Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Tasarrufun iptalinde borcun doğum tarihinin davaya etkisi

Yanıt
Old 25-10-2011, 13:14   #1
Av.Tayfun

 
Varsayılan Tasarrufun iptalinde borcun doğum tarihinin davaya etkisi

Alacaklı lehine düzenlenmiş 22.11.2009 tanzim ve 22.12.2009 vade tarihli bir bono ilgili icra takibi yapılmıştır. Borçlu aleyhine yapılan haciz işlemlerinde bir kısım mallar haczedilerek satılmıştır ve borçlu elinde bildiğimiz kadarıyla herhangi bir gayrimenkul veya menkul mal bulunmamaktadır. Öğrendiğimiz kadarıyla borçlunun şimdi oturduğu ev daha önce kendisine aitmiş anack borçlu bu evi 02.11.2009 tarihinde o dönemde yanında çalışan işçisine, işçi 17.12.2009 tarihinde borçlunun iş yaptığı bir başka şahsa, o da 09.02.2010 tarihinde bir akrabasına satmıştır. Borçlu hakkında elimizde aciz vesikası bulunmamaktadır. Bu durumda muvazaa nedeniyle tasarrufun iptali açmak doğru olurmu? Borcun doğum tarihinden önce satış işleminin yapılması durumu nasıl etkiler? Açılabilecek diğer davalar yönünden de zaman aşımını süreleri nelerdir? Cevaplarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Old 25-10-2011, 14:51   #2
kezzy

 
Varsayılan

Sayın Av. Tayfun ;
Tasarrufun iptal davasının açılabilmesi , davacının borçluda gerçek bir alacağının olması, iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması, borçlu hakkında açılan icra aciz veya kesin aciz vesikasının alınması gerekmektedir.(İİK md.105 ve md. 143)
Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için, takip dayanağı bononun, borç ilişkisinin ‘tasarruftan evvel var olduğunun’, alacaklı tarafından ispatlanmalıdır.
BK'nun 18. maddesine dayanılarak açılan iptal davalarında, İİK'nun 277. maddesinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarından farklı olarak aciz belgesi bulunması koşulu aranmaz. Bu nedenle borcun doğmasından önceki dönemdeki tasarruflar için muvazaa nedeniyle de iptal davası açılamayacağını düşünüyorum
Old 25-10-2011, 21:56   #3
oceans17

 
Varsayılan

Sayın Tayfun,

Senedin sebebini oluşturan asıl borcun doğum anının eğer tasarruftan önce olduğunu ispat edebilirseniz İİK 277 vd hükümleri gereği davanızı açabilirsiniz.

ayrıca aşağıdaki kararların da size yardımcı olabileceğini düşünüyorum. İyi çalışmalar. Saygılarımla.

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/6067
K. 2004/14091
T. 13.12.2004
• MUVAZAA İDDİASINA DAYALI TASARRUFUN İPTALİ İSTEMİ ( Trafik Kazası Nedeniyle Davaya Konu Edilen Taşınmaz ve Otonun Hükmedilecek Tazminattan Kurtulmak Amacıyla Devredildiği İddiası )
• TASARRUFUN İPTALİ İSTEMİ ( Trafik Kazası Nedeniyle Davaya Konu Edilen Taşınmaz ve Otonun Hükmedilecek Tazminattan Kurtulmak Amacıyla Muvazaalı Devredildiği İddiası - Tazminat Davasının Sonucu Beklenmesi Gereği )
• TRAFİK KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT ( Taşınmaz ve Otonun Hükmedilecek Tazminattan Kurtulmak Amacıyla Devredildiği İddiası - Muvazaalı İşlem Sonucuna Varılması Durumunda Malların Haciz ve Satışını İsteyebilme Yönünde Hüküm Kurulması Gerektiği )
• TAPU VE OTO TESCİL KAYDI İPTAL EDİLMEDEN HACİZ VE SATIŞ İSTEYEBİLME ( Muvazaalı İşlem Sonucuna Varılması Durumunda - Taşınmaz ve Otonun Hükmedilecek Tazminattan Kurtulmak Amacıyla Devredildiği İddiası )
• HACİZ VE SATIŞ İSTEYEBİLME ( Taşınmaz ve Otonun Hükmedilecek Tazminattan Kurtulmak Amacıyla Devredildiği İddiası - Muvazaalı İşlem Sonucuna Varılması/Tapu ve Tescil Kaydı İptaline Gerek Olmadığı )
818/m.18
2004/m.277, 283/1
ÖZET : Davacı trafik kazası nedeniyle, davaya konu edilen taşınmazın ve otonun hükmedilecek tazminattan kurtulmak amacıyla, muvazalı olarak devredildiği iddiası ile eldeki bu davayı açmıştır. Davacının bu davadaki amacı, açtığı tazminat davası sonucu hak kazanacağı alacaklarını alabilmeye yönelik olarak, muvazaalı olduğunu ileri sürdüğü hukuki işlemlerin kendisi yönünden geçersizliğini sağlamaktır.

Davalıların muvazaalı işlem yaptığı sonucuna varılması durumunda, davacının açtığı tazminat davasının sonucu beklenmeli, o dava sonunda davacının tahsili gereken bir alacağı bulunduğu takdirde, tapu ve tescil kaydı iptaline gerek olmaksızın dava konusu malların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünde hüküm kurulmalıdır.

DAVA : Davacı Sağlık Bakanlığı vekili Avukat N. K. tarafından, davalılar S. T. ve diğerleri aleyhine 14.8.2002 gününde verilen dilekçe ile danışıklı işlemlerin iptalinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; aktif husumet ( sıfat ) yokluğu nedeniyle davanın reddine dair verilen 27.5.2003 günlü kararın Yargıtay' ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

DAVA : Dava, trafik kazası nedeniyle davacı tarafından açılan davadaki tazminatı ödememek için davalılar tarafından yapılan işlemlerin danışıklı olduğu iddiasına ilişkindir. Mahkemece, davacının alacaklı sıfatının belirsizliği ve aciz belgesi bulunmadığı nedenleriyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dava, Borçlar Yasasının 18. maddesinde düzenlenen biçim ile dava konusu işlemin danışıklı yapıldığı ( muvazaa ) iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Kural olarak üçüncü kişiler, danışıklı işlem ( muvazaalı muamele ) nedeniyle hakları zarara uğratıldığı takdirde tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Çünkü; danışıklı bir hukuki işlem ile üçüncü kişilere zarar verilmesi, onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğindedir. Ancak, üçüncü kişilerin danışıklı işlem ile haklarının zarara uğratıldığının benimsenebilmesi için, onların, danışıklı işlemde bulunandan alacakları bulunmalı ve danışıklı işlem o alacağın ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış bulunmalıdır.
Diğer yandan; zarara uğradıklarını ileri süren üçüncü kişilerin, danışıklı işlemde bulunduğu iddia edilen kişi hakkında tazminat davası açmış olmaları, bu davanın kabulü için tek başına yeterli olmadığından danışıklı işlemde bulunanın, üçüncü kişilere borçlu bulunduğunun gerçekleşmesi ve borcunu ödememek için danışıklı hukuki işlem yapmış olması gerekir.

