Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

iş kazası zamanaşımı

Yanıt
Old 13-10-2009, 13:49   #1
avzafer42

 
Varsayılan iş kazası zamanaşımı

Değerli meslektaşlarıma iyi çalışmalar diliyorum. Görüşlerinizi almak istediğim şöyle bir sorum olacak sizlere;
X isimli elektrik şirketi bir ilçenin elektrik altyapı onarım işini Y isimli bir şirkete ihale ediyor. Y isimli şirket ise ihale ile aldığı bu işin yapımını Z isimli bir şirkete taşeronluk sözleşmesi ile devrediyor. Müvekkillerin murisi olan A, Z isimli bu taşeron şirkette çalışmakta olup söz konusu bu işi yaparken elektrik çarpması sonucunda vefat ediyor. Olay neticesinde X isimli elektrik şirketine ve ayrıca iki tane çalışanına ayrı ayrı kusur izafe ediliyor.
Olayın bir iş kazası olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle X isimli elektrik şirketine ve iki tane çalışanına karşı açmayı düşündüğüm maddi-manevi tazminat davasında zamanaşımı süresi B.K. 125. madde gereğince 10 yıl mı yoksa B.K. 60. madde gereğince 1 yıl mıdır? (uzamış ceza zaman aşımını dikkate almayalım). Olayımızda müvekkillerin murisi ile X elektrik şirketi arasındaki hukuki ilişki B.K. 60. gereğince haksız fiil mi yoksa iş akdi olarak mı değerlendirilmelidir.
İş Kanunu 2/6 - S.S.K. 87 - B.K. 100. ve B.K. 55. maddelerinin olayımızda uygulanma olasılığı nedir. X elektrik idaresi müvekkillerin murisi açısından işveren değil mi dir? Bu konu ile ilgili olumlu ya da olumsuz acilen bir Yargıtay kararına ihtiyacım var yardımcı olursanız sevinirim.
Old 13-10-2009, 14:13   #2
Av.Elkan

 
Varsayılan

İş kazalarından kaynaklanan maddi manevi tazminat davalarındaBK. 125 md. uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

İyi çalışmalar diliyorum.

Aşağıdaki linkte THS'de bu konuya ilişkin daha detaylı bilgi bulabilirsiniz.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=7812
Old 14-10-2009, 15:38   #3
avzafer42

 
Varsayılan İŞ Kazasi ZamanaŞimi

Sayın Elkan Cevabınız için teşekkür ederim. İşkazalarında tazminat davası için zamanaşımının 10 yıl olacağı genel kuraldır. Ancak 10 yıllık zamanaşımı anlattığım bu olayda uygulanabilir mi? Zira bu olay biraz özellik arz ediyor gibi. Olayda üçlü bir ilişki var. X elektirk şirketi müvekillerin murisi ile kendileri arasında bir sözleşme olmadığından 10 yıllık zamanaşımının uygulanamayacağını iddia ediyor. Bu konuya emsal teşkil edecek bir Yargıtay kararı arıyorum. Meslektaşlarıma saygılar sunuyorum.
Old 14-10-2009, 15:46   #4
Av.Elkan

 
Varsayılan

Bence x şiretinin de üst işveren olarak sorumluluğu bulunmaktadır. Konu ile ilgili THS'de bulunan makale linkini aşağıya kopyalıyorum. Makale ve ekindeki Yargıtay kararların yararlanacağınızı düşünüyorum.

Selamlar. İyi çalışmalar

http://www.turkhukuksitesi.com/makale_743.htm
Old 14-01-2010, 10:47   #5
avzafer42

 
Varsayılan

Sayın Elkan; konuyu sizin göndermiş olduğunuz Yargıtay kararları çerçevesinde bir kısım meslektaşlarla tartıştım, ancak sizin gönderdiğiniz kararların işverenin sorumluğu ile ilgili olduğu, dolayısıyla bahse konu olayda davalı tarafın zaten sorumluluğu inkar etmediği, ancak sorumluluk zamanaşımı süresinin arada akdi bir ilişki olmadığından dolayı 10 yıl değil 1 yıl olduğu yönündeki görüşü halen çürütebilmiş değilim. Bu anlamda konumuzla ilgili şöyle bir Hukuk Genel Kurulu kararına rastladım. Sizce olayımızda uygulanma olanağı var mıdır? Saygılar suruyorum...

