Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aile Hukukuna İlişkin 2 Soru ve Yanıtları!

Yanıt
Old 26-03-2008, 13:11   #1
Kemal Yıldırım

 
Varsayılan Aile Hukukuna İlişkin 2 Soru ve Yanıtları!

OLAY 1:

Teoman 22 yaşında İşletme Fakültesi 4. Sınıf öğrencisidir. Teoman dersten arta kalan vakitlerinde müzikle uğraşmakta, hatta haftada üç gün grubuyla birlikte bir barda para karşılığında şarkı söylemektedir. Teoman’ın kendinden iki yaş küçük Şebnem adında bir kız arkadaşı vardır. Şebnem’in ailesi bir hayli tutucudur ve Teoman’dan haberleri yoktur. Beraber sık sık gelecek hakkında konuşurlar. Teoman bir gün Şebnem’e grubuyla birlikte bir kaset çalışmalarının olduğunu, eğer çalışmadan olumlu sonuç alırlarsa Şebnem’le evlenebileceğini, aksi takdirde babasının kendisini yurt dışına göndereceğini ve evlenmelerinin hayalden öteye geçemeyeceğini söyler. Şebnem de eğer ki Teoman başarılı olursa kendisiyle evlenebileceğini, bu durumda anne ve babasının daha müsamahalı olacağını söyler. Bir süre sonra Teoman bir trafik kazası geçirir. Kazada sağ eli sakatlanan Teoman artık sağ elini bir daha ömür boyu kullanamayacaktır. Bu nedenle kaset çalışmaları yarıda kalır ve babası okulunu bitirince Teoman’ı çok iyi bir dostunun kızı olan Özlem’le evlendirerek yurt dışına gönderir.

SORU: Olaydaki koşullar göz önünde bulundurulduğunda aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
a)Şebnem Teoman’a karşı açacağı bir maddi-manevi tazminat davasıyla evleneceklerini düşünerek yaptığı harcamaların ve uğradığı manevi zarar karşılığında uygun bir tazminat alabilir.
b)Şebnem Teoman’a evleneceklerini düşünerek verdiği ve mutad (alışılmış) dışı olan hediyeleri geri alabilir.
c)Teoman kusurlu taraf olduğu için hediyeleri geri isteyemez.
d)Teoman ve Şebnem’in aileleri veya kendi aralarında herhangi bir yüzük takma merasimi yapmadıkları için nişanlamayla ilgili hiçbir hüküm bu olayda uygulanamaz.

DEĞERLENDİRME VE YANIT:

