Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kadın Haberleri 2007

Yanıt
Old 02-02-2007, 13:59   #31
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Feminizm'in etkisini görüyor musunuz? Eski bir yazı ama paylaşmak istedim. Saygılar


İsveç’te evlenilecek kadın kıtlığı yaşanıyor

ALİ HAYDAR NERGİS / AÇIK GAZETE İSVEÇ - Bir zamanlar düşleri süsleyen 'sarışın İsveç dilberleri' artık hayal oldu. Metro gazetesine göre özellikle kırsal bölgede evlenilecek kadın bulunamıyor.

--------------------------------------------------------------------------------
4 Ocak 2007


İsveç’te, son yıllarda artan kadına yönelik şiddet ve kadınların kendilerini eğiterek kentlere iş bulmaları nedeniyle kırsal bölgelerinde yaşayan erkekler evlenilecek kadın bulma sıkıntısı yaşıyor.

Köylerde çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan orta ve ileri yaşlardaki İsveç’li erkekler, gazetelere ilanla baş vurarak at, araba ve çiftlik evinde yaşama vaadleriyle evlenecek eş arıyorlar.

İsveç’te günlük olarak yayımlanan ve okuyucuya bedava olarak dağıtılan Metro Gazetesinde yer alan bir habere göre, kırsal kesimde yaşayan erkekler daha çok çiftçiliğe ve hayvancılığa önem verirken, kadınlar okuma ve eğitime ağırlık veriyor.Kentlerde okul bitirerek bir meslek edinen kadınlar buralarda iş de bularak kırsal kesime geri dönmüyor.

İsveç’in daha çok çiftçilikle uğraşan güney bölgelerinde eş bulma zorluğu yaşayan kırsal kesim erkekleri, kendileriyle evlenecek ve köye yerleşecek kadınlara cazip öneriler sunuyorlar. Gazetelere verdikleri ilanlarda, “çiflik evinde yaşama, at veya at arabası ile çiftlikte dolaşma, kapının önündeki gölden her gün balık avlama“ gibi ilginç vaadlerde bulunuyorlar.
Old 06-02-2007, 13:29   #32
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Sevindiren bir sonuç:

İşyerinde duygusal taciz’ hukuken tanındı

Ankara 8. İş Mahkemesi’nin, işyerinde duygusal taciz anlamına gelen ‘mobbing’i kararında kullanmasıyla birlikte, bu kavram da Türk Hukuk sistemine resmen girmiş oldu.


Yasemin Arpa
NTV-MSNBC
Güncelleme: 05:22 ET 06 Şubat 2007 SalıİSTANBUL - Ankara 8. İş Mahkemesi, ‘mobbing’ kavramını kararında kullanarak Jeoloji Mühendisleri Odası’nı tazminata mahkum etti. Tülin Yıldırım, işyerinde kendisine baskı uygulandığı ve psikolojisinin bozulduğu iddiasıyla Jeoloji Mühendisleri Odası’na karşı açtığı davada, Oda’yı 1000 YTL manevi tazminat ödemeye mahkum ettirdi.


Akademik çevrelerde kullanılan ancak Türk hukuk sisteminde yer almayan ‘mobbing’, işyerinde duygusal taciz anlamına geliyor.

Ankara 8. İş Mahkemesi’nin, Tülin Yıldırım’ın Jeoloji Mühendisleri Odası aleyhine açtığı davanın gerekçeli kararında resmen ‘mobing’ kavramını kullanmasıyla kavram ilk kez yargının alanına girmiş oldu.

GEREKÇELİ KARARDA KULLANILDI
Mahkeme, gerekçeli kararında, işyerinde duygusal taciz nedeniyle istenen manevi tazminat talebinin kabul edildiği belirtildi.

Kararda, amirlerin Tülin Yıldırım’a yüksek sesle bağırarak, iş yapmasını söyledikleri, “Sen bu işi beceremiyorsun” gibi sözlü saldırılara maruz kaldığı belirtilerek küçük düşürüldüğüne yer verildi.

Mahkeme, Yıldırım izindeyken işlerini aksattığı gerekçesi ile disiplin cezası verilmesinini Medeni Kanun’un 2.maddesindeki ‘iyiniyet kaideleri’ne aykırı buldu.

Kararda, “Toplanan delillerden davacıya üstleri tarafından kötü muamele yapılıp aşağılanarak psikolojik taciz uygulandığı, emeğiyle çalışarak kazanan davacı işçinin maddi ve manevi kayba uğratıldığı kanaatine varılmıştır” denildi.

TÜLÜN YILDIRIM DAVAYI KAZANDI
Davayı kazanan Tülün Yıldırım yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Bu dava ile asıl kazandığım şey kendime olan güvenim. Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetimi’nin iki yıl boyunca süren her türlü aşağılamayı içeren baskıları ve beni aslında yetersiz biri gibi gösterme çabalarına rağmen elde ettikleri şey, yenilgidir. Son iki yıldır bana uygulanan baskı ve yıldırma politikalarına karşı açtığım davayı kazandım. Bu davanın iki boyutu vardı; birincisi bana verilmiş olan uyarı ve kınama cezalarının haksız olduğu iddiasıyla iptalinin istenmesi, ikincisi hem bu cezaların kendisinin hem de bana karşı uygulanan baskı politikalarının, dünyada yaygın adıyla ‘mobbing’, olduğu ve bunun için de manevi tazminat istenmesi idi. Mahkeme verilen cezaları iptal ettiği gibi Jeoloji Mühendisleri Odası’nın da bana tazminat ödenmesine hükmetti.”

ODA KARARI MEŞRU BULMADI
1000 YTL tazminat ödemeye mahkum edilen Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu yaptığı bir açıklamayla mobbing iddialarını yalanlayarak, gelişmelerin Oda’yı yıpratmayı amaçladığını söyledi.

Hukuki sürecin bitmediğini, temyize başvuracaklarını söyleyen Oda, “disiplin kurulu uygulamaları dışında” çalışana yönelik bir yaptırım olmadığını belirtti.

Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu, her hukuki olanın meşru olmayacağını ifade etti: “Bu konuda, demokratik kamuoyunda, alınan bazı yargı kararlarıyla ilgili olarak, hukuki mi meşru mu tartışmalarının da varlığını hatırlatmak isteriz.”

OKCAN: HUKUKUMUZ İÇİN OLUMLU BİR KARAR
Avukat Necdet Okcan, 8. İş Mahkemesi’nin kararıyla ilgili olarak şu yorumu yaptı: Yargının ‘mobbing’ kavramını kararlarına alması sevindirici, olumlu bir gelişme. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin bu kararı değerlendirilmesini beklemek gerekir. Yargıtay kararı onarsa, bu karar iç hukukumuzda bir yenilik olarak onaylanmış olacak” dedi.

MOBBİNG’İN TARİHÇESİ
‘Duygusal taciz’ anlamına gelen Mobbing kavramı, ilk olarak 1984’de İsveç’de ‘İş Hayatında Güvenlik ve Sağlık’ konulu bir raporun içinde Heinz Leymann tarafından ortaya atıldı. İsveç’te 1993’te çıkarılan ‘İşyerinde Kişilerin Mağdur Edilmesi’ adlı kanun, bu alanda dünyadaki ilk örnek.

Yrd. Doç. Dr. Sevda Ergenekon’un ‘mobbing’le ilgili çalışmasında, mobbinge maruz kalanlar ve uygulayanların kişilik özellikleri şöyle sıralanıyor: Duygusal tacize maruz kalanların çoğunluğu üstün özelliklere sahip, zeki, başarı odaklı, yaratıcı, kendisini işine adamış, dürüst, insanlara güvenen, iyi niyetli, politik davranmayan, kurumuna bağlı, işiyle özdeşleşmiş, sosyal hayatta içlerine kapanık olmaya eğilimli, yumuşak başlı, içsel olarak kendine çok saygı duyan ve yetkinlik düzeyleri yüksek kişilerdir.

Özellikle yaratıcılık tarafı gelişmiş olan kişiler, getirdikleri yeni fikirler yüzünden, taşların fazla oynamamasını isteyen gelenekçi eski çalışanlar tarafından tacize uğruyorlar.

MOBBİNGCİNİN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ
Mobbingci antipatik kişiliklidir: Mobbingciler, genellikle kendi itibarlarını yükseltmek ve ihtirasları uğruna, kötü niyetli ve hileli eylemlere başvurmaktan çekinmezler. Aşırı denetleyici, korkak ve sinirli bir yapıya sahiptirler. Daima güçlü olma isteği içindedirler. Korku ve güvensizliklerini bir başkasına çamur atarak yenmeye çalışırlar. Kendi hasta kişiliklerini saklamak amacıyla diğerlerinin manevi gelişimini önleyecek şekilde güç kullanma eğilimindedirler. Bu nedenle hep ‘günah keçisi’ arayışı içindedirler.

Mobbingci ayrıcalıklı ve vazgeçilmez olduğuna inanır: Mobbingciler, örgüt hiyerarşisinde kendilerinin güç uygulama ayrıcalığına sahip olduklarını düşünürler. Gerilimden beslenirler ve stresli bir örgütsel iklim, en arzu ettikleri doğal çevreyi sağlar. Bunlar, yönetici olamadıkları gibi liderlik vasıfları da yoktur. Örgütte idareci olmak veya idarecilik pozisyonlarını korumak için çırpınıp dururlar.

Mobbingci narsist kişiliğe sahiptir: Mobbing yapan iş arkadaşları, birine daha iyi çalıştığı, daha çok sevildiği için içerleyebilir. Performansları kendilerinden daha iyi ve daha üretken biriyle kıyaslanacağı için, yetenekli olana karşı psikolojik şiddet uygulamayı tek çıkar yol olarak görürler. Bu nedenle, basamakları kendi adımlarıyla çıkmak yerine, yukarıdakini kendi seviyelerine düşürmeye çalışırlar.

Mobbingci düşmanlık yapmaktan kendini alamaz: Mobbingci örgüt hiyerarşisinin neresinde bulunursa bulunsun, başarıya azmetmiş bireylere karşı yıldırma politikası gütmeyi, önemli bir görev olarak görür. Ben merkezci ve egoist insanlar oldukları için, örgütsel etik değerleri hiçe sayar ve örgütsel çıkarları göz ardı ederler. Onlara göre örgüt ve çalışanlar onlar için vardır. Onların çıkarıyla örgütün çıkarı aynı anlama gelir.

Mobbingci, sadist kişiliğe sahiptir: Sadist ruhlu mobbingciler, yaptıkları eziyetten haz duyarlar. Özel ve toplumsal çevrelerinde dışlandıkları için, kurumsal kimliklerini kullanarak, astlarına ve bazen eşit statüdeki insanlara karşı çok saygısız, kaba ve saldırgan davranırlar.

Mobbingci, önyargılı ve duygusaldır: Duygusal taciz uygulayanların davranışlarının rasyonel temeli ve izahı yoktur. Mağdurun şiddete maruz kalması; dinsel, sosyal veya etnik bir nedene dayanabileceği gibi, gösterdiği yüksek bir performans, elde ettiği bir fırsat, beklenmeyen bir terfi veya ödül, mobbingcileri harekete geçirmeye yeter. Hatta onun sevmediği birine benzemek bile kurbana saldırı için bir neden olabilir.

Mobbingci kötü kişiliklidir: Kötü kişilikli mobbingciler için kendilerinin dışındaki herkes, ‘kendiliğinden değersiz’dir.

Mobbingci genellikle çalışkandır: Genellikle çalışkandır; ancak yaptığı her işi abartır, başkalarının işini ise küçümser. Sürekli işlerinin çokluğundan ve zorluğundan bahseder. Psikolojik şiddet uygulayabilmek için kendilerinin olmaması durumunda bu ‘çok zor ve önemli’ işleri yapacak kimsenin olmayacağını düşünürler
Old 06-02-2007, 18:33   #33
Av.Görkem TURGUT

 
Varsayılan 'Güneydoğulu Kadının Çilesi Bitmiyor'

Güneydoğu'da yaşayan evli kadınlar üzerine yapılan bir araştırmaya göre, kadınların yüzde 80'inin okuma yazması yok. Bazıları yaşadığı şehrin adını bile bilmiyor. Yarısına yakını çocuk yaşta anne olan kadınların yüzde 16'sı berdelle evlendiriliyor. Çoğu şiddete maruz kalıyor. Hatta bazen boğularak, taşlanarak öldürülüyor

Diyarbakır'da köyden mahalleye dönüştürülen 97 yerleşim biriminde evli 472 kadın üzerinde yapılan araştırma, kadınların yüzde 80'inin okuma yazma bilmediğini, yüzde 16'sının berdelle evlendiğini, yüzde 43'ünün de 14-18 yaş arasında doğum yaptığını ortaya çıkardı.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi (DİKASUM) Sosyal Hizmet Uzmanı Halime Sarı Sabuncu, "Araştırmamız sırasında bulunduğu şehrin, köyün, mahallenin adını bile bilmeyen kadınlara rastladık" dedi.
Sabuncu'nun, bekar ve dul kadınları kapsam dışı bırakarak sadece evli kadınlarla yüz yüze görüşerek yaptığı "Kadının Sosyal, Ekonomik Durumu ve Aile İçindeki Yeri" konulu alan araştırmasında, kadınların yüzde 15.8'inin ilkokul, binde 4'ünün ortaokul mezunu olduğu, evli kadınların yüzde 63'ünün herhangi bir sosyal güvencesinin bulunmadığı saptandı.

Yüzde 76'sının nikahı yok
Araştırmada, kadınların yüzde 58'inin görücü usulüyle, yüzde 16'sının "berdel"le evlendikleri belirlendi. Severek evlenenlerin oranı yüzde 21, resmi nikahı olmayanların oranı yüzde 76 çıktı.

Kadınların yüzde 45'inin eşi ve çocuklarının dışında kaynana, kayınpeder, görümce, kayınbirader, evli çocuklar ve eşleri ile birlikte yaşadığı anlaşıldı.

15 yaşın altında evlenenlerin oranı yüzde 30, 16-19 yaş arasında evlenenlerin oranı yüzde 41 çıktı.

