Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Kasko Sigorta poliçesi kapsamı, hırsızlık mı değil mi?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 20-03-2007, 22:14   #1
Avukat Canip Kazan

 
Varsayılan Kasko Sigorta poliçesi kapsamı, hırsızlık mı değil mi?

Sayın hukukçu arkadaşlar!
Müvekkilim aracını satmak için araç üzerine satılık yazısı yapıştırıp dükkanının önüne çakiyor. Daha sonra aracı almak istediğini söyleyen şahıs ile bir iki görüşmeden sonra pazarlık yapılıyor. Önce satış bedelini alıcının evinden almak, sonra araç üzerindeki rehni kaldırmak ve aracın devrini yapmak için müvekkil ve şahıs yola çıkıyorlar. Aracı alıcı kullanıyor. Aracı bir yerde park ediyorlar ve ileriki sokağa çıkıyorlar. Müvekkilime diyor ki sen şu çay ocağında benden bir çay iç ben görünen şu evden parayı alıp geleyim.. Ve gidiyor. Müvekkil çayını bitirmeden şahıstan şüpheleniyor. Aracı park ettikleri yere gidip bakıyor ki araç yok..Bu olayda sigorta şirketi emniyeti suistimal suçunun oluştuğunu iddia ederek kasko sigortası poliçesi kapsamında olmadığından ödeme talebini reddediyor. Biz olayın haksız yere elinde bulundurulan anahtarla hırsızlık olduğunu iddia ederek tazminat davası açtık.Dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçu oluşmuşsa kapsam dışı , hırsızlık suçu oluşmuşsa sigorta kapsamında.
Sizce oluşan suçun niteliği nedir? Olay sigorta poliçesi kapsamında mıdır?
Old 21-03-2007, 10:20   #2
Av.Yüksel Eren

 
Varsayılan

Öncelikle poliçe genel şartlarını incelemenizi öneririm. bence olay emniyeti suistimalden ziyade dolandırıcılıktır. Anmahtarın rıza ile teslim edilmesi ya da araç üzerinde bırakılması hallerinde kasko teminatı kapsamında kabul edilmediğini biliyorum. Aşağıdaki Yargıtay kararı belki fikir verebilir.

T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi

Esas : 2005/193
Karar : 2006/98
Tarih : 16.01.2006

ÖZET : Eylemde, hastaneye gittiğinde park eden araçların izdihamı sebebiyle davacıya yardımcı olmak için gelen kahya kılıklı bir kişinin park bahanesiyle aracı alıp, çaldığı iddia edilmiş olup, aracı götüren kişi davacıyı yanıltarak hile ile ve davacının hulus ve saffetinden yararlanarak, davacının iradesini fesada uğratıp, aracın rıza ile teslimini sağlamış olduğundan, dolandırıcılık suçunu işlemiştir. Özel bir tarzda teslim ve muhafazaya tevdi bulunmadığından emniyeti suistimal suçu oluşmamıştır. Kaldı ki, bu suç dahi teminat dışıdır. Mahkemenin gerekçesinde dayandığı, TCK.nun 491/3 hükmünde, hırsızla malı çalınan arasında, hizmet veya bir iş yapmak veya bir yerde muvakkat olsun birlikte oturmak yahut karşılıklı nezaket icaplarından ileri gelen itimadı suistimal neticesi olarak siyanetine terk ve tevdi olunmuş eşya hakkında işlenen hırsızlık eylemi düzenlenmiş olup, somut olayda iddia edilen eylem, bu olmayıp, dolandırıcılıktır. Bu itibarla riziko, kasko sigorta teminatı kapsamında değildir.