BK'nun 18. maddesine dayanılarak açılan iptal davalarında, İİK'nun 277. maddesinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarından farklı olarak aciz belgesi bulunması koşulu aranmaz.
Davacı trafik kazası nedeniyle, davaya konu edilen taşınmazın ve otonun hükmedilecek tazminattan kurtulmak amacıyla, danışıklı olarak devredildiği iddiası ile eldeki bu davayı açmıştır. Davacının bu davadaki amacı, açtığı tazminat davası sonucu hak kazanacağı alacaklarını alabilmeye yönelik olarak, danışıklı olduğunu ileri sürdüğü hukuki işlemlerin kendisi yönünden geçersizliğini sağlamaktır. Davacı zararının, olay gününde doğduğunun benimsenmesi gerekir. Trafik kazası sorumluları aleyhine davacı tarafından tazminat davası açıldığı dosyadaki bilgilerden anlaşılmaktadır. Yargılama sonunda davaya konu edilen satış işlemlerinin danışıklı olduğunun kanıtlanması halinde davacı, satışa konu edilen maldan da alacağın tahsili için yararlanabilecektir. Ancak, davacının bu hakkı ayni değil, şahsi sonuç doğuracağından, danışıklı işlemin kanıtlanması durumunda tapunun ve otonun tescil kaydının iptaline değil, İcra ve İflas Yasasının 283/1. maddesi benzetme yoluyla ( kıyasen ) uygulanarak, iptal ve tescile gerek olmaksızın taşınmazın ve otonun haciz ve satışına karar verilecektir. Bu davada güdülen amaçta bu olduğundan, davacının karşılanması gereken bir alacağı bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekir. Bunun için de davacının açtığı tazminat davasının sonucu beklenilmeli ve ona göre karar verilmelidir.

O halde somut olayda, satış işlemlerinde danışıklılığın bulunup bulunmadığı konusu araştırılmalı; davalıların danışıklı bir davranış içinde bulundukları sonucuna varılması durumunda, davacının açtığı tazminat davasının sonucu beklenilmeli, o dava sonunda davacının tahsili gereken bir alacağı bulunduğu takdirde İcra ve İflas Yasasının 283/1. maddesi benzetme yoluyla uygulanmak suretiyle, tapu ve tescil kaydı iptaline gerek olmadan davacının alacağını alabilmesini sağlamak için dava konusu malların haciz ve satışını isteyebilmeleri yönünde hüküm kurulmalıdır. Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeden, yerinde görülmeyen yazılı gerekçeyle, istemin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıdaki nedenlerle BOZULMASINA; 13.12.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/8923
K. 2005/8209
T. 14.7.2005
• MUVAZAA İDDİASINA DAYALI TASARRUFUN İPTALİ ( Kendi Açtığı Boşanma Ve Tazminat Davasında Hak Kazanacağı Alacağını Alabilmeye Yönelik Üçüncü Kişiye Açtığı Danışık İddiasına Dayalı - Satışın Danışık Olup Olmadığının Araştırılması Gereği )
• TAPU İPTALİ ( Kendi Açtığı Boşanma Ve Tazminat Davasında Hak Kazanacağı Alacağını Alabilmeye Yönelik Üçüncü Kişiye Açtığı Danışık İddiasına Dayalı Tasarrufun İptali Davası - Satışın Danışık Olup Olmadığının Araştırılması Gereği )
• BOŞANMA VE TAZMİNAT DAVASI ( Üçüncü Kişiye Açılan Muvazaa İddiasına Dayalı Tasarrufun İptali Davası - Satışın Danışık Olup Olmadığının Araştırılması Gereği )
2004/m.283/1
818/m.18
ÖZET : Kendi açtığı boşanma ve tazminat davasında hak kazanacağı alacağını alabilmeye yönelik üçüncü kişiye açtığı danışık iddiasına dayalı tasarrufun iptali davasında; satışın danışık olup olmadığı araştırılmalı, danışıklık varsa, boşanma ve tazminat davasının sonucu beklenmeli, tahsili gereken bir alacak olması halinde İcra ve İflas Yasasının 283/1. maddesi uygulanmak suretiyle, tapu iptaline gerek olmadan davacıların alacaklarını alabilmelerini sağlamak için dava konusu taşınmazın haciz ve satışını isteyebilmeleri yönünde hüküm kurulmalıdır.

DAVA : Davacı Fatma vekili tarafından, davalı Songül ve Hakan aleyhine 11.2.2004 gününde verilen dilekçe ile tasarrufun iptalinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; istemin reddine dair verilen 25.3.2004 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı, davalılardan Hakan hakkında açtığı boşanma, maddi ve manevi tazminat davasının yargılaması sırasında davalının taşınmazlarını diğer davalı Songül'e sattığının anlaşıldığını, satış işleminin gerçek olmayıp açtığı dava sonunda hükmedilecek tazminatı ödememek amacına yönelik olduğunu ileri sürerek muvazaalı olarak yapılan tasarrufun iptal edilmesi isteminde bulunmuştur.

Yerel mahkemece, davacı ile davalılardan Hakan arasında alacak-borç ilişkisini gösterir kanıt sunulmadığı gibi hakkında icra takibi de bulunmadığı, halen yargılaması devam eden dosya dayanak gösterilerek istemde bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, Borçlar Yasasının 18. maddesinde düzenlenmiş bulunan danışık ( muvazaa ) iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Kural olarak üçüncü kişiler, danışıklı işlem ( muvazaalı muamele ) nedeniyle hakları zarara uğratıldığı takdirde tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Çünkü; danışıklı bir hukuki işlem ile üçüncü kişilere zarar verilmesi, onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğindedir. Ancak, üçüncü kişilerin danışıklı işlem ile haklarının nazara uğratıldığının benimsenebilmesi için, onların, danışıklı işlemde bulunandan alacakları bulunmalı ve danışıklı işlem o alacağın ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış olmalıdır.

