Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

vekaleten kefalet mümkün müdür?

Yanıt
Old 06-06-2011, 19:21   #1
barış

 
Varsayılan vekaleten kefalet mümkün müdür?

bir kişi aldığı özel vekaletnameye istinaden( vekaletnamede tüm borçlandırıcı işlemler yapmaya yetkili kredi çekme alma vs..kefil olabilir gibi ibare yok kefalet senedi taahhütnamesi var) kendisinin çektiği krediye vekili olduğu kişiyi kefil yapabilir mi?
Old 07-06-2011, 06:02   #2
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Anlamak için...

Vekalet...BK.m.386 vd.
Müvekkilin haberi ve onayı var mı?


(A), (B)’ye “borç altına sokma, borçlarını ödeme, kredi borçları için teminat verme” yetkilerini içeren bir vekalet vermiştir. (B) bankadan alınan kredi ile ilgili kredi sözleşmesini (A)’nın vekili olarak imzalanmıştır. Bu şekilde (A) kredi sözleşmesinin müteselsil kefili olmuştur (19.HD.E.2000/7147,K.2001/1409,T.22.2.2001).
Old 07-06-2011, 08:02   #3
barış

 
Varsayılan

haberi yok sadece ipotek için teminat verdiğini söylüyor ama vekalette bankalara şahıslara, şirketlere ve resmi dairelere karşı borç doğuran akitler imzalamaya diye ibare var
Old 07-06-2011, 10:04   #4
M.SERDAR DEMİRTAŞ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan barış
kendisinin çektiği krediye vekili olduğu kişiyi kefil yapabilir mi?

kendi leyhine , kendisi için mi kredi çekmiş ?
Old 07-06-2011, 19:26   #5
barış

 
Varsayılan

evet kendisi için çekmiş krediyi vekalet ( vekalette yeki var) veren abisinide kefil yapmış
Old 07-06-2011, 22:40   #6
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Vekilin, işbu sıfatından yararlanarak kendi borcu için müvekkilini kefalet altına sokması, vekilin kendi kendisiyle sözleşme yapması ile eşdeğerli işlem sayılmakta ve bu durumda "açık yetki" ve "müvekkil ile vekil arasında açık bir menfaat çatışması olmaması" unsurları işlem için geçerlik şartı sayılabilmektedir.Aşağıdaki kararı okumanızı tavsiye ederim.


