Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Tam yargı davalarında BK 105'e göre munzam zarar istenebilir mi

Yanıt
Old 19-01-2009, 16:45   #1
Referendaire

 
İnceleme Tam yargı davalarında BK 105'e göre munzam zarar istenebilir mi

Saygıdeğer meslektaşlarım,

Uzun süren bir tam yargı davası sonucunda idare maddi ve manevi tazminat ödemeye mahkum ediliyor ve karar derecattan geçerek kesinleşiyor (yargılama süresi yaklaşık 15 yıl, 1992 -2007). Ancak ülkedeki malum enflasyon nedeniyle (özellikle 1990 – 2000 yılları arasında) ve hakimin taleple bağlı olmasından kaynaklanan sebeplerle istenilen tazminat pula dönüyor.
Adli yargıda BK 105’e göre munzam zarar davası açma imkanı bazı konularda mümkün. Ancak bildiğim kadarıyla adli yargıda da olsa Yargıtay enflasyona bağlı olguları munzam zarar açısından bir ispat aracı olarak görmüyor.
Hukuk bilgilerimi şöyle bir yokladığımda idari yargıda BK 105’e göre bu tür bir davanın açılıp açılamayacağı konusunda tereddüte düştüm. Kanım açılamayacağı yönünde.
Özellikle idari yargıda müddeabihin artırılamaması ve ek dava açma imkansızlıklarını da (ki bu durum Danıştay kararları ile sabit) dikkate alarak sorumu soruyorum :

1. Sizce tam yargı davalarında idare hukuku bakımından yukarıda anlattığım paranın pul olmasını telafi edebilecek bir yol var mı ?

2. BK 105 idari yargıda, özellikle tam yargı davalarında işleyebilecek bir yol mudur ?


Cevap vermek isteyen meslektaşlarımın içtihat ve karar eklemelerini özellikle rica ediyorum.


Saygılarımla.
Old 20-01-2009, 00:10   #2
Av.Kanbalı

 
Varsayılan

Mevcut sistemde sorunuza menfi yanıt vermek zorundayım.Fakat bu anlamda AİHM e başvurabilirsiniz.
Old 20-01-2009, 00:53   #3
korayoz

 
Varsayılan

Munzam zarar sözleşmeden kaynaklanan borçlar açısından uygulanabilecek bir hüküm. Tazminat davalarında uygulanmasının mümkün olmadığını düşünüyorum.
Old 20-01-2009, 09:50   #4
Referendaire

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Kanbalı
Mevcut sistemde sorunuza menfi yanıt vermek zorundayım.Fakat bu anlamda AİHM e başvurabilirsiniz.

Sayın Kanbalı,

Zaman ayırıp cevapladığınız için teşekkür ederim. AIHM'e hangi konuda ve hangi gerekçelerle başvurabileceğim konusunda beni biraz olsun aydınlatabilirseniz sevinirim. Özellikle hangi maddeleri ileri süreceğim başvurumda ?

Tekrar teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Saygılarımla
Old 20-01-2009, 10:54   #5
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan korayoz
Munzam zarar sözleşmeden kaynaklanan borçlar açısından uygulanabilecek bir hüküm. Tazminat davalarında uygulanmasının mümkün olmadığını düşünüyorum.

Sayın Korayoz,

Munzam zarar, bildiğiniz üzere faiz ile karşılanamayan zarar demektir. Her ne kadar Bk.105. madde hükmü Sözleşmeler ile ilgili bölümde yer almakta ise de, munzam zararın sadece sözleşmeye bağlı hususlarda talep edileceği anlamına gelmez. Faizin doğduğu her durumda, işletilen faizin gerçek zararı karşılayamaması halinde munzam zarar istenebilir kanaatindeyim. Bu nedenle Haksız fiil için de durum aynıdır.
Old 20-01-2009, 10:57   #6
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Referendaire
Saygıdeğer meslektaşlarım,

