerle eşanlamlı kabul ediliyor!

Oscar Wilde, 'Reading Zindanı' baladında "Herkes sevdiğini bir şekilde öldürür: Kimisi bir bakışla, kimisi bir bıçak darbesiyle..." der, oysa kadınlar hep aynı şekilde öldürülüyorlar: Dayak, tokat, tekme gibi ritüellerin sonunda gelen bir bıçak darbesi ya da kurşunla... Erkeğin şiddetinin yatışması için bir kurban vermesi gerekiyor. Neredeyse her gün feda edilen kadınlar, dışarıda vahşetine katlanamadığımızdan evlerin içine ittiğimiz, erkek şiddeti adına verilen kurbanlar.
Old 15-12-2006, 13:15   #8
av.semire nergiz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan asiyeöngü
Sayın Semire,
Bir kadın olarak, amacım asla kadını suçlamak degil; fakat kadın olarak sorunlarımıza objektif yaklaşmadığımız sürece sorunlarımızında çözüme ulaşmayacağını düşünüyorum.
Burada benimkisi sadece bir fikir, buna katılmayabilirsiniz yada eksik bir yönünü görüp tamamlayabilirsiniz. İnanıyorumki amaç birbirimizi bina etmek ve paylaşmak bir kadın olarak heleki birbirimizle asla savaşmak degil.
''Çocukların yetişmesinde neden sadece anneleri sorumlu tutuyoruz... Bu çocukların birde babaları var bunu unutmayalım'' demişsiniz. Çokta haklısın o çocukları anne Ve baba meydana getirdiğine göre onların sorumluluklarınıda beraber almalılar; fakat alıyorlarmı? Almadıkları durumda sorumluluğu alan kim? Anne ve genel olarak bizim ülkemizde özellikle baba otoritedir. Her zaman biraz sert tavırlıdır. Ailesiyle samimi sıcak bir ilişkinin otoritesini sarsacağından korkar sanırım çok doğal olarak çocuk burada anneye yakınlaşır ve çocuğun genel bütün ihtiyaçlarıylada anne ilgilenir çocuk anneyi ve babayı kendisine örnek alır annenin babaya babanın anneye ve çocuklara olan tavırları üzerine birde çocuğun anneden aldığı eğitim var.
__O erkektir yapar, baban duymasın, kız kısmı çok konuşmaz, evde kalırsın yalnız kızlarada değil erkeklerede
__Karı gibi gülme, oynama, erkek adam ağlamaz, ağır ol vs. gibi sözlerle toplumda ki rollerini belirlerler.
Tabi bu arada bilinçlendikçe bilinçlendiren eğitim neticesidir ki, biz bugün 'Kadına Karşı Şiddete Hayır' diyebiliyoruz. Fakat yinede diger tarafımızda hâlâ ezilen dayak yiyen kadın berdel usulü evlilikler töre cinayetleri görebiliyoruz.
Ben eğitimin özellikle çocuk yetiştiren bir anne olarak kadının eğitilmesiyle sorunların konuşulabilir olduğunu ve çözüme ulaşacağına inanıyorum bundan onbeş sene önce doğuda babasının yanında yemek masasına oturmaya utanan babayla aynı sofraya oturmayan aileler tanımıştım ama bugün o aileler kızlarını okula gönderiyorlar. Bilinçleniyor ve bilinçlendiriyorlar.

Saygılar
Söyledikleriniz çok doğru ve çok değerli elbette,ve elbette ki sizinle aynı taraftayız, benim demek istediğim kadın yaşamın içindeki duruşu içinde bulunduğu toplumun çizdiği,onun için öngördüğü modele göre şekilleniyor.Dediğiniz şekilde çocuklarını yanlış yetiştirirken kendi istediği için böyle yetiştirmiyor aslında bunun için diyoruz ki kadın burada suçlanamaz,zira istese bile bunun tersi davranamaz.Yani Mükemmel olmayan bir anne mükemmel bir çocuk yetiştiremez.sevgiler
Old 15-12-2006, 13:55   #9
av.semire nergiz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ISIL YILMAZ
Sn.Toz,

Sn.asiyeöngü'nün yazdıkları son derece değerli. Bence kendisi şiddeti yaratmaktan değil, pekiştirmekten ve bu husustaki suç ortaklığımızdan bahsetmekle çok haklıdır.

Bizler , kendimizle ilgili gerçekleri görmek durumundayız. Şiddet söz konusu olduğunda, kadınlar geleneğin taşıyıcısı olabiliyor. Sn.asiyeöngü bence yazısı ile bunları murad etmiş ve önemli bir noktaya dikkat çekmiştir. Yoksa, sözlerini kadını dışlamak şeklinde algılamak büyük haksızlık olur.

Bildiğiniz gibi, kan davasının sürdürücüsü olarak kadın oldukça yaygın bir figürdür. Birçok ailede, erkek çocuğun eline büyükanneler silahı vermektedir. bu, kan davasını yaratan kadındır demek diye okunamayacağı gibi kan davasının sürdürülmesinde kadının günahı yoktur diye de okunamaz. Bizler, kadınlar olarak suç ortaklığımızı analiz etmediğimiz ve anlamaya çalışmadığımız sürece her girişimimiz biraz başarısız olacaktır.

Sn.asiyeöngüyü, bu yaklaşımından ötürü takdirle karşılıyorum.
Saygılar.
Çoğumuz bundan bir süre önce Diyarbakırın Çınar ilçesinin bir köyünde annesi tarafından sandığa saklandığı halde yeri tespit edilip öldürülen Gülistan Gümüşü basında çokça yer alması sebebiyle biliyoruz.Gülistanın annesi Diyarbakır barosu Kadın Hakları Danışma Merkezinin desteğini istedi,destek verildi ve anne Hamziye 13.12.2006 tarihli ve bizim de hazır bulunduğumuz duruşmada müdahil oldu. Hamziyenin yaptığı çok büyük bir cesaretti belki de ilkti, çünkü dosyada tutuklu 8 sanıktan biri Gülistanın kocası yani Hamziyenin damadı idi,diğeri Hamziyenin oğlu ,Bir diğeri kaynı,diğerleri de yine yakın akrabaları idi.Olayın tüm dehşet aşamalarına şahit olan Hamziyenin iki kızı ve 11 yaşındaki oğlu tanıklık yapmaya yanaşmadılar ve ancak jandarma ifademiz doğru ve adalete güveniyoruz diyebildiler.8 sanığın da tutukluluğunun devamına karar verildi. Değerli arkadaşlarım, törelerin karşısında durabilmek çok kolay değildir,Kadınlar burada bu geleneklerin sürdürücüsü değil ancak ve ancak bu törelerin kurbanıdırlar.Asla ve asla suçlu değiller zira suçun ne maddi ne de manevi unsurlarını taşıyorlar. Gülistanın dosyasında Hamziye ne kadar direnebilecek veyahut nekadar yaşayabilecek hep beraber göreceğiz.
Old 19-09-2007, 18:50   #10
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Haksız Tahrik Kavramı Ve Kadına Yönelik Şiddet

Merhaba

Kadına yönelik şiddet vakalarında en çok namus ve haksız tahrik savunmasını duymaktayız.

Aşağıda haksız tahrik konusunda sadece bir örnek var.Bu sayfalarda gerek savunmada,gerekse kararda belirtilen haksız tahrik kavramını yeniden tartışmaya açmak istiyorum.

Haberden alıntı şöyle:

Alıntı:
E.Urla'da 36 yaşındaki eşi A.E'i öldürüp, cesedini evin buzdolabında sakladığını söylemişti.

E. eşiyle sorunları olduğunu, bir süredir ayrı yaşadıklarını, kendisine Gelibolu'ya taşınmayı teklif ettiğini belirtmiş, eşinin çantasında bulduğu doğum kontrol hapı ve göbeğindeki ''piercing'' deliği nedeniyle kendisini aldattığından şüphelenerek, cinayeti işlediğini itiraf etmişti.

MÜEBBET 24 YILA İNDİ
Yargılama sonunda mahkeme, önce sanığı eşini kasten öldürmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırdı. Sanığın eylemini haksız tahrik altında işlediği kanaatine varan mahkeme, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını 24 yıl hapis cezasına çevirdi. Mahkemedeki iyi halini dikkate alan heyet, bu cezada da altıda bir oranında indirime giderek, sanığı 20 yıl hapis cezasıyla cezalandırdı. Karar oy çokluğuyla alınırken, hakim O.Y. karara muhalefet şerhi düştü. Kararın açıklanmasının ardından Ş.E. mahkeme heyetine teşekkür etti.

http://www.gazeteport.com.tr/GUNCEL/NEWS1/GP_074750
Old 19-09-2007, 19:53   #11
Av.Görkem TURGUT

 
Varsayılan

Alıntı:

Haksız tahrik
MADDE 29. - (1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.


