Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Vakıflarda Taviz Bedelinin İadesi

Yanıt
Old 08-05-2002, 19:39   #1
dilekto

 
Kitap Vakıflarda Taviz Bedelinin İadesi

Merhaba,
Üzerinde vakıf şerhi bulunan bir gayrimenkulün satışı sırasında, Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından, gayrimenkulün değeri üzerinden taviz bedeli alınarak satışa izin verilmektedir.
Ödenen bu taviz bedelinin daha sonra dava yolu ile geri alınması mümkün müdür? Aadalar ve Çatalca'daki bir takım gayrimenkullerde taviz bedelinin dava sonunda faizleri ile birlikte geri alındığı yönünde bir bilgi aldık fakat elimizde bu konuda hiç bir dava veya karar örneği yok.
Konu ile ilgili olarak elinde dava veya karar örneği olan meslektaşlarımdan yardım bekliyorum.
Saygılar
Av. Dilek Topçu
İstanbul Barosu
Old 21-05-2002, 22:34   #2
dilekto

 
Varsayılan kararı buldum:)

Aranan karar bulunmuştur. Bilgilerinize
Old 26-04-2007, 12:56   #3
Av.Bengü BAŞAR

 
Varsayılan

Merhaba,
Benim de müvekkilimin tapusunda Osmanlı döneminden kalma Sultan Mahmut Han Sani Vakfı diye bir vakfın şerhi bulunmaktadır ve bilindiği üzere bu şerhin silinebilmesi için taviz bedelinin ödenmesi gerekmektedir.Yapmış olduğum araştırmalarda yargıtay kararları taviz bedelinin sadece sahih vakıflar bakımından sözkonusu olacağı gayri sahih vakıflar bakımından ise alınamayacağına karar vermiştir.Ancak sözkonusu vakfın hangi gruba girdiği bilinememektedir.Bunun için vakıflar bölge müdürlüğü ile görüşmeme rağmen tatmin edici bir cevap alamdım.Zaten yargıtay kararlarında da bu durum hep bilirkişi marifetiyle tespit edilmiştir.Ancak bu riske girip dava açılır ve vakıf sahih vakıf kabul edilirse müvekkilime nasıl açıklama yaparım.Dava açılmadan evvel bu durumu nasıl açıklığa kavuşturrabilirim?Ya da dava bu riski göze alarak mı açılacaktır.Ancak bu bedellerin istirdat davası yolu ile kesin surette alındığına dair duyumlar almış bulunmaktayım.Muhtemelen dava açılmadan evvel vakfın niteliği tespit ediliyor olmalı.Cevaplarınızı beklemekteyim.Saygılarımla,
Old 26-04-2007, 13:14   #4
av.medine

 
Varsayılan

Sayın Başar; vakıf şerhinin kaldırılmasına yönelik tapu iptal ve tescil davası açınız. Mahkeme keşif dahi yapmadan talebinizin kabulüne karar veriyor. Biz bulunduğumuz ilçede bu minvalde pekçok davalar açtık. İlk duruşmaya gerekli tüm evrakları hazır ederseniz dava ilk celsede kabul şeklinde sonuçlanıyor. Bu konuda her nekadar Vakıflar Genel Müdürlüğü yeni yasa çıkarmış ise de; sözkonusu şerh tek taraflı olarak tapuya kayıt edildiği için hukuka aykırı olup; şerh kaldırılıyor Talep ederseniz örnek dava dilekçesi gönderebilirim Vakfın niteliğinin hiçbir önemi yok bu türden davalarda - Tapu malikinin haberi ve rızası olmaksızın şerh konulduğu için mülkiyet hakkına müdahale sayılıp doğrudan karar veriliyor. Ama şayet isterseniz vakıflar Bölge Müd. başvurup resen de şerhi kaldırtabiliyorsunuz. Haberiniz olsun. Kolay gelsin
Old 26-04-2007, 22:00   #5
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Soruyu iki şekilde cevaplamak geremektedir.

1- Vakıf şerhinin terkini talebinde bulunuyorsanız, bu talebiniz de önemli olan konu kadastro tesbiti sırasında şerhin işlenmemiş olması ve on yıllık sürenin geçmiş olması şartı aranmaktadır.

2- Taviz bedeli ödeyerek şerhi kaldırdıysanız ve bu bedelin istirdadı için dava açacaksanız, bu durumda bedeli öderken ihtirazi kayıt koyup koymadığınız önem arz etmektedir.

Bir de kötü haber; şerhin terkini davalarına 14. HD bakarken sırf taviz bedelinin istirdadı dvalarına 3. HD bakmaktadır. Bizim bir istirdat davamızda 10yıllık süre geçtiği ve şerhin silinmesi gerektiği halde mahkeme iadesine karar verdi fakat 3. HD bozdu. Gerekçesi ise vakıflar yasasında yapılan son değişikliği geçmişe şamil kıldı. Bu kara zannımca yanlıştır ve mahkeme direnecektir. gelişmeleri ayrıca duyururum.
Old 27-04-2007, 10:58   #6
Kadir COŞKUN

 
Varsayılan

HG 00 Esas : 2005/03-304 Karar: 2005/000326 Tarih: 11.05.2005
* TAVİZ BEDELİNİN İSTİRDADI İSTEMİ
* VAKIF ŞERHİNİN GEÇERLİLİĞİ
* TEBLİGAT KOŞULU
* EKSİK HARÇ VE GİDERLER

"Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır" kuralı gereğince, vekil varken asile yapılan tebligat geçerli bir tebligatın hüküm ve sonuçlarını doğurmaz.
Taşınmazın tapu kaydında önceye dayalı bir şerh olmamasına karşın vakıf şerhi konulmuş ise, bu şerhin bağlayıcı olmadığı kabul edilmelidir.
(7201 s. Tebligat K. m. 11) (1086 s. HUMK. m. 434)
Taraflar arasındaki "İstirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.12.2003 gün ve 2003/728-872 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 18.9.2004 gün ve 2004/4053-5346 sayılı ilamı ile,
(...Davacı, kendisine ait parsellerin tapu kaydına sonradan tek taraflı olarak vakıf şerhi işlendiği, şerhin kaldırılması için 16.138.000.000 lira taviz bedeli ödendiğini, haksız şekilde alınan bu bedelin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, kök tapu kayıtlarında mevcut olan vakıf şerhinin son tapu kaydına taşındığını, 4103 Sayılı yasaya göre, vakıf türüne bakılmaksızın tüm vakıfların taviz bedeline tabi olduğunu beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, bilirkişi incelemesi yaptırılmaksızın, taşınmazın tapu kaydında önceye dayalı bir şerh olmamasına rağmen 21.7.1997 tarihinde vakıf şerhi konduğunu, bu konuda mahkemeden bir karar alınmadığı, tek taraflı konulan bu şerhin bağlayıcı olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı idarenin taviz bedeli isteyebilmesi, ilgili vakfın sahih vakıflardan olması koşuluna bağlıdır. Gayrisahih vakıflar yönünden taviz bedeli isteminin hukuksal dayanağı bulunmamaktadır. Davalının dayandığı 4103 Sayılı Kanun da gayrisahih nitelikli vakıflar yönünden uygulanabilir nitelikte değildir. Mahkemece ilgili vakfa ait vakfiye örneği getirtilip uzman bilirkişiden rapor alınmadan, diğer bir deyişle vakfın türü ve niteliği konusunda inceleme ve açıklama yapılmaksızın soyut değerlendirmeyle karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Yargılamada yapılması gereken iş; öncelikle dava konusu taşınmazın kök tapu kayıtları ile intikal kayıtlarını getirtip ihtilaf konusu yeri kapsayıp kapsamadığını belirlemek, taşınmazın o kayıtlar kapsamında bulunduğunun saptanması durumunda bu kez getirtilecek vakfiye örneği ve diğer tüm deliller çerçevesinde şerhi bulunan vakfın tür ve niteliği konusunda uzman bilirkişiden görüş almak, gayrisahih vakıflardan olduğunun ortaya çıkması durumunda, bu tür vakıfların taviz bedeline tabi bulunmadıkları benimsenmek suretiyle şimdiki gibi istirdada; aksi takdirde davanın reddine karar vermekten ibarettir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir...)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haksız şekilde alındığı ileri sürülen taviz bedelinin istirdadı istemine ilişkindir.
1- ÖN SORUN: Hukuk Genel Kurulu'ndaki görüşme sırasında, işin esasına girişilmeden önce, davalı vekilinin direnme kararını temyiz etmemiş sayılmasının gerekip gerekmediği hususu, ön sorun olarak incelenmiştir.
Ön sorunun konusunu oluşturan olgu şudur: Davadaki istek, haksız şekilde alındığı ileri sürülen paranın istirdadına ilişkin olup, Yerel Mahkemenin davanın kabulüne yönelik direnme hükmünü, davalı Vakıflar Genel Müdürlüğüne izafeten Balıkesir Vakıflar Bölge Müdürlüğü vekili temyiz etmiştir. Mahkeme davalı vekilinden maktu temyiz harcı almış; dosya, Hukuk Genel Kurulu'nca 23.2.2005 gün ve 2005/3-73-88 sayılı kararla, nispi temyiz harcı alınması gereğine işaretle ve bu yönde HUMK.nun 434/3. maddesi çerçevesinde işlem yapılması istemiyle geri çevrilmiş; Yerel Mahkemece geri çevirme kararı doğrultusunda, temyiz dilekçesi vekil tarafından verilmiş olduğu halde davalı Müdürlüğe hitaben düzenlenen 11.3.2005 günlü muhtırada, ödenmesi gereken temyiz harcı ve giderler tek tek gösterilip, bunların toplamının 227.500.000 TL. olduğu belirtildikten sonra, aynen "…227.500.000 TL.'nin iş bu muhtıranın Müdürlüğünüze tebliğinden itibaren (7) gün içinde bahsi geçen eksikliklerin ikmalin tamamlanıp ve Mahkememiz Yazı İşleri Müdürlüğüne gönderilmesi, aksi takdirde temyiz talebinden sarfınazar etmiş sayılacağınızın ihtarına kaim muhtıradır…" denilmiş; bu muhtıra, aynı ifadeleri taşıyan tebliğ belgesiyle yine davalı asıla tebliğe gönderilmiş ve 18.3.2005 günü tebliğ edilmiştir. Muhtıra üzerine, eksik temyiz harcı ve giderler, 7 günlük yasal sürenin 25.3.2005 Cuma günü bitmesinden sonra, 28.3.2005 Pazartesi günü ödenmiştir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 11. maddesi "Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır…" hükmünü taşımaktadır. Kanunun emredici nitelikteki bu hükmü karşısında, bir taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiği halde, vekil yerine tarafın kendisine yapılan bir tebligat, hukukun geçerli bir tebligata bağladığı hüküm ve sonuçları doğurmaz. Öte yandan, Yargıtay'ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 434/3. maddesi çerçevesinde eksik harç veya giderlerin tamamlanması istemiyle düzenlenen muhtırada, yapılması gereken işlemin ne olduğunun açıkça ve ilgili tarafın yanılmasına neden olmayacak bir biçimde gösterilmesi de zorunludur.
Somut olayda, Yerel Mahkeme, yargılamada, eksik harcın ve giderlerin tamamlanması istemini içeren muhtırayı, kendisini vekil ile temsil ettirmiş olmasına rağmen davalı asıla tebliğ ettiği gibi; muhtıranın metninde de, harç ve masrafların "Yazı İşleri Müdürlüğüne gönderilmesi" şeklinde, ilgili tarafın yanılmasına neden olması muhtemel bir ifade kullanılmıştır. Bu haliyle, anılan muhtıranın Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 434/3. maddesi hükmüne uygun bulunmadığının, dolayısıyla, muhtıraya konu eksik harç ve giderlerin yasal süreden sonra ödenmiş olmasının, davalı vekilinin anılan hüküm uyarınca direnme kararını temyiz etmemiş sayılmasını gerektirmeyeceği; eş söyleyişle, ortada, davalı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş bir direnme kararının bulunduğu sonucuna varılmış, ön sorun bu şekilde aşıldıktan sonra işin esası incelenmiştir.
2- ESAS YÖNÜNDEN YAPILAN İNCELEME: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı (653.35) YTL bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına 11.05.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 27-04-2007, 10:59   #7
Kadir COŞKUN

 
Varsayılan

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 02.04.2004 tarih ve 2003/1-2004/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca vakıf şerhinin tapu sicilinden silinmesi ya da tapu siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerekir. Ne var ki, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararından sonra 3402 sayılı Kadastro Kanununa 5304 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle ek 1. madde eklenmiş ve bu medenin 2. fıkrası ile "Tapu kayıtlarında icareteyn veya mukataalı olduğuna dair vakıf şerhi bulunan taşınmazlarda 12. maddenin 3. fıkra hükümleri uygulanmaz" hükmü getirilmiştir.