“a” şıkkında Şebnem’in açacağı bir maddi-manevi tazminattan söz edilmektedir. Medeni Kanun madde 120/I maddi tazminat için; “Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilen bir sebeple bozulduğu takdirde kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddi fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır.” demektedir. Ayrıca manevi tazminatla ilgili olan 121. madde de; “Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” demektedir.
İlk önce maddi tazminatı ele alalım. Maddi tazminat davasının açılabilmesi için maddeden de açıkça anlaşıldığı gibi öncelikle nişanlılardan birinin haklı bir sebep olmadan nişanı bozması veya nişanın bozulması sebebi birine yükletilebilmelidir. İkinci olarak tazminatı ödeyecek tarafın kusurundan söz edilebilmelidir. Olayımıza baktığımızda nişanın bozulması Teoman’ın kusurundan kaynaklanmamaktadır. Diğer bir deyişle nişanın bozulmasında Teoman’ın kusuru bulunmamaktadır. Zaten dikkat edecek olursak olayımızda nişanlanma bozucu (infisahi) şarta bağlı olarak gerçekleşmiştir. Ve nihayetinde nişanlanma da bu bozucu şarta bağlı olarak bozulmuştur. Bu nedenle Şebnem maddi tazminat davası açamayacak, açsa bile sonuçsuz kalacaktır.
İkinci olarak manevi tazminatı ele alacak olursak, yine manevi tazminatla alakalı olan 121. madde de manevi tazminat davasını açacak kişinin (Şebnem) kişilik hakkının saldırıya uğraması ilk şart olarak karşımıza çıkmaktadır. İkinci olarak davalı tarafın (Teoman) kusurundan söz edilebilmesi gerekmektedir. Olayımızdan anlaşıldığı kadarıyla Şebnem’in kişilik hakkı saldırıya uğramamıştır. Kaldı ki kişilik hakkının saldırıya uğradığını varsaysak bile yukarıda açıkladığımız gibi nişanın bozulmasında Teoman’ın kusuru bulunmadığı için Şebnem’in açacağı manevi tazminat davası yine maddi tazminat davasında olduğu gibi sonuçsuz kalacaktır. Yani “a” şıkkı yanlıştır.
“b” şıkkında Şebnem’in Teoman’a evleneceklerini düşünerek ve alışılmışın dışında olan hediyeleri geri alıp alamayacağı problemi üzerinde duracağız. Hediyelerin iadesi hakkında Medeni Kanun madde 122’ye baktığımızda; “Nişanlılık evlenme dışında bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir.” demektedir. Tekrar olayımıza döndüğümüzde gerçekten de nişanlılığın evlilik dışında, bozucu bir şarta bağlı olarak son bulduğunu görüyoruz. İkinci olarak kimlerin hediyeleri geri isteyebileceğine baktığımızda ‘nişanlılar, anne ve babaları veya onlar gibi davrananlar’ karşımıza çıkıyor. Şebnem de nişanlılardan biri olduğuna göre bu şart da sağlanmış oluyor. Buradaki alışılmışın dışından kasıt eğer ki Şebnem ve Teoman nişanlı olmasalardı Şebnem’in Teoman’a vermeyecek olduğu ve fiyat olarak, Şebnem’in mali durumu göz önünde bulundurulduğu zaman, fahiş olan hediyelerdir. Demek ki Şebnem Teoman’a vermiş olduğu alışılmışın dışındaki hediyeleri geri isteyebilir. Sonuç olarak “b” şıkkı doğrudur.
“c” şıkkına gelirsek yine karşımıza hediyelerin iadesiyle ilgili bir problem çıkmaktadır. Yani “b” şıkkı gibi madde 122 doğrultusunda değerlendirilecektir. “c” şıkkındaki iddiaya göre Teoman kusurlu taraftır ve hediyeleri geri isteyemez. İlk olarak “a” şıkkının değerlendirmesinde açıklamış olduğumuz gibi Teoman’ın kusurundan bahsedemeyiz. Çünkü nişanlanma bozucu şarta bağlı olarak bozulmuştur. Zaten madde 122’ye baktığımız zaman; “Nişanlılık evlenme dışında bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine … vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir.” demektedir. Hediyelerin iadesini isteyecek tarafın veya kendisinden hediyelerin istendiği tarafın kusurundan söz edilmemektedir. Yani olayımızda kusurdan söz edemeyecek olmamıza rağmen Teoman’ın kusurlu olduğunu varsaysak bile Teoman alışılmışın dışındaki hediyelerin iadesini talep edebilecek ve bu hediyeleri geri alabilecektir. Yargıtay kararları da bu yöndedir. (6. HD. 29.12.1961, 7299/7549; 2.HD. 31.1.1942, 1279/420.)
“d” şıkkına baktığımızda ise ne Şebnem ve Teoman’ın kendi aralarında ne de aileleri arasında herhangi bir yüzük takma merasimi olmadığını ve nişanlanmanın gerçekleşmemiş olduğunu dolayısıyla nişanlanma hükümlerinin olayımızda uygulanamayacağını söylemektedir. Halk arasında her ne kadar nişanlanma yüzük takma merasimi gibi bir şekil şartına bağlı bir olay olarak algılansa da madde 118 gayet açıktır; “Nişanlanma evlenme vaadiyle olur.” Biri erkek diğeri kadın yani ayrı cinslerden iki kişinin birbirlerine ilerde evleneceklerini vaat etmeleriyle nişanlanma meydana gelmiş olur. Hatta bu evlenme vaadinin açık olmasına bile gerek yoktur. Hiçbir şey konuşmadan evlilik hazırlığı yapılsa bile bu iki kişi nişanlanmış sayılır. Doktrindeki baskın görüş nişanlanmanın ispatı açısından bile herhangi bir merasimin yapılmasının gerekli olmadığı yönündedir. Yargıtay’ımız da her ne kadar 1949’da vermiş olduğu bir kararında (2. HD. 8.9.1949, 2871/4269) “mücerret evlenme vaadinde bulunmak nişanlanma değildir, nişanlanmanın meydana gelebilmesi için, örf ve âdete uygun şekilde yapılmış olması gerekir.” şeklinde karar vermiş olsa da sonradan verdiği 1958 tarihli bir kararı (6. HD. 17.3.1958, 2204/2256) “nişanlanmanın evlenme vaadiyle meydana geleceği, örf ve âdet uyarınca merasimin yapılmamış olmasının nişanlanma olmadığı anlamına gelmeyeceği” vurgulanmıştır. Ve daha sonraki kararları da isabetli olarak bu yönde olmuştur. Sonuç olarak Teoman’ın bozucu şarta bağlı olarak da olsa Şebnem’e evlenme vaadinde bulunmuş olması ve Şebnem’in kabul etmesi nişanlanmanın gerçekleşmesi için yeterlidir ve nişanlanma hakkındaki hükümleri olayımızda uygulayabiliriz. Yani “d” şıkkı yanlıştır.
************************************************** *******