14 yaşında anne oluyorlar
Araştırmaya göre, 14-18 yaş arasında ilk doğumlarını yapan kadınların oranı yüzde 43. Yüzde 44'ü 6 ve daha fazla çocuk sahibi.

Kadınların yüzde 36.7'si başlık parası alınarak, yüzde 16'sı berdel yöntemiyle, binde 2'si beşik kertmesi ile evlendirildi.

19 namus cinayeti işlendi
"Yakın çevrenizde töre cinayeti işlendi mi?" sorusuna kadınların yüzde 6.4'ü "evet" yanıtını verdi. Namus nedeniyle öldürülen kadınların sayısı 19 olarak belirlendi.
Öldürülen kadınlar 20-35 yaş grubu arasında yoğunlaşırken, öldürülme nedenleri "sevgilisine kaçma", "tecavüze uğrama", "gizli ilişki", "kıskançlık" ve "sebebi bilinmiyor" diye sıralandı.
Araştırmada, kadınların silahla vurularak, boğularak, damdan atılarak ve taşlanarak öldürüldüğü belirlendi.

'Kız çocuk niye okusun ki!'
"Yakın çevrenizde intihar olayları yaşandı mı?" sorusuna, kadınların yüzde 14'ü "evet" yanıtını verdi. İntiharların kadınlarda 20 yaş ve altında, erkeklerde 25 yaş altında yoğunlaştığı dikkat çekti.

Araştırmaya göre, okula gönderilmeyen kızların oranı yüzde 18, erkeklerin oranı ise yüzde 5. Aileler, kızlarını okula göndermeme nedeni olarak, "okulun olmaması", "okulun uzak olması"babasının izin vermemesi", "kız çocuk olması" ve "maddi sıkıntılar"ı gösterdi.
http://www.kazete.com.tr/index.php?s...bolum=haberler
Old 07-02-2007, 01:11   #34
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

2006 Kasım ayından bir haber: Nasılsa dikkatimden kaçmış. Bilenler varsa onlardan özür dileyerek, haberi ekliyorum.

Milliyet (Ece Temelkuran)

http://www.milliyet.com.tr/2006/11/2...emelkuran.html

İşyeri işkenceleri


"17 sene mi?" demişim. Prof. Dr. Dehen Altıner, hayretime gülümseyerek cevap verdi:
"Evet 17 sene!"
17 sene ne yapsa bir insan şaşarsınız?
Dehen Hanım onca zaman boyunca işyerinde psikolojik tacize direndi. Ve sonunda...
Geçen günlerde Dehen Hanım, ki kendisi Marmara Üniversitesi Eczalık Fakültesi'nde bio-kimya profesörüdür, Dekan Prof. Dr. Mürşit Pekin'e kişilik haklarının saldırıya uğradığı gerekçesiyle bir dava açtı ve kazandı. Mahkeme kararıyla sabitlendi:
Suçlanan dekan, davacı Dehen Hanım'ı küçük düşürmüş, zor durumda bırakmış, itibarını zedelemeye çalışmıştı. Manevi tazminat kararı için şartlar oluşmuş ve Dehen Hanım davayı kazanmıştı.
Cumhuriyet'te Oral Çalışlar da yazdı bunu. Çalışlar, konunun YÖK tarafına baktı. YÖK sisteminin üniversitelerdeki sistemi militarize ettiğini, bu emir-komuta ekseninde bilim yapan insanların niteliksiz insanlar tarafından yönetilebildiğini, yönetilemediğini yazdı.
Ben ise meselenin başka bir tarafına bakmak istiyorum. Sizi, beni, bütün çalışan insanları ilgilendiren bir tarafına. "Mobbing" tarafına.

Mobbing ne ola ki?
Yine geçen günlerde bir kitap yayımlandı. Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Anabilim Dalı'nda Doçent Pınar Titiz'in kitabının adı şöyle:
"İş Yerinde Psikolojik Taciz (Mobbing)" (Beta Yayınları)
Akademik açıklamasını boş verelim. Çünkü hepimizin hayatına öyle ya da böyle girmiş olan, girmemişse bile nasıl bir şeye benzediğini bilhassa Türkiye koşullarında pekiyi derecede bildiğimiz bir hadise. Şudur:
Çalıştığınız işyerinde üstleriniz veya eşit konumda çalıştığınız insanlar size sistematik olarak gıcıklık yapıyorsa, durmadan asabınızı bozuyorsa, herkes size karşı el ele verip kenetlenmişse, bir sürü insan sizi hayattan bezdirip o ofisten göndermeye çalışıyorsa buna akademi ve hukuk âlemi "mobbing" diyor.
Nicedir Avrupa ülkelerinin hukuk sistemlerine girmiş, dava açmak için yeterli sebep sayılan bir "taciz" şekli. Gözle görünmüyor diye aldanmayın.
Ağlayarak işe gittiğiniz, kimse sizi görmesin diye tuvalete kaçtığınız, siz içeri girince birden susup müstehzi gülen, arkanızdan konuşan ya da topluca sizinle alay eden insanları hatırlayınız. Ne kadar elle tutulurdur aslında o sıkıntı.

İlk prestij davası
Prof. Dehen Altıner, işte bu elle görünmeyen taciz şeklini Türk hukuk sisteminde görünür bir hale getirdi dava açarak ve üstüne üstlük kazanarak. Dehen Hanım, bunun "üniversitelerde açılan ilk prestij davası" olduğunu söylüyor.
Akademik dünyanın o Kafkaesk koridorlarında kim bilir ne hainlikler cirit atıyor oysa? Kim bilir kaç kişi ruhu ezilerek susuyor? Başka işyerlerinde kim bilir kaç insan "Bütün bu psikolojilerimi nasıl kanıtlayayım? Zaten ben de biraz fazla hassasım" diyerek hiç katlanmaması gereken bir mutsuzluğa ve gerilime katlanıyor?
Ah! Her yeni günde "Belki bugün değişir" diye girmek o işyerinin kapısından ve görünmez bir duvara çarparak kırılmak her seferinde. Para kazanmak mecburiyetiyle kendini eze eze...
Tanıklarla ispatlayabildiğiniz sürece işte, artık gözle görünmez bir şey olmayacak insanın insana yaptığı psikolojik eziyet. İnsanlık ilerliyor bir bakıma. İki kişilik ilişkilerde de bir hukuk kuruluyor. Aşkta değil belki şimdilik ama işte hiç değilse, adaletsizliğin çaresine bakılabiliyor...
Old 07-02-2007, 01:31   #35
özge_law

 
Varsayılan Eşine şiddet uygulayan yandı

Şanlıurfa'nın Viranşehir Belediyesi ile DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikası arasında yapılan toplu iş sözleşmesinde, çalışanların iş güvencesi ve ekonomik taleplerinin yanı sıra kadın haklarının korunmasına yönelik bir madde de yer aldı.

Viranşehir Belediye Başkanı Emrullah Cin ile Genel-İş Sendikası Şanlıurfa Şube Başkanı Sadık Demir, Genel-İş Sendikası Bölge Sekreteri Ahmet Özgezer, işçi temsilcisi Ömer Yalçın ve komisyon üyesi Kadri Özkan'ın katılımıyla, belediye toplantı salonunda yapılan görüşmede, belirlenen 65 maddede anlaşma sağlandığı bildirildi.

Sözleşme kapsamında işçiler için yılda 4 kez ücretsiz etkinlikler düzenleyeceklerini de dile getiren Cin, sözleşmede kadın haklarını koruyacak bir maddenin de yer aldığını belirtti.

Yeni sözleşmeyle bölgede zaman zaman gündeme gelen “aile içi şiddeti” önlemeye yönelik adımlar attıklarını ifade eden Emrullah Cin, sözlerine şöyle devam etti: “Sözleşmenin bir maddesinde, 'eğer işçi eşine şiddet uygularsa ve eşi bunu ispatlarsa, işçinin maaşından yüzde 50 kesinti yapılarak, eşine verilecek' şeklinde bir ifade yer alıyor.”.Genel-İş Sendikası Şanlıurfa Şube Başkanı Sadık Demir ise sendika olarak işçilerin haklarını korumaya çalıştıklarını vurgulayarak, görüşmelerin gayet iyi bir ortamda geçtiğini ve kısa sürede sonuçlandığını bildirdihttp://www.internethaber.com/news_detail.php?id=67131


Old 08-02-2007, 13:39   #36
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Haber güzel. (Okur'un dikkatini çekmesi için sayfaya konulan yarı çıplak kadın fotoğrafı gereksiz ve orada olmamalıydı.)


http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=66932,5

Wal-Mart'a kadın darbesi
Dünyanın en büyük süpermarket zinciri Wal-Mart, önceki gün açıklanan Federal Temyiz Mahkemesi'nin kararı ardından milyonlarca dolarlık tazminat davalarıyla karşı karşıya. Mahkeme, şirketin kadın çalışanlarına, erkeklere kıyasla daha az maaş ve terfi imkanı verildiği iddiası için toplu davalar açılmasına yeşil ışık yaktı. Wal-Mart'a karşı 7 kadın çalışanı 1998'de, cinsiyet ayrımcılığı yapmakla suçladıkları şirketin kendilerine hak ettiklerinden daha az maaş verdiğini ve terfi edilmediklerini iddia ederek dava açmıştı.

FİRMA TEPKİLİ

Wal-Mart, 3 bin 500 şubesinin ayrı şirketler gibi çalıştığını belirterek toplu dava kararına karşı çıktı. Şirket avukatları, işçilerin çalıştıkları şubelere ayrı davalar açmaları gerektiğini belirtmesine karşın mahkeme, savunma avukatı Jocelyn Larkin'den yana tavır aldı. Larkin, ''Wal-Mart'ta çalışan kadınların birçoğunun bireysel hukuk mücadelesi verecek mali güce sahip olmadığının savunmuştu. Şirket ise, federal mahkemenin toplu dava kararının geri çevrilmesi için bütün hukuk yollarını zorlayacağını söyledi.

BATABİLİR

Şayet mahkeme süreci Wal-Mart'ın aleyhine işler ve davayı kadınlar kazanırsa firma, 1 buçuk milyonu aşkın kadın işçiye tazminat ödemek zorunda kalabilecek. Columbia Üniversitesi Hukuk Profesörü Jack Coffrey, firmaya ulusal çapta bir dava açılması halinde Wal-Mart'ın iflasa sürüklenebileceğini belirtti
Old 11-02-2007, 18:43   #37
Seyda

 
Varsayılan Portekiz'de kürtaj için referandum

Portekız'de kürtajın serbest bırakılıp bırakılmamasına ilişkin referandum bugün yapılıyor. Referandumun geçerli olması için katılımın yüzde 50'nin üstünde olması gerekiyor. Bu konuda 1998'de referandum yapılmış, ancak katılım yüzde 36 olduğu için geçersiz sayılmıştı. Son anketlerde, halkın yüzde 42'si referandumda oy kullanmaya karar verdiğini açıklarken, yüzde 43.3'lük bir kesim oy kullanmayı düşünmediğini belirtti. Expresso dergisi halkın yüzde 53.1'inin, "Sol" dergisi halkın yüzde 58.7'sinin kürtajdan yana oy kullanmasının beklendiğini yazdı. http://ads.sabah.com.tr/adserver/vie...ZjQ0Mw%3D %3D

http://www.sabah.com.tr/gun138.html
Old 18-02-2007, 06:05   #38
Cest la vie

 
Varsayılan

Töre cinayeti ve şiddete karşı etkin mücadele başlatılıyor

Kadına karşı şiddet, töre ve namus cinayetlerinin önlenmesine yönelik geçen yıl yayınlanan Başbakanlık genelgesi meyvelerini veriyor. Genelgeyle belirlenen konuyla ilgili kuruluşlar yol haritalarını çıkardı.

Adalet, Sağlık, İçişleri, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, TRT ve üniversiteler şiddeti önleme çalışmalarında etkin rol oynayacak. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayınlanan genelge kapsamında koordinasyon görevi verilen Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü(KSSGM) ilgili kuruluşların yapacağı faaliyetleri raporlaştırdı. Raporda kadına karşı şiddet ile töre ve namus cinayetlerini azaltma konusunda ilgili bakanlıklar ve kuruluşların yapması gereken faaliyetlere yer verildi.

Kim ne yapacak?..

Adalet Bakanlığı`Ulusal Yargı Ağı Projesi` kapsamında, töre ve namus cinayetleri ile kadına yönelik şiddet olaylarını, günlük olarak bir havuzda toplayacak. Kadın ve çocuk hakları ile şiddet konularında hakim ve savcıların eğitim çalışmalarına katılması sağlanacak. Sağlık Bakanlığı, şiddet konusunda hastanelerin acil servislerine yönelik çalışmalar yapacak. `Acil Serviste İntihar Girişimlerine Psikososyal Destek ve Krize Müdahale Programı` çerçevesinde, aile içi şiddet ve istismara maruz kalmış kişilere de yardım edilecek. 32 ilin dsnların konaklayacağı sığınmaevlerinin sayılarının artırılması için çalışacak. Emniyet teşkilatı bünyesinde ise aile içi şiddet vakaları konusunda mağdurlara destek ve yönlendirme hizmeti vermek için birimler kurulacak. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı`na bağlı olan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü(ASAGEM) ile KSSGM, şiddetin nedenlerini araştırarak önleyici çözümler üretecek.

Ailelere yönelik eğitim çalışmaları da yapılacak. Diyanet İşleri Başkanlığı da kadına yönelik şiddeti önlemek için çalışacak. İmamlar, çevrelerinde yaşanan kadına yönelik şiddet olaylarını ilgililere bildirecek. Töre ve namus cinayetleri konusunda toplumu bilinçlendirecek hutbe ve vaazlar verilecek. Ayrıca Diyanet, kadınlara yönelik özel günlerde faaliyetlerini artıracak. `8 Mart Dünya Kadınlar Günü``, `Anneler Günü``, `15 Mayıs Uluslararası Aile Günü`` gibi günlerde kadın eğitimini ön plana çıkaran ve şiddeti önlemeyi amaçlayan çalışmalar yapacak. TRT, şiddetle ilgili kanun değişiklikleri, cezalar, şiddete maruz kalanların hakları konusunda kamuoyunu bilinçlendiren programlar yayınlayacak. Üniversiteler ise şiddetin önlenmesine yönelik ilgili kurumların çalışanlarına meslek içi eğitim verecek.

