Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Kamulaştırmasız el atma davası ve zamanaşımı Defii

Yanıt
Old 08-02-2010, 17:42   #1
Avukat halil

 
Varsayılan Kamulaştırmasız el atma davası ve zamanaşımı Defii

1977 yılında idare taşınmaza el atıyor.2009 yılında da idare tapu tescili davası açıyor.Biz tapu tescili davasına,karşı dava olarak kamulaştırmasız el atma davası açtık.20 yıllık hak düşürücü süre söz konusu davamız ile ilgili.bunu biliyorum.sormak istediğim;
Karşı dava olarak açtığımız kamulaştırmasız el atma davasında idare davamıza cevap verdi fakat zamanaşımı defiinde bulunmadı.İdare davaya cevap dilekçesinde süresi içinde ileri sürülmediği zamanaşımı def'i ni,daha sonra ıslah ile ileri sürebilirmi.İleri sürerse ve ıslahı kabul etmediğimiz takdirde,ıslah yine mümkünmü?
Old 08-02-2010, 18:10   #2
AV.SEDAT

 
Varsayılan

Zamanaşımı bir ilk itiraz olup, sonradan islah veya başka bir beyan arasın sıkıştırılarak ileri sürülemez.
Old 09-02-2010, 11:28   #3
qendal21

 
Varsayılan

selamlar;
ben olaya biraz farklı açıdan bakacağım, öncelikle idarenin taşınmaz üzerindeki zilyetliği 20 yılı aşmıştır. şöyleki, 97 yılında zaten idare sözkonusu yerin mülkiyeini tescile hak kazanmıştır. idarenin açmış olduğu dava, söz konusu taşınmazın, olağanüstü zamanaşımı sebebi ile tescilidir kanaatindeyim. sizin açmış olduğununuz müdahalenin men'i davası, sonuç olarak, ilk açılan davanın sonuca bağlı olduğundan mahkeme bekletici mesele yapmak zprundadır.(müdahalenin men'ine bakan mahkeme) bu açıdan idarenin zamanaşımı def'inde bulunmasına ihtiyaç da bulunmaması gerektiği kanaatindeyim.
saygılarımla.
Old 09-02-2010, 12:16   #4
Av.Ertan Uzunoğlu

 
Varsayılan

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 02.04.2007 Esas: 2006/23813 Karar: 2007/8905

ÖZET: Islah, taraflardan birinin yapmış olduğu usul işlemini karşı tarafın oluruna bağlı olmaksızın tamamen ve kısmen düzeltmesine denir. Zamanaşımı def'inin ıslah yoluyla yapılmasında usul ve yasaya bir aykırılık bulunmamaktadır. Mahkemece aksi kanaat ile usule uygun olmadığı ve süresinde yapılmadığı gerekçesiyle zamanaşımı def'inin dikkate alınmaması hatalıdır.

-1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu m. 83.
Old 22-02-2010, 11:44   #5
Avukat halil

 
Varsayılan

Cevaplar için teşekkürler.Yargıtay 4. Hukuk dairesi; Islah ile bile olsa zaman aşımı def'inin ileri sürülemeyeceği konusunda birden çok kararı mevcut.Bu durum karışıklığa neden olmakta.
Old 22-02-2010, 12:06   #6
ISTANAZ

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No
: 2005/5-288
Karar No
: 2005/352
Tarih
: 25.05.2005

ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARI
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
ÖZET:
Somut olayda; davacı idarenin tapuda davalı adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamına kamulaştırma yapmadan, 1968 ve 1980 yıllarında iki ayrı bina inşa etmek suretiyle elattığı anlaşılmaktadır. 2942 sayılı Kanunun 38. maddesinde yazılı 20 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle, 12.08.2002 tarihinde görülmekte olan dava açılmış, Anayasa Mahkemesi'nin 04.11.2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 10.04.2003 gün ve 2002/112 Esas, 2003/33 Karar sayılı kararı ile 2942 sayılı Kanunun 38. maddesi iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce 2942 sayılı Kanunun 38. maddesinde öngörülen 20 yıllık hak düşürücü süre geçirildiğinden davalının mülkiyet hakkı sona ermiş, taşınmaz artık tesisi yapan davacı idarenin mülkiyetine geçmiştir.

Olayda gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 705/2. maddesi, gerekse 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 38. maddesi uyarınca davacı idare yararına gerçekleşmiş ve tamamlanmış hukuki durum söz konusu olup, bu nedenle Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından etkilenmeyeceği açıktır.