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
HG 00 Esas : 2003/000001 Karar: 2004/000001 Tarih: 20.05.2004
* 766 s. -mülga- Tapulama K. m. 31, 35
* 10 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
* VAKIF ŞERHİNİN TAPU SİCİLİNDEN SİLİNMESİ YADA YAZILMASI

Vakıf Şerhi´nin Tapu Sicilinden silinmesi yada Tapu Siciline yazılmasına ilişkin İstemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiğine.
(3402 s. Kadastro K. m. 12) (743 s. MK. m. 638, 639, 657, 764, 779, 931) (4721 s. MK. m. 712, 713, 731, 839, 849, 864, 892, 1023) (2762 s. Vakıflar K. m. 27, 28, 29, 30, 31, 41) (2004 s. İİK. m. 45)
I- İçtihatları Birleştirmenin Konusu:
Kadastroca yapılan tespitten sonra şerhsiz oluşan tapu kaydına usulsüz düşürülen Vakıf Şerhi'nin Tapu Sicilinden silinmesi yada kadastro tespit tutanağında bulunmayan Vakıf Şerhi'nin sonradan Tapu Siciline yazılmasına ilişkin İstemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde öngörülen "on yıllık hak düşürücü sürenin" uygulama yeri olup olmadığına ilişkindir.
II- içtihatları Birleştirme İstemi:
3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanamayacağı konusunda Birinci ve Onyedinci Hukuk Daireleri ile Ondördüncü Hukuk Dairesi kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek içtihatların birleştirilmesi İstenmiştir.
III- Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'nun 30.5.2003 gün ve 62 sayılı kararı:
Konu ile ilgili Yargıtay Birinci, Ondördüncü ve Onyedinci Hukuk Daireleri Başkanlıkları ile Hukuk Genel Kurulu Başkanlığından alınan görüşlerin ve gönderilen kararların değerlendirilmesinde "Vakıf Şerhi'nin Tapu Sicilinden silinmesi yada Tapu Siciline yazılmasına ilişkin İstemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde açıklanan on yıllık hakdüşürücü sürenin uygulanıp uygulanamayacağı" konusunda 1 Hukuk Dairesinin 18.12.2000 gün ve 2000/14635-15909 ve aynı doğrultuda bulunan 17.Hukuk Dairesinin 4.10.1995 gün ve 5545/5666, 14.Hukuk Dairesinin 18.11.2002 gün ve 7651/7502, 25.10.2002 gün ve 7409/7246, 18.10.2002 gün ve 7167/7048, 18.12.2000 gün ve 8102/8533, Hukuk Genel Kurulunun 26.6.2002 gün ve 2002/14-517-554 ve 20.11.2002 gün ve 2002/14-8281002 sayılı kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğuna ve bu aykırılığın içtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca giderilmesine, görüşme tarihinin daha sonra Birinci Başkanlıkça belirlenmek üzere raportör üye görevlendirilmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
İçtihatları Birleştirmenin Konusu Olan Vakıf Şerhinin Oluş Biçimi;
Taşınmaz, Vakıf malı olduğu halde, kadastro çalışmaları sırasında taşınmaza ait tapu kaydı esas alınarak mutasarrıfı adına tespiti yapılmaktadır. Ancak, kadastro tutanağının şerhler bölümüne bu taşınmaz "Vakıf malıdır" yada "...Vakfına aittir" gibi bir kayıt düşürülmesi gerekirken, bu yapılmadan kadastro tutanağı düzenlenmekte ve tespit maliki adına tapu oluşmaktadır, işte tapu kayıtlarında Vakıf Şerhi olmadığından Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 27/29.maddelerinde öngörülen Vakfın hakkı olan taviz bedelini (ivaz alacağını) almama gibi bir durumla karşılaşmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü, taviz bedelinin tahsilini sağlamak için ya doğrudan doğruya Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne yada Yerel Tapu Sicil Müdürlüklerine idari yoldan başvurmak suretiyle Tapu Siciline "Vakıf malıdır"yada "...Vakfına aittir" şerhinin yazılmasını sağlamakta veya hasımsız dava açmak suretiyle veyahut benzer yollarla söz konusu şerhi Tapu Kütüğüne(Siciline) işletmektedir. Ve şerh bu şekilde oluşmaktadır. Tapu kayıt malikleri de, kadastro tutanağının kesinleştiği tarihten itibaren 3402 sayılı Kanununun 12/3.fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra tapu kütüğüne yazılan bu şerhin tapu sicilinden silinmesi (terkini) için dava açmaları sonucu olay yargıya intikal etmektedir. Ve içtihatları Birleştirmenin konusunu sözü edilen bu şerh oluşturmaktadır.
IV- İçtihatların Birleştirilmesine Gerek Olup Olmadığı (Kararlar Arasında Aykırılığın Bulunup Bulunmadığı) Sorunu:
a- Hukuk Genel Kurulu, Birinci, Onyedinci ve Ondördüncü Hukuk Daireleri kararları arasındaki ortak noktalar:
Icareteynli ve Mukataalı taşınmazlardan, Vakıflar idaresinin almış olduğu taviz bedelinin TMK.nun 839 (MK.nun 754). ve devamı maddelerinde düzenlenen "Taşınmaz Yükü" (Gayrimenkul Mükellefiyeti) olduğu, tescile tabi olmadığı, Tapu Sicilinde Vakıf Şerhi olmasa dahi hüküm ifade edeceği, taşınmaz mal tamamen ortadan kalkmadıkça mutasarrıfın veya yeni malikin bu yükümlülükten kurtulmasının olanaklı bulunmadığı, önceki kayıt ve belgelerden, taşınmazın vakıf malı olduğunun anlaşılması halinde, gitti kayıtlarına sonradan vakıf şerhi işlenmemiş olsa bile, yeni malikin bu taşınmaz yükün den kurtulmasının "taviz bedeli" ödenmesine bağlı olduğu, kanundan doğan taşınmaz yükü karşısında yeni malikin iyi niyet savunmasında bulunarak TMK.nun 712 (MK.nun 638). ve 1023 (931). maddelerinden yararlanılmasına yasal olanak bulunmadığına ilişkin ilkeler bakımından bir görüş aykırılığı bulunmamaktadır.
b- Hukuk Genel Kurulu, Birinci ve Onyedinci Hukuk Daireleri Kararları ile Ondördüncü Hukuk Dairesi Kararları arasında farklı noktalar:
1- Hukuk Genel Kurulu ile Birinci ve Onyedinci Hukuk Daireleri Kararlarında; 3402 sayılı Kadastro Kanununun, bir tasfiye kanunu olduğu, aynı Kanunun 12/3.fıkrasının hiçbir ayrım yapmaksızın kesinleşen tespitten önceki hakları tasfiye kapsamına aldığı, on yıl geçtikten sonra bu hakların itiraz ve dava konusu yapılamayacağı, "mülkiyet" gibi mutlak bir ayni hakkı tasfiye kapsamına alan kanunun bu maddesinin, "mülkiyetin gayri ayni hak" niteliğindeki taşınmaz yükünü bu kapsam dışında tuttuğunun düşünülemeyeceği, 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 29.maddesinde açıklanan taviz bedelinin bir para alacağı olup, vakfın bu hakkının kişisel bir hakka dönüştüğü, o nedenle bu hakka "kamusal" nitelik verilmesinin mümkün bulunmadığı ve 26.5.1935 tarih, 78/6 sayılı Yargıtay içtihatları Birleştirme Kararı ile "vakıf malların Devlet malı" sayılmadığının kabul edildiği, vakıf malların 3402 sayılı Kanunun 16.maddesinde sayılan taşınmazlardan olmadığı, görüş ve ilkelerden hareketle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. fıkrasının vakıf taşınmazlar bakımından da uygulanacağı görüşünü benimsemişlerdir. HGK'nun 20.11.2002 gün, 2002/14-828-1002 ve aynı tarih 1003 sayılı iki kararının bu görüş doğrultusunda olduğu saptanmıştır.
2- Ondördüncü Hukuk Dairesi ise kararlarında; 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 2888 sayılı Kanunla değişik 29.maddesinin getirdiği kanuni "ipotek hakkı" gayrimenkulu izleyeceğinden, vakıf şerhinin artık bir yasal takyit olduğu, TMK.nun 731 (MK.nun 657). maddesi uyarınca tapu siciline tescil edilmeksizin de etkili olacağı, öte yandan taviz bedelinin taşınmaz yükü sayılması ve vakıf malların kendine özgü bir "kamusal mülkiyet" türü olarak nitelenmesi nedeniyle, tesisinde (tespitten önceki revizyon gören kayıtlarında) bulunupta, kadastro tespitinde tapuya yazılmayan vakıf şerhinin tekrar yazılmasının İstenmesi durumunda 3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesinin vakıf taşınmazlarda uygulanmasına olanak bulunmadığı görüşünü kabul etmiştir. HGK'nun 26.2.2002 gün ve 2002/14-517-554 sayılı kararının bu görüş doğrultusunda çıktığı belirlenmiştir.
Bu açıklamalar ve benimsenen görüşler karşısında; Hukuk Genel Kurulu, Birinci ve Onyedinci Hukuk Daireleri kararları ile Ondördüncü Hukuk Dairesinin kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğu ve bu aykırılığın Yargıtay Kanununun 16. ve 45.maddeleri ile Yargıtay iç Yönetmeliğinin 14.maddesi uyarınca içtihatların birleştirilmesi yolu ile giderilmesi gerektiğine, ilk oylamada oybirliğiyle karar verilip işin esasının görüşülmesine geçilmiştir.
V- İçtihatları Birleştirmenin Gerekçesi;
1- Konu ile ilgili Yasal Düzenlemeler;
A- Vakıflar Kanununun İlgili Maddeleri;
Madde 27: (26.6.2001 tarih ve 4690 sayılı Kanunla değişik)Vakfın türüne göre ayrım yapılmaksızın üzerinde taviz şerhi bulunan mevcut mukataalı veya icareteynli vakıf taşınmaz malların mülkiyetleri, taşınmazların bulunduğu illerde Defterdarlık, ilçelerde Mal Müdürlüğü bünyesinde yer alan Hazine taşınmaz malının satış ihalesine yetkili olan komisyon tarafından takdir edilecek rayiç bedelinin yüzde yirmi oranında hesap edilecek taviz bedeli karşılığında mutasarrıflarına geçirilir. Taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satışı yapılacak taşınmaz malların taviz bedellerinin hesaplanmasında satış bedeli esas alınır.
