Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Sözleşmeye Aykırılık-Güzellik Merkezi

Yanıt
Old 30-10-2010, 11:30   #1
AvFıratArslan

 
Varsayılan Sözleşmeye Aykırılık-Güzellik Merkezi

Herkese iyi çalışmalar,

Müvekkil bir güzellik merkeziyle sözleşme imzalıyor. Sözleşmeyi imzalamasındaki esas amaç; güzellik merkezinin bayanların belirli bölgelerinde oluşan tüyleri bitirmeyi garanti ettiği içindir. Müvekkil parasını ödüyor ve tedavi süreci başlıyor. Fakat 2 seneye yakın tedavi görüyor tüyler bitmiyor. Daha sonra kendisi dava açıyor. Tüketici Mahkemesine başvuruyor, ve oradan genel mahkemelere yönlendiriyorlar. Karşı taraf; güzellik merkezi olduğu için ve tıbbi bir konu olduğu için kendilerinin görevine girmediğini beyan ediyorlar. Sayın Meslektaşlarıma sormak istediğim şunlardır;

Görevli Mahkeme neresidir?(Karşı taraf göreve ilişkin itirazda bulundu henüz mahkemece karar verilmedi)

Sözleşmenin 6. maddesi ''hizmet bitme garantilidir''şeklidedir. Ayrıca el ilanları falan tamamen bitme garantili olarak belirtilmiş.

Ayrıca müvekkil güzellik merkezine ödediği bedeli istemiş ve ayrıca iki sene boyunca acı çektiği tedaviye maruz kaldığı için 5.000TL manevi tazminat istemiştir. Bu durum sizce nasıl neticelenir?

Genel olarak; konuya ilişkin herhangi bir benzer Yargıtay Kararına rastlayamadım, eğer bulabilen meslektaşlarımız varsa, paylaşırsa çok sevinirim.

Saygılarımla...
Old 30-10-2010, 12:02   #2
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan AvFıratArslan
Herkese iyi çalışmalar,

Müvekkil bir güzellik merkeziyle sözleşme imzalıyor. Sözleşmeyi imzalamasındaki esas amaç; güzellik merkezinin bayanların belirli bölgelerinde oluşan tüyleri bitirmeyi garanti ettiği içindir. Müvekkil parasını ödüyor ve tedavi süreci başlıyor. Fakat 2 seneye yakın tedavi görüyor tüyler bitmiyor. Daha sonra kendisi dava açıyor. Tüketici Mahkemesine başvuruyor, ve oradan genel mahkemelere yönlendiriyorlar. Karşı taraf; güzellik merkezi olduğu için ve tıbbi bir konu olduğu için kendilerinin görevine girmediğini beyan ediyorlar. Sayın Meslektaşlarıma sormak istediğim şunlardır;

Görevli Mahkeme neresidir?(Karşı taraf göreve ilişkin itirazda bulundu henüz mahkemece karar verilmedi)

Sözleşmenin 6. maddesi ''hizmet bitme garantilidir''şeklidedir. Ayrıca el ilanları falan tamamen bitme garantili olarak belirtilmiş.

Ayrıca müvekkil güzellik merkezine ödediği bedeli istemiş ve ayrıca iki sene boyunca acı çektiği tedaviye maruz kaldığı için 5.000TL manevi tazminat istemiştir. Bu durum sizce nasıl neticelenir?

Genel olarak; konuya ilişkin herhangi bir benzer Yargıtay Kararına rastlayamadım, eğer bulabilen meslektaşlarımız varsa, paylaşırsa çok sevinirim.

Saygılarımla...

http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/862.html


Tüketiciyi Koruma Kanununun, "Amaç-kapsam", "tanımlar", "Yetkili/Görevli mahkeme", "Ayıplı Satış/Hizmet", "Garantili Satışlar" gibi hükümlerini okursanız cevabı bulursunuz.

Kolay gelsin.
Old 30-10-2010, 12:06   #3
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlığa Borçlar Kanunu'nun vekalete ilişkin hükümlerinin kıyasen uygulanacağı kanısındayım.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.10.2009 tarih ve 2009/13-393 E. 2009-452 K. sayılı kararında "...
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (B.K.) 386. maddesine göre; <Vekalet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.

Diğer akitler hakkındaki kanuni hükümlere tabi olmayan işlerde dahi, vekalet hükümleri cari olur.> Akit çerçevesinde vekil bir sonuca ulaşmak için belli bir yönde iş görür.