(765 sayılı TCK. m. 491, 503, 508) (6762 sayılı TTK. m. 1281)

KARAR METNİ :
Taraflar arasında görülen davada Kadıköy Asliye 4. Ticaret Mahkemesi´nce verilen 11.11.2004 gün ve 2004/1013-2004/1040 s. kararın Yargıtay´ca tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içerisinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve bütün belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin maliki olduğu aracı, davalı sigorta şirketine kasko poliçesi ile sigorta ettirdiğini, bir hastaneye gittiğinde park eden araçların izdihamı sebebiyle yardımcı olmak için yanına gelen kahya kılıklı kişinin park bahanesiyle aracı alıp çaldığını, davalının ödeme yapmadığını ileri sürerek, 46.000.000.000 liranın temerrüt faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, aracın dolandırma ya da emniyeti suistimal yoluyla alınıp götürüldüğünü, başlangıçta rızai bir teslim olduğu için hırsızlıktan söz edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, dosya kapsamına ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, park edilmesine yardım edileceği sözü ile aracın kaçırılması eyleminin itimadı suistimal suretiyle hırsızlık suçunu oluşturduğu, dolayısıyla eylemin teminat kapsamında kaldığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Uyuşmazlık, dava konusu rizikonun, kasko sigorta teminatı kapsamında kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır.

TTK.nun 1281/1 nci maddesi hükmüne göre, harp ve isyan olayları dışında kalan her türlü riziko, sigorta teminatı içerisinde ise de, aynı maddenin 2 nci fıkrasında teminatın sözleşme ile sınırlandırılmasının da mümkün olduğu hükme bağlanmış bulunmaktadır.

Nitekim, Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları´nın sigortanın kapsamını ve konusunu belirleyen A-1. maddesine göre kazalar, üçüncü kişilerin kötü niyetli davranışları, aracın yanması ve aracın çalınması veya çalınmasına teşebbüsten doğan zararlar bu sigortanın konusunu oluşturmaktadır. Bu belirlemeden açıkça görüleceği üzere, TCK.nun 503 üncü vd. maddelerinde düzenlenen dolandırıcılık ve aynı kanunun 508 nci vd. maddelerinde düzenlenen emniyet suistimal eylemlerinin kasko sigortanın konusunu teşkil etmediği anlaşılmaktadır. Aynı Genel Şartların teminat dışı halleri düzenleyen A.5 maddesi de A.1 maddesini doğrulayacak ve tamamlayacak biçimde sevkedilmiştir.

Emniyeti suistimal eyleminde, malik veya zilyed rıza ve isteği ile malı verdikten sonra kendisine iade edilmemesi sonucu zarar doğmakta, hırsızlıkta ise başlangıçta bir teslim olmadan, rıza dışında mal alınıp götürülmekte, dolandırıcılıkta ise, irade, hile ve desise ile fesada uğratılarak, teslim sağlanmaktadır.

Somut olayda, dava dilekçesinde, hastaneye gittiğinde park eden araçların izdihamı sebebiyle davacıya yardımcı olmak için gelen kahya kılıklı bir kişinin park bahanesiyle aracı alıp, çaldığı iddia edilmiş olup, aracı götüren kişi Savcılık hazırlık dosyası kapsamına göre aranmaya devam edilmektedir. Davacı müşteki sıfatıyla emniyet görevlilerine verdiği beyanında, hastane otoparkının giriş turnikesinden bilet alıp içeri girdikten sonra yer bulamadığı için otoparktan dışarıya aracı ile çıktıktan sonra, dışarıda park yeri ararken, kahya kılıklı birinin gelip, "ben dışarıda park yeri bulurum, sen bana anahtarı ver" dediğini, anahtarı bu kişiye verdiğini, bu kişinin aracı çalıştırıp, ileride bir yere park etmek için hareket ettiğini, arkasından gözlediğini, ancak gözden kaybolduğunu beyan etmiştir. Bu eylemde, aracı götüren, davacıyı yanıltarak, hile ile ve davacının hulus ve saffetinden yararlanarak, davacının iradesini fesada uğratıp, aracın rıza ile teslimini sağlamış olduğundan, dolandırıcılık suçunu işlemiştir. Özel bir tarzda teslim ve muhafazaya tevdi bulunmadığından, emniyeti suistimal suçu oluşmamıştır. Kaldı ki, bu suç dahi teminat dışıdır. Mahkemenin gerekçesinde dayandığı, TCK.nun 491/3 üncü bent hükmünde, hırsızla malı çalınan arasında, hizmet veya bir iş yapmak veya bir yerde muvakkat olsun birlikte oturmak yahut karşılıklı nezaket icaplarından ileri gelen itimadı suistimal neticesi olarak siyanetine terk ve tevdi olunmuş eşya hakkında işlenen hırsızlık eylemi düzenlenmiş olup, somut olayda iddia edilen eylem, bu olmayıp, dolandırıcılıktır. Bu itibarla, riziko, kasko sigorta teminatı kapsamında değildir.