Madde 28: (4.4.1995 gün ve 4103 sayılı Kanunla değişik)Yukarıdaki maddede yazılı tavizler toptan ödendiği takdirde gayrimenkulun mülkiyeti mutasarrıfı adına tapuda tescil olunur. Bu tavizin yarısı peşin ve geri kalanı üç yılda üç müsavi taksitle de ödenebilir. Bu takdirde mülkiyet mutasarrıfı adına tescil edilmekle beraber gayrimenkulun tamamı geri kalan taksitler için birinci derecede ve birinci sırada ipotek sayılarak tapuya böylece kaydolunur. Taksitler için kanuni faiz yürütülür. Bu taksit zamanında ödenmezse geri kalan taksitlerin tamamı muaccel olur. Mülkiyetin mutasarrıfı adına tescilinden itibaren mukataa ve icare alınmaz.
Madde 29: (22.9.1983 gün ve 2888 sayılı Kanunun 2.maddesi ile değişik) On yıl içinde bu kanun hükümlerine göre taviz vermek yolu ile icareteyn veya vakfın mukataa kayıtları terkin edilmemiş olan gayrimenkullerin mülkiyeti on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıflarına geçer ve vakfın hakkı da ivaza dönerek gayrimenkulun tamamı bu ivaz karşılığında birinci derece ve birinci sırada ipotek sayılır. Genel Müdürlük o yıl tahakkuk ettirilen icare veya mukataa üzerinden hesaplanabilecek olan bu tavizlerle vaktinde ödenmeyen taksitleri mutasarrıfın başka mallarına müracaat yolu ile ve Amme Alacaklarının Tahsil ve Usulü Hakkındaki Kanuna göre tahsile dahi yetkilidir.
Bu madde gereğince mülkiyeti mutasarrıflarına geçmiş olan gayrimenkullerde maliklerin Hazineden başka varis bırakmadan ölümleri halinde, mülkiyet mahlülen vakfına rücu eder. Bu Kanunun yayımı tarihine kadar maliklerinin ölümleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edip de bu husus tapu kaydına işlenmemiş bulunan gayrimenkullerde yukarıdaki fıkra hükmüne tabidir.
Madde 30: Bu Kanun hükümleri yürümeğe başladıktan sonra mukataalı veya icareteynli gayrimenkullerin tavizleri tamamen vakfa verilmiş olmadıkça o mallar üzerindeki temliki tasarruflar Tapu Dairelerince tescil olunamaz.
B- Türk Medeni Kanununun ilgili Hükümleri:
Madde 731/1 (MK. m.657/1): Taşınmaz mülkiyetinin kanundan doğan kısıtlamaları, tapu siciline tescil edilmeksizin etkili olur.
Madde 839/1 (MK. m.754/1): Taşınmaz yükü, bir taşınmazın malikini yalnız o taşınmazla sorumlu olmak üzere diğer bir kimseye bir şey vermek veya yapmakla yükümlü kılar.
Madde 849/1 (MK. m.764/1): Taşınmaz maliki değişirse yeni malik, başka bir işleme gerek bulunmaksızın taşınmaz yükünün yükümlüsü olur.
Madde 864 (MK. m.779): Rehnin tapu kütüğüne tescil edilmesinden sonra alacak için zamanaşımı işlemez.
Madde 892 (4721 sayılı TMK. ile getirilmiştir. Eski MK.nunda bu hüküm bulunmamakta idi.): Kanuni ipotek haklarının doğumu, aksi kanunda öngörülmüş olmadıkça tapu kütüğüne tescil edilmelerine bağlı değildir.
Madde 1023 (MK. m.931): Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.
C- 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/1, 2 ve S.fıkraları:
Madde 12: 30 günlük ilan süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kadastro tutanaklarına ait sınırlandırma ve tespitler kesinleşir.
Kadastro Müdürü tarafından onaylanarak kesinleşen tutanaklar ile Kadastro Mahkemesinin kesinleşmiş kararları; kesinleşme tarihleri tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle en geç üç ay içerisinde tapu kütüklerine kaydedilir.
Tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz, denilmektedir.
Bu maddede açıklanan sürenin hak düşürücü süre olduğu konusunda uygulama ile öğreti arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.fıkrası hükmüne ilişkin hükümet gerekçesinden şu sonuçları çıkarmak mümkündür;
a- Düzenli kütük ve kadastro işlemlerinin korunması amaçlanmıştır.
b- Kadastro işlemlerinin eski olaylara dayanılarak süresiz bir biçimde askıda bırakılması, kamu düzenini ters yönde etkileyeceği ve kamu zararını doğuracağı gözetilerek bunun önlenmesi hedeflenmiştir.
c- 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması bakımından kamu ve özel mal ayrımı yapılmamıştır. Vakıf taşınmazlarla ilgili ayrık bir durum da getirilmemiştir.
Şu halde; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.fırkasından çıkartılan bu sonuçlar ve benimsenen bu ilke ile; mülkiyet hakkı değil, sadece hak arama özgürlüğünün (dava açma hakkının) ve başvuru hakkının kısıtlandığı anlaşılmaktadır (Anayasa Mahkemesinin 8.10.1991 tarih ve 1991/9-36 sayılı kararı).
VI- Eski Vakıflar ve İlgili Müesseseler:
Vakıf; insanlar tarafından yararlanılmak üzere bir ayni (malı) Allah'ın Mülkü hükmünde olmak koşulu ile temlik (mülkiyetin devri) ve temellükten(mülkiyetin devralınmasından) hapis ve men eylemektir, şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre vakıf mal, kamu malı, vakfın kişiliği ise, kamu kişiliğidir. Vakıf mal Allah'ın Mülkü hükmündedir. Bu nedenle vakıf mallar, her türlü nüfus ve otoritenin el atmasından uzak kalmış ve sürekliliği bu ilkelerle sağlanmıştır.
VII- Osmanlı Devletinde Toprak Rejimi:
Osmanlı Devleti'nin Toprak Rejimine göre; arazinin büyük bir bölümü Devletin malı idi. Kişilerin araziden yararlanması, Devlet ile kişi arasında meydana gelecek sözleşmeyle mümkündü. Devleti bu sözleşmelerde, Has, Tımar ve Zeamet sahipleri temsil etmekte idi. Devlet, 1847 (1263) yılına kadar araziye ilişkin işlemlerle doğrudan doğruya ilgilenmemişti. Ülkenin gerçeklerine ve Osmanlı Devletinin yapısı gereklerine uygun olarak arazi ile ilgili düzenlemeler yapılmıştı.
1858 (1274) tarihli Arazi Kanunnamesi; teknik anlamda ve toprak hukuku konusunda düzenlenmiş ilk temel kanundur. Arazi Kanunnamesinin 1.maddesine göre; arazi beş bölüme ayrılmakta idi.
1- Mülk (Memluk) Arazi; Özel mülkiyet kapsamına giren arazi türüdür.
Gerek gerçek ve gerekse tüzel kişiler mülk araziye malik olabilirlerdi.
2- Miri (Emriye) Arazi; Mülkiyet hakkı Devlete ait olan arazi idi. Devlet bu araziden yararlanma hakkını süresiz olarak kişilere muaccele denilen ve arazinin değerine göre alınan bir miktar para karşılığı devrederdi. Bundan ayrı, miri arazi mirasçılara da intikal ederdi.
3- Metruk Arazi; Yararlanma hakkı kamuya yada belli bir köy veya kasaba halkına ayrılmış (tahsis edilmiş) yerlerdi. Genel yollar, Meralar, Yaylak ve Kışlak gibi benzeri yerler bu tür araziyi oluştururdu.
4- Mevat Arazi (Ölü Topraklar); Tarıma elverişli olmayan topraklardı.
imar ve ihya ile kazanılması mümkün olan arazilerdi.(Arazi Kanunnamesi, madde 6, Mecelle, madde 1270).
5- Vakıf Arazi (Arazi-i Mevkufe); Vakıf, İslam hukuku kurumlarındandır.
Arazi Kanunnamesinin 4.maddesine göre vakıflar; mülkiyet hakkının devredilip edilmemesine göre, yani nitelik bakımından sahih ve sahih olmayan vakıflar olmak üzere iki bölüme ayrılmışlardır.
A- Sahih Vakıflar (Mukataalı - icareteynli Vakıflar); Bunlar aynı zamanda akara tahsisli yani gelirlerinden yararlanılan vakıflar olarakta nitelendirilmektedirler.
1- Mukataalı Vakıflar; Zorunluluklar sonucu doğmuştur. Vakıf yer haraptır.
Vakıf taşınmaz kendi olanakları ile vakıf tarafından inşaa ve onarılmasının mümkün olmaması sebebiyle bina yapmak, ağaç veya bağ çubuğu dikmek ve bunların durması karşılığında vakfa her sene maktu bir zemin kirası(Icare-i zemin) ödenmek suretiyle kiralanmış, yapılan bina ve dikilen ağaçlar yapanın veya dikenin malı sayılmış ve ölümü ile de, mirasçılarına geçeceği ve mukataa (kira) karşılığı verildiği sürece sözleşmenin geçerli kalacağı ve arazi üzerine yapılan muhtesatın kaldırılamayacağı kabul edilmiştir. Bu tür vakıfların kurulması için, mahkemece verilen izin (hakimin izni) yeterli olmayıp ayrıca Padişahın izin ve iradesine de ihtiyaç duyulmuştur.
2- İcareteynli Vakıflar; Mukataalı vakıflar gibi olayların meydana getirdiği zorunluluklar sonucu doğmuş bir vakıf türüdür. Vakıf binalarının yanması, yıkılması ve vakıf tarafından tekrar inşaa için ekonomik gücün yaratılmaması veya kısa süre ile kiralanmasının mümkün olmaması yada kısa süreli kiralamaya İstekli çıkmaması nedeniyle bir tür süresiz kiraya benzeyen usule gidilmiş, mutasarrıfından gerçek değerine yakın veya eşit "icare-i muaccele" denilen peşin kira bedeli alınıp yanan, harap olan bina vakıf tarafından yeniden inşaa ve tamir ettirilerek her sene icare-i müeccele (veresiye kira)denilen küçük bir bedel karşılığında süresiz olarak kiracılara (mutasarrıflara)bırakılmıştır. Peşin veya her yıl alınan icar (kira) usulüne de "iki yani çifte icare" anlamında icareteyn adı verilmiştir.
B- Sahih Olmayan (Tahsis ve irsad Kabilinden Gayri sahih) Vakıflar;
Padişah yada onun izin verdiği başkaları tarafından miri arazi üzerinde meydana getirilen vakıflardır. Miri araziler, kadim köy ve kasabaların tümüyle dışında kalan tarla, çayır, yaylak, kışlak, korular ve benzeri yerler olarak kabul edilmiştir. (Arazi Kanunnamesi madde 3, 25, 53, 81, 83 ve 90.)