Haksız tahrik indiriminin söz konusu olabilmesi için hukuka aykırı bir fiilin varlığı gerekmektedir.Hatta bu varlık yetmemek de,daha sonra işlenilen suçun bu hukuka aykırı fiilin yarattığı hiddet ve şiddetin etkisi ile işlenmiş olması şartı aranmaktadır.


Alıntı:
eşinin çantasında bulduğu doğum kontrol hapı ve göbeğindeki ''piercing'' deliği nedeniyle kendisini aldattığından şüphelenerek, cinayeti işlediğini itiraf etmişti.Sanığın eylemini haksız tahrik altında işlediği kanaatine varan mahkeme


Ceza indiriminin uygulandığı bu olayda suçu işleyenin haksız tahrik indiriminden faydalanmasını sağlayacak herhangi bir haksız fiil göremedim.Kadının üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkı kullanması nasıl oldu da haksız fiil kapsamında değerlendirildi,doğrusu anlamak da güçlük çekiyorum.


Saygılarımla.......
Old 24-10-2007, 16:42   #12
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Halil Ürün ;Eşe Şiddetten Sanık

Halil Ürün, eşe şiddetten sanık

Eşi Esma Ürün'ü döverek yaraladığı gerekçesiyle eski AKP milletvekili Halil Ürün hakkında altı aydan 1.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Eşinin şikâyetini geri alması da Halil Ürün'ü kurtaramadı


RADİKAL - ANKARA - Ankara Başsavcılığı, eşi Esma Ürün'ü döverek yaraladığı gerekçesiyle eski milletvekili Halil Ürün hakkında yürüttüğü soruşturmayı iddianameyle tamamladı. Başsavcılık, Halil Ürün'ün altı aydan 1.5 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istedi.
Halil Ürün, eşi Esma Ürün tarafından kendisini darp ettiği gerekçesiyle şikâyet edilmişti. Esma Ürün'ün şikâyeti Yıldız Polis Karakolu'nca işleme konulmuştu.
Şiddete maruz kalan Esma Ürün bu arada Adli Tıp'tan 'basit bir tıbbi tedavi ile iyileşecek ölçüde' yaralandığı belirtilen rapor almıştı. Başsavcılık dosyanın kendisine ulaşmasının ardından soruşturma başlatmış, ancak Halil Ürün milletvekili olduğu için hakkında doğrudan dava açamamıştı. Savcılık dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke hazırlayarak TBMM'ye göndermişti. Bu arada, Esma Ürün ise 11 Mayıs 2006'da verdiği dilekçe ile eşinden şikâyetinden vazgeçmişti.


Soruşturma tamamlandı
22 Temmuz seçimlerinde yeniden milletvekili seçilemiyince dokunulmazlığı sona eren Ürün'ün dosyası geçen ay gereği yapılmak üzere Başsavcılığa gönderilmişti.
Ankara Cumhuriyet Savcısı Yücel İldeniz, fezlekenin iadesi üzerine Halil Ürün hakkında başlattığı soruşturmayı dava açarak tamamladı. Savcı İldeniz, hazırladığı iddianamede Esma Ürün'ün, evde yaptıkları münakaşa sırasında eşi Halil Ürün'ün kendisini darp ettiğini belirttiğini, olaydan üç gün sonra Yıldız Polis Karakolu'na başvurduğunu yazdı. Adli Tıp Kurumun'dan alınan raporda da Esma Ürün'ün yaralandığı belirtilirken dayak yiyen eşin daha sonra verdiği dilekçe ile şikâyetinden vazgeçtiği bilgisine yer verildi.
Sanık Halil Ürün'ün ise soruşturma kapsamında verdiği ifadede suçlamayı reddetmesini yeterli bulmayan savcı, iddianamesinde, delillerin takdiri mahkemeye ait olmak üzere sanığın Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 86/2-3. maddesinde düzenlenen 'kasten yaralama' suçundan cezalandırılmasını istedi. Söz konusu madde, atılı suçu işleyenlere altı aydan 1.5 yıla kadar hapis cezası verilmesini öngörüyor. Eski AKP milletvekili Halil Ürün hakkında eşini yaralamaktan açılan dava Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nde görülecek

24/10/2007
http://www.radikal.com.tr/haber.php?...rih=24/10/2007
Old 04-11-2007, 17:20   #13
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Eski karısını ve onun eşini öldüren bir avukat...

Gazetede eski eşini ve onun yeni eşini öldüren bir
adamla ilgili haberi okuduğunuzda aklınızdan ‘Eğitim
şart’ diye geçirdiğiniz oluyordur.

Seçimlerin yapıldığı 22 Temmuz günü küçük bir haber
olarak gazetelerde yer alan olay, bu türden
cinayetlerin pekala eğitimli kişiler tarafından da
işlenebileceğinin güçlü bir kanıtı

Eski karısını ve onun eşini öldüren Y.Ö. bir
avukat... Eğitimi cinayet işlemesini engellemedi;
hukuk bilgisiyle alacağı cezada indirim sağlayabilecek
mi?

Gazetelerin üçüncü sayfasındaki haberlerde gördüğümüz
yüzler, hayatını kaybetmiş insanlar, şiddete uğramış
kadınlar, anasız babasız kalmış çocuklar, her ne kadar
içimizi acıtsa da bizden uzak hayatların kahramanları
gibi görünür gözümüze. Ama biraz yakından baktığımızda
o hayatların bizimkine benzediğini, herkesin gün gelip
bir haberin kahramanı olabileceğini görebiliriz.

Sevim’in hayatı da bir üçüncü sayfa haberi gibi
başlamadı. Sinop’un Ayancık ilçesinde dünyaya gelmiş,
Ankara Gazi Üniversitesi’nde hemşirelik okumuştu. Yedi
kız çocuğundan dördüncüsüydü Sevim, okumuş, meslek
sahibi olmuştu. Ankara’da hemşirelik yaparken Hukuk
Fakültesi öğrencisi Y.Ö.’la tanıştı.
Birbirlerini sevdiler ve Y.’ın okulunu henüz
bitirmemiş olmasına aldırmadan evlendiler. Nasıl olsa
Sevim’in eli ekmek tutuyordu, öğrenciyken eşine destek
olmasında ne sorun vardı?

Sevim G., bundan yıllar sonra, kızları G...’nin
velayetiyle ilgili davaya bakan hakime yazdığı
dilekçede ‘Evlilik hayatım boyunca eve ve kendisine
ait bütün masraflar bana ait oldu. Başta öğrenci
olduğu için; daha sonra alışkanlık haline gelen bu
durum hep böyle devam etti. Hep kendisine hayata
paylaşımcı baktığım için yardımcı oldum. Okul sonrası
askerlik, stajyerlik dönemi ve büro açması için
çektiğim banka kredileri, kendisine olan bağlılığım ve
evlilik kurumuna, birlikteliğe duyduğum saygı
nedeniyle bu süreçte çok sorgulamadım. Kendisi de bu
durumdan hiç rahatsız olmadan tüm sorumsuzluklarını
sonuna kadar devam ettirdi.’

Y., Sevim’in ailesine ve arkadaşlarına da kötü
davrandı. Araları hiç iyi olmaz, genç kadın, yine aynı
dilekçede, ‘Ben hep kırdı, üzdü. Ben gene de ona bir
şekilde zaafımı kıramadım’ dedi.

Sevim’n sorunları eşinin geçimsizliği ve
sorumsuzluğuyla sınırlı değildi. Hamile kalır, ancak
bebekte Edwards Sendromu görüldüğü için yedi aylıkken
hamileliğini sonlandırma zorunda kaldı. Yaşar, bunun
hemen ardından Sevim’e boşanma davası açtı, tek
celsede boşandılar.

Ama Y.ın pişman olması uzun sürmedi. Sevim,
‘Boşanma sürecinden sonra pişman olup, bana
yalvararak, çiçekler göndererek, psikolog terapisi
görerek beni bir şekilde değiştiğine inandırdı.
Davranışları, o dönemki değişmeler ve tabii ki benim
zaafım ilişkiyi yeniden başlatmıştır’ demişti. O
sırada tekrar hamile kadı, bu Y.’ın hoşuna gitmese
de, Sevim bebeğinden vazgeçmedi. Hamileliği boyunca
evin her türden sorumluluğu yine üzerindeydi, o kadar
ki erken doğum tehlikesiyle yattığı hastaneye gelen
Y, evin su ve elektrik faturalarını, Sevim
bedelini bırakmış olmasına rağmen, başucuna bıraktı ve
‘Bunları arkadaşlarına yatırttırırsın’ dedi. Böylece,
daha sonra ikili arasında velayet davalarına konu olan
G... dünyaya geldi. Sevim, mektubunda bebeğin ismi
konusunda şunları anlatıyordu: ‘Sonlandırdığım önceki
gebeliğimdeki kızıma BÖ adını koyacaktık. Ben bu
bebeğimde aynı ismi acı verir diye istemedim. Gitti
özellikle B... ismini yazdırdı.’