Diğer yandan; zarara uğradıklarını ileri süren üçüncü kişilerin, danışıklı işlemde bulunduğu iddia edilen kişi hakkında tazminat davası açmış olmaları, bu davanın kabulü için tek başına yeterli olmadığından danışıklı işlemde bulunanın, üçüncü kişilere borçlu bulunduğunun gerçekleşmesi ve borcunu ödememek için danışıklı hukuki işlem yapmış olması gerekir.

Davacı, davalılardan Hakan'ın hükmedilecek tazminatı ödememek amacıyla dava konusu edilen taşınmazların danışıklı olarak davalıya devredildiği iddiası ile eldeki bu davayı açmıştır. Davacının bu davayı açmaktaki amacı, açtığı dava sonucu hak kazanacağı alacağını alabilmeye yönelik olarak, danışıklı olduğunu ileri sürdükleri hukuki işlemlerin kendisi yönünden geçersizliğini sağlamaktır. Yargılama sonunda davaya konu edilen satışın danışıklı olduğunun kanıtlanması halinde davacı, satışa konu edilen maldan da alacağın tahsili için yararlanabilecektir. Ancak, davacının bu hakkı ayni değil şahsi sonuç doğuracağından, danışıklı işlemin kanıtlanması durumunda tapunun iptaline değil, İcra ve İflas Yasasının 283/1. maddesi gereğince, iptal ve tescile gerek olmaksızın taşınmazın haciz ve satışına karar verilecektir. Bu davada güdülen amaçta da bu olduğundan, davacının karşılanması gereken bir alacağı bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekir. Bunun için de davacının açtığı boşanma ve tazminat davasının sonucu beklenilmeli ve ona göre karar verilmelidir.

O halde somut olayda, satış işlemlerinin danışıklı olup-olmadığı konusu araştırılmalı; davalıların danışıklı bir davranış içinde bulundukları sonucuna varılması durumunda, davacının açtığı boşanma ve tazminat davasının sonucu beklenilmeli, o dava sonunda davacının tahsili gereken bir alacağı bulunduğu takdirde İcra ve İflas Yasasının 283/1. maddesi uygulanmak suretiyle, tapu iptaline gerek olmadan davacıların alacaklarını alabilmelerini sağlamak için dava konusu taşınmazın haciz ve satışını isteyebilmeleri yönünde hüküm kurulmalıdır. Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeden, yerinde görülmeyen yazılı gerekçeyle, istemin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıdaki nedenlerle ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14.7.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

4. Hukuk Dairesi 2001/10280 E., 2002/1176 K.

· MUVAZAA

· TASARRUFUN İPTALİ

"İçtihat Metni"

Dava, davalılar arasında gerçekleşen araç satışının muvazaa (BK.'nun 18) nedeniyle iptali isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ve karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılar, trafik kazası sonucu desteklerinin ölümü nedeniyle davalı C. Talay aleyhine açmış oldukları tazminat davasında verilecek tazminatın tahsilini önlemek amacıyla davalı C Talay adına kayıtlı kamyonetin diğer davalıya yapılan resmi satış işleminin muvazaa nedeniyle iptalini istemişlerdir. Trafik kazasının gerçekleştiği tarih (30.8.1996) ile satış tarihinin (5.9.1996) yakınlığı, davalı C Talay'ın bu araçla mesleğini icra ediyor olması ve halen aracın elinde bulunması, satış bedelinin bir kısmının davalı Cuma Talay'a değil de onun nikahsız eşine ödendiği iddiasının samimi bulunmayışı ve dosyadaki tüm bilgi ve belgelere göre satışın muvazaalı olduğu anlaşılmaktadır. Davacıların henüz kesinleşmiş bir alacakları bulunmasa bile böyle bir satış aleyhine dava açabilirler. Bu nedenle İ.İ.K.'nun 277. ve 283. maddeleri kıyasen uygulanmak suretiyle satışın iptaline gerek kalmadan, bu satışın davacılara karşı ileri sürülmeyecek şekilde davacıların söz konusu tazminat davasında doğacak haklarını alabilmek için bu aracın haciz ve satışını isteyebileceğine karar verilmelidir. Mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 4/2/2002 gününde oybirliğiyle karar verildi
Old 25-10-2011, 22:27   #4
BALDIRAN

 
Varsayılan

Merhaba. Davanızı BK 18, muvazalı satış olgusuna dayandıracaksanız, satışın yapıldığı tarihin, sizin alacağınızdan önce olmasının önemi yoktur. Davayı açabilirsiniz. Ancak, muvazaa olgusunu ispatlamak size düşecektir.işCİYE SATIŞ YAPILMIŞ OLMASI VE ARD ARDA SATIŞ YAPILMIŞ OLMASI, LEHİNİZEDİR.
Davanızı İİK 277 ve devam eden maddelerine dayandıracaksanız, tasarrufun, borcun doğumundan sonra yapılmış olması gerekir. (Alacaklı, borçluyla hukuki işleme girerken, onun ekonomik durumunu araştırsın öyle hukuki işlem yapsın diye) Doktrinde, bu husus, yani Yargıtay'ın bu kabulü bazı yazarlarca eleştirilmektedir. Ancak Yargıtay ısrarla bu yönde karar veriyor. bURADA, BONONUN İMZALANMASINA NEDEN OLAN ASIL İLİŞKİNİN DAHA ÖNCEDEN DOĞDUĞUNU İSPAT EDEBİLİRSENİZ TASARUFUN İPTALİ DAVASI AÇMAK LEHİNİZE OLACAKTIR.ZİRA ORADAKİ KARİNELER SİZİN LEHİNİZEDİR. Saygılar
Old 25-11-2011, 17:43   #5
Heradres

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan kezzy
Sayın Av. Tayfun ;
Tasarrufun iptal davasının açılabilmesi , davacının borçluda gerçek bir alacağının olması, iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması, borçlu hakkında açılan icra aciz veya kesin aciz vesikasının alınması gerekmektedir.(İİK md.105 ve md. 143)
Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için, takip dayanağı bononun, borç ilişkisinin ‘tasarruftan evvel var olduğunun’, alacaklı tarafından ispatlanmalıdır.
BK'nun 18. maddesine dayanılarak açılan iptal davalarında, İİK'nun 277. maddesinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarından farklı olarak aciz belgesi bulunması koşulu aranmaz. Bu nedenle borcun doğmasından önceki dönemdeki tasarruflar için muvazaa nedeniyle de iptal davası açılamayacağını düşünüyorum
Peki sayın Kezzy buradaki borcun doğumu bononun tanzim tarihimidir, yosa vade tarihimidir?
Old 25-11-2011, 23:46   #6
kezzy

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Heradres
Peki sayın Kezzy buradaki borcun doğumu bononun tanzim tarihimidir, yosa vade tarihimidir?