Bu durumda, mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü doğru olmamıştır.

SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 16.01.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : Corpus Arşiv
Old 21-03-2007, 16:40   #3
Avukat Canip Kazan

 
Varsayılan

Teşekkür ederim..
Poliçe genel şartlarını aşan bir ihtilaf diye düşünüyorum..
"....yanıltarak, hile ile ve davacının hulus ve saffetinden yararlanarak, davacının iradesini fesada uğratıp, aracın rıza ile teslimini sağlamış olduğundan" ibaresine dikkat edersek olayımızdan farkını anlayabiliriz. Bizim olayımızda rıza ile aracı teslim yok. Resmen devredene kadar devamlı birlikte hareket amacı var. Müvekkil aracın tasarrufunun kontrolden çıkmasını hiç düşünmemiş.Kendisine iade edilmek üzere aracın tasarrufu meçhul şahsa bırakılmış değil.. Bu sebeplerle ben hala haksız yere elinde bulundurulan anahtarla nitelikli hırsızlık suçunun oluştuğunu düşünüyorum.Ayrıca Yargıtay son kararlarında aracın kendi anahtarıyla çalınmış olmasını poliçe genel şartlarnda bu konuda bir muafiyet olmadığı için sigorta kapsamında değerlendiriyor.. Cevabınız için tekrar çok teşekkür ederim.
Old 21-03-2007, 17:31   #4
Av.Yüksel Eren

 
Varsayılan

Bu durumda "hırsızlık/ nitelikli hırsızlık, emniyeti suistimal, dolandırıcılık" suçlarının tanımı ve unsurları ve olaya uygunluğu üzerinde durarak inceleme yapmak gerekiyor.Ceza hukuku ile ilgili fazlaca bilgi sahibi olmadığım için yorum yapamayacağım. Yine de davacının yanıltıldığını düşünüyorum.
Old 28-12-2007, 23:06   #5
Avukat Canip Kazan

 
Varsayılan

mahkeme, önce sanırım bütün istanbulda bu konuda raporu istenen tek bilirkişiye göndermek istedi, yanında ceza hukukçusu da olsun istedik ama sigorta hukuku alanında uzmana karar verdi. Daha sonra sigortacı bilirkişi karşı tarafa bu konuda görüş bildirdiğini beyan ederek dosyayı iade etti, hukukçu bilirkişinin dosyadan hebrei bile olmadı(raporları tek bilirkişinin düzenlediği diğerlerinin imza attığı iddiası pek de yanlış değil sanırım) . Daha sonra sadece hukukçu bilirkişiye gönderildi. 2 ertelenen duruşmaya bilirkişi ancak bir yargıtay kararını (olayımızdan farklı) tamamaen naklederek ve çalınma tabirlerini kullanamsına rağmen olayın emniyeti suistimal suretiyle kaçırma( ?)olduğunu beyan ederek poliçe kapsamında olmadığını beyan etti. Rapora itiraz ettik ve ceza hukuku alanında uzman bir bilirkişiye gönderilmesini istedik. Zira suç vasfını tespit davanın sonucunu belirliyordu ve bu tespit hiç de basit değildi. Mahkeme kabul etmedi ve davayı reddetti. Şimdi temyiz edeceğiz ama yine hukuk dairesine gidecek. ceza hukukçusunca incelenmeyecek,
Bu doğrultuda fikirlerinize ve haksız yere elinde bulundurulan anahtarla veya emniyeti suistimal suretiyle işlenen nitelikli hırsılık suçlarıyla ilgili yargıtay kararına ihtiyacım var,teşekkürler..
Old 29-12-2007, 14:40   #6
avfatih