Uzun süren bir tam yargı davası sonucunda idare maddi ve manevi tazminat ödemeye mahkum ediliyor ve karar derecattan geçerek kesinleşiyor (yargılama süresi yaklaşık 15 yıl, 1992 -2007). Ancak ülkedeki malum enflasyon nedeniyle (özellikle 1990 – 2000 yılları arasında) ve hakimin taleple bağlı olmasından kaynaklanan sebeplerle istenilen tazminat pula dönüyor.
Adli yargıda BK 105’e göre munzam zarar davası açma imkanı bazı konularda mümkün. Ancak bildiğim kadarıyla adli yargıda da olsa Yargıtay enflasyona bağlı olguları munzam zarar açısından bir ispat aracı olarak görmüyor.
Hukuk bilgilerimi şöyle bir yokladığımda idari yargıda BK 105’e göre bu tür bir davanın açılıp açılamayacağı konusunda tereddüte düştüm. Kanım açılamayacağı yönünde.
Özellikle idari yargıda müddeabihin artırılamaması ve ek dava açma imkansızlıklarını da (ki bu durum Danıştay kararları ile sabit) dikkate alarak sorumu soruyorum :

1. Sizce tam yargı davalarında idare hukuku bakımından yukarıda anlattığım paranın pul olmasını telafi edebilecek bir yol var mı ?

2. BK 105 idari yargıda, özellikle tam yargı davalarında işleyebilecek bir yol mudur ?


Cevap vermek isteyen meslektaşlarımın içtihat ve karar eklemelerini özellikle rica ediyorum.


Saygılarımla.

Munzam zarar ile ilgili benzer bir davada bu tür davaların Adli Yargıda görülmesi gerektiğine ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurul Kararı olduğunu hatırlıyorum. O olayda Bağkur ile Banka arasında hesaba faiz işletilmemesi temelinde bir ihtilaf çıkmış ve davanın genel mahkemelerde çözümlenmesi gerektiğine hükmedilmişti. Bulursam eklerim kararı.

Bu itibarla Tam Yargı davası neticesinde hükmedilen tazminat ve işleyen faizi zararınızı tam karşılayamıyorsa İdari yargı yerine adli yargıda munzam zarar davanızı açmanızı öneririm. Esasen görev temelinde bir sıkıntı çıkacak olsa bile AİHM'ne başvurduğunuz zaman iç yolların tıkandığını bu şekilde ispatlayıp, sonuca gitmeniz kolaylaşmış olur düşüncesindeyim.
Old 20-01-2009, 11:04   #7
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/4094
K. 2002/6518
T. 3.6.2002
• ALACAK DAVASI ( Kendin Evini Kendin Yap Projesine Katılan Davacının Proje Bedelini Ödemesine Karşın Projenin İptali ile Ödenen Paranın Munzam Zararla İstenmesi )
• MUNZAM ZARAR ( Kendin Evini Kendin Yap Projesine Katılan Davacının Proje Bedelini Ödemesine Karşın Projenin İptali ile Ödenen Paranın Munzam Zararla İstenmesi )
• YERİ BELİRLENEMEYEN TAŞINMAZIN RAYİÇ BEDELİNİN TESBİTİ ( Ortalama Değer Konusunda Bilirkişi İncelemesi Yaptırılıp İkame Değerinin Belirlenmesinin Gerekmesi )
• KEŞİF ( Dava Konusu Yerin Bedelinin Keşif Yapılarak Belirlenmesinin Gerekmesi )
818/m.1,19
ÖZET : Üçüncü şahsın açtığı bir başka dava dosyasındaki veriler ve rakamlar eldeki davaya esas alınamayacağından, mahallinde bilirkişi marifetiyle keşif yapılarak tarafların beyanlarından ve dosyadaki bilgi ve belgelerden dava konusu taşınmazın yeri belirlenmeli; belirlenemiyorsa taşınmazın bulunduğu etap üzerinde ortalama değer konusunda, bilirkişiye inceleme yaptırılıp; dava tarihi itibariyle ikame değeri belirtilmeli; belirlenen değere, davacının ödediği miktarın da dahil olduğu nazara alınmalı; ve taleple bağlı kalınmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü.

KARAR : Davacı, davalı belediyenin başlattığı kendi evini kendin yap 2. Etap projesine katıldığını, kendisine tahsis edilen 10 numaralı parselin 1/2 hissesinin bedeli olan 8.500.000.-TL.nı ödediğini, ancak projenin sonradan iptal edildiğini, ödemiş olduğu 8.500.000.-TL.nın arsanın raiç değeri olduğunu ileri sürerek arsa bedeli olarak ödediği 8.500.000.-TL ile munzam zarar olarak 6.000.000.000.-TL.nın faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.