Davacıya satılan tüpün patlaması sonucu uğranılan maddî ve manevî zararın giderilmesi istenmiştir. Yanlar arasında satım ilişkisi bulunduğu için BK'nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zaman aşımının uygulanması gerekir

Yargıtay Onüçüncü Hukuk Dairesinin 28.2.1991 gün ve 7974-2203 sayılı ilamıyla; (...Taraflar arasında tüp alım satımı konusunda bir hukukî ilişkinin bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Tüp bayii olan davalı tarafından davacıya satılan tüpün patlaması sonucu uğranılan maddî ve manevî zararın giderilmesi istenmiştir. Yanlar arasında satım ilişkisi bulunduğu için BK'nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zaman aşımının uygulanması gerekir. Davanın açıldığı tarihe göre bu süre geçmemiştir. Olayda haksız fiil zaman aşımı hükümleri uygulanamaz. Bu nedenle mahkemenin ek davayı zaman aşımı yönünden reddetmesi usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davacı vekili.

Dava konusu olayda, ... tüpü satıcısı olan davalının, sattığı tüpün arızalı olması ve gaz ka­çırması nedeniyle patlaması sonucu yararlanan davacının açtığı ek maddî ve manevî tazminat davasının, olayın meydana geldiği 16.4.1981 tarihinden itibaren 5 yıllık ceza zaman aşımı süresi geçtikten sonra, 1.12.1987 tarihinde açıldığından dolayı zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, davacının temyizi üzerine Özel Dairece, taraflar arasında satım ilişkisi bulunduğu için BK'nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zaman aşımının uygulanması gerektiğinden dolayı mahkemenin kararı bozulmuş, mahkemece, taraflar arasında hiçbir akdî ilişki bulunmadığından bahisle önceki kararda direnilmiştir.

Yerel mahkeme ile ilgili Yargıtay Dairesi arasındaki uyuşmazlık, maddî olayın hukukî nitelen­dirmesinden kaynaklanmaktadır. Gerçekten de yerel mahkeme, taraflar arasındaki ilişkinin haksız fiil mahiyetinde olduğunu belirttikten sonra, olayda haksız fiile ilişkin zaman aşımı süresinin uygu­lanması gerektiğine karar vermiştir. Kararına gerekçe olarak da, davanın tarafları arasında herhangi bir akdî ilişkinin (satım akdinin) mevcut olmadığını göstermiştir. İlgili Yargıtay Yüksek Dairesi ise, bir gerekçe göstermemekle beraber, taraflar arasında satım akdi olduğunu ifade'ederek davada, akde ilişkin on yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerektiğini belirtmiştir.

Burada, öncelikle şu hususun belirtilmesi gerekir: Uyuşmazlıkta davacı durumunda olan kişi asıl hukukî ilişkide (tüpgaz alımına ilişkin satım akdinde) alıcı sıfatını taşımamakta ve somut olaydaki hukukî nitelendirme bakımından üçüncü kişi konumunda bulunmaktadır. O hâlde burada, şu sorunun cevaplandırılması gerekir: Bir hukukî ilişkide üçüncü kişi konumunda bulunan kimseler üzerinde borç ilişkisi ne şekilde etkili olabilir? Başka bir ifadeyle, borçlunun edim borcuna ya da koruma yükümlülü­ğüne aykırı davranması sonucunda zarar gören üçüncü kişiler, "haksız fiil" hükümlerine göre değil de, doğrudan doğruya "akde aykırılık" hükümlerine dayanarak tazminat talep edebilirler mi?

