Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Işçi Davalari Için Belirsiz Alacak Davasi Incelemesi Mart/2014

Yanıt
Old 13-03-2014, 17:48   #1
AVCD

 
Varsayılan Işçi Davalari Için Belirsiz Alacak Davasi Incelemesi Mart/2014

İŞÇİ DAVALARI İÇİN BELİRSİZ ALACAK DAVASI İNCELEMESİ
MART/2014

1) ESKİ USUL MUHAKEMELERİ KANUNU DÖNEMİNDE :

En büyük problemlerden birisi, dava açarken alacak miktarının belirli olmadığı davalar idi.
Bu tür alacak talebi ve davalarda, sakıncalarını en aza indirmek adına, alacağın bir kısmı için dava açılmakta, bilirkişi raporu ile tüm alacak miktarı belirlendikten sonra da dava edilmeyen kısım için dava ıslah edilmekte veya bu kısım için ayrı bir dava açılmakta idi.Bu durumda ise,açılan davada talep edilen miktarın yüksek tutulması durumunda, mahkemece belirlenen alacak miktarı daha düşük olduğunda, reddedilen kısım için yargılama gideri ve karşı taraf vekalet ücretine mahkum olma durumu ortaya çıkabilmekte idi.Alacak miktarının düşük tutulması halinde ise, alacağın dava edilmeyen kısmı için, dilekçede fazlaya dair hakların saklı tutulması gerekiyordu. Aksi takdirde feragat edilmiş kabul ediliyordu.Ayrıca, alacağın dava edilmeyen kısmı için zaman aşımı durmayacağı için de, alacağın bu kısmının zamanaşımına uğraması tehlikesi doğmakta, ıslahın da zamanaşımı süresi içerisinde yapılması gerekmekte idi ve faize de ıslah tarihinden itibaren hükmedilmekteydi.O dönemde alacağın belirlenebilmesi için tek başına tespit davası açılabilmesi de mümkün bulunmuyordu.


2) YENİ HMK’NIN 105 VD. MADDELERİNE BAKILDIĞINDA, 9 AYRI DAVA ÇEŞİDİNİN TANIMLANDIĞI GÖRÜLMEKTEDİR :

HMK’nun 105-113 üncü maddeleri; dava çeşitlerini düzenlemektedir. HMK’nda, sırasıyla eda davası (m.105), tespit davası (m.106), belirsiz alacak ve tespit davası (m.107), inşaî dava (m.108), kısmî dava (m.109), davaların yığılması (m.110); terditli dava (m.111); seçimlik dava (m.112) ve topluluk davasına (m.113) ilişkin hükümler konulmuştur. HUMK’nda yer almayan bu hükümler yenidir.
Yeni HMK md.106 ile Tespit davası kanuni düzenlenmeye tabi tutulmuş alacağın belirlenebilmesi için tek başına tespit davası açılabileceği hükmü getirilmiş, HMK md.107 ile yeni bir dava çeşidi olarak Belirsiz Alacak davası düzenlenmiş, HMK md.109 ile kısmi dava açılabilmesinin koşulları sayılmış ve diğer dava çeşitleri de kanunda belirtilmiştir.
Ancak, Yeni HMK yürürlüğe girdiği tarihten ( 1/10/2011) bugüne kadar uzunca bir zaman geçmesine rağmen, uygulamada dava açarken, davanın ne şekilde nitelendirileceği, talebin nasıl adlandırılacağı, dava ve taleplere göre hangi tür davanın açılması gerektiği, hangi halde tam dava hangi halde kısmi dava açılacağı, hangi tür alacaklar için belirsiz alacak davası açılabileceği, belirsiz alacak davası ile kısmi davanın farkı vb. konularında hala tereddütler vardır. Ayrıca yanlış dava tipinin seçilmesi halinde, hukuki yarar yokluğu sebebiyle davanın usulden reddedilmesi ihtimalinin bulunması da endişe vermektedir.

3)BELİRSİZ ALACAK VE TESPİT DAVALARI ( HMK md.107)

Belirsiz alacak ve tespit davası HMK md.107 ile düzenlenmiş olup, madde metninde “ (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hallerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” denmektedir.



ŞU HALDE BELİRSİZ ALACAK DAVALARI (3) TÜRLÜDÜR;
  • Eda(Tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davası (fıkra 1,2)
  • Tespit niteliğinde belirsiz alacak davası (fıkra 3)
  • Kısmi eda-külli tespit davası (Madde gerekçesi)

    Belirsiz alacak ve tespit davaları, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin, alacaklıdan beklenemeyeceği veya imkansız olduğu hallerde söz konusu olabilecektir.
Madde gerekçesinde;“Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Hukuk sistemimiz içinde, böyle bir durumla karşılaşan kişinin hak araması bakımından birçok güçlük söz konusudur. Öncelikle kendisinden aslında tam olarak bilmediği bir alacak için dava açması istenmekte, ayrıca, daha sonra kendi talebinden daha fazla bir miktar alacağının olduğu ortaya çıktığında da bunu davayı genişletme yasağı çerçevesinde ileri sürmesi mümkün olabilmekteydi. Böyle bir durumda, gerçekten bilinmeyen bir alacak için dava açmaya zorlamak gibi, hak aramanın özüyle izah edilemeyecek bir yol ve aslında tarafın kendi ihmali ya da kusuru olmadığı hâlde bir yasakla karşılaşması gibi de bir engel söz konusuydu. Oysa, hak arama özgürlüğü, böyle bir sınırlamayı ve gerçek dışı davranmaya zorlamayı değil, gerçekten hakkı ihlâl edilen veya ihlâl tehlikesi altında olan kişiyi, mümkün olduğunca geniş şekilde korumayı amaçlamalıdır. Son dönemde, gerek mukayeseli hukukta gerekse Türk hukukunda artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olması da bunu gerektirir.

Kaldı ki, miktar ya da değeri belirsiz bir alacak için dava açılması gerektiğinde birtakım sınırlamalar getirmek, dava içinde yeni taleplere veya o davanın dışında yeni davalara yol açarak, usûl ekonomisine aykırı bir durum da meydana getirecektir. Ayrıca, miktarı veya değeri bilinmeyen bir alacak için klasik kısmî davanın da tam bir çözüm üretmediği gerçektir.

Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.

Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.

Maddenin ikinci fıkrasında, belirsiz alacak veya tespit davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda, alacaklının iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabileceği belirtilmiştir. Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa, baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Davacı, sınırlama ve yasağa tâbi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.

“Edâ davasının açılabildiği hallerde tespit davası açılamaz” yollu önermenin hak-arama özgürlüğünün ulaştığı kapasite ve hukuki yarar koşulunun muhtevası karşısında geçerliği yoktur.Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin var olduğu hallerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir.