‘KÜÇÜK KIZINI DA ALIRIM’

G... B...’in doğumu sırasında yaşananlar Sevim’in
sabrını taşırmıştı, Y’ı terk edip İstanbul’a
taşındı. Ve tehditler, yol kesmeler, çocuk
kaçırmalarla dolu bir kábus başladı.

Y., terk edilmeyi kendisine yediremeyen birçok
erkeğin yaptığı yaptı ve ortak kızlarını bir tehdit
aracı olarak kullanmaya başladı. G... babasını görmek
üzere Ankara’ya her gittiğinde onu alıkoydu, eski
eşini her fırsatta tehdit etti.

Ama ayrıldıktan üç yıl sonra Sevim’in Dr. H.Z.’le tanışıp evlenmeye karar vermesi ve çiftin bir
kız çocuk sahibi olmaları onu iyice çileden çıkarttı.
G...’yi alma tehditlerine artık bir de, ‘Eşinle, küçük
kızını da alırım elinden’ tehditleri eklenmişti.

Y., bütün bunları kızının velayetini almak, ona
kendi bakmak istediği için yaptığını iddia ediyordu
ama annesi ve babası yıllar önce ölmüş olduğu için
G...’nin bakımı için kendisine ablası N.’den başka
yardımcı olacak kimse yoktu, G..., halasının ona, ‘Ben
çocuk falan bakamam’ dediğini anlatmıştı. Küçük kız
Haymana’da değil İstanbul’da yaşamak istemekteydi
zaten, cinayeti duyar duymaz ilk sözü ‘Beni Haymana’ya
göndermeyeceksiniz değil mi?’ oldu.

Y.Ö.’ın birçok konuşması, sürekli dava açması,
davlarda aleyhine karar alan bütün hakimleri
reddetmesi, haklarında yeni davalar açması aslında bu
cinayetin habercileri gibiydi ama ne Sevim ne de
ailesi, onun tehditlerini ciddiye almadılar, Y.Ö.ın bütün bunları Sevim’i üzmek, sıkmak için
söylediğini düşündüler.

Ta ki, bu yıl, seçimlerin
yapıldığı 22 Temmuz gününe kadar. O gün Sevim ve
Halil, oylarını kullanmış yürürken, aslında Haymana’da
yaşayan Y.Ö.’ın saldırısına uğradı. Hikáyenin
gerisini, mahkemede de tanıklık yapan görgü şahidi
M.A.E.’den dinleyelim:

‘KEŞKE YAKALASAYDIM’

‘Kahvede oturuyorduk, silah sesleri duyunca dışarı
çıktık. Bir de baktık bir adam kanlar içinde yerde
yatıyor, daha sonra öğrendik ki ölmüş. Bu adamla
aramda bir araba vardı, yere ateş etti,

meğer eski karısıymış ateş ettiği, sonra kaçmaya
başladı. Kaçarken silahını gördüm, biz Karadenizliyiz,
silahtan anlarım, elindeki 14’lü tabancanın mermisi
bitmemişti daha. O kaçarken arabanın arkasına baktım,
genç bir kadın yerde kanlar içinde yatıyordu, yardım
edebilir miyim diye eğilip baktım ama maalesef
yardımıma ihtiyacı kalmamıştı. O sırada gelen bir
polisle birlikte adamı kovaladık. Biz Rizeliyiz, bizim
kahvede hep benim gibi inşaatçılar, işadamları var,
herkesin ruhsatlı tabancası var ama o gün seçim
yüzünden yasak olduğu için kimse anına silahını
almamıştı. Biraz kiloluyum, sigara da içiyorum, bir
hafta o adamı yakalayamadığıma yandım.’

O gün, kaçan Y.Ö., tam 35 gün sonra
yakınlarının emniyet güçlerine yardımcı olması
sayesinde yakalandı. Mahkemede, ‘Tanığın anlattıkları
doğrudur. Onları ben öldürdüm, ailesinden özür
diliyorum. Sevim’le H. küfür edip beni tehdit
ettiler’ dedi.

Ama bu özür ailesine yetmemiş olacak ki, Y.Ö.,
mahkemeden çıktığında Sevim’in yakınları ‘Katil’ diye
bağırdılar arkasından.

Sevim ve H. öldüler, biri 10 biri 6 yaşında iki kız
annelerini bir daha göremeyecekler. Birinin babası da
öldü, diğerinin ki annesinin katili olduğu için
yıllarca hapishanede. Sevim’in ablası Ş.T. ‘O
gün telefon geldi, önce yaralı dediler, geçeği
gittiğimizde söylediler. Benim kardeşim eğer yaralı
olsaydı, direnir yaşardı. Çünkü bütün yaşadıklarına
rağmen dik durmayı başarabilen, yaşamayı hepimizden
çok sevin bir insandı. Kardeşimin başına ateş
etmeseydi, sadece yaralasaydı, direnir yaşardı Sevim’
diyor.

Sevim geri dönemez, H.de. Yakınları da bunun
farkında. Onlar, sıradaki Y.ları caydıracak bir
ceza almasını istiyorlar Y.Ö.’ın. Bu ülkede de
kadınlar, canlarından olmadan, yaşasın, sevsin, vaz
geçsin diye. İntikam değil, adalet için. Kızlarımız
daha iyi bir ülkede yaşasın diye...

Çok şey mi istiyorlar?

Pasaportlar yanındaydı

Y.Ö.’ın bu cinayeti tasarlayarak işlediğini
düşündüren ayrıntılar var.

Y.Ö., cinayeti, Sevim ve H.Z.’in
kendisine küfrederek tahrik etmesi üzerine işlediğini
iddia ediyor. Ancak seçim günü, ruhsatlı silah
bulundurmak bile yasakken neden ruhsatsız tabancasını
üzerinde taşımaya gerek gördü?

Y.Ö.’ın arabasının olay yerine çok yakın olması
da bu cinayeti planladığını ve hemen kaçabilmek için
arabasını yakına park ettiğini düşündürüyor.

Sevim ve H.Z.’i öldüren Y.Ö., cinayetten
35 gün sonra bir yakınının evinde yakalandı. O arada
dönme fırsatını bulamadığı evi yakınları tarafından
boşaltılmıştı. Yakalandığında kendisinin ve kızının
pasaportunun yanında olması bu cinayeti işleyip
kızıyla birlikte yurtdışına kaçmayı planladığını akla
getiriyor.

AYŞE DÜZKAN

http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=35389
Old 06-11-2007, 02:54   #14
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Ben yarısına kadar okuyabildim, bu aşamada şunu yazabilirim:

bir çarpıklık ancak bu kadar masum anlatılabilir...

sizin görüşlerinizi merak ettim.

kolay gelsin...
Old 06-11-2007, 14:23   #15
Envanter

 
Varsayılan

Hepsini okudum olayın. yazılacak çok yorum var ancak yapılacak neler var orası tartışılır.
Evlilik süresince yaşanan problemler için psikiyatriste yalnız gitmiş, şöyle yapsalardı; evlilik psikiyatristine beraber gitselerdi durum daha farklı olurdu kesinlikle.
Artık bunun eğitimle ne kadar ilgisi var tartışılır. Bir avukat boşandığı zaman haklarını elbette hemşire olan eşinden daha iyi bilir.
Benlik algısında problemleri bitirememiş bir kişi diye tanımlıyorum. Yani dünyaya sadece kendi penceresinden bakan 3 ie 5 yaşlarındaki çocukcu bir davranış sergilemesi ve sorumsuzluk yapması büyüyen bedenlerin içinde saklı kalmış küçük Y.Ö'yü besleyememiş. Tabii bunun kendi anne babasından kaynaklandığını yada Y.Ö' yi kim büyüttüyse sağlıklı ilgilenilmediği hemen anlaşılmalıdır.
psikiyatristin yorumu burada çok önemli. Çözülmesi gereken avukatın ruhsal durumu olacak. O da çözülmemiş anlaşılan. Psikiyatristi kandırmak nasıl olur bende bilmiyorum.
Şuan için yapılması gereken Y.Ö'nün ve iki çocuğunun tedavi altına alınması olacak.
Saygılar...
not: Bu tür vakalarda problemin yalnızca bir kişide olması, evlilik psikiyatristine beraber gitmeyi engellememeli. Çünkü burada kurtarılacak olan aile var çocuklar var.