Bu nedenle 20 yıllık hak düşürücü süre iptal kararından önce doğduğundan; yerel mahkemece taşınmazın, gerçek hak sahibi durumuna gelen davacı idare adına tesciline karar verilmesi usul ve yasaya uygundur.
Old 22-02-2010, 12:30   #7
Av. Hamza

 
Varsayılan

buradaki süre zamanaşımı süresi değil, hak düşürücü süredir. o nedenle taraflar ileri sürmese bile mahkeme resen dikkate almak zorundadır.
Old 23-02-2010, 18:31   #8
M.SERDAR DEMİRTAŞ

 
Varsayılan

Sn.Avukat halil ; siz , kamulaştırmasız el atma davası açtığınızı beyan etmişsiniz !! Ancak mezkur davayı idare açabilir , bir karışıklık olmasın !
Old 23-02-2010, 21:44   #9
Avukat halil

 
Varsayılan

Sayın Demirtaş;
idare, Kamulaştırma (Tapu Tescili) davası açtı.Bizde bu davaya,''karşı dava olarak'' kamulaştırma bedelleri yatırılmadı diye kamulaştırmasız el atma davası açtık.
Old 24-02-2010, 13:47   #10
M.SERDAR DEMİRTAŞ

 
Varsayılan

Yani idare 1977 yılında mahkemeden bedel tespiti yaptırıp mezkur bedeli bankaya bloke etmemiş mi ? Eğer böyleyse idare 2942 sayılı yasaya dayanamayacaktır. Ortada fiili işgal durumu vardır.Sn.Istanaz'ın belirttiği karar 2942 sayılı yasaya göre yapılan el atma davalarına ilişkin bir karardır.İdarenin bu yasa hükmünden faydalanabilmesi için yukarıda belirttiğim tespiti yaptırmış olması gerekir.
Old 24-02-2010, 15:57   #11
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan M.SERDAR DEMİRTAŞ
Sn.Avukat halil ; siz , kamulaştırmasız el atma davası açtığınızı beyan etmişsiniz !! Ancak mezkur davayı idare açabilir , bir karışıklık olmasın !


Kamulatıştımasız el atma halinde kamu kurumu, Kamulaştırma Kanununa uygun hareket etmeden, kişinin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır (11.2.1959 gün, E:1958/17, K:1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı )


T.C.
YARGITAY
5. Hukuk Dairesi

E:2005/7984
K:2005/11638
T:27.10.2005

2942 s. Yasa m. 38
4721 s. Yasa m. 705,999
2709 s. Yasa m. 35,46,153

Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri yönünden verilen dilekçelerle istenilmiş olmakla dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekili ve davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyada yapılan incelemede;
1- Dava konusu taşınmaza davalı idare tarafından dava tarihinden uzun zaman önce yol olarak el atıldığı anlaşılmıştır.
.
2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesine göre; idarenin el koyma tarihinden itibaren 20 sene geçmekle taşınmaz malikinin her türlü dava hakkı düşer. Başka bir anlatımla, mülkiyet bu süre dolmakla el atan idareye geçer. Bu husus 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 705. maddesindeki "Taşınmaz mülkiyetinin kazınılması tescille olur. Miras, Mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanun da öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır" hükmü ile açıklığa kavuşturulmuştur.
Diğer taraftan Anayasa Mahkemesince; 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesi iptal edilmiş ise de, Anayasanın 153/son maddesi uyarınca; Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği ilkesi uyarınca, Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinin iptal edilmesinden önceki kazanılmış haklara uygulanması imkanı da bulunmamaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.05.2005 gün ve 2005/5-288 Esas-2005/352 sayılı kararında da bu husus benimsenmiştir.
2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilme ve dava tarihine kadar 20 seneden fazla süre geçmiş ise taşınmaz maliki olan davacı tarafın her türlü dava hakkı düşeceğinden, bu husus araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması,
2- Kabule göre de;
Kamulaştırmasız el atılarak yol haline getirilen ve bedelinin tahsiline karar verilen bölüm 1272,14 m2 olduğu halde 1820 m2'lik bölümün tapu kaydının iptali ile TMK.nun 999. maddesi uyarınca yol durumuna dönüştüğünden terkinine karar vermek gerekirken tesciline karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün yukarıda açıklanan gerekçe ile HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harçlarının istenildiğinde ödeyenlere iadesine 27.10.2005 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 38. maddesi, Anayasa Mahkemesince Anayasanın 2, 13, 35 ve 46. maddelerine aykırı bulunarak 04.11.2003 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 10.04.2003 tarih ve 2002/112 esas, 2003/33 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Anayasanın 35. maddesinde mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasanın 46. maddesinde belirtilen kamulaştırma, mülkiyet hakkına getirilen Anayasal bir sınırlamadır. İdare kamulaştırma yetkisini yasaya uygun olarak kullanmaksızın taşınmaza el atarak, Anayasada korunmayan bu davranış ile iptal edilen Kamulaştırma Kanunun 38. maddesine dayanarak 20 yıl geçmekle taşınmazın idare adına tapu kütüğüne tescilini sağlayacaktır. Ayrıca yirmi yıllık süre geçmesiyle taşınmaz malikinin her türlü dava hakkının düştüğü kabul edilmesi halinde taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi söz konusu olur. Bu durum mülkiyet hakkının özünü zedelemektedir. Kamulaştırmasız el koyma mülkiyet hakkına aykırıdır. ( Anayasa Mahkemesi 10.04.2003 gün ve 2002/112-2003/33 sayılı kararının gerekçesi )
Avrupa İnsan Haklarının ve Temel özgürlüklerin korunmasına ilişkin sözleşmenin ek protokol 1. maddesindeki kurala dayanarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de kamulaştırmasız el koymayı mülkiyet hakkına aykırı bulmaktadır.
İdare; kamulaştırma yapmadan, kamulaştırmasız el atma yoluyla el atmadan itibaren 20 yıllık süre dolmakla taşınmaz malikinin mülkiyet hakkını sona erdiremez. İdarenin bu yetkisini yaratan 38. madde yürürlükte değildir. Bu maddeye dayanılarak taşınmaz malikin mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına devam edilemez. Mülkiyet hakkı ( 38. madde kalktığına göre )hukukumuzun genel prensipleri içerisinde zamanaşımına uğratılamaz. Kamulaştırma kanunun 38. maddesinin yürürlüğe girmesinden önce ( 08.11.1983'ten önce )taşınmazına kamulaştırmasız el konulan taşınmaz malikini dava hakkının sınırlandırılamayacağı 16.05.1956 gün ve 1956/1-6, 16.06.1956 gün ve 1954/1-1956/7 sayılı içtihadı birleştirme kararları ile belirtilmiştir. Şu anda 38. madde iptal edilmiş olduğuna göre iptal edilen maddedeki gerekçe kullanılarak mülkiyet hakkı kısıtlanamaz.