Bilindiği gibi, akit ilişkisinden doğan yükümler, sadece aslî ve yan edim yükümleriyle, aslî e-dime yardımcı olan ve aslî edimin tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesine hizmet eden yan yükümlerden ibaret değildir. Modern hukuk literatürü, söz konusu yükümler dışında, ifa menfaatiyle ilişkisi olmayan ve fakat en az ifade menfaati kadar önemli ve onun yanında ikinci bir menfaati koruma ve tespit gereğini duymuştur. İfa menfaati yanında yer alan bu diğer menfaat "koruma men-faati"dir (Eren, F., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C: I, Ankara-1991, s. 46; Akünal, T., Sorum­luluk Hukukunda Sözleşmenin Nispîliği Prensibinin Aşılması, YD., C: 14, Sayı: 3, Temmuz-1988, s. 225). Korunma menfaati, alacaklının mal ve şahıs varlığı değerlerinden oluşan menfaatlerin bütünü­nü ifade eder. Bu itibarla koruma yükümleri, borç ilişkisinden doğan edim yükümleri ve bağımlı yan yükümlerin yanında yer alan ve fakat onlardan bağımsız bir kavramdır. Koruma yükümleri akit kurulmadan önce ve akdin müzakereleri safhasında mevcut olduğu gibi, edimin ifası sırasında da mevcuttur. Dolayısıyla da, yükümlerin hukukî dayanağı taraf iradeleri değil, kanundur (Canaris, Anapriiche wegen "positiver Vertragverletzung" und "Schutzwirkung für Dritte" bei nichtingen Vertraegen, Juristenzeitung 1965, s. 476). İşte özelliklerinin bir kısmı burada kısaca belirtilen yükümleri, borçlu için, alacaklıya olduğu kadar, ona yakından bağlı olan ya da edime yakınlığı nedeniyle koruma alanı altında bulunan kişilere karşı da aynen geçerlidir. İşte koruma yükümleri sayesinde, borçlu ile alacaklı arasında olduğu kadar, borçlu ile birtakım üçüncü kişiler arasında da hiç bir edim yükümü ihtiva etmeyen, sadece koruma yükümlerinden oluşan bir borç ilişkisi oluşur. Bir başka ifadeyle, söz konusu borç ilişkisi üçüncü şahıslar üzerinde tesir icra eden, üçüncü şahsı koruyucu etki doğuran bir borç ilişkisidir ve bu borç ilişkisinin kaynağı MK'un 2. maddesidir.

Burada cevaplandırılması gereken diğer bir husus da, yukarıda hukukî niteliğini açıkladığımız borç ilişkisinin kapsamına hangi üçüncü kişilerin dâhil olacağı sorunudur. Yerli ve yabancı literatürde bu alanda çeşitli görüşler ileri sürülmekte beraber (bu görüşler hakkında ayrıntılı bilgi için, bakınız: Tandoğan, H., Üçüncü Şahsın Zararının Tazmini, Ankara-1963; Akyol, Ş., Tüm Üçüncü Şahıs Yararına Sözleşme, İstanbul-1976, s. 51 vd.; Kocayusufpaşaoğlu N., Borçlar Hukuku Dersleri, 1. Fasikül, 2. Bası, İstanbul-1985, s. 32 vd.), öncelikle somut olay bakımından davacının durumunu tespit etmek gerekir.