Bakınız: http://forum.doktorsitesi.com/index.php?topic=120.0
Old 06-11-2007, 16:20   #16
av.semire nergiz

 
Varsayılan Eğitimliler de suç işler.

Eğitimli olarak kabul ettiğimiz insanlar suç işlediğinde gösterdiğimiz tepki ile cahil bir insanın suç işlemesi karşısında gösterdiğimiz tepki birbirinden çok çok farklı olarak ortaya çıkmaktadır.Eğitimli insanların suç işlemesi durumunda daha çok irkiliyor ve hayretler içerisinde kalabiliyoruz.
Katilin ya da başka deyişle suç işleyenin o güne kadar almış olduğu diplomaları ile toplumsal tepkimiz arasında matematiksel tanımlama ile doğru orantı bulunmaktadır. Halbu ki eğitim bir süreçtir.Eğitim; en basit anlamıyla davranışları değiştirme sanatıdır. Yani bireyde istenen davranışların yerleşmesi, olumsuz davranışların sonlandırılması amacıyla sürdürülen sistematik bir süreçtir.
Modern pedagoji ve eğitim biliminin tanımıyla;Eğitim; kişiyi aklı, duyguları ve davranışlarıyla bir bütün olarak ele alan bir oluşturma ve yönlendirme sürecidir.
Eğitimin sağlıklı olabilmesi için, insan duyarlılığının eğitimi, bedenin ve mantıksal zekanın eğitimi çok çok önemlidir.
Bir başka deyişle insan duyarlılığının eğitimi , yani “özgür, kendisini ifade edebilen, kendini tanıyan, sorumluluk sahibi olan, görev bilinci gelişmiş, özgüveni yüksek, özsaygılı ve diğer insanlara da bu değerde bakabilen bireyler yetiştirmek ” eğitim sürecinin en zor kısmını oluşturmaktadır.

Eğitim sürecinde bireyin davranışlarının istenilen yönde değiştirilmesi amaçlanmaktadır.Eğitimin sonunda her zaman bu amaç gerçekleşmeyebilir.Maalesef toplumumuzda sıkça yaşanan bu acı deneyimlerle eğitimin her zaman amacına ulaşamadığını net olarak görebiliyoruz.


Bir süre önce bir alışveriş merkezinin kafesinin üst katında bir arkadaşla oturmuş kahve içiyorduk.Bir ara nasıl olduysa alt kattaki kafede oturan ve bizim oturduğumuz yerden görülebilen bir masada oturan bir çift gözüme ilişti.Erkek gazetesini açmış okuyordu.Kadın ise can havliyle oturduğu yerden bir kalkıyor bir oturuyor bir dolanıyordu.İyice ve dikkatlice baktığımda kadının kucağında 10 aylık civarında bir bebeğin olduğunu fark ettim.Meğer kadının tuhaf davranmasının sebebi hiç durmadan ağlayan,sızlanan ve huzursuzlukla üstüne tırmanan, onun orasını burasını çekiştiren bebeği idi.Kadının bu şekilde yüksek performansı karşısında eşinin tavrı ise tamamen farklı idi.Hatta hiç orada yanında oturmuyorlar gibi davranıyordu.Adam gazetesinden 1 saniye olsun başını kaldırmadı ve eşine ve çocuğuna bakmadı;Eşine çocukla biraz da ben ilgileneyim anlamına gelebilecek ne bir söz ne de bir davranışta bulunmadı.

Ben öfke ve hayretle görüntüyü hafızamda kaydetmeye devam ettim. Kadın için bu eza dolu sahne saatime göre 1 saat duygularıma göre ise bir asır sürdü.Dikkati nasıl dağıldı bilmem ama bir anda adam başını kaldırdı ve büyük bir sukunetle gazetesini katladı ve yine çocuk kadının kucağında olmak üzere aheste aheste kalkıp gittiler....


Anlattığım olaydaki erkek ve kadının ikisi de çokça tanınan ve beğenilen iki ünlü doktordu.Doktorluk üst kimlikleri idi ancak aldıkları eğitim onları değiştirmeye yetmemişti anlaşılan.Erkek -kadın olarak toplumsal cinsiyet rollerine uygun herhangi bir kadın-erkek ilişkisinden farklı değildi gördüğüm sahne.Başka bir deyişle kadın doktor olmuştu ama insan olarak bireysel eğitimini tamamlamıştı ya da aldığı eğitim onu değiştirememişti.Erkek doktor için de durum aynı idi,bireysel eğitiminde sorun vardı anlaşılan. Yarın öbür gün herhangi bir nedenle bu kadın doktorumuz eşinden boşanmaya kalkıştığında işinin hiç de kolay olmayacağı ortadadır.


Görülen o ki ,maalesef çokça görülen dramatik vakalar -ki bunlardan bir tanesi Sevim'in vakasıdır' ne ilk ne de son olacaktır;

Ve maalesef görülen o ki ve ne acıdır ki , Sevim de diğer mağdur kadınlar gibi canavarını kendi yaratmış,kendi palazlandırmış bir kadındır.
Old 06-11-2007, 16:40   #17
Envanter

 
Varsayılan

Bahsedilen eğitim çağdaş bir insan yetiştirme yolunda atılan adımlardır.
Ancak unutulmaması gereken husus atlanılmış kalmaktadır. Bu ruhsal sıkıntıların oluşması bebekken, anne ve baba tarafından kazandırılan dünya görüşü benlik algısı koşulsuz sevgi aitlik güdüsü ....gibi duyguların sağlıklı bir şekilde bebeğin büyümesine katkıda olacak şekide aşılanmasıda bir eğitimdir. Bu eğitim tek başına varolmanın meydana getirdiği sağlıklı birey olmanın ta kendisidir. Diğer taraftan çağdaş insan olma yolunda atılan adımlar ailenin verdiği eğitimin üzerine konuşlandırılmaktadır. Kişinin sağlıklı yada sağlıksız olması ilerideki hangi mesleği yaparsa yapsın sonucu etkileyen unsurun çevresini etkiledliği kaçınılmaz olmaktadır.
Bir psikolog başka bir psikoloğa gidip ruhsal sıkıntılarını giderebilmektedir. Anlayacağınız mesleğin ya da yüksek eğitim ve öğretimin hiçbir önemi olmamaktadır.
Old 08-11-2007, 11:41   #18
av.semire nergiz

 
Varsayılan Kot Pantolon giyme-cilveli saat sorma indirim sebebiymiş!!!!!

Bir erkeğe saati cilveli şekilde sorduğu gerekçesiyle
eşini öldüren sanığa ömür boyu hapis cezası verildi.
Bu ceza, cinayeti tahrik altında işlediği gerekçesiyle
20 yıla indirildi.

İZMİR İnciraltı’ndaki bir alışveriş merkezine giden ve
çıkışta eşi Sevgi Aguş’u (24) çocuklarının gözleri
önünde bıçaklayarak öldüren elektrik teknisyeni F.A.
(31) karar duruşmasına çıktı.

Savcı, sanık hakkında önce ağırlaştırılmış ömür boyu
hapis cezası istedi. Daha önceki savunmalarında olayı
ayrıntılı şekilde anlatan F.A. “Sürekli erkeklik
gururumu incitici sözler söylüyordu. Olay günü de
böyle davrandı. Eşim devamlı başını bağlayan, pardösü
giyen birisiydi. Oysa o gün, bana inat olsun diye dar
kot pantolon giydi. Her zamanki tutumun dışında bir
tutum sergilediği için her zamanki kıyafetleri
giymesini söyledim. İstediklerimi yapmadı. Alışveriş
merkezinde cilve yaparcasına yoldan geçen erkek gruba
saati sordu. Kendisine çocuklarımızın yanında böyle
yapmamasını söyledim, ama beni dinlemedi. Yüzüme
tükürdü. O anda tüm şuurumu kaybettim” demişti.

Mahkemeye teşekkür etti

Duruşmada s on sözü sorulan F.A., “Ailemi çok
seviyordum. Pişmanım. Daha önceden psikolojik tedavi
gördüm. Sinirlendiğim zaman bir anda aklımı
kaybediyorum” dedi. F.A.’nın avukatı ise olayda ağır
tahrik olduğunu iddia ederek indirim yapılması
gerektiğini savundu. Mahkeme heyeti, F.A.’yı önce
ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezasına çarptırdı.
Ölenin, kot pantolon giyip, tanımadığı erkeğe cilveli
şekilde saati sorması, eşine ağır hakaretlerde
bulunmasını ’haksız tahrik’ sayan heyet, cezayı 24
yıla indirdi. F.A., pişmanlık indiriminden de
faydalandı. Ceza 20 yıla düştü. Sanık karar sonrası
mahkeme heyetine “Allah razı olsun” diye teşekkür
etti.