Davacı, söz gelimi bir tazminatın tahsili yerine alacağın miktarının ve borçlunun sorumlu olduğunun tespitini hedefleyen bir dava açabilir, açabilmelidir. Bu dava, zamanaşımını kesecek, davada istihsal olunan ilam genel haciz yoluyla takibe konabilecek, itiraz halinde borçlunun göze alamayabileceği icra-inkar tazminatı yaptırımı devreye girebilecektir. Öte yandan tespit davası, dava ekonomisi yönünden edâ davasına nazaran taraflar için daha avantajlıdır. Tespit davasının taraf barışını kolaylaştıran bir karakteri de vardır.

Alacaklı, yalnızca edâ davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi edâ ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Model, belirtilen seçenekleri alacaklıya usülî bir hak olarak tanımaktadır.Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her edâ davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle edâ hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.

Tasarıda öngörülen modelde, tespit davasının hukuki ilişkilerin tespiti yanında hakkın tespitinin de istenebilmesi, edâ davasının açılabildiği hallerde hukuki menfaat koşulunun gerçekleşmiş sayılması kabulü çözümünü (paradigmayı) güçlendirmektedir.

Bir davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuk sonuçlarının (zaman aşımının kesilmesi ve diğerleri) tespit davalarında aynen geçerli olacağı kuşkusuzdur.Önerge ile varolması gereken bir usulî imkân hukukumuza kazandırılmış olacaktır.
Denilmektedir.



4) HMK 107/2 MADDESİNE GÖRE BELİRSİZ ALACAK VE TESPİT DAVALARINDA; ALACAĞIN MİKTARI VEYA DEĞERİNİN TAM VE KESİN OLARAK BELİRLENEBİLMESİNİN MÜMKÜN OLDUĞU (TESPİT EDİLDİĞİ) ANDA, DAVACI İDDİANIN GENİŞLETİLMESİ YASAĞINA TABİ OLMAKSIZIN DAVANIN BAŞINDA BELİRTMİŞ OLDUĞU TALEBİNİ, ARTIRABİLİR.

Madde gerekçesinde; “Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa, baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Davacı, sınırlama ve yasağa tâbi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir.Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur. ” denmiştir.

Maddenin 1. fıkrasında, “asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle” ve bu fıkrasında da “davanın başında belirtmiş olduğu talebini” ifadeleri geçtiğinden, belirsiz alacak davası açılırken miktar gösterilmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır. Tahkikatın sonuna kadar talep sonucu ıslah yoluna başvurulmaksızın arttırılabilecektir. Ancak, talep sonucu bir kez arttırıldıktan sonra, yeniden arttırılamaz. Bu durumda, ancak ıslah yoluna başvurularak artırım mümkündür.Doktrinde, tahkikatın sonuna kadar talep arttırılmazsa, dava dilekçesinde belirtilen değerin dikkate alınacağı ifade edilmektedir.


5) HMK MD.107/ 3 MADDESİNE GÖRE ALACAĞIN BELİRLENMESİ İÇİN TESPİT DAVASI AÇILABİLECEKTİR. KISMİ EDA DAVASININ AÇILABİLDİĞİ HALLERDE, TESPİT DAVASININ DA AÇILABİLECEĞİ VE BU DURUMDA HUKUKİ YARARIN VAR OLDUĞU KABUL EDİLMİŞTİR.

Madde gerekçesinde; Edâ davasının açılabildiği hallerde tespit davası açılamaz” yollu önermenin hak-arama özgürlüğünün ulaştığı kapasite ve hukuki yarar koşulunun muhtevası karşısında geçerliği yoktur. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin var olduğu hallerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir.”denmiştir.
Madde gerekçesine göre; “bir tazminatın tahsili yerine alacağın miktarının ve borçlunun sorumlu olduğunun tespitini hedefleyen bir dava da açılabilecektir.
Bu dava, zamanaşımını kesecek, davada istihsal olunan ilam genel haciz yoluyla takibe konabilecek, itiraz halinde borçlunun göze alamayabileceği icra-inkar tazminatı yaptırımı devreye girebilecektir.
Bir davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuk sonuçlarının (zaman aşımının kesilmesi ve diğerleri) tespit davalarında aynen geçerli olacağı kuşkusuzdur.”denilmektedir.

Maddede ,Kısmi eda davası ile ne kast edildiği de tartışmalıdır. Buradaki kısmi eda davasının, birinci fıkra ile beraber değerlendirme yapılarak, belirsiz alacak davasındaki kısmi eda olduğu ifade edilmektedir.
Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması halinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukuki ilişkiyi somut olarak belirtmek ve asgari miktarı göstermek durumundadır.Gerek belirsiz alacak davası gerekse tespit davası açılması ile alacağın tamamı için zamanaşımı kesilmiş olacaktır.

TÜM BU TESPİTLERE GÖRE “Belirsiz Alacak” Davalarında;

  • Davacının dava açarken alacağının miktarını belirlemesinin imkansız olduğu veya talep sonucu belirlemesinin kendisinden beklenemeyecek durumda olması halinde talep sonucunu dava dilekçesinde belirlemesi gerekmemektedir.
  • Belirsiz alacak davasının eda davası , tespit davası ve kısmi eda-külli tespit davası olarak (3) biçimde açılabilmesi kabul edilmiştir.
  • Belirsiz alacak davasında, zamanaşımı süresi davanın açılması ile tüm alacak için kesildiğinden, davacının belirleyemediği alacağının zamanaşımına uğraması riski bulunmamaktadır.
  • Belirsiz alacak davaları ancak konusu para olan alacaklar için söz konusudur. Konusu para olmayan eda davaları için belirsiz alacak davası açılamaz.

6) KONUYA İLİŞKİN ÖNEMLİ YARGITAY KARARLARI :

  • YARGITAY Hukuk Genel Kurulu,Esas: 2012/9-838,Karar: 2012/715, Karar Tarihi: 17.10.2012
“Fazla mesai ve kıdem tazminatı istemi için talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğundan söz edilmesi mümkün değildir.İşçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru değildir. Bu nedenle, talep konusu işçilik alacakları belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.”

  • YARGITAY 9.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/51609,Karar: 2012/1072, Karar Tarihi: 23.01.2012
“Davacının Toplu İş Sözleşmesinden yararlanması gerektiğinin tespiti ile eksik ödenen kısımların tahsiline karar verilmesini istemiştir… Temyiz aşamasında Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girdiğinden davacının isteminin bu kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Zira davada, davacının istemi tespit yanında alacağın tahsilini de kapsadığından dava şartı olan hukuki yarar belirsiz alacak ve tespit davası yönünden gerçekleşmiştir. O nedenle dava hakkında esas yönelik deliller toplanılarak, alınan bilirkişi raporu bir değerlendirmeye tabi tutulmalı ve sonucuna göre karar verilmelidir.