Alıntı:
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi

E:2004/2206
K:2004/5413
T:14.05.2004

6762 s. Yasa m. 137,614

Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 9.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 20.11.2003 tarih ve 2003/285-2003/710 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 11.05.2004 günde davalı avukatı M.Kürşat Coşkun, Muhittin Polat, M.Ender Ceylan ile davacı avukatı S.Hamit Polat gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Verda Çiçekli tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin keşidecisi dava dışı Ali Demirel ve avalisti davalı müflis olan 30.07.2000 vadeli 1.700.000.000.000.-TL ve 800.000.000.000.-TL bedelli iki adet bononun hamili olduğunu, borçlu aleyhine yaptığı icra takibinin itiraza uğramayıp kesinleştiğini, 28.03.2000 tarihi itibariyle alacağın 7.061.582.150.000.-TL olduğunu bu arada davalının iflasına karar verildiğini, mücbir sebeplerle alacağı zamanında iflas masasına kaydettiremediğini İİK.nun 236/1 nci maddesi uyarınca geç bildirilen alacak olarak kaydettirilmesi için iflas masasına yaptıkları kayıt talebinin haksız olarak reddedildiğini, oysa ret gerekçesinin doğru olmadığını ileri sürerek, iflas idaresinin ret kararının iptali ile alacağın iflas masasına kayıt ve kabulünü talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müflisin kambiyo ilişkisine kefil olarak katıldığını, davacının asıl borç ilişkisini açıklamaktan kaçındığını, bono bedellerinin çok fazla olup, bu miktardaki bir paranın elden tesliminin mümkün olmadığını, paranın senet borçlusuna teslim edildiğinin belge ile kanıtlanması gerektiğini, davacının alacağını iflas masasına yazdırmak için iki yıldan fazla bir süre beklemesinin olağan olmadığını, müflisin senetlere kefil olma hususunda ehliyeti bulunmadığını, müflisin avalist sıfatıyla katıldığı kambiyo ilişkisinin kendi faaliyet alanıyla ilgisi bulunmadığını, temsilcinin temsil yetkisini aştığını, temsil edilenle sözleşme yasağına aykırı davrandığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, taraflarca sunulan kanıtlara göre, müflisin davaya konu bonolarda aval veren konumunda olduğu, aval verenin kimin lehine taahhüt altına girmişse onun gibi mesul olduğu temin ettiği borç, şekle ait noksandan başka bir sebeple batıl olsa bile aval verenin taahhüdünün geçerli olduğu ve lehine aval verdiği kişinin kişisel def'ilerini ileri süremeyeceği, takip borçlusu Ali Demirel'in müflis şirketin yetkili temsilcisi olduğu, TTK.nun 137 nci maddesi uyarınca bir ticari işletmenin faaliyetini sürdürebilmesi için bir başkasına kefil olmasının olağan olduğu, şirketin normal faaliyeti arasında kefalet yok ise de, kredi temini için başkasına kefil olmasının olağan olduğu, bu nedenle kefaletin şirketin mutad iştigal ve muamaleleri arasında sayılması gerektiği, keşideci Ali Demirel'in şirketin yetkili temsilcisi sıfatıyla attığı senet üzerindeki imzaların birini keşideci, birini de, şirketi temsilen atmış olduğu ve burada yetkisiz temsilci veya mümessilin kendisi ile sözleşme yapması durumunun söz konusu olmadığı, geçerli bir kambiyo ilişkisinin mevcut olup, TTK.nun 614 ncü maddesi uyarınca müflisin avalist sıfatıyla sorumlu olduğu ve davacının kabul edilebilecek alacağının 2.454.166.666.670.- TL olarak belirlendiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davacı alacağının 2.454.166.666.670.- TL'lik kısmının iflas masasına kayıt ve kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekcesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre ve TTK.nun 137 nci maddesi hükmü uyarınca kefaletin müflis Ltd. Şti.nin mutad iştigallerinden sayılmasında bir usulsüzlük bulunmamasına gore, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Ancak, dava, davalı muflis sirketin avalist oldugu kambiyo senedı bedelinin borçlusu tarafından ödenmemesi nedeniyle senet lehtarının alacağının İİK.nun 236 ncı maddesi uyarınca iflas masasına kayıt kabulü istemine ilişkindir.