2007-02-18 03:05:12 Zaman

http://www.tumgazeteler.com/?a=1957890
Old 21-02-2007, 01:12   #39
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Hiç fark etmiyor. Kimi "evinde otur çocuk bak" diyerek bir kadın yargıcı hastanelik ediyor, kimi başka bir gerekçeyle çekip vuruyor. Ülkeler mi? O da fark etmiyor.

http://www.stargazete.com/starextra/...asp?sonID=3863



Pakistan'da kadın hakları savunucusu kadın bakan, dinci bir militan tarafından öldürüldü. Polisin açıklamasına göre, Pencap eyaletinde sosyal işlerden sorumlu bakan görevinde bulunan Zill Huma, Gujranvala kentinde parti mensuplarıyla yaptığı toplantı sırasında bir kişi tarafından silahla vurularak öldürüldü. Eyalet adalet bakanı Raja Beşaret, 'Huma, toplantı sırsında bir fanatiğin kurşunlarına hedef oldu' dedi. Bir polis müdürü de, kadın bakanın, 'tesettür kurallarına uymadığı ve kadınların özgürlüğü uğrunda mücadele ettiği için' öldürüldüğünü söyledi. Yakalanan zanlının, daha önce de 'ahlaki gerekçelerle' birçok kadına saldırıda bulunduğu belirtildi.
Old 24-02-2007, 20:11   #40
Av.Görkem TURGUT

 
Varsayılan ''Eşini Yaktı,3 Ayda Tahliye Edildi''

Kendisinden ayrılmak isteyen eşini oğlunun gözleri önünde benzin dökerek yakan Gündüz, yaklaşık 3 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Elif Gündüz, "Adalet İstiyorum" dedi

Kadıköy'de gördüğü şiddet nedeniyle kendisinden ayrılmak isteyen eşi Elif Gündüz'ü oğlunun gözleri önünde benzin dökerek yakan Tevfik Gündüz, yaklaşık 3 ay cezaevinde yattıktan sonra tahliye edildi. Halen tedavisi süren ve büyük acılar çeken Elif Gündüz, "Adalet istiyorum, o beni planlayarak öldürmek istedi, 3 ayda çıkmamalıydı" dedi.
25 Eylül 2006'da meydana gelen olayda, 6 yıllık eşi garson Tevfik Gündüz'den boşanmak isteyen ve ayrı yaşayan ev kadını Elif Gündüz, Söğütlüçeşme Tren İstasyonu'nda üzerine benzin dökülerek yakılmıştı.
Eşinin, oğlu Eren'i görmek için ısrarı üzerine tren istasyonuna gelen Elif Gündüz, üzerine dökülerek ateşlenen benzinin alevlerinden yakındaki bir su birikintisine atlayarak kurtulmuştu.
Ölümden dönen Elif Gündüz, olaydan sonra yoğun bir tedavi süreci geçirdi. Yüzü, sırtı ve boynunda derin yanık izleri oluşan ve sağ kulağının kıkırdak dokusu büyük ölçüde yanan genç kadın, geçenlerde taburcu edildi. Ancak bu süre içinde Tevfik Gündüz de cezaevinden çıktı.
Bir kamu kuruluşunun korumasındaki Elif Gündüz, kocasının, cep telefonuna gönderdiği "Seninle barışmak istiyorum" mesajıyla yeniden korku dolu günlere döndü.
Kadıköy Adliyesi'nde boşanma ve tazminat davası açan Gündüz, "Yaşıyor olmam şans ve tesadüftür. Olay basit bir yaralama olayı değildir" dedi.
Savcılığın olayla ilgili olarak henüz dava açmadığı, Elif Gündüz'ün vücudundaki kalıcı hasarın belirlenmesinden sonra davanın açılacağı bildirildi.

http://www.kazete.com.tr/index.php?s...bolum=haberler
Old 24-02-2007, 20:15   #41
Av.Görkem TURGUT

 
Karar ''Avrupa Parlamentosu Türkiye'nin kadın haklarıyla ilgili raporunu kabul etti''

Yasal düzenleme tamam, uygulama eksik

STRASBOURG - Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu'nda kabul edilen bir raporda, Türkiye'de kadın hakları konusundaki yasal düzenlemelerin ''tatmin edici olduğu'' vurgulanırken, ''yasaların uygulamasındaki eksikliklerin giderilmesi'' çağrısında bulunuldu.
Avrupa Parlamentosu genel kurulu, Türk asıllı Hollandalı parlamenter gazetemiz yazarı Emine Bozkurt tarafından hazırlanan "Türkiye'deki kadın hakları ile fırsat eşitliğini" konu alan raporunu oylayarak kabul etti. Oylamadan 522 ''evet'', 15 ''hayır'' oyu çıktı. AB'nin Türkiye ile tam üyelik müzakereleri başlatmasından memnunluk duyulduğu kaydedilen raporda, ''reform sürecinin yavaşlamasından üzüntü duyulduğu'' ifadesine yer verildi.
Raporda, ''kadın hakları da içinde olmak üzere insan haklarına saygının, Türkiye'nin AB üyeliği için ön koşul olduğu'' görüşü savunuldu.
Türk hükümetinin, kadın hakları konusundaki yeni yasal düzenlemenin uygulanmaya konulmasını hızlandırması istenen raporda, bu yasanın
uygulanmasının AB müktesebatına uygun olarak gerçekleştirilmesinin önemine değinildi.


KADINA YÖNELİK ŞİDDET, TÖRE CİNAYETLERİ
Raporda, özellikle Güneydoğu Anadolu'da kız çocuklarının nüfus kayıtlarına geçirilmemesi eğilimi eleştirilirken, zorla evlilik ve töre cinayetlerinin önlenmesi konusunda daha fazla önlem alınması istendi. Raporda, hükümetin, bütün kız çocuklarının doğumunun nüfusa işlenmesini ve bütün evliliklerin kayda geçirilmesini garanti altına alması talep edildi. Kadına şiddet konusuna da değinilen raporda, evlilik içi şiddet ve çok eşlilik kınandı ve bu konularda hükümetin gerekli tedbirleri alması, yargı organlarının suçluları cezalandırırken yasaların doğru biçimde yorumlanmasına
önem vermeleri çağrısında bulunuldu.
Töre cinayetleri ve kadına şiddetin önüne geçilmesi için kadınlara yönelik korunma merkezleri kurulmasının önemine değinilen raporda, güvenlik ve yargı güçlerinin bu konudaki eğitiminin ve güçlü bir kamuoyu bilincinin yaratılmasının önemine dikkat çekildi. Türkiye'deki kadın sığınma merkezlerin sayılarının ve kapasitelerinin azlığına işaret edilen raporda, bu konuda da gerekli önlemlerin alınması istendi.


KADINLAR VE SİYASET
Raporun sonunda, Türkiye'de çok az sayıda kadının siyasette yer aldığı hatırlatılarak, kadının siyasetteki rolünün artırılması ve gerekirse
kadınlara yönelik ''olumlu ayrımcılık'' ve seçim listelerinde ''kota sistemi'' uygulanması tavsiye edildi.
Siyasi partilere seçimlerde daha fazla kadın adaya yer vermeleri çağrısında bulunulan raporda, eğitim ve iş dünyasında kadınlara yönelik ayırımcılığın da önüne geçilmesi istendi. Raporda, hükümetin, ''Haydi kızlar okula'' kampanyasının memnunlukla karşılandığı belirtildi.
Genel kurulda raporla ilgili dün gece yapılan tartışmada, AB Komisyonu temsilcisi, önümüzdeki dönemde kadına yönelik şiddet ve töre
cinayetlerinin önüne geçilebilmesi için 8 kadın sığınma merkezinin kurulmasıyla ilgili projelere destek vereceklerini açıklamıştı.


http://www.kazete.com.tr/index.php?s...bolum=haberler
Old 25-02-2007, 11:57   #42
Y£LİZ

 
Varsayılan Töreden 13 kadın kurtarıldı

Diyarbakır'da kadınlara yönelik çalışma yürüten Diyarbakır Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezinin (DİKASUM) girişimleri sonucu, aile meclisinden “ölüm” kararı çıkan 13 kadın kurtarıldı.

Alınan bilgiye göre, DİKASUM'a geçen yıl aile meclisinden ölüm kararı çıkan 13 kadın başvurdu. Hayatlarının tehlikede olduğunu bildiren kadınlar, yardım talebinde bulundu.
Bunun üzerine DİKASUM tarafından yapılan çalışma ile aileler ikna edilerek, kadınların hayatı kurtarıldı.
DİKASUM Sorumlusu Handan Coşkun, yaptığı açıklamada, Büyükşehir Belediyesince merkezin 2001 yılında açıldığını, kadın sorunlarına çözüm bulmak ve kadınları geliştirici yönde çalışma yürüttüklerini söyledi. Özellikle töre ve namus cinayetlerinin önlenmesine yönelik çalışma yaptıklarını ifade eden Coşkun, şöyle dedi:
“Geçen yıl Diyarbakır, Batman ve Mardin'den 13 kadın kendilerine yardım etmemiz için başvurdu. Berdel (Karşılıklı kız alıp verme) ve beşik kertmesi (çocukların bebeklikte nişanlamaları) usulü evliliği reddeden ve eşinden boşanmak isteyen toplam 13 kadın hakkında aile meclisleri ölüm kararı almıştı.
Kadınlara yardımcı olmak için öncelikle onların can güvenliklerini sağladık. Kadınları güvenli bir yerde barındırdık. Kadınların ailelerinin sosyal yapılarını araştırdıktan sonra çeşitli sivil toplum örgütlerinin yardımıyla aileler ile iletişime girdik. Bazı ailelerin değer yargılarına göre imamlardan da yardım aldık. Önce aileler ile güven bağı oluşturduk. Sonra kadınların da birey olduğunu, onların da haklarının bulunduğunu ve kötü bir davranış sergilemediklerini anlattık. İstenmeyen evliliklerin ilerde daha kötü sonuçlara neden olabileceğini söyledik. Kadınların kötü bir davranışta bulunmadığını dile getirdik. Girişimlerimiz sonucu aileleri ikna ederek, aldıkları karardan vazgeçirdik. Bazı aileler çok sert tepki gösterdi, ancak olumlu sonuçlar aldık. Aileler ve kadınlarla halen görüşmelerimiz sürüyor. Onlara destek veriyoruz. Artık, bu tür olayların sona ermesini istiyoruz. Bunun için aileleri bu konuda bilinçlendirecek çalışmalar yapıyoruz.”

ÇAMAŞIR EVLERİ

Coşkun, kadınların yaşamlarını kolaylaştırmak amacıyla özellikle yoksul ailelerin yaşadığı Hasırlı, Benusen ve Aziziye mahallelerinde çamaşır ve tandır evleri açtıklarını anımsatarak, bu evlere gelen kadınların sorunlarını paylaştığını, eğitim programlarından yararlandığını anlattı.
Çeşitli sorunlarının çözümü için geçen yıl 2 bin 527 kadının merkeze başvurduğunu, çamaşır evlerinden toplam 3 bin 696 kadının ve tandır evinden de 683 kadının yararlandığını bildiren Coşkun, gelen kadınlara üreme sağlığı, aile planlaması, çocuk bakımı, güvenli annelik gibi konulardan bilgi verildiğini kaydetti. Gündelik temizlik, çocuk bakıcılığı, sekreterlik, kuaför ve çeşitli iş yerlerinde büro elemanı olarak çalışmak isteyen toplam 537 kadını bu işlere yönlendirdiklerini de belirten Coşkun, maddi durumu çok kötü olan kadınlara da gıda, giyim gibi yardımlarda bulunduklarını anlattı.
Coşkun, daha fazla kadına ulaşmak amacıyla ev ziyaretleri de yaptıklarını dile getirerek, “Amacımız kadınları bilinçlendirip, birey olarak kendi ayakları üzerinde durabilmelerini sağlamaktır” dedi.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/60...rid=3429&oid=1
Old 28-02-2007, 21:41   #43
Y£LİZ