  • YARGITAY 9.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/51613,Karar: 2012/1076, Karar Tarihi: 23.01.2012
“Somut uyuşmazlıkta dava tespit davası türüne yer vermeyen HUMK.'nun yürürlükte olduğu zaman açılmış ve karar verilmiştir. Ne var ki dava dilekçesi incelendiğinde davacı vekili toplu iş sözleşmesinden yararlanması gerektiğinin tespiti yanında miktar belirtmeksizin ödenmeyen farkın tahsiline de karar verilmesini talep etmiştir. Dava açıldığında mahkemece tahsil istemi de dikkate alınarak talep edilen miktarın açıklattırılması, harcın tamamlattırılması gerekirdi. Zira salt tespit istemi bulunmamaktadır. Mahkemece bu olgu gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.”

  • YARGITAY 9.Hukuk Dairesi,Esas:2012/1757,Karar:2012/5742,Karar tarihi :27.02.2012
“1- Davacının istenilen alacağın türü ve hukuki niteliği belli olmasına rağmen, miktarını dava açarken tam olarak saptaması, belirlemesi olanaklı olmayabilir. Hesap raporu alınmasını, yargılama yapılmasını gerektiren bu durumda davacı fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava yoluna başvurabilir. Temel ücretin tespitindeki ve ispatındaki ülkemize has güçlükler sebebiyle kısmi davanın açılmasında işçinin hukuki menfaatinin olduğu kabul edilmelidir.

2- Dava konusu edilen alacak, yargılama sırasında hesap raporu alınmasını veya miktar veya değerinin belirlenmesi yargılama sırasında başka bir olgunun tespit edilmesini gerektiriyor ise talep konusu alacağın tartışmalı ve açıkça belirlenemeyeceği kabul edilmeli ve kısmi dava olarak görülmelidir.

3- İşçilikte tazminat ve alacakların hesaplanmasında (hesabın unsurları) hizmet süresi ile işçinin aldığı gerçek ücret önemli kriterlerdir. Tazminat ve alacaklara hak kazanma ve hesap yönlerinden hizmet süresi pek çok etkene bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. En başta işçinin işe giriş fesih tarihlerinin taraflar arasında uyuşmazlık konusu olması halinde tazminata ve alacağa esas süre daima tartışmalı olacaktır. Bu durumdaki belirsizlik, yargılama ile giderilir.

4- Yargıtay uygulamasına göre işçinin iddia ettiği temel ücret miktarı işverence kabul edilmediğinde meslek kuruluşlarından olası (adet-emsal olan) ücret yönünden araştırmaya gidilmekte ve çoğunlukla meslek odasının bildirdiği ücret hesaplamaya esas alınmaktadır.

5- Alacak miktarı veya değerinin hakimin takdiri veya yasal nedenlerle indirim yapılarak belirlendiği durumlarda da alacak belirsizdir.

6- Dava konusu edilen alacağın (talep sonucunun) miktar olarak belirlenmesi, karşı tarafın vereceği (elindeki belgelerle) bilgi sonucu mümkün ise alacağın tartışmalı ve belirli olmadığı sonucuna varılmalıdır. Ücretle ilgili tüm deliller işveren uhdesindedir ve işçinin çoğu kez bu delillere ulaşmasına imkan tanınmamaktadır.

  • YARGITAY 9.Hukuk Dairesi, Esas:2011/47206, Karar:2011/39092, Karar tarihi :24.10.2011
“Belirsiz alacak davası kavramı 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107.maddesi ile getirilmiştir.Belirsiz alacak davası öncelikle bir tür eda davasıdır.Eda davasından farkı ise,talep sonucunda istenilen alacağın dava açıldığı anda tam olarak belirlenememesidir.Belirsiz alacak davasında davanın belirsiz alacak davası olduğu belirtilmelidir.Belirsiz alacak davası açıldığında,alacak yargılama aşamasında belirli hale geldiğinde,ıslah dilekçesi ile miktarın arttırılmasına gerek olmadığı gibi böyle bir durumda zamanaşımı itirazı da savunmanın genişletilmesi yasağına takılır.”

7) BELİRSİZ ALACAK DAVASI İLE KISMİ DAVA ARASINDAKİ TEMEL FARKLAR :

  • Zamanaşımı süresi sadece dava konusu edilen alacak tutarı için değil dava tarihi itibarı ile belirlenemeyen tüm alacak tutarı için kesilmiş olacaktır.
  • Yargılama sırasında oluşacak duruma göre talep sonucu, ıslaha ya da karşı tarafın muvafakatine gerek olmaksızın arttırılabilecektir.
  • Faiz sadece dava konusu edilen tutar için değil, yapılan inceleme neticesinde hesaplanan ve arttırılan tutar için de dava tarihinden itibaren hesaplanacaktır. Önceden temerrüdün varlığı halinde, temerrüt tarihinden itibaren faizin işlemesi gerekir.
  • Belirsiz alacak davası-özelliklerinin bir kısmını taşımakla birlikte- bir “kısmi” dava olmayıp,” tam bir eda “ davasıdır. Zira burada alacaklı, belirsiz alacak davası ile alacağının tamamının hüküm altına alınmasını amaçlamaktadır.

    8) BELİRSİZ ALACAK DAVASI VE KISMİ DAVANIN “KONUSU” :

    Belirsiz alacak davası kavramı İsviçre hukuk sisteminde bilinen bir düzenlemedir. Kanunsal terimde “rakam olarak belirlenmemiş alacak davası ” olarak geçer. Alman hukukunda ise, kanunda belirsiz alacak davası açıkça düzenlenmemiştir. Ancak imparatorluk mahkemesinin kararlarından bu yana, belirsiz alacak davası açılacağı kabul edilmektedir. Alman hukukunda uygulamada ve doktrinde, belirsiz alacak davası için “rakam olarak belirlenmemiş talep” ifadesi kullanılmaktadır. Gerek Alman hukukunda ve gerekse İsviçre hukukunda belirsiz alacak davası açıldığında zaman aşımının tüm alacak için kesildiği kabul edilmektedir. Kaldı ki, Alman federal mahkemesinin son kararlarında, belirsiz alacak davası açan davacının, dava dilekçesinde yaklaşık bir değer veya asgari miktar göstermesi dahi aranmamaktadır. Bu nedenle belirsiz alacak davası açan davacının, ortaya koyduğu somut vakıalara dayanılarak alacağının tümünü kapsar şekilde uygun bir tazminatın hükmedilmesinin istendiği, bunun sonucu olarak davanın açılması ile beraber zaman aşımının, talebin tamamı için kesildiği kabul edilmektedir. Alman federal mahkemesinin verdiği kararlar da bu yöndedir.

