Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Aynı olaydan dolayı iki ayrı mahkemeden iki kez tazminat almak

Yanıt
Old 30-03-2016, 13:45   #1
Av.Can

 
Varsayılan Aynı olaydan dolayı iki ayrı mahkemeden iki kez tazminat almak

Sayın meslektaşlarım

Doktor hatası nedeniyle iki ayrı dava açılmış biri doktora biri sağlık bakanlığına. Aynı tazminat iki kere verilmiş. Kararlar kesinleşmiş ve konu ile tazminatın müteselsil olduğu belli. Ancak alacaklı bakanlıktan haricen tazminatın tamamını tahsil ettiği halde müvekkil doktor aleyhine tahsil ettiği tazminat için tekrar takip yaptı. Ne yapılabilir? Menfi tespit ve istirdat davası düşünüyorum ama fikirlerinizi almak istedim. Teşekkürler
Old 13-04-2016, 14:59   #2
sokratik

 
Varsayılan

Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu

Esas : 2012/4-729
Karar : 2013/163
Tarih : 30.01.2013

* HAKSIZ FİİLDEN DOĞAN SORUMLULUK
* HATALI TEDAVİ NEDENİYLE DESTEĞİN ÖLÜMÜNDEN DOLAYI UĞRANILAN MADDİ VE MANEVİ ZARARIN ÖDETİLMESİ İSTEMİ


Özet: Somut olay değerlendirildiğinde; davacı taraf, davalı doktorun görevi sırasında dikkatsizlik ve tedbirsizliği nedeni ile desteğin ölümüne neden olduğu iddiasıyla doktoru hasım göstererek eldeki tazminat davasını açmıştır. Davacının bu iddiası, içerikçe davalı doktorun görevi sırasında ve yetkisini kullanırken işlediği bir kusura ve bu kusurun niteliği itibariyle de kamu görevlisinin ihmaline dayanmaktadır. Hal böyle olunca, davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, dikkatsizlik ve tedbirsizliğe dayalı da olsa eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir. Öyle ise, dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davalı doktor hakkındaki davanın husumet yokluğu nedeni ile reddedilmesi gerekirken esasının incelenmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

(657 s. DMK m. 13) (818 s. BK m. 41) (6098 s. Borçlar K m. 49) (2709 s. Anayasa m. 40, 125, 129)

YARGITAY İLAMI

Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 3.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.11.2009 gün ve 2006/700 E., 2009/252 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 4.Hukuk Dairesinin 09.05.2011 gün ve 2010/4349 E., 2011/5303 K sayılı ilamı ile;

( ... Dava, hatalı tedavi nedeniyle desteğin ölümünden dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. YEREL MAHKEMECE istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalı tarafından TEMYİZ OLUNMUŞTUR.

Dava, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken, kusurları sonucu kişilere zarar vermelerinden kaynaklanan ve zarar görenlerin kamu görevlileri aleyhine açtıkları TAZMİNAT DAVASIDIR.

Sorun, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken, kişilerin zarar görmesi halinde, zarar görenin kamu görevlisinin şahsına karşı açtığı davada, kamu görevlisinin hizmet kusurundan ayrılabilen kişisel kast ve kusurunun araştırılmasına gerek olup olmadığı ve netice itibariyle davanın esastan mı yoksa husumetten mi reddine veya kabulüne karar verileceği ve bu konuda yorum yoluyla sonuca ulaşmanın ve uygulama yapmanın mümkün olup OLMADIĞINA İLİŞKİNDİR.

Bu durumda, kamu görevlisinin görevini yaparken kusurlu davranışta bulunmasının hizmet kusuru mu yoksa, hizmetten ayrılabilen kişisel kusuru mu olacağının TESPİTİ GEREKMEKTEDİR. Kamu kurumları kamu hizmeti yaparlar. Ancak kamu kurumları tüzel kişilik olduklarından ve bu kişilik maddi değil soyut bir kişilik olduğundan, kamu hizmetini bizzat yerine getiremezler. Kamu hizmeti, gerçek kişi konumunda olan kamu görevlileri ve bunların kullandıkları araç ve gereçlerle yerine getirilir. Bunun sonucu olarak, kamu görevlilerinin veya bunların kullandıkları araç ve gereçlerin kusur, ihmal ve hatalarından dolayı kamu hizmetinin yerine getirildiği sırada kişilerin zarar görmesi halinde meydana gelecek kusur kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Burada, kamu görevlisinin hizmetten ayrılabilen kişisel kusurundan bahsetmek kesinlikle MÜMKÜN DEĞİLDİR. Kamu görevlisinin buradaki kusuru hizmet kusurunu oluşturur.

Hizmetten ayrılabilen kişisel kusur ise kamu hizmetiyle ilgisi olmayan kamu görevlisinin özel hayatıyla tamamen özel tutum ve davranışlarından kaynaklanan BİR KUSURDUR.