B.K. 390/2. maddesi ne göre de; <Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.> Bu hükümde geçen <iyi bir surette ifa> mehaza göre sadakat ve özen ile ifa anlamında kullanılmıştır (Yavuz, Cevdet: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1997, s. 598).

Diğer taraftan B.K.'nun 390/f.1'in <Vekilin mesuliyeti umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir> şeklindeki hükmü ile vekilin özen borcu genel olarak düzenlenmiş, işçinin mesuliyetine dair B.K.'nun 321. maddesi <İhtimam mecburiyeti> başlığı altında işçinin özen borcuna ilişkin olarak <İşçi taahhüt ettiği şeyi ihtimam ile ifaya mecburdur> hükmünü taşımaktadır. Bu düzenleme çerçevesinde vekilin özen borcunun özelliği vekilin hedef tutulan sonucunun başarılı olması için işlerin mutat cereyanına göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunmasının gerekmesidir. Vekilin özen borcu, iş görürken yöneldiği sonucun olmaması değil bu sonuca erişmek için yaptığı faaliyetleri özenle yürütmesidir (Tandoğan Haluk: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C. 2, Ankara 1977, 199).

Özen borcunun yerine getirilmediğini ispat yükü müvekkildedir. Sadece başarılı bir sonucun gerçekleşmediğini ispatlayarak bu külfetini yerine getirmeyecektir. Ayrıca vekilin mesleğinin kurallarına uygun olmayan bir davranışta bulunduğu iddiasını işlerin normal akışına göre sonucun meydana gelmemesinde etken olduğunu ispatlaması gerekir (Yavuz, Cevdet: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1997, s. 599).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; yasada düzenlenmeyen iş görme sözleşmeleri hakkında vekalete ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği ortaya konulmaktadır.
Nitekim aynı ilke, Hukuk Genel Kurulu'nun 11.12.2002 tarih ve 2002/13-1011 E.-1047 K. sayılı ilamının gerekçesinde de; <Gerçekten de, B.K.'nun 386/2. maddesi hükmü uyarınca, diğer iş görme sözleşmeleri hakkındaki yasal düzenlemelere tabi olmayan işlerde, vekalet hükümleri geçerlidir. Somut olayda olduğu gibi, özel hastane ile hasta arasındaki uyuşmazlıkların vekalet sözleşmesine ilişkin hukuksal düzenlemelere göre çözülmesi gerektiği konusunda, öğreti ve Yargıtay'ın istikrar kazanmış uygulaması arasında paralellik bulunmaktadır. (Öğreti ve uygulamaya örnek olarak: Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Cilt: 2, Sevinç Matbaası, Ankara 1977, sayfa: 176 ve devamı; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 04.03.1994 gün ve 1994/8557-2138 sayılı kararı ve aynı doğrultudaki birçok başka karar)> denilmek suretiyle benimsenmiştir" denilmektedir.
Yukarda da sözü edildiği gibi "Özen borcunun yerine getirilmediğini ispat yükü müvekkildedir. Sadece başarılı bir sonucun gerçekleşmediğini ispatlayarak bu külfetini yerine getirmeyecektir. Ayrıca vekilin mesleğinin kurallarına uygun olmayan bir davranışta bulunduğu iddiasını işlerin normal akışına göre sonucun meydana gelmemesinde etken olduğunu ispatlaması gerekir (Yavuz, Cevdet: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1997, s. 599)."
Öyle ise garanti edilen sonucun gerçekleşmediğini değil vekilin özen borcunu yerine getirmediğini ispatlamak zorundasınız.
Sonucun garanti edilmesi hususuna gelince bu sözleşme görüşmelerinde kusur oluşturmaktadır. Hukukun temel ilkelerine göre herkes, sözleşme görüşmelerinde karşı yanı yanıltacak, ona güven telkin edecek tutum ve davranışlardan kaçınmak ve görüşmelerde özenli davranmak mükellefiyeti altındadır. “Culpa İn Contrahendo” denen bu ilkeye göre, bir kimse, başkalarıyla sözleşme ilişkisi kurmak için görüşmeler yaparken, kendisine muhatap olan şahsa yanlış bilgi vermemeli veya onun bilmesi gereken hususları açıklamakta kusur işlememeli, onun şahsını ve malını zarardan koruyucu önlemleri almalıdır. Diğer söyleyişle bir kimse, daha icap veya kabul beyanını açıklarken hatta icap veya kabulden önceki müzakereler sırasında, muhatabına esası olmayan bir güven vermekten kaçınmak, onun canını ve malını zarardan korumak zorundadır. Bu, iş hayatında hâkim olan telakkilerin ve dürüstlük kuralının tabii gereklerinden birisidir (Tekinay-Akman-Burcuoğlu-Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Sayfa: 1306). Bu borca aykırılık halinde, muhatabın uğradığı zarar, kusurlu görüşmeci tarafında ödenmek zorundadır. Mevzuatımızda bu sorumluluğun dayandığı hüküm MK’nın 2/1. maddesidir. Bu hükme göre: “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır”. Bu kişi, sadece kendi davranışlarından değil, sözleşme görüşmesine ona yardımcı olarak katılan kişilerin davranışlarından da sorumludur (BK 100). Gerçekten de bu hükme göre: “Bir borcun ifasını veya bir borçtan mütevellit bir hakkın kullanılmasını kendisi ile beraber yaşayan şahıslara veya maiyetinde çalışanlara velev kanuna muvafık surette tevdi eden kimse, bunların işlerini icra esnasında ika ettikleri zarardan dolayı diğer tarafa karşı mesuldür”
Vekalet sözleşmesindeki özen borcuna aykırılık olmadığı takdirde sözleşme görüşmelerindeki kusur nedeniyle ödediğiniz bedeli alabileceğiniz gibi manevi tazminata da hak kazanacağınız kanısındayım. KOLAY GELSİN
Old 30-10-2010, 12:09   #4
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
19.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/2865
Karar: 2005/11959
Karar Tarihi: 01.12.2005