    Türk hukukunda ise belirsiz alacak davası, alacağın miktar yahut değerinin, davanın açıldığı tarihte belirlenmesinin, objektif veya sübjektif açıdan imkânsız olduğu durumlar için düzenlenmiştir. Kısmi davada hukuki yararın bulunmadığı kabul edilen durum ise, miktar hususunda taraflar arasında tartışma olmaması veya açıkça belirli bulunmasıdır. Hiç kuşkusuz miktar veya değerin, sözleşme, senet, belge veya mevzuat tarafından açıkça belirlenmiş olmadığı durumlar arasında, bunları belirlemenin, objektif veya sübjektif olarak imkânsız olduğu durumlar da mevcuttur. Yani belirsiz alacak davasının koşulu olan belirleme imkânsızlığı, kısmi dava için aranan hukuki yarar şartını karşılamaktadır. Ancak miktarın açıkça belirli olmadığı durumlar bununla sınırlı değildir. Miktarı belirlemenin imkânsız olmadığı, yani miktarın davacı tarafından da belirlenebilecek durumda olduğu, ancak senet, belge, sözleşme vs. tarafından açık bir belirlemenin yapılmadığı her türlü uyuşmazlık, müddeabihin bölünebilir olması koşuluyla, kısmi davaya konu edilebilecektir.

    Bir başka deyişle kısmi dava tipi, belirsiz davaya konu olabilecek uyuşmazlıkları da kapsamına alan bir “üst küme” niteliği taşımaktadır. Yani (konusu bölünebilen) her belirsiz alacak davası, istenirse kısmi dava şeklinde de açılabilir. Ya da belirsiz alacak davası biçiminde açılmış davada davacı, miktar belirlenebilir hale gelmesine rağmen, değeri artırmayabilir ve bu suretle dava, kısmi davaya dönüşmüş olur. Daha doğrusu belirsiz alacak davası, başlangıçtaki niteliği itibariyle, kısmi davanın özel olarak düzenlenmiş bir türevidir, yani kısmi dava niteliği taşımaktadır. Çünkü burada da, uyuşmazlığın, sonradan artırılabilir bir kısmı dava edilmektedir. Kısmi davadan -doğurduğu sonuçlar bakımından- farkı ise tam ve kesin miktar belirlenebilir olduğunda, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmadan artırım imkânı tanınmasıdır.

    Nitekim 107. maddenin ikinci fıkrasında: “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir” denmektedir. Burada davacıya bir hak sunulmaktadır,yükümlülük yüklenmekte değildir. Davacı bu hakkı kullanmaya zorlanamaz. Dolayısıyla alacak belirlenebilir olmasına rağmen davacı miktarı artırmadıysa, dava tümüyle kısmi davaya dönüşmüş olur; davacı ek dava açarak, alacağın kalan kısmını talep edebilir veya aynı davada ıslah yolunu kullanabilir.Bu halde de davacının davası kendiliğinden kısmi davaya dönüşmüş olur.

    Gerçekten de, 107. maddenin üçüncü fıkrasında; “ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir” denmek suretiyle belirsiz alacak davasının, başlangıçta, kısmi dava niteliği taşıdığı vurgulanmıştır. Çünkü bu fıkranın düzenlendiği 107. maddenin başlığı “belirsiz alacak ve tespit davası”dır. Belirsiz alacak davasını açıklayan bir hükümde, kısmi eda davasından söz edilmesi ve kısmi eda davası açmanın mümkün olduğu durumlarda, belirsiz tespit davası açılabileceğinin vurgulanması, belirsiz alacak davasının, başlangıçta kısmi dava niteliği taşıdığını göstermektedir. Ancak miktarı belirlemenin imkânsızlığı sebebiyle kanun koyucu, sonradan yapılacak artırımı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi tutmamıştır. Yani iki dava tipinin sonuçları açısından farkı, alacağın miktarının belirlendiği anda ortaya çıkmaktadır.

    Kanun koyucunun amacı, hak arama özgürlüğünü sınırlandırmak değil, etkin olarak koruma altına almaktır. Miktar veya değeri açıkça belirli uyuşmazlıkların kısmi davaya konu edilmesi, davacının hakkını kötüye kullanmasına engel olmak ve yargılama sisteminin, gereklilik olmadığı halde, aynı uyuşmazlık için, birden çok dava ile meşgul edilmesini engellemek için yasaklanmıştır. Çünkü kısmi dava yolu, miktar veya değerin hesaplamayla veya değerlendirmeyle belirlenebileceği durumlarda, bu belirlemenin, yargılama faaliyeti ile gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla ihdas edilmiştir. Hakkı ihlal edilen şahıs, bu ihlalin miktarını belirlemek için, belli hesaplama veya değerlendirmeler yapmak zorundaysa, onu tam miktar üzerinden dava açmaya zorlamak, hak arama özgürlüğünü sınırlandırma sonucunu doğuracaktır. Çünkü aynı hesaplama veya değerlendirmeyi, davalı başka, yargıç başka şekilde yapabilecektir. Oysa ortada bir hak ihlali iddiası vardır ve ihlale uğrayan şahsın, miktar veya değerin farklı şekillerde belirlenebilecek olmasından kaynaklanan tüm riski, harcı, yargılama masraflarını vs. baştan itibaren üstlenmesini istemek, hak aramayı zorlaştıracaktır. Bu sebeple ona, hakkının bir kısmını talep edip, tam ve kesin miktar yargısal faaliyet sonucunda belirlendikten sonra, geri kalan kısmı dava etme imkânı tanımak, hukuk devleti ilkesinin doğal sonucudur. Böylece miktar veya değerin farklı yöntemlerle belirlenebilecek olmasından kaynaklanan risk, dağıtılmış olacaktır. Oysa miktarın açık olduğu uyuşmazlıklarda böyle bir imkân tanınmasına ihtiyaç yoktur. Tam tersine, miktarın açıkça belirlenmiş olduğu, ayrı bir hesaplama veya değerlendirmeye ihtiyaç duyulmayan durumlarda, davacıya, alacağı parça parça dava etme hakkı tanımak, bir yandan yargısal sistemin, gereksiz yere birçok dava ile meşgul edilmesine ve böylece tıkanmasına sebebiyet verecektir, diğer yandan bu birçok davanın tüm riski davalıya yıkılacak, birden fazla yargılama masrafı ödemesine neden olunacaktır. İşte bu sebeple kanun koyucu, miktar veya değerin açıkça belirlenmiş veya tartışmasız olduğu durumlarda, kısmi dava açma hakkı tanımamış, bu konuda hukuki yarar olmadığını belirtmiştir.