Olayda davacı, satım akdindeki alıcının yardım talebi üzerine onun evine yardıma gelmiş ve hemen gerekli önlemleri almak isterken gaz kaçağı sonucu tüp patlamış ve davacı yaralanmıştır. Burada borç ilişkisinin bünyesi gereği, edime bağlı olan bir takım tehlikelerin, en az tüpü satın alan kadar, üçüncü kişi konumunda olan davacıyı da tehdit etmesi durumu söz konusudur (Gemhuber, J., Drittvvirkungen im Schuldverhaeltnis Kraftleistungsnaehe, Festchrift für Arthur Nitisch, s. 270). Zira, Gernhuber'in de belirttiği gibi (s. 270 vd; ayrıca bkz. Tandoğan, s. 314 vd.), edime yakınlıkları nedeniyle, zararlarının sözleşmeye aykırılık hükümleri gereğince tazminine müsaade edilecek üçüncü şahısların sınırını belirleyebilmek için, bu üçüncü kişiler ile ifa sahasında olan borç ilişkisi arasındaki irtibata bakmak gerekir. Borç ilişkisinin bünyesi icabı, edime bağlı olan tehlikeler üçüncü kişiyi de en az alacaklı kadar tehdit ediyorsa, üçüncü kişiye, doğrudan doğruya borçluya karşı ileri sürülmesi mümkün olan akde aykırılık hükümlerine dayanan bir tazminat talebi tanınmalıdır (Ayrıca bkz. Canaris, s. 478). Zira davacı, olayda alıcıya yardıma gelmekle, alıcıyla satıcı arasında mevcut olan borç ilişkisinin güven ortamına dâhil olmuştur (bu güven ortamı konusunda bkz. Canaris, s. 478; ayrıca bkz. Akünal, s. 234). Bu itibarla, dava konusu uyuşmazlıkta, satıcı (tüp bayii)'nin satım akdinde üçüncü kişi konumunda bulunan davacıya karşı akitten doğan hiç bir aslî edim borcu mevcut olmamakla beraber, burada, borçlunun bizzat alacaklıya karşı göstermek zorunda olduğu koruma yükümünün, alacaklıya yakından bağlı olan ya da edime olan yakınlığı nedeniyle koruma alanı altında bulunan kişilere de teşmil edilmesi gerekir. Bir başka ifadeyle burada, Kanun (MK m. 2) gereğince borçlu ile alacaklı arasında olduğu kadar, borçlu ile üçüncü kişi durumunda olan davacı arasında da, hiçbir edim yükümlülüğü ihtiva etmeyen ve fakat koruma yükümlülüğüne dayanan üçüncü şahsı koruyucu etkili bir borç ilişkisi olmuştur. Dolayısıyla da davacının akde aykırılık hükümlerine göre tazminat talebinde bulunması yerindedir ve uyuşmazlığa on yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerekir.

Olayın meydana geldiği 16.4.1981 tarihi ile, ek tazminat davasının açıldığı 1.12.1987 tarihi arasında on yıllık zaman aşımı süresi geçmediğinden, davanın esasının incelenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, ek davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesiusul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararının bozulması gerekmiştir (YHGK., 6.5.1992 T., E. 13-213, K. 315).
Old 14-01-2010, 19:55   #6
Av.Elkan

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan avzafer42
Sayın Elkan; konuyu sizin göndermiş olduğunuz Yargıtay kararları çerçevesinde bir kısım meslektaşlarla tartıştım, ancak sizin gönderdiğiniz kararların işverenin sorumluğu ile ilgili olduğu, dolayısıyla bahse konu olayda davalı tarafın zaten sorumluluğu inkar etmediği, ancak sorumluluk zamanaşımı süresinin arada akdi bir ilişki olmadığından dolayı 10 yıl değil 1 yıl olduğu yönündeki görüşü halen çürütebilmiş değilim. Bu anlamda konumuzla ilgili şöyle bir Hukuk Genel Kurulu kararına rastladım. Sizce olayımızda uygulanma olanağı var mıdır? Saygılar suruyorum...

Davacıya satılan tüpün patlaması sonucu uğranılan maddî ve manevî zararın giderilmesi istenmiştir. Yanlar arasında satım ilişkisi bulunduğu için BK'nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zaman aşımının uygulanması gerekir
Yargıtay Onüçüncü Hukuk Dairesinin 28.2.1991 gün ve 7974-2203 sayılı ilamıyla; (...Taraflar arasında tüp alım satımı konusunda bir hukukî ilişkinin bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Tüp bayii olan davalı tarafından davacıya satılan tüpün patlaması sonucu uğranılan maddî ve manevî zararın giderilmesi istenmiştir. Yanlar arasında satım ilişkisi bulunduğu için BK'nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zaman aşımının uygulanması gerekir. Davanın açıldığı tarihe göre bu süre geçmemiştir. Olayda haksız fiil zaman aşımı hükümleri uygulanamaz. Bu nedenle mahkemenin ek davayı zaman aşımı yönünden reddetmesi usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davacı vekili.

