Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Borçlar Kanunu Tasarısı- Değişiklikler/Yenilikler

Yanıt
Old 16-01-2011, 12:39   #31
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

(Madde 398 (Düzenlemelere ve Talimata Uyma Borcu)-Madde 403 (Aracılık Ücreti) )

141- 818 S.K. m.314’e ek.

YBK m.393/3: “Geçersizliği sonradan anlaşılan hizmet sözleşmesi, hizmet ilişkisi ortadan kaldırılıncaya kadar, geçerli bir hizmet sözleşmesinin bütün hüküm ve sonuçlarını doğurur.”

Gerekçesi: “…sözleşmenin her iki tarafı da, sözleşmenin geçersizliği sebebiyle hizmet ilişkisine son verilinceye kadar, geçerli bir sözleşme varmışçasına, hizmet ilişkisinden doğan borçlarını ifa etmekle yükümlüdür.

Maddeye göre işçi, hizmet sözleşmesinin geçersiz olduğunu biliyorsa iyiniyetli sayılmayacak; bu durumda ise, fıkrada da belirtildiği gibi geçersizliği sonradan anlaşılan hizmet sözleşmesinden söz edilemeyeceğinden, bu hükümden yararlanamayacaktır. Belirtilmelidir ki, hizmet sözleşmesinin geçersizliğini bilerek işçi çalıştıran bir işveren, sözleşmenin geçersizliğini ileri süremeyecek ve geçerli bir sözleşme varmışçasına, işçiye karşı sorumlu olacaktır…”

(Kanunda m.394/3 olmuştur)

142- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.396: “İşçi, üstlendiği işin görülmesi sırasında üçüncü kişiden işveren için aldığı şeyleri ve özellikle paraları derhâl ona teslim etmek ve bunlar hakkında hesap vermekle yükümlüdür.

İşçi, hizmetin ifasından dolayı elde ettiği şeyleri de derhâl işverene teslim etmekle yükümlüdür.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “III. Teslim ve hesap verme borcu” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda m.397 olmuştur)

143- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.398: “İşveren, işin görülmesi ve işçilerin işyerindeki davranışlarıyla ilgili genel düzenlemeler yapabilir ve onlara özel talimat verebilir. İşçiler, bunlara dürüstlük kurallarının gerektirdiği ölçüde uymak zorundadırlar.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “V. Düzenlemelere ve talimata uyma borcu” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…söz konusu özel talimatın bağlayıcı olması için, 818 sayılı Borçlar Kanununun 315 inci maddesindeki düzenlemeden farklı olarak, mutlaka önceden yazılı biçimde belirlenmesi koşulunun aranmasından vazgeçilmiştir…”

(Kanunda m.399 olmuştur)

144- 818 S.K.m.329: “Akit ile tâyin edilen yahut âdet mucibince icabeden iş miktarından ziyade bir işin ifasına zaruret hasıl olupta işçi, bunu yapmağa muktedir olur ve imtinaıda hüsnü niyet kaidelerine muhalif bulunursa cebrolunur.

İşçi, bu ziyade iş için fazla bir ücrete müstahak olur ve bu, mukavele edilen ücretle mütenasip bir suretle hususi haller nazara alınmak şartiyle takdir edilir.”

YBK m.401: “İşveren, fazla çalışma için işçiye normal çalışma ücretini en az yüzde elli fazlasıyla ödemekle yükümlüdür.

İşveren, işçinin rızasıyla fazla çalışma ücreti yerine, uygun bir zamanda fazla çalışmayla orantılı olarak izin verebilir.”

Gerekçesi: “…Maddenin birinci fıkrasında,…4857 sayılı İş Kanununun 41 inci maddesinin ikinci fıkrasında da “Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.” denilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında, … 4857 sayılı İş Kanununun 41 inci maddesinin dördüncü fıkrasında da “Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi, isterse bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında bir saat onbeş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir.” denilmiştir…”

(Kanunda m.402 olmuştur)

145- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.403:İşçiye belli işlerde aracılık yapması karşılığında işverence bir ücret ödeneceği kararlaştırılmışsa, aracılık yapılan işlemin üçüncü kişi ile geçerli olarak kurulmasıyla işçinin istem hakkı doğar.

Borçların kısım kısım ifa edileceği sözleşmeler ile sigorta sözleşmelerinde, her kısma ilişkin ücret isteminin bu kısma ilişkin borcun muaccel olmasıyla veya yerine getirilmesiyle doğacağı yazılı olarak kararlaştırılabilir.

İşçinin aracılığı suretiyle işveren ile üçüncü kişi arasında kurulan sözleşme, işveren tarafından kusuru olmaksızın ifa edilmezse veya üçüncü kişi borçlarını yerine getirmezse, ücret istemine yönelik hak sona erer. Sadece kısmi ifa hâlinde, ücretten orantılı olarak indirim yapılır.

Sözleşmeyle işçiye, kendisine ödenecek aracılık ücretinin hesabını tutma yükümlülüğü getirilmemişse, işveren işçiye ücretin muaccel olduğu her dönem için, bu ücrete tabi işlemleri de içeren yazılı hesap vermekle yükümlüdür.