 
Varsayılan

Sayın Av.CAN mevcut olayda bence de hırsızlık söz konusu değil ,eğer anahtarı almış olsanız hırsızlıktan söz edebilirdik, anccak mevcut olayda anahtarı kendi rızanızla verdiğinize göre işiniz zor gözüküyor. Yargıtay'ın belli bir süre için anahtarı verilmeden park edilen araçların sahibinin rızası olmadan götürülüp satılmasının nitelikli hırsızlık olduğu yönünde kararları var ancak sizinki bu duruma uymuyor.
Old 29-12-2007, 14:48   #7
avfatih

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 1999/6-227

K. 1999/226

T. 5.10.1999

• HIRSIZLIK ( Nakliyecilik Yapan Sanıkların Katılanın Mallarını Başka Yere Götürüp Satmaları )

• DOLANDIRICILIK ( Suçun Oluşmasının Unsurları )

• HİLE VE DESİSELER YAPARAK MAĞDURU HATAYA DÜŞÜRME ( Dolandırıcılık Suçunun Unsurları )

• NAKLİYECİLİKTE MALI BAŞKA YERE GÖTÜRÜP SATMA ( Olayda Hile ve Desise Olmaması Nedeniyle Suçun Hırsızlık Olması )

765/m.503/1, 491/3

ÖZET : Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için sanığın, mağduru kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürmesi gerekir. Suçun maddi unsuru olan bu tür söz ve davranışlar mağduru yanıltmalı, onu kendi mal varlığı aleyhinde bir işlemde bulunmaya yöneltmeli ve sanık da bu işlem sonucu kendine veya başkalarına haksız bir çıkar sağlamalı ve bu çıkarı fiilen elde etmelidir. Nakliyecilik yapan sanıkların anlaşma gereği katılanın beş ton patatesini naklederken patates dolu kamyonun arızalanması üzerine katılanın oradan ayrılmasını fırsat bilerek korumalarına terk ve tevdi edilen patatesleri bir başka ile götürüp satma eylemleri Kamyonun arızalanması aşamasına kadar sanıkların katılandan çıkar sağlamak amacıyla, katılana karşı hile ve desise sayılabilecek söz ve davranışlarda bulundukları belirlenemediğinden sonradan oluşan bir kasıtla "hırsızlık suçunu" oluşturur.
DAVA : Dolandırıcılık suçundan sanıklar Ufuk ve Kamil'in TCK.nun 503/1, 522/1 ve 59. maddeleri uyarınca 1'er yıl 15'er gün hapis ve 36.458.374'er lira ağır para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin ( Bursa İkinci Asliye Ceza Mahkemesi )nce verilen 18.2.1998 gün ve 1179/105 sayılı karar, sanıklar vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Altıncı Ceza Dairesince 28.12.1998 gün ve 12394/12411 sayı ile;
"Oluşa, dosya içeriğine ve mevcut delillere göre eylemin, TCK.nun 491/ 3. maddesine uyduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ise 4.5.1998 gün ve 162/484 sayı ile;
"Olayda hırsızlık suçunun gizlilik unsurunun bulunmadığı" biçimindeki gerekçe ile önceki hükümde direnmeye karar vermiştir.
Bu kararın da, sanıklar vekili tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının bozma isteyen 9.8.1999 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : İncelenen dosyaya göre;
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluş ve sübutta bir uyuşmazlık bulunmayıp, sanıkların sabit olan eylemlerinin hangi suç tipine uyduğu uyuşmazlığın konusunu oluşturmaktadır.