Tasarrufun iptali davalarında,borcun doğum tarihi bononun tanzim tarihidir.

Alıntı:
T.C.

YARGITAY


15. HUKUK DAiRESİ

E. 2003/587

K. 2003/3094

T. 10.6.2003

• TASARRUFUN İPTALİ ( İptali İstenen Tasarrufla İlgili Şahıslar Arasında Zorunlu Dava Arkadaşlığı Bulunduğu )

• TAPU KAYDI DÜZELTİLMEDEN HACİZ VE SATIŞ İSTENEBİLMESİ ( Tasarrufun İptali )

• BONODA TANZİM TARİHİNİN SONRADAN YAZILMASI

• TANZİM TARİHİNİN BONO TEDAVÜLE ÇIKARTILIRKEN YAZILMASI

• MUVAZAA İDDİASINA KARŞI MUVAZAA SAVUNMASI ( Tasarrufun İptali )

• MECBURİ DAVA ARKADAŞLIĞI ( Tasarrufun İptali )

• ACİZ BELGESİ ( Tasarrufun İptali )

2004/m. 105/1, 282, 283/1

6762/m. 688

818/m. 18

ÖZET : 1. Kesinleşmiş bir icra takibinin alacaklısı olan davacı, aciz belgesi de ( İİK. 105/1 ) sunduğundan; borçlusu ve borçlusu ile doğrudan veya dolaylı olarak hukuksal tasarrufta bulunan ve kötü niyetle iktisapta bulunan şahıslar ve bu kişilerin mirasçıları aleyhine tasarrufun iptali davası açabilir. İptali istenen tasarrufla ilgili şahıslar arasında zorunlu dava arkadaşlığı vardır.

2. Taraf teşkili eksiksiz ve doğru olarak oluşturulan derdest davanın açılışında bir hata yok ise de, yargılamada; davalılardan Şeref ve Saniye davanın dayandığı kesinleşen alacağı oluşturan bononun diğer davalı ( borçlu ) Emrah ile davacı ( alacaklı ) İsmail arasında muvazaalı ( danışıklı ) olarak tanzim edildiğini savunduğunda Mahkemece bu savunmanın araştırılması zorunludur.

3. Tasarrufun iptali davasında, kesinleşen alacağın sebebini oluşturan bononun pul üzerindeki tanzim keşide tarihi 1.6.1997 iken damga pulu "2000" tarihlidir. Bononun vadesi 23.6.1997 iptali dava edilen tasarruflar 1.8.1997 ve 19.8.1997 tarihlidir.

Bonoda tanzim tarihinin gerçek tanzim tarihi olması şart olmayıp, tedavüle çıkartıldığında yazılabilmesi mümkün ise de, üzerine "2000" tarihli pul yapıştırılan bononun "1997" tarihinde tedavülde olamayacağı "2000" yılında düzenlendiği ve zorunlu unsurları taşımadığı anlaşılmıştır.

Dava konusu tasarrufun iptal edilebilmesi için, üçüncü şahısla hukuksal temel ilişkide bulunan kişi tasarrufun yapıldığı tarihte kural olarak borçlu durumda olmalıdır. Bu durumda davalılar Şeref ve Saniye'nin, icra takibine dayanarak alınan senedin tasarruftan sonra ve tasarrufu iptal ettirmek amacıyla muvazaalı olarak tanzim edildiğine dair savunmaları kanıtlanmış olmaktadır. Tasarrufun iptali davasının bu sebeple reddi gerekirken kabulü isabetsiz olmuştur.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hüküm davacı vekili ile davalılardan Şeref ve Saniye Yılmaz vekilince temyiz edilmiş olmakla Temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : 1 - Dava, İcra ve İflas Yasasının 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu davalarda amaç, tasarrufa konu mal üzerinde alacaklının icra takip konusu yaptığı kesinleşmiş alacağının ödetilmesini sağlamaktır.

Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde dava konusu mal üzerinde cebri icra yoluyla hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmaz mal ise davalı üçüncü şahıs üzerindeki tapu kaydının düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir ( İİK. Madde 283/1 ).

İİK.nun 282. maddesi gereğince, tasarrufun iptali davaları borçlu ve borçlu ile doğrudan yahut dolaylı olarak hukuksal tasarrufta bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan ve bundan başka iktisapta kötüniyetli üçüncü şahıslar ve bunların mirasçıları aleyhine açılır ve bu davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Dava husumeti bakımından açıklanan koşul gerçekleşmiştir.

Somut olayda davacı, Kocaeli, İzmit Ş Çınarlı Köyünde bulunan ve 1. Bölge pafta 20 K3C, Ada 2772 ve ( 4 ) parsel sayılı olarak tapuya kayıtlı taşınmazın 1/2 payını 1.8.1997 tarihinde borçlu davalı Emrah Yılmaz'ın kardeşi Şeref Yılmaz'a ve 19.8.1997 tarihinde de taşınmazın tamamını Şeref'in eşi Saniye Yılmaz'a danışıklı olarak ve alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla kayden sattığını ileri sürerek, taşınmazın temliklerine ilişkin tasarrufun ve Saniye adına olan tapu kaydının iptalini ve borçlu davalı Emrah Yılmaz adına tescilini istemiş, Kocaeli 2. İcra Müdürlüğünün 2000/2999 takip sayılı dosyası üzerinden takibe dayanak alınan 23.6.1997 vadeli, 1.6.1997 keşide tarihli ve borçlusu Emrah Yılmaz lehtarı kendisi olan ( 5.000.000.000 ) TL. bonodan ötürü kesinleşen alacağının olduğunu bildirmiştir. Borçlu Emrah Yılmaz, keşidecisi olduğu bonoya dayalı takibin ödeme emrini, icra takibinin yapıldığı 22.6.2000 tarihinde takibi yürüten icra müdürlüğünde bizzat almış ve itirazda da bulunmaması sonucu hakkındaki takip kesinleşmiştir. Buna göre de, davacının borçlu davalıdan kesinleşmiş bir alacağının olduğu ortaya çıkmaktadır. İİK.nun 277. maddesi gereğince, kesinleşmiş bir icra takibinin alacaklısı olan davacı, aciz belgesi de ( İİK. Madde 105/1 ) sunduğundan bu davayı açabilir.