 
Varsayılan Töre, anneye bebeğini öldürttü

Töreden korkan 24 yaşındaki Kumriye Işık, evlilik dışı dünyaya getirdiği bebeğini, öldürüp toprağa gömdü. Kumriye Işık ve bebeğin babası olduğu ileri sürülen evli 33 yaşındaki Ertan E. tutuklanarak cezaevine konuldu. Kumriye Işık'ın yengesi N.I. ise olayları bildiği için koruma altına alındı.
Van'ın Başkale ilçesi Gelenler köyünde oturan Kumriye Işık, aynı köyde oturan 3 çocuk babası Ertan E.'den, 1.5 yıl önce hamile kaldı. Ancak, hamile kaldığını ailesinden gizleyen Kumriye Işık, 8 ay önce bir kız bebek dünyaya getirdi. Bebeğini saklama imkânı olmayan Kumriye Işık, töre gereği öldürülmekten korktuğu için bebeği yok etmeye karar verdi. Kumriye Işık, kız bebeğini henüz 1 günlükken öldürdü ve evlerinin yakınında toprağa gömdü.
Aile fertlerinin bebek gömüldükten 2 ay sonra olayı öğrenmesinden sonra Kumriye Işık, 4 bin YTL başlık parası alınarak Ertan E. ile evlendirildi. Ancak Ertan E.'nin eşi, üstüne kuma getirmesine sinirlendiği kocasından boşanacağını söyledi. Bunun üzerine Ertan E., Kumriye Işık'ın evine giderek ailesine bu evliliği bitirmek istediğini, aksi durumda eski eşinden boşanmasının söz konusu olacağını belirtti.
Kumriye'nin ailesi, Ertan E.'ye böyle bir şeyin sözkonusu olamayacağını ve gerekirse kendisini öldürecekleri cevabını verdi. Ertan E. bunun üzerine Gelenler Jandarma Karakolu'na giderek, baskı altında bulunduğunu ve Kumriye Işık'ın bebeğini öldürüp toprağa gömdüğünü tüm detaylarıyla ifadesinde anlattı. Ertan E. bebeğin de kendisinden olmadığını ileri sürdü.
BEBEĞE OTOPSİ
Başkale Cumhuriyet Savcısı Yusuf Kuyruk, hâkim ve jandarma ekipleri ile birlikte Gelenler köyünde inceleme başlattı. Savcı Kuyruk'un talimatı ile bebek gömüldüğü yerden çıkarıldı. Bebeğin cesedinin, otopsisinin ardından İstanbul Adli Tıp Kuru-mu'na gönderileceği belirtildi.
Jandarma tarafından gözaltına alınan bebeğin annesi Kumriye Işık ile ilişkiye girdiği ve bebeğin babası olduğu iddia edilen Ertan E, ifadelerinin alınmasının ardından tutuklanarak cezaevine konuldu.
Bebeğinin katil zanlısı anne Kumriye Işık'ın ise yasak ilişkiyi Ertan E. ile yaşadığını ve bebeğin de ondan olduğunu iddia ettiği belirtildi.
YENGE KORUMA ALTINA ALINDI
Bu arada, tüm bu olup bitenlerden haberdar olan Kumriye Işık'ın yengesi N.I. ise ailesi tarafından öldürülme endişesi ile Savcı Yusuf Kuyruk'un talimatı üzerine, Jandarma tarafından Van Sosyal Hizmetler İl Mü-dürlüğü'ne getirilerek koruma altına alındı. Van Cumhuriyet Başsavcısı Yahya Akçadırcı, bebeğin 2006 yılının Temmuz ayında dünyaya geldiğinin belirlendiğini söyledi. Akçadırcı şöyle konuştu:
"Kış ayları olması nedeniyle bebek cesedinde fazla bir çürüme meydana gelmemiş. Bebeğe ait ceset üzerinde incelemeler sürüyor. İncelemelerin ardından gerekli tetkiklerin yapılması için ilgili birimlere gönderilecek. Soruşturma aşamasında olan olayla ilgili şu anda bebeğin annesi olduğu iddia edilen Kumriye Işık ve babası olduğu ileri sürülen Ertan E. tutuklu bulunuyor. Konuyu yakından takip ediyoruz."

http://www.birgun.net/index.php?sayf...346#haber_basi
Old 02-03-2007, 13:42   #44
av.sgenc

 
Varsayılan

Kadınlar Koca Şiddetini Haklı Buluyor:
Türkiye'de kadınların bir çoğu eşlerinin cinsel ya da ekonomik nedenlerle kendilerini dövmesini haklı buluyor, erken yaşta anne olmak istiyor, sosyal güvenceden yoksun çalışıyor.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün (KSGM) verilerine göre, 1997-1998 öğretim yılında kız çocukları için ilköğretimde net okullaşma oranı yüzde 75.6 iken, 2004-2005 öğretim yılında bu oran yüzde 92.2'ye yükseldi.
Okuma yazma bilmeyen kadınların oranına bakıldığında, sorunun bölgesel bazda ve ileri yaşlardaki kadınlar için devam ettiği görülüyor.

Kadınların iş gücüne katılma oranı, 1990'da yüzde 34.1, 2002'de yüzde 26.9, 2004'te ise yüzde 25.4'e düştü. Kentteki kadınların yüzde 18.3, kırsal alandaki kadınların ise yüzde 36.7'si iş gücüne katılıyor.

Kırsaldaki 100 kadından 89'u tarım kesiminde ve bunların da yüzde 81.9'u ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor.

İstihdamda yer alan 100 kadından 71'i bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmaksızın çalışıyor.

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasına göre ise 15-19 yaş grubundaki kadınların yüzde 63'ü, 15-49 yaş grubundaki kadınların yüzde 39'u, 45-49 yaş grubundakilerin yüzde 39'u cinsel ve ekonomik nedenlerle kocasının kendisini dövmesini haklı buluyor. (Anadolu Ajansı)
Old 02-03-2007, 16:54   #45
Y£LİZ

 
Varsayılan Ölümün bedeli üç beş koyun!

Siirt'te solak olan 17 yaşındaki Dilber Özer'in sağ şakağından vurularak ölmesinin ardından ortaya çıkan cinayet şüphesi, gözleri bölgedeki intihar süsü verilen cinayetlere çevirdi. Batman, Siirt, Van, Diyarbakır, Hakkari ve Şırnak'daki intiharlar BM tarafından yakın takibe alındı. Van'da 2 yıl önce Kadın İntiharları İzleme Birimi kuran Van Kadın Derneği Başkanı Zozan Özgökçe'nin hazırladığı çarpıcı rapor, BM Kadına Yönelik Şiddet Raportörü Prof. Dr. Yakın Ertürk aracılığıyla Birleşmiş Milletler'e sunuldu.Rapora göre, yalnızca 2006 yılında 10-35 yaş gurubu kadınlarda 22 intihar, 46 teşebbüs ve 9 zehirlenme olayı görüldü. İntiharlar ise genellikle, yakarak, asarak, silahla, bileklerini keserek, çamaşır suyu-farezehiri içerek gerçekleşmiş.
Başkan Özgökçe, intihar veya cinayetler hem erkeğin hem de kadının ailesince, koyun, tarla ya da bir miktar para karşılığı, "kan parası" adı altında kapatıldığına dikkat çekerken, kan parasının miktarının da ailenin zenginliğine göre değiştiğini kaydetti.

Raporda kadınların intihara nasıl zorlandıkları da şöyle özetleniyor:
"Toplumdan evden tecrit ediliyorlar. Bir odaya ahıra veya tandır evine kilitlenerek, kişiye intihar ortamı hazırlanıyor. Evde ve yakın çevrede aşağılanıyorlar. Sürekli olarak, 'Namusumuzu sen kirlettin, intihar ette elimizi kana bulama, bir de senin yüzünden hapis mi yatalım, gururlu ol da öldür kendini' deniliyor. İntihar eden kadınlar övülüyor. Ölümden başka çaresi olmadığı anlatılıyor."
'YENİ TCK/DAN SONRA İNTİHAR ARTTI'
Raporda, "İntihar vakalarının sebepleri zorla ve erken evliliktir" denilerek, kuma, kan parası yerine kadın verme, berdel uygulamalarının sürdüğü belirtildi. Evliliklerin yüzde 55.6'sı akraba evliliği ve kadınlar geleneksel yapı nedeniyle istediğiyle evlenme, boşanma, çalışma gibi haklarını kullanamıyorlar. Çocuk sahibi olamama, erkek çocuk doğuraramama da intiharları tetikleyen bir unsur olarak raporda yer aldı. Kadınların aşiret dışından biriyle evlenmeleri, evlendikleri zaman ise boşanmalarının yasak olduğu vurgulandı.
Yeni TCK'da töre cinayetlerine müebbet hapis cezası verilmesiyle birlikte kadın intiharlarında artış beklediklerini söylediklerini anlatan Van Kadın Derneği Başkanı Zozan Özgökçe, kırsalda görülen intihar vakları-nın genellikle Adli Tıp'a intikal ettirilmedi-ğine dikket çekerek şunları söyledi:
"Her intihar olayının veya her kadın ölümünün ardında bir cinayet şüphesi aramalıdır. Kadın çok normal görünse de arka planda intihara zorlanmış olabilir. Kesinlikle intihar olarak konulan teşhis bile cinayet olabilir. Kadının ailesiyle mutlaka görüşülmelidir. Savcılarımızdan hassasiyet bekliyoruz. Kadının anne-babası kan parası almış ise üstü kapatılarak, kimse konuşmuyor. Kadının ailesine erkek tarafı bir miktar para yada mal veriyor. Böylece olay adli mercilere yansımıyor, yansıtılmıyor. Karşılığında koyun mu, arazi mi para mı verildi? Bu ailenin mal varlığına göre değişiyor. Bu bedeli kimse bilmiyor."
'İHLAL ÇOK, BAŞVURU YOK'
Siirt İnsan Hakları İl Kurulu üyesi Baro Temsilcisi Av. Rıdvan Özer ise hiç kadın başvurusu olmadığının altını çizerek, hukuk kurallarından çok bölgede din kurallar, ör-adet ve geleneklerin hüküm sürdüğünü söyledi. Özer, bölgede kadın hakkı ihlalinin insan hakkı ihlali olduğuna dair bilinç olmadığını belirterek, "Afişler bastırdık. Toplantılar düzenledik. Başvurunun olmaması hak ihlallerinin daha fazla olduğunu gösterir. Çünkü insanların hak arama hürriyeti yok. Onları bilinçlendirmemek de bir insan hakları ihlalidir. Siirt'de intiharlarla ilgili bir araştırma yok" dedi.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'E SUNULAN RAPORDAN:
BM'ye sunulan Van'daki 2006 yılı intihar olayları ve ölüm şekilleri özetle şöyle;
» 10-35 yaş grubu 22 intihar, 46 teşebbüs, 9 zehirlenme olmak üzere toplam 77 olay. Yaşı bilinmeyen 5 vaka. 35-45 yaş arası 2 ve 45-70 yaş 3. kişi. Ölüm şekilleri; ilaç içerek 48, asarak 14, yakarak 1, bileklerini keserek 2, tabancayla 6, binadan atlayarak 1, elektirik 1, şofben 2, bıçakla 1, fare zehiri 1 kişi.

http://www.birgun.net/index.php?sayf...497#haber_basi
Old 03-03-2007, 15:32   #46
av.sgenc

 
Varsayılan Kadına Tacizde Avrupa'da Liderliğe Oynuyoruz

Kadına Tacizde Avrupa'da Liderliğe Oynuyoruz;

Avrupa Birliği'ne bağlı Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Kurumu tarafından hazırlanan "4'üncü Avrupa Çalışma Koşulları Anketi" açıklandı. Anketin "cinsel taciz" bölümünde, "Kadınlar bu tür eylemlerle erkeklerden üç kat fazla karşılaşmaktadır. Kadınlar en çok Çek Cumhuriyeti'nde yüzde 10, Norveç'te yüzde 7, Türkiye ve Hırvatistan'da yüzde 6, Danimarka, İsveç, Litvanya ve İngiltere'de yüzde 5 oranlarında bu olaylardan etkilenmektedirler. Olgu bazı güney Avrupa ülkelerinde güçlükle rapor edilebilmiştir. İtalya, İspanya, Malta, Kıbrıs'ta yüzde 1'in altında olay saptanmıştır" denildi.

Merkezi, İrlanda'nın başkenti Dublin'de bulunan Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Kurumu tarafından hazırlanan "4'üncü Avrupa Çalışma Koşulları Anketi" Şubat ayının son günlerinde açıklandı. Türkiye dahil 31 Avrupa ülkesinde 2005 yılının Eylül ve Kasım aylarında gerçekleştirilen ankette 30 bin işçiye sorular yöneltildi.

Anketin "İşyerinde şiddet, taciz ve ayrımcılık" başlıklı bölümünde bu gibi olayların Avrupa'da düşük bir yüzdeyle gerçekleştiği ve istisna olduğu belirtilirken "Bir yılda 20 işçiden birinin (yüzde 5) yönetici ya da iş arkadaşları tarafından tacize ve şiddete maruz kaldıkları, 100 işçiden birinin, dini, etnik kökeni gibi nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğradığı saptanmıştır" denildi.

Anketle ilgili raporda AB'ye ilk üye olan 15 ülkede (AB15) geçen 10 yılda işyerinde iş arkadaşlarından ya da dışarıdan karşılaşılan şiddette yüzde 4'ten yüzde 6'ya bir artış olduğu belirtildi.

TÜRKİYE İŞYERİNDE KADINA CİNSEL TACİZDE AVRUPA ÜÇÜNCÜSÜ

Anketin "İşyerinde cinsel taciz" ya da "istenmeyen cinsel tavır" bölümünde ise yanıt verenlerden yüzde 2'den azı bu tür bir davranışla karşılaştıklarını bildirdi. Ankete şöyle devam edildi:

"Kadınlar bu tür eylemlerle erkeklerden üç kat fazla karşılaşmaktadır. Kadınlar Çek Cumhuriyeti'nde yüzde 10, Norveç'te yüzde 7, Türkiye ve Hırvatistan'da yüzde 6, Danimarka, İsveç, Litvanya ve İngiltere'de yüzde 5 oranlarında bu olaylardan en çok etkilenmektedirler. Bazı güney Avrupa ülkelerinde bu olgu güçlükle rapor edilebilmiştir. İtalya, İspanya, Malta, Kıbrıs'ta yüzde 1'in altında olay elde edilmiştir."

50 YAŞINDAN BÜYÜK KADINLARA DA CİNSEL TACİZ

Bu suç türüyle muhatap olanların en büyük bölümünü 30 yaşın altında kadınlar oluştururken tacize uğrama oranları yüzde 6'ya ulaşıyor. Sözleşme türüne göre ise, sabit-dönemli sözleşmeyle çalışanlar ya da bir ajans tarafından bulunan geçici işçilere yönelik taciz oranı (yüzde 6), süresiz kontratla çalışanlara oranla daha yüksek bulundu (yüzde 2.)

Ankette yer alan bir grafiğe göre, Avrupa'da 15-29 yaşları arasında işyerlerinde cinsel tacize uğrayan kadınların oranı yüzde 5.5'e ulaşıyor. 30-49 yaş kadınların tacize uğram oranı yüzde 2.9. Türkiye dahil Avrupa işyerlerinde tacize uğrayan 50 yaşından büyük kadınların oranı ise yüzde 1'in altında.