TAZMİNAT DAVASI - BAYİLİK SÖZLEŞMESİ - GÜVEN İLİŞKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ - SÖZLEŞME YAPIM AŞAMASINDAKİ SORUMLULUK - DÜRÜSTLÜK KURALININ UYGULANMASI

ÖZET : Taraflar arasındaki uyuşmazlık, bayilik sözleşmesi imzalanacağı inanç ve düşüncesi ile yapılan harcamalara ilişkin tazminat talebinden kaynaklanmaktadır. Bayilik görüşmelerinin başlamasıyla hukuki ilişki kurulmuş sayılır. Bu ilişki dürüstlük kuralına dayandığından, görüşmeler sırasında akdin içeriği ve şartları ile ilgili olarak tarafların birbirlerine bilgi vermesi, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve malvarlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi gerekir.

(4721 S. K. m. 2) (818 S. K. m. 96)

Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, müvekkilinin otomotiv sektöründe faaliyet gösterdiğini ve davalı ile M... marka araçların İzmir bayiliğinin müvekkili tarafından yapılması hususunda mutabakata varıldığını ve bu konuda taraflar arasında tutanak düzenlendiğini, bunun üzerine müvekkilinin satış yeri olmak üzere işyeri kiraladığını, gereken tadilatlar ve reklam panoları yaptırıldığını ve tüm şartları yerine getirmesine rağmen davalıdan gelen yazıda başvurunun 30.09.2000 tarihinde yapılacak görüşmeye rağmen ertelendiğinin bildirildiğini, ancak davalının bu tarihte müvekkili ile görüşmeye gelmediğini, çekilen ihtarnameye de davalının cevap vermediğini, müvekkilinin taraflar arasındaki mutabakat nedeniyle birçok masraf yaptığını, maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek, davalının ticari örf, adet ve ahlaka aykırı davrandığını öne sürerek bu zararın tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin davacı ile herhangi bir yetkili satıcılık sözleşmesi imzalamadığı gibi, bu konuda bir mutabakat da olmadığını, davacının bayilik talebi üzerine görüşmeler yapıldığını ve müvekkili elemanları tarafından davalıya öneriler getirildiğini ancak, müvekkili tarafından davacıya işyeri kiralanması, tadilat veya reklam yapması hususunda bir talep iletilmediğini, davacıya herhangi bir güvence verilmediğini, davacının müdebbir bir tacir gibi davranmadığını öne sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacının davalıdan alacaklı olduğunu ispat edemediği, defterlerinin kendi lehine delil olma özelliğine sahip bulunmadığı, davalı defter ve kayıtlarına göre davacının davalıdan herhangi bir alacağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, bayilik sözleşmesi imzalanacağı inanç ve düşüncesi ile yapılan harcamalara ilişkin tazminat isteminden kaynaklanmaktadır. Başka bir anlatımla, talebin dayanağı "akit görüşmelerinden doğan sorumluluk" (CULPA İN CONTRAHENDO) kuralıdır. Akit, bir süreçtir. Taraflar, akit kurulmadan önce akdin içeriği, şartları içerdiği hak ve yükümlülükler üzerinde görüşmeler yapar. Bu görüşmelerin başlaması ile taraflar arasında hukuki ilişki kurulur. Bu ilişki akit benzeri bir güven ilişkisidir ve (MK 2/1) de düzenlenen dürüstlük kuralına dayanır. Buna göre, tarafların görüşmeler esnasında akdin içeriği ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve malvarlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi gerekir. Taraflar bu yükümlülüklerine kusurlu olarak aykırı davranıp görüşmelerin başlaması ile aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirde bundan doğan zarardan sorumludurlar (Bkz. Prof. Dr. Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt III Ankara 1990 S. 306 vd).