Hesabı gözden geçirme ihtiyacı ortaya çıkarsa işveren, işçiye veya onun yerine, birlikte kararlaştırdıkları ya da hâkimin atadığı bilirkişiye bilgi vermek ve bilginin dayanağını oluşturan işletmeyle ilgili defter ve belgeleri onun incelemesine sunmak zorundadır
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “d Aracılık ücreti” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda m.404 olmuştur)
Old 16-01-2011, 12:41   #32
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

(Madde 404 (İkramiye) – Madde 409 (Ücret Alacağının Haczi, Devri, Rehnedilmesi) –Madde 413 (Giderler/Genel Olarak) )

146- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.404: “İşveren, bayram, yılbaşı ve doğum günü gibi belirli günler dolayısıyla işçilerine özel ikramiye verebilir. Ancak, işçilerin bu ikramiyeyi istem hakları bu konuda anlaşma olması hâlinde doğar.

Hizmet sözleşmesi ikramiyenin verildiği dönemden önce sona ermişse, işçinin ikramiyeden çalıştığı süre ile orantılı bir bölümünü isteme hakkı, ancak bu konuda anlaşma olması hâlinde doğar.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “e. İkramiye” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda: e. İkramiye

MADDE 405- İşveren, bayram, yılbaşı ve doğum günü gibi belirli günler dolayısıyla işçilerine özel ikramiye verebilir. Ancak, işçilerin ikramiyeyi istem hakları bu konuda anlaşmanın veya çalışma şartının ya da işverenin tek taraflı taahhüdünün varlığı hâlinde doğar.

Hizmet sözleşmesi ikramiyenin verildiği dönemden önce sona ermişse, ikramiyenin çalıştığı süreye yansıyan bölümü ödenir." şeklinde düzenlenmiştir)


147- 818 S.K. m.333’e ek.

YBK m.406/1 ve 3: “Ücret, sözleşmeyle aksi kararlaştırılmadıkça, işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödenir. Her ödeme döneminde, işçiye hesap pusulası verilir.

Ücretin işveren lehine kullanılacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir.”

Gerekçesi: “Maddenin birinci fıkrasında,…4857 sayılı İş Kanununun 32 nci maddesinin birinci fıkrasında “Genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır.” denildiği gibi, ikinci fıkrasında da “Ücret, kural olarak, Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödenir. Ücret yabancı para olarak kararlaştırılmış ise ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenebilir.” denilmiştir. Aynı Kanunun 37 nci maddesinde de işçiye ücretine ilişkin bir hesap pusulası verileceği öngörülmüştür.

…Maddenin son fıkrasında,…işveren, ücret ödemesini, meselâ işçiye, belirli bir işyerinde veya kendi fabrikasında üretilen, satılan ya da dağıtımı yapılan ürünleri satın alma koşuluna bağlayamaz…”

(Kanunda: b. Ücretin korunması

MADDE 407- Çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan o ay içinde ödenenlerin özel olarak açılan banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenmesi hususunda; tabi olduğu vergi mükellefiyeti türü, işletme büyüklüğü, çalıştırdığı işçi sayısı, işyerinin bulunduğu il ve benzeri unsurları dikkate alarak iş sahiplerini zorunlu tutmaya, banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı müştereken yetkilidir. Çalıştırdığı işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabî tutulan iş sahipleri, işçilerinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını özel olarak açılan banka hesapları dışında ödeyemezler. Her ödeme döneminde, işçiye hesap pusulası verilir. İşçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaklarının özel olarak açılan banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenmesine ilişkin diğer ûsul ve esaslar, anılan bakanlıklarca müştereken çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

İşveren, işçiden olan alacağı ile ücret borcunu işçinin rızası olmadıkça takas edemez. Ancak, işçinin kasten sebebiyet verdiği yargı kararıyla sabit bir zarardan doğan alacaklar, ücretin haczedilebilir kısmı kadar takas edilebilir.

Ücretin işveren lehine kullanılacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir." şeklinde düzenlenmiştir)


148- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.409: “İşçilerin ücretinin dörtte birinden fazlası haczedilemez, başkasına devredilemez ve rehnedilemez. Ancak, işçinin bakmakla yükümlü olduğu aile bireyleri için hâkim tarafından takdir edilecek miktar, bu orana dahil değildir. Nafaka alacaklılarının hakları saklıdır.

Gelecekteki ücret alacaklarının devredilmesi veya rehnedilmesi geçersizdir.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “4. Ücret alacağının devri ve rehnedilmesi” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Maddenin birinci fıkrasına göre, …aynı düzenlemeye, 4857 sayılı İş Kanununun “Ücretin saklı kısmı” kenar başlıklı 35 inci maddesinde de yer verilmiştir. Tasarının 409 uncu maddesi, “Ücretin korunması” kenar başlıklı 406 ncı maddesinin tamamlayıcısı niteliğindedir…”

(Kanunda m.410 olmuştur)

149- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.411: “İşçi, sözleşme gereğince parça başına veya götürü olarak çalışmayı üstlendiği takdirde işveren, her işin başlamasından önce ona ödenecek birim ücretini bildirmekle yükümlüdür.

Bu bildirimi yapmayan işveren, aynı veya benzer bir iş için belirlenmiş olan birim ücretini ödemekle yükümlüdür.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “b. Birim ücreti” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Maddenin ikinci fıkrasında, … işveren işin başlamasından önce işçiye birim ücretini bildirmemişse, aynı veya benzer bir iş için belirlenmiş olan birim ücret esas alınacak ve işçiye ödenecektir…”

(Kanunda m.412 olmuştur)

150- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.413: “İşveren, işin görülmesinin gerektirdiği her türlü harcama ile işçiyi işyeri dışında çalıştırdığı takdirde, geçimi için zorunlu olan harcamaları da ödemekle yükümlüdür.