Olayda hukuksal bir sonuca ulaşabilmek için hırsızlık, dolandırıcılık ve hatta inancı kötüye kullanma suçlarının yasal öğeleri üzerinde ayrı ayrı durulmalı, bunları birbirinden ayıran kıstaslar ele alınarak somut olay değerlendirilmelidir.
TCY.nın 503/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için sanığın, mağduru kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürmesi gerekir. Suçun maddi unsuru olan bu tür söz ve davranışlar mağduru yanıltmalı, onu kendi mal varlığı aleyhinde bir işlemde bulunmaya yöneltmeli ve sanık da bu işlem sonucu kendine veya başkalarına haksız bir çıkar sağlamalı ve bu çıkarı fiilen elde etmelidir.
Bir kısım hırsızlık suçlarını, müeyyide altına alan TCK.nun 491. maddesinin 2. fıkrasının 3. bendinde düzenlenen suç ise, hırsızlık suçunun mevsuf ( nitelikli ) hallerinden biridir. Bu suç;
1- Hırsızla malı çalınan arasında hizmet veya bir iş yapmak.... neticesi olarak,
2- Failin siyanetine terk ve tevdi edilen eşyanın, fail tarafından alınmasıyla oluşur.
Yasa koyucu böylece, suç mağdurunun maddede sayılan haller nedeniyle suç işleyene karşı duyduğu güvenin kötüye kullanılmış olmasını basit hırsızlıktan farklı mutelaa etmiştir.
Belirtilen haller nedeniyle hırsızlığın kolaylaştırılmış olması, cezanın ağırlaşması için makul bir gerekçe teşkil etmektedir.
Siyanete terk ve tevdi sözcükleriyle anlatılmak istenen, anılan bentte açıklanan çeşitli ilişkilerin doğurduğu güvenle malın, bir bakıma failin koruyuculuğu ve eli altına bırakılmasından ibarettir. Siyanete terk ve tevdi, çalınan malın özel surette teslimi anlamında değildir. Zira, bu takdirde eylemin TCK.nun 510. maddesinde tarifi yapılan hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçunu oluşturacağı kuşkusuzdur.
Gerek dolandırıcılık ve hırsızlık, gerekse güveni kötüye kullanma suçlarını yekdiğerinden ayıran kriterler bakımından öğretiye bakıldığında;
"Dolandırıcılık ve hırsızlık cürümlerinin ortak hukuki konularının mal varlığına ilişkin varlık ya da menfaatler olduğunda kuşku yoktur. Ancak, dolandırıcılık suçunun yasal tanımı incelendiğinde, yalnızca mal varlığına ilişkin varlık ya da menfaatleri değil, bunların yanı sıra irade ve karar özgürlüğünü de koruduğu görülmektedir. Gerçekten bu cürüm, hırsızlık gibi suç failinin tek yanlı etkinliğiyle değil, mağdurun kandırılmış ve aldatılmış iradesi doğrultusunda, kendi zararına, fail ya da adına hareket ettiği kimse yararına bir işlemde bulunmasını, bir başka deyişle, mağdurun faille işbirliğini gerektiren bir cürümdür. Mağdurun bu işlemi, bozulmuş bir iradenin ve kararın eyleme dönüştürülmesidir ki; dolandırıcılık cürmünün "aldatarak hırsızlık" diye anılmasının nedeni, bu irade özgürlüğünü koruma kaygısıdır. Bundan anlaşılacağı üzere hareket ögesi hırsızlıkta "alma" gibi tek ve yalın bir davranıştan ibaret olduğu halde, dolandırıcılıkta, hile ve çıkar sağlama gibi birden çok karmaşık davranışlardan oluşmaktadır. Ancak bu karmaşık davranışların suç tipinde öngörülen şekilde hile ve desise biçiminde oluşması gerekir. Hile ve desisenin da kandırıcı nitelikte olması zorunludur. Bu nedenle, hilelere kanarak da olsa tam anlamıyla teslimde bulunmayıp, mekanik ve maddi olarak teslim ettiği şeyi göz altında tuttuğu faile vermiş ve fail de gafletten yararlanarak malı alıp gitmişse eylem hırsızlıktır. ( Sami Selçuk, Dolandırıcılık Cürmünün Kimi Cürümlerden Ayrımı, Sh. 11 ve devamı ) TCY.sınırı 491/3. madde ve bendindeki hırsızlık cürmü ile güveni kötüye kullanma suçundaki ayrıma gelince; bunları yekdiğerinden ayıran kriter, zilyetliğin kapsamından çıkmaktadır.