FİZİKSEL ŞİDDET

Anket sonuçlarına göre, 100 işçiden 5'I işyerinde çalışma arkadaşlarından ya da diğerlerinden fiziksel şiddet görüyor. Ortalama Hollanda'da (yüzde 10), Fransa ve İngiltere'de (yüzde 9'ar) ve İrlanda'da (yüzde 8) aşılıyor. Türkiye'de ise her 100 işçiden 4,7'si şiddete veya şiddet tehdidine maruz kalıyor. İşyerinde şiddet Avrupa'nın kuzeyinde fazla güneyinde düşük görüldü. İş yeri dışındaki kişiler iş arkadaşlarından daha çok şiddet ve tehdit uyguluyor. Cinsiyet, istihdam ya da iş sözleşmesi biçimi şiddetle karşılaşma üzerinde belirleyici olmazken mesleki ve sektörel farklılıklar daha öne çıkıyor. Beyaz yakalılar olarak adlandırılan kesim, şiddet, taciz ve ayrımcılığa kol gücüne dayalı işlerdeki mavi yakalılardan daha açık durumda. Beyaz yakalılardaki vaka sayısı yüzde 6, mavi yakalılarda ise yüzde 4 olarak ölçüldü.

SATAŞMA/TACİZ

Ankette "taciz" "sataşma/taciz" ve "cinsel taciz" yani "istenmeyen cinsel davranış" yönleriyle incelendi.

"Sataşma/taciz" verilerine göre 2005 yılında Avrupa'da işyerlerinde bu tip davranışlara maruz kalan işçilerin oranı ortalama yüzde 5 oldu. Türkiye'de ise yüzde 7 olarak ölçüldü. Ancak Finlandiya'da yüzde 17 ve Hollanda'da yüzde 12 gibi rakamlara ulaşıldı, İtalya ve Bulgaristan'da ise yüzde 2 oranı elde edildi. Ankette farklılıkların kültürel bilinç, duyarlıklar ya da raslantılardan kaynaklanmış olabileceği belirtildi. Sorulardaki değişikliğe karşın Finlandiya ve Hollanda'da 2000 yılı anketinde "işyerinde gözdağı" oranının sırasıyla yüzde 15 ve yüzde 14 olarak değiştiği de belirtildi.

Buna göre, "sataşma/taciz"e yüzde 6 ile erkeklerden daha fazla uğruyorlar. Erkekler için bu rakam yüzde 4 olarak hesaplandı. 30 yaş altındaki kadınların bu olumsuzluğa maruz kalma oranı yüzde 8 oluyor. 250'den fazla işçi çalıştıran işyerlerinde bu tür olumsuzluğa en büyük oranda (yüzde 8) rastlanıyor. Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler ve otel, restoran sektörlerinde bu olumsuzluklara ortalamadan daha yüksek oranda rastlandığı açıklandı.

SEKTÖR VE MESLEKLERE GÖRE ŞİDDET VE TACİZ OLAYLARI

Anket işyerinde şiddet ve taciz konusunda birçok sektörde fiziksel risklerin yüksek olduğunu belirtirken, ziraat, inşaat ve üretim sektörlerinde daha az olay rapor edildiğini bildirdi. Ankette, bunun karşıtının da doğru olduğu belirtilerek şöyle denildi:

"Sağlık sektöründe çalışanların üretim sektöründe çalışanlara göre fiziksel şiddet tehdidi yaşamaları sekiz kez daha olasıdır. Eğitim ve sağlık sektörlerinde olduğu kadar kamu yönetiminde de şiddet ve tacize uğrama riski büyük iken, risk ulaşım, komünikasyon, otel ve restoran sektörlerinde düşük olmakla birlikte ortalama düzeyin hala önemli ölçüde üzerindedir. Bu nedenle hayat bilimleri ve sağlık profesyonelleri ve yardımcılarının da (mesleki kategori olarak örneğin, doktorlar, dişçiler, hemşireler, diş teknisyeni ve benzerlerini kapsar) yüksek düzeyde şiddete maruz kaldıkları rapor edilmiştir."

Burada anlamda mesleki vasfın ya da uzmanlaşmanın bir korunma sağlamadığı da kaydedildi.

SEKTÖRLERE GÖRE ŞİDDET VE TACİZİN DÜZEYİ

Ankette yer alan bir grafikte, sektörlere göre şiddet ve taciz düzeyi "şiddet tehdidi, şiddet, sataşma/taciz ve istenmeyen cinsel uyarı" itibarıyla, AB'de en az görülen sektörlerden en fazla görülenlere doğru şöyle sayıldı: Mali aracılık-gayrımenkul-tarım-inşaat; Üretim; Elektrik, gaz, su; Diğer hizmetler; Toptan perakende ticaret; AB27; Oteller ve restoranlar; Ulaşım ve komünikasyon; Kamu yönetimi ve savunma; Eğitim; Sağlık.

İŞ'TE ŞİDDET

27 AB ülkesinde, iş'te şiddetten en fazla etkilenen sektörler ve meslekler 100 işçide etkilenen kişi sayısı itibarıyla şöyle oldu:

Sektör Meslek

---------------------------- ------------------------------------

Sağlık ve sosyal yardım 15.2 Hayat bilimleri ve sağlık profesyonelleri 15.3

Kara ulaşımı; boru hattı ulş. 11.5 Koruma hizmeti işçileri 14.6

Kamu yönetimi ve savunma 10.8 Hayat bilimleri ve yar. sağlık profes. 13.4

Oteller ve restoranlar 8.1 Şoförler ve gezici tesis operatörleri 9.5

Eğitim 7.9 Tüketici hizmeti görevlileri 8.2

Diğer hizmet etkinlikleri 5.2 Öğretim alanındaki profesyoneller 7.6

AVRUPA'DA KAMU SEKTÖRÜNDE İŞ'TE ŞİDDET DAHA ÇOK

Ankete göre, Avrupa'da kamu sektörü işçileri sataşma ya da tacize yüzde 6, özel sektör işçileri ise yüzde 4 oranında uğruyor. Kamu işçilerinin halkla daha fazla etkileşim içinde oldukları için şiddet riskine daha açık oldukları belirtildi.

AYRIMCILIK

Anket cins, etnik geçmiş, yaş, milliyet, din, engellilik ve cinsi yönelim açısından "ayrımcılık" konusunu incelerken, işyerlerinde ayrımcılığın genelde yüzde 1 gibi düşük bir oranda olduğunu belirtti. Anketle ilgili açıklamada, 30 yaşın altındaki işçilerin, 50 yaşından yukarıdakilere göre daha fazla ayrımcılığa maruz kaldığı kaydedildi.

"TÜRKİYE YAŞLILARINA SAYGISIZ"

Anketin Türkiye açısından ilginç bölümlerinden birini "Yaş, cinsiyet ve ülke grupları itibariyle yaş ayrımcılığı" başlıklı grafik oluşturdu. Buna göre, İskandinav ülkeleri, İngiltere-İrlanda, Fransa-Almanya dahil orta Avrupa ülkeleri, Akdeniz ülkeleri, eski sosyalist doğu Avrupa ülkeleri, AB'ye aday ülkeler Türkiye ve Hırvatistan, AB üyesi olmayan İsviçre ve Norveç gibi ülke grupları ve AB27 incelendi. Türkiye ve Hırvatistan grubu, Avrupa'da 50 yaş üstü erkek işçilere en fazla ayrımcılık yapılan ülke grubu çıktı. Türkiye ve Hırvatistan'da 50 yaşın üstünde her 100 işçiden 7.5'u ayrımcılıktan şikayetçi oldu. Türkiye-Hırvatistan'ı İskandinav ülkeleri yüzde 5.9 şikayetçiyle izledi.

15-29 yaş arası erkek işçilerin işyerinde ayrımcılıktan en çok şikayet ettikleri ülke grubu Belçika, Almanya, Fransa, Avusturya'dan oluştu.

15-29 yaş arası kadın çalışanların en fazla ayrımcılık şikayeti yaptıkları ülke grubu ise yüzde 11.5 ile AB üyesi olmayan Norveç ve İsviçre olarak ilan edildi. Bunları yaklaşık yüzde 7 ile Türkiye ve Hırvatistan, eski sosyalist ülkeler, orta Avrupa ülkeleri ve İngiltere-İrlanda izledi.

50 yaş üstü kadınların ayrımcılığa maruz kalmalarıyla ilgili bir ankete Hırvatistan ve Türkiye'yle ilgili veri yer almadı. (ANKA) (Ankara Haber Ajansı)
Old 04-03-2007, 15:22   #47
Y£LİZ

 
Varsayılan Bütün kadınlara hakları için el kitabı"

Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin kurulduğu dönemde daha çok yurttaşlık bilinci üzerinden bir çalışma yapmayı planlamıştık. Ötekinin hakları, insan hakları gibi konularda çalışma yaparken, Şirin Tekeli'nin de aralarında bulunduğu dernekteki kadın grubu bir komisyon oluşturup kadın hakları üzerine de bir kitap çalışması başlattı. 'Euet problem uar ama Türkiye'de varolan haklarımızı biliyor muyuz, olanı da kullanabiliyor muyuz?' diyerek yola çıktık. Kadınların en fazla sorunla, çatışmayla karşılaştıkları, mağdur oldukları alanları tespit edip birer başlık altına alalım, yasalardaki kadınlarla ilgili maddeleri ekleyip yayınlayalım diye karar verdik. O zaman bu çalışmanın adı kadın yurttaşın el kitabıydı, böyle bir çalışma yaptık... Uzun süren bir çalışma oldu bu. Çünkü Türkiye'de yasaların AB'ne uyum adı altında sürekli değiştiği bir dönemdi. Tam çalışmayı tamamlarken yasalar mecliste değişince defalarca sil baştan yaptık. Biraz daha bekleyelim son halini verelim derken 4 yıl geçti. İlk kitabı 4 yılda tamamlayıp 1990'da bastık. Bütün amaç orta düzeyde eğitimi olan bir kadının kolaylıkla okuyup anlayabileceği bir dil oluşturmaktı. Hukuk dili ağırdır, zaten kadınların okuma alışkanlığı, hukuk alışkanlığı Jazla değil, o yüzden dili değiştirelim dedik o yüzden çok uğraştık.
Araştırmacı Esra Koç ile Avukat Ayşegül Kaya Kadının El Kitabı ile ilgili sorularımıza ortak yanıtlar verdiler.
» Bu kitap nasıl bir ihtiyaçtan doğdu?
İlk kitabı dağıttıktan sonra bu çalışmanın geri bildiriminin olması gerektiğini farkettik. Bu kitabı kim kullandı, doğru insanların eline mi gitti, işe yaradımı mı yaramadı mı bunu bilemeyeceğimizi düşünüp yeniden yola çıktık. Ayrıca ilk kitabı okuma yazma bilmeyen ya da okuyamayan kadınların kullanamayacağını fark ettik. Sonra yine yasalar değişti biliyorsunuz. 2005'te bir proje hazırlayıp sunduk, Avrupa Birliği Demokrasi ve İnsan Hakları Girişimi Küçük Ölçekli Proje Programı çerçevesinde projeye finansman desteği sağlandı. 2006 Ocak ayında çalışmaya başladık.
» Sadece yasalarla sınırlı tutmadınız...
Yasalardaki haklarımızı biliyor muyuz diye yola çıktık ama sonra farkettik ki, biz esas olarak sözsüz yasalarla, geleneklerle yönetiliyoruz. Alışkanlıklar, gelenekler, 'çevre ne der, toplum ne der' baskısıyla yaşıyoruz. Toplumda egemen olan yasalardan ziyade bunlar. Dolayısıyla yasaların öğrenilmesi ve onların uygulanabilir hale gelmesi bile çok önemli. Yine en sorunlu alanları taradık. Biraz algılamayı arttırsın, anlaşılmayı kolaylaştirsin diye araya örnek vakalar aldık. Geçmişte yaptığımız çalışmada eksik kalanları da tespit ettiğimiz için kadınların yoğun bulunduğu üç kuruluşla işbirliği yaptık. Partner gibi değil ama iş birliği yaptık. Birisi Disk'e bağlı Tekstil İş, çünkü çok fazla kadın çalışan var burada... İkincisi Kadın Merkezi Kamer'in Diyarbakır Şubesi ki o da bütün Doğu Anadolu'da örgütlenen ve yoğun çalışma yapan bir kadın kuruluşu... Üçüncü kuruluş da İzmit'te deprem sonrası kadınların deprem travmasından kurtulup ekonomik olarak ayakta durabilmeleri için meslek edindirme ve kendine güven çalışmaları yapan kadın kuruluşlarından biri olan Kadınlarla Dayanışma Vakfı KADAV'ın De-ğirmendere şubesi.
» Kitap kadınlara nasıl ulaşacak?
Kitabı satmıyoruz. Öncelikle işbirliği yaptığımız kurumların üyelerine dağıtıyoruz, Onlardan da geri bildirim istiyoruz. Eksiklerimiz var mı, anlaşılıyor işe yarıyor mu diye... Belli mi olur burası Türkiye, üç beş sene sonra her şey değişiverir, elimizde done olsun istiyoruz. Ayrıca kadınlarla ilgili çalışma yapan bütün örgütlere gönderiyoruz. Ayrıca talep eden herkese sadece posta ücreti karşılığında gönderiyoruz
» Kadının el kitabının Kürtçe'si de var değil mi?
Evet kitap ve CD'nin Türkçe dışında Türkiye de çok yoğun kullanılan Kürtçe versiyonlarını da hazırladık. Kadınların sorunları ortak. Türkçe bilen kadınlar da sadece Kürtçe konuşan kadınlar da okusun, duysun, dinlesin istedik.
» CD bir tiyatro çalışmasıyla hazırlandı galiba
Okuma yazma bilmeyenler için özellikle işbirliği yaptığımız kurumlardan örnek vakalar talep ettik, dedik ki size en çok hangi konularda başvuruyorlar, bildirin. Gelenleri seçtik, medya taraması yaptık. Tespit ettiğimiz örnek vakalar üzerinde Boyalı Kuş adlı bir kadın tiyatro grubuyla dramatizasyon çalışması yaptık. Seçtiğimiz örnek vakalar için canlandırma yaptık. Ve onları sadece CD haline getirip, okuyamayanlarla okuma güçlüğü çekenler için hazırladık.
» Özellikle çok üyeli kuruluşlar için kadınlara yönelik eğitim çalışması olarak da kullanılabilir...
Eskiden çok takip edilen radyo tiyatroları benzeri bir çalışma oldu bu... Örnek vakalardan küçük episodlar şeklinde... Sorun ve çözüm yolları anlatılıyor. Yani kitapta anlatmak istediklerimizi kadınların dinleyerek kolayca anlayabilecekleri bir formata dönüştürdük.
» Başlıklar halinde sıralarsak neler var bu kadının el kitabının içinde.
Kadının yaşamını doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren bütün yasaları taradık. Kanunlardaki evlenme, boşanma, aile kurma, vasiyet, velayet, taciz, tecavüz, baskı, cinsel ayrımcılık gibi kadın sorunu olaürak öne çıkan ve yasalarda karşılığı olan herşey bu kitapta var.
» Galiba bu haklarla ilgili ne yapılması gerektiği konusunda da yol gösteriyorsunuz...
Elbette... Bu bir el kitabı olsun her ihtiyacı olan bir şey bulsun istediğimiz için, içine dilekçe örnekleri de koyduk. Hak aramak sadece avukatlara özgü değil, sıradan bir vatandaş da birdo-ilekçeyi kaleme alıp başvurabilir. Bir başvuruyu kendisi de bu dilekçe örnekleriyle yapabilir. Kadının kendi hayatı üzerinde inisiyatif almasını ipleri elinde tutması için araç vermeye çalıştık kadına. Ayrıca her ilde karşılaşacağı sorunlarla ilgili olarak başvurabileceği, akıl veya yardım alabileceği kurumların bir listesini adreslerini koyduk.
Av. Ayşegül Türkiye'de kadınların büyük bölümü okuma yazma bilseler de hukuku yasal haklarını kendilerinden çok uzak, ulaşılamaz bir yer olarak görüyor. Mutlaka bir aracı olması gereken olsa bile zor ulaşılan bir şey olarak görüyor. Ki bu doğru değil.
Örneğin üniversite mezunu olmak da bu yetkinliği kendilerinde hissetmelerine yetmiyor kadınların. Sistemin getirdiği bir şey bu. Dilekçe yazmak okuma yazma bilen kadınlar için de çok güç ve uzak.. Halbuki her hal ve şartta bizim ihtiyaç duyacağımız kurallar bunlar. Yaşamın her alanını kapsayan kurallar bütünü olarak ceza yasaları, medeni hukuk, tüketici hakları vs gibi. Ama bu uzaklığı yenmemiz bilgiyle mümkün olabilir, bunun başarılabilir olduğunu olduğunu bilgiyle gösterebiliriz.
» Amacınız bütün eksikliklerine rağmen varolan yasaları, yasalardaki hakları kullanabilmek değil mi?
Adli mekanizmada bir kısım sorunlar olmakla birlikte çok önemli başarılar sağlanan davalar, kadınların mücadelesiyle kazanılmış çok büyük adımlar atılmasını sağlayan davalar var. Ve üstelik bunlar kadınların mücadelesiyle başarıldı.
Örneğin medeni yasanın baştan sona değiş-mesindeki çabalarda evet AB'ye uyum da önemliydi ama kadınların oradaki müdahalesini unutmamak gerekiyor. 4320 sayılı ailenin korunması yasasındaki kadınların katkısını unutmamak gerekiyor ceza yasası gibi büyük değişikliklerde kadınların müdahalesi var, kadın hakları ile ilgili özel bölümler konuldu.
Ama basından edinilen izlenim ise başarısız ve kötü örnekler üzerinden algılama sağlıyor. Kadınlar böyle izlenim ediniyor. Zaten kendilerine uzak hissettikleri yasal düzen tamamen uzaklaşmış umut kırıcı hale geliyor.
» Özellikle hangi hakların kullanımı daha önemli?
Başımıza ne gelirse, toplumsal olarak neyle karşılaşırsak o an canımızın yandığı şey çok önemli.. Bir trafik kazası ya da tüketici olarak uğradığınız haksızlık da aynı oranda önemli ama tabii ki kadınları en çok ilgilendiren diye bakıldığında bu haklar için önce kadının yaşaması gerekiyor. Bu nedenle de kadının yaşamını sürdürmesine engel olan şeyler ve bunlarla ilgili yaşamsal hakları önemli, bu da öncelikle kadına yönelik şiddet. Şiddetle ilgili olarak 4320 sayılı ailenin korunması yasası 1991'den beri yürürlükte ama uygulaması çok az. Çok yoğun şiddet yaşayan bir toplumdayız ve şiddet aile içinde öğrenilen bir şey, dışarıda devletten, toplumdan ve başka yerlerden gelen şiddet de var ama kadınlara yönelik şiddetin büyük bölümü tecavüz de dahil olmak üzere aile içinden geliyor. Büyük oranda kadınların yaşamlarını elinden alan şiddet ailede var. 4320 sayılı yasanın önemli bölümünü kitaba koyduk. Kadınların buna karşı uyanık ve dikkatli olmaları gerektiği konusunda bir şeyler söylemeye çalıştık. Kadınların yaşaması için önce toplumun duyarlılığının arttırılması gerekiyor.
» Bir de yasaların dışındaki alan var...
Evet, kadınları korkutan ön yargılar var, atasözleriyle toplumsal geleneklerle kadınların içselleştirmesi sağlanan ön yargılar var. Örneğin aman boşanmayın çocuklarımı benden almakla tehdit ediyor, alır diye düşünüyor kadınlar, çünkü haklarını bilmiyor. Oysa yasa da uygulama da çocuğun korunması yetişmesi için kadının çok daha önemli olduğunu öngörüyor. Yüzde 99 da çocuğun anneden alınmasına izin vermiyor. Velayet kadınlara veriliyor ama kadınlar bunu böyle bilmiyor, dolayısıyla bu önyargılar konusunda da uyarıcı olmaya çalıştık, örnekler verdik... Tabii bunun kadının konumu ile ilgili bir yanı da var. Kadınların konumu hep birisinin üzerinden tanımlanıyor. Birisinin karısı, birisinin annesi, kızı, teyzesi filan. Birey değil hep birinin bir şeysi. Birey olmayan kadının hayır deme hakkı olamıyor.
» Hayır deme hakkına sahip olamamak şiddetin de kapısını açıyor...
Kadın duygusal olarak özgüven yoksunu bir pozisyonda yaşıyor. Bu özgüven yoksunluğu çok önemli. Buradan şiddete geçersek, şiddet aslında bir kısır döngüdür. Daha başlangıçta şiddet mesajları gelmeye başlar, ilk sinyallerini verir, en başta daha sevgiliyken, yeni tanışmışken sinyal veriyor. Ama kadınlar bu adam beni seviyor diye algılıyor, küçük uyarılarla başlar oraya oturma, onu giyme gibi uyarılarla ortaya çıkıyor. Ama kadın beni sevdiği için, beni korumak istediği için yapıyor diye düşünüyor sonra devamı şiddetle geliyor ve kadın şok geçiriyor. Sonra bir balayı evresi başlıyor, adam özür diliyor yerde sürünüyor, çiçek getiriyor. Hayır diyemediğiniz için de sürüp gidiyor.

http://www.birgun.net/index.php?sayf...596#haber_basi
Old 05-03-2007, 17:27   #48
Y£LİZ

 
Varsayılan 3 aylık hamile eşini, cinsel ilişkiye girmeyi reddettiği için öldürmüş

DİYARBAKIR’da cinsel ilişkiye girmeyi reddettiği için kendisini aldattığına inandığı 3 aylık hamile eşi Altun Demir’i boğarak öldürdüğü iddiasıyla yargılanan Mehmet Şirin Demir hakkında, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis istemiyle dava açıldı.
Diyarbakır’ın Kaynartepe mahallesinde 3 çocuk annesi 3 aylık hamile 24 yaşındaki Altun Demir öldürüldü. Genç kadını, eşi 24 yaşındaki Mehmet Şirin Demir'in cinsel ilişkiyi reddettiği için öldürüldüğü ortaya çıktı. Cinayet suçundan hakkında ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle dava açılan Mehmet Şirin Demir ile ilgili Diyarbakır Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianamede, sanığın 7 yıl önce Altun Demir ile nikahsız yaşamaya başladığı, 2005 yılında resmi nikah kıydığı, bu evliliklerinden Gülbahar, Bozan ve Barzan adında 3 çocuklarının olduğu, davulculuk yaparak evin geçimini sağlayan Mehmet Şirin Demir’in, eşi Altun Demir ile sürekli cinsel ilişkiye girmek istediği, ancak hamile olan Altun Demir’in cinsel ilişkiye soğuk baktığı belirtildi.

CESEDİ UN ÇUVALINA KOYUP ARAZİYE ATMIŞ
İddianamede, Altun Demir’in hamilelik sürecinde eşiyle cinsel birliktelik yaşamaktan mutlu olmadığını belirtmesi üzerine, sanık Mehmet Şirin Demir’in eşinin kendisini aldattığını düşünerek kafasında çeşitli senaryolar yarattığı kaydedildi. Olay günü sanığın kız kardeşi ve eniştesinin evlerinde misafir olduğu, bunların evden ayrılması üzerine sanık Mehmet Şirin Demir’in tekrar eşiyle cinsel ilişkiye girmek isteyip kendisiyle birlikte olduğu, Altun Demir’in ilişkiye soğuk kalması üzerine sanığın aldatıldığını düşünerek eşine silah çekip tehdit ettiği, daha sonra eşini evin banyosundaki dolabın arkasına götürüp burada 20 dakika boyunca boğazını sıktığı, sabah ezanı okunduktan sonra eşinin öldüğünü anlayan sanığın cesedi evlerinin kömürlüğüne attığı bildirildi.
İddianamede, sanığın evin yakınındaki fırından sağladığı 2 un çuvalına öldürdüğü eşinin cesedini koyduğu, ardından olayı kardeşine anlatarak aynı gün cesedi sepetli motorsikletle Dicle nehri kıyısındaki on gözlü köprü karşısındaki boş araziye attıkları kaydedildi.

‘EŞİM KAYBOLDU’ DİYE POLİSE GİTTİ
Sanık Mehmet Şirin Demir’in olaydan sonra eşinin kaybolduğunu ileri sürerek polise başvurduğu, cesedin bulunmasından sonra Mehmet Şirin Demir’in şüpheli hareketlerinden kuşkulanılması üzerine gözaltına alındığı beliritien iddianamede, 5 yaşındaki oğulları Barzan’ın psikolog eşliğinde alınan ifadesinde, babasının her defasında annesinin boynunu sıktığı şeklinde ifade verdiği vurgulandı.
İddianamede, buna karşın çocuğun hayal dünyasında olduğu düşünülerek Mehmet Şirin’in Demir’in savcılıkça serbest bırakıldığı, ardından cinayetten 3 gün sonra silahıyla birlikte emniyete gelerek olayı itiraf ettiği ve eşinin kendisini aldattığını söylediği yer aldı. Altun Demir’in ifadesinde, affetmesine karşın eşinin o gece kendisini öldürmeye kalkıştığını söylediği belirtilen iddianamede, ancak sanığın 3 aylık hamile olan eşini evden atmak, ya da babasının evine göndermek yerine çocuklarının gözleri önünde öldürmesi sebebiyle bu savunmasına itibar edilmediği, bu nedenle de hakkında ceza indirimi uygulanmasına yer olmadığı belirtilerek ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istendi.
Sanığın yargılanmasına Diyarbakır 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde önümüzdeki günlerde başlanacak.



http://www.milliyet.com.tr/2007/03/05/son/sontur04.asp
Old 06-03-2007, 16:16   #49
Seyda

 
Varsayılan Şiddetten kaçan kadınlar tiyatro sahnesinde buluştu

Ramazan EĞRİ/ İSTANBUL, (DHA)

KADIKÖY Belediyesi Kadın Konukevi’nde kalan kadınlar, yaşadıkları şiddeti, acıyı tiyatro sahnesinde canlandırdı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında tiyatro sanatçısı Hayal Atan’ın yazıp yönettiği ‘Kadın İnsanoğlunun Anasıdır’ adlı oyun Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde sahnelendi.
Yıllarca duygu ve düşüncelerini, gördükleri şiddeti kendi içlerinde yaşayan ve herkesten saklayan kadınlar ilk kez kendilerini oynayarak kimi zaman komik kimi zaman dramatik öykülerle hayatlarından kesitleri seyircilerle paylaştı.
Kadınların oyunundan sonra Ali Erdoğan’ın töre cinayetlerini anlatan ‘Utanç Yolu’ adlı belgeseli gösterildi. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ise, Türk toplumunda kadının yerinin söze gelince ‘baş taçlarımız’ olarak ifade edildiğini, ama uygulamalarda ‘kadının adının olmadığını’ belirtti.
http://www.milliyet.com.tr/2007/03/06/son/sonyas09.asp
Old 07-03-2007, 13:17   #50
Y£LİZ

