Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

işçi alacaklarına faiz hesabı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 13-05-2010, 11:53   #1
avktderya

 
Varsayılan işçi alacaklarına faiz hesabı

selam
fazla mesai hafta tatili ve ugbt alacağına uygulanan faiz ne faizidir.
mahkeme ilamında "yasal faiz " ibaresi var . icra emrinde en yüksek banka mevduat faizinden hesaplama yapılıyor.
yargıtay ın bir kararında faiz yönünden temyiz edilmiş dosya , mahkeme ilamında her ne kadar yasal faiz dese de bu yasal kelimesi , kanundan gelen faizdir diye karar vermişti.
yargıtay ın kararlarında bu görüş devam ediyor mu?
saygılarımla
Old 13-05-2010, 12:00   #2
Av.Evren Akçay

 
Varsayılan

İş Kanunu 34. maddeye göre;

MADDE 34 - Ücreti ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde mücbir bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez. Gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır.

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2009/9-397
Karar: 2009/453
Karar Tarihi: 21.10.2009

ÖZET: Mahkemece kısa kararda hüküm altına alınan kısım bilirkişi raporuna atıf yapılarak dava ve ıslah tarihlerinden itibaren faiz yürütülmesine hükmedilirken direnmeye ilişkin gerekçeli kararda ise hüküm altına alınan miktarlar açık ve net olarak gösterilip dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilerek birbiriyle çelişik kararlar verildiği anlaşılmaktadır. Aslolan kısa karar ve burada ortaya konulan hüküm fıkrası olduğu gibi, direnme kararının kapsamını belirleyen kısa kararının da yasanın amacı doğrultusunda çelişki ve tereddüde meydan vermeyecek şekilde açık ve anlaşılır olması dolayısıyla da gerekçeli karara etkisi göz ardı edilmemeli; bu kararlar birbiriyle çelişik olmamalıdır. Mahkemenin, çelişki içeren ve bununla olduğu kadar birbiriyle de uyum içinde olmayan kısa ve gerekçeli hüküm fıkraları, usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.

(4857 S. K. m. 34, 41, 47) (1086 S. K. m. 381, 388, 389) (2709 S. K. m. 141) (YHGK 19.03.2008 T. 2008/15-278 E. 2008/254 K.)

Dava: Taraflar arasındaki <işçilik alacakları> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4. İş Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 05.06.2007 gün ve 2006/293 Esas, 2007/399 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 11.11.2008 gün ve 2007/30206 Esas, 2008/30705 karar sayılı ilamı ile,

(...davacı işçinin çalışma ücreti isteğinde bulunmuş, mahkemece isteğin kabulüne karar verilmiştir.

Fazla çalışma ücreti niteliğinde olup 4857 sayılı İş Kanunu’nun 34. maddesine göre gününde ödenmemesi halinde bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faize karar verilmelidir.

İş verenin dava tarihinden önce temerrüde düşürülmesi durumunda istekle bağlı olarak temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmelidir. Bunun dışında dava ve ıslah/ek dava tarihinden itibaren talep edilen miktarlarla sınırlı olarak faize karar verilmelidir.

Somut olay yönünden davacı 24.11.2005 tarihli dilekçesi ile davalı işverenden çalışma süresinde hak ettiği fazla çalışma ücretinin hesaplanarak ödenmesini talep etmiş davalı işverenlikçe dilekçenin 25.11.2005 tarihli havale ile işleme konulduğu anlaşılmaktadır. Fazla çalışma alacağı yönünden davalı işveren dava tarihinden önce temerrüde düşürülmüştür. Talep doğrultusunda temerrüt tarihinden itibaren faize karar verilmemiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir), gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davacı vekili

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, fazla çalışma ve genel tatil ücretlerinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.

Mahkemece, davacı yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu davacı vekilinin temyizi üzerine karar, başlık bölümüne aynen alınan bozma ilamında açıklanan nedenlerle davacı yararına bozulmuştur.

Bozma üzerine yeniden yapılan yargılama sırasında davalı vekili önceki kararla diren ilmesini; davacı vekil ise bozmaya uyulmasını istemişlerdir.