Hırsızlıkta mal, malikin ya da onun zilyet olarak belirlediği kişinin fiili egemenlik alanındadır. Failin bu malı tam olarak tasarruf edebilmesi için onu bu sahadan aşırması gerekir. Oysa güveni kötüye kullanma suçunda sözü edilen husus zilyet yardımcılığıdır. Hırsızlıkta belirli ve somut bir teslim olmamasına karşılık, güveni kötüye kullanmada somut ve belirli bir teslim vardır. Fer'i zilyetlik faile geçmiştir. Diğer bir anlatımla mevsuf hırsızlıkta mal faile doğrudan doğruya teslim edilmiş veya bırakılmış olmaksızın ortaya, onun koruyuculuğuna bırakılmıştır. ( DÖNMEZER, Mala Karşı Cürümler. Sh. 353 )" denilmek suretiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda görüşler ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır.
Öğretideki bu görüşlerin ışığında somut olaya bakıldığında; katılanın iddiası, sanıkların kaçamaklı anlatımları ve tanık beyanlarına göre; sanıklar, içlerinden Ufuk'un babasına ait kamyonla nakliyecilik yapmaktadırlar. Katılan, kaplıcada tanıştığı sanıklarla, bir depoda bulunan 5 ton miktarındaki patetesi Bursa'nın Muradiye semtinden Dikkaldırım semtine nakletmek üzere anlaşmış ve bu anlaşma uyarınca depodaki patatesler kamyona yüklendikten sonra, katılanda yanlarında olduğu halde Dikkaldırım istikametine hareket etmişlerdir. Muradiye'de rampa çıktıkları sırada kamyonun arızalanması üzerine, kamyon tamirciye çekilmiş, ertesi günü katılan yanlarında olmadığı halde sanıklar, tamir edilen kamyonla birlikte patatesleri katılanın haberi olmadan Antalya'ya götürüp, parekende olarak satmışlar, yaklaşık bir ay sonra katılanın şikayeti ve göstermesi üzerine Afyon ilinde polis tarafından yakalanmışlardır. Olayın, mahkemece de kabul edilen bu oluş seyri dışında, suça konu pateteslerin yüklendiği kamyonun arızalanarak tamirciye bırakılması aşamasına kadar sanıkların, katılandan çıkar sağlamak amacıyla, patatesleri nakletmek hususunda anlaşmaya razı etmek için katılana karşı kandırıcı nitelikte hile ve desise sayılabilecek söz ve davranışlarda bulunduklarına ilişkin dosyada kanıt mevcut değildir. Bu da, olayda dolandırıcılık suçunun maddi ögesinin oluşmadığını, sanıkların, katılan ile aralarındaki nakliye anlaşması ve kamyonun arızalanması nedeniyle siyanetlerine terk ve tevdi edilen patatesleri ertesi günü ve katılanın da evinde olmasından yararlanarak, bir başka ile götürüp satmak suretiyle sonradan oluşan bir kasıtla hırsızlık suçunu işlediklerini göstermektedir.
Bu itibarla; Özel Dairenin suç vasıfları ilişkin bozması isabetli olup, Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün istem gibi ( BOZULMASINA ), 5.10.1999 günü oybirliği ile karar verildi.
Old 30-12-2007, 01:23   #8
Avukat Canip Kazan