Osmanlı Sultanları yada onların izin verdiği başkaları miri arazide 1858(1274) tarihli AK.'nun 4/2.fıkrasına göre üç türlü tahsis ve irşat kabilinden vakıf kurabilirlerdi.
a- Miri Arazinin Yalnızca A'şar (Toprağın Ürününün Ondabiri) gibi vergi ve resimleri (A'şar ve rüsumatı) bir hayır cihetine tahsis edildiği vakıflarda tasarruf hakkı, tapu kayıtlarında yazılı fertlerde kalırdı.
b- Miri arazinin yalnızca "tasarruf hakkının" bir hayır cihetine tahsis edildiği vakıflarda tasarruf hakkı sahih olmayan vakıfta kalırdı. Sahih olmayan vakıf A'şarı Devlete öderdi.
c- Miri arazinin hem tasarruf hakkının hem de A'şar gibi "vergi ve resimlerinin" bir hayır cihetine tahsis edildiği vakıflarda vakıf: arazinin tasarruf hakkına sahip olduğu gibi, Devlete A'şar yada başkaca vergi ve resim ödemezdi.
Görüldüğü gibi sahih vakıfların konusunu kadim köy, kasaba yada şehir içindeki mülk topraklar teşkil ettiği halde, sahih olmayan vakıfların konusunu, anılan kadim yerleşim birimlerinin tümüyle dışında kalan miri (Devlete ait) araziler oluşturmakta idi.
VIII- Vakıf Taşınmazlarında; Zamanaşımının Uygulanıp Uygulanamayacağı Sorunu;
Vakıf taşınmazlarında, zamanaşımı uygulanıp uygulanamayacağı konusunda Türk pozitif hukukunda farklı düzenlemeler mevcuttur. Tapu kaydı olmayan bazı vakıf malların varlığı bir gerçektir. Nitekim 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 44.maddesinde bu tür mallardan söz edilmektedir. Aynı Kanunun 41/1 maddesinde "Kanunu Medenideki müruruzaman hükümleri, vakıf mallar hakkında da tatbik olunur." denildiğine göre, vakıf mallar hakkında da kazandırıcı zamanaşımı hükümlerinin uygulanmasına olanak tanınmıştır. Vakıflar Kanununun 8.maddesi ise, "Vakıfların doğrudan doğruya hayrattan olan taşınmazlarının kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemeyeceğini" hükme bağlamıştır. Herkes tarafından aynından yararlanılan Camii, Okul, Medrese, Köprü ve Hastane gibi yerler bu tür mallardan sayılmışlardır. Buna karşılık hayrattan olmayan fakat akaratından olan yani aynından değil de gelirinden yararlanılan vakıf taşınmazları ise TMK.nun 713.maddesinde açıklanan taşınmaza ve zilyetliğe ilişkin tüm koşulların oluşması halinde zamanaşımı ile kazanılması mümkün bulunmaktadır.
Öte yandan MK.nuna 13.7.1967 tarih ve 903 sayılı Kanunla eklenen 81/B (TMK. 117). maddesine göre "Vakıfların malları üzerinde zilyetlik yolu ile kazanma hükümleri tatbik olunmaz." demek suretiyle Vakıf taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisabını yasaklamıştır.
Bu kazanma yasağının sadece TMK.nun hükümlerine tabi yani Cumhuriyetten sonra kurulan Vakıflar hakkında uygulanabileceği, eski Vakıflar hakkında uygulanamayacağı ileri sürülmüştür. (Prof. Dr. Sungurbey, İsmet, Eski Vakıfların Yeni Sorunları, İstanbul, 2001, sh: 28 vd. aynı kitap, aynı sayfa, Prof. Dr. Ümit Doğanay ve Dr. Hasan Güneri'nin görüşü, Yrd. Doç. Dr. Veysel Başpınar, Vakıf Medeniyeti Sempozyumu Kitabı, 12-13 Mayıs 2003 Vakıflar Genel Müdürlüğü yayınları, Ankara, 2003, sh: 89-98, 7 HD. 27.1.1970 tarih 120/424 K. Ali Em "Y.18. H.D. Üyesi", Ayten Sözen, Zümre Yılmaz ve Nazif Kaçak'ın Açıklamalı Gerekçeli Türk Medeni Kanunu ve Uygulama Kanunu, Ankara, 2002, sh:145- Aynı eser aynı sayfa, 4721 sayılı TMK.nun TBMM.de görüşüldüğü sırada dönemin Adalet Bakanı'nın yaptığı konuşma)
4.3.1959 gün ve 1959/2-19 sayılı Yargıtay içtihatları Birleştirme Kararı uyarınca intikal sahibi bulunmadığından mahlulen vakfına dönen icareteynli taşınmazların zilyetlikle kazanılamayacağı öngörülmüştür.
MK.nun 81/B (TMK.nun 117). maddesi geriye doğru yürüyemeyeceği için, bu değişikliğin yeni kanunun yürürlük gününe kadar oluşan kazanılmış hakları etkilemesi mümkün değildir. O halde 903 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 13.7.1967 tarihine kadar kazanma koşulları oluşmuş ise zilyed; kazandırıcı zamanaşımından yararlanabileceği görüşü ifade edilmiştir. (Oğuzman/Seliçi, Eşya Hukuku, 1988, sh:428, Ozanalp, A.N., Tapulama Kanunu Şerhi, 1976, sh: 383, Prof Dr. Hatemi, Hüseyin, Medeni Hukuk Tüzel Kişileri, İstanbul, 1979 c:1, sh: 729 vd., HGK. 5.2.1975 gün, 1972/7-1424 E, 1975/127 K). Bu konuda gerek uygulamada ve gerekse öğretide görüş birliği olduğu söylenebilir.
IX- Taviz Bedeli;
Taviz bedeli; eski vakıflar hukuku açısından "rakabe" kuru mülkiyet hakkı karşılığı, tasarruf hakkı bedeli, icare ve mukataa (kira) karşılığı anlamına gelmektedir. Vergi niteliğinde değildir. 13.12.1965 tarihinde yürürlüğe giren 2762 sayılı VK.nun 29.maddesi ile taviz bedelinin ödenmesi için tanınan on yıllık süre 13.12.1945 yılında dolduğu halde, bu süre içerisinde pek çok vakfın taviz bedeli ödenip tapudaki kayıtlarına bu yönde konulan şerhlerin terkin edilmediği anlaşılınca 13.6.1945 gün ve 4775 sayılı Kanunla bu sürenin sona erdiği tarihten başlayarak on yıl daha uzatılıp yirmi yıla çıkarılmıştır. Sözü edilen bu 20 yıllık süre ise 13.12.1955 yılında sona ermiştir. 2762 sayılı VK.nun 27.maddesinde, icare ve mukataa; vakıf taşınmazın rayiç bedelinin yüzde yirmisi oranında olduğu kabul edilmişken, 18.4.1995 gün ve 4103 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile bu sefer rayiç değerinin yüzde yirmisi olması öngörülmüş, ancak bu oran 26.6.2001 gün ve 4690 sayılı Kanunla tekrar yüzde yirmiye düşürülmüştür.
Sahih vakıflardan olan icareteynli ve mukataalı vakıflarda; taviz bedelinin ödenmesi karşılığında "vakıf şerhinin" silinmesi gerektiği gerek uygulamada ve gerekse bilimsel görüşlerde tartışmasız olarak kabul edildiği ve bu nedenle sahih vakıfların taviz bedeli ile sorumlu oldukları kabul edilmektedir.
1- Taviz Bedelinin Niteliği Taşınmaz Yükü Kanuni ipotek Hakkı;
2762 sayılı VK.nun 29/1 fıkrası; "on yıl içinde bu kanun hükümlerine göre taviz vermek yolu ile icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olan gayrimenkullerin mülkiyeti on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıflarına geçer ve vakfın hakkı ivaza dönerek gayrimenkulun tamamı bu taviz karşılığında birinci derece ve birinci sırada İPOTEK sayılır." şeklindeki ipoteğin "kanuni ipotek hakkı" olduğu ileri sürülmüştür. (Bertan, Dr. Suad, Ayni Haklar, Ankara 1976, c.2 sh: 1573-1578).
Ancak, tarafların iradesi dışında kanunla vakıf yararına getirilen bu güvencenin (teminatın) taşınmaz yükü mü (gayrimenkul mükellefiyeti mi) yoksa gayrimenkul ipoteği mi yani kanuni ipotek hakkı mı olduğu tartışma konusu olmuştur. Bilindiği üzere bir alacağın ödenmesini güvence altına almaları bakımından her iki mülkiyetin gayri ayni hakları birbirlerine çok benzemektedirler. Nevar ki, gayri menkul ipoteğinde, ipotekli borç senedi ile irad senedi dışında kalan ipotek hakkının bağımsız bir varlığı olamaz, ipotek hakkı ancak alacak hakkının fer'i olur. ipoteklerde ana hak kişiler arasında bir hukuki bağdan doğan şahsi bir borç münasebetidir, ipotekte ayni hak amaç değil, bir emniyet sağlama çağrısıdır. Gayrimenkul mükellefiyetinde ise, ayni hakana haktır. Yüklü gayrimenkul mükellefiyetine bağlı bulunan bir şeyi yapmaya veya vermeye ilişkin olan bir borç, o gayrimenkul ile emniyet altına alınmış olur. Ayrıca sorumluluk bakımından da taşınmaz yükü ile ipotek hakkı arasında fark vardır, ipotek hakkında taşınmaz, ana borcu güvence altına alır. Sorumluluk taşınmazın değeri ile sınırlı değildir, ipotek konusu taşınmazın değeri, borcu tamamen ödemeye yetmezse bile, ana borcun ödenmeyen kısmı için asıl borçlunun borçluluğu sürer. Taşınmaz yükümünde ise, borçluluk yüklü taşınmaz ile sınırlıdır. (Bertan, Dr. Suat, Ayni Haklar Ankara 1976,c.2, sh: 1576-1577)
Vakfın ivaz alacağı İster rakabe "kuru mülkiyet" İster icare ve mukataa veya bunlara ilişkin şerhin kaldırılması karşılığı kabul edilsin, mutasarrıfın ivaz borcunun vakıf taşınmazın değerini aşacağı ve fazla kısım için mutasarrıfın diğer malları ile sorumlu olacağı düşünülemez. Öte yandan icra iflas Kanununun 45. maddesine göre rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu, iflasa tabi şahıslardan olsa bile, alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapabilir. Rehnin tutarı borcu ödemeye yetmediği takdirde alacaklı kalan alacağını iflas ve haciz yolu ile takip edebilir. Oysa VK.nun 29.maddesinin 1 fıkrasında, "...bu tavizlerle vaktinde ödenmeyen taksitleri mutasarrıfın başka mallarına müracaat yolu ile ve Amme Alacaklarının Tahsili Usulü hakkındaki Kanuna göre tahsile dahi yetkilidir," Hükmü getirilmek suretiyle sorumluluk ve tahsil açısından tamamen ipotekten ayrı bir teminat getirilmiştir. Bunun yanında kural olarak ipotek edilmiş bir taşınmaz alacaklının olurunu almaya gerek duyulmaksızın başkasına satılarak tapusu devredilebilir. Meğerki aksine sözleşme olsun. VK.nun 30.maddesine göre, "...mukataalı veya icareteynli gayrimenkullerin tavizleri tamamen vakfa verilmiş olmadıkça o mallar üzerindeki temliki tasarruflar Tapu Dairelerince tescil olunamaz."demek suretiyle tapuda yapılabilecek devirleri yasaklamıştır.