Ancak davalı Şeref ve Saniye Yılmaz kendileri ile davalı Emrah arasındaki husumet sebebiyle bu davalının taşınmaz paylarını satın aldıklarını ve fakat bu satımdan zarar ettiği düşüncesiyle taşınmazı geri almak istediğini, bu amaçla da davacı İsmail Uzun ile danışıklı olarak bono düzenleyip kendisini borçlandırdığını, gerçekte borçlu olmadığını ve danışıklı borçlandırma işleminin kendilerini bağlayıcı olamayacağını savunmuş olmalarına karşın, mahkemece bu yöndeki savunmanın gerçek olup olmadığı araştırılmamıştır. Oysa, borçlu ile doğrudan ya da dolaylı olarak tasarrufta bulunan üçüncü şahıs, alacaklı ile borçlunun danışıklı olarak borçluyu borçlandırıcı işlem yaptıklarını ve yapılan tasarrufun iptalini bu danışıklı borçlandırıcı işlemle sağlamak ve kendisini zararlandırmak istediklerini savunma yoluyla ileri sürebilir. Çünkü, bunda hukuki yararı vardır.

Dava ile ilgili icra takibine dayanak alınan bono, 1.6.1997 keşide tarihlidir ve bu keşide tarihi ( 100.000 ) TL. tutarlı damga pulunun üzerine atılmıştır. YGHK.nun 23.10.1996 gün, 96/12-555 Esas ve 96/714 Karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere, bonoda tanzim tarihinin gerçek tanzim tarihi olması şart olmayıp, tedavüle çıkarıldığında da yazılabilir ise de, üzerine bononun keşide yani tanzim tarihi yazılan damga pulu, "2000" tarihlidir. 2000 yılına ait damga pulu, 1997 tarihinde tedavülde olamayacağına göre ve icra takibinin de 22.6.2000 tarihinde başlatıldığı da gözetildiğinde, takibe dayanak alınan bononun, 1.6.1997 tarihinde değil, 2000 yılında ve icra takip tarihinde veya öncesinde düzenlenmiş olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Saptanan durum bu olunca da, bononun 23.6.1997 vade tarihi düzenleme tarihinden önce olmaktadır ve yazılı düzenleme tarihinin bir hükmü bulunmamaktadır.

Davalı Şeref ile yapılan tasarruf, 1.8.1997; Saniye ile yapılan tasarruf ise 19.8.1997 tarihlidir. İcra takibine dayanak alınan bono, yukarıda açıklandığı üzere "2000" yılında düzenlenmiştir. Buna göre de, davacı tarafından varlığı ileri sürülen takip konusu borcun doğumu, dava konusu tasarruflardan sonradır. Tasarrufun yapıldığı tarihte üçüncü şahısla hukuksal temel ilişkide bulunan kişi, kural olarak borçlu durumda olmalıdır ki dava konusu tasarruf iptal edilebilsin. Oysa, vadesinden sonraki tarihte ve 2000 yılında tanzim olunduğu halde, tasarruflardan önce alacak doğmuş gibi düzenleme tarihi olarak 1.6.1997 tarihinin bono üzerine yazılması ve bu sebeple TTK.nun 688. maddesinde öngörülen zorunlu unsurları taşımadığı ve dolayısıyla "bono" sayılmadığı halde, icra takibinin başlatıldığı günü borçlunun ödeme emrini icra müdürlüğünde aldığı ve icra takibine de itirazda bulunmayıp hakkındaki takibi kesinleştirdiği olguları değerlendirildiğinde, davalılar Şeref ve Saniye'nin icra takibine dayanak alınan senedin "tasarrufları iptal ettirmek için tasarruflardan sonra davacı ile borçlu Emrah arasında danışıklı olarak düzenlenmiş olduğu" yönündeki savunmalarının doğru olduğu sonucuna varılmaktadır. Belirtilen bu hususlar gözetilmeden, davanın reddi yerine, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.

2 - Kabule göre de; İİK.nun 283/1. maddesi gereğince, tasarrufun konusu taşınmaz mal ise davalı üçüncü şahıs üzerindeki tapu kaydının düzeltilmesine yani iptali ve tesciline gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satılmasının istenebileceği gözetilmeden, mahkemece, tapu kaydının iptali ile borçlu adına tapuya tesciline karar verilmiş olması yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

3 - Yukarıda açıklanan bozma nedenlerine göre, davacının temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda ( 1. ve 2. ) bendlerde açıklanan sebeplerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalılar Şeref ve Saniye Yılmaz yönünden BOZULMASINA, ( 3. ) bentte belirtilen nedenle de davacının temyiz itirazlarının reddine, oybirliği ile karar verildi.