    9) BELİRSİZ DAVANIN ŞARTLARI :

    Miktar veya değerin tam ve kesin miktarını belirleme imkânsızlığı hangi durumlarda kabul edilecektir? Yasa koyucu iki ayrı imkânsızlık durumu belirlemiştir: Birincisi objektif, ikincisi ise sübjektif, yani davacı açısından imkânsızlıktır. İmkânsızlık, miktarın hiç kimse tarafından kesin olarak belirlenememesi durumunda objektif, sadece davacıdan beklenemeyecek olması durumunda ise sübjektif niteliktedir. Örneğin beden bütünlüğün bozulması durumunda, zarar kapsamının belirlenebilmesi, belli süreler beklenmesini, vücudun iyileşme sürecinin gözlenmesini gerektirmektedir. Bu süreçten önce dava açıldığında, zararın kapsamını belirlemek, sadece davacı açısından değil, herkes için, yani objektif olarak imkânsızdır. Buna karşılık, zararın kapsamında genişleme olmasa dahi, miktarı belirlemek, teknik bilgilerin varlığına, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasına, karmaşık hesaplamalar yapılmasına bağlı olabilir. Örneğin destekten yoksun kalma tazminatında, birçok istatistikî verinin kullanıldığı logaritmik hesapların yapılması gerekmektedir. Böyle hesaplamaları yapabilmek, teknik konularda uzman olmayı gerektirmektedir. Davacıdan böyle bir uzmanlığı beklemek mümkün olmadığı gibi ona, dava açmadan önce, uzmanına hesaplattırma mükellefiyeti de yüklenemez. Bu gibi durumlarda, kesin miktarı belirlemek, herkes için değilse de, davacı açısından imkânsızdır. Özetle kesin miktarı belirlemek, teknik veya hukuki uzmanlık gerektiriyorsa, kural olarak sübjektif imkânsızlık mevcuttur.

    Özetle belirsiz alacak davasının şartı, alacak veya değerin tam ve kesin miktarını belirlemede, objektif veya sübjektif açıdan imkânsızlık bulunmasıdır. Sübjektif imkânsızlığa, davacının bilgi noksanlığı sebep olabilir ki bu, hakkın dayandığı maddi olgular hakkındaki bilgisizliktir.İşçi alacaklarında bu durum sıkça görülmektedir.

    Öte yandan hangi davaların belirsiz alacak davası olacağı,bu yönde hangi kıstasa başvurulacağı yönünde çeşitli tartışmalar yapılmaktadır.Öğretide kabul gören görüşe göre,”likid alacak” kavramı belirsiz alacak davasını tespit etmekte kullanılabilir.Bu konuda çok sayıda Yargıtay kararlarından da faydalanılabilir.Buna göre başlangıçta alacak likit ise belirsiz alacak davası açılamayacaktır.Alacak likit değilse,davanın tarafları ve mahkeme tarafından davanın başlangıcında hesap edilemiyorsa,bu durumda belirsiz alacak davası açılabilecektir.


    10) ZAMANAŞIMININ KESİLMESİ :

    Belirsiz alacak davasıyla ilgili düzenleme, bu tipe uygun davanın açıldığı anda, alacağın tümü için zamanaşımın kesilip kesilmediği hususunda da tartışma yaratmıştır. Baskın görüşe göre, bu dava hakkı, miktarı belirlemedeki imkânsızlık sebebiyle tanındığından, asgari miktar üzerinden açılan dava, tüm alacak için zamanaşımını keser. Çünkü kanunun amacı hukuki korumayı etkin olarak sağlamaktır. Etkin koruma sağlamayı amaçlayan bir kanun, belirlenmesi imkânsız olan miktar açısından, zamanaşımının işlemesine izin veremez.Kanun koyucunun sübjektif amacının da bu yönde olduğu madde gerekçelerinde açıkça görünmektedir.

    Tüm hukuk dalları gibi, yargılama hukukunun asli amacı da, toplumsal ilişkileri yaşanabilir kılmak, toplumsal ilerleme yolunu açık tutmak, böylece toplumun, tüm üyelerinin en yüksek bilgi ve refah seviyesine çıkarılmasını sağlamaktır. Bu sebeple devlete düşen görev, şahıslara etkin hukuki koruma ve en az onun kadar önemli, etkin hak arama özgürlüğü tanımak, daha doğrusu, hak arama özgürlüğünü etkin olarak kullanmayı sağlayacak tüm araçları temin etmektir. Hak arama özgürlüğünün etkin kullanımının güvence altına alınmadığı bir toplumda, özel hukuk ilişkisine duyulan güven de ortadan kalkar.

    Bu yönden bakıldığında, kesin miktarını belirleyemeyeceği bir uyuşmazlığı, asgari değer üzerinden dava eden şahsı, alacağın tümü açısından zamanaşımını kesmiş saymak, etkin hukuki korumanın ana koşullarından biridir.

    Kanun koyucunun sübjektif amacı bu doğrultudadır. 107. maddenin gerekçesinde; “Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir” denmek suretiyle belirsiz alacak davasında, hesaplanabilecek bir asgari değerin dava edilmesinin amaçlandığı ortaya konmuştur. Yani kanun koyucu, tam ve kesin miktarı belirleme imkânı olmayan şahsın, keyfi bir değer göstererek değil, hesaplanabilen asgari değer üzerinden dava açacağını varsaymıştır. Ancak hukuk devletinde geçerli yorum ilkesi, sübjektif amaca göre değil, objektif amaca göre yorumdur. Bu ilkeye göre, kanun koyucunun değil, kanunun ne amaçladığı araştırılır ve mevcut kuralın, hangi toplumsal ihtiyaca cevap vermek üzere ihdas edildiği belirlenmeye çalışılır.Kanunun objektif amacının da bu doğrultuda olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü kısmi davayı tanımlayan 109. maddede; “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” dendiği halde, belirsiz alacak davasını izah açıklayan 107. maddede: “alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir” cümlesi yer almaktadır. Yani kısmi davada, dava edilecek bölüm için hiçbir sınırlandırma yapılmazken, belirsiz alacak davasında, “asgari bir miktarın” gösterilmesi zorunlu tutulmuştur.

    11) İŞÇİ ALACAKLARI BELİRSİZ ALACAK DAVASI YOLUYLA TALEP EDİLEBİLİNİR Mİ?