O halde, vakfın ivaz alacağına kanunla getirilen güvencenin, taraflar arasındaki bir sözleşmeden doğan asıl alacak hakkının bir fer'i olmayıp, bir ana hak olarak doğması, sorumluluğun vakıf taşınmaz ile sınırlı bulunması, fakat vakfın alacağının taşınmazla bağımlı kalınmaksızın mutasarrıfın başka mallarına müracaat yolu ile tahsil edilmesi, temliki tasarrufun ancak borcun ödenmesine yani yükümlülüğün kalkmasına bağlı tutulması, taviz bedelinin (ivaz alacağının teminatın), TMK.nun 839 (MK.nun 754).maddesi anlamında bir Gayrimenkul Mükellefiyeti (Taşınmaz Yükü) niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. (HGK.nun 19.9.1990 gün ve 1990/1-333 esas, 1990/416 ve aynı tarih 332/415 sayılı kararları, TBMM.nin 12.6.1940 gün ve 1188 sayılı yorum kararı, Uyuşmazlık Mahkemesinin 13.7.1981 gün 5/15, 28.12.1981 gün 13/12 ve 10.6.1985 gün 8/13 sayılı kararları). Kesin bir biçimde ifade edilmemekle beraber öğretide de baskın görüşün bu yönde olduğu anlaşılmaktadır.
2- Tapu Kütüğüne Güven ilkesi (TMK.nun 841, 849 ve 1023. maddeleri);
TMK.nun 841/1. fıkrası; "Aksine hüküm yoksa, kamu hukukuna ilişkin taşınmaz yükünün tapu kütüğüne tescili gerekli değildir", aynı Kanunun 849/1 fıkrası ise, "Taşınmaz maliki değişirse yeni malik, başka bir işleme gerek bulunmaksızın taşınmaz yükünün yükümlüsü olur" ilkelerinden hareketle önceki kayıt ve belgelerden aslının vakıf taşınmaz olduğunun anlaşılması halinde, vakıf şerhinin intikal (gitti) kayıtlarına sonradan işaret edilmiş olsun, olmasın yeni maliki bu yükümlülükten yani taviz bedelini ödemekten kurtaramaz. Şu halde, kanundan doğan bu taşınmaz yükümlülüğü karşısında sonraki malikin "iyi niyet savunmasında" bulunarak TMK.nun 1023 (MK.nun 931).maddesinde açıklanan tapu kütüğüne güven ilkesinden ve TMK.nun 712 (MK.nun 638).maddesinde ifade edilen "olağan kazandırıcı zamanaşımına dayalı iyi niyetten" yararlanamaz, görüşü uygulamada ağırlıklı olarak benimsenmiştir.
X- Hak Düşürücü Süre;
Hak düşürücü süre, doğrudan doğruya hakim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulması gereken, davada "itiraz" olarak başvurulması zorunlu olan ve zamanaşımı gibi "kesme" ve "durma" hükümlerine bağlı olmayan, uyulmama halinde "hakkın" kaybına yol açan yani hakkın özünü ortadan kaldıran süredir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.fıkrasında öngörülen on yıllık sürenin de hak düşürücü süre olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bu maddede öngörülen süre ile tapu sicilinde kararlılık kazanması, sicillerin bozulmaması, belli bir süre geçtikten sonra yargı organlarınca bu sicillerin tartışma konusu yapılmaması amaçlanmıştır.
Hak düşürücü sürenin kamu mallarına etkisi; Hak düşürücü sürenin kamu mallarına etkisi tartışma konusu olmuş ve Yargıtay içtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu; 8.5.1987 gün ve 1986/3 E, 1987/4 sayılı kararı ile,"766 sayılı Tapulama Kanununun 35.maddesi uyarınca sınırlandırılan taşınmaz mallar hakkında aynı Kanunun 31/2.maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiği" kabul edilmiştir. Bundan şu sonucu çıkarmak mümkündür. Anılan Kanunun 35.maddesinde yer alan Mera, Yaylak, Kışlak, Otlak, Genel Harman Yeri, Panayır ve Pazar yerleri gibi taşınmazların kişi adına tespit ve tescili halinde, bu tescil aleyhine açılacak dava 31. maddedeki süreye tabi olmadan her zaman açılabilecektir. Uygulamada bu doğrultudadır.
Fakat Yargıtay içtihatları Birleştirme Umumi Heyeti; 26.5.1935 tarih ve 78/6 sayılı kararı ile vakıf malların "Devlet malı olmadığı" görüşünü benimsemiştir. Bu bakımdan vakıf malların kendine özgü bir "Sui Jeneris - kamusal mülkiyet" türü olarak nitelendirilmesi ve buna bağlı olarak bu mallara Devlet malı niteliğinin kazandırılması olanağı bulunmamaktadır. Kaldı ki 766 sayılı Kanunun 35. ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesinde sayılan ve kamunun yararlanılmasına terk ve tahsis edilen Mera, Yaylak, Kışlak, Genel Harman Yeri, Pazar ve Panayır yerleri gibi benzeri mallar sadece paftasında sınırlandırılmakla (geometrik durumu belirlemekle) ve özel sicillerine işlenmekle yetinilen, kadastroca hukuki durumu saptanamayan ve tapu siciline tescil edilmeyen taşınmazlar olması nedeniyle Hazine ve ilgili kamu tüzel kişileri tarafından bu tür taşınmazlar için açılan davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. ve 766 sayılı Tapulama Kanununun 31/2.maddeleri uygulanmaz. Zaten bu gibi yerler kişiler adına tespit ve tescil edilse bile, bu husus "yolsuz tescil" oluşturacağından her zaman bunlar için tapu iptali davası açılması mümkündür. Vakıf şerhi ile ilişkilendirilmeleri düşünülemez. Öte yandan "Kamu malları" başlığını taşıyan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesinde sayılan kamu malları arasında vakıf mallarına yer verilmediği açıktır. Bunun dışında, Yargıtay içtihatları Birleştirme Umumi Heyeti;3.4.1940 tarih ve 1939/12 E., 1940/65 sayılı kararı ile "icareteynli ve icare-i mukataalı vakıf yerleri kira alacakları beş yıllık zamanaşımına tabi" olduğunu benimsemiştir. Bu karardan da vakıf mallarının Devlet malı olmadığı sonucuna varılmaktadır.
XI- Değerlendirme;
içtihat aykırılığına neden olan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesi fıkrası ile ilgili hükümet gerekçesinde de açıklandığı üzere"...kadastro işlemlerinin eski olaylara dayanılarak süresiz olarak askıda bırakılmasının kamu düzenini ters yönde etkileyeceği ve kamu zararı doğuracağı gerçeğinden hareketle kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak dava açılamayacağı" esası getirilmiştir. Getirilen böyle bir ilke ile, mülkiyet hakkı değil, sadece hak arama özgürlüğü (dava açma hakkı) ve başvuru hakkı kısıtlanmıştır. (Anayasa Mahkemesinin 8.10.1991 tarih ve 1991/9-36 sayılı, 3402 sayılı Kanunun 12/3.fıkrasının iptali İsteğinin reddine ilişkin kararı) On yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması bakımından kamu ve özel mal ayırımı yapılmamıştır. Vakıflar Kanunu gibi Kadastro Kanunu da bir tasfiye kanunu olup, 12/3.madde ve fıkrasında vakıf taşınmazlarla ilgili ayrık bir durum getirilmemiştir. Uygulamada ve öğretide baskın görüşün 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.fıkra hükmünün kamu malı niteliğindeki taşınmazlar için uygulanmaması gerektiği yönünde olduğu görülmektedir. Ancak, 26.5.1935 tarih ve 78/6 sayılı Yargıtay içtihatları Birleştirme Kararı ile vakıf malların "Devlet malı olmadığı" kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu karardan çok sonra MK.nuna eklenen 81/B (TMK.nun 117). maddesinin ve 3402 sayılı Kadastro Kanunundaki düzenlemenin Yargıtay içtihatları Birleştirme Kararında benimsenmiş olan görüşü ortadan kaldırıcı nitelikte bulunmadığı kabul edilmektedir.
VK.nun 26, 27, 28, 29, 30 ve 31.maddeleri mukataalı ve icareteynli vakıf malların tasfiyesine yönelik olup, bir yandan bu tür vakıfların yeniden kurulması yasaklanırken, diğer yandan önceki hukuk döneminde kurulmuş olan bu türden vakıfların sona erdirilmesi amaçlanmıştır. O halde bu tür vakıf taşınmaz mallar kamu malı niteliğinde kabul edilse idi, hiç kuşkusuz bunların doğrudan Devlet mülkiyetine geçmesini sağlayacak bir düzenleme getirmesi gerekirdi. 2762 sayılı VK.nun 29.maddesinde açıklanan taviz bedeli;bugünkü hukuk karşısında gerek uygulamada ve gerekse öğretide "taşınmaz yükü" olarak nitelendirilmektedir. TMK.nun m.839, MK.nun m.764).Ancak taviz bedeli nedeniyle mevcudiyeti kabul edilen taşınmaz yükünün, TMK.nun 731 (MK.nun 657). maddesi kapsamında bir yasal kısıtlama sayılmasına olanak yoktur.
2762 sayılı VK.nundan çok sonra yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü süre, en geniş ve en kapsamlı "ayni hak olan mülkiyet hakkının bile ortadan kaldırılması sonucunu doğururken, mülkiyet hakkına oranla daha çok dar kapsamlı, çok daha az yetkileri içeren bir sınırlı (fer'i) ayni hak olan taşınmaz yükünün hak düşürücü süre dışında kaldığının kabulüne olanak bulunmamaktadır." Zira çoğun içinde az da vardır.
Açıklanan bu somut ve hukuki olgular karşısında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin vakıf taşınmaz mallar bakımından da uygulanması gerektiği, sonucuna varılarak inançların Yüksek Hukuk Genel Kurulu, Birinci ve Onyedinci Hukuk Daireleri kararları doğrultusunda birleştirilmesine karar verilmesi gerekir.
Sonuç : "Vakıf Şerhi'nin Tapu Sicilinden silinmesi yada Tapu Siciline yazılmasına ilişkin İstemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiğine" 2.4.2004 tarihinde yapılan ilk toplantıda üçte iki çoğunlukla karar verildi.
Old 30-04-2007, 14:01   #8
Av.Bengü BAŞAR