“ÖLEN ÖLDÜĞÜYLE KALDI”

Ölen Sevgi Aguş’un babası Ahmet Kırcalı ile annesi
Mürşide Kırcalı, ise verilen cezanın az olduğunu
belirtip isyan etti. Anne ve baba “Kızımız 24 yaşında
mezara gitti. Sanık ise 10 yıl sonra özgürce
dolaşacak. Böyle ceza olmaz. Ölen öldüğüyle kaldı”
dedi.
Kaynak.www.Hürriyet.com.tr


Kadınların sudan bahanelerle cinayete kurban gitmelerine bir örnek daha ......Mahkeme kararıyla kadınların nasıl giyinmeleri ve eğer saati öğrenme ihtiyaçları varsa , bir erkeğe nasıl saat soracakları konusunda bilgilenmiş olduk.

En iyisi Adalet Bakanlığı "kadınlar için uygun giyinme ve hareket etme klavuzu" ismiyle bir kitapçık çıkarsın da kadınlar da sınırını bilsin ve ona göre hareket etsin
Old 09-11-2007, 13:42   #19
av.semire nergiz

 
Varsayılan Eve eşinden daha çok para getiren kadın şiddet görüyor



Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Yeşim Arat ve Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Ayşe Gül Altınay 'ın "Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet" araştırması tamamlandı. TÜBİTAK'ın desteğiyle 18 ay süren çalışmanın ardından hazırlanan rapor, dün Sabancı Üniversitesi' nin Karaköy'deki İletişim Merkezi'nde kamuoyuna açıklandı.
56 ilden 1800 evli kadınla yüz yüze yapılan görüşmelere dayanılan araştırmanın sonuçlarına göre;

Türkiye'de her üç kadından biri fiziksel şiddet mağduru olurken sosyal hayatta eşit ve paylaşıma dayalı bir yaşam istiyorlar

Türkiye'de her üç kadından biri fiziksel şiddet mağduru. Yükseköğrenim görmüş altı erkekten biri eşine fiziksel şiddet uyguluyor. Devletin, bedensel ve ruhsal bütünlüklerini tehdit eden şiddete karşı sorumlulukları nı yerine getirmesini isteyen kadınlar, evde, işte, sosyal hayatta eşit ve paylaşıma dayalı bir yaşam istiyorlar.

Türkiye'de okuma yazma bilmeyen kadınların yüzde 43'ü yaşamlarında en az bir kere dayağa maruz kaldıklarını söylerken yükseköğrenim görmüş kadınların da yüzde 12'si bu yönde yanıt veriyor.

Rapora göre, kadınların aileye kocalarından daha çok gelir getirmesi fiziksel şiddet riskini en az iki kart artırıyor. Eşinden dayak yiyen kadınların yarısı, bu durumdan daha önce kimseye söz etmediklerini belirtiyor.

Görücü usulü ile evlenen kadınların yüzde 37'si, kendileri tanışıp anlaşarak ailelerin onayı olmadan evlenenlerin yüzde 49'u fiziksel şiddete maruz kalıyor.
Kadınların alışveriş, aile ziyareti gibi pek çok hareketi kocalarının iznine bağlı. Her on kadından yalnızca üçü izin almadan ailesini ziyaret edebiliyor, çarşıya gidebiliyor.
Türkiye'nin doğusunda yaşayan kadınların yüzde 41.9'u okuma yazma bilmiyor. Bu oran orta ve batısında yüzde 15.5.
Kadınların yüzde 14'ü yaşamlarında en az bir kez istemedikleri halde eşleri tarafından cinsel ilişkiye zorlandıklarını belirtirken birçok kadın şiddete maruz kaldığında tek başına bir şey yapamayacağını düşünüyor.

Rapora göre, kadınlar, ev işlerinin eşler arasında eşit paylaşılması gerektiğini düşünüyor.
Kadınların ev dışında istedikleri işte çalışabilmeleri görüşüne katılanların oranı yüzde 87.
Kadınların hemen hepsi kız çocuklarının en az sekiz yıl okula gönderilmesinden yana.

Raporda çok çarpıcı sonuçlar var;bunlardan bir tanesi de eve eşinden daha çok para getiren kadın üzerindeki şiddetin iki kat artması.
Ne dersiniz eve daha çok para getirmek neden şiddet sebebi olabilir ki?????
Old 09-11-2007, 14:20   #20
av.semire nergiz

 
Varsayılan Beyaz tayt ve beyaz tişört giymek te indirim sebebiymiş!!!!!!

ADANA’da beyaz tayt ve aynı renkte tişört giydiği gerekçesiyle kendisini aldattığı şüphesiyle nikahsız eşi 17 yaşındaki Oya Can’ı 7 aylık oğlu Feritcan’ın gözleri önünde bıçaklayarak öldürmekten yargılanan 24 yaşındaki Halil İbrahim Uçan, 22 yıl hapis cezasına mahkum edildi.

Oya Can, 2 yıl önce Cumhuriyet İlköğretim Okulu 8’inci sınıfta öğrenim görürken tanıştığı uyuşturucu madde bağımlısı ve hırsızlıktan sabıkalı Halil İbrahim Uçan ile arkadaşlık yapmaya başladı. Ailesinin izin vermemesi üzerine okulunu da yarım bırakıp, Uçan ile 1.5 yıl önce kaçarak nikahsız evlendi. Çiftin 7 ay önce Feritcan adını verdikleri bir çocukları dünyaya geldi. Uçan, 21 Mayıs’ta kendisini aldattığı iddiasıyla nikahsız eşini oğlu Feritcan’ın gözleri önünde dövdükten sonra 5 yerinden bıçaklayıp öldürdü.

Kaçtıktan bir hafta sonra Diyarbakır’da yakalanıp tutuklanan katil zanlısı koca Uçan, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılandığı Adana 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde karar duruşmasına çıktı. Nikahsız eşi Can’ı kendisini aldattığından şüphelendiği için öldürdüğünü iddia eden katil zanlısı koca Uçan, kendisini şöyle savundu:

‘BİR KİŞİNİN KAÇTIĞINI GÖRDÜM’“Olay günü kayınvalidemin evinde kayınbiraderimle 02.00’ye kadar oturduk. Alkol aldık. Evime gidip bahçe kapısını açtığımda dairenin ön kısmından ağaçlar nedeniyle yüzünü tam olarak göremediğim bir şahsın kaçtığını gördüm. Eşim holdeydi. Alt kısmında beyaz tayt, üstünde de beyaz tişört vardı. Eşime sorduğumda ‘Ne yapacaksın şerefsiz’ dedi. Diğer söylediklerini hatırlamıyorum. Tartışma sırasında mutfaktan aldığım bıçakla eşime vurdum. Eşimin daha önce beni aldatmaya yönelik bir hareketini görmedim. Ancak, bazı küçük şeylerden dolayı da şüpheleniyordum.”

Daha önceki duruşmaya gelen öldürülen Can’ın annesi 41 yaşındaki Saniye Can, kardeşleri 26 yaşındaki Pınar ve 19 yaşındaki Emrah, katil zanlısından şikayetçi olup, en ağır ceza ile cezalandırılmasını istemişti.

Mahkeme heyeti, Uçan’ı eşini öldürmekten önce ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına mahkum etti. Cinayeti eşinden kaynaklanan tahrik altında işlediğinden bu cezası 24 yıla indirildi. Pişman olup teslim olması nedeniyle de cezası 22 yıl hapse düşürüldü.

Old 19-11-2007, 20:46   #21
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadınlara Karsı Şiddetin Külturel Gerekçelerini Reddetmek/Ankara

Uluslararasi Forum: Kadinlara Karsi Siddetin 'Kulturel Gerekcelerini Reddetmek" - Ankara
Uluslararasi Kadina Karsi Siddetin Ortadan Kaldirilmasi Gunu dolayisiyla
ODTU Kadin Calismalari Anabilim Dali, Hong Kong Kent Universitesi ve Guney
Dogu Asya Arastirma Merkezi tarafindan duzenlenen "'Kultur', Kadinlar,
Siddet: Kadinlara Karsi Siddetin 'Kulturel' Gerekcelerini Reddetmek" konulu
foruma davetlisiniz.