Konunun iyi anlaşılabilmesi için örnek vermek gerekirse:

Sabahleyin aracıyla kamu hizmetini yapmak için çalıştığı hastaneye gelen doktorun, aracını park ederken kendisinden önce tedavi olmak için hastaneye gelmiş olan bir hastanın aracına çarpıp zarar vermesi halinde bu, doktorun kamu hizmetiyle alakalı olmayan KİŞİSEL KUSURUDUR. Aynı doktorun aracını park ettikten, hastanedeki poliklinik odasına girdikten sonra görevi olan sağlık hizmetiyle ilgili yaptığı (teşhis, tedavi ve ameliyat gibi) eylemlerde bir kusur olursa bu kusur HİZMET KUSURUDUR.

Yukarıda açıklanan sorun konusunda sağlıklı bir sonuca ulaşmak için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeleri İNCELEMEMİZ GEREKİR.

Anayasanın 129/5 inci maddesinde; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken (görevlerini yaparken) işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları rücu edilmek kaydıyla kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine dava açılabilir.

657 sayılı Devlet Memurları Yasasının (kişilerin uğradıkları zararlar başlıklı) 13 üncü maddesinde; kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil ilgili kurum aleyhine dava açarlar.

Borçlar Yasasının (haksız muamelelerden doğan borçlar başlıklı) 41/1 maddesinde; gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlikle haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs o zararın TAZMİNİNE MECBURDUR.

Anayasanın 129/5 inci maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 13 üncü maddesinin Borçlar Yasasının 41/1 inci maddesi ışığında yorumlayarak kamu görevlileri aleyhine kişisel kast ve kusurlarının varlığı halinde Adli Yargıda dava açılabileceğinin kabulü MÜMKÜN DEĞİLDİR. Zira: Borçlar Yasasının 41/1 inci maddesi genel bir hüküm olup, yine genel olarak esas almış olup, kamu görevlisi veya MEMURDAN BAHSETMEMEKTEDİR.

Bir konuda hem genel hüküm, hem de özel hüküm varsa, o takdirde özel hükümlere üstünlük verilerek uygulama yapılması hukukun TEMEL PRENSİPLERİNDENDİR.

Yukarıda açıklanan Anayasanın 129/5 ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 13 üncü maddesi karşısında Borçlar Yasasının 41/1 inci maddesi esas alınarak kamu görevlilerinin kast ve kusurlarından dolayı kamu görevlileri aleyhine dava açılabileceğinin yorum yoluyla kabul edilmesi de MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Anayasa'nın 129/5 inci maddesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 13 üncü maddesi, yorum gerektirmeyecek kadar açık, net VE AMİRDİR. Diğer yandan yasalar iptal edilmedikçe veya değiştirilmedikçe yürürlüktedir ve mevcut hükümleriyle UYGULANMALARI GEREKİR. Yargı, uygulamaları ve bir kısım sosyal ihtiyaçlar nedeniyle yasaların yetersizliği veya değiştirilmesi gerektiği düşünce ve kanaatinde olsa dahi, yorum yoluyla yürürlükteki Anayasa ve yasa maddelerini uygulamayarak atıl bırakamaz. Yorum yoluyla Anayasa ve Yasalara aykırı uygulama yapamaz ve karar veremez. İhtiyaç varsa yeni yasal düzenlemeler yapılabilir ve Yasal düzenleme yapma yetki ve görevi T.B.M.M.NE AİTTİR.

Sonuç olarak kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasıtlarından ve kusurlarından dolayı doğan tazminat davalarında kamu görevlilerinin aleyhine değil ancak kamu idaresi aleyhine dava açılabileceğinin KABULÜ GEREKİR.

... Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde öğretim üyesi olan ve kamu görevlisi sıfatını taşıyan davalının, hatalı ameliyat eylemi nedeniyle ölüm olayının meydana geldiği ileri sürülerek tazminat İSTEMİNDE BULUNULMUŞTUR. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, davanın idari yargı yerinde ve idareye karşı AÇILMASI GEREKİR. Davalıya husumet yöneltilemez.

YEREL MAHKEMECE açıklanan yönler gözetilerek, istemin husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın BOZULMASI GEREKMİŞTİR... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Dava, maddi ve manevi tazminat İSTEMİNE İLİŞKİNDİR.

Mahkemece, davacı murisinin ölümüyle sonuçlanan tedavi sürecinde davalı doktorun kusurlu eylemlerinin bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne KARAR VERİLMİŞTİR.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen NEDENLERLE BOZULMUŞTUR.