 
Varsayılan cevap

Alıntı:
Yazan av.medine
Sayın Başar; vakıf şerhinin kaldırılmasına yönelik tapu iptal ve tescil davası açınız. Mahkeme keşif dahi yapmadan talebinizin kabulüne karar veriyor. Biz bulunduğumuz ilçede bu minvalde pekçok davalar açtık. İlk duruşmaya gerekli tüm evrakları hazır ederseniz dava ilk celsede kabul şeklinde sonuçlanıyor. Bu konuda her nekadar Vakıflar Genel Müdürlüğü yeni yasa çıkarmış ise de; sözkonusu şerh tek taraflı olarak tapuya kayıt edildiği için hukuka aykırı olup; şerh kaldırılıyor Talep ederseniz örnek dava dilekçesi gönderebilirim Vakfın niteliğinin hiçbir önemi yok bu türden davalarda - Tapu malikinin haberi ve rızası olmaksızın şerh konulduğu için mülkiyet hakkına müdahale sayılıp doğrudan karar veriliyor. Ama şayet isterseniz vakıflar Bölge Müd. başvurup resen de şerhi kaldırtabiliyorsunuz. Haberiniz olsun. Kolay gelsin

Öncellikle cevabınız için teşekkür ederim ama ben sanırım eksik bilgi verdim.Şöyle ki,sözkonusu şerh 1955 yılında işlenmiş olup müvekkilimin babası burayı satın alırken bu durumdan haberdarmış.Bu nedenle haberi olmama gibi bir durum söz konusu değil.Ancak yargıtay kararlarından anladığım kadarıyla sözkonusu vakıf şerhinden haberdar olunsa da vakfın niteliği gayrisahih ise taviz bedeli ödemeye gerek yok.(Ancak vakfın niteliği neye göre belirlenecek?yargılamalarda bilirkişi marifetiyle tespit edilmiş.)Bu durumu açıklığa kavuşturmak gerekiyor sanırım.
Ayrıca örnek dilekçeyi yine de gönderirseniz memnun olurum.Saygılarımla
Old 30-04-2007, 14:22   #9
Av.Bengü BAŞAR

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Ahmet Yıldırım
Soruyu iki şekilde cevaplamak geremektedir.

1- Vakıf şerhinin terkini talebinde bulunuyorsanız, bu talebiniz de önemli olan konu kadastro tesbiti sırasında şerhin işlenmemiş olması ve on yıllık sürenin geçmiş olması şartı aranmaktadır.

2- Taviz bedeli ödeyerek şerhi kaldırdıysanız ve bu bedelin istirdadı için dava açacaksanız, bu durumda bedeli öderken ihtirazi kayıt koyup koymadığınız önem arz etmektedir.

Bir de kötü haber; şerhin terkini davalarına 14. HD bakarken sırf taviz bedelinin istirdadı dvalarına 3. HD bakmaktadır. Bizim bir istirdat davamızda 10yıllık süre geçtiği ve şerhin silinmesi gerektiği halde mahkeme iadesine karar verdi fakat 3. HD bozdu. Gerekçesi ise vakıflar yasasında yapılan son değişikliği geçmişe şamil kıldı. Bu kara zannımca yanlıştır ve mahkeme direnecektir. gelişmeleri ayrıca duyururum.
Merhaba size de ayrıca teşekkür ederim.ancak sanırım ben eksik bilgi verdim.Şöyle ki,sözkonusu gayrimenkule şerh 1955 yılında işlenmiş ve müvekkilimin babası burayı satın alırken bunun farkındaymış.Bu anlamda kadastro öncesinde ya da sonrasında bunun yazılmış olması ya da olmaması gibi bir durum söz konusu değil.
Burada problem şerhi işleyen vakfın niteliğinde çünkü sahih vakıflardansa taviz bedeli ödenecek ancak aksi durumda bu bedeli ödemekten kaçınılabilecek.İncelediğim yargıtay kararlarında ise bu durum hep bilirkişi marifetiyle tespit edilmiş.Söz konusu vakıf ile ilgili yargıtay kararı var mı diye kazancıya girdiğimde ise vakfın son mirasçılarının da öldüğü ve vakfa ait icareteynli taşınmazın mahlulen vakfına döndüğüne karar verilmiştir.Bu anlamda vakfın niteliğini tam olarak anlayamadım?Şöyle ki vakfın mllarının niteliği değişmekte sanırım.Çünkü kararda,VAKFIN İCARETEYNLİ TAŞINMAZI.....denilmiştir.Açıkcası yine bir çözüme ulaşamadım.Vakfın adı Sultan Mahmut Han Sani Vakfı.Sözkonusu yargıtay kararı ise -14.H.D 2005/9897 E. 2005/10465 K. 28.11.2005 TARİH
Yardımlarınız için şimdiden teşekkürler.Saygılarımla
Old 30-04-2007, 16:22   #10
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Sayın Yaşar,
vakıf şerhi 1955 yılında işlenmiş ise öncelikle şuna bakın, 1-kadastro tesbiti ne zaman yapılarak kesinleşmiş 2- Kadastro tesbiti sırasında kadastro tutanağında beyanlar hanesinde vakıf şerhi var mı? 3- Eğer bunlar yoksa ve 1955 yılından en az 10 yıl önce kadastro tesbiti kesinleşmiş ise o zaman konulan şerh sayın Kadir Coşkun'un sunduğu YİBK uyarınca hükümsüzdür. Eğer bu şartlar yoksa, yani on yıl geçmeden şerh işlenmiş veya beyanlar hanesinde zaten şerh varsa bu durumda vakfın tavize tabi vakflardan olup olmadığı husus mahkemece araştırılır. Yargıtay ilamında belirtildiği gibi vakfın türü araştırılır, sonucunda vakfın tavize tabi olmadığı anlaşılırsa bu durumda ödediğiniz taviz bedelinin istirdadını talep edebilirsiniz. Tabi birde taviz bedelini öderken ihtirazi kayıt koymak gerektiği de ileri sürülebilir. Lakin benim görüşüm burda Yargıtay'ın benzer içtihatlarından esinlenerek ihtirazi kayıt konmasa da davalının kamu gücünü kullanarak tahsilat yaptığı gerekçesiyle ihtirazi kayıtla ödeme yapılmış gibi istirdat mümkün olur.
Vakfın tavize tabi olup olmadığı, vakıf senedi ile vakıflar genel müdürlüğünden öğrenilecek vakfın türü-niteliği bilgilerinden ve yargıtay ilamında uzun uzun açıklanan hukuksal olgular nazara alınarak belirlenir. Bilirkişi yardımı alınabilir. Bilirkişi özellikle taviz bedelinin belirlenmesi ve hesaplanması için gereklidir. Bu durum için ayrıca Keşifte yapılır.
Old 30-04-2007, 16:42   #11
av.medine

 
Varsayılan

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE
KORKUTELİ

DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALI : Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne izafeten Vakıflar Bölge Müdürlüğü ANTALYA
DAVA : Taviz Şerhin Kaldırılması-.1815.00 YTL
AÇIKLAMALAR : Ekli vekaletname gereği davacılar vekiliyim.
1 ) Dava konusu .................................................. ...parsel sayılı taşınmaz davacılar murisi Süleyman kızı Gökmen Gencel adına tapuda kayıtlıdır. Dava konusu taşınmazın kadastro tespit tutanaklarının ve tapu kayıtlarının da incelenmesinden anlaşılacağı üzere kadastro tespit işlemi 1964 tarihinde kesinleşmiştir.
2 ) Kadastro tespit ve tescil işleminin kesinleşmesinden itibaren yaklaşık .40. yılı aşkın bir süre geçtikten sonra ; davalı kurum tek taraflı olarak 30.10.2000 tarihli yazılarıyla Korkuteli ilçesi Bozova Kasabasında kain dava konusu taşınmazların zeminin “ .II. Sultan Mahmut Vakfından ...“ geldiği gerekçesiyle tapu kaydına şerh konulmasını talep etmiş ve tapu kayıtlarına ilgili şerh konulmuştur. Davalı yararına tek taraflı olarak konulan bu şerh hukuki dayanaktan yoksun olup; kaldırılması gerekmektedir.Şöyle ki;
3 ) 3402. sayılı Kadastro Yasası m:12/3’e göre “ Kadastro tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık süre geçtikten sonra ; Kadastrodan evvelki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz”
Yine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 98/2243-2661 sayılı kararına göre “ İdari organlarca tapu kaydı üzerine idari yoldan şerh düşülmesi ve düzeltme yapılması kanunen mümkün değildir.”
Yine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 21.09.2001 tarih ve 2001/8472 E- 2001/9538 K. ilamı ; Korkuteli Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/417 E- 2002/95 K. ile 2003/279 E.- 2003/299 K. sayılı ilamları dava konumuz ile ilgili örnek içtihat ve kararlardır.
4 ) Yukarıdaki açıklamalar ile Kadastro Tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde davalı idare tarafından bu şekilde bir şerh konulmadığı için ; davalı idarenin sözkonusu hakkı hukuken düşmüştür.Süresinde davalı idare tarafından ilgili Kadastro tutanağına itiraz edilmediğinden ve dahi 10 yıllık süre içinde bu konuda herhangi bir dava açılmadığından şerhin dayanağı olan hak düşmüş olup; sözkonusu şerh yasal dayanaktan yoksun kalmıştır.
Bu sebeple sayın mahkemeye başvurarak ; yasal dayanaktan yoksun ve hukuka aykırı olarak davalı idare lehine konulan şerhin kaldırılmasını talep ediyoruz.
HUKUKİ SEBEPLER : İlgili kanun hükümleri
HUKUKİ DELİLLER : Tapu kayıtları; kadastro tutanakları ve her türlü yasal delil
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda belirtildiği üzere;
1 ) Korkuteli ilçesi Bozova Kasabasında kain 138 Ada 10 parsel sayılı taşınmaz tapu kaydında yazılı taşınmaz zemininin “..II. Sultan Mahmut Vakfından .........”.geldiğine dair konulan ŞERHİN KALDIRILMASINA;
2 ) Bu şerh sebebiyle davacıların uğradığı zararları talep etme hakkının saklı tutulmasına ;
3 ) Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini saygıyla bilvekale arz ve talep ederim.14.03.2005


EK: Vekaletname sureti DAVACILAR vekili
Veraset ilamı

Sizin davanız bu durumdan farklı ama istediğiniz için örnek davadilekçenizi gönderiyorum. Sizn konunuz hakkında çok fazla bilgi sahibi değilim. Kolay gelsin sizlere. Saygılar
Old 30-04-2007, 20:56   #12
Kadir COŞKUN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.medine


4 ) Yukarıdaki açıklamalar ile Kadastro Tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde davalı idare tarafından bu şekilde bir şerh konulmadığı için ; davalı idarenin sözkonusu hakkı hukuken düşmüştür.Süresinde davalı idare tarafından ilgili Kadastro tutanağına itiraz edilmediğinden ve dahi 10 yıllık süre içinde bu konuda herhangi bir dava açılmadığından şerhin dayanağı olan hak düşmüş olup; sözkonusu şerh yasal dayanaktan yoksun kalmıştır.
Bu sebeple sayın mahkemeye başvurarak ; yasal dayanaktan yoksun ve hukuka aykırı olarak davalı idare lehine konulan şerhin kaldırılmasını talep ediyoruz.