Anayasanın 152. maddesinin 3. fıkrasına göre, Anayasa Mahkemesinin kararı, mahalli mahkemenin esas hakkındaki kararı kesinleşinceye kadar verilirse, mahkeme Anayasa Mahkemesi kararına uymak zorundadır. Bir yasa kuralının Anayasaya aykırılığı iddiası ile itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesince verilecek karara uymak zorundadırlar.
Bu durumda, iptal davası ya da itiraz üzerine bir yasa kuralının iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözümlemekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı kuralı gereğidir.
Anayasanın 153. maddesine göre "iptal kararları geriye yürümez" ilkesi kesinleşmiş yargı kararları için geçerlidir. 10.03.1969 gün 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında açıklandığı gibi henüz çözümlenmemiş kesin hüküm halini almamış uyuşmazlık konusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararı uygulanacaktır. İptal kararından önce verilmiş ve kesinleşmiş yargı kararları bakımından iptal kararı geriye yürümez.
Bu duruma göre taraflar arasındaki uyuşmazlık henüz kesinleşmediğinden Kamulaştırma Kanunun 38. maddesinin iptal edildiği göz özüne alınarak; taşınmaz malikinin her türlü dava hakkını 20 yılla sınırlayan yasal engel ortadan kalktığı gibi, kamulaştırma yetkisine sahip idarenin 20 yıllık süreye dayanarak kamulaştırmasız el attığı taşınmaz bedelini ödemeden mülkiyetini tapu iptal ve tescil yoluyla kazanması imkanı da ortadan kalkmıştır.
Diğer taraftan Medeni Kanunun 705. maddesinde taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi mülkiyetin tapu siciline tescil edilmiş olmasına bağlıdır ilkesi getirilmiştir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.12.1998 gün ve 1996/4 Esas, 1998/3 karar sayılı kararına göre kazandırıcı zaman aşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin Türk Medeni Kanunun 639/1 maddesine göre verilen tescil kararları inşai-ihdasi, yapıcı, kurucu, yenilik doğrucu nitelikli kararlarıdır. Mülkiyet hakkı bu kararların kesinleştiği anda kazanılır. Öyle ise tescil kararı açıklayıcı bir karar değildir. Tapuda kayıtlı olmayan bir taşınmazın mülkiyetinin ancak tescil kararı ile kazanılabileceğine ilişkin bu İçtihadı Birleştirme Kararı ve MK.nun 705. maddesindeki ilke göz önüne alındığında, 2942 sayılı Kanunun 38. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptalinden önce kamulaştırmasız el atma tarihinden, dava gününe kadar 20 yıllık hak düşürücü süre geçtiği takdirde, tapuda kayıtlı taşımazın mülkiyetinin idareye kendiliğinden geçtiği de kabul edilemez.
Malikin; kamulaştırmasız el atılan taşınmazdaki mülkiyet hakkının, el atma tarihinden dava tarihine kadar ( Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce )20 yıllık süre geçmesi nedeni ile idareye geçtiği kabul edilemez. Anayasa Mahkemesince iptal edilen 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 38. maddesine dayanılarak hüküm kurulması artık mümkün değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, taşınmaz malikinin; kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasının süreye bakılmaksızın işin esasına girilerek sonuçlandırılması gerektiği düşüncesi ile çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
KARŞI OY :
Anayasanın 35. maddesinde temel haklardan olan mülkiyet hakkı güvence altına alınırken 46. maddesinde de kamulaştırma nedeniyle bu hakka sınırlandırma getirilmiştir. Diğer bir deyiş ile bedeli nakit ve peşin ödenmeden taşınmaza ait mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı olmaksızın kullanılmasına kimse engel olamayacaktır.
Buna rağmen idare, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu veya özel kanunlardaki hükümlere göre kamulaştırma işlemi yapmadan veya bu işlemleri tamamlamadan özel mülkiyette bulunan bir taşınmaza el koyarsa, burada kamulaştırmasız el koymadan söz edilecektir.
Kamulaştırmasız el koyma kavramı, 6830 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 09 Ekim 1956 tarihinden sonraki olaylar için söz konusudur. Bu tarihten önceki el koymalar 221 sayılı Kanun ile kamulaştırılmış sayıldığından, burada 38. madde uygulaması yapılmayacaktır. Bu noktada 221 sayılı Kanunun yürürlükte olup olmadığı sorusu akla gelebilir. Ancak 2942 sayılı Kanunun geçici 4. maddesinde bu Kanunla ilgili düzenleme yapıldığından, 221 sayılı Kanunun ortadan kaldırılmadığı sonucuna ulaşmak zor olmayacaktır.