Bu durumda mahkemece, davacının bayilik sözleşmesi yapılacağına dair kendisinde güven oluşturulmasından dolayı yaptığı harcamalar nedeni ile zarara uğrayıp uğramadığının araştırılarak, tüm deliller birlikte değerlendirilip uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırmaya dayalı yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 01.12.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 30-10-2010, 19:38   #5
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın Deligöz,

Vekalet sözleşmelerinde "sonucun" taahhüdü söz konusu mudur?

Saygılar...
Old 30-10-2010, 21:43   #6
kapgan

 
Varsayılan

Reklamların niteliği ve içeriği gereği ödenen paranın iadesi ya da uygun bir oranın iadesi ve çekilen acı için (miktarı yüksek olsa da biraz) manevi tazminat kararı çıkması yüksek ihtimalle gerçekleşecektir diye düşünüyorum.

Görev konusunda,başta sanki tereddütsüz tüketici mahkemesinin görevine giriyor diye düşünse de insan,biraz detaylı düşününce karşı tarafın gerekçesi de dikkate değer diye düşünüyorum.Yargıtay kararları bulabilirsem ekleyeceğim.
Old 30-10-2010, 22:20   #7
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan AvFıratArslan
Herkese iyi çalışmalar,

Müvekkil bir güzellik merkeziyle sözleşme imzalıyor. Sözleşmeyi imzalamasındaki esas amaç; güzellik merkezinin bayanların belirli bölgelerinde oluşan tüyleri bitirmeyi garanti ettiği içindir. Müvekkil parasını ödüyor ve tedavi süreci başlıyor. Fakat 2 seneye yakın tedavi görüyor tüyler bitmiyor. Daha sonra kendisi dava açıyor. Tüketici Mahkemesine başvuruyor, ve oradan genel mahkemelere yönlendiriyorlar. Karşı taraf; güzellik merkezi olduğu için ve tıbbi bir konu olduğu için kendilerinin görevine girmediğini beyan ediyorlar. Sayın Meslektaşlarıma sormak istediğim şunlardır;

Görevli Mahkeme neresidir?(Karşı taraf göreve ilişkin itirazda bulundu henüz mahkemece karar verilmedi)

Sözleşmenin 6. maddesi ''hizmet bitme garantilidir''şeklidedir. Ayrıca el ilanları falan tamamen bitme garantili olarak belirtilmiş.

Ayrıca müvekkil güzellik merkezine ödediği bedeli istemiş ve ayrıca iki sene boyunca acı çektiği tedaviye maruz kaldığı için 5.000TL manevi tazminat istemiştir. Bu durum sizce nasıl neticelenir?

Genel olarak; konuya ilişkin herhangi bir benzer Yargıtay Kararına rastlayamadım, eğer bulabilen meslektaşlarımız varsa, paylaşırsa çok sevinirim.

Saygılarımla...

Burada verilen hizmetin hukuki niteliğini öncelikle belirlemek gerekiyor.

Yargıtay,(*) Eser Sözleşmeleri bakımından genel mahkemelerin yetkili olacağına dair kararlar vermektedir. Güzellik salonundan alınan hizmetin hukuki niteliği, eser sözleşmesi ise; genel mahkemeler; değilse, tüketici mahkemeleri görevlidir demek mümkündür.

Eser sözleşmesi BK.'da
Alıntı:
A - TARİFİ

Madde 355 - İstisna, bir akittirki onunla bir taraf (müteahhit), diğer tarafın (iş sahibi) vermeği taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder.

Şeklinde tanımlanmıştır. Bir şeyin imal edilmesi kadar mevcut olan bir şeyin emek verilerek yok edilmesi de kanaatimce eser sözleşmesine konu olabilir.

Bu itibarla güzellik merkezinin verdiği hizmet, "tüylerin bir daha çıkmamak üzere yok edilmesi" olmakla, eser sözleşmesi sayılabilir. Bu kabul esas alınırsa, genel mahkemelerin görevli olduğu düşünülebilir.