Yazılı olarak yapılmış bir hizmet veya toplu iş sözleşmesinde, bizzat işçi tarafından karşılanması kararlaştırılan harcamaların, işçiye götürü biçimde günlük, haftalık veya aylık olarak ödenmesi öngörülebilir. Ancak bu ödeme, zorunlu harcamaları karşılayacak miktardan az olamaz.

Zorunlu harcamaların kısmen veya tamamen işçi tarafından bizzat karşılanmasına ilişkin anlaşmalar geçersizdir.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “III. Giderler / 1. Genel olarak” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Maddenin ikinci fıkrasında,… yazılı anlaşmada, böyle bir ödeme kararlaştırılmışsa, işçi tarafından meselâ, işyerine gidiş-dönüş, yemek, konaklama ve buna benzer amaçlarla yapılmış olan harcamaların, işverence, duruma göre her gün, her hafta veya her ay itibarıyla hesaplanacak tutarının da ödenmesi gerekecektir. Ancak, fıkra uyarınca işveren, “götürü biçimde” ödemeyi üstlendiği bu tür harcamaların, işçi tarafından fiilen yapılmadığını ileri sürerek bunları ödemekten kaçınamayacaktır…”

(Kanunda m.414 olmuştur)
Old 16-01-2011, 12:43   #33
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

(Madde 414 ( Taşıma Araçları ) – Madde 415 ( Giderlerin Ödenmesi ) – Madde 418 ( Kişisel Verilerin Kullanılmasında) –Madde 419 (Ceza Koşulu ve İbra) –Madde 421 (Yıllık İzin/Süresi) )

151- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.414: İşçi, işin görülmesi için işverenle anlaşarak işverenin veya kendisinin sağladığı bir taşıma aracı kullanıyorsa, taşıtın işletilmesi ve bakımı için gerekli olağan giderler, hizmet için kullanıldığı ölçüde işverence karşılanır.

İşçi işverenle anlaşarak, işin görülmesinde kendi motorlu aracını kullanıyorsa, işveren ayrıca bu araçla ilgili vergiyi, zorunlu mali sorumluluk sigortası primini ve aracın yıpranması karşılığında uygun bir tazminatı hizmet için kullanıldığı ölçüde işçiye ödemekle yükümlüdür.

İşçi işverenle anlaşarak, hizmetin görülmesinde kendisine ait diğer taşıma araçlarını ve hayvanlarını kullanıyorsa işveren, bunların kullanma ve bakımı için gerekli olan olağan giderleri hizmet için kullanıldığı ölçüde karşılamakla yükümlüdür.


Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “2. Taşıma araçları” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda m.415 olmuştur)

152- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.415: “İşçinin yapmış olduğu giderlerden doğan alacağı, daha kısa bir süre kararlaştırılmamışsa veya yerel âdet yoksa,her defasında ücretle birlikte ödenir.

İşçi, sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmek için düzenli olarak masraf yapıyorsa, kendisine en az ayda bir olmak üzere belirli aralıklarla uygun bir avans verilir.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “3. Giderlerin ödenmesi” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda m.416 olmuştur)

153- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.418: “İşveren, işçiye ait kişisel verileri, ancak işçinin işe yatkınlığıyla ilgili veya hizmet sözleşmesinin ifası için zorunlu olduğu ölçüde kullanabilir.

Özel kanun hükümleri saklıdır.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “3. Kişisel verilerin kullanılmasında ” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Maddenin birinci fıkrasında, teknolojik gelişmeler sonucu günlük yaşantının bir parçası hâline gelen ve bilgisayar ortamında saklanabilen verilerin kullanılması konusunda işçinin korunması amacıyla bazı sınırlamalar yapılmıştır…”

(Kanunda m.419 olmuştur)

154- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.419: “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.

İşçinin işverenden olan alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi şarttır.

Hizmet sözleşmesi devam ederken veya sona ermesinden başlayarak bir ay geçmeden işçi aleyhine yapılan ibra sözleşmeleri kesin olarak hükümsüzdür.

İşçinin haklarını yeterince korumadığı veya aşırı ölçüde sınırladığı açıkça belli olan ibra sözleşmelerinin, hizmet ilişkisinin sona erdiği tarihten başlayarak iki yıl içinde iptali istenebilir.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanunu ile kaynak İsviçre Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “V. Ceza koşulu ve ibra” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Maddenin birinci fıkrasına göre,…fıkra hükmü nispi emredici bir nitelik taşımaktadır…”

(Kanunda V. Ceza koşulu ve ibra

MADDE 420- Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.

İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.

Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.

İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır."şeklinde düzenlenmiştir)


155- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.421: “İşveren, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yılda en az iki hafta ve onsekiz yaşından küçük işçiler ile elli yaşından büyük işçilere de en az üç hafta ücretli yıllık izin vermekle yükümlüdür.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “2. Yıllık izin / a. Süresi” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda m.422 olmuştur)
Old 16-01-2011, 12:46   #34
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

( Madde 422 ( İndirimi ) – Madde 423 ( Kullanılması ) – Madde 424 ( Ücreti ) )

156- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.422:İşçi, bir hizmet yılı içinde kendi kusuruyla toplam bir aydan daha uzun bir süreyle hizmeti yerine getirmediği takdirde işveren, çalışılmayan her tam ay için, yıllık ücretli izin süresinden bir gün indirim yapabilir.