Davalı, idari yargı yerinin görevli olduğunu, projenin iptalinin zorunlu nedenlerden kaynaklandığını, davacının ödediği bedeli kendisine bildirilmesine rağmen almadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; bilirkişi raporu benimsenmek suretiyle 5.163.457.817.TL.nın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Mahkemece, mahallinde keşif yapılmaksızın düzenlenen ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacısı ayrı olan üçüncü şahsın açtığı bir başka davadaki karar esas alınarak, o davanın açıldığı tarih olan 6.9.1999 tarihinde taşınmazın raiç değerinin 2.500.000.000.-TL olduğu, 6.9.1999 tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar DİE toptan eşya endekslerinin 2.500.000.000.-TL bedele uygulanması suretiyle dava konusu arsanın dava tarihindeki bedeli bulunmuştur. Hemen belirtmek gerekir ki eldeki davanın davacısı olmadığı başka bir dava dosyasındaki veriler ve rakamlar bu davaya esas alınamaz. Kaldıki davalıda bu tür bir hesaplamaya itirazda bulunmuştur. Her ne kadar, bilirkişi dava konusu taşınmazın neresi olduğunun bilinemediğini bildirmiş ise de, mahallinde keşif yapılamadığı için, bilirkişinin bu beyanının denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmazın 2. etapta bulunduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık yoktur. Mahkemece taşınmazın bulunduğu 2. Etapta uzman bilirkişi marifetiyle keşif yapılarak davacı ve davalıdan dava konusu taşınmazı göstermeleri istenmeli, tarafların beyanlarından ve dosyadaki bilgi ve belgelerden taşınmazın bulunduğu yerin neresi olduğunun belirlenememesi halinde, 2. Etap üzerinde ortalama değer konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılıp dava tarihi itibariyle ikame değerinin belirlenmesi, belirlenen bu değere davacının ödediği 8.500.000.TL.nın da dahil olduğu düşünülerek ve taleple bağlı kalınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Mahkemenin bu yönü, göz ardı ederek, eksik ve hüküm kurmaya elverişli bulunmayan bilirkişi raporuna itibar ederek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.

SONUÇ : Yukarıda ( 1 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 )numaralı bent gereğince temyiz olunan hükmün davalı yararına ( BOZULMASINA ), peşin harcın istek halinde iadesine, 3.6.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 20-01-2009, 11:05   #8
Referendaire

 
Varsayılan

Çok teşekkür ederim sayın Saim,

Eğer vaktinizi almayacaksa kararı da gönderebilirseniz çok sevinirim. Bu arada ben de sizin söylediğiniz doğrultuda araştırmalarıma davam edeyim.

Saygılarımla.
Old 20-01-2009, 11:14   #9
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

MUnzam Zarar ile ilgili dava İdari işleme dayanıyorsa eğer, bu davanın İdari Yargıda açılması gerektiğine dair -tam aksi yönde- farklı bir karar daha buldum. Onu da ekliyorum.

Saygılarımla.
________

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/1808
K. 2001/3939
T. 17.4.2001
• KOMİSERLE KURULU KARARI ( At Yarışları Sonucunun Belirlenmesi Biçimindeki İdari İşleme Dayanan Dava )
• GÖREVLİ MAHKEME ( At Yarışları Sonucunun Belirlenmesi Biçimindeki İdari İşleme Dayanan Davanın İdare Mahkemesinde Açılması )
• AT YARIŞLARINDA İKRAMİYENİN ÖDENMESİ ( İdari Yapıdaki Komiserler Kurulunun At Yarışları Sonucunun Belirlenmesi Biçimindeki İdari İşlemi )
6132/m.5
2577/m.2
1086/m.1
818/m.105
ÖZET : Dava konusu uyuşmazlığın temeli idari yapıdaki Komiserler Kurulunun at yarışları sonucunun belirlenmesi biçimindeki idari işleme dayanmaktadır. İdari işlem ve eylemlere karşı idari yargı yerinde dava açılması gerekir. Bu durumda dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddi gerekir.

DAVA : Davacı Levent Şahsuvaroğlu vekili Avukat Nevres Erbaşı tarafından, davalı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Türkiye Jokey Kulübü aleyhine 17.8.2000-8.3.2000 gününde verilen dilekçe ile munzam zarar nedeniyle alacak istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece asıl davanın kabulüne, birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.11.2000 günlü kararın Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi davalı Türkiye Jokey Kulübü vekili Avukat Umur Tamur; duruşmasız olarak incelenmesi de davacı vekili Avukat Süleyman Sanbaş ve davalı hazine vekili Avukat Hülya Doğan tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 17.4.2001 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden -.davalı Jokey Kulübü vekili Avukat Umur Tamur ile karşı taraftan davacı asil Levent Şahsuvaroğlu geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

KARAR : Dava, davacının at yansında kazandığı ikramiyenin geç ödenmesi nedeniyle uğranılan munzam zararın giderimine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir.