Konusmacilar:

Yakin Erturk (UN) , Shadi Sadr (Iran), Canan Arin (Turkiye), Frances
Kissling (ABD),

Shareen Gokal (AWID), Vivienne Wee (WEMC)

Tarih: 27 Kasim 2007, Sali

Saat: 15:30 -18:30

Yer: ODTU Kultur ve Kongre Merkezi

Salon B

Simultane tercume yapilacaktir.
Old 22-11-2007, 12:37   #22
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadınlara Yönelik Şiddetin Özrü Yok/Santralistanbul

Kadınlara Yönelik Şiddetin Özrü Yok

Tarih: 26 Kasım 2007
Saat: 14:00 - 18.30
Yer: santralistanbul / E4 305

26 Kasım 2007'de santralistanbul'da yapılacak olan "Kültür, Kadın ve Şiddet: Kadına Yönelik Şiddetin Kültürel Gerekçelerini Reddetmek" konulu Uluslararası Forum, Birleşmiş Milletler tarafından 25 Kasım olarak belirlenen "Kadına Karşı Her Türlü Şiddetin Önlenmesi Uluslararası Günü'nü" anmak amacıyla gerçekleştirilecektir.

'Kadınlara Yönelik Şiddetin Özrü Yok' üst başlığı altında gerçekleştirilecek olan Forum, Müslüman Toplumlarda Kadınların Güçlendirilmesi Konulu Araştırma Programı Konsorsiyumu (WEMC), Güneydoğu Asya Araştırma Merkezi, Hong Kong Şehir Üniversitesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Sivil Toplum Kuruluşları Eğitim ve Araştırma Birimi tarafından ortaklaşa düzenlenmektedir. Bu forum ayrıca Uluslararası Gelişim Dairesi (DFID), Kalkınmada Kadın Hakları Birliği (AWID) ve Mama Cash tarafından desteklenmektedir.

Forum'daki konuşmacılar arasında Dr. Yakın Ertürk (BM Özel Raportörü), Farida Shaheed ve Vivienne Wee (WEMC), Shareen Gokal (AWID), Carol Hagemann-White (Osnabrück Üniversitesi, Almanya), Frances Kissling (ABD) ve Fatmagül Berktay (İstanbul Üniversitesi) bulunmaktadır.

Daha fazla bilgi için: Grup 7: Çiğdem Güngör: 0212 292 13 13

Panel 1

14.00 - 14.05 Hoşgeldiniz Konuşması
Ayhan Kaya, Avrupa Birliği Enstitüsü Direktörü, İstanbul Bilgi Üniversitesi
14.05 - 14.15 Açılış konuşması
Vivienne Wee, WEMC Direktörü ve Hong Kong Şehir Üniversitesi Güneydoğu Asya Araştırma Merkezi Direktör Yardımcısı;

14.15 -14.30 Farida Shaheed, WEMC Direktör Yardımcısı ve Pakistan Shirkat Gah Direktörü
'Kültür' savlarıyla meşrulaştırılan kadınlara yönelik şiddet

14.30 - 14.45 Shareen Gokal, "Köktencilikle Mücadele" Projesi, AWID Koordinatörü
Köktenciliğin hayatları üzerindeki etkileri konusunda kadınların görüşleri ve seslenişleri

14.45- 15.00 Frances Kissling, "Özgür Seçim Katolikleri" Kurucu üyesi
Amerikan Köktencileri: Sadece coğrafi bir bölge değil

15.00 - 15.50 Sorular ve tartışma

15.50 - 16.20 Çay molası

Panel 2 (UNIFEM, New York'la canlı video konferans bağlantısı)

16.20 -16.30 Açılış konuşmaları
Farida Shaheed (WEMC)
Pınar Uyan Semerci (Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul Bilgi Üniversitesi)

16.30 -16.45 Fatmagül Berktay, İstanbul Üniversitesi
Laik devletler şiddetin 'kültürel' meşrulaştırılmasına neden göz yumarlar

16.45 -17.00 Carol Hagemann-White , Cinsiyet Çalışmaları Profesörü, Osnabrück Üniversitesi Almanya
Cinsiyet şiddeti hakkında Avrupa stratejileri: Töre cinayetlerini ve kadınlara yönelik şiddetin 'kültürel' meşrulaştırılmasını ele almakta yeterliler mi?

17.00-17.15 Vivienne Wee, (WEMC)
Devleti, toplumu ve uluslararası toplulukları, kadınlara yönelik şiddetin 'kültürel' meşrulaştırılmasına karşı harekete geçirme stratejileri.

17.15-18.15 Sorular ve tartışma

18.15 - 18.30 Kapanış konuşması
Yakın Ertürk, Kadınlara Yönelik Şiddet konusunda Birleşmiş Milletler Özel Raportörü
Kültür ve kadınlara yönelik şiddetin kesişme noktaları: tutum tavsiyeleri ve eylemler

18:30- Kapanış
Old 23-11-2007, 20:37   #23
Av.Hülya İREN

 
Varsayılan

Bence bu konuda annelere çok fazla görev düşüyor.Erkek çocukları yetiştiriken ayrıcaklı yetiştirmemek lazım.Çünkü erkeklerin %95 inde kendini ayrıcaklılı hissetme var.Hazmiye hanıma saygı duydum.Nekadar dayanması değil böyle bir duruş sergilemesi bile yeterli.Böyle böyle cesaretlenip direnmeye başlayacaklar.Biz onlardan farklı bir dünyada olduğumuz için onları anlamakta zorlanabiliriz.Ama Hazmiye Hanımın bu tavrı artık birşeylerin değişeceğinin habercisi bence.Bu olay umut verici
Old 17-12-2007, 12:52   #24
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Polis, kadına yönelik şiddeti kayıt altına alacak

'Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Polisin Rolü ve Uygulanacak Prosedürler Eğitimi'nin 2008 yılının sonunda tamamlanmasının ardından kadına yönelik şiddet kayıt altına alınacak ve şiddete uğrama riski taşıyan kadınların durumu izlenebilecek.


BM Nüfus Fonu, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün işbirliğiyle yürütülen eğitim kapsamında, Emniyet personeline Neva Palas Otel'de eğitim verildi. BM Nüfus Fonu Türkiye Temsilciliği Toplumsal Cinsiyet Programları Koordinatörü Meltem Ağduk, mağdur kadın için işlem yapmayan polislerin şikâyet edilebileceği bir merkez kurulacağını bildirdi. Merkezin telefon numaralarının karakollara bildirileceğini belirten Ağduk, şiddete uğrayan kişilere mutlaka emniyetten destek istemesi tavsiyesinde bulundu. Ağduk, eğitim sürecinde polise ilişkin önyargılarının değiştiğini dile getirerek, şöyle konuştu: "Konunun zorluğunun farkında olan, kadınlardan sonra konunun en mağduru olan tarafla karşılaştık. Mağdur olan bir kadın, polis merkezine geldiği zaman işlemler yapılıyordu. Gece olmuşsa polis, kendi çabasıyla kadını bir yere yerleştirmeye çalışıyordu. Böyle bakıldığında polisin çok ciddi mağduriyeti vardı. Eminim ki 40 bin polise ulaştığımızda ve o polisler bu eğitimden geçtikten sonra çalışmaya başladıklarında toplumda da bu imaj çok değişecek ve çok daha farklılaşacak." Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesi Başkanlığı Cinayet Gasp Büro Amiri Erdal Vural da 81 ildeki emniyet personeline ulaşmak için önce 'eğiticileri' eğittiklerini, hazırladıkları VCD ve tanıtım filmiyle de bu illerde bulunan yaklaşık 40 bin personeli eğiterek, farkındalık ve duyarlılıklarını artırmayı hedeflediklerini kaydetti.

Ankara, aa

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=620537
Old 19-12-2007, 10:28   #25
av.sally

 
Varsayılan Kadına Şiddete Polis Kaydı

"Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Polisin Rolü ve Uygulanacak Prosedürler Eğitimi"nin 2008 yılının sonunda tamamlanmasının ardından, kadına yönelik şiddet kayıt altına alınacak ve şiddete uğrama riski taşıyan kadınların durumu izlenebilecek.

Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesi Başkanlığı Cinayet Gasp Büro Amiri Erdal Vural, 81 ildeki polisleri eğitmek için önce "eğiticileri" eğittiklerini, hazırladıkları VCD ve tanıtım filmiyle de bu illerde bulunan yaklaşık 40 bin polisin konuyla ilgili duyarlılıklarını artırmayı hedeflediklerini söyledi. Eğitim sırasında mağdura yaklaşım, yapılacak işlemler ve kayıt formu konularında bilgi veren Vural, şiddete uğrayan kadınların karakollara başvurması durumunda verilerin kayıt formuna kaydedileceğini ve mağdurların ilgili kurumlara yönlendirileceğini belirtti.