OLAY 2:

Demir 25 yaşında bir uyuşturucu bağımlısıdır. Demir’in babası Güvenç Bey çok ünlü bir işadamıdır. Güvenç Bey iş dünyasının stresinden artık yorulmuştur. İşleri bırakıp bir zamanlar Trabzon’da Uzun Göl’ün kıyısına yaptırdığı villasına taşınıp işlerin stresinden kurtulmak istemektedir. Ancak işleri emanet edebileceği tek kişinin uyuşturucu bağımlılığından haberdar olduğu oğlu Demir olduğunu düşünmektedir. Ama bunun için de öncelikle Demir’in uyuşturucu bağımlılığından kurtulmasını ister. Fakat her ne yaptıysa da oğlu bu alışkanlığından vazgeçmemiştir. Bir gün çok samimi arkadaşı Bergama Valisi Yılmaz Beyle otururken bu derdini Yılmaz Beye açar. Yılmaz Bey Güvenç Beye eğer ki Demir’i evlendirirse, Demir’in kendine çeki düzen verip bu alışkanlığından vazgeçebileceğini söyler. Bunun üzerine Güvenç Bey şirketinde çalışmakta olan karakterini çok beğendiği Aylin’le oğlu Demir’i evlendirmek için hazırlıklara başlar ve en kısa zamanda hemen Yılmaz Beye oğlu Demir ve Aylin arasında, Aylin’in işinden istifa etmesi şartıyla, bir yıldırım nikâhı kıydırır. Ancak Demir nikâh günü de uyuşturucu almıştır ve nikâh sırasında uyuşturucunun etkisiyle kendinde değildir. Bir süre sonra da Aylin’le evlendiğinden habersiz olan Demir, uzun süredir kız arkadaşı olan ve evlenmeyi düşündükleri Sertap’la aralarında nikâh kıydırırlar. Daha sonra Demir, her nasılsa daha önce Aylin’le aralarında nikâh kıyıldığını öğrenir.

SORU: Olay göz önünde tutulduğunda aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
a)Demir’in Aylin’le evlenmesi sırasında temyiz kudreti bulunmadığından, Demir Aylin’le olan evliliğinin iptalini isteyerek evliliği sonlandırabilir.
b)Demir’in daha önce Aylin’le evlendiğini bilmeyen Sertap’ın iyi niyeti, Sertap’la Demir’in evliliklerinin butlanına karar verilmeden önce Aylin’le Demir’in boşanması ya da evliliklerinin iptal edilmesi durumunda, korunur ve Demir ve Sertap’ın evlilikleri geçerlilik kazanır.
c)Eğer Demir Aylin’den ayrılırsa, Aylin açacağı maddi tazminat davasıyla, işten istifa ettiği için uğradığı zararı Demir’den tazmin edebilir.
d)Demir’le Aylin’in evlilikleri yoklukla malul olduğu için Demir’le Sertap’ın evlilikleri geçerlidir.