Davacı, 23.5.1991 tarihinde Bursa hipodromunda oynanan at yansında altılı ganyanı tutturarak ikramiyeyi kazandığı halde kendisine ödeme yapılmadığını, açtığı davalar sonucunda 4.2.2000 tarihinde ödemenin icra kanalı ile yapıldığını; faizi aşan zararı olduğunu, kullandığı krediyi ödeyememesi nedeniyle evini, bürosunu ve aracını satmak zorunda kaldığını bildirerek uğradığı munzam zararının giderimini istemiştir.

6132 sayılı At Yarışları Hakkında Kanun uyarınca yurt içinde müşterek bahis tertip etme yetkisi Tarım ve Köyişleri Bakanlığına ait olup anılan yasanın 5. maddesi uyarınca bu yetki 22.11.1993 tarihli Bakanlar Kurulu Karan uyarınca Türkiye Jokey Kulübüne devredilmiştir. Çıkarılan yönetmeliğe göre yarışlarla ilgili her türlü mali hak ve sorumluluk davalı kulübe ait bulunmaktadır.

6132 sayılı Kanun gereğince yarışların denetimi Yüksek Komiserler Heyetinin sorumluluğundadır. Komiserler Heyeti Tarım Bakanlığının seçeceği 8 kişi ile Veteriner Umum Müdüründen oluşmaktadır. Yarışlara ilişkin kararlan Yüksek Komiserler heyeti verir ve bağlayıcı niteliktedir. Komiserler heyeti idari yapıda olduğundan işlem ve eylemleri de idari niteliktedir.

Davacının müşterek bahis oynadığı at yansında önce dopingli atın 1. ilan edildiği, daha sonra davacının oynadığı önce 2. olan atın 1. ilan edildiği, davacının Yüksek Komiserler Kurulunun ilk kararının iptali için idare mahkemesine dava açtığı ve Bursa 1. İdare Mahkemesinin 1995/327 esas-1998/941 karar sayılı ilamı ile Komiserler Kurulu iptali istenen kararını değiştirdiğinden dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına ve ikramiyenin yasal faizi ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Bu karara dayanarak davacı giriştiği icra takibi sonucu ikramiyeyi ve yasal faizini almıştır.

Tüm bu hususlara göre, dava konusu uyuşmazlığın temeli idari yapıdaki Komiserler Kurulunun at yarışları sonucunun belirlenmesi biçimindeki idari işleme dayanmaktadır.

İdari eylem ve işlemlere karşı 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanununun 2. maddesi uyarınca idari yargı yerinde dava açılması gerekir. Zaten asıl alacakla ilgili uyuşmazlık da idari yargıda çözümlenmiştir.

Şu durumda dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddi gerekir.

Anılan yön gözetilmeden verilen karar usul ve yasaya aykırı olduğundan bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve davalı Jokey Kulübü yararına takdir edilen 65.000.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine ve davacı ile davalı Jokey Kulübünden peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17.4.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 20-01-2009, 12:33   #10
Referendaire

 
Varsayılan

Sayın Saim,

İlginiz ve zahmetiniz için çok teşekkür ederim.
Ancak son gönderdiğiniz davadaki olayı ve kararları bir yerlerden hatırlıyorum. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa kararda adi gecen şahıs idare mahkemesi önünde de dava açtı ve davası reddedildi. Sebebini bilmemekle beraber Danıştay’ın da bu kararı 2002 yılında onadığını hatırlıyorum.

Dolayısıyla idare mahkemesinde dava açmak bir çözüm değil bence.

Esas sorun böyle bir davanın açılamayacağı noktasında toplanıyor. Kanımca İdare Hukuku’nun genel prensipleri de böyle bir davanın açılmasına olanak tanımıyor.