(*) -(Hukuk Genel Kurulu da 26.2.2003 tarih 2003/15-127 E. 2003/102 K. sayılı kararında bu görüşü benimsemiştir.)
Old 31-10-2010, 02:46   #8
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

Tartışma genellikle problem haline gelmiş bir durumun çözümüne yönelik olarak yapılan fikir alış verişidir. Sonuçta haklı olanın fikrinin ortaya çıkması iyidir. Gerek Sayın Dikici'nin gerekse Sayın Öksüz'ün haklı açıklamalarından sonra taraflar arasındaki ilişkinin vekalet ilişkisi olduğu yolundaki görüşümden rücu ediyorum. Haklı ve değerli açıklamalarına ufak da olsa katkıda bulunmak istiyorum.
Gerçekten de eser sözleşmelerinde sadece bir hizmette bulunmak değil, aynı zamanda ESER denilen olumlu-olumsuz bir sonucun taahhüdü söz konusudur. Somut olayda da tedavi değil de güzellik ve estetik amacıyla vücuttaki tıbbi müdahale işi, BK'nin 355 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bulunan eser sözleşmesinin konusunu oluşturmaktadır. Eser sözleşmesi uyarınca güzellik merkezinin tedavi niteliği olmayan tıbbi müdahalede bulunması borcunun ifası yönünden yeterli değildir. Yapılan işin kusursuz olarak ortaya çıkması da gerekir. Kişinin vücudundaki tüyleri yok etmek için müdahalede bulunan yüklenici , aynı zamanda, tüyleri yok etmeyi de eser sözleşmesinin niteliği itibarıyla taahhüt etmiş sayılır. Ancak, yüklenici sözleşmenin amacına uygun bir sonucu gerçekleştirememiştir. Başka bir anlatımla, yapılan iş kabule icbar edilemeyecek derecede ayıplı sayılır (BK m.360/1). Tüy dökme işlemi sırasında , hastadan kaynaklanan bir durum (örneğin hormonal bir bozukluk) , sonuca ulaşılmasına engel ise öncelikle güzellik merkezinin bu durumu hastasına bildirmesi gerekirdi. Güzellik merkezi , ancak bu bildirimden sonra sorumluluktan kurtulur (BK.md.357/son).

SAYGILAR
Old 01-11-2010, 11:19   #9
Av.Mehmet_Ali

 
Varsayılan

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=32660
Linkteki karar eski ama yardimcı olabilir..

Tüketici mahkemesi değil genel mahkemeler görevlidir
Teşhis ve tedavi sözleşmesi henüz kanunlarda düzenlenmediğinden vekalet sözleşmesinin hükümleri uygulanmaktadır.

BK 100 gereği güzellik merkezine ve kusuru oranında BK 41 gereği, BK 49 genel hükümler gereği doktora karşı sözleşmenin gereği gibi ifa edilmediği kötü ifa...vs tazminat talebinde bulunulabileceği kanaatindeyim..
Old 01-11-2010, 12:06   #10
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet_Ali
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=32660
Linkteki karar eski ama yardimcı olabilir..

Tüketici mahkemesi değil genel mahkemeler görevlidir
Teşhis ve tedavi sözleşmesi henüz kanunlarda düzenlenmediğinden vekalet sözleşmesinin hükümleri uygulanmaktadır.

BK 100 gereği güzellik merkezine ve kusuru oranında BK 41 gereği, BK 49 genel hükümler gereği doktora karşı sözleşmenin gereği gibi ifa edilmediği kötü ifa...vs tazminat talebinde bulunulabileceği kanaatindeyim..

Verilen likte yer alan Yargıtay kararında da, garanti verilmişse bunun "Eser Sözleşmesi olacağı" açıkça yazılıdır.

Karar şu şekildedir:

Alıntı:
YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 1993/131

K. 1993/2741

T. 5.4.1993

• ESTETİK AMELİYAT ( Ameliyat Yapan Doktorun Estetik Görünüm Konusunda Belli Bir Teminat Vermesi )

• ESER SÖZLEŞMESİ ( Estetik Ameliyatta Doktorun Güzelleşmeyi Garanti Etmesi )

• MÜTEAHHİDİN BORÇLARI ( Eser Sözleşmesi Gereği Estetik Ameliyat Yapan Doktorun )

• SADAKAT VE ÖZEN BORCU ( Estetik Ameliyat Yapan Doktorun )