YEREL MAHKEMECE, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı VEKİLİ GETİRMİŞTİR.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; husumetin tespitine ilişkin olup, davacı murisinin geçirdiği ameliyat sonucunda davalı doktorun kusuruyla öldüğü iddiasıyla talep edilen maddi ve manevi tazminat istemlerinin husumet yokluğu nedeniyle reddinin gerekip gerekmediği NOKTASINDA TOPLANMAKTADIR.

Öncelikle, 4282 s. Kanunla kurulmuş olan bir Vakıf Üniversitesi olan ... Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışan davalı doktorun eyleminden sorumluluğuna ilişkin yasal düzenleme, kavram ve kurumlar irdelenmelidir:

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda Vakıf Üniversitelerinin kuruluş ve işleyişi düzenlenmiş olup, bu yasa kapsamında dava dışı ... Üniversitesi 4282 s. kanunla KURULMUŞTUR. Üniversitenin Tıp Fakültesi Hastanesi halka sunduğu sağlık hizmeti bakımından kamu hastanesi niteliğindedir davalı çalışanı da KAMU GÖREVLİSİDİR.

Kamu personelinin mali sorumluluğuna ilişkin düzenlemeler öncelikle Anayasa olmak üzere ilgili kanunlarında YER ALMAKTADIR. T.C.Anayasasının başlıklı 40. maddesinin Ek fıkrası (03/10/2001 - 4709 S.K./16. md.) uyarınca; "Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu HAKKI SAKLIDIR." HÜKMÜNÜ İÇERMEKTEDİR.

İdareye karşı yargı yolunu düzenleyen başlıklı 125 inci maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde: "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı YOLU AÇIKTIR."; son fıkrasında da "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ÖDEMEKLE YÜKÜMLÜDÜR." şeklindedir.

Kamu görevlilerinin görev ve sorumluluklarını düzenleyen 129 uncu maddesinin birinci fıkrasında: Beşinci fıkrasındaki düzenleme ile de; hükümleri YER ALMAKTADIR.

Anayasanın bu hükümleriyle amaçlanan, memur ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek, kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan yürütülmesini sağlamak ve aynı zamanda zarara uğrayan kişi yönünden de memur veya diğer kamu görevlisine oranla ödeme gücü daha yüksek olan devlet gibi bir sorumluyu muhatap kılarak kamu DÜZENİNİ KORUMAKTIR.

Bu anayasal hükümlere paralel düzenleme 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun, 12.05.1982 tarih ve 2670 s. Kanunun 6 ncı maddesiyle değişik, 13 üncü maddesinde YER ALMAKTADIR. Anılan kanunun değişik, birinci fıkrasında; HÜKMÜ ÖNGÖRÜLMÜŞTÜR.

Görülmektedir ki, Anayasa'nın 40/3, 125/son, 129/5 maddeleriyle uygulamanın çerçevesi net olarak çizilmiş; açıkça İFADE EDİLMİŞTİR.

Diğer taraftan uyuşmazlığın çözümünde Anayasanın 129/5 maddesinde yer alan ifadesinden ne anlaşılması gerektiğinin belirlenmesi önem taşımaktadır ki, bu noktadayla ilgili açıklama yapılmasında yarar vardır:

Kusurun kanunlarımızda TANIMI YAPILMAMIŞTIR. Uygulama ve öğretide kabul görmüş tanıma göre; kusur, hukuk düzenince KINANABİLEN DAVRANIŞTIR. Kınamanın nedeni, başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken, bu şekilde davranılmayarak, bu tarzdan SAPILMIŞ OLMASIDIR. Kısacası; kusur, genel tanımıyla, hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanması olup; bu kınama, o davranışın belirli koşullar altında bireylerden beklenen ortalama hareket tarzından sapmış olmasından kaynaklanır.

Yine, öğreti ve uygulamadaki hakim görüşe göre, sorumluluk hukuku açısından kusurun, kast ve ihmal (taksir) olmak üzere ikiye ayrılacağı KABUL EDİLMEKTEDİR. Bu bağlamda, kast hukuka aykırı sonucun bilerek ve isteyerek meydana getirilmesi; ihmal ise, hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte, böyle bir sonucun önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmaması ve gereken ÖZENİN GÖSTERİLMEMESİDİR. (YARGITAY Hukuk Genel Kurulunun 10.12.2003 gün ve 2003/11-756 E., 2003/743 K. sayılı ilamı).

İdare hukuku ilkeleri çerçevesinde olaya bakıldığında ise, bir kamu görevlisinin görev sırasında, hizmet araçlarını kullanarak yaptığı eylem ve işlemlerine ilişkin kişisel kusurunun, kasti suç niteliği taşısa bile hizmet kusuru oluşturacağı ve bu nedenle açılacak davaların ancak idare aleyhine açılabileceği bilinen ilkelerindendir (Danıştay 10.Daire 20.04.1989 gün ve 1988/1042 E.; 1989/857 K. sayılı ilamı).