DEĞERLENDİRME VE YANIT:

“a” şıkkında Demir’in evlenme sırasında temyiz kudretinden yoksun olduğu ve bu nedenle açacağı evliliğin iptali davasıyla Aylin’le olan evliliğini noktalayabileceği söylenmektedir. Gerçekten de Kanunumuzun 148. maddesi; “Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.” demektedir. Maddede bahsedilen ayırt etme gücünden geçici yoksunluk herhangi bir sebebe dayanabilir. Uyuşturucu alınmış olabilir, alkol alınmış olabilir ve saire. Olayımıza baktığımız zaman gerçekten de Demir’in nikâh töreni sırasında, uyuşturucu almış olduğu için, ayırt etme gücünden yoksun olduğunu görüyoruz. O zaman eğer ki Aylin’le olan evlenmesinin geçerli bir evlenme olduğunu kabul edersek gerçekten de Demir bu evliliğin iptalini dava edebilecektir. Ancak “d” şıkkında açıklayacak olduğumuz üzere zaten bu evlenme yoklukla malul olduğu için Demir’in bu konuda herhangi bir şey yapmasına gerek yoktur. Zira bu evlenme zaten hiç gerçekleşmemiştir. Bu nedenle “a” şıkkı yanlıştır.
“b” şıkkına baktığımızda Sertap’ın Demir’in evli olmadığını bilmediği için, eğer kendi evliliğinin butlanına karar verilmeden önce Demir’in önceki evliliği sona ererse, kendi evliliğinin butlan davasının düşeceği ve evliliğinin geçerlilik kazanacağı anlatılmaktadır. Yine Aylin ve Demir arasındaki nikâhın nisbî butlanla sakat olan bir evlilik olduğunu varsayarsak; bu şık doğru olacaktır. Çünkü madde 147/III; “Evliyken yeniden evlenen bir kimsenin önceki evliliği mutlak butlan kararı verilmeden önce sona ermişse ve ikinci evlenmede diğer eş iyiniyetli ise, bu evlenmenin butlanına karar verilemez.” demektedir. Maddede anlatılan ilk evlenmenin her hangi bir şekilde sona ermesi durumunda, ikinci evlenmenin mutlak butlanla batıl olduğuna dair bir dava açılmış olsa bile, ikinci evlenmedeki evlendiği kişinin evli olduğundan habersiz olan eşin bu iyiniyetinin korunacağı ve evliliğin geçerli bir hale geleceğidir. Dolayısıyla eğer bir ikinci evliliğin mutlak butlanla batıl olduğuna dair bir dava açılmışsa bile bu dava birinci evliliğin sona ermesiyle düşecektir. Olayımızda da Sertap, Demir’in Aylin’le evli olduğunu bilmemektedir yani burada Sertap’ın iyiniyetli olduğunu görüyoruz. Sonuç itibariyle gerçekten Demir ve Aylin arasında bir evlilikten söz edebilseydik, bu evliliğin sona ermesiyle Demir ve Sertap’ın evliliklerinin geçerlilik kazanacağını da söyleyebilirdik. Sonuç itibariyle “b” şıkkı yanlıştır.
“c” şıkkında ise Demir’in Aylin’den ayrılması durumunda, Aylin’in maddi tazminat davasıyla işten istifa ettiği için yoksun kaldığı bedeli Demir’den tazmin edebileceği yazmaktadır. Yine Demir ve Aylin’in arasında bir evliliğin bulunduğundan yola çıkılarak hazırlanan bu şık için ilk önce evliliğin bulunduğunu varsayalım. Bu durumda Demir iki şekilde bu evliliğe son verebilir. Birincisi; açacağı bir boşanma davasıyla, ikincisi; açacağı nisbî butlan davasıyla bu evliliğe son verebilir.