 
Varsayılan Doğu Karadeniz'de hiç kadın sığınma evi yok

Trabzon, Rize, Giresun, Artvin, Gümüşhane ve Bayburt'ta kadın sığınma ya da konuk evi bulunmuyor. Trabzon Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu, yaptığı açıklamada, Trabzon'daki kadın sığınma evi eksikliğini gidermek için çalışmalara başladıklarını söyledi. Yapmayı planladıkları kadın sığınma evinin altyapısını oluşturmak amacıyla bir süre önce görevlendirilen iki kadın belediye meclis üyesinin çalışmalara başladığını belirten Canalioğlu, "Görevlendirilen üyelerimiz bazı illerdeki sığınma evlerinde inceleme yaptılar. Sona yaklaşılan çalışmalar ışığında, kentimize uygun kadın sığınma evinin projesi hazırlanacak" dedi.
'ÇOK KISA SÜREDE ÇÖZECEĞİZ'
Trabzon'da kadın sığınma ya da konuk evi bulunmayışının büyük eksiklik olduğunu ifade eden Canalioğlu, "Sadece Trabzon'da değil, yörenin hiçbir ilinde sığınma evi bulunmuyor. Doğu Karadeniz'deki en önemli sosyal eksikliklerin başında, yörede kadın sığınma evi olmayışı geliyor. Şehrimize en kısa zamanda sığınma evi yaparak, önemli ihtiyaçlarından birini karşılamayı planlıyoruz" diye konuştu.
Canalioğlu, belediyeye ait binalardan birini, gizlilik çerçevesinde sığınma evine dönüştürmeyi planladıklarını anlatarak, şöyle devam etti:
"Çalışmalarımızı sosyal belediyecilik anlayışı çerçevesinde yürütüyoruz. Bu düşünceden hareket ederek, her yönden yardıma muhtaç kadınlara imkânlarımız ölçüsünde destek olmaya çalışıyoruz. Kadın sığınma evi, ilimizin önemli ihtiyaçlarından biridir. Her türlü istismara uğramış kadının psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlarının çözülmesi sırasında ihtiyaçlarını karşılamayı hedefliyoruz. Sığınma evi sorununu kısa vadede çözmeyi amaçlıyoruz."
Canalioğlu, Esentepe Mahallesi'nde belediyeye ait bir binayı Kadın Yönlendirme Merkezi olarak düzenlediklerini söyledi. Açılışını 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde gerçekleştirecekleri merkezde psikolog, avukat ve bir sosyologun görev yapacağını ifade eden Canalioğlu, "Merkezde ilgililer, kadınların sorunlarına çözüm bulunması için çalışacaklar. Merkez, çalışmalarını sürdürdüğümüz kadın sığınma evine temel oluşturacaktır" dedi.
'YILLARDIR KONUŞULUYOR'
Tüm Kadınlar Derneği Genel Başkanı Cemile Keskin, yörede kadın sığınma evi bulunmamasının büyük eksiklik olduğunu belirterek, Trabzon'da kadın sığınma evine ihtiyaç olduğunu herkesin bilmesine rağmen taşın altına kimsenin elini koymadığını ifade etti. Trabzon'da kadın sığınma evi oluşturulması çalışmalarının 1990 yılında başlatıldığını ifade eden Keskin, şunları söyledi:
"Maalesef çalışmalar yeterli ilgi olmadığı için sonuca ulaştırılamadı. Trabzon'a büyük, önemli şehir diyoruz, ancak kadın açısından bakınca herhangi bir çalışma bulamıyoruz. Yörenin kadın sığınma evi sorunu, bölgenin merkezin konumundaki Trabzon'da yapılmasıyla çözümlenebilir." AA
Başkentte 3 sığınma evi daha açılıyor
ANKARA Büyükşehir Belediyesi, şiddete maruz kalan ve sığınacak yeri olmayan kadınlar için yapılan üç ayrı kadın sığınma evi dün Kocatepe Kültür Merkezi'nde düzenlenecek törenle hizmete açıldı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla hizmete girecek sığınmaevlerinin açılış törenine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile Aileden ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu da katıldı. Sığınma evlerinde aileleriyle veya eşleriyle yaşadıkları sorunlar nedeniyle zor durumda kalan, sığınacak yer arayan 68 kadın çocuklarıyla birlikte barınabilecek. Söz konusu evlerde kadınlar kendi işlerini kendileri yapacak ve periyodik olarak da sağlık kontrollerinden geçirilecek. Evlerde çocuk oyun salonları, televizyonlu dinlenme odaları, bilgisayar ve resim çalışma yerleri, çamaşırhaneler, yemekhaneler ve yatakhaneler de bulunuyor.

http://www.birgun.net/bolum-56-haber...tml#haber_basi
Old 08-03-2007, 21:23   #51
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan erkek kadına şiddet uygulamadan önce ağır hakaret ediyor

Türk erkeğinin attığı dil dayakları
Araştırmacı Filiz Bingölçe şiddetin dilini araştırdı. “Dil Dayakları” adlı araştırmaya göre, erkek kadına şiddet uygulamadan önce ağır hakaret ediyor, kadınsa kavga büyümesin diye sesini çıkarmıyor.

http://www.ntvmsnbc.com/news/401904.asp
Old 10-03-2007, 12:45   #52
Y£LİZ

 
Varsayılan Sığınma evleri çağrısı

ULUSLARARASI Af Örgütü Türkiye Şubesi, yerel yönetimlere sığınma evlerine destek vermeleri çağrısında bulundu. 8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi tarafından dün Bursa, Ankara, Malatya, İzmir ve Diyarbakır'da 180 mumla etkinlikler düzenlendi. Dünyanın farklı şehirlerindeki sokakları temsili olarak 180 mumla aydınlatan kadınlar, şiddetin sona ermesi çağrısında bulundu.
KAMUSAL SORUMLULUĞUN GEREĞİ
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Kadın Hakları Koordinatörü Nadide Kurul, kadına yönelik şiddetle ilgili kamusal koruma önlemlerinin başında sığınma evlerinin kurulmasının geldiğini söyledi. Kurul, "Herkesin, kadına yönelik şiddete son vermek ve bunun sebep olduğu acıları ortadan kaldırmak için sorumluluğu var. Nüfusu elli binin üzerindeki tüm belediyelere, tüm kadınların şiddetten uzak bir ortamda yaşamalarını sağlayacak sığınma evlerine maddi ve manevi destek vermeleri için çağrıda bulunuyoruz" dedi. 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 14. maddesine göre nüfusu 50 binin üzerindeki belediyelerin kadın ve çocuklar için sığınma evleri açmaları gerekiyor. Ayrıca 2006 /17 no'lu Başbakanlık ve 6 no'lu İçişleri Bakanlığı genelgeleri de yerel yönetimlere sığınma evleri açmaları konusunda yükümlülükler getiriyor. Buna rağmen uygulamada pek çok belediyenin bu konuya kaynak ayırmaması dikkat çekiyor.


http://www.birgun.net/bolum-56-haber...tml#haber_basi
Old 11-03-2007, 01:26   #53
özge_law

 
Varsayılan ‘Kadın-erkek arasında fırsat eşitsizliği var’

Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, 8 Mart nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada fırsat eşitsizliği ve eğitimde cinsiyete dayalı eşitsizliklere vurgu yaptı
Çubukçu, “Kadına yönelik şiddet ve töre-namus cinayetlerinin önlenmesi için, kadınları dezavantajlı konuma iten geleneksel yaklaşımlara karşı harekete geçilmesine ihtiyaç vardır.” dedi
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili açıklaması şöyle:

KADIN- ERKEK ARASINDA FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ VAR
Tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kadınlar yasal haklara sahip olsalar bile bunların hayata geçirilmesinde sorunlar yaşamaktadırlar.
Toplumsal yapı içindeki cinsiyetçi değer ve yargılar, kadınların sosyal yaşam alanında gündelik yaşam pratikleri içinde bu haklardan yararlanmalarının önünde ciddi engeller oluşturmaktadır.
Türkiye’de kadınların eğitim ve sağlık gibi toplumsal fırsatlardan yararlanma, çalışma hayatına katılma ve sosyal hayatta temsilleri konusunda yaşanan eşitliksizliklerin en önemli sonuçlarından biri eğitim alanında yaşanmaktadır.
Türkiye’de herkes eğitim hakkına erişimde yasalar önünde eşit olmakla birlikte hepimizin bildiği gibi eğitimde cinsiyete dayalı eşitsizlikler sürmektedir.

EKONOMİK BAĞIMSIZLIK ÖZGÜVEN GETİRİR
Kadınlarımızın sosyal ve ekonomik gelişmelerden yararlanabilmeleri kadınlarımıza ekonomik özgürlük sağlarken, özgüvenlerini ve toplumsal saygınlıklarını artırmakta, aile içindeki konumlarını iyileştirmektedir.
Ancak kadınların aile yaşamındaki sorumlulukları onları çalışma hayatından uzaklaştırmakta, çalışma hayatına girebilen kadınların da işinden ayrılmasına yol açmaktadır. Veya bu toplumsal cinsiyet rolleri kadınların kariyerinde yükselmesinin ve potansiyelini ortaya çıkarmasının önünde ciddi bir engele dönüşmektedir.

GELENEKSEL DEĞER YARGILARI DEĞİŞMELİ
Olumsuz gelenekler ve değer yargılarının sonuçlarından biri olarak ortaya çıkan kadına yönelik şiddet ile töre ve namus cinayetleri, kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasının sadece yasalarla mümkün olamayacağına en açık örnektir. Kadına yönelik şiddet ve töre/namus cinayetlerinin önlenmesi için, kadınları dezavantajlı konuma iten geleneksel yaklaşımlara karşı harekete geçilmesine ihtiyaç vardır. Bunun yöntemi ise, farkındalığın ve bilincin artırılması yoluyla toplumsal zihniyet dönüşümünün sağlanmasıdır
http://www.ntvmsnbc.com/news/402108.asp
Old 12-03-2007, 08:56   #54
Y£LİZ

 
Varsayılan Kadın erkekten daha ağır çalışıyor

TÜRK-İŞ’in yaptığı araştırma Türk kadınının erkeklerden daha fazla çalıştığını ortaya koydu. "Türk kadınının iş yaşamındaki yeri" konulu bu araştırmayı Türk-İş Kadın İşçiler Bürosu Uzmanı Şule Özkuzukıran yaptı. Araştırmada, günümüzde Türk kadınının üçte birinin iş yaşamında yer aldığı bildirildi. Sektörlere göre çalışma alanlarının da incelendiği araştırmada, tekstil, öğretmenlik, tıp ile ilgili mesleklerin kadınların çoğunlukta olduğu ya da kadın erkek sayısının birbirine yaklaştığı tespiti yapıldı. Araştırmada, çalışan kadınların, uzmanlık gerektirmeyen mesleklerde yoğunlaştığı; işgücü piyasasındaki kadınların, genelde kısmi çalışma, geçici çalışma ve evde çalışma gibi atipik ve kayıt dışı istihdam biçimlerinde ağırlıkla yer aldığı belirtilirken, kadınların bankacılık, borsa, gıda, madencilik, otomotiv, tarım, tekstil, medya, turizm, enerji, ulaşım, sigorta, inşaat, bilişim, ilaç, reklam, danışmanlık, üniversite, hukuk, basın gibi sektörlerde de ciddi oranda iş olanağı bulduğu kaydedildi.


http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/6...rid=3436&oid=3
Old 19-03-2007, 12:50   #55
Y£LİZ

 
Varsayılan Kadın-erkek eşitliğinde sadece Angola'yı geçebildik

Socialwatch olarak da bilinen, sosyal, ekonomik ve cinslerarası adalet için mücadele eden 400'den fazla yurttaş örgütünün oluşturduğu uluslararası ağın düzenlediği cinslerarası eşitlik endeksi yayınlandı. Endekse göre Türkiye 2004 ile 2007 arasında en kötü performansı gösteren ikinci ülke olarak bu dalda sadece Angola'yı geçebildi. En kötü performansı gösteren on ülke sırasıyla Angola, Türkiye, Orta Afrika Cumhuriyeti, Botswana, Malezya, Mısır, Bangladeş, Eritre, ABD ve Moğolistan oldu. En kötü performans gösteren 10 ülkenin çoğunun Sahraaltı Afrikasından ve Müslüman ülkesi olduğu görüldü.
EN İYİ PERFORMANS RUANDA'NIN
En iyi performans gösteren 10 ülke ise İsveç, Finlandiya, Rwanda, Norveç, Almanya, Barbados, Danimarka, İzlanda, Yeni Zelanda ve Hollanda olurken, yoksul Afrika ülkesi Ruanda'nın en iyi performansta birinci sırayı alması dikkat çekti. Türkiye 2004-2007 arasında ile en kötü performans gösteren 10 ülkeden biri oldu. Cinslerarası eşitsizliğin en yüksek olduğu 10 ülke Suudi Arabistan, Pakistan, Fas, Benin, Orta Afrika Cumhuriyeti, Togo, Çad, Sierra Leone, Fildişi Kıyısı ve Yemen.

http://www.birgun.net/bolum-56-haber...tml#haber_basi
Old 19-03-2007, 12:52   #56
Y£LİZ

 
Varsayılan Keşke kadın doğmasaydık

Van Kadın Derneği'nin Van merkezi'nde ikamet eden 15 yaş üstü evli ve bekâr toplam 776 kadınlarla yaptığı anket çalışmasında çarpıcı sonuçlar ortaya kondu. 'Yapacak Çok işimiz var Çünkü...' başlığıyla yayınlanan anket sonuçlarına göre, kadınların yarıya yakını dünyaya bir kez daha kadın olarak gelmek istemiyor. Kadınların çoğu aşiretlerinin ya da ailelerindeki erkeklerin kararıyla evleniyor, yarıdan fazlası eşinden, yüzde 28'i ise kaynanasından şiddet görüyor. Şiddet görme nedenleri arasında eve geç kalmak, izinsiz dışarı çıkmak, cinsel birlikteliği ret etmek yer alabiliyor. Rapora göre; evli kadınların yüzde 16.2'sinin resmi nikâhı yok. Okur yazar olmayan babaların oranının yüzde 23.6 olmasına karşın annelerde bu oran 52.3. Kadınların yüzde 42'sinin hiçbir sosyal güvencesi yok. 11-25 vaŞ arasında evlenen kadınların oranı yüksek. 25 yaş altında doğum yapan kadınların oranı yüzde 86.6. Araştırmada, kadınların yarısının Van kent merkezinde dolaşırken sözlü ve fiziksel tacize maruz kaldıkları da kaydediliyor

http://www.birgun.net/bolum-56-haber...tml#haber_basi
Old 20-03-2007, 10:40   #57
Seyda

 
Varsayılan Çocuk Şenliği'nde cinsiyet ayrımı

TRT'den Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü'ne skandal uyarı: Kızları, erkek öğrencilerin evlerine yerleştirmeyin

VAHİDE YANIK Antalya DHA


TRT 23 Nisan Çocuk Şenliği, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Antalya'da yapılacak. 60 ülkeden katılımın beklendiği şenlikte 2 bin çocuk "Barış" çağrısında bulunacak. Ancak dünyanın dört bir yanından gelecek çocukların dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı yapmadan dünyaya barış çığlığı atacağı şenliklere şimdiden cinsiyet ayrımcılığı gölgesi düştü.