Alıntı:
T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2002/15-849

K. 2002/861

T. 30.10.2002

• TASARRUFUN İPTALİ DAVASI ( Davada Çeke Dayalı Borcun Daha Önce Doğduğunun Alacaklı Tarafça İspatlanabilmesi )

• İSPAT ( Tasarrufun İptali Davasında Çeke Dayalı Borcun Daha Önce Doğduğunun Alacaklı Tarafça İspatlanabilmesi )

• İCRA TAKİBİNİN SONUÇSUZ KALMASI ( Tasarrufun İptali Davasının Ön Koşulunu Oluşturması )

• TASARRUFUN BORCUN DOĞUMUNDAN SONRA YAPILMASI ( Tasarrufun İptali Davasının Ön Koşulunu Oluşturması )

• ÇEKE DAYALI BORCUN DOĞUM TARİHİ ( Tasarrufun İptali Davasında Çeke Dayalı Borcun Daha Önce Doğduğunun Alacaklı Tarafça İspatlanabilmesi )

2004/m.
277,278,105,280

1086/m.43

ÖZET : Tasarrufun iptali davalarının ön koşulu alacaklının borçlu aleyhine yaptığı icra takibinin semeresiz kalması ve bunun ispatlanmasıdır. İptali istenen tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması da diğer bir koşuldur. Öğretide ve uygulamada çeke dayalı alacaklarda çekin ileri tarihli düzenlenmesi halinde, borcun daha önce doğduğunun alacaklı tarafça ispatlanabileceği kabul edilmektedir. Ancak, bonolar ve bunun uzantısı olduğu iddia edilen çek ile ilgili iki ayrı tasarrufun iptali davasının birleştirilerek karar verilmemesi doğru görülmediğinden diğer yönler incelenmeksizin kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki "tasarrufun iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hatay Asliye 3. Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 13.4.2001 gün ve 2000/82-2001/209 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 1.10.2001 gün ve 3281-4202 sayılı ilamı ile ( ... Dosyada mevcut bono suretlerinden davacı ile borçlu arasındaki ilişkinin 16.2.1998 tarihinden itibaren düzenlenen bonolarla başladığı ve bu konuda ayrıca icra takibi yapılıp kesinleştiği anlaşılmaktadır. Aynı ilişki içerisinde verilen dava konusu 31.1.2000 tarihli çekin şeklen tasarruf tarihinden sonra imzalandığı görülmekte ise de borç daha evveline ait olduğundan ve olayda borçlu hakkında yapılan haciz nedeniyle tutulan tutanak İİK'nun 105/II. maddesinde belirtilen geçici aciz belgesi niteliğinde olup, borçlu ile tasarrufta bulunan kişiler yakın akraba olmaları nedeniyle borçlunun alacaklıdan mal kaçırma amacını bilebilecek durumda olduklarından mahkemece şartları oluşan davanın kabulüyle tasarrufun iptaline karar verilmesi yerine, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde davanın reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle davacı yararına bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı/alacaklı vekili, borçludan iki adet bono ve bir adet çeke dayalı alacaklarının bulunduğunu, ilk olarak diğer iki bononun uzantısı olan 31.2.2000 tarihli çek nedeniyle takip yaptıklarını, 8.2.2000 tarihli haciz tutanağı ile borçlu evinde haczi kabil eşya bulunmadığının belirlendiğini; borçlunun 14.5.1999 tarihli noter senedi ile şirketteki hisselerini diğer davalılara devrettiğini; bu devrin muvazaalı ve mal kaçırma amacına yönelik olduğunu iddia ederek İİK. 278 vd. gereğince bu tasarrufun iptalini istemiştir.

Davalı/lehine tasarrufta bulunanlar vekili, dava dilekçesinde belirtilen alacağın miktarı kadar icra takibi bulunmadığını, yapılan icra takibinin ise kesinleşmeyip, bu takip nedeniyle alınmış bir aciz belgesinin olmadığını, öncelikle dava koşulu yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini, iptali istenen hisse devrinin ivaz karşılığı olup, trampa akdine dayandığını, tarafların ortaklıklarını tasfiye amacıyla yaptıkları anlaşmalara dayanarak karşılıklı olarak hisselerini trampa yoluna gittiklerini, davanın dayanağı çek tarihinin tasarruftan sonra olduğunu, davanın reddini savunmuştur.

Davalı/borçlu vekili de aynı hususları tekrarlamış, bunun yanında, müvekkilinin yakın adamı olan davacıya teminat senetleri verdiğini, onun da bunları takibe koyduğunu, davacının elinde 33 milyarlık senet varken 5 milyar için dava açtığını, diğer davalılarla arasında trampa akdi olup, mal kaçırma kastı olmadığını, çek tarihinin tasarruftan sonra olduğunu, davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme, davacının çeke dayalı alacağının tasarruf tarihinden sonra doğduğu, davacı tarafça alacağın Hatay 1. İcra Müdürlüğü'nün 2000/2314 esas sayılı dosyasında takibe konu borçların devamı niteliğinde olup, tasarruftan önce doğduğu iddiasının ve davalılar arasında muvazaanın varlığının kanıtlanamadığı, davacı tarafın Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2001/163 esasında açtığı davada; Hatay 1. İcra Müdürlüğü'nün 2000/2314 esas sayılı takip dosyasındaki alacakları yönünden, davalılar arasında M. Gıda Sanayi ve Tic. AŞ'deki hisselerin muvazaalı olarak devri sebebiyle ayrıca tasarrufun iptali davası açıldığı, eldeki davaya konu alacağın 2000/2314 sayılı takip dosyasındaki alacakla bağlantılı ve aynı borç ilişkisinden kaynaklanan alacak olduğunun tespit edilemediği, icra takip dosyalarındaki borçların M. Koll. Şti'ne ve davalı İbrahim'e ilişkin ve ayrı ayrı olduğu göz önüne alınarak dava dosyalarının birleştirilerek yürütülmesi taleplerinin reddedildiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.

Özel dairece, "dosyada mevcut bono suretlerinden davacı ile borçlu arasındaki ilişkinin 16.2.1998 tarihinden itibaren düzenlenen bonolarla başladığı ve bu konuda ayrıca icra takibi yapılıp kesinleştiği anlaşılmaktadır. Aynı ilişki içerisinde verilen dava konusu 31.1.2000 tarihli çekin şeklen tasarruf tarihinden sonra imzalandığı görülmekte ise de borç daha evveline ait olduğundan ve olayda borçlu hakkında yapılan haciz nedeniyle tutulan tutanak İİK'nun 105/II. maddesinde belirtilen geçici aciz belgesi niteliğinde olup, borçlu ile tasarrufta bulunan kişiler yakın akraba olmaları nedeniyle borçlunun alacaklıdan mal kaçırma amacını bilebilecek durumda olduklarından mahkemece şartlan oluşan davanın kabulüyle tasarrufun iptaline karar verilmesi yerine, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde davanın reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir." gerekçesiyle hüküm davacı yararına bozulmuştur. Davalılar borçlu ve lehine tasarrufta bulunanlar vekilleri karar düzeltme talebinde bulunurken kararın onanmasını, bozma gerekçesinin yerinde olmadığını, bozulacaksa bile davacının açtığı iki davanın birleşmesi gerektiğinin bozma sebebi olabileceğini bildirmişler, bu taleplerinin reddi üzerine de önceki kararda direnilmesi isteminde bulunmuşlardır.