Yeri gelmişken ve kavramlarıyla amaçlanın ne olduğu üzerinde durulmalıdır:

Devletin sorumluluğunun diğer bir şartı da, zararın, memur ve diğer bir kamu görevlisi tarafından ve GERÇEKLEŞTİRİLMİŞ OLMASIDIR.

Şu halde, ile gerçekleşen zarar arasında işlevsel (görevsel) bir bağ bulunmalı; zarar, kamu görevi (kamu yetkisi) yerine getirilirken, bu görev ve yetki nedeniyle DOĞMUŞ OLMALIDIR.

Memur ve diğer resmi görevlilerinin kamu görevlisi sıfat ve kapasiteleri dışında özel bir kişi olarak, özel hukuk hükümlerine göre özel işlerini yaparken üçüncü kişilere verdikleri zarardan doğrudan doğruya kendileri sorumludur (Eren F., Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, Beta, 10. Bası, s. 590 vd.).

Öte yandan, kamu görevlisinin, hizmet içinde veya hizmetle ilgili olmak üzere tutum ve davranışının suç oluşturması ya da hizmeti yürütürken ağır kusur işlemesi veya düşmanlık, siyasal kin gibi kötü niyetle bir kişiye zarar vermesi halinde dahi bu durum, aynı zamanda yönetimin gözetim ve iyi eleman seçme yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle hizmet kusuru da sayılmalı ve bu nedenle açılacak dava İDAREYE YÖNELTİLMELİDİR.

Tüm bu açıklamalar göstermektedir ki, kişilerin uğradığı zararla, zarara sebebiyet veren kamu personelinin yürüttüğü görev arasında herhangi bir ilişki kurulabiliyorsa, ortada görevle ilgili bir durum var demektir ve bu tür davranışlar kasten veya ihmalen işlenmesine bakılmaksızın, kamu personelinin hizmetten ayrılamayan kişisel kusurları olarak ortaya çıkmakta ve bu husus, 657 sayılı Yasanın 13üncü maddesindeki ibaresinde İFADESİNİ BULMAKTADIR.

Diğer taraftan, Anayasanın 129/5 maddesinde şartından bahsedildiğine göre yetkisini kullanan memurun veya kamu görevlisinin işlediği eylemin kasten mi yoksa ihmalen mi gerçekleştirdiğine bakılmaksızın bu eylemlerinden doğan davaların ancak idare aleyhine açılması gerektiğinin KABULÜ ZORUNLUDUR.

Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı taraf, davalı doktorun görevi sırasında dikkatsizlik ve tedbirsizliği nedeniyle desteğin ölümüne neden olduğu iddiasıyla doktoru hasım göstererek eldeki tazminat DAVASINI AÇMIŞTIR.

Davacının bu iddiası, içerikçe davalı doktorun görevi sırasında ve yetkisini kullanırken işlediği bir kusura ve bu kusurun niteliği itibariyle de kamu görevlisinin İHMALİNE DAYANMAKTADIR.

Hal böyle olunca, davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, dikkatsizlik ve tedbirsizliğe dayalı da olsa eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, İDAREYE DÜŞMEKTEDİR. Öyle ise, dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye YÖNELTİLMESİ GEREKİR.

YEREL MAHKEMECE açıklanan yönler gözetilerek, davalı doktor hakkındaki davanın husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerekirken esasının incelenmiş olması usul ve YASAYA AYKIRIDIR.

Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR.

Bu nedenle direnme KARARI BOZULMALIDIR.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 s. Kanunun 30. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.01.2013 tarihinde OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.

Kaynak:Corpus
Old 08-12-2016, 16:13   #3
Av.Can

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım karar yeni tarihli oysa müvekkil doktora daha önce dava açıldı ve tazminat kesinleşti. aynı konuda sağlık bakanlığına da idari yargıda dava açıldı aynı tazminat orda da çıktı karşı taraf sağlık bakanlığından tazminatın tümünü almış olmasında rağmen müvekkil hakkındaki kararı icraya koymuş durumda. benzer olayla karşılaşan var mı merak ediyorum çok ilginç bir durumla karşı karşıyayım. Menfi Tespit talepli dava açacağım ancak aynı konuda da olsa kesinleşmiş iki karar var bu durum tereddüt etmeme neden oluyor
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Aynı ilamdaki 3 davacı(alacaklı) için ayrı ayrı 3 takip yapılabilir mi? ahtoksoz Meslektaşların Soruları 10 21-11-2014 14:47
aynı borçtan dolayı İki ayrı takip ve itirazın iptali lawyer_6565 Meslektaşların Soruları 3 09-05-2014 15:09
Aynı Konu İki Ayrı İlam ve Bu İlamlara Göre Açılan İki Ayrı Takip avmehmetatli Meslektaşların Soruları 1 02-02-2008 15:16


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03825307 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.