İlginiz için tekrar teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Saygılarımla.
Old 20-01-2009, 15:31   #11
korayoz

 
Varsayılan

Sayın Saim haklısınız tazminat alacakları içinde munzam zarar istenebilir ancak pratikte bir anlamı yok. Tazminat alacaklarında borçlu zararın doğduğu andan itibaren değil mahkemece zararın belirlendiği andan itibaren temerrüte düşüyor. Munzam zararda temerrüt tarihinden itibaren istenebilir bir zarar. Örneğin konu başlığında yer alan olayda 2007 de karar verildiğine göre borçlu bu tarihte temerrüte düşmüş demektir. Bu tarihten itibaren ilgili tazminat üzerinden faizle karşılanamayan fazladan zarar varsa bu istenebilecektir. Zararın belirli olmadığı 2007 tarihi öncesi için bir talepte bulunulamayacağına göre munzam zarara ilişkin hükmün meslektaşımıza faydası olmayacağını düşünüyorum.
Old 20-01-2009, 16:26   #12
Referendaire

 
Varsayılan

Sayin Korayoz'u destekler mahiyette kismen yakin tarihli bir karar.

Saygilarimla.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/5-460
K. 2004/614
T. 24.11.2004
� KAMULAŞTIRMA BEDELİNİN GEÇ ÖDENMESİ ( Munzam Zarar Talebi - Uğranılan Zararın Varlığı ve Miktarı Somut Vakıalarla İspat Edilmesi Gereği )
� MUNZAM ZARAR TALEBİ ( Kamulaştırma Bedelinin Geç Ödenmesi Nedenine Dayalı - Kabulü İçin Uğranılan Zararın Varlığı ve Miktarı Somut Vakıalarla İspat Edilmesi Gereği )
� ZARARIN MİKTARININ BELİRLENMESİ ( Kamulaştırma Bedelinin Geç Ödenmesine Dayalı Munzam Zarar Talebi - Zamanında Ödeme Yapılmadığı İçin Alınmak Zorunda Kalınan Borca Ödenen Yüksek Faiz Oranının/Mal Varlığındaki Azalmanın veya Dövize Ödenen Yüksek Kurun ve Ülkede Cari Ekonomik Göstergelerin Dikkate Alınacağı )
818/m.105
1086/m.238

ÖZET : Dava, kamulaştırma bedelinin geç ödenmesi nedeniyle munzam zarar talebine ilişkindir. Munzam zarar talebinin kabul edilebilmesi için uğranılan zararın varlığı ve miktarı ispat edilmelidir. Başka bir anlatımla davacı alacaklı, fiilen uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını ispatlamak zorundadır. Bu zarar, paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan muhtemel kar ya da farz edilen gelir değildir. Açıklanan nedenlerle iddia olunan zararı doğuran somut vakıanın ve bu nedenle uğranılan zararın ispat edilmesi gerekir. Somut vakıalara dayanılarak bir zararın gerçekleştiği ispat edilmeden davanın kabulü yönünde karar verilemez.

DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 21.12.2000 gün ve 1998/685 E. 2000/892 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi'nin 29.01.2002 gün ve 2001/26659-2002/2028 sayılı ilamı ile;

( ...Dava, kamulaştırma bedelinin geç ödenmesine ilişkin munzam zarar talebine aittir. Borçlar Kanunu'nun 105. maddesi uyarınca alacaklının duçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir.

Kanun koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiştir. Bu zararın tazmini 2. bölümde düşünülmüştür. Birinci bölüm, ispat edilmeden tahsili talep edilecek zarar miktarıdır, ki bu temerrüt faizidir. Diğer bir deyişle temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etmek olanağı yasal olarak mevcut değildir.

Davacı temerrüt faizini aşan bir zararının mevcut olduğunu kanıtlamamıştır. Yüksek enflasyon, Dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Zira; davacının para alacağını zamanında tahsili halinde ne şekilde kullanacağını ispat etmemiştir. Açıklanan durum karşısında somut olarak ispat edilen bir zarar mevcut olmadığından Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen dairemizin uygulamasına paralel olarak davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir... )

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, munzam zararın tahsili istemine ilişkindir.