Mahkemece önceki kararda direnilmiş, bu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, İcra ve İflas Kanunu'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki, bu davalarda amaç, borçlunun haciz veya iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarruflarının geçersiz ya da iyi niyet kuralına aykırılık nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını, dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini temindir. Bunun için yasa koyucu 278. maddede mutlak batıl olan tasarrufları saymış, ancak sayılan bu hallerle yetinmemiş, 280. maddede ödeme gücünü yitiren borçlunun iyi niyetli kimseden ya da basiretli bir tacirden beklenmeyecek tasarruflarla mevcudunu eksiltmesi, üçüncü kişinin de bu durumu bilmesi veya bilmesi gerektiği hallerde de tasarrufun iptali öngörülmüştür.

Diğer taraftan, tasarrufun iptali davalarının ön koşulu, alacaklının borçlu aleyhine yaptığı takibin semeresiz kalması ve bunun kanıtlanmasıdır. Yine bu davaların açıklanan özelliklerinin doğal sonucu olarak iptali istenen tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılması gereği de bir koşul olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğreti ve uygulamada çeke dayalı alacaklarda çekin ileri tarihle düzenlenmesi halinde borcun daha önce doğduğunun alacaklı yanca ispatlanabileceği kabul edilmiştir.

Açıklanan durum karşısında somut olaya bakıldığında:

Diğer dava şartlarının varlığı uyuşmazlık konusu değildir.

Uyuşmazlık, eldeki dava dayanağı çekin ileri vade tarihli olması karşısında borcun tasarruftan önce doğup doğmadığının ispatı noktasındadır.

Davacının dava dilekçesi ve aşamalardaki dilekçeleri kapsamlarına göre davacının alacağı, borçlu tarafından düzenlenen 16.2.1998 tanzim tarihli, 30.4.1999 vade tarihli bono ile 40.000 DM ve 1.8.1998 tanzim tarihli, 1.2.1999 vade tarihli bono ile 60.000 DM olmak üzere iki adet senet ve A. A. şubesine ait Z-3014495 seri nolu 31.1.2000 keşide tarihli çek ile 5.000.000.000.- TL miktarlı bir adet çekten kaynaklanmaktadır. Bu alacak nedeniyle ortada iki ayrı takip ve birisi eldeki dava olan iki ayrı dava bulunmaktadır. Davacı bu takip ve davalardaki borçların aynı hukuki ilişkiye dayandığını, aynı zamanda doğduğunu iddia etmektedir.
.
Davacı taraf önce Hatay 1. İcra Müdürlüğü'nün 2000/1211 esas sayılı dosyasında, A.A. şubesine ait Z-3014495 seri nolu 31.1.2000 keşide tarihli çek ile 5.000.000.000.- TL miktarlı bir adet çekten kaynaklanan alacağının tahsili için borçlu İbrahim aleyhine 10.2.2000 tarihinde takibe girişmiş, bu dosyada borçlunun haczi kabil malının bulunmadığının anlaşılması üzerine eldeki davayı açmıştır. Davacı eldeki davada, 17.2.2000 tarihli dava dilekçesiyle, diğer senetlerle aynı hukuki ilişkiye dayanan 31.1.2000 tarihli çekten kaynaklanan alacağının tahsili için borçlu aleyhine giriştiği takipte, borçlunun evinde haczi kabil eşya bulunmadığının belirlendiğini; bu arada borçlunun 14.5.1999 tarihli noter senedi ile şirketteki hisselerini diğer davalılara devrettiğini; bu devrin muvazaalı ve mal kaçırma amacına yönelik olduğunu; İİK 278 vd. gereğince tasarrufun iptal edilmesi gerektiğini iddia etmiştir.

Yine bu dava sürerken alacaklı, Hatay 1. İcra Müdürlüğü'nün 2000/2314 sayılı dosyasında 10.3.2000 tarihinde 1.8.1998 tanzim tarihli, 1.2.1999 vade tarihli bono ile 60.000 DM ve 16.2.1998 tanzim tarihli, 30.4.1999 vade tarihli bono ile 40.000 DM olmak üzere 100.000 DM alacağının tahsili için borçlu aleyhine takibe girişmiş, takiben de 26.3.2001 tarihli eldeki dosyayla birleştirme talebini de içeren dava dilekçesi ile aynı tasarrufun iptali istemiyle Hatay Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nin 2001/163 esasında halen derdest olan davayı açarak, her iki dosyanın birleştirilmesini istemiştir.

Mahkemece, 13.4.2001 tarihli celsede bu dosya incelenerek zapta geçmiş ve verilen ara kararı ile iki dosyanın birleştirilmesi yönündeki davacı talebi reddedilmiştir.