Sayın Av.Medine dava dilekçenizde ki iddianıza ilişkin ben hakim olsam maalesef davanızı reddederdim çünkü yukarda da açıkladığım üzere Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 02.04.2004 tarih ve 2003/1-2004/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre vakıf şerhinin tapu sicilinden silinmesi ya da tapu siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerekir. Yani sizinde dava örnek dava dilekçenizde belirttiğiniz gibi Kadastro Tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde tapu kaydına vakıf şerhi işlenmemişse bundan sonra işlenen şerhin hukuken geçerliliği olmayacağı konusunda bir tereddüt yoktu. Bu durum ve YİBK şuan için geçerli değildir. Çünkü 03.03.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5304 sayılı yasayla 3402 sayılı Kadastro Kanununa Ek 1. madde eklenmiş ve bu medenin 2. fıkrası ile "Tapu kayıtlarında icareteyn veya mukataalı olduğuna dair vakıf şerhi bulunan taşınmazlarda 12. maddenin 3. fıkra hükümleri uygulanmaz" hükmü getirilmiştir. Yani 03.03.2005 tarihinden sonra bu tür uyuşmazlıklara uygulanacak hüküm 3402 sayılı yasaya 5304 sayılı yasayla eklenen Ek. 1 maddedir.

Bu durumda Sayın Av. Bengü BAŞAR' ın ve Sayın dilekto ' nun olaylarında vakfın sahih vakıflardan mı yoksa gayri sahih vakıflardan mı olduğu araştırılacak ve gayrisahih vakıf olduğu tespit edilirse buna görede taviz bedelinin iadesine karar verilecektir.
Bu konuda güncel bir içtihadı aşağıda bilgilerinize sunuyorum.
Saygılarımla...
Old 30-04-2007, 20:59   #13
Kadir COŞKUN

 
Varsayılan

HD 03
Esas : 2006/007976
Karar: 2006/009085
Tarih: 04.07.2006

* TAVİZ BEDELİ

Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarına göre, taşınmazdaki vakıf şerhine dayanılarak taviz bedeli işlenebilmesi; ilgili vakfın sahih vakıflardan olması koşuluna bağlıdır. Gayri sahih vakıflar yönünden, taviz bedeli isteminin hukuksal bir dayanağı bulunmamaktadır.
Somut olayda mahkemece bu yönde bir inceleme yapılmadan karar verilmesi doğru değildir.
(3402 s. Kadastro K. m. 12) (5304 s. KKDK. m. Ek-1)
Dava dilekçesinde 1.824-YTL. taviz alacağının faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkilinin maliki olduğu taşınmazın tapu kaydı üzerinde vakıf şerhi bulunduğundan taviz bedeli ödemek zorunda kaldığını, bu ödemenin haksız olduğunu iddia ederek; 1.824,00 YTL'nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece; taşınmaza ilişkin vakıf şerhinin kadastro tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süreden sonra konulduğu gerekçesi ile davanın kabulü ile, taviz bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 02.04.2004 tarih ve 2003/1-2004/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca vakıf şerhinin tapu sicilinden silinmesi ya da tapu siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerekir. Ne var ki, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararından sonra 3402 sayılı Kadastro Kanununa 5304 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle ek 1. madde eklenmiş ve bu medenin 2. fıkrası ile "Tapu kayıtlarında icareteyn veya mukataalı olduğuna dair vakıf şerhi bulunan taşınmazlarda 12. maddenin 3. fıkra hükümleri uygulanmaz" hükmü getirilmiştir. 5304 sayılı Kanun 03.03. 2005 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak, yayımına ilişkin 15. maddesi hükmü uyarınca aynı tarihte yürürlüğe girmiştir. Eldeki dava bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonraki tarihte açılmış bulunmaktadır.
Somut olayda, dava 5304 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 03.03.2005 tarihinden sonra açıldığından dava tarihinde olaya uygulanacak mevzuat 02.04.2004 tarih 1-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı değil, 5304 sayılı Yasanın ek 1. maddesidir. Bu hüküm gereğince tapu kayıtlarında vakıf şerhi bulunan taşınmazlarda 12. maddenin 3. fıkra hükümleri uygulanamayacağından mahkemece davanın hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle kabulü doğru olmamıştır. Böyle olunca mahkemenin vakıf türüne göre tavize tabi olup olmama yönünden araştırma ve inceleme yapması zorunlu olmaktadır.
Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarına göre, taşınmazdaki vakıf şerhine dayanılarak taviz bedeli istenebilmesi; ilgili vakfın sahih vakıflardan olması koşuluna bağlıdır. Gayri sahih vakıflar yönünden taviz bedeli isteminin hukuksal bir dayanağı bulunmamaktadır. Mahkemece, bu yönde herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan, vakfın türü belirlenmeden, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Mahkemece yapılacak iş; kök tapu kaydı ve belgeleri getirtilip, vakfiye örneği dosyaya alınmalı, sonra bu konuda uzmanlığı bulunan bilirkişi aracılığı ile vakfiye incelenmeli ve varsa tarafların bu konudaki tüm delilleri toplandıktan sonra deliller değerlendirilmeli, böylece şerhe konu vakfın sahih vakıflardan olup olmadığı saptanmalı, sahih nitelikte ise taviz bedeline tabi bulunduğu gözetilip davanın reddine karar verilmelidir. Aksi takdirde, gayri sahih vakıf olduğu anlaşılırsa, taviz bedeli istenemeyeceği gerekçesi ile ödenen taviz bedelinin iadesine karar verilmelidir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 04.07.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 30-04-2007, 23:00   #14
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Kadir COŞKUN
HD 03
Esas : 2006/007976
Karar: 2006/009085
Tarih: 04.07.2006

* TAVİZ BEDELİ


Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 02.04.2004 tarih ve 2003/1-2004/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca vakıf şerhinin tapu sicilinden silinmesi ya da tapu siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerekir. Ne var ki, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararından sonra 3402 sayılı Kadastro Kanununa 5304 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle ek 1. madde eklenmiş ve bu medenin 2. fıkrası ile "Tapu kayıtlarında icareteyn veya mukataalı olduğuna dair vakıf şerhi bulunan taşınmazlarda 12. maddenin 3. fıkra hükümleri uygulanmaz" hükmü getirilmiştir. 5304 sayılı Kanun 03.03. 2005 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak, yayımına ilişkin 15. maddesi hükmü uyarınca aynı tarihte yürürlüğe girmiştir. Eldeki dava bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonraki tarihte açılmış bulunmaktadır.
Somut olayda, dava 5304 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 03.03.2005 tarihinden sonra açıldığından dava tarihinde olaya uygulanacak mevzuat 02.04.2004 tarih 1-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı değil, 5304 sayılı Yasanın ek 1. maddesidir. Bu hüküm gereğince tapu kayıtlarında vakıf şerhi bulunan taşınmazlarda 12. maddenin 3. fıkra hükümleri uygulanamayacağından mahkemece davanın hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle kabulü doğru olmamıştır.(BOZULMASINA) .

Görüldüğü gibi Yargıtay 3. HD bu kararı ile "oluşmuş statü ve kazanılmış hak kavramını" yok saymakta ve özelhukuk hükmünü içeren kanun hükmünü dolaylı olarak makable şamil olarak uygulamaktadır. Yargıtay'ın bozma ilamına konu olan olayda 10 yıllık süre geçtikten sonra vakıf şerhi idarece tapu kaydına işlenmiştir. Bu idari işlem İçtihadı birleştirme kararı uyarınca hukuka aykırı ve geçersizdir. Sonradan çıkan kanun nedeniyle sen neden hakkını zamanında kullanmadın demek son derece yanlış bir düşüncedir. Temel kural olan oluşmuş statüler ve kazanılmış haklara sonradan çıkan kanun kamu düzenine ilişkin olmadıkça etki edemez. Bu olayla ilgili olarak kanunun eri yürümesi sorununda 14.HD ile 3.HD arasınd içtihat aykırılğı oluşmuştur.

Buna benzer bir kararla bizde karşılaştık ve halen tashihi karar aşamasındadır. 3.HD kararını değiştirmedği takdirde mahkeme karara direnmesi gereklidir. Saygılarımla.
Old 01-05-2007, 13:11   #15
Av.Bengü BAŞAR

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Kadir COŞKUN
Sayın Av.Medine dava dilekçenizde ki iddianıza ilişkin ben hakim olsam maalesef davanızı reddederdim çünkü yukarda da açıkladığım üzere Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 02.04.2004 tarih ve 2003/1-2004/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre vakıf şerhinin tapu sicilinden silinmesi ya da tapu siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerekir. Yani sizinde dava örnek dava dilekçenizde belirttiğiniz gibi Kadastro Tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde tapu kaydına vakıf şerhi işlenmemişse bundan sonra işlenen şerhin hukuken geçerliliği olmayacağı konusunda bir tereddüt yoktu. Bu durum ve YİBK şuan için geçerli değildir. Çünkü 03.03.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5304 sayılı yasayla 3402 sayılı Kadastro Kanununa Ek 1. madde eklenmiş ve bu medenin 2. fıkrası ile "Tapu kayıtlarında icareteyn veya mukataalı olduğuna dair vakıf şerhi bulunan taşınmazlarda 12. maddenin 3. fıkra hükümleri uygulanmaz" hükmü getirilmiştir. Yani 03.03.2005 tarihinden sonra bu tür uyuşmazlıklara uygulanacak hüküm 3402 sayılı yasaya 5304 sayılı yasayla eklenen Ek. 1 maddedir.

Bu durumda Sayın Av. Bengü BAŞAR' ın ve Sayın dilekto ' nun olaylarında vakfın sahih vakıflardan mı yoksa gayri sahih vakıflardan mı olduğu araştırılacak ve gayrisahih vakıf olduğu tespit edilirse buna görede taviz bedelinin iadesine karar verilecektir.
Bu konuda güncel bir içtihadı aşağıda bilgilerinize sunuyorum.
Saygılarımla...