818/m.44,96

1086/m.76

ÖZET : Estetik ameliyatlarda, ameliyat yapan doktor, estetik görünüm konusunda belli bir teminat vermişse, taraflar arasındaki bu sözleşme, eser sözleşmesidir.
Eser sözleşmesinde de, vekalet akdinde olduğu gibi yüklenici, işi sadakat ve özenle yapmakla borçlu olup davalı doktor, mesleki bilgisinin tüm icaplarını yerine getirdiğini isbatla zorunludur.
Ameliyat öncesi ve sonrası fotoğraflarda, eksik görünüm bakımından aleyhe oluşmuş çok açık farklılık halinde, mahkeme, Yüksek Sağlık Kurulu'nca verilmiş raporla yetinmeyip dosyayı tomarı ile Adli Tıp Büyük Kurulu'na göndermeli, gerekirse davacı da muayene ettirilip zararın meydana gelmesinde tarafların ne derece kusurlu olduğu konusunda rapor alınmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, estetik bir görünüm kazandıracağını ikna ve taahhüt ederek davalı doktorun burnunu ameliyat ettiğini, fakat meslek hatası ve kusur sonucu burnunun çöktüğünü ve yüzünün tamamen değişip çirkinleştiğini öne sürerek 5.000.000 TL. maddi, 25.000.000 TL. manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, ameliyatta konan alçıyı davalının çıkarması sonucu burnun çöktüğünü, o nedenle ikinci ameliyat ile buruna kemik koyduğunu, davalının bundan da memnun olmaması üzerine ameliyat giderlerini yüklenerek, başka uzmana davacıyı ameliyat ettirip burnuna kıkırdak koyulduğunu, olayda ihmali ve kusuru bulunmadığını savunmuş, davanın reddini dilemiştir.
Mahkeme, tedavi ve ameliyatlarda davalıya atfı gerekir bir kusur bulunmadığını açıklayan Yüksek Sağlık Şurası görüşlerine dayanmış ve davanın reddine karar vermiştir.
Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada ileri sürülen maddi olguları nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir ( HUMK. Md. 76 ).
Davada dayanılan maddi olgu, burnun estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan biçim ve şekle uygun güzel bir görünüm kazandırılmasıdır. Bu olgudan hareket edildiğinden böyle bir sözleşmede sonucun ortaya çıkması yönünden teminat verilerek borç altına girildiği, diğer bir anlatımla belli bir sonucun elde edilmesinin kararlaştırıldığı kuşku ve duraksamaya yer olmayacak şekilde açıktır. O nedenle, bu tip sözleşmenin eser sözleşmesi olarak kabul edilmesi halin icaplarına ve tarafların iradesine uygun düşeceğinin kabul edilmesi gerekir. Gerçekte de bu sözleşmedeki yükümlülük vekalet sözleşmesinin konusunu oluşturan bir iş görme niteliğinde değildir. Çünkü, burada vekalet akdindeki unsurların aksine çalışma sonunda; istenilen belli bir sonucun mutlaka elde edilmesi amacı güdülmektedir. Eser sözleşmesinde yüklenici eseri meydana getirmekle ve onu teslim etmekle yükümlüdür. Bundan başka, bu iki ana borçtan kaynaklanan ve bu borçların akde uygun surette ifasını sağlayan diğer bir takım yan borçlarında BK.da açıkca yer aldığı veya işin mahiyetinden çıkarıldığı görülmektedir. Bunlardan biri de, işi sadakat ve özenle bizzat yapma borcudur. Sadakat borcu iş görenin iş sahibinin yararına olacak şeyleri yapmak ve ona zarar verecek her türlü hareketten kaçınmak borcu anlamını taşır ( Bkz., Tandogan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Cilt: 2; Eser ve Vekalet Sözleşmeleri, Vekaletsiz İş Görme Kefalet ve Garanti Sözleşmeleri, Ankara-1982, Sh. 35 ).
Şimdi, eser sözleşmesindeki az yukarıda açıklanan yüklenicinin işin sadakat ve özenle yapma borcunu davalının mesleğinin, doktor olması işin özellikle tıbbi kurallara bağlı bulunması gözönünde tutularak toplanan delillerin değerlendirilmesine sıra gelmiştir.