Öte yandan kamulaştırmasız el koyma davalarının kaynağı 16.05.1956 gün ve 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olup bu karar göre mal sahibi, kamulaştırmasız el koyan idare aleyhine müdahalenin önlenmesi davası açabileceği gibi, bu fiili duruma razı olduğu takdirde yer bedelini içeren tazminat davası da açabilir. Bu davaların açılması için zaman bakımından bir sınırlandırma getirilmemiştir ki doğrusu da budur.
Daha sonra 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kanunun 38. maddesi ile mal sahibi yönünden dava açma hususunda sınırlandırma getirilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu maddenin iptali ile ilgili 10.04.2003 tarih ve 2002/112 Esas, 2003/33 sayılı kararının gerekçesinde de belirtildiği gibi kamulaştırmasız el koymanın anayasal bir dayanağı yoktur ve ( Yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçmesiyle taşınmaz malikinin her türlü dava açma hakkının engellenmesi ve taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi mülkiyet hakkının sınırlanmasına aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durumdur. )Burada hemen belirtelim ki Anayasanın 153/son maddesinde Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi bağlayacağı hüküm altına alınmış olup, bu bağlayıcılık sadece hüküm fıkrası ile değil kararın gerekçesini de içerir.
Yine Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararında belirtildiği gibi ( Hukukun genel ilkelerinden birisi de mülkiyet hakkının "zaman ötesi" niteliği, başka bir anlatımla mülkiyet hakkının zamanaşımına uğramamasıdır. Bu nedenle, Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu tarafından bir taşınmazın malik, zilyet veya mirasçılarına tanınmış olan hakların, hak sahiplerince yirmi yıl kullanılmaması, o kimselerin taşınmazla aralarındaki ilişkiyi fiilen kestiğini gösterse bile, o taşınmazla aralarındaki ilişkinin sona erdiği anlamına gelmez )diğer bir deyişle Mal sahibinin taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkı sona ermez ve kendiliğinden idareye geçmez.
Öte yandan Avrupa İnsan Haklarının Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek Protokolün 1. maddesinde; "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Her hangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve Yasada öngörülen koşullara ve uluslar arası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkten yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak icin gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez." denilmektedir. İşte bu kural uyarınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi onüne degişik ülkelerden gelen davalarda kamulaştırmasız el koymayı mulkıyet hakkına aykırı bulmustur.
Bu nedenle YHGK.nun 2005/5-288-352 sayılı kararındaki ( 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 38. maddesi hükmünün koşulları gerçekleştiğinde mülkiyet hakkı artık idarenindir. Tapudaki tescil işlemi, kazandırıcı değil açıklayıcı işlemdir. )gerekçeye katılmak mümkün değildir. Bu gerekçe Anayasa Mahkemesinin gerekçesi ile taban tabana zıttır ve Anayasa Mahkemesi kararlarına tümüyle uyma zorunluluğu bulunduğuna göre YHGK.nun bu kararı emsal olarak alınamaz.
Kaldı ki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.12.1998 gün ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı kararında da kazandırıcı zaman aşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin TMK.nun 639/1 maddesine göre verilen tescil kararlarının inşa-i ihdasi ( YAPICI-KURUCU-YENİLİK DOĞURUCU )kararlar olduğu ve mülkiyet hakkının bu kararların kesinleştiği anda kazanılacağı belirtilmektedir. O halde Mahkeme kararı olmadan taşınmaza ait mülkiyet hakkının kendiliğinden idareye geçmesi söz konusu olmaz. Yirmi yıllık sürenin geçmesi, sadece mal sahibinin idare aleyhine her türlü dava açma hakkını ortadan kaldırmıştır. İşte bu nedenledir ki; Dairemiz, kararlarında kamulaştırmasız el koyma tarihinden itibaren 20 yıldan fazla süre geçse bile idarenin kendiliğinden mülkiyet hakkını elde ettiğini kabul etmeyerek, mal sahibinin taşınmaza yeni yapılan kadastro, imar düzenlemesi veya mahkeme kararı ile sahip olduğu tarihi, 20 yıllık hak düşürücü süre için başlangıç tarihi kabul etmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile bu kısıtlama ortadan kalktığına göre artık mal sahibi kamulaştırmasız el koyan idare aleyhine süresiz olarak dava açma hakkını yeniden elde etmiştir.
ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARININ GERİYE YÜRÜMESİ :
Dava tarihi nazara alınarak 10.04.2003 tarihinde verilen ve Resmi Gazetede 04.11.2003 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin iptal kararının geriye yürüyerek bu davada uygulanması gerekip gerekmediği tesbit edilmelidir. Meselenin en önemli bölümü budur.