Merhaba öncelikle size de ayrıca teşekkür ederim.Bahsettiğim olayla ilgili endişem ise şundan kaynaklanmaktadır.Taviz bedeli ödendikten sonra istirdat davası açılırsa -ki burada sözkonusu meblağ 25.000-YTL'dir.- ve vakfın sahih vakflardan olduğu anlaşılırsa yani davayı kaybedersek bunu müvekkile nasıl açıklarım .Hadi bu risk başında belirtilse dahi kaybetiiğimiz için karşı tarafa ödenmesi gereken vekalet ücretini nasıl açıklarım?Bu açıdan dava açılmadan evvel vakfın niteliği bilinmek zorundadır.Acaba bilirkişilik yapan hocalardan görüş mü alsak?Yardımlarınız için teşekkürler.Saygılar


Old 01-05-2007, 13:26   #16
av.medine

 
Varsayılan

Alıntı:
Sayın Av.Medine dava dilekçenizde ki iddianıza ilişkin ben hakim olsam maalesef davanızı reddederdim çünkü yukarda da açıkladığım üzere Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 02.04.2004 tarih ve 2003/1-2004/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre vakıf şerhinin tapu sicilinden silinmesi ya da tapu siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerekir. Yani sizinde dava örnek dava dilekçenizde belirttiğiniz gibi Kadastro Tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde tapu kaydına vakıf şerhi işlenmemişse bundan sonra işlenen şerhin hukuken geçerliliği olmayacağı konusunda bir tereddüt yoktu. Bu durum ve YİBK şuan için geçerli değildir. Çünkü 03.03.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5304 sayılı yasayla 3402 sayılı Kadastro Kanununa Ek 1. madde eklenmiş ve bu medenin 2. fıkrası ile "Tapu kayıtlarında icareteyn veya mukataalı olduğuna dair vakıf şerhi bulunan taşınmazlarda 12. maddenin 3. fıkra hükümleri uygulanmaz" hükmü getirilmiştir. Yani 03.03.2005 tarihinden sonra bu tür uyuşmazlıklara uygulanacak hüküm 3402 sayılı yasaya 5304 sayılı yasayla eklenen Ek. 1 maddedir



Sayın Kadir Coşkun görüşlerinize şu açıdan katılmıyorum. Sayın Yıldırımın da belirttiği gibi bu konuda 3. H.D. ile 14. H.D. arasında görüş ayrılığı mevucttur. Ve bu konuda en son Yargıtay İçtihadı olarak 02.04.2004 taraih ve 1/1 sayılı karar vardır. Bizler bu konuda bölgemize pek çok davalar açtık. Hatta 5304 sayılı kanun çıktıktan sonra da yani 03.03.2005 tarihinden sonra da açtığımız davalarda yerel mahkemeler talebimiz kabul ettiler ve vakıfların temyizi üzerine 14. HD. emsal verebileceğim ve bizzat dosylarıma gelengerekeçeli kararlarında ONAMA kararları çıktı. Ve VAKIFLARDA KARARI TASHİH ETMEDİ. Emsal olarak 14. HD. 13.03.2006 TARİH 2006/123 e- 2824 K. kararına bakabilirsiniz.
Bizim kararlar 14. H.D. gidiyordu şimdi hangi daireye gidiyor bilemiyorum. Çünkü eğer 3. H.D. gidiyorsa o takdirde verdiğiniz emsal karara göre aleyhe karar çıkabilir.
Ayrıca iyiki benim davlarımda hakim değilmişsiniz yoksa bizim dava kaybedilecekmiş. Ayrıca sözkonus kanun da vakıfların baskısı ile ve bu türden davaların aratması ile mahkeme masraflarının artması eticesinde siyasi iradeye baskı neticesinde kanunlaşmıştır. Ama hukuk mandelitesi açısından baktığınızda bu kanunun adalatli olmadığına inanmanızı isterdim doğrusu.Çünkü kim olrsa olsun MÜLKİYET HAKKINA TEK TARAFLI BİR MÜDAHALE SÖZKONUSU OLAMAZ.Bu konuda müdahalenin önlenmesi konusunda kanun süresiniş kaçırmak bence hak düşürücü süre değildir. Biz bu konuda konuyu başlatan arakadaşa yardımcı olamadık ama hiç olmazsa farklı bir açıdan durumu tartışmış olduk. Saygılar
Old 02-05-2007, 08:43   #17
Kadir COŞKUN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.medine


Sayın Kadir Coşkun görüşlerinize şu açıdan katılmıyorum. Sayın Yıldırımın da belirttiği gibi bu konuda 3. H.D. ile 14. H.D. arasında görüş ayrılığı mevucttur. Ve bu konuda en son Yargıtay İçtihadı olarak 02.04.2004 taraih ve 1/1 sayılı karar vardır. Bizler bu konuda bölgemize pek çok davalar açtık. Hatta 5304 sayılı kanun çıktıktan sonra da yani 03.03.2005 tarihinden sonra da açtığımız davalarda yerel mahkemeler talebimiz kabul ettiler ve vakıfların temyizi üzerine 14. HD. emsal verebileceğim ve bizzat dosylarıma gelengerekeçeli kararlarında ONAMA kararları çıktı. Ve VAKIFLARDA KARARI TASHİH ETMEDİ. Emsal olarak 14. HD. 13.03.2006 TARİH 2006/123 e- 2824 K. kararına bakabilirsiniz.
Bizim kararlar 14. H.D. gidiyordu şimdi hangi daireye gidiyor bilemiyorum. Çünkü eğer 3. H.D. gidiyorsa o takdirde verdiğiniz emsal karara göre aleyhe karar çıkabilir.
Ayrıca iyiki benim davlarımda hakim değilmişsiniz yoksa bizim dava kaybedilecekmiş. Ayrıca sözkonus kanun da vakıfların baskısı ile ve bu türden davaların aratması ile mahkeme masraflarının artması eticesinde siyasi iradeye baskı neticesinde kanunlaşmıştır. Ama hukuk mandelitesi açısından baktığınızda bu kanunun adalatli olmadığına inanmanızı isterdim doğrusu.Çünkü kim olrsa olsun MÜLKİYET HAKKINA TEK TARAFLI BİR MÜDAHALE SÖZKONUSU OLAMAZ.Bu konuda müdahalenin önlenmesi konusunda kanun süresiniş kaçırmak bence hak düşürücü süre değildir. Biz bu konuda konuyu başlatan arakadaşa yardımcı olamadık ama hiç olmazsa farklı bir açıdan durumu tartışmış olduk. Saygılar

Sayın meslektaşım yukarıda açıkladığınız görüşlere katıldığımı, hukuk mantalitem açısından 3402 sayılı yasada ki değişikliği adaletli bulmadığımı bilmenizi isterim. Ama biz hukukçular olması gereken konusunda fikri mücadele veririz ancak yürürlükte olan hukuku da gözardı edemeyiz.

Saygılarımla...
Old 02-05-2007, 13:31   #18
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Sayın Medine,

Talebiniz vakılar idaresine yatırdığınız taviz bedeli parasının istirdadına ilişkin ise mahkemece verilecek karar 3. HD ne gider. Yok eğer vakıf şerhinin terkini ise 14.HD ne gider.

Bu iki daire arasında görüş ayrılığı sabittir çünki, taviz bedelinin istirdadına karar verebilmesi için mahkemenin, şerhin haksız olduğunun ve terkininin gerekliliğini tesbit etmesi icap eder. İki karar arasındaki fark birinde terkin birinde terkini gerektiğinden istirdattır.

Bakınız bizim aldığımız bir karadan alıntı arz edeyim.

Dava konusu taşınmazın tapu kaydı, kadastro tutanağı getirtilmiştir. Taşınmaza ait kadastronun 29.5.1961 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.” Hükmü öngörülmüştür.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 2.4.2004 tarih ve 2003/1Esas -2004/1Karar sayılı ilamında “Vakıf şerhinin Tapu Sicilinden silinmesi yada Tapu Siciline yazılmasına ilişkin istemleri içiren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiğine” karar verilmiştir.
Bu karardan sonra, 3/3/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5304 sayılı kanunun ek.1. maddesinde “Tapu kayıtlarında icareteyn veya mukataalı olduğuna dair şerhi bulunan taşınmazlarda 12. maddenin 3. fıkra hükümleri uygulanmaz” hükmü konulmuştur.
Somut olayda, kadastro işlemleri 1961 tarihinde kesinleşmiş, Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra vakıf şerhi işlenmiştir. 5304 sayılı kanunla kadastro kanununda değişiklik yapılması hakkında kanunun ek 1. maddesinin 2. fıkrası ise 3.3.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş, yani vakıf şerhinin konması için gerekli 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra kanun yürürlüğe girmiş, davacı yararına kazanılmış hak oluşmuş ve tamamlanmış bir hukuki durum söz konusu olduğundan bu kanun değişikliğinden davacının etkilenmesi artık söz konusu olmaktan çıkmıştır. Daha açık bir anlatımla, kanun değişikliğinin, değişiklikten önceki yasa kuralına dayanılarak daha önce davacı yararına gerçekleşen kazanılmış hakka etkili olması mümkün değildir.
Şu halde, 3402 sayılı yasanın 12/3 maddesi uyarınca, on yıllık hak düşürücü süre 3.3.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5304 sayılı yasanın ek 1. maddesinden önce dolduğundan, davacıya ait taşınmaza Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 2.4.2004 tarih ve 2003/1Esas -2004/1Karar sayılı ilamı uyarınca vakıf şerhi işlenmesinin dayanağı kalmadığından taşınmaza vakıf şerhinin konması da mümkün değildir. Buna bağlı olarak da vakıf şerhini terkin etmek için vakıflar idaresinin taviz bedeli adı altında para alması kanuna aykırı olup haksız iktisap eden durumuna düşer. Davacı istirdat davası açmak hakkını saklı tutarak, ihtirazi kayıtla taviz bedelini ödemiştir. Yukarda açıklandığı üzere davalı idare haksız iktisap eden durumundadır.. Davacı 12.01.2005 tarihinde ihtirazi kayıtla ve dava açma hakkını saklı tutarak taviz bedelini ödediği anlaşılmakla ödenen taviz bedelinin davalıdan tahsiline karar vermek gerekmiştir. Sebepsiz zenginleşme nedeni ile gecikme faizi istenebilmesi için ya borçlunun (haksız mal edinenin) bir ihtar ile yahut aleyhine bir dava açılmak suretiyle temerrüde düşürülmesi gerekir. BK 6l ve devamı maddelerindeki düzenlemeye göre haklı sebep olmadan mal edineni bunu iade ile yükümlü tutulmuştur. Geri vermenin kapsamı ise zenginleşenin iyi ve kötü niyetli olmasına göre değişecektir. Buradaki iyi niyet ise MK 3 maddesi anlamındaki iyi niyettir. Şayet sebepsiz zenginleşen, zenginleşme zamanında veya sonradan mal varlığındaki bu artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını bilmiyor veya bilebilecek durumda değilse bu kişi iyi niyetli sayılmaktadır ki olayımızda davalının iyi niyetli olduğu açıktır. Öte yandan davalıya aldığı taviz bedeli parasını ödemesi için bir ihtarda da bulunulmamış yani temerrüde düşürülmemiştir. İyi niyetli borçlu durumundaki davalı yalnız aldığını iade edecektir. Davacı, davalıyı temerrüde daha önce düşürmediğinden dava tarihinden faiz yürütülmesi gerekmiştir.
Hüküm davanın kabulüne..
Old 01-09-2007, 12:36   #19
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Değerli arkadşlar, 3. HD si. tashihi karar üzerine görüşünü değiştirmiştir. 2006 tarihli HGK kararına atıta bulunarak, yasa değişikliğinin geriye yürümemesi gerektiğini isabetle vurgulayarak bizim bozulmuş olan kararımızı onamıştır. Gerekçe olarakta 18. sıradaki mesajımda alıntı yaptığım mahkeme kararındaki gerekçeleri aynen tekrarlamıştır. Bilgilerinize sunarım.
Old 21-10-2016, 10:44   #20
s.akin

 
Olumlu

Yayinda Ve Yapimda Emeği Geçen Arkadaşlara Teşekkür Ederiz. Bu Konuda Son Durum Nedir Konuya Hangi Daire Bakiyor Ve Görüş Değişikliği Var Midir?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kamulaştırma bedelinin geç ödenmesi ve Faiz Sorunu yağmur Meslektaşların Soruları 4 29-01-2014 12:04
Döviz ile yapılan satımlarda fatura bedelinin geçerliliği nedir? ilksan Meslektaşların Soruları 4 13-12-2006 17:40
taviz mi fedakarlık mı? yağmurdamlası Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 0 08-12-2006 22:28
Kamulaştırma bedelinin tespiti Neslihan Meslektaşların Soruları 11 01-12-2006 23:47
Kira Bedelinin Eksik Yatması av.aglotav Meslektaşların Soruları 6 28-01-2006 20:20


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06996298 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.