A- Davacının isteminin özeti:

Davacı vekili; davacı tarafından açılan kamulaştırma bedelinin artırılması davası sonunda mahkemece, 694.51O.000.-TL kamulaştırma bedel farkının 01.04.1993 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı idareden tahsiline karar verildiğini; o davada hükmedilen bedel farkının İcra marifetiyle ancak 08.01.1998 tarihinde tahsil edilebildiğini ve alacağa uygulanan temerrüt faizinin, geç ödemeden kaynaklanan davacı zararını karşılamadığını ileri sürerek, munzam zararın banka mevduat faizleri nazara alınmak suretiyle hesaplanmasını ve 17.315.000.000.-TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

B- Davalının cevabının özeti:

Davalı vekili; davacının zararının, yasal faizle karşılandığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C- Yerel mahkemenin kararının özeti ve direnme:

Mahkemenin; "enflasyonist ekonominin olumsuz etki ve sonuçlarının herkesçe bilinen "maruf ve meşhur" vakıalar olup, bunların ispatının gerekmediği, böyle bir ortamda davacının parasının değerini sabit tutmak ve kazanç sağlamak için bir yatırım aracında değerlendireceğinin karine olarak kabul edilmesi ve munzam zararının doğduğunu kanıtlamış sayılması gerektiği" gerekçesiyle, "davanın kısmen kabulüne" dair verdiği karar, özel dairece yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

D- Gerekçe:

Taraflar arasında görülüp kesinleşen kamulaştırma bedelinin artırılması davasında; Kartal Asliye 4. Hukuk Mahkemesi'nin, 25.02.1994 gün, E: 1994/239, K: 1994/113 sayılı kararı ile, davacı lehine 701.129.663.-TL kamulaştırma bedel farkına hükmedildiği ve artm1an bedele 01.04.1993 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verildiği; davalı idarece davacıya, hükmen belirlenen bedel farkının ve işlemiş faizinin 09.01.1998 tarihinde ödendiği konusunda uyuşmazlık mevcut değildir.

Özel daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; davacının, geçmiş günler faizinden fazla zararın varlığını somut delillerle ispat etmesinin gerekip gerekmediği noktasındadır.

Davacı bu dava ile; Borçlar Kanunu'nun 105. maddesi uyarınca temerrüt faizini aşan munzam zararını istemektedir. Munzam zararın anlaşılabilmesi için öncelikle temerrüt faizinin hukuksal niteliği üzerinde durulmasında yarar vardır.

Bilindiği gibi temerrüt faizi, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine Borçlar Kanunu'nun 103. maddesi gereğince kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı süresinde varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa etme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içerisindedir. Borçlu kusurlu olsun olmasın, sonuçta borç alacaklıya zamanında ödenmemiş demektedir. İşte, gerek İsviçre ve gerekse Türk kanun koyucusu alacaklıya zararın varlığını ve miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın temerrüt faizini talep edebilme hakkı tanımıştır. Giderek, faiz yükümlülüğünün doğumu için borçlunun alıkoyduğu para miktarından yarar sağlaması şart olmadığı gibi, bu yararların iadesi amacını da taşımaz.

Diğer taraftan temerrüt faizi talep edebilmek için borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olması şart değildir. Borçlu bu konuda kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ileri sürerek ve bunu kanıtlayarak faiz ödeme yükümlülüğünden kurtulamaz.

Bunun yanında temerrüt faizi, sözleşmeden doğan para borçlarının yanı sıra, sözleşme dışı hukuki ilişkiden kaynaklanan para borçlarında da uygulama alanı bulabilir ( Dr. Nami Barlas, Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, 1992, s: 127; YHGK. 01.01.1992 gün, E: 1991/11-615, K: 1992i57 ).

Davamızın konusu olan munzam zarar ise, Borçlar Kanunu'nun 105. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde hükmüne göre alacaklı, geç ödeme sebebiyle az yukarıda açıklanan geçmiş günler için öngörülen faizle karşılanamayacak bir zarara uğramış ise, borçlu geç ödemeden dolayı kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı karşılamak zorundadır.

O halde, Borçlar Kanunu'nun 103. maddesinde öngörülen faizi aşan zararın ödenebilmesi için, uğranılan zararın varlığı ile miktarının kanıtlanması gerekir. Bu zarar kanıtlandığı takdirde borçlu, ancak kendisinin geç ödemeden dolayı hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmesi halinde bu zararın ödenmesi yükümlülüğünden kurtulabilir.

Bu konuda kanıtlanması gereken, muayyen paranın gününde ödenmemesinden doğan zarardır.

Diğer bir deyimle alacaklı davacı, fiilen uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumundadır. Doğaldır ki bu zarar, paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan "muhtemel kar" ya da "farz edilen gelir" değildir. Bu zarar, davacının öz varlığında.1, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içerisindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan, somut olgular nedeniyle uğramış olduğu fiili zarardır.