Ülkemizdeki şiddet mağdurlarının yüzde 87’sinin kadın olduğuna dikkat çeken Vural, "Biz onların ilk başvuru yeriyiz. Bizim yapacağımız hazırlıklar, diğer kurumları harekete geçirecek. Şiddet olaylarını önlemek için, aile içi şiddet formu tutmak, kadının şiddete uğrama risk durumunu tespit etmek, sosyal hizmetlerle iletişime geçmek ve onlarla iş birliği yapmak şart" dedi.

Hürriyet Gazetesi 19.12.2007
Old 29-12-2007, 20:03   #26
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sağlık Çalışanlarına Kadına Yönelik Şiddet Eğitimi Verilecek

UNFPA ve KSGM 2008 başından itibaren sağlık çalışanlarına "kadına yönelik şiddet" eğitimi verecek. UNFPA'den Ağduk "Amaç kamu çalışanlarının mağdur kadınları yönlendirebilmesini sağlamak" dedi.

Birgün

26 Aralık 2007, Çarşamba


Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun (UNFPA) teknik destek sağladığı "Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele" projesi kapsamında doktor, ebe ve hemşirelere eğitim verilecek. UNFPA Toplumsal Cinsiyet Programı Koordinatörü Meltem Ağduk, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) tarafından yürütülen projeyle devlet içinde kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin bir mekanizma kurulmasını amaçladıklarını söyledi.

Projenin, Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciği tarafından finanse edildiğini belirten Ağduk, eylem planı çerçevesinde mağdur bir kadına ne tür hizmetlerin verileceğine yönelik modellerin oluşturulmasını hedeflediklerini belirtti.

Polis, adalet çalışanları, medya
Bu konuda kapsamlı bir iletişim stratejisi oluşturmaya çalıştıklarını vurgulayan Ağduk, projenin, kadına yönelik şiddetle ilgili hizmet sağlayıcıların eğitimlerini içerdiğini anlattı. Hizmet sağlayıcıları arasında kolluk kuvvetleri, sağlık çalışanları, adalet sisteminde çalışanlar ve medya mensuplarının bulunduğunu belirten Ağduk, proje kapsamında bu meslek gruplarına yönelik eğitici eğitimlerinin verileceğini bildirdi.

Eğitici eğitimleri sonrasında "toplumsal cinsiyet", aile içi şiddet, çalışma alanına göre mağdura yaklaşım teknikleri, iletişim ve öğretme teknikleri ve yasal düzenlemeler konularında eğitim alan personelin alana çıkarak diğer meslektaşlarını eğiteceğini belirten Ağduk, böylece Türkiye genelindeki sağlık personelinin tümüne ulaşabilmeyi planladıklarını ifade etti.

Ağduk, 2008'in ilk haftalarında Sağlık Bakanlığı ile Devlet Bakanlığı arasında bir protokol imzalanacağını ve bu protokol çerçevesinde çalışmalara başlayacaklarını bildirdi.

Pilot iller
Şu anda eğitim materyallerinin hazırlıklarının devam ettiğini belirten Ağduk, önümüzdeki yıl içinde ilk pilot çalışmalara başlayacaklarını kaydetti. Proje pilot olarak Ankara, İstanbul, İzmir, Şanlıurfa ve Trabzon'da başlatılacak.

Ağduk, "Çoğu kadın sürekli bir baş, sırt ağrısı ya da depresyon gibi belirtilerle doktora başvuruyor. Doktorlar bunun bir şiddet vakası olduğunu anlasa bile mağduru nereye göndereceklerini bilmedikleri için çoğu zaman bu vakaları görmezden gelmek durumunda kalıyor" dedi.

"Bu eğitimlerle şiddete uğrayan bir kadın doktora geldiyse ve doktor kadının durumunu keşfettiyse nereye yönlendirebileceğini öğrenmiş olacak. Yani mağdur, sistemin neresinden mekanizmaya girerse girsin, ilk başvuru noktasındaki kamu çalışanı mağdurun nereye başvurması gerektiğini bilecek ve onları yönlendirebilecek." (EÜ)
http://www.bianet.org/kadin/kategori...timi-verilecek
Old 30-12-2007, 13:32   #27
devran

 
Varsayılan İstanbul'da kadın ve çocuğa yönelik şiddet artıyor

Kadın ve çocuklara yönelik şiddetin dozajı her geçen gün artarken, İstanbul'da durumun çok daha vahim bir düzeyde olduğu belirlendi. 2007 yılında şu ana kadar İstanbul genelinde 7 bin 130 kadın ve çocuklara yönelik şiddet olayı yaşandı. Bunların 5'i öldürme, 1481'i kasten yaralama, 84'ü ırza geçme, 1722'si tehdit, 449 zorla alıkoyma ve 28'i fuhuşa zorlama.

İstanbul Valiliği İnsan Hakları İl Masası'nın verilerine göre, İstanbul'da son 10 ayda 7 bin 130 kadın ve çocuklara yönelik şiddet olayı yaşandı. Bunların 5'i öldürme, 1481'i kasten yaralama, 84'ü ırza geçme, 1722'si tehdit, 449'u zorla alıkoyma, 2 bin 685'i darp, 125'i haneye tecavüz, 299'u kişiye hakaret, 82'si taciz, 170'i kötü muamale, 28'inin de fuhuşa zorlama olduğu tespit edildi.

2006 yılında 4 öldürme, 1250 kasten yaralama, 225 ırza geçme, 1352 tehdit, 3 bin 820 darp olayı, 986 alıkoyma, 184 taciz, 181 kötü muamele, 822 zorla alıkoyma, 168 haneye tecavüz, 806 kişiye hakaret ve 212 fuhuşa zorlama olmak üzere toplam 9 bin 188 olay yaşandığı saptandı.

Rakamlara bakıldığında geçtiğimiz yıla oranla kadına yönelik şiddet olaylarında çok düşük bir oranla azalma olduğu dikkat çekti.

2007 yılının Kasım ayına kadar İstanbul Valiliği Kadının Statüsü Birimi'ne şiddet gördüğü için başvuran kadın sayısı 94. Kadınların 67'si doğrudan kuruma başvururken, 22'si telefonla ve 5'i de il dışından yardım istedi. 2006 yılında birime başvuran kadın sayısı 340 iken 2005 yılında bu rakamın 267 olduğu belirlendi. Başvurular üzerine kadınlara danışmanlık, ekonomik ve sosyal yardımda bulunuldu. İSTANBUL
Old 31-12-2007, 13:07   #28
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Belediyeler Sığınaklarla İlgili Yasal Görevini Yapmıyor

'Sığınak için yasanın gereği yapılsın'


Üç yıl önce yürürlüğe giren Belediyeler Yasası'nın öngördüğü sığınakları açmayan belediyelere kadın örgütleri tepkili: Sorumluluklarını bir kez daha hatırlatacağız. Yine sonuç alamazsak yasal yollara başvuracağız


ANKA - İSTANBUL - Kadınlar üç yıl önce yürürlüğe giren yasaya rağmen, şiddet mağduru kadınlar için sığınak açmayan belediyelere tepkili. Kadın örgütlerinin temsilcileri belediyelerin, sığınak açma zorunluluğunu yerine getirmemesi durumunda yasal yollara başvuracaklarını söyledi.

Üç yıl önce yürürlüğe giren Belediyeler Yasası, nüfusu 50 binin üzerindeki yerleşim birimlerinde sığınak açılmasını şart koşuyor. Ancak, şu anda Türkiye'deki sığınak sayısı sadece 36.

Bu duruma tepki gösteren Mor Çatı avukatı Esra Baş, AB normlarına göre her 7 bin 500 nüfus için bir sığınak açılması gerektiğini hatırlatarak,
"Belediyeler Yasası'nda öngörülen düzenleme olması gerekenin çok altında. Buna rağmen Belediyeler Yasası'ndaki bu yetersiz düzenleme bile karşılığını bulmuyor" dedi. Türkiye'deki sığınak sayısının 36 olduğunu hatırlatan Baş, sığınma evlerinin yetersizliği nedeniyle, şiddete uğrayan kadın ve çocukların şiddet gördükleri ortamda kalmaya devam ettiğini ya da sokakta yaşamak zorunda bırakıldığını, öldürüldüğünü söyledi.
Baş, kadın ve çocukları şiddetten uzaklaştıramayan ve güvenliklerini temin edemeyen devletin, uluslararası taahhütlerine de aykırı davrandığını vurgulayarak, kadınların yaşam hakkını, özgürlük ve güvenliğini sağlayamayan devletin, kadınların öldürülmesinden ve yaralanmasından bizzat sorumlu olduğunu ifade etti. Baş, "Yani devlet, şiddet uygulayan erkek kadar bu durumdan sorumludur ve suç işlemektedir" dedi.
Baş, geçtiğimiz günlerde bağımsız kadın örgütlerinin katılımıyla '10. Sığınaklar ve Da(ya)nışma' Merkezleri Kurultayı düzenlediklerini, kurultayda belediyelerin sığınak açmaları konusunda etkili bir kampanya başlatılmasının karara bağlandığını kaydetti. Belediyelere sığınak açmaları için başvurcaklarını belirten Esra Baş, sığınak açmayan belediyeler hakkında dava açacaklarını kaydetti.