    Alacak miktarı hakkında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmasının, talep sonucunun belirlenemez olduğu anlamına gelmediği ifade edilmektedir. Bir başka anlatımla her davada karşı tarafın iddia, savunma, ispat ve delillerinin durumuna göre davacının davayı kaybetmesi ya da istediğini elde edememesi ihtimali vardır. Bu ihtimal, alacağın belirsiz olduğu anlamına gelmemektedir. O nedenle de, kıdem, ihbar, fazla çalışma, yıllık ücretli izin alacağı gibi alacaklar için belirsiz alacak veya kısmi dava açılmasının mümkün olmadığı ileri sürülmüştür.Bu görüşe baskın doktrin şu nedenlerle katılmamıştır ;

    İşçinin aldığı ücreti ve çalışma süresini bilmesi gerektiği varsayımı ile işçilik alacaklarına ilişkin davaların belirli olduğu şeklinde düşünce tarzı,TÜİK verilerine göre çalışanların %41’inin kayıt dışı olduğu,kayıtlı olanlarının önemli bir kısmının gerçek ücretinin SGK’na bildirilmediği,kamu yada özel sektörde faaliyet gösteren alt işverenlik ilişkilerinde yaygın olarak muvazaalı uygulamalara gidildiği,çalışma hayatı yada sigorta denetimlerinin istenen düzeyde olmadığı, ülkemiz gerçekleri ile tam olarak örtüşmemektedir.Sendikalılık oranı sürekli olarak azalmakta ve bağıtlanan toplu iş sözleşmeleri çalışan kesimin çok azını kapsamaktadır.İşçilerle bireysel iş sözleşmesi imzalanması,aksi halde çalışma belgesi ile ücret hesap pusulası verilmesi,günlük ve haftalık iş sürelerini bildirmesi şeklinde yasal düzenlemelere işverence genelde uyulmamaktadır.İşçilerden yaygın olarak ibranameler alınmakta,ikale sözleşmeleri ile bertaraf edilmektedir.Bütün bunların üzerine işçilerin yasal yollardan hak aramalarının zorlaştırılması,dengeleri işçi aleyhine bozabilecektir.

    İşçilik haklarının belirsiz alacak davası ile talep edilebilecek oluşu,ek dava ve ıslah gibi kurumları devreden çıkarması ve daha hızlı şekilde adaletin gerçekleşmesi için bir fırsat olarak görülmelidir.İşçilik hak ve alacaklarının hesabı,isbatı gereken bir çok unsura dayanmaktadır.Hesabın unsurlarında oluşacak herhangi bir uyuşmazlık,belirsiz alacak davasının açılabilmesi anlamına gelir.

    Hesabın tüm unsurlarının tartışmasız olması halinde dahi işçinin eğitim durumu ve bilgisi doğrultusunda işçilik alacaklarını doğru şekilde belirlemesi oldukça zordur.Aynı durumda olan bir işçinin hesap noktasında ciddi masraf yaparak özel bir hesap raporu aldırması da beklenmemelidir.Yine hesap unsurlarının ciddi bir bölümü işverenin elindedir.

    Belirsiz alacak davasındaki belirsizlikler,yargı kararları netleşmeye başlamıştır.Yargıtay 9.Hukuk Dairesi verdiği iki kararında,alacağın belirsiz olması noktasında bazı kriterlere yer vermiş ve en azından kıdem,ihbar tazminatlarıyla ücret ve fazla çalışma ücretleri bakımından somut olaya özgü olarak alacakların belirsiz olduğunu saptamış,kısmi davanın açılabilmesine imkan tanımıştır.

    Gerçektende İşçilik alacaklarının özelliği gereği, bu alacakların mutlak olarak belirsiz olduğunu kabul etmek veya etmemek mümkün değildir. Bu nedenle, talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre hakim tarafından değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır. Yargıtay’ın da son görüşleri bu yöndedir. Ancak şu da akıldan çıkarılmamalıdır ki, “iş hukukuna ilişkin hükümlerin yorumunda işçi lehine yorum yapılması” ilkesi uyulması elzem bir içtihattır.(28.05.1958 tarihli İçtihat Birleştirme Kararı)”

    12) BELİRSİZ ALACAK DAVALARINDA ASGARİ GEÇİCİ MİKTARIN BELİRLENMESİ VE EKSİK GÖSTERİLMESİNİN SONUÇLARI :

    HMK 107. Maddesinde kanun koyucu “asgari miktar “ tan söz etmiş ancak buna ilişkin herhangi bir oran vs. vermemiştir. Hal böyle olunca , ilgili yasanın yürürlüğe girdiği 01/10/2011 tarihinden sonra nerede ise bugüne kadar açılan belirsiz alacak davalarında alacaklı, dava geçici miktarını gerçekten de asgari düzeylerde belirleyerek( geçmişte kısmi dava açıyormuş gibi) davasını ikame etmiştir. Zira o dönemde ne avukatın ne hakimin ne de vatandaşın elinde uygulamaya yönelik-yasa metninden başka- hiçbir done yoktu. Ancak ilgili yasanın yürürlüğe girdiği tarihten nerede ise 2,5 yıl geçmiştir. Son dönemlerde özellikle belirsiz alacak davalarına ve uygulamalarına ilişkin bir çok hukuksal çalışma artık hukukçuların hizmetine girmiştir. Belirsiz alacak davasında hakim, davacının gösterdiği geçici miktarın veya değerin dürüstlük kuralına göre eksiksiz gösterilip gösterilmediğini kendiliğinden göz önüne almalıdır. Unutulmamalıdır ki , dürüstlük kuralı tüm yargılamaya hakim olan ilkelerden olup, hakim tarafından kendiliğinden uygulanır. Davalı da dava konusu olarak geçici değerin eksik veya hatalı gösterilmesine ön inceleme duruşmasına kadar itiraz edebilir. Belirsiz alacak davasında , yargılama sırasında hakim, gösterilen geçici miktarın veya değerin, normalde tespit edilen değerden daha düşük olduğunu tespit ederse buna bağlı olarak geçici miktarın davacı tarafından tespit edilebilecek değere yükseltilmesini ve buna bağlı olarak harcın tamamlatılmasını sağlamak için davacıya uygun bir süre vermelidir. Davacı bu süre içerisinde ara kararı yerine getirmediği taktirde sonucuna katlanmalıdır.