Anayasanın 153/5. maddesine göre Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez. Bu bir ilkedir. Diğer bir deyişle iptal kararından önce yapılmış tamamlanmış işlemler geçerliliğini koruyacaktır. Aksi halde iptal edilen maddeye dayanılarak yapılan ve tamamlanan işlemler geçersiz sayılırsa hukuk düzeninin istikrarı bozulacak ve kamuda hukuka güven duygusu tamamen ortadan kalkacaktır.
Ancak; geriye yürümezlik ilkesi mutlak kabul edilerek harfiyen uygulanmalı mıdır? Kanaatimizce katı bir uygulama bazı sakıncalı durumların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Konuya ilişkin Anayasanın 152. maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
"Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır"
Maddenin üçüncü fıkrasında ise "... Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse mahkeme buna uymak zorundadır" hükmü yer almıştır.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde; Mahkemelerin, itiraz yolu ile yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararına uymak zorunda oldukları sonucuna ulaşılmak kaçınılmazdır. Bu durum 152. maddenin amir hükmüdür. Bir kere iptal kararı geriye yürümeyecekse dava mahkemelerinin aykırılık itirazlarını Anayasa Mahkemesine iletmelerinin bir anlamı olmayacaktır. İtirazın bir anlam ifade edebilmesi için en azından durdurulan dava açısından iptal kararının geriye yürümesi gerekmektedir. ( Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu Sh: 72 Erzincan 1992 Prof. Dr. Hasan Tunç )
Aksi taktirde Anayasa aykırılığı def'i olarak ileri süren taraf da kendisi hakkında uygulanmayacak olan iptal kararı için boşu boşuna uğraşmış olacaktır.
Konuya değişik bir açıdan bakalım: Davanın taraflardan birisi; hakkında uygulanacak kanun maddesinin Anayasaya aykırı olduğu kanaatinde ise bunu iptal ettirerek aleyhindeki olumsuz durumu ortadan kaldırmak için mahkemeye başvuracaktır. Bu başvuru kişi için Anayasal bir haktır. Hak kullanıldığında sahibine bir yarar sağlamayacaksa zaten ortada bir hak yok demektir. Bu durumda bu hususa ilişkin Anayasa hükmünün bir anlamı olmayacağı gibi bu hükmü koyan Anayasa Koyucunun da "abesle iştigal ettiği" gibi garip bir sonuca ulaşılacaktır. Tabiatıyla böyle bir durum asla söz konusu olamaz.
Öte yandan Anayasanın 153/son maddesinde "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar" hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre mahkeme görülmekte olan bir davada bir kanun maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu görerek veya bu konudaki itirazı ciddi bularak Anayasa Mahkemesine gider, Anayasa Mahkemesi de bu maddeyi iptal ederse, mahkeme bu karara uymayarak eskiden olduğu gibi iptal edilen maddeye dayanarak karar veremez, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına uymak zorundadır. Aksine verilen karar Anayasa'ya aykırı olur. Ne var ki; mahkemeler Anayasa'ya aykırı karar veremezler.
Uygulamada, itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine başvuran mahkeme; itirazı haklı görülerek yasanın ya da bir kuralın iptali halinde, iptal edilen yasa maddesi veya kuralı yok kabul ederek karar vermektedir.
O halde somut norm denetiminde Anayasaya aykırılık itirazında bulunan tarafın iptal kararının sonuçlarından yararlanması gerekir. ( Türk Anayasa Hukuk 7. Baskı Sh: 411'de Prof. Dr. Ergun Özbudun )
Hemen belirtelim ki; iptal kararından önce verilen kesin hüküm halini almış adli ve idari yargı kararları asla geçersiz hale gelmez, ortadan kalkmaz ve bu kararlar aleyhine yargılamanın iadesi yoluna gidilemez.
Bu aşamada çok önemli bir hususu daha açıklama zorunluluğu vardır.
İtiraz yoluyla başvuru üzerine iptal edilen ( somut olayda Kamulaştırma Kanununun 38. maddesi )kuralın uygulanacağı baska benzer davalarda durum ne olacaktır? Örneğin bir mahkemenin elinde benzer nitelikte bir çok dava varsa ve bu davaların tümunde ayni kural uygulanma durumunda ise; Anayasa Mahkemesi Anayasaya aykırılık iddiası ile kendisine intikal eden bu dosyalardan birinde, bu kuralın iptaline karar verdiğinde, yerel mahkeme iptal edilen kuralı yok sayarak elindeki oteki davaları da ayni bicimde karara baglayabılecek midir? Bu soruya "hayır" cevabı verilirse, benzer öteki dosyalar da Anayasa Mahkemesine gönderilmelidir, sonucuna varmak gerekir.
Ayni biçimde itiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de bu hükmü yok kabul ederek mi? karar verecekler yoksa her dosya için mutlaka Anayasa Mahkemesine mi başvuracaklardır sorusunu sormak gerekir.