'Deneyim paylaşımı'

Kadın Merkezi (KAMER) Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mehtap Kızılkan da, yeni Belediyeler Yasası'nın üç yılı aşkın bir zamandır yürürlükte olduğunu
anımsatarak, belediyelerin büyük bir çoğunluğunun yasanın sığınak açılması ile ilgili hükmünü yerine getirmediğini söyledi. Kadın örgütlerinin, sığınak ve danışma merkezleri konusundaki deneyimlerini belediyelerle paylaşmak amacıyla 15 Ocak 2008'e kadar bir dosya hazırlayacağını dile getiren Kızılkan, hazırladıkları dosyalarla birlikte belediyelere giderek, sığınak açmaları yönünde başvuruda bulunacaklarını ifade etti. Kızılkan, "Sonuç alınmaması durumunda ise, belediyeler hakkında yasal yollara başvurulacak. 8 Mart 2008'de Türkiye'nin dört bir yanında belediyeleri uyarmaya dönük eylemleri yaşama geçirmeyi kararlaştırdık" dedi.
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=243075
31/12/2007
Old 06-01-2008, 09:11   #29
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Cinsel şiddet giderek artıyor

Araştırmaya göre çoğu kadın dayak, sövme, itip kakma gibi fiziksel şiddet uygulamalarından sonra cinsel ilişkiye zorlanma, ters ve ensest ilişki, aşırı cinsel ilişki kurma baskısı, oral ilişki ve çeşitli aletlerle ilişkiye zorlama gibi cinsel şiddete de maruz kalıyor.

Türkiye'de farklı eğitim düzeylerinden 6 bin kadınla yüz yüze görüşülerek yapılan araştırmanın sonuçlarına göre kadınların yüzde 40'ı fiziksel, yüzde 20'si cinsel şiddete maruz kalıyor. Üstelik bu sayı her geçen gün artıyor

İSTANBUL - Kadını istemediği cinsel ilişkiye zorlamak, başka kişilerle cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel olarak kişiyi korkutan ve kıran davranışlarda bulunmak, sürekli kadınlığını aşağılamak, telefon, mektup veya sözleriyle sürekli cinsel içerikli tacizde bulunmak, cinsel organlara zarar vermek, namus ve töre nedeniyle baskı uygulamak gibi cinsel şiddet içeren eylemlerde artış var. Bunu, derneğinin 6 bin kadınla yüz yüze görüşerek yaptığı araştırmaya dayanarak, Özel Cinsel Tıp Enstitüsü Başkanı Dr. Cem Keçe söylüyor. Keçe'ye göre Türkiye'de kadınların yüzde 40'ı fiziksel, yüzde 20'si cinsel şiddete maruz kalıyor.

Araştırmaya katılanların yüzde 18'i üniversite, yüzde 30'u lise, yüzde 22'si ortaokul yüzde 18'i ilkokul mezunu. Keçe, elde ettikleri sonuçların TÜBİTAK'ın desteklediği ve 18 ay süren 'Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet Araştırması'nın sonuçlarıyla da paralellik gösterdiğini söylüyor. TÜBİTAK'ın 56 ilden 1800 kadınla yüz yüze yaptığı anket çalışmasına göre üç kadından biri kocasından dayak yiyor, iki kadından biri de bunu çevresinden gizliyordu. Araştırma kadınların, aileye eşlerinden fazla gelir getirmesinin fiziksel şiddete maruz kalma riskini en az iki kat artırdığını göstermişti.


'Normal' erkekler de yapıyor
Keçe, cinsel şiddete uğrayan kadınların yüzde 63'ünün evli olduğunu, dolayısıyla eşinden şiddet gördüğünü, yüzde 21'inin boşandığı, yüzde 7'sinin nikâhsız birlikte yaşadığı kişinin cinsel şiddetine maruz kaldığını söylüyor. Cinsel şiddet mağduru kadınların yüzde 9'unun akraba ya da tanıdığından şiddet gördüğüne işaret eden Keçe, araştırmanın, cinsel şiddete maruz kalan kadınların yüzde 85'inin 'ara sıra', yüzde 15'inin 'nadiren' cinsel şiddete uğradığını ortaya koyduğunu; cinsel şiddete uğrayan kadınların sadece yüzde 15'inin doğrudan mahkemeye, yüzde 12'sinin de polis merkezlerine başvurduğunu anlatıyor.

Cinsel şiddet uygulayan erkeklerin büyük bölümü, gelir getiren bir işe sahip. Aralarında avukat, mühendis, işadamı, doktor, mali müşavir ve sanatçılar gibi her meslek grubu ve her kesimden erkek var. Şiddet uygulayan erkeklerin, yalnızca hasta ruhlu ve alkolik olduğunu düşünmemek gerekiyor. Aralarında normal, sorunsuz davranan erkekler de çoğunlukta. Alkol kullanımı da cinsel şiddeti artırıyor.

Cinsel şiddet mağduru kadınların bazıları, bunu söylediğinde dostları ve ailesini inandıramadığından şikâyetçi. Keçe, çoğu kadının dayak, sövme, itip kakma gibi fiziksel şiddet uygulamalarından sonra cinsel ilişkiye zorlanma, ters ve ensest ilişki, çocukların önünde cinsel ilişki, aşırı cinsel ilişki kurma baskısı, oral ilişki ve çeşitli aletlerle ilişkiye zorlama gibi cinsel şiddete de maruz kaldıklarını dile getiriyor.
"Ekonomik nedenler, geçim sıkıntısı nedeniyle erkeklerin, eşinin, kendi seçtiği erkeklerle cinsel ilişkiye girmesi talepleri, sanıldığı kadar nadir rastlanan bir durum değil" diyen Keçe, kaçırılarak tecavüze uğrayan ve ailesinin zoruyla evlendirilen kadınların sayısında da artış olduğunu anlatıyor.


'Rakamlar buzdağının ucu'
Cinsel şiddet gören kadın sayısının daha fazla olduğunu tahmin ettiklerini belirten Keçe, "Açıkladığımız oranlar buzdağının ucu. Bedensel ve ruhsal travmaya maruz kalmış kadının, topluma mağdur olduğunu ispat etmesi yükümlülüğü de var. Bu nedenle kadınlar cinsel şiddeti gizler. Kadınların yüzde 60'ı cinsel şiddetten sonra psikolojik ve tıbbi tedavi görmüyor. Pek çok kadının utanarak ya da korkarak cinsel şiddeti gizli tuttuğu da göz önüne alınırsa, gerçek rakamlar daha vahim." (Yaşam Servisi, aa)

06/01/2008
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=243577
Old 14-02-2008, 18:19   #30
Av.Görkem TURGUT

 
Varsayılan "Paran varsa döversin"

""""Çocuk doktoru Tahsin Turgut, altı yıl önce boşandığı M.K’yı iki çocuğunun gözleri önünde, sokak ortasında dövdü. Dövdüğü eşine, "Kanun bana ne yapabilir? Mahkemeye gitsen ne olur?" diyen doktor, 200 YTL para cezasına çarptırıldı.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8220211.asp """"


Söz konusu olayda eski eşini döven kişiye verilen para cezası 200 YTL!

Bu haberi okuyan vatandaşların çıkardıkları sonuç:

"Döv eşini 200 YTL öde,hatta paran varsa tekrar dövebilirsin"

Hukuk kuralları,cezai yaptırımlar caydırıcı olmalıdır,teşvik edici değil!

Saygılarımla.......
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
asker borçluya karsı icra takıbı ve vekaletname vermesındekı usül... Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 1 20-06-2007 23:13
şirkete karsı mbb davası.... Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 8 28-03-2007 16:59
cirantaya ve lehtara karsı takıpte protesto gereklımı... Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 2 17-03-2007 00:25
Okuldakİ Şiddetin Durdurulmasına Yönelİk Önlemler. avien Çocuk Hakları Çalışma Grubu 6 25-11-2006 23:57
Çocuklara Yönelik Şiddetin Onlenmesi Konusunda Başbakanlık Genelgesi: Av.Habibe YILMAZ KAYAR Çocuk Hakları Çalışma Grubu 1 05-07-2006 18:01


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10857606 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.