    Bugün bu soruna, Doktrinde oldukça önemli bir yer tutan “6100 sayılı HMK’ya göre İş yargısında Belirsiz Alacak Davası ve Kısmi Dava “ başlıklı kitapta (Yetkin yayınları genişletilmiş ikinci baskı,Şahin Çil-Bektaş Kar,sayfa 53) şu şekilde bir çözüm üretilmiştir….” Sorun, tahsil amaçlı belirsiz alacak davası olarak belirlenebilecek miktar istenmeden,kısmi davadaki miktar gibi açılması halinde meydana gelecektir.Zira tahsil amaçlı belirsiz alacak davası açmak isteyen davacının en azından davanın başında belirleyebildiği miktarı dava dilekçesinde belirtmesi zorunluluğu vardır.Örneğin süre ihtilafsız,ancak ücret tartışmalı ise davacının kıdem tazminatını en azından davalının kabulünde olan ücret üzerinden belirleyip talep etmesi gerekir.Davacı belirsiz alacak davası olarak açtığı davada bu miktarı da belirtmeyip,daha az miktarda talepte bulunmuş ise yine davacıya belirleyebileceği miktar kadar talebini arttırması ve harcını tamamlaması için kesin süre verilmelidir.Ancak davacının bu süre içinde miktarını belirleyip harcının tamamlayamaması halinde ise kanaatimizce dava usulden reddedilmemeli,davaya (HMK 107/3 md.sinde yerini bulan) kısmi eda ve külli tespit davası olarak devam edilmelidir.Bir anlamda davacının tespitini istediği kabul edilmelidir.Bu şekilde işlem usul ekonomisine de uygun olacaktır “

    Burada dikkat edilmesi gereken husus, hakimin geçici miktarı arttırmasını davacıdan istemesidir, yoksa davacı kendiliğinden bu eksikliği tespit edip geçici miktarı arttırma ve harcı yatırma yoluna gitmemelidir. Zira böyle bir durumda mahkeme hakimi, davacının kendiliğinden yapmış olduğu bu işlemi, HMK 107/2. Maddesinde yerini bulan “talep arttırım” işlemi olarak görebilecek, sonuçta, davacı iş bu davada bir daha talep artırım yoluna gidemeyecektir. Onun için artık ıslahtan başka kullanacağı bir yol kalmayacaktır.

    Eğer hakim böyle bir süre vermemişse,davacının geçici olarak tespit ettiği talep miktarını, yürüttüğü belirsiz alacak davası için makul bulmuş demektir.Şu halde davacı, hakimin, talebinin miktarını belirlemesi için verdiği sürede geçici miktarı veya değeri arttırmışsa, yine aynı sürede buna uygun olarak harcı da tamamlaması gerekir. Bunun üzerine hakim artırılan bu miktara göre davaya devam etmeli ve bu miktar üzerinden karar vermelidir.

    13) BELİRSİZ ALACAK DAVASINDA “alacak miktarının belirlendiği an” MESELESİ:

    6100 sayılı HMK’ nunda davacının talebini rakamsal olarak ne zaman belirleyeceğini, ”karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değeri tam kesin olarak belirlenmesinin mümkün olduğu an “ olarak düzenlenmiştir. Ancak alacağın miktarının hangi anda belirlenebildiği her somut olaya göre farklılık gösterecektir. Doktrinde belirsiz alacak davasında talep sonucunun rakamsal olarak belirlenmesinin hangi anda mümkün olduğuna davacının karar vereceğini, hakimin bu konuda davacıya süre vermesi veya hatırlatmasının söz konusu olmayacağını belirten görüşler ortaya atılmış, buna karşılık bir kısım hukukçular “an” ibaresinin “zamanın bölünemeyecek kadar kısa parçası” nı ifade ettiğini, oysa talebin arttırılabilmesi için her somut olayın özelliklerine göre belli bir zamana ihtiyaç olduğunu, bu bakımdan hakimin talep artırım için uygun bir süre vermesi gerektiğini ifade etmektedirler. Bugün ise bu sorun çözülmüş durumdadır. Alacağın miktarının belirlenebilir olduğu anda hakim davacıya talep sonucunu rakamsal olarak kesin şekilde belirleyebilmesi için süre vermektedir. Önemle belirtmek gerekir ki, hakimin davacıya süre vermesi hakimin aydınlatma ödevinin sınırlarını aşmamaktadır. Hakim burada aydınlatma ödevi çerçevesinde davacıya, talep sonucu rakamsal olarak belirlemesi için süre vermesi, ona öğüt vermesi veya yol göstermesi anlamına gelmeyecektir. O sadece belirsiz alacak davasının bir gereği olarak davacıya talebinin miktarını ve değerini belirlemesi için süre vermektedir. Burada talep sonucunun rakamsal olarak belirlenememesi durumunun ne zaman sona erdiği, en iyi hakim tarafından değerlendirileceğinden tereddüt etmemek gerekir.

    14)BELİRSİZ ALACAK DAVASI VE ISLAH KONUSU :

    Belirsiz alacak davasının kabulü ile beraber ıslah yoluna başvuru sayısı önemli ölçüde azalmış durumdadır. Çünkü davacı ıslah yoluna özellikle bilirkişi incelemesi sonrası ortaya çıkan rapora dayanarak talep sonucunu artırabilmek için başvurmaktadır.Belirsiz alacak davasının açılabildiği durumlarda,davacı yargılama sırasında ıslaha ihtiyaç duymaksızın bilirkişi raporuna göre talebinin miktarını belirleyebilmektedir.Davacı için bu ekonomik açıdan büyük fayda sağlamaktadır.Çünkü ıslah hakkının kötüye kullanılmaması için ıslaha başvuran taraf teminat yatırmalıdır.Ayrıca davacı açtığı davayı kazansa bile,ıslah giderleri davalıya yükletilemez.Islah zamanında ıslah edilen miktarın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı meselesi ise davacının hakkını ciddi anlamda tehdit eden bir olgudur.Bu ve bunun gibi bir çok dezavantaj belirsiz alacak davası ile bertaraf edilmektedir.

    BELİRSİZ ALACAK DAVASI AÇABİLECEK OLAN DAVACININ DAVASINI HİÇBİR ZAMAN KISMİ DAVA OLARAK AÇMASI VEYA DEVAM ETTİRMESİ NORMAL ŞARTLAR ALTINDA BEKLENEMEZ. ÇÜNKÜ;

    Davacı eğer kısmi dava olarak davasını açmış veya davasını sonradan kısmi davaya tahvil etmiş ise, o artık belirsiz alacak ve tespit davasının en önemli özelliği olan “davanın açıldığı anda alacağın tamamı için zamanaşımının kesilmesi “ ilkesinden yararlanamayacaktır.Ancak seçimlik hakkını bu şekilde kullanan davacının,kısmi davanın kendine özgü sonuçlarına da katlanması gerekecektir.
    Gerçekten de, davasını kısmi dava olarak açan veya yargılama sırasında ıslah dilekçesi sunmak vs. gibi işlemleri yaparak davasını kısmi davaya dönüştüren davacı, davanın başında belirttiği miktarı ıslah ile arttırdığında, davalı tarafından,ıslah ile arttırılan miktarın ıslah tarihi itibariyle zamanaşımına uğradığı def’inin ileri sürülmesini engelleyemeyecektir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06/03/2013 tarih ve 2012/4-824 E. 2013/305 K. Sayılı içtihadında “ıslah dilekçesi ile talep edilen tazminata karşı zamanaşımı def’inin ileri sürülmesinin mümkün olduğu” belirtilmektedir. Bu durumda davacı, örneğin 500-tl bedelle açmış olduğu kısmi alacak davasında yargılama sonunda bilirkişi raporu ile alacağı 10.000-tl olduğu tespit edilmiş ise bakiye 9.500-tl alacağı için ıslah dilekçesi vererek harcını yatırmış olsa da,davalı ıslah ile artırılan bedel için zamanaşımı definde bulunabilecek ve bu defi, süresinde ise hakim tarafından dikkate alınacaktır.Eğer gerçekten ıslah tarihi itibarıyla, davacının sonradan tespit edilen 9.500-tl alacağı zamanaşımına uğramış ise,o artık “ yargılamanın uzun sürmesi benim kabahatim değil “ diyemeyecek, bu konuda hiçbir –veya hatırı sayılır - kusuru olmamasına rağmen böylece ciddi bir hak kaybına uğrayacaktır.