Davacı bono hamili, elindeki bonoların mücerret bir alacağı temsil ettiğini bu belgeler dışında ayrıca bir kanıt sunmasına gerek bulunmadığını iddia ederek bunlar dışında herhangi bir belgeye dayanmamıştır. Kayıt kabul davası hukuki niteliği itibariyle bir alacak davasıdır. Alacak davalarında alacağın varlığını kanıt yükü davacıdadır. Kayıt kabul davalarında da, kanıt yükü yine davacıdadır. Ne var ki, kayıt kabul davalarında mücerret bononun her zaman düzenlenmesi olanaklı bulunduğundan alacak davalarından farklı olarak kambiyo senetleri tek başına alacağın varlığını kanıtlamaya yeterli değildir. Bu durumda davacının alacağın varlığını inandırıcı ve birbirini doğrulayan diğer somut delillerle kanıtlaması gerekir. İhtisas Dairesi Yüksek 19.Hukuk ve Yüksek 12.Hukuk Dairelerinin yerleşmiş ilke ve inançları bu doğrultudadır. ( 19.HD 12.12.1996 gün ve 1996/7983E 1996/11152, 12.HD. 20.06.1986 gün ve 1986/13141E-1986/7148 sayılı kararı ). O halde, mahkemece, davanın iflas hukukundan kaynaklandığı dikkate alınarak kamu yararı da, gözetilmek suretiyle, öncelikle bono borçlusu Ali Demirel'in gerçekte davacıya bir borcu bulunup bulunmadığının varsa ticari defterleri veya varsa başka kayıtları incelenerek tesbiti, bono borçlusu Ali'nin müflisin ortağı ve münferit temsile yetkili olduğu ( aralarında organik bağ bulunduğu ) göz önünde tutularak davacının şirketten alacaklı olup olmadığının belirlenmesi gerektiği ve bir borcun bulunmadığının tesbiti halinde davanın reddi gerekmektedir.
Her ne kadar, TTK.nun 614 ncü maddesi hükmu uyarınca avalist kambiyo senedindeki imzasından borçludan bağımsız olarak sorumlu ise de, uyuşmazlık konusu olayda bono borclusu ile avalist arasında bir organik bağın mevcut olması nedeniyle burada artık avalistin imzasının istiklalinden de, söz edilemeyecektir.
3- Mahkemece, borcun varlığı saptandığı takdirde ise, temsilcinin kendisıyle sozleşme yapma yasağına aykırı davranıp, davranmadıgı konusunun tartısılması gerekmektedir. Dava konusu olayda, uyuşmazlık konusu bonoların keşidecisi, müflis şirketi münferit temsile yetkili temsilcisi olup, kendisini borçlu gösterip, şirketi bonoya avalist ( kendisine kefil ) yapmıştır. Temsilcinin kendi kendisiyle sözleşme yapma yasağı uzun zamandan beri tartışılan bir konudur. Türk-İsviçre Hukukunda bu konuya temas eden herhangi bir hükme rastlanmamaktadır. Bu hukuk sistemlerinde, kural temsilcinin akti kendisiyle yapmaması tarzındadır. Fakat, istisnaen eğer temsil edilen bu hususta mümessile açıkça izin vermiş ise; eğer mümessilin akti kendisiyle yapmasında temsil edilen için maddi bir tehlike, bir zarar doğmuyorsa yani bir menfaat çatışması olmuyorsa o zaman bunu geçerli saymıştır. ( Bkz.Dr.Feyzi Necmettin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, İstanbul 1976 Bası, Sh.417 vd. ) Somut dava yönünden düşünüldüğünde, bir temsilcinin, temsil sıfatından istifade ile kendi borcu için temsil ettiği kimseyi kefalet altına sokması, temsilcinin kendi kendisiyle sözleşme yapması ile eşdeğerli bir hukuki işlem olması itibariyle bu savunmanın değerlendirilmesi gerekirken, temsilcinin kendisiyle sözleşme yapma yasağına aykırı davranmadığı ve TTK.nun 137 nci maddesi hükmü uyarınca temsil yetkisini aşmadığı yönündeki mahkemenin gerekçesi yeterli değildir. Bu bağlamda, aval işlemi senet üzerinde gerçekleştiğine göre, bu savunma senet lehtarına karşı da, ileri sürülebilecektir.
Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde davacının gerçek bir alacağının olup olmadığı ve temsilcinin yetkisini aşıp aşmadığı hususları irdelenmek ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmek gerekirken, yazılı gerekçelerle, davanın kabulü doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) No'lu bentte yazılı nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) ve ( 3 ) No'lu bentte açıklanan nedenlerle, kararın davalı iflas idaresi yararına BOZULMASINA, davalı vekille temsil edilmediğinden vekillik ücretinin takdirine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 14.05.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Taşeronluğun ispatı mümkün müdür? avukat erdoğan Meslektaşların Soruları 11 05-01-2010 12:07
Ödeme emrinin vekaleten tebellüğü mümkün müdür? Av. İbrahim YİĞİT Meslektaşların Soruları 7 27-08-2009 12:02
Avukatsiz Bİr DÜnya MÜmkÜn MÜdÜr ? Av.Ömer KAVİLİ Meslektaşların Soruları 0 14-05-2009 18:17
Vasıyetnamenin Tenfızı mümkün müdür? ad-hoc Meslektaşların Soruları 1 22-01-2007 17:19
Tenfiz de cayma mümkün müdür? Brusk Meslektaşların Soruları 2 14-03-2006 17:07


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03691792 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.