Boşanma davası açtığı zaman Aylin’in maddi tazminat davasını neye göre açabileceğini madde 174/I’ den çıkarıyoruz. Maddede; “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.” denmektedir. “..boşanma yüzünden..” tabiri çok önemlidir. Yani kusursuz eşin maddi tazminat davasını açabilmesi için yoksun kaldığı menfaatin boşanmadan kaynaklanması gerekmektedir. Ancak olayımıza baktığımız zaman Aylin’in yoksun kaldığı menfaatin boşanmadan değil evlenmeden kaynaklandığını görüyoruz. Yani Aylin’in bu maddeye dayanarak açacağı maddi tazminat sonuçsuz kalacaktır. Ancak ilerde sağlayacağı bir menfaatten boşanma nedeniyle yoksun kalmış olsaydı, o zaman 174. maddeye dayanarak bir maddi tazminat davası açar ve uygun bir tazminat alabilirdi.
Eğer Demir evlenme sırasında temyiz kudretinden yoksun olduğuna dayanarak bir nisbî butlan davası açarak Aylin’le olan evliliği bitirirse, bu sefer yine 174. Maddenin birincisi fıkrasına bakmamız gerekecektir. Çünkü madde 158’in ikinci fıkrasında; “Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.” denmektedir. Yani Aylin’le Demir’in evliliğini geçerli saysak bile, Aylin Demir’den işten ayrılmasından dolayı uğradığı zararı tazmin edemeyecektir.
“d” şıkkına gelirsek, bu şıktan da Aylin ve Demir arasındaki evliliğin yok olduğu için, Demir’in Sertap’la olan evliliğinin geçerli olmaması için bir neden kalmadığını anlıyoruz. Gerçekten Kanunumuzun 134. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Evlendirme memuru, belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği bir memur, köylerde muhtardır.” denmektedir. Ayrıca Nüfus Kanunu madde 15’ten ve Evlendirme Yönetmeliği madde 10’dan “İçişleri Bakanlığınca yetki verilmişse nüfus memuru, köy ve kasabalarda eğitim-öğretim hizmetleri sınıfındaki devlet memuru ile yurt dışında başkonsolos veya konsoloslar”ın önünde yapılmayan evlenmelerin geçersiz sayılacağını anlıyoruz. Demek ki yukarda sayılan görevliler harici önünde yapılan evlenmelerin yokluğu sonucu doğar. Olayımızda da Demir ve Aylin bir kaymakam olan Yılmaz Beyin huzurunda evleniyorlar. Dolayısıyla Demir ve Aylin arasında bir evlilik meydana gelmemiştir. 2. Hukuk Dairesi verdiği bir kararda böyle bir olayın evlendirme olarak adlandırılamayacağını, olsa olsa bunların birer fiili birleşme olduğunu belirtmiştir.(2. HD. 26.2.2004, 1066/2274) Yargıtay’ın bu kararından yola çıkarak biz de Aylin ve Demir’in sadece fiili olarak birleştiğini yani aralarında bir evlilik olmadığını söyleyebiliriz. Doğru cevap “d” şıkkıdır. Bu şıkkın doğru olduğunu kabul ettiğimiz zaman, zaten diğer şıklar da hep Aylin ve Demir’in arasındaki evliliğin var olduğuna dayanarak sunulduğundan, diğer şıkların yanlış olduğu anlaşılacaktır.

Saygılarımla..
Kemal YILDIRIM
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
aile hukukuna ilişkin ilamın kesinleşmeden icrası uugur Meslektaşların Soruları 4 15-11-2007 19:04
İdare ve İş Hukukuna İlişkin Önemli ve Acil Bir İhtiyaç ad-hoc Meslektaşların Soruları 1 20-09-2007 13:58
Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Bir Soru ad-hoc Meslektaşların Soruları 1 30-06-2007 12:11
Mali Hukuk- Vergi Hukukuna İlişkin Bir Soru ad-hoc Meslektaşların Soruları 3 06-06-2007 09:50
İdare Hukukuna İlişkin Yardım Selen Berna Ünlüatlı Meslektaşların Soruları 0 04-04-2002 10:53


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04004407 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.