Aslında bir kuralın iptali yönünde karar veren Anayasa Mahkemesi, ayni kuralın iptali istemini içeren öteki dosyalarda, durumu saptandıktan sonra, bu kuralın başka bir dava ile iptal edildiğini belirtmekle yetinir. ( Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi Ankara 1996 Doç. Dr. Yılmaz Aliefendioğlu Sh: 303 )
Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında gerekçe bölümünde konuya ilişkin şu görüşlere yer verilmiştir:
Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir.
İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." Yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur.
Öte yandan Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, yasa, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Yukarıda gösterilen ve iptal kararlarının bağlayıcılığını ortaya koyan kuralla bu kuralın birlikte değerlendirilmesi durumunda, iptal kararlarının ileriye yönelik "derhal" etkisi tartışmasız biçimde ortaya çıkar.
Böylece, Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen bir yasanın geleceğe yönelik tüm etkilerinin kaldırılması ve iptal kararına uyulması tüm devlet kuruluşlarınca kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Sonuç olarak, iptal kararlarının kimi durumda geçmişi, fakat her durumda geleceği etkilemesi asıldır.
Bu durumda, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan "İptal kararları geriye yürümez." kuralının anlamı ne olmak gerekir? Bu sorunun yanıtı da sistemin içerisinden çıkmaktadır.
Anayasa'da iptal kararları idari davalarda olduğu gibi düşünülmemiş ve iptal edilen kuralın baştan beri geçersiz duruma geldiği esası benimsenmemiştir. Türk Anayasal sisteminde, "Devlete güven" ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.
Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel ( subjektif )işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez.
Anayasa'nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa'ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler.
Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece ortaya çıkmakta ve "İptal kararları geriye yürümez." kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır.
Bütün bu görüşler birlikte değerlendirildiğinde şu sonuçlara varmak kaçınılmaz olmaktadır.
a- Anayasanın 152. maddesine göre itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorundadırlar.
b- İtiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce açılan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecektir. Bu halde iptal kararı eldeki dava bakımından geriye yürümüş olacaktır.
c- İtiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de Anayasa Mahkemesinin iptal kararına uymak zorundadırlar ve iptal edilen yasa maddesine dayanarak karar veremezler.
d- Hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş sonuçları doğurmuş, kesin hüküm halini almış, adli ve idari yargı kararları ile netleşmiş, yargılama konusu oluşturmayan ve oluşturmayacak olan durumlarda Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez.
e- İptal kararlarının Anayasanın 153/5. maddesi uyarınca geriye yürümeyeceği hallerde kesinleşmiş Yargı kararları Yargılamanın iadesine konu teşkil etmezler ve bu yolla ortadan kaldırılamazlar.
Ayrıca; Şereflikoçhisar, Ürgüp, Siirt, İskenderun Asliye Hukuk Mahkemeleri, davacıların gayrimenkullerine yapılan tecavüzün önlenmesi için açtıkları davalarda, 2942 sayılı Yasa'nın 38. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı savının ciddi olduğu kanısına vararak iptali için Anayasa mahkemesine başvurmuşlar ve yapılan yargı denetimi sonunda itiraz konusu kural Anayasa'ya aykırı bulunarak mahkemenin 10.04.2003 tarih ve 2002/112 Esas - 2003/33 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararının öncelikle itiraz yoluna başvuran yukarıda adları yazılı yerel mahkemeler uymak zorundadır.
Öte yandan Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yayımlandığı 04.11.2003 tarihine kadar iptal edilen 38. maddedeki 20 yıllık hak düşürücü süre dolmamışsa zaten mesele yoktur. 38. madde uygulanmayacaktır. Ancak bu tarihe kadar 20 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması halinde açılmış olan veya açılacak olan davalar benzer nitelikteki davalar olduğundan eldeki veya bu nedenle açılacak olan davalarda dahi Anayasa Mahkemesinin iptal kararına Mahkemeler uymak zorundadırlar.
Bu nedenle görülmekte olan davada hak düşürücü süreden bahsetmek mümkün olmadığından Sayın çoğunluğun hak düşürücü sürenin geçip geçmediği yönündeki araştırmaya yönelik bozma kararına iştirak edemiyorum.