Hal böyle olunca, iddia olunan zararı doğuran somut vakıanın ve bu nedenle uğranılan zararın kanıtlanması gerektiği, duraksama yaratmayacak kadar açık bir olgudur.

Hemen ifade etmek gerekir ki, faiz oranlan Borçlar Kanunu ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun ile düzenlenmiştir.

Yasa koyucu, bir para borcunun gününde ödenmemesinden dolayı alacaklının zarara uğrayacağını kabul edip, bu zararın, ilkesinin içinde bulunduğu ekonomik konjöktörü dikkate alarak belli bir oranda olacağını benimsemiştir.

Nitekim, Borçlar Kanunu'nun 103. maddesine göre temerrüt faizi oranı % 5 iken, 04.12.1984 gün ve 3095 Sayılı Kanun ile bu oranın % 30'a çıkarılması ve yine 3095 Sayılı Kanunda 15.12.1999 gün ve 4489 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucu Merkez Bankası'nın kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont oranı esas alınarak, değişen faiz oranlarının benimsenmesi bunun kanıtıdır.

Bu noktada, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluk ( enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki devamlı düşüş ) dikkate alınarak, yasa hükmüyle geçmiş günler faizine ilişkin düzenleme yapılmış iken, aynı olguların, Borçlar Kanununun 105. maddesinde öngörülen munzam zararın bilinen kanıtları olarak gösterilip, bunların doğurduğu olumsuzluklar, gerçek zarar olarak gösterilemez.

Aksinin kabulü halinde yasa koyucunun bu olumsuzlukların karşılığına dair saptamasının hiçbir anlamı kalmayacağı açıktır. Yasa koyucu tüm bu ekonomik olumsuzlukları değerlendirip, bunların tevlid edeceği zarar dolayısıyla tazminat oranını Anayasa'dan aldığı yasa yapma yetkisine dayanarak belirlemiş iken, zımnen bu takdirin yerinde olmadığı ileri sürülüp, aynı ekonomik göstergelere dayanılarak tazmin edilecek zararın geçmiş günler faizinden fazla olduğu kabul edilemez.

Yetkili mercii kararını vermiş, yasayla hükmünü vaz etmiştir. Uğranılan zarar, yetkili merciin belirlendiğinden fazla ve bu nedenle 105. maddeye dayanılarak munzam zarar istenecek ise, artık o merciin, zararın oranını belirlemek için kullandığı, dikkate aldığı, değerlendirdiği ölçülere ve bunların "maruf ve meşhur" oldukları olgusuna değil, davaya özgü, somut vakıalara dayanılması gerekir. Bunlar da, elverişli ve geçerli delillerle kanıtlanmalıdır.

Burada, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 238. maddesinin yarattığı istisna uygulanamaz. Zira kanıtlanacak olgular anılan maddede sözü edilen "maruf ve meşhur" olan enflasyon, para değerindeki düşüş ya da mevduat faiz oranlan değil, az yukarıda açıklandığı gibi geç ödeme ile davacının maruz kaldığı zararı tevlid eden vakıalar ve bu alacağını gününde alamayan alacaklının, aynı gün vadesi gelmiş bir borcunu ödemek için, borçlunun ödediği geçmiş günler faizi yerine bunun üzerindeki bir faizle borçlanması, ya da alacaklısına daha yüksek oranda faiz ödemek durumunda kalması; dövizle ödemeyi kabul ettiği borcu için, alacağını gününde tahsil edememesi nedeniyle sonraki günlerde daha yüksek kurdan döviz satın almak zorunda kalması gibi maddi olgularla kanıtlanan zarar söz konusudur,

Denilebilir ki, Borçlar Kanunu'nun 105. maddesinde öngörülen munzam zararın, Borçlar kanununun 103. maddesi ve 3095 Sayılı Kanun ile saptanan faiz oranının dayanağı olan ekonomik olumsuzluklara dayandırılması ve herkesçe bilinenin kanıtlanmasına gerek olmadığı sonucuna varılması mümkün değildir. Bu itibarla Borçlar Kanunu'nun 105. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan zararın, genel ekonomik olumsuzlukların ( ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri ) dışında, somut ve davacının durumuna özgü, somut vakıalarla ispatlanması gerekir.