Bundan kısa bir süre önce Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin (21/02/2012 t.2011/11327 E. 2012/2564 K. sayılı kararı gibi ) -birbirine yakın tarihlerde- birçok kararında “tazminat isteğinin ıslah yolu ile arttırılması yeni bir dava niteliğinde olmayıp,dava dilekçesinde yapılan bir değişikliktir.Bu nedenle sadece dava dilekçesine karşı ileri sürülebilecek olan zamanaşımı itirazı ıslaha karşı ileri sürülemez” ilkesini benimsemiş ise de,Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bizce hakkın elde edilmesini oldukça zorlaştıran yukarıdaki ilgili kararı ile işbu ilke kararından dönmek zorunda bırakılmıştır.

Gerçekten de,kısmi davasını açtığı dönemde zamanaşımına girmeyen ancak gerek objektif gerekse sübjektif nedenlerle alacağının tamamını belirleyemeyen, belirlediği bir miktar üzerinden davasını açan alacaklının davasında, delillerin toplanması,tanıkların dinlenmesi,davalıdan sadır belgelerin getirtilmesi, bilirkişi safhası gibi çeşitli merhalelerden geçerek alacağın tamamı tespit edilebilmektedir.İşte bu safhada davacı artık belli olan bakiye alacağını ıslah dilekçesi ile arttırmak suretiyle talep edebilecektir.Peki ya ıslah tarihinde istenilen alacak zamanaşımına uğramışsa ne olacaktır ? Ülkenin yargılama konusundaki ciddi aksaklıkları,uzun yargılama süreleri,hakimin gayretlerine rağmen bitmeyen davalar,uzayıp giden işlemler,süreler… Tüm bunların sebebi davacı olmadığı halde, sonucu onun omuzlarına yüklemek,onun kısmi davasını açtığı ilk miktar ile davasını sonuçlandırmak… kabul edilemez.Şu halde davayı ne kadar uzatırsa o kadar zamanaşımından yararlanacak olan davalının tek yapması gereken şey,davayı olabildiğince gerekli gereksiz şeylerle uzatmak,kendisine düşen görevleri olduğunca geç yerine getirmek vb. olacaktır ki,hukukun temel prensipleri bu sonucu asla kabul etmez,etmemelidir.

İşte böyle bir durumla karşılaşmamak için davacı ,davasını belirsiz alacak davası olarak açabiliyor ise, açmalı, Kısmi dava yolundan kaçınmalıdır.

15) SONUÇ : Yukarıda belirttiğimiz tüm konular için 12 temel eser ve yaklaşık 78 bilimsel makale incelenmiş ve bir özet çalışması yapılmaya çalışılmıştır. Amaç,HMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadarki süreci, yaşanılan temel sıkıntıları,bunların bertaraf edilebilmesi için önerilen ve kabul gören çözümleri bir bakışta ve çokta derinlere girip kılcal damarlarda kaybolmadan ana hatlarıyla ortaya koymak,günümüzde araştırma yapmaya zaman bulamayan hukukçu arkadaşlarımıza bir nebzede olsa yararlı olmaya çalışmaktır.

Şunu da belirtelim ki; bu konuda bir çok araştırmadan sonra ortaya konulup,tüm Türkiye bazında baskın olarak yararlanılıp atıf yapılan en aktif çalışmanın,Sayın Şahin Çil ve Sayın Bektaş Kar isimli hukukçularımıza ait “ 6100 sayılı HMK’na göre İş Yargısında Belirsiz Alacak Davası ve Kısmi Dava “ adlı eseri olduğunu ve ülkenin iş hukuku Hakimlerinin ve bu dalda çalışma yapan tüm Avukatların tabiri caiz ise başucu kitabı haline gelen söz konusu eserin bu övgüyü çoktan hakkettiğini, pekala söyleyebiliriz.

DERLEYEN VE KALEME ALAN
İzmir Barosu Avukatlarından
AV.CENGİZ DEMİRCİ

YARARLANDIĞIM KAYNAKLARDAN BAZILARI :
1 -Nezih SÜTÇÜ ( Hukuki İncelemeler Kütüphanesi )
2 -Ender DEDEAĞAÇ (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun getirdikleri)
3 -Ejder YILMAZ ( Yeni HMK ile getirilen yenilikler)
4 -Baki KURU -Ali Cem DURAK ( Hukuk Muhakemeleri Kanununun getirdiği başlıca yenilikler)
5 -Murat ATALI ( Medeni Usül Hukuku)
6 -Ünzile KÜÇÜKÖNER ( HMK,Dava çeşitleri,Belirsiz alacak davası)
7 -Muhammet ÖZEKES ( HMK Hukuk Yargılamamıza ne getiriyor)
8 -Hakan PEKCANITEZ ( Belirsiz alacak davası)
9 -M.İhsan DARENDE ( Belirsiz alacak davası – Kısmi dava ilişkisi )
10-Cemil SİMİL ( Belirsiz alacak davası)
11-Çelik Ahmet ÇELİK ( Tazminat ve alacak davaları )
12-Cevdet İlhan GÜNAY ( İş davaları)
13-Mustafa KILIÇOĞLU – Kemal ŞENOCAK ( İş Kanunu Şerhi)
14-Şahin ÇİL – Bektaş KAR ( 6100 sayılı HMK’na göre İş yargısında Belirsiz Alacak Davası ve Kısmi Dava)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacak bir konuda belirsiz alacak davası açılması lawyer0202 Meslektaşların Soruları 7 20-09-2019 11:33
6100 sayılı HMK, BELİRSİZ ALACAK DAVASI, İŞ DAVALARI av.sgenc Meslektaşların Soruları 13 24-10-2014 12:19
KAHDEM 8 Mart 2014 Basın Bildirisi Doç. Dr. Özge Yücel Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 08-03-2014 12:04
işçi alacakları için açilacak davada (belirsiz dava olacak) harca esas değer nasıl hesaplanır arhan Meslektaşların Soruları 3 27-12-2012 10:03


THS Sunucusu bu sayfayı 0,11312008 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.