Doktor; tıbbi faaliyetlerde bulunurken mesleki şartları yerine getirmek, tıp ilminin kurallarını gözetip uygulamak zorundadır. Aksi halde doktor tıp biliminin verilerini yanlış ya da eksik uygulamışsa, mesleğinin gerektirdiği özel koşullara gereği ve yeteri kadar uymamışsa, mesleki kusurunun varlığı kabul edilmelidir. Olayımızda, davalı doktor mesleki bilgisinin tüm icaplarını yerine getirdiğini, kusur bulunmadığını ispatla zorunludur. Aksi durumda, BK. nun 96. maddesi gereği sorumludur. Delil olarak dayanılan ve dosyaya konulmuş karşı konulmayan davacıya ait fotoğraflara bakıldığında, davacının ameliyat öncesi burnu ile ameliyat sonrası meydana gelen burnu arasında kıyaslanamıyacak oranda fahiş ve çok açık farklılık ve çöküntünün hasıl olduğu, adeta burnun yüz düzeyine dağılmış bir hale geldiği görülmektedir. Mahkeme, Yüksek Sağlık Şurası raporuna dayanarak hüküm kurmuştur. Oysa, rapor dosya içerisindeki iddia ve savunmaya, delillere uygun olmadığı gibi karara esas tutulacak yeterlikte de değildir. Şöyle ki; raporda, davacının ilk derecede deformasyon ve burun tıkanıklığının giderilmesi için davalı doktora müracaat ettiği, bunun üzerine septorinoplasti ameliyatı yapıldığı açıklanmıştır. Halbuki, ameliyat öncesi davacıya ait resimlere çıplak gözle bakıldığında; burunda hiç bir suretle ileri derecede bir deformasyon olmadığı açıkça görülmektedir. Yine burun şeklinin hasta tarafından beğenilmediği belirtilerek ikinci bir operasyon yapıldığına, raporda değinilmiş ise de; böyle bir olgu davalı tarafından ileri sürülmemiş tam aksine davalı vekili davaya cevap dilekçesinin ikinci sahifesinde; ilk ameliyat ile burnun hafif çöktüğünü, bir iki hafta sonrada daha çok çöktüğünü, o nedenle kendisi tarafından ikinci ameliyata lüzum görüldüğünü açıklamıştır. Raporun son bölümünde belirtilen bu tip sonuçların ameliyat şekillerinde nadirde olsa görülebileceği; bu nedenle de doktora atfedilecek bir kusurun bulunmadığı görüşü de davalının hukuksal sorumluluğunu belirleyen ilkelerle çelişmektedir. Gerçekte de; doktor hastasına uygun tedaviyi tavsiye etmek ve gerekli her türlü tedbirleri düşünüp, alarak işi yapmak ve tamamlamak zorundadır. Özellikle, müdahale sırasında ameliyat tekniğinin, halin icaplarının, gerektirdiği bütün önlemleri almalı, bu tip sonuçlar nadirde görülebilecekse hastayı aydınlatıp uyarmalı ve onun rızasını muhakkak surette almalıdır. Ameliyatta rizikoları; muhtemel hasıl olacak sonuç ve komplikasyonlar hakkında yeterli derecede davacının aydınlatıldığı ve ona rağmen ameliyata bilerek rıza gösterdiği davalı tarafından savunulmamış ve kanıtlanmamıştır. Burada esas çözümlenmesi gereken sorun, davalı doktorun ameliyatta davacı burnuna koyduğu tesbit alçısının davacı tarafından alınması olayının, zararın meydana gelmesinde mutlak ve tek neden olup olmayacağının tıp bilimi kuralları altında aydınlığa kavuşturulmasında toplanmaktadır. Yüksek Sağlık Şurası raporuna bakıldığında; bu yönde gerekçeleri açıklanmış bir görüş getirilmemiş, mücerret bir kabul tercih edilmiştir. Öyleyse; davalı doktorun sorumluluğunu tayin ederken hakimin, olayların özelliğine, iddia ve savunmaya uymayan, dayanakları gösterilmeyen, yargılamada kesinlikle saptanan maddi olgular karşısında inandırıcı olmaktan uzak Yüksek Sağlık Şurası raporu ile bağlı olmayacağında duraksamaya yer olmamalıdır. Bu durumda; mahkemece yapılacak iş, öncelikle az yukarıda açıklanan hukuk kurallarının ışığı altında uyuşmazlık incelenmeli dosya tomarı ile Adli Tıp Büyük Kurulu'na gönderilmeli, gerekirse davacı da muayene ettirilerek bu tip ameliyatlarda konulan tesbit alçısının zamanından önce alınmasının, dosyadaki iddia, savunma tüm delillerin ve olayın gelişiminin verdiği kanaatla değerlendirilerek, zararın meydana gelmesinde mutlak ve tek etken olup olmadığı veya bunun BK.nun 44. maddesinin uygulanmasını gerekli kılan bir olgu olarak kabul edilip edilemeyeceği yönünden anılan kuruldan gerekçeli ve dayanakları yazılmış görüş istenmeli, hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde karar verilmelidir. Hukuki nitelendirmede, delillerin takdirinde hataya düşülerek özellikle dosya içeriğine uygun düşmeyen Yüksek Sağlık Şurası raporu benimsenerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın açıklanan nedenlerle davacı yararına ( BOZULMASINA ), istek halinde peşin harcın iadesine, 5.4.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi
Old 01-11-2010, 12:18   #11
Av.Mehmet_Ali