Dava konusu olayda, ... tüpü satıcısı olan davalının, sattığı tüpün arızalı olması ve gaz ka­çırması nedeniyle patlaması sonucu yararlanan davacının açtığı ek maddî ve manevî tazminat davasının, olayın meydana geldiği 16.4.1981 tarihinden itibaren 5 yıllık ceza zaman aşımı süresi geçtikten sonra, 1.12.1987 tarihinde açıldığından dolayı zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, davacının temyizi üzerine Özel Dairece, taraflar arasında satım ilişkisi bulunduğu için BK'nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zaman aşımının uygulanması gerektiğinden dolayı mahkemenin kararı bozulmuş, mahkemece, taraflar arasında hiçbir akdî ilişki bulunmadığından bahisle önceki kararda direnilmiştir.
Yerel mahkeme ile ilgili Yargıtay Dairesi arasındaki uyuşmazlık, maddî olayın hukukî nitelen­dirmesinden kaynaklanmaktadır. Gerçekten de yerel mahkeme, taraflar arasındaki ilişkinin haksız fiil mahiyetinde olduğunu belirttikten sonra, olayda haksız fiile ilişkin zaman aşımı süresinin uygu­lanması gerektiğine karar vermiştir. Kararına gerekçe olarak da, davanın tarafları arasında herhangi bir akdî ilişkinin (satım akdinin) mevcut olmadığını göstermiştir. İlgili Yargıtay Yüksek Dairesi ise, bir gerekçe göstermemekle beraber, taraflar arasında satım akdi olduğunu ifade'ederek davada, akde ilişkin on yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerektiğini belirtmiştir.
Burada, öncelikle şu hususun belirtilmesi gerekir: Uyuşmazlıkta davacı durumunda olan kişi asıl hukukî ilişkide (tüpgaz alımına ilişkin satım akdinde) alıcı sıfatını taşımamakta ve somut olaydaki hukukî nitelendirme bakımından üçüncü kişi konumunda bulunmaktadır. O hâlde burada, şu sorunun cevaplandırılması gerekir: Bir hukukî ilişkide üçüncü kişi konumunda bulunan kimseler üzerinde borç ilişkisi ne şekilde etkili olabilir? Başka bir ifadeyle, borçlunun edim borcuna ya da koruma yükümlülü­ğüne aykırı davranması sonucunda zarar gören üçüncü kişiler, "haksız fiil" hükümlerine göre değil de, doğrudan doğruya "akde aykırılık" hükümlerine dayanarak tazminat talep edebilirler mi?
Bilindiği gibi, akit ilişkisinden doğan yükümler, sadece aslî ve yan edim yükümleriyle, aslî e-dime yardımcı olan ve aslî edimin tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesine hizmet eden yan yükümlerden ibaret değildir. Modern hukuk literatürü, söz konusu yükümler dışında, ifa menfaatiyle ilişkisi olmayan ve fakat en az ifade menfaati kadar önemli ve onun yanında ikinci bir menfaati koruma ve tespit gereğini duymuştur. İfa menfaati yanında yer alan bu diğer menfaat "koruma men-faati"dir (Eren, F., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C: I, Ankara-1991, s. 46; Akünal, T., Sorum­luluk Hukukunda Sözleşmenin Nispîliği Prensibinin Aşılması, YD., C: 14, Sayı: 3, Temmuz-1988, s. 225). Korunma menfaati, alacaklının mal ve şahıs varlığı değerlerinden oluşan menfaatlerin bütünü­nü ifade eder. Bu itibarla koruma yükümleri, borç ilişkisinden doğan edim yükümleri ve bağımlı yan yükümlerin yanında yer alan ve fakat onlardan bağımsız bir kavramdır. Koruma yükümleri akit kurulmadan önce ve akdin müzakereleri safhasında mevcut olduğu gibi, edimin ifası sırasında da mevcuttur. Dolayısıyla da, yükümlerin hukukî dayanağı taraf iradeleri değil, kanundur (Canaris, Anapriiche wegen "positiver Vertragverletzung" und "Schutzwirkung für Dritte" bei nichtingen Vertraegen, Juristenzeitung 1965, s. 476). İşte özelliklerinin bir kısmı burada kısaca belirtilen yü­kümleri, borçlu için, alacaklıya olduğu kadar, ona yakından bağlı olan ya da edime yakınlığı nede­niyle koruma alanı altında bulunan kişilere karşı da aynen geçerlidir. İşte koruma yükümleri saye­sinde, borçlu ile alacaklı arasında olduğu kadar, borçlu ile birtakım üçüncü kişiler arasında da hiç bir edim yükümü ihtiva etmeyen, sadece koruma yükümlerinden oluşan bir borç ilişkisi oluşur. Bir başka ifadeyle, söz konusu borç ilişkisi üçüncü şahıslar üzerinde tesir icra eden, üçüncü şahsı koru­yucu etki doğuran bir borç ilişkisidir ve bu borç ilişkisinin kaynağı MK'un 2. maddesidir.