Yargılamanın 24.03.2009 tarihli son oturumunda mahkemece bozma ilamına uyulup uyulmaması yönünden kısa kararda aynen;

<Davanın bilirkişi raporunda yapılan hesaba göre fazla mesai alacağı yönünden taktiren % 30 indirim yapılarak kabulüne, dava tarihinden ve ıslah tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi yürütülmesine>

Gerekçeli direnme kararının hüküm fıkrasında ise aynen;

<Davanın kısmen kabulüyle,

2.189.76. TL. fazla mesai ücreti alacağı ile 194.15. TL. hafta tatili ücreti alacaklarının toplamı olan 2.189.91. TL. alacağın dava tarihi olan 24.04.2006 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

Fazlaya ilişkin isteğin reddine...>

Şeklinde hüküm oluşturulmuş; dolayısıyla, bu hüküm ile kısa karar arasında çelişki yaratılmıştır.

Hukuk Genel Kurulu’nda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, yukarıda aynen içeriklerine yer verilen önceki kararda direnilmesine ilişkin mahkemece oluşturulan kısa ve gerekçeli kararların usulüne uygun olup olmadığı; kendi aralarında çelişki içerip içermedikleri; usulü sorunlar olarak öncelikle incelenip değerlendirilmiştir.

Durum bu olunca konuya ilişkin şu genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür:

Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

Aynı kural HUMK’un 389. maddesinde tekrarlanmış; keza yine aynı Kanunun 381. maddesinde <kararın tefhimi en az 389. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur> hükmüne yer verilmiştir.

Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinde davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Ayrıca bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisi yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği gibi bozma kararı karşısında uyulup uyulmama yönünden varılacak sonucun ortaya konulması dolayısıyla direnme ve uymaya yönelik hüküm fıkralarının da aynı unsurları taşıması gerektiği aşikardır.

Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlerle ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.

Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenice hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetiminin yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması, zorunludur.

Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.

Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüte yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.

Önemle vurgulanmalıdır ki, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uygulamama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olar akta kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisine ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.

Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma ilamına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.

Nihayet, direnme kararlan, yapılan gereği, Yasa’nın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, dilenilen ve uyulan kısımlarlıda kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.

Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 E. 2008/254 sayılı kararında da vurgulanmıştır.

Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında:

Mahkemece yukarıya aynen alınan kısa kararda hüküm altına alınan kısım bilirkişi raporuna atıf yapılarak dava ve ıslah tarihlerinden itibaren faiz yürütülmesine hükmedilirken direnmeye ilişkin gerekçeli kararda ise hüküm altına alınan miktarlar açık ve net olarak gösterilip dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilerek birbiriyle çelişik kararlar verildiği anlaşılmaktadır. Aslolan kısa karar ve burada ortaya konulan hüküm fıkrası olduğu gibi, direnme kararının kapsamını belirleyen kısa kararının da yasanın amacı doğrultusunda çelişki ve tereddüde meydan vermeyecek şekilde açık ve anlaşılır olması dolayısıyla da gerekçeli karara etkisi göz ardı edilmemeli; bu kararlar birbiriyle çelişik olmamalıdır. Mahkemenin, çelişki içeren ve bununla olduğu kadar birbiriyle de uyum içinde olmayan kısa ve gerekçeli hüküm fıkraları, usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.

Yerel mahkeme kararının işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle HUMK’un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 21.10.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları

T.C. YARGITAY
9.Hukuk Dairesi

Esas: 2008/22029
Karar: 2008/16481
Karar Tarihi: 19.06.2008

ÖZET: Davacının, davalıya ait işyerinde çalışırken fazla çalışma yaptığı, hafta tatili ve bayram tatillerinde çalıştığı ve ücretlerinin ödenmediği mahkemenin de kabulündedir. Anılan ücretlerin ödenmemesi nedeniyle davacının işyerini fiilen terk etmek suretiyle iş sözleşmesini feshetmesi haklı olup kıdem tazminatına karar verilmesi gerekirken anılan isteğin reddine karar verilmesi doğru değildir.