Yazılı uyarı yapıldı

Geçen yıllarda çocuklar kalacakları evlere ayrım yapılmadan yerleştiriliyordu. Ancak bu kez TRT Genel Müdürlüğü, Antalya'da konuk olacak çocukların kalacakları yerleri düzenlerken kız-erkek ayrımı yaptı. TRT Genel Müdürlüğü, Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bir yazı göndererek şenlik nedeniyle Türkiye'ye gelecek konuk kızları kız öğrencilerin, erkekleri de erkek öğrencilerin evlerine yerleştirilmesi konusunda uyardı.
Çocukların kalacakları ailelerle toplantı yapan yetkililer de konuk kız çocuklarının erkek çocuklarla oynamalarına ve kızların erkek çocuklarla bir odada kalmasına izin verilmemesini istedi.
Şenliklere, AB üyesi ülkelerden de çocukların geleceğini belirten rehber öğretmenler, "Cinsiyet ayrımcılığı konusunda hassas olduğu bilinen Avrupa ülkelerine bu uygulama nasıl anlatılacak?" diye sordu.
Uygulamayı kınayan Eğitim-Sen Antalya Şube Başkanı Kadir Zeybek de "Eğitimi cinselleştirdiğiniz zaman bilimsellikten vazgeçersiniz, dini yaklaşımlarla eğitim verilmez" diye konuştu.
Eski Antalya Milli Eğitim Müdürü Süleyman Akyüz, altı yıl milli eğitim müdürlüğü yaptığını, görev süresince şenliğin üç kez Antaya'da kutlandığını belirterek, "TRT böyle bir uygulamayı 29 yıldır ilk defa yapıyor" dedi.
TRT'nin 23 Nisan Genel Koordinatörü olarak atadığı Sebahattin Yaşar, DHA'ya yaptığı açıklamada, "Bu tercih çocukların ailelerine ait. Bunun ülkemizde son günlerde fazlaca gündeme gelen çocuk tacizlerinden kaynaklandığını tahmin ediyoruz. Harem selamlık olarak düşünmüyoruz. Pedagoglar da 8-14 yaş arası çocukların karşı cinsle arkadaşlık yapmak istemediğini ifade ediyor" dedi.

http://www.milliyet.com.tr/2007/03/2...l/axgun02.html
Old 20-03-2007, 15:12   #58
Hekimbaşı

 
Varsayılan Atalarımız demiş zaten, ben ne diyeyim?

Sn.Katılımcılar,

Bu haber beynimde bazı atasözlerini çağrıştırdı.

Önce, olayı yaratanlarla ilgili olarak:
=======================================

Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.
Adamın yere bakanından, suyun sessiz akanından kork.
Kötü söz adamı dinden çıkarır.
Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.
Akılsız kasabın gerisine kaçar masadı.
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Araba devrilince yol gösteren çok olur.
Arık etten yağlı tirit olmaz.
Armut dalının dibine düşer.
Asil ile taş taşı, bedasıl ile yeme aşı.
Aşık alemi kör, dört yanını duvar sanır.
Ata da soy gerek, ite de.
At sahibine göre kişner.
Attan düşene yorgan döşek, eşekten düşene kazma kürek. (2 nci anlamı)
Ayyar tilki art ayağından tutulur.
Bakmakla usta olunsa, köpekler kasap olurdu.
Balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir.
Balık baştan kokar.
Başa gelen çekilir.
Başın başı, başın da başı vardır.
Baş ol da, eşek başı ol.
Berber berbere benzer ama, başın Allah' a emanet.
Besle kargayı oysun gözünü.
Bey ardından çomak çalan çok olur. (Sevgili Ata' mızın ardından)
Bir baş soğan bir kazanı kokutur.
Bir fit bin büyü yerini tutar.
Bir uyuz keçi, bir sürüyü boklar.
Boşboğazı cehenneme atmışlar, "odun yaş" diye bağırmış.
Cami ne kadar büyük olsa, imam yine bildiğini okur.
Can çıkmayınca huy çıkmaz.
Cefayı çekmeyen safanın kadrini bilmez. (Bizim için)
Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış.
Çürük tahta çivi tutmaz.
Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz.
Deliye bal tattırmışlar, çarşıda katran bırakmamış.
Değme sarhoşa, yıkılana kadar gitsin.
Demir ıslanmaz, deli uslanmaz.
Dervişin fikri neyse, zikri de odur. (En uygunu bu herhalde)
Devletli yanını kaşısa yoksul para verecek sanır.
Eceli gelen köpek cami duvarına işer.
Esrik devenin çulu eğri gerek.
Eşeğe altın semer vursalar yine eşektir.
Eşeğe marifetini göster demişler, yıkılıp ağnamış.
Eşeği tımarlayan osuruğuna katlanır.
Eşek kocamakla tavlabaşı olmaz.
Et kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ne yapılır?
Gafile kelam, nafile kelam.
Gelen gidene rahmet okutur.
Gizlide gebe kalan aşikarde doğurur.
Gönül var otluğa, gönül var bokluğa konar.
Gön yufka yerinden delinir.
Görenedir görene, köre nedir köre ne?
Gözlüye gizli yoktur.
Güne göre kürk giyinmek gerek.
Güzel bürünür, çirkin görünür.
Her horoz kendi çöplüğünde öter.
Herkes davul çalar ama çomağı makama uyduramaz.
Herkes sakız çiğner ama, Kürt kızı tadını çıkarır.
Herşeyin vakti var, horoz bile vaktinde öter.
Huylu huyundan vazgeçmez.
Isıtma "ben tuttuğumu kırk yıl sonra tanırım" demiş.
İmam osurursa cemaat sıçar.
İnsanın alacası içinde, hayvanın alacası dışında.
İnsan sözünden, hayvan yularından tutulur.
Kargayla gezen boka konar.
İt iti suvatta bulur.
İtle yatan bitle kalkar.
İt ulur, birbirini bulur.
Kar ne kadar çok yağsa, yaza kalmaz.
Kesavetsiz ağız anahtarsız açılır.
Kaynayan kazan kapak tutmaz.
Kedinin kanadı olsaydı serçenin adı kalmazdı.
Köprüyü geçinceye kadar ayıy dayı derler.
Kurt köyünü değiştirir, huyunu değiştirmez.
Mızrak çuvala sığmaz.
Mühür kimde ise Süleyman odur.
Osurgan göte arpa ekmeği bahane.
Sarmısağı gelin etmişler, kırk gün kokusu çıkmamış.
Ürümesini bilmeyen it, sürüye kurt getirir.
Zırva tevil götürmez.

Sonra da yaratanların dayandıkları bakış açısından:
================================================== =

Ateşle barut bir yerde durmaz.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Dişi yalanmazsa erkek dolanmaz.

En son olarak da kendi bakış açımdan:
=====================================

Allah saptırmasın.
Dil ebsem baş esen.

Saygılarımla,
Old 23-03-2007, 19:41   #59
Av.Ateş

 
Varsayılan Bekaret Balosu

Bu mesajın kapsamına girer mi girmez mi kararsız kaldım ama yine de paylaşmak istedim...


AFP - WASHINGTON - 'Gelişmişler' liginde dini en çok önemseyen ülke olan ABD'nin muhafazakâr Hıristiyanları, öbür ligdeki ülkelerde bile zor rastlanacak yeni bir gelenek icat etti: Küçük kızlar için bekâret yemini baloları... Düğün atmosferinde düzenlenen 'iffet baloları'nda, dokuz yaşına girmiş kız çocukları babaları önünde evlenene dek bakire kalacaklarına dair yemin ediyor.
2006 yılı içinde çoğu Amerika'nın güney ve orta batı bölgelerinde olmak üzere 1400 iffet balosu düzenlenmiş. Bu yıl sayının ikiye katlanması bekleniyor. Balolarda düğünlerde olan her şey var. Smokini içinde gururlu baba, beyaz katlı pasta, limuzinler ve yemin töreni. Ama damat yok ve uzun elbiseli genç kız da gelin değil. Baba, kızının bekâret yeminine karşılık, evladının iffetini korumak için lekesiz bir yaşam süreceğine dair sözleşme imzalıyor. Sonra baba kızına bekâret yüzüğü ya da iffet bileziği adları verilen mücevher takıyor ki, kızı da gerdek gecesi bekaretinin simgesi olarak bunları kocasına teslim edebilsin.
Babalar da söz veriyor
Evanjelistlerin başını çektiği iffet hareketinin öncülerinden olan İmsak Evi'nin kurucusu Leslee Unruh, kızın bekâret yeminine karşılık babanın da zihnini temiz tutacağı, anneye sadık kalacağı ve pornografiyle ilgilenmeyeceğine dair söz verdiğine dikkat çekiyor. Colorado eyaletinde lise matematik öğretmenliği yapan 43 yaşındaki üçü kız altı çocuk babası Mike Parcha, sırasıyla 18 ve 11 yaşlarındaki kızlarıyla bu balolara katılmış. Deneyimini "İffetin bir olay değil, bir yaşam biçimi olduğunu anladık. Bu balo da, o yaşam biçiminin ve kızlarımla olan ilişkimin kutlaması, tanrıyla ve birbirimizle olan ilişkimizin doruk noktası" diye aktaran Parcha, kızlarının bu balolara can attıklarını ve bekâret yemini etmekten bir sıkıntı duymadıklarını anlatıp "Bunun başlarına gelebilecek en müthiş şey olduğunu düşünüyorlar" dedi. Üçüncü kızını dört yaşında olduğundan henüz baloya götürememiş olan Parcha, "Çocuklarımızı Hıristiyan olarak yetiştiriyoruz ki, onlarla aynı inançları paylaşıp aynı safta duralım" diye ekledi.


Yüzde 16'sı imza atmış
Bugüne dek kiliselerde Amerika'daki delikanlıların yüzde 10'u ile genç kızların yüzde 16'sına bekâret sözleşmesi imzalattırılırken, iffet baloları daha köktenci. Çünkü balo kızları okula gönderilmeyip evde eğitiliyor, popüler kültürden uzak tutuluyor, genellikle babaları ve erkek kardeşleri dışında karşı cinse yaklaştırılmıyor. Parcha da, çocuklarını okula yollamayıp evde eğitmiş. Büyük kızı Christy, lise diplomasını yeni alıp, 'Büyüyen bir genç kızın duygusal saflığı' adlı kurmaca bir eser kaleme almaya başladı.
Başka ülkelerden de ilgi
1998 yılında ilk iffet balosunu Colorado eyaletinde düzenlemiş Generations of Light (Işık Kuşakları) kilisesinin vaizi olan beş kız çocuğu babası Randy Wilson, iyi baba-kız ilişkilerinin kurulmasını sağladıklarını ve kızlara güçlü kişilik kazandırdıklarını savunuyor. "Zamanla katılmak isteyenlerin listesi o kadar kabardı ki, balo yetiştiremiyoruz" diyen Wilson, Yeni Zelanda, Britanya ve diğer ülke kiliselerinin de böyle balolar düzenlemeye soyunup kendilerine danıştıklarını aktardı.
Amerikan okullarındaki bu imsak programını destekleyen Bush yönetimi de bunlara mali desteği ikiye katlayıp 206 milyon dolara çıkardı. Ancak kadın hakları savunucuları, böylelikle kızın cinselliğinin babanın malı haline getirildiğine ve evlenene dek cinsel yaşamına el konulduğuna dikkat çekiyor. Columbia ve Yale üniversitelerinin araştırmaları da, bekâret sözü verenlerin yüzde 88 oranında ilerleyen yıllarda sözlerinden döndüğünü, bunların çoğunun kısa zamanda çok fazla eş değiştirdiğini ve korunmasız seks yaptığını ortaya koyuyor.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?...rih=23/03/2007
Old 24-03-2007, 13:39   #60
Y£LİZ

 
Varsayılan Beş kadından biri cinsel şiddet kurbanı

Dünya Sağlık Örgütü, her 5 kadından birinin, 15 yaşından önce cinsel şiddet kurbanı olduğunu açıkladı.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Margaret Chan küçük yaşta cinsel istismara uğramanın takip eden yıllarda kadın sağlığı için zararlı sonuçlar doğurduğunu söyledi.

Margaret Chan, her 5 kadından birinin, 15 yaşından önce cinsel şiddet kurbanı olduğunu ve partneri tarafından uygulanan şiddetin, kadınların yaşamında, yabancılar tarafından taciz edilmek ya da tecavüze uğramaktan çok daha yaygın bir şiddet biçimi” olduğunu söyledi.

Bu tür şiddetin, sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini de sıralayan Chan, 2006’da Kara Afrika ülkelerinde AİDS virüsüyle yaşayanların yüzde 74’ünün kadın olduğuna dikkat çekti. Chan, kadınların sağlık gereksinimlerinin hak ettiği ölçüde dikkate alınmadığını da belirterek, her yıl hamilelik ya da doğuma bağlı komplikasyonlar yüzünden yarım milyon kadının öldüğünü ve bu rakamın 20 yıldır değişmediğini vurguladı.

Öte yandan, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Louise Arbour da “En yaygın suç başlığı olarak nitelendirilen kadınlara yönelik şiddet, dünyada en az cezalandırılan suç türü” dedi.


ntvmsnbc.com
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kadın erkek eşit mi ?yoksa kadın erkek kanun önünde eşit mi?hangisi? iustinianus Kadın Hakları Çalışma Grubu 30 24-04-2008 14:28
avukat mı yetiştiriyorlar yoksa hukukçu mu? hatice selci Konumuz : Hukukçular 46 07-11-2006 19:30
Şikayet yoksa sapığa ceza yok PINAR YILMAZ Hukuk Haberleri 11 21-09-2006 14:02
Mahkeme Çeşitliği Branşlaşma Mı Yoksa Karmaşa Mı Av.Kadir Hukuk Sohbetleri 2 30-11-2005 16:31


THS Sunucusu bu sayfayı 0,11036706 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.