Burada cevaplandırılması gereken diğer bir husus da, yukarıda hukukî niteliğini açıkladığımız borç ilişkisinin kapsamına hangi üçüncü kişilerin dâhil olacağı sorunudur. Yerli ve yabancı literatür­de bu alanda çeşitli görüşler ileri sürülmekte beraber (bu görüşler hakkında ayrıntılı bilgi için, bakı­nız: Tandoğan, H., Üçüncü Şahsın Zararının Tazmini, Ankara-1963; Akyol, Ş., Tüm Üçüncü Şahıs Yararına Sözleşme, İstanbul-1976, s. 51 vd.; Kocayusufpaşaoğlu N., Borçlar Hukuku Dersleri, 1. Fasikül, 2. Bası, İstanbul-1985, s. 32 vd.), öncelikle somut olay bakımından davacının durumunu tespit etmek gerekir. Olayda davacı, satım akdindeki alıcının yardım talebi üzerine onun evine yar­dıma gelmiş ve hemen gerekli önlemleri almak isterk en gaz kaçağı sonucu tüp patlamış ve davacı yaralanmıştır. Burada borç ilişkisinin bünyesi gereği, edime bağlı olan bir takım tehlikelerin, en az tüpü satın alan kadar, üçüncü kişi konumunda olan davacıyı da tehdit etmesi durumu söz konusudur (Gemhuber, J., Drittvvirkungen im Schuldverhaeltnis Kraftleistungsnaehe, Festchrift für Arthur Nitisch, s. 270). Zira, Gernhuber'in de belirttiği gibi (s. 270 vd; ayrıca bkz. Tandoğan, s. 314 vd.), edime yakınlıkları nedeniyle, zararlarının sözleşmeye aykırılık hükümleri gereğince tazminine mü­saade edilecek üçüncü şahısların sınırını belirleyebilmek için, bu üçüncü kişiler ile ifa sahasında olan borç ilişkisi arasındaki irtibata bakmak gerekir. Borç ilişkisinin bünyesi icabı, edime bağlı olan tehlikeler üçüncü kişiyi de en az alacaklı kadar tehdit ediyorsa, üçüncü kişiye, doğrudan doğruya borçluya karşı ileri sürülmesi mümkün olan akde aykırılık hükümlerine dayanan bir tazminat talebi tanınmalıdır (Ayrıca bkz. Canaris, s. 478). Zira davacı, olayda alıcıya yardıma gelmekle, alıcıyla satıcı arasında mevcut olan borç ilişkisinin güven ortamına dâhil olmuştur (bu güven ortamı konu­sunda bkz. Canaris, s. 478; ayrıca bkz. Akünal, s. 234). Bu itibarla, dava konusu uyuşmazlıkta, satıcı (tüp bayii)'nin satım akdinde üçüncü kişi konumunda bulunan davacıya karşı akitten doğan hiç bir aslî edim borcu mevcut olmamakla beraber, burada, borçlunun bizzat alacaklıya karşı göstermek zorunda olduğu koruma yükümünün, alacaklıya yakından bağlı olan ya da edime olan yakınlığı nedeniyle koruma alanı altında bulunan kişilere de teşmil edilmesi gerekir. Bir başka ifadeyle bura­da, Kanun (MK m. 2) gereğince borçlu ile alacaklı arasında olduğu kadar, borçlu ile üçüncü kişi durumunda olan davacı arasında da, hiçbir edim yükümlülüğü ihtiva etmeyen ve fakat koruma yü­kümlülüğüne dayanan üçüncü şahsı koruyucu etkili bir borç ilişkisi olmuştur. Dolayısıyla da davacı­nın akde aykırılık hükümlerine göre tazminat talebinde bulunması yerindedir ve uyuşmazlığa on yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerekir.
Olayın meydana geldiği 16.4.1981 tarihi ile, ek tazminat davasının açıldığı 1.12.1987 tarihi arasında on yıllık zaman aşımı süresi geçmediğinden, davanın esasının incelenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, ek davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesiusul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararının bozulması gerekmiştir (YHGK., 6.5.1992 T., E. 13-213, K. 315).