İşçi, bir hizmet yılı içinde kendi kusuru olmaksızın hastalık, kaza, yasal bir yükümlülüğün veya kamu görevinin yerine getirilmesi gibi kişiliğine bağlı sebeplerle en çok üç ay süreyle işgörme edimini yerine getiremediği takdirde, işveren yıllık ücretli izin süresinden indirim yapamaz.

İşveren, gebelik ve doğum yapma sebebiyle işgörme edimini en çok üç ay süreyle yerine getiremeyen kadın işçinin yıllık ücretli izin süresinden indirim yapamaz.

Hizmet veya toplu iş sözleşmeleriyle, işçinin aleyhine hüküm doğuracak şekilde, ikinci ve üçüncü fıkra hükümlerine aykırı düzenleme yapılamaz.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “b. İndirimi” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda m.423 olmuştur)

157- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.423: “Yıllık ücretli izinler, kural olarak aralıksız biçimde verilir; ancak tarafların anlaşmasıyla ikiye bölünerek de kullanılabilir.

İşveren, yıllık ücretli izin tarihlerini, iş yerinin veya ev düzeninin menfaatleriyle bağdaştığı ölçüde, işçinin isteklerini göz önünde tutarak belirler.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “c. Kullanılması” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda m.424 olmuştur)

158- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.424: “İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık ücretli izin süresine ilişkin ücretini, ilgili işçinin izne başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermekle yükümlüdür.

İşçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, işverenden alacağı para ve başka menfaatler karşılığında yıllık ücretli izin hakkından feragat edemez.

Hizmet sözleşmesinin herhangi bir sebeple sona ermesi hâlinde, işçinin hak kazanıp da kullanamadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı, hizmet sözleşmesinin sona erdiği tarihte işlemeye başlar.

Yıllık ücretli iznini kullanmakta olan işçinin bu süre içinde ücret karşılığı bir işte çalıştığı anlaşılırsa, izin süresi için kendisine ödenen ücret işveren tarafından geri alınabilir.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “d. Ücreti” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Maddenin birinci fıkrasına göre, … Benzer bir düzenleme, 4857 sayılı İş Kanununun 57 nci maddesinin birinci fıkrasında “İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretini ilgili işçinin izine başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermek zorundadır.” şeklinde yer almaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasında,… 4857 sayılı İş Kanununun 53 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemeyeceği ifade edilmiştir.

Maddenin üçüncü fıkrasına göre, …4857 sayılı İş Kanununun 59 uncu maddesinin birinci fıkrasından aynen alınmıştır.

Maddenin son fıkrasında ise, … 4857 sayılı İş Kanununun 58 inci maddesinden aynen alınmıştır…”

(Kanunda m.425 olmuştur ve son fıkrası madde metninden çıkarılmıştır)

159- 818 S.K. m.335’e ek.

YBK m.425/3: “Hizmet belgesinin zamanında verilmemesinden veya belgede doğru olmayan bilgiler bulunmasından zarar gören işçi veya işçiyi işe alan yeni işveren, eski işverenden tazminat isteyebilir.”

Gerekçesi: “…Maddenin son fıkrasında ise,…Benzer bir düzenleme, 4857 sayılı İş Kanununun “Çalışma belgesi” kenar başlıklı 28 inci maddesinin ikinci fıkrasında da bulunmaktadır…”

(Kanunda m.426/3 olmuştur)

160- 818 S.K. m.336: “İşçi hizmetini yaparken bir şey ihtira ettikte iş sahibi böyle bir ihtiraın kendisine ait olacağını akitte şart koymuş yahut bu ihtira işçinin taahhüt eylediği hizmetin levazımından bulunmuş ise ihtira olunan şey, iş sahibinin olur.

Birinci surette ihtira mühim bir iktisadi kıymeti haiz ise, işçinin hakkaniyet dairesinde tâyin edilecek bir bedel istemeğe hakkı vardır.
Bu bedel, ihtiraın meydana gelmesinde iş sahibinin iştiraki ve tesisatından edilen istifade nazara alınarak tesbit olunur.”

YBK m. 426: “Hizmet buluşları üzerinde işçinin ve işverenin hakları, bunların kazanılması ile diğer sınaî ve fikrî mülkiyet hakları konusunda özel kanun hükümleri uygulanır.”

Gerekçesi: “…Maddede, hizmet buluşları üzerinde işçinin ve işverenin hakları, bunların kazanılması ile diğer sınaî ve fikrî mülkiyet haklarına ilişkin özel kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.”

(Kanunda m.427 olmuştur)
Old 16-01-2011, 12:48   #35
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

( Madde 427 ( Hizmet İlişkisinin Devri/İşyerinin Tamamının veya Bir Bölümünün Devri ) – Madde 428 ( Sözleşmenin Devri ) )

161- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.427:İşyerinin tamamı veya bir bölümü hukuki bir işlemle başkasına devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan hizmet sözleşmeleri, bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçer.

İşçinin hizmet süresine bağlı hakları bakımından, onun devreden işveren yanında işe başladığı tarih esas alınır.

Yukarıdaki hükümlere göre devir hâlinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan, devreden ve devralan işveren müteselsilen sorumludurlar. Ancak, devreden işverenin bu yükümlülüklerden doğan sorumluluğu, devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlıdır."


Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “F. Hizmet ilişkisinin devri / I. İşyerinin tamamının veya bir bölümünün devri” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Maddenin birinci fıkrasında, … Benzer bir düzenleme, 4857 sayılı İş Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında da bulunmaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasında, … Benzer bir düzenleme, 4857 sayılı İş Kanununun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasında da bulunmaktadır.

Maddenin son fıkrasına göre: … Benzer bir düzenleme, 4857 sayılı İş Kanununun 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında da bulunmaktadır. Fıkrada, Tasarının 201 inci maddesinden farklı olarak ilân zorunluluğu aranmamıştır. Çünkü, iş yerinin devrinde alacaklı konumundaki işçilerin kimler oldukları belirli olup, ayrıca ilân yapılması gereksiz görülmüştür…”

(Kanunda m.428 olmuştur)

162- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.428: “Hizmet sözleşmesi, ancak işçinin yazılı rızası alınmak suretiyle, sürekli olarak başka bir işverene devredilebilir.

Devir işlemiyle, devralan, bütün hak ve borçları ile birlikte, hizmet sözleşmesinin işveren tarafı olur. Bu durumda, işçinin, hizmet süresine bağlı hakları bakımından, devreden işveren yanında işe başladığı tarih esas alınır.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “II. Sözleşmenin devri” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Maddenin ikinci fıkrasında ise, … Benzer bir düzenleme, geçici iş ilişkisi bakımından 4857 sayılı İş Kanununun 7 nci maddesinde de yapılmıştır.”

(Kanunda m.429 olmuştur)

163- 818 S.K. m.338-339’a ek.

YBK m.429/3: “Taraflardan her biri, on yıldan uzun süreli hizmet sözleşmesini on yıl geçtikten sonra, altı aylık fesih bildirim süresine uyarak feshedebilir. Fesih, ancak bu süreyi izleyen aybaşında hüküm ifade eder.”

Gerekçesinde açıklama yoktur.

(Kanunda m.430/3 olmuştur ve "Sözleşmenin fesih bildirimiyle sona ereceği kararlaştırılmış ve iki taraf da fesih bildiriminde bulunmamışsa, sözleşme belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür." cümlesi eklenmiştir.)


164- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.433: “Hizmet sözleşmesinin fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işveren, işçiye fesih bildirim süresine ait ücretin üç katı tutarında tazminat ödemekle yükümlüdür.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “III. Feshe karşı koruma” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

… Benzer bir düzenlemeye, 4857 sayılı İş Kanununun 17 nci maddesinin altıncı fıkrasında da yer verilmiştir…”

(Kanunda m.434 olmuştur)

165- 818 S.K. m.344: “Muhik sebeplerden dolayı gerek işçi gerek iş sahibi, bir ihbara lüzum olmaksızın her vakit akdi feshedebilir. Ezcümle ahlâka müteallik sebeplerden dolayı yahut hüsnü niyet kaideleri noktasından iki taraftan birini artık akdi icra etmemekte haklı gösteren her hal, muhik bir sebep teşkil eder.

Bu gibi hallerin mevcudiyetini hâkim, takdir eder. Fakat işçinin kendi kusuru olmaksızın düçar olduğu nispeten kısa bir hastalığı yahut kısa müddetli bir askerî mükellefiyeti ifa etmesi, muhik sebep olarak kabul edilemez.”

YBK m.434:“Taraflardan her biri, haklı sebeplerle sözleşmeyi derhâl feshedebilir. Sözleşmeyi fesheden taraf, fesih sebebini yazılı olarak bildirmek zorundadır.

Sözleşmeyi fesheden taraftan, dürüstlük kurallarına göre hizmet ilişkisini sürdürmesi beklenemeyen bütün durum ve koşullar, haklı sebep sayılır.”

Gerekçesi: “…Maddenin ikinci fıkrasında, sözleşmeyi fesheden taraftan dürüstlük kurallarına göre hizmet ilişkisini sürdürmesi beklenemeyen bütün durum ve koşulların haklı sebep sayılacağı belirtilmiştir. Hizmet ilişkisini sürdürmenin dürüstlük kurallarına göre mümkün olup olmadığı her somut olaya göre değerlendirilecektir…”

(Kanunda m.435 olmuştur)
Old 16-01-2011, 12:50   #36
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

166- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.437:İşveren, haklı sebep olmaksızın hizmet sözleşmesini derhâl feshederse işçi, belirsiz süreli sözleşmelerde, fesih bildirim süresine; belirli süreli sözleşmelerde ise, sözleşme süresine uyulmaması durumunda, bu sürelere uyulmuş olsaydı kazanabileceği miktarı, tazminat olarak isteyebilir.

Belirli süreli hizmet sözleşmesinde işçinin hizmet sözleşmesinin sona ermesi yüzünden tasarruf ettiği miktar ile başka bir işten elde ettiği veya bilerek elde etmekten kaçındığı gelir, tazminattan indirilir.

Hâkim, bütün durum ve koşulları göz önünde tutarak, ayrıca miktarını serbestçe belirleyeceği bir tazminatın işçiye ödenmesine karar verebilir; ancak belirlenecek tazminat miktarı, işçinin altı aylık ücretinden fazla olamaz
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “b. Haklı sebebe dayanmayan fesihte” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Bu tazminat ile, hizmet sözleşmesinin işveren tarafından haklı bir sebep olmaksızın, taraflarca kararlaştırılan sürenin sona ermesinden önce feshedilmesi yüzünden işçinin uğradığı olumlu (müspet) zararların giderilmesi amaçlanmıştır. Böylece, işveren, haklı bir sebep olmadığı hâlde, hizmet sözleşmesini sona erdirecek olursa, fıkrada öngörülen tazminat yaptırımıyla karşı karşıya kalacaktır…”

(Kanunda m.438 olmuştur)

167- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.438:İşçi, haklı sebep olmaksızın işe başlamadığı veya aniden işi bıraktığı takdirde işveren, aylık ücretin dörtte birine eşit bir tazminat isteme hakkına sahiptir. İşverenin, ayrıca ek zararlarının giderilmesini isteme hakkı da vardır.