(4857 S. K. m. 34)

Dava: Davacı vekili, dairemize gönderdiği 05.05.2008 havale tarihli maddi hatanın düzeltilmesi talepli dilekçesinde, davacının fazla mesai yaptığı, hafta tatili ile bayram ve genel tatillerde çalıştığı, fakat bu çalışmalarının karşılığının ödenmediğinin asıl mahkemesince de tespit edilip bu alacakların tahsiline karar verildiğini, davacının alacaklarının ödenmemesi nedeniyle işyerini terk ettiği ve bu sebeple haklı olarak iş sözleşmesini kendisinin feshettiğinin kabul edilmesi gerektiğini, kıdem tazminatının hüküm altına alınması gerekirken; kıdem tazminatının da reddedildiği yerel mahkeme kararının onanmasına dair dairemizin 22.11.2007 tarih ve 2007/7825 E- 34893 K sayılı onama kararının maddi hataya dayandığını ileri sürerek maddi hatanın düzeltilmesini istemiştir.

Davacının, davalıya ait işyerinde çalışırken fazla çalışma yaptığı, hafta tatili ve bayram tatillerinde çalıştığı ve ücretlerinin ödenmediği mahkemenin de kabulündedir. Anılan ücretlerin ödenmemesi nedeniyle davacının işyerini fiilen terk etmek suretiyle iş sözleşmesini feshetmesi haklı olup kıdem tazminatına karar verilmesi gerekirken anılan isteğin reddine dair yerel mahkeme kararının dairemizce onanmasına karar verilmesinin maddi hataya dayandığı anlaşılmakta; dairemizin 22.11.2007 tarihli onama kararının ortadan kaldırılmasına karar verildi. Dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davacının, davalıya ait işyerinde çalışırken fazla çalışma yaptığı, hafta tatili ve bayram tatillerinde çalıştığı ve ücretlerinin ödenmediği mahkemenin de kabulündedir. Anılan ücretlerin ödenmemesi nedeniyle davacının işyerini fiilen terk etmek suretiyle iş sözleşmesini feshetmesi haklı olup kıdem tazminatına karar verilmesi gerekirken anılan isteğin reddine karar verilmesi doğru değildir.

3- Mahkemece, hüküm altına alınan fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatili ücretleri için yasal faiz yürütülmesine karar verilmiştir. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 34. maddesi gereğince anılan alacaklara dava ve ıslah tarihinden itibaren bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faize karar verilmesi gerekirken yasal faize karar verilmesi de hatalı olmuştur.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 19.06.2008 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 13-05-2010, 12:31   #3
av.knel

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan avktderya
selam
fazla mesai hafta tatili ve ugbt alacağına uygulanan faiz ne faizidir.
mahkeme ilamında "yasal faiz " ibaresi var . icra emrinde en yüksek banka mevduat faizinden hesaplama yapılıyor.
yargıtay ın bir kararında faiz yönünden temyiz edilmiş dosya , mahkeme ilamında her ne kadar yasal faiz dese de bu yasal kelimesi , kanundan gelen faizdir diye karar vermişti.
yargıtay ın kararlarında bu görüş devam ediyor mu?
saygılarımla

http://ilknurtemel.av.tr/makalelerim...k-incelemeler/

Yukarıda ki linkte faizlerin başlangıç tarihleri ve hangi alacağa hangi faizin uygulanacağı ayrıntılı belirtilmiş.
"ugbt" ne demek?
Old 13-05-2010, 12:44   #4
av.araf

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.knel
"ugbt" ne demek?
Ulusal Gün Bayram Tatilleri olabilir mi?
Old 13-05-2010, 14:29   #5
mantis

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.araf
Ulusal Gün Bayram Tatilleri olabilir mi?

UBGT: Ulusal Bayram ve Genel Tatil
Old 13-05-2010, 15:23   #7
av.knel

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.araf
Eh biraz yaklaşmışım

Bence, cevabınız tam isabet olmuş.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
takip sonrası faiz hesabı Av.Ufuk Meslektaşların Soruları 5 09-09-2017 15:18
kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranı Av. Mücevher Şükran Gökçe Meslektaşların Soruları 9 26-03-2012 09:43
İlamlı icrada faiz hesabı av elif Meslektaşların Soruları 6 09-09-2008 20:58
faiz hesabı Av.Özlem PEKSÜSLÜ Meslektaşların Soruları 3 15-07-2008 12:51
İşyeri devri ve bunun işçi alacaklarına etkisi av.sertan Meslektaşların Soruları 1 28-03-2007 12:38


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03414297 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.