Sevgili meslektaşım
Soyut bir kavram üzerinden tartışıldığı zaman bizi yanlışa sürükleme olasılığı yüksek. x şiretinin üst işveren sayılıp sayılmayacağını somut olarak tartışabilmek için; x şirketi ile y şirketi arasındaki sözleşme ile y şirketi ile z şirketi arasındaki sözleşmeyi de detaylı değerlendirmek lazım. Ayrıca kazanın oluşu, kazada hangi şirketin neden dolayı sorumluğu tutulduğuna ilişkin bilirkişi raporun da somut olarak bilinip değerlendirilmesi lazım. Eldeki Yargıtay kararlarını okuyup en iyi değerlendirmeyi yine siz yapabilirsiniz. Soyut kavramlar üzerinde bu şekilde bir tartışma yürütülebilir ama somut olay (dava) ile ilgili doğru konuşabilmek için dosyanın yorum yapan kişi tarafından incelenmesi gerekir. O nedenle size somut bir şey söylemenin doğru olamayacağını düşünüyorum...

iyi çalışmalar...
Old 15-01-2010, 11:51   #7
Engin Özoğul

 
Varsayılan

Görüşüm şu yönde:

BİR... Asıl işveren - alt işveren ilişkisi ikili bir ilişkidir.

İKİ... İşin ihale edildiği durumlarda ihaleyi alan şirketin taşeronuyla, ihale makamı arasında asıl işveren - alt işveren ilişkisi kurulmaz.

ÜÇ... Taşeronun işçisi bakımından değerlendirme yapıldığında, iş kazasından kaynaklı taleplerini kendi işvereniyle(alt işveren) ihaleyi alan şirkete (asıl işveren) yöneltebilir.

DÖRT... İş kazasından kaynaklanan taleplerde borcun kaynağı sözleşmedir. İş kazası sözleşmeye aykırılık kabul edildiğinden on yıllık zamanaşımı uygulanır.

BEŞ... İhale makamı ile taşeron firma arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisine ilişkin kurallar uygulanmayacağından ihale makamı tarafından bu kaza iş kazası olarak değerlendirilmez.

ALTI... İş kazası olarak değerlendirilemeyeceğine göre -olayın meydana gelişinde kusuru varsa- tazminat talebinin dayanağı (borcun kaynağı) haksız fiil olur.

YEDİ... Haksız fiilden kaynaklanan taleplerde zamanaşımı bir ve on yıllık zamanaşımı süresidir. Uzamış ceza zamanaşımı da dikkate alınır.

-----

Bu yazdıklarım olayda muvazaa olmadığı ihtimaline dayalıdır. Üçlü ilişkinin kurulmasında muvazaa hali mevcut ise bu halde işçinin ihale makamının işçisi sayılmasına kadar gidecek bir süreç işletilebilir.
Old 15-01-2010, 14:59   #8
avzafer42

 
Varsayılan

Sayın Özoğul;ilginiz için teşekkür ederim. y ve z firmalarının mali durumları zayıf.(Davanın bu firmalar yönüyle lehe bitmesi işimizi görmüyor) Açtığım ek davada haksız fiiil zamanaşımı (ceza zamanaşımı dahil) geçmiş gibi görünüyor. Tek çıkış yolu 10 yıllık zamanaşımının dava konusu olayda uygulanıp uygulanamayacağı. Bu anlamda İhale makamı olan tedaş' ın sorumluluğu yukarıda alıntı yaptığım sözleşme dışı sorumluluğa ilişkin Yargıtay kararı kapsamında değerlendiriebilir mi sizce. Bu konuda farklı Yargıtay kararları olabilir mi. Saygılar sunuyorum, iyi çalışmalar....
Old 15-01-2010, 15:51   #9
Engin Özoğul

 
Varsayılan

Sayın avzafer42

Aktardığınız kararın özet kısmına baktığımda "satım akdi"nden kaynaklanan bir sorumluluğun bulunduğu gerekçesiyle 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğine karar verildiğini anlıyorum.