İşveren zarara uğramamışsa veya uğradığı zarar işçinin aylık ücretinin dörtte birinden az ise, hâkim tazminatı indirebilir.

Tazminat isteme hakkı takas yoluyla sona ermemişse işveren, işçinin işe başlamamasından veya işi bırakmasından başlayarak otuz gün içinde, dava veya takip yoluyla bu hakkını kullanmak zorundadır. Aksi takdirde, tazminat isteme hakkı düşer.


Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “c. İşçinin haksız olarak işe başlamaması veya işi bırakması” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda m.439 olmuştur)

168- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.441:Sözleşmenin sona ermesiyle, sözleşmeden doğan bütün borçlar muaccel olur.

Muacceliyet anı, işçinin aracılığı suretiyle kurulan hukuki ilişkilerde üçüncü kişinin üstlendiği borç, hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra tamamen veya kısmen ifa edilecekse altı aya; dönemsel edimler içeren ilişkilerde bir yıla; sigorta sözleşmelerinde veya ifası altı aydan uzun bir süreye yayılmış olan işlerde ise iki yıla kadar, yazılı bir anlaşmayla ertelenebilir.

Üretilenden pay verilmesi öngörülen hâllerde ürün payı belirlenir belirlenmez, cirodan veya kârdan pay verilmesi kararlaştırılan hâllerde ise pay, hesap dönemini izleyen en geç üç ay sonunda muaccel olur
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “VI. Sözleşmenin sona ermesinin sonuçları / 1. Borçların muaccel olması” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda m.442 olmuştur)

169- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.442:Sözleşmenin sona ermesi durumunda, taraflardan her biri, diğerinden veya üçüncü bir kişiden diğerinin hesabına, hizmetle ilişkili olarak almış olduğu şeyleri geri vermekle yükümlüdür.

İşçi, özellikle motorlu taşıtları ve trafik izin belgelerini, alacaklarından fazla olduğu ölçüde ücret ve masraf avanslarını geri vermekle yükümlüdür.

Tarafların hapis hakları saklıdır.


Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “2. Geri verme yükümlülüğü” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda m.443 olmuştur)

170- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.447: “İşçinin hizmet sözleşmesinden doğan alacaklarını tahsil ettiğine ilişkin olarak işverene verdiği yazılı belge, bu alacakların türü ve miktarı açıkça belirtilmedikçe, makbuz hükmünde değildir.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “H. Makbuz hükmünde sayılmama” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

(Kanunda yer verilmemiştir)
Old 16-01-2011, 12:52   #37
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

171- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.448:Pazarlamacılık sözleşmesi, pazarlamacının sürekli olarak, bir ticari işletme sahibi işveren hesabına ve işletmesinin dışında, her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmeyi veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada belirtilen işlemleri yapmayı, işletme sahibi işverenin de buna karşılık ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “A. Tanımı ve kurulması / I. Tanımı” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

172- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.449: Pazarlamacılık sözleşmesi, sözleşmenin süresini, sona ermesini, pazarlamacının yetkilerini, ücret ve masrafların nasıl ödeneceğini, taraflardan birinin yerleşim yeri yabancı ülkede ise uygulanacak hukukun ve yetkili mahkemenin hangisi olduğunu içerir.

Yukarıdaki fıkra uyarınca sözleşmede yer alması öngörülen hususlar taraflarca belirlenmemişse, kanun hükümleri ve alışılmış hizmet koşulları uygulanır
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “II. Kurulması” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

173- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.450:Pazarlamacı, talimata uymamasını zorunlu kılan haklı bir sebep olmadıkça, kendisine verilen talimata uygun olarak müşterileri ziyaret etmekle yükümlüdür; işverenin izni olmadıkça, kendisi veya üçüncü kişiler hesabına işlem yapamaz, aracılık edemez.

Pazarlamacı, işlem yapmaya yetkiliyse, talimatta öngörülen fiyatlara ve diğer işlem koşullarına uymak zorundadır; işveren razı olmadıkça, bunlarda değişiklik yapamaz.

Pazarlamacı, pazarlama faaliyetleri ile ilgili olarak düzenli biçimde ayrıntılı bilgi vermek, aldığı siparişleri işverene derhâl ulaştırmak ve müşteri çevresini ilgilendiren önemli olayları bildirmekle yükümlüdür
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “II. Pazarlamacının yükümlülük ve yetkileri / 1. Yükümlülükleri” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

174- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.451:Pazarlamacının, müşterilerin ödememelerinden veya diğer yükümlülüklerini ifa etmemelerinden sorumlu olacağına ya da alacağın tahsili için yapılacak masrafları tamamen veya kısmen karşılayacağına ilişkin anlaşmalar, kesin olarak hükümsüzdür.