 
Varsayılan

teşekkürler,bu kararı dün ben de bulmuştum, lehimize birçok husus var.
Old 30-12-2007, 12:02   #9
ali ekmekçi

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Onbirinci Hukuk Dairesi
E: 2000/6046
K: 2000/7249
T: 28.09.2000


Taraflar arasındaki davanın İzmir 3.Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 15.2.2000 tarih ve 1999/641-2000/37 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkete kasko poliçesi ile sigorta ettirdiği aracın çalındığını ancak davalının ödeme yapmadığını ileri sürerek 9.100.000.000 liranın tahsilini, son celse ise aracın hasarlı olarak bulunduğunu beyan ederek araçtaki hasarın tazmini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının satmak istediği aracını satın almak isteyen kişilere teslim etmesinden sonra iade edilmemesinin hırsızlık olmadığını, kaldıki aracın yargılama sırasında bulunması nedeniyle de davanın konusuz kaldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlar doğrultusunda davanın kusurlu davranışı sonucu aracın çalındığı, dolayısiyle teminat kapsamında bulunmadığı, araç bulunduğu için de davanın konusuz kaldığı, bulununcaya kadar geçen süre içindeki hasarların da başlangıçtaki davacı kusuru nedeniyle teminat dışında olduğu gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
TTK.nün 1281/1.maddesi hükmüne göre, harp ve isyan olayları dışında kalan her türlü riziko sigorta teminatı içinde olduğu belirlenmiş ise de aynı maddenin 2. fıkrasında teminatın sözleşme ile sınıflandırılmasının da mümkün olduğu hükme bağlanmış bulunmaktadır.
Nitekim, Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarının sigortanın kapsamını ve konusunu
belirleyen A-1 maddesine göre kararlar, üçüncü kişilerin kötüniyetli davranışları, aracın yanması ve aracın çalınması veya çalınmasına teşebbüsten doğan zararlar sigortanın konusunu oluşturmaktadır. Bu belirlemeden açıkça görüleceği üzere, TCK.nun 503. ve onu izleyen maddeleri ile aynı yasanın 508 ve onu izleyen maddelerinde düzenlenen dolandırıcılık ve emniyet suistimal eylemlerinin kasko sigortanın konusunu teşkil etmediği anlaşılmaktadır. Aynı Genel Şartların teminat dışı halleri düzenleyen A.5 maddesi de A-1 maddesini doğrulayacak ve tamamlayacak şekilde sevk edilmiştir.
Emniyeti suistimal veya dolandırıcılık eylemlerinde, malik veya zilyed rıza ve isteği ile malı
verdikten sonra kendisine iade edilmemesi sonucu zarar doğmakta, hırsızlıkta ise başlagıçta bir teslim olmadan, rıza dışında mal alınıp götürülmektedir. Davacı ile vekilinin savcılıkta verdikleri ifadelerinden, aracı satın almak isteyen kişiler tarafından hasarlı olup olmadığının kontrolü için davacıdan rızası ile alınıp götürülmesinden sonra iade edilmemesi eylemi, emniyeti suistimal veya dolandırıcılık suçlarını oluşturmakta olup, sigorta teminatı kapsamında değildir. Aracın daha sonra yargılama sırasında bulunmasına kadar geçen
sürede meydana gelen hasar da aynı nedenle teminat dışıdır. Mahkemece ise, aracın götürülmesini hırsızlık olarak nitelendirmiş, ancak davacının kusurlu davranışı ile hırsızlığın gerçekleştirilmesinden ötürü hasarı teminat dışı kabul etmiştir.
Mahkemece, açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmek gerekirken, yazılı gerekçelerle sonucu davayı reddetmiş olması sonucu itibariyle doğru olduğundan hükmün onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile sonucu
itibariyle doğru olan hükmün ONANMASINA, 2.080.000 lira temyiz ilam haremden peşin harcın mahsubu ile temyiz edenden alınmasına, 28.9.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kasko Değerinden düşük ödeme yapan sigorta şirketine dava Av.mdogan Meslektaşların Soruları 4 05-11-2008 15:02
2003 Sigorta Primleri/Avukat Topluluk Sigorta Servisi Av.Habibe YILMAZ KAYAR Adliye Duvarı 0 22-05-2003 15:03
Sigorta Poliçesi,poliçemidir? hatice Meslektaşların Soruları 2 24-04-2003 23:32


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05318904 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.