Old 24-02-2010, 22:57   #12
Avukat halil

 
Varsayılan

kamulaştırma işlemleri 1977 yılında yapılıyor fakat bedeller ödenmiyor.Ortada bir kamulaştırma işlemi var fakat tamamlanmamış (Para yatırılmamış).
Old 18-03-2010, 14:07   #13
av.aysil

 
Varsayılan

Kamulaştırma işlemi ile ilgili bütün prosedür (ki bunlar tespit yapılması,bedelin bankaya yatırılmış olması yani boke edilmiş olmasıdır)yapılmış olsa dahi eğer bu kamulaştırma işlemi tebliğ edilmemiş ise kamulaştırmasız el atmadan sözedlir.

Bu durumda mülk sahibi kamulaştırmasız el atma davası açabilir.

Bu durumda sayın halil beyin yapmış olduğu işlem yani karşı dava olarak kamulaştırmasız el atma durumunun yerinde olduğu kanısındayım.

Saygılarımla..
Old 21-12-2010, 15:48   #14
Hüseyin Kılıç

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat halil
kamulaştırma işlemleri 1977 yılında yapılıyor fakat bedeller ödenmiyor.Ortada bir kamulaştırma işlemi var fakat tamamlanmamış (Para yatırılmamış).

Sayın Meslektaşım, Kamulaştırma Kanununda hak düşürücü süreye ilişkin olarak yapılan değişiklik süre sıkıntınızın sona erdiğini gösteriyor. Bilgilerinize...

KAMULAŞTIRMA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN



Kanun No. 5999



Kabul Tarihi: 18/6/2010



MADDE 1- 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Kamulaştırmasız el koyma sebebiyle tazmin
GEÇİCİ MADDE 6- Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde bulunulması halinde, öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi esastır.
Tazminat müracaatı üzerine, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının malikin müracaat ettiği tarihteki tahmini değeri; bu Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre teşkil edilen kıymet takdir komisyonu marifetiyle, taşınmazın el koyma tarihindeki nitelikleri esas alınmak ve bu Kanunun 11 inci ve 12 nci maddelerine göre hesaplanmak suretiyle tespit edilir. Tespitten sonra, bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre teşkil olunan uzlaşma komisyonunca, müracaat tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde 7201 sayılı Kanun hükümlerine göre tebliğ edilen bir yazı ile, tahmini değer bildirilmeksizin, talep sahibi uzlaşma görüşmelerine davet edilir.
Uzlaşma; nakdi ödeme, idareye ait taşınmazın trampası, idareye ait taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tanınması veya imar mevzuatı çerçevesinde başka bir yerde imar hakkı kullandırılması suretiyle yapılabilir.
Uzlaşma görüşmeleri, hukuki veya fiili engel bulunmadığı takdirde davete icabet tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde sonuçlandırılır ve uzlaşmaya varılıp varılmadığı, malik veya temsilcisi ile komisyon üyeleri tarafından imzalanan bir tutanağa bağlanır. Bu tutanak ile uzlaşma görüşmelerine ilişkin bilgi ve belgeler, açılacak davalarda taraflar aleyhine delil teşkil etmez. Uzlaşmaya varılması halinde, üzerinde uzlaşılan hakkın türünü, tanınma şart ve usullerini, nakdi ödemede bulunulacak ise miktarını ve ödeme şartları ile taşınmazların tesciline veya terkinine dair muvafakati de ihtiva eden bir sözleşme akdedilerek bu sözleşme çerçevesinde işlem yapılır ve uzlaşma konusu taşınmazlar resen tapuya tescil veya terkin edilir.
Uzlaşılan nakdi tazminat bedeli, bütçe imkanları dahilinde, sonraki yıllara sari olacak şekilde taksitli olarak da ödenebilir. Taksitli ödeme süresince, 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir.
İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği veya ikinci fıkradaki sürenin uzlaşmaya davet olmaksızın sona erdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik tarafından sadece tazminat davası açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının müracaat tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki esaslara göre mahkemece tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine ve malike tazminat ödenmesine hükmedilir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen tazminata ilişkin temyiz hakkı saklıdır.
Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç olması halinde, idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen ödeneklerden yüzde iki pay ayrılır. Kesinleşen alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması halinde, ödemeler, sonraki yıllara sari olacak şekilde, garameten ve taksitlerle gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe imkanları ile alacakların tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.
Bu maddenin tazminata ilişkin hükümleri, vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır. Evvelce açtıkları davalar sonunda tazminat almaya hak kazanmış veya süre dışındaki sebeplerden dolayı davaları reddedilmiş olanlar hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz. Ancak, gerek iç hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka göre evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat henüz ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.
Vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce tazmin talebiyle dava açmış olanlar; bu madde hükümlerine göre uzlaşma yoluna gitmeyi isteyip istemediklerini bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde idareye ve mahkemeye verecekleri dilekçeler ile bildirebilirler. Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma görüşmelerinin neticesine kadar dava bekletilir; uzlaşılamaması halinde, uzlaşmazlık tutanağının mahkemeye sunulmasından sonra davaya devam edilir.
Bu madde uyarınca ödenecek olan tazminatın tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez."
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kamulaştırmasız el atma Av.Tevfik TATAR Meslektaşların Soruları 17 02-11-2018 19:39
kamulaştırmasız el atma davası-dava hakkı mevzu hukuk Meslektaşların Soruları 6 15-02-2012 11:46
Kamulaştırmasız El Atma Kemosabe Meslektaşların Soruları 1 04-07-2009 10:13
kamulaştırmasız el atma davası av.mgul Meslektaşların Soruları 1 03-12-2008 13:16


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06440401 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.