Kısacası, davacının alacağı, iddiasına göre yukarıda açıklanan bonolar ve bunun uzantısı olduğu iddia edilen çeke dayanmaktadır. Bu alacakla ilgili tarafları aynı olan iki takip ve yine tarafları aynı olan iki dava bulunmakta olup, iptali istenen tasarruf ise davalı borçlu İbrahim tarafından Hatay 2. Noterliği'nin 14.5.1999 tarih ve 09481 yevmiye nolu işlem ile M. Gıda Sanayi Tic. AŞ'deki 99 hissesinin davalılardan Ali'ye 93 hisse, Selman'a 2 hisse, Meliha'ya 2 hisse, Zehra'ya 2 hisse olacak şekilde devredilmesidir. Birleştirilmesi istenen diğer davaya konu bonolarda alacaklı davacı Ali, borçlu İbrahim olup, şirketler adres olarak gösterilmiştir. Yine eldeki davada alacağın dayanağı çekte de lehdar davacı Ali, keşideci aynı borçlu İbrahim'dir. Davaların davacısı ve davalıları aynı olup, aynı alacağa dayalı olduğu iddia edilen bono ve çekler nedeniyle alacaklı olunduğu iddiasıyla yine aynı tasarrufun iptali istenmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, davacı yanca açılan ve yukarıda ayrıntıları açıklanan her iki davanın tarafları, konusu, sebebi ve maddi vakıaları aynıdır. Davacı yan eldeki davada hem dava dilekçesinde hem de 28.4.2000 tarihli beyan dilekçesinde "çek alacağının bonoların uzantısı olduğunu" ifade etmiş, aşamalarda bu beyan ve iddiasını sürdürmüştür. Buna göre açılan davada uyuşmazlığın özünü bonolar ve bunun uzantısı olarak düzenlenen çeke dayalı alacak ve bu alacak nedeniyle borçlunun tasarrufunun iptali oluşturmaktadır. İki ayrı tasarrufun iptali davasına konu olan bonolar ve çeke dayalı alacağın birbirinin uzantısı olup olmadığının tespit ve değerlendirilmesi, ancak aynı tasarrufun iptalini konu alan bu iki davanın birleştirilerek görülmesi ile mümkündür. Zira bu davalardan birisi hakkında verilen karar diğerini etkileyecektir. Ayrıca açıklanan bu özellikleri yanında her iki davanın birleştirilmesini zorunlu kılan diğer bir neden de usul ekonomisi ve kararlar arasındaki birlik ve istikrarın sağlanmasıdır. Aynı temel ilişkiden kaynaklanan borca yönelik olarak düzenlendiği iddia olunan iki adet senet ve bunların uzantısı olduğu iddia olunan çeke dayalı tasarrufun iptali davalarının birbirinden ayrı sonuçlandırılması, açıklanan iddianın yeterince değerlendirilmemesi ve davaların temelinde çözüm güçlüğüne itilmesi, çelişik kararların ortaya çıkması sonucunu doğurur.

Açıklanan nedenlerle, mahkemenin bonoların borçlusunun davalı borçlu olmadığı yönündeki hatalı tespit ve yasal olmayan gerekçelerle birleştirme talebini reddederek davayı sonuçlandırması usul ve yasaya uygun bulunmamış, kararın diğer yönler incelenmeksizin öncelikle bu noktadan bozulması gerekmiştir.

Her ne kadar özel daire kararında bu yön değerlendirilmeden işin esasına girilmişse de, Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan müzakerelerde daire kararının maddi hataya dayandığı kabul edilerek, davalar birleştirilmeden bir sonuca varılması olanaklı görülmeyerek mahkemenin davaların birleştirilmesine gerek olmadığı yönündeki kararının bozulması gerektiği sonucuna varılmıştır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 30.10.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 02-07-2012, 18:25   #7
tangela

 
Varsayılan

a kişisi 2005 tarihinde bankadan kredi çekmiş ve düzenli ödiyormuş

a kişisi önceden sahibi olduğu evini , b kişisine 2007 de satmış. b kişisi bu evi alabılmek için kredi kullanmış

b kişisi 2009 da kadar kredileri ödemiş daha sonra maddi olarak sıkıntıya düşmüş ve evi akrabası c kişisine satmıştır. kalan kredileri dekontlarda da sabit olmak üzere c kişisi ödemiş ve evin borcu bitmiştir.

a kişisinin kredi borcundan dolayı 2010 da takip açılmış ve b ve c kişisine de tapu iptal davası açılmıştır.

1- burda borcun doğumu 2005 mi 2010 mudur
2-tapuda herkes gibi bedel dusuk gösterilmiştir. Keşif yapılmıştır. tapudaki düşük rakamın bize zararı olur mu
3-tapu iptal edilebilir mi
Old 02-07-2012, 19:23   #8
tiryakim

 
Olumlu

Alıntı:
Yazan tangela
a kişisi 2005 tarihinde bankadan kredi çekmiş ve düzenli ödiyormuş

a kişisi önceden sahibi olduğu evini , b kişisine 2007 de satmış. b kişisi bu evi alabılmek için kredi kullanmış

b kişisi 2009 da kadar kredileri ödemiş daha sonra maddi olarak sıkıntıya düşmüş ve evi akrabası c kişisine satmıştır. kalan kredileri dekontlarda da sabit olmak üzere c kişisi ödemiş ve evin borcu bitmiştir.

a kişisinin kredi borcundan dolayı 2010 da takip açılmış ve b ve c kişisine de tapu iptal davası açılmıştır.

1- burda borcun doğumu 2005 mi 2010 mudur
2-tapuda herkes gibi bedel dusuk gösterilmiştir. Keşif yapılmıştır. tapudaki düşük rakamın bize zararı olur mu
3-tapu iptal edilebilir mi

CEVAPLAR...

CEVAP1-)Borcun doğum tarihi A Kişisinin kredi sözleşmesini imzaladığı tarih olan 2005 tarihidir.
Örneğin...
http://www.murathaznedar.av.tr/ictih...ictihat_20.doc
CEVAP2-)Tapudaki değer ile gerçek değer arasında 1 misliden fazla fark olması halinde iyi niyer iddiası dinlenmez.Tapudaki değer düşükse ve keşif değeri yüksekse sizin lehinizedir. Bu konusa yüzlerce içtihat mevcuttur.Araştırınız.
Örneğin...
http://www.istanbulbarosu.org.tr/kar...ali_davasi.pdf
CEVAP3-)Tasarrufun İptali davalrında önemli olan husus aciz haline düşmüş olan kişinin aciz halinde olduğunun taşınmazları kötüniyetle satın alan kişinin bilebilmesidir.Alacaklının mal kaçırma amacını bilebilecek olması yeterlidir.Bana göre iptal edilir.

Teşekkürler...
Old 05-11-2013, 11:37   #9
tiryakim

 
Varsayılan

Mahkeme İlamlarında borcun doğum tarihi, davanın açıldığı tarih mi ? Mahkeme ilamının kesinleştiği tarih midir yoksa trafik kazasının gerçekleştiği tarih midir ?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Davaya Cevap Süresi Kaçırılmasının Davaya Etkisi Nedir? nanu Meslektaşların Soruları 17 16-10-2016 00:36
tasarrufun iptalinde süre derewcin Meslektaşların Soruları 2 28-05-2013 10:10
Yaş tashihi davalarında doğum tarihinin 01.01.19.. olarak düzeltilmesi sorunu! M.Yusuf Meslektaşların Soruları 6 21-01-2010 17:48
tasarrufun iptalinde kıymet takdiri avhllmas Meslektaşların Soruları 2 21-04-2008 14:37


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06116796 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.