Zararın varlığı ileri sürülerek somut olgular ile kanıtlandıktan sonra, zararın miktarının belirlenmesinde, yukarıda açıklandığı gibi, zamanında ödeme yapılmadığı için alınmak zorunda kalınan borca ödenen yüksek faiz oranının, mal varlığında meydana gelen azalmanın veya dövize ödenen yüksek kurun ve ülkede cari diğer ekonomik göstergelerin dikkate alınacağı tabiidir.

Görülmekte olan davada az yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde, somut vakıalara dayanılarak bir zararın gerçekleştiği ileri sürülüp kanıtlanmadığından, Borçlar Kanunu'nun 105. maddesi gereğince tazminata hükmedilemeyeceği kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca yerel mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 24.11.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Old 20-01-2009, 16:34   #13
Av.Kanbalı

 
Varsayılan

Merhabalar. Sorunuza halihazırdaki mevzuat ve uygulama açısından olumlu bir cevap verilemez.Ülkede meri mevzuat veya auygulama açısından bir hakkın talebine engel bir durum olması veya bu amanda mağduriyeti bertaraf edici bir hukuksal yolun olmadığından bahisle AİHM e başvurabilirsiniz.Makul sürede yargılanma ilkesinin ihlal edildiği ise aşikar.İyi çalışmalar...
Old 20-01-2009, 17:04   #14
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan korayoz
Sayın Saim haklısınız tazminat alacakları içinde munzam zarar istenebilir ancak pratikte bir anlamı yok. Tazminat alacaklarında borçlu zararın doğduğu andan itibaren değil mahkemece zararın belirlendiği andan itibaren temerrüte düşüyor. Munzam zararda temerrüt tarihinden itibaren istenebilir bir zarar. Örneğin konu başlığında yer alan olayda 2007 de karar verildiğine göre borçlu bu tarihte temerrüte düşmüş demektir. Bu tarihten itibaren ilgili tazminat üzerinden faizle karşılanamayan fazladan zarar varsa bu istenebilecektir. Zararın belirli olmadığı 2007 tarihi öncesi için bir talepte bulunulamayacağına göre munzam zarara ilişkin hükmün meslektaşımıza faydası olmayacağını düşünüyorum.

@ Sayın Korayoz, Pratikte de bir anlamı var aslında ama bu olay bakımından var mıdır yok mudur orasını bilemiyorum.

@ Sayın Referendaire: AİHM'nde açmayı düşündüğünüz dava bakımından iç hukuk yollarını tüketmek gerekmiyorsa mesele yok. Fakat bildiğim kadarıyla iç hukuk yolarının tüketilmesi gerekiyor. Bu nedenle ben yerinizde olsam önce idareye dilekçe ile başvurup isterim. İdare cevap vermez veyahut cevap verir ve ret ederse, her iki yöndeki Yargıtay kararını da ekleyip ve hatta mümkünse Üniversitenin İdare Hukuku kürsüsünden yazılı mütalaa alıp bu mütalaayı da dilekçeme ekleyerek (Türkiyede idareye karşı bu tür davalar bakımından sonuç alınamayacağını teyit edip) AİHM 'nde dava açarım.
Old 20-01-2009, 17:37   #15
Referendaire

 
Varsayılan

Değerli meslektaşlarım,

Konu büyük ölçüde açıklığa kavuşmuştur. Benim de araştırmalarım (ki bu gün neredeyse sırf bu konu ile uğraştım) kullanılabilecek bir yolun olmadığı sonucunu ortaya çıkardı.

Vakit ayırıp değerli görüşlerini benimle paylaşan bütün arkadaşlara teşekkür ederim.

Başarı dileklerimle,

Saygılar.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Cezai şart ile müspet zarar aynı anda istenebilir mi? serdarserdar Meslektaşların Soruları 3 24-12-2008 22:27
kooperatif ile daire karşılığı inşaat sözleşmesi - munzam zarar Av.Neslihan Kırçıl Meslektaşların Soruları 3 15-08-2007 11:26
Munzam Zarar Av.Mehmet Yılmaz Meslektaşların Soruları 6 15-03-2007 16:38
G.Menkul Davalarında Bedel Neye Göre Hesaplarnır. Brusk Meslektaşların Soruları 0 14-02-2005 08:44
Munzam Zarar ? bedrettin Meslektaşların Soruları 3 31-05-2002 13:00


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07319498 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.