 
Varsayılan

Hekimin hastayı tedavisinin ve cerahi müdahalesinin başarıyla sonuçlanması mahiyeti gereği tartışılmayan ve çoğu zaman hekimin elinde olmayan faktörlere bağımlı olduğundan objektif olarak mahiyeti bakımından taahhüd edimeye elverişli değildir.Cerahi müdahaleler istisna sözleşmesinin ayba karşı tekeffül hükümlerinin uygulanmasına elverişli değildir.Bu nedenlerle cerrahi müdahale içeren teşhis ve tedavi sözleşmeleri istisna sözleşmesi olamaz.

Kaynak: Hayrünnisa Özdemir-Teşhis ve tedavi sözleşmesi
Old 02-11-2010, 14:50   #12
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın AvFıratArslan,

İnceleyiniz:
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=8511
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=8512

Alıntı:
Yazan AvFıratArslan
Fakat 2 seneye yakın tedavi görüyor tüyler bitmiyor.

Karşı tarafın süre yönünden (işin bitimi ve teslimi için taahhüt edilen yıl/seans) taahhüdü olup olmadığını da incelemenizde fayda var (diye düşünüyorum )

Saygılar...
Old 08-03-2015, 16:45   #13
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Yargıtay'ın da taraflar arasındaki hukuki ilişkinin eser sözleşmesi olduğunu kabulüne dair bir kararını eklemek istedim:
Alıntı:
Yazan Yargıtay 3 HD
...Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkilinin davalı güzellik salonunda lazer epilasyon yaptırdığını, diğer davalı Ç____ K____'nın lazer epilasyon işlemini uygulayan şirket çalışanı olduğunu, ancak işlem sonucunda müvekkilinin sırt, omuz, şakak ve alt karın bölgelerinde kalıcı yanık izleri ve lekeler oluştuğunu iddia ederek uğradığı maddi ve manevi zararların tazminini ve ödemek zorunda kaldığı bedelin istirdadını talep ve dava etmiştir...Somut olayda, taraflar arasındaki hukuki ilişki eser sözleşmesinden kaynaklandığından, davada Asliye Hukuk Mahkemesi'nin görevli olması sebebiyle...
Kararın tamamı için:
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=16148

P.S: 28.5.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 S.K. m.3/1-l ve 73/1
http://www.turkhukuksitesi.com/mevzuat.php?mid=13230
http://www.turkhukuksitesi.com/mevzuat.php?mid=13300
ile tüketicilerle kurulan eser sözleşmelerinden mütevellit uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemelerinin görevli olduğunun düzenlendiğini de ekleyelim...
Old 23-02-2021, 11:25   #14
dilay aslan

 
Varsayılan

yorumlarınız çok değerli ve çok büyük katkı sağladı bana , fakat şunu merak içerisindeyim. 10 seans anlaşma yapılıp pandemi nedeniyle devam edilemeyen lazer işlemi için paranın iadesini nasıl talep edebiliriz
? mücbir sebep güzellik merkezinin de mi lehine sayılır? imzalanan sözleşme var fakat virüs nedeniyle alınmayan hizmetin ücretini ödemiş olmak hak kaybı değil midir?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Sözleşmeye aykırılık - verilen çekler rcakmak Meslektaşların Soruları 1 11-02-2010 14:43
Sözleşmeye dayanan önalım hakkı + Sözleşmeye aykırılık nihilietzsche Meslektaşların Soruları 8 21-01-2010 11:49
Sözleşmeye Aykırılık ve Müteahhidin Temerrüdü Av. Aykut Toklu Meslektaşların Soruları 1 27-06-2009 15:03
Sözleşmeye aykırılık, tazminat evo09 Meslektaşların Soruları 1 04-05-2009 20:43
sözleşmeye aykırılık iddiası ile tahliye... elcin gaye ozkilic Meslektaşların Soruları 1 06-06-2007 16:15


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04259491 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.