Kararın olayınıza uygulanması bence ihtimal dahilinde değil. İhale makamı ile müvekkilinizin işçisi olduğu şirket arasında kurulmuş sözleşmesel bir ilişki yok.

İş Hukuku'nda da genel görüş yukarıda bahsettiğim şekilde. Bence de doğru olan bu çözüm tarzıdır. Aksi halde asıl işveren-alt işveren ilişkisinin tarafı olmayan ihale makamına iş kazasından kaynaklanan bir sorumluluk yüklenmiş olur. Bu halde de sorumluluk rejimi tamamen değişir.

İhale makamının sorumluluğunu haksız fiil sorumluluğuyla sınırlı tutmak hukukun genel ilkelerine ve hakkaniyete daha uygun görüşündeyim.

İşinize yarayacak bir karara rastlamadım açıkçası. Bildiğim kararlarda "işin anahtar teslim olarak verildiği" hallerde anahtar teslim olarak işi verene, iş sözleşmesinden kaynaklanan sorumlulukların yüklenemeyeceğine ilişkin görüşler mevcut.
Old 15-01-2010, 16:01   #10
Engin Özoğul

 
Varsayılan

Kararın özet kısmı dışındaki kısımlarını da okudum.

Olayda satım akdinin tarafı olmayan ancak alıcının yararına faaliyette bulunan kişiye satım akdine aykırılıktan kaynaklanan durumlarda tazminat talebinde bulunma yolu açılmış.

Olayın özellikleri, tarafların hukuki durumuna bakıldığında bu kararın size yardımcı olacağını sanmıyorum. Tamamen farklı bir ilişki ve sorumluluk rejimine dair bir içtihat.

Kaldı ki olayın temelinde tazmin borcu altında olan tarafın yine sözleşmesel bir sorumluluğu var. Nüans: sözleşmenin tarafı olmayan kişinin bu sözleşmeden hak sağlaması.

Eğer olayınızda ihale makamı, z firmasına karşı olan sözleşmesel taahhütlerine aykırılıkta bulunsa ve bu aykırılıktan müvekkiliniz zarar görseydi karar size yardımcı olabilirdi. Ancak somut olayınızda böyle bir özellik yok.

Eğer böyle bir yol açılırsa da iş kazasından kaynaklanan sorumluluklar, asıl işveren-alt işveren ilişkisi bakımından yeni bir dönem başlamış olur.

Bence:

işin y firması tarafından alt taşeronlara verilmesinin mümkün olmadığını...

bu şekildeki asıl-alt işveren ilişkisinin yasaya aykırı olduğunu...

muvazaa içerdiğini...

müvekkilinizin baştan itibaren y firmasının işçisi sayılması gerektiğini...

dolayısıyla ihale makamının asıl işveren olduğunu y firmasının da alt işveren sayılması gerektiğini...

ileri sürmeniz amacınızı gerçekleştirmeye yarayabilir.

Başarı şansı oldukça düşük olsa da en azından tahsil kabiliyeti bakımından denemeye değer. y ve z firmasına karşı yürütülecek 3-5 senelik uğraş sonunda -0- gelir elde etmektense bu yolu denemek mantıklı olabilir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
trafik kazası, zmm sigortacasını sonradan öğrenme, sağlık raporu, zamanaşımı Salut Meslektaşların Soruları 1 15-09-2009 22:05
Trafik kazası + hatır taşımacılığı + tazminat + zamanaşımı soylu Meslektaşların Soruları 6 24-05-2009 09:51
1 den fazla ölümlü trafik kazası ve uzamış zamanaşımı ican Meslektaşların Soruları 2 27-02-2009 11:00
trafik kazası ceza zamanaşımı ozlm Meslektaşların Soruları 1 04-05-2007 14:11
İş Kazası-Üçüncü Kişinin Sorumluluğu-Zamanaşımı Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 5 10-02-2007 01:55


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06519508 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.