Pazarlamacı, kendi müşteri çevresiyle işlem yapıyorsa, müşterilerin borçlarını ifa etmemesi durumunda, işverenin her bir işlemde uğrayacağı zararın dörtte birini geçmemek üzere karşılamayı, uygun bir ek komisyon kararlaştırılması koşuluyla yazılı olarak üstlenebilir.

Sigorta sözleşmelerinde aracılık yapan pazarlamacılar, bir primin tamamının veya bir kısmının ödenmemesi sebebiyle, bunun tahsili için dava veya icra takibi yoluna başvurulması durumunda, bu amaçla yapılacak masrafların en çok yarısını karşılayacaklarını, yazılı olarak üstlenebilirler
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “2. Garanti” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

175- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.452:Aksine yazılı anlaşma olmadıkça pazarlamacı, sadece işlemlere aracılık etmeye yetkilidir.

Pazarlamacı, işlem yapmaya yetkili kılınmışsa yetkisi, bu işlerin icrası için gereken bütün olağan hukuki işlem ve fiilleri kapsar; özel yetki verilmedikçe müşterilerden tahsilat yapamaz ve ödeme günlerini değiştiremez
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “3. Yetkileri” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”
Old 16-01-2011, 12:53   #38
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

176- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.453:Pazarlamacıya belirli bir pazarlama alanında veya belirli bir müşteri çevresinde faaliyette bulunma yetkisi verilmiş ve aksine yazılı anlaşma da yapılmamışsa işveren, başkalarına aynı alan veya çevrede faaliyette bulunma yetkisi veremez; ancak, kendisi üçüncü kişilerle işlem yapabilir.

Sözleşmenin pazarlama alanı veya müşteri çevresine ilişkin hükmünün değiştirilmesini gerektiren bir sebep varsa işveren, söz konusu hükmü, sözleşmede fesih bildirim süresi öngörülmüş olsa bile, bu süreye uymadan tek taraflı olarak değiştirebilir; ancak, bu durumda pazarlamacının tazminat ve hizmet sözleşmesini haklı sebeple sona erdirme hakkı saklıdır
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “III. İşverenin özel yükümlülükleri / 1. Faaliyet alanı” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

177- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.454:İşveren, pazarlamacıya sadece belirli bir miktardan veya bu miktarla birlikte komisyondan oluşan bir ücret ödemekle yükümlüdür.

Ücretin tamamının veya önemli kısmının komisyondan oluşacağına ilişkin yazılı anlaşma, kararlaştırılan komisyonun, pazarlamacının faaliyetinin uygun karşılığını oluşturması koşuluyla geçerlidir.

Deneme süresi için ödenecek ücret, serbestçe kararlaştırılabilir. Ancak, deneme süresi iki ayı geçemez.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “2. Ücret / a. Genel olarak” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

178- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.455:Pazarlamacı, belirli bir pazarlama alanı veya belirli bir müşteri çevresinde faaliyette bulunma yetkisi sadece kendisine verilmişse, kendisinin veya işverenin bu alan veya çevrede yaptığı bütün işlerde kararlaştırılmış ya da alışılmış olan komisyonun ödenmesini isteyebilir.

Belirli bir pazarlama alanı veya belirli müşteri çevresinde faaliyette bulunma yetkisi pazarlamacıyla birlikte başkalarına da verilmişse pazarlamacıya, sadece kendisinin aracılık ettiği veya bizzat yaptığı işler için komisyon ödenir.

Komisyonun muaccel olması anında, yapılan işin değeri henüz kesin olarak belirlenemiyorsa komisyon, önce alışılmış olan en az değeri üzerinden, geri kalanı ise, en geç işin yerine getirilmesinde ödenir
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “b. Komisyon” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Maddenin son fıkrasında ise, …Fıkrayı karşılayan kaynak İsviçre Borçlar Kanununun 349b maddesinin üçüncü fıkrasında pazarlamacı tarafından yapılan işin değerinin henüz kesin olarak belirlenememesi durumunda ödenecek komisyonun belirlenmesinde, bu işin ticarî işletme sahibi işveren tarafından takdir edilen en az değerinin göz önünde tutulması kabul edildiği hâlde, Tasarıda “alışılmış olan en az değeri” ifadesi kullanılarak bu değerlendirme objektif bir ölçüye bağlanmıştır…”

179- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.456:Pazarlamacının pazarlama işlerini yürütmesi, kendi kusuru olmaksızın imkânsız hâle gelir ve sözleşme veya kanun gereği bu hâlde bile kendisine ücret ödenmesi gerekirse ücret, sabit ücrete ve komisyonun kaybı sebebiyle ödenebilecek uygun tazminata göre belirlenir. Ancak komisyon, ücretin beşte birinden az ise, komisyon kaybı sebebiyle tazminat ödenmeyeceği yazılı olarak kararlaştırılabilir.

Pazarlamacı, pazarlama işlerini kendi kusuru olmaksızın yürütme imkânını bulamamasına karşın ücretinin tamamını almışsa, işverenin istemi üzerine, kendisinin yapabileceği ve kendisinden beklenebilecek işleri onun işletmesinde yapmakla yükümlüdür
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “c. Pazarlama faaliyetinin engellenmesi” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

180- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.457:Pazarlamacı, aynı zamanda birden fazla işveren hesabına faaliyette bulunuyorsa, aksi yazılı şekilde kararlaştırılmadıkça, her işveren, pazarlamacının harcamalarına eşit olarak katılmakla yükümlüdür.

Harcamaların tamamen veya kısmen sabit ücrete veya komisyona dâhil edilmesine ilişkin anlaşmalar kesin olarak hükümsüzdür.


Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “3. Harcamalar” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”
Old 16-01-2011, 12:54   #39
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

181- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.458:Pazarlamacılık ilişkisinden doğan muaccel alacaklar ile işverenin ödeme güçsüzlüğüne düşmesi durumunda, henüz muaccel olmayan alacakların güvence altına alınması için pazarlamacı, taşınırlar, kıymetli evrak ve tahsil yetkisine dayanarak müşterilerden almış olduğu paralar üzerinde hapis hakkına sahiptir.

Pazarlamacı, araç ve taşıma belgelerini, fiyat tarifelerini, müşterilerle ilgili kayıtlar ile diğer belgeleri alıkoyamaz.

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “4. Hapis hakkı” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

182- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.459:Komisyon, sabit ücretin en az beşte birini oluşturuyor ve önemli mevsimlik dalgalanmalardan etkileniyorsa işveren, bir önceki mevsimin sona ermesinden beri kendisiyle çalışmaya devam eden pazarlamacının sözleşmesini, yeni mevsim sırasında iki aylık fesih süresine uyarak feshedebilir.

Aynı koşullar altında pazarlamacı da, kendisini bir önceki mevsim sonuna kadar çalıştırmış ve bundan sonra da çalıştırmaya devam eden işverene karşı, bir sonraki mevsimin başlamasına kadar olan dönemde, iki aylık fesih süresine uyarak sözleşmeyi feshedebilir.


Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “IV. Sona ermesi / 1. Özel fesih süresi” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

183- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.460:Sözleşmenin sona ermesi hâlinde, pazarlamacının bizzat yaptığı veya yapılmasına aracılık ettiği bütün işlemler ile kabul ve yerine getirme zamanına bakılmaksızın, sözleşmenin sona ermesine kadar işverene iletilen bütün siparişler için komisyon ödenir.

Sözleşmenin sona ermesi hâlinde pazarlamacı, pazarlamacılık faaliyetinde bulunması için kendisine verilen örnek ve modelleri, fiyat tarifelerini, müşterilerle ilgili kayıtları ve diğer belgeleri işverene geri vermekle yükümlüdür. Ancak, pazarlamacının hapis hakkı saklıdır.


Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “2. Özel sonuçlar” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

184- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.461: "Evde hizmet sözleşmesi, işverenin verdiği işi, işçinin kendi evinde veya belirleyeceği başka bir yerde, bizzat veya aile bireyleriyle birlikte bir ücret karşılığında görmeyi üstlendiği sözleşmedir

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “A.Tanımı ve çalışma koşulları / I. Tanımı” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

185- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.462:İşveren, işçiye her yeni iş verişinde genel çalışma koşulları dışında kalan ve o işe özgü özellikleri bildirir; gerekiyorsa işçi tarafından sağlanacak malzemeyi, bu malzemenin sağlanması için kendisine ne miktarda ödemede bulunacağını ve iş için ödeyeceği ücreti de işçiye yazılı olarak bildirir.

İşin verilmesinden önce malzeme için ödenecek bedel ve iş için ödenecek ücret yazıyla bildirilmemişse, bu işlerde uygulanan alışılmış bedel ve ücret ödenir."

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “2. Çalışma koşullarının bildirilmesi” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”
Old 16-01-2011, 12:56   #40
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

186- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.463:İşçi, işe zamanında başlamak, işi kararlaştırılan zamanda bitirmek ve çalışmanın sonucunu işverene teslim etmekle yükümlüdür.

İş, işçinin kusuruyla ayıplı olarak görülmüşse işçi, giderilmesi mümkün olan ayıpları, masrafı kendisine ait olmak üzere gidermek zorundadır.


Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “II. İşçinin özel borçları / 1. İşin yapılması” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Maddenin ikinci fıkrasında, … İşçinin kusuruyla işin ayıplı olmasına, işçinin sözleşmeyle üstlendiği malzeme sağlama borcu çerçevesinde kalitesiz veya bozuk malzeme kullanması, işveren tarafından kendisine teslim edilen malzemeyi özensiz kullanması gibi durumlar örnek olarak gösterilebilir…”

187- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.464:Malzeme ve iş araçları işveren tarafından sağlanmışsa, işçi bunları gereken özeni göstererek kullanmak, bundan dolayı hesap vermek, ayrıca kalan malzeme ile iş araçlarını da işverene teslim etmekle yükümlüdür.

İşçi işi görürken, kendisine teslim edilen malzemenin veya iş araçlarının bozuk olduğunu belirlerse, durumu hemen işverene bildirir ve işe devam etmeden önce, onun talimatını bekler.

İşçi, kendisine teslim edilen malzeme veya iş araçlarını kendi kusuruyla kullanılmaz hâle getirirse, işverene karşı onun kullanılmaz hâle geldiği gündeki rayiç bedeli kadar sorumludur.

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “2. Malzeme ve iş araçları” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

188- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.465:İşveren, işçinin üreterek teslim ettiği ürünü inceler; varsa bulduğu ayıpları teslimden başlayarak bir hafta içinde işçiye bildirir. Süresinde bildirim yapılmamışsa, ürün mevcut durumuyla kabul edilmiş sayılır.

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “III. İşverenin özel borçları / 1. Ürünün kabulü” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

189- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.466:Yapılan işin ücreti, işçi, işveren tarafından aralıksız olarak çalıştırıldığı takdirde, onbeş günde bir veya işçinin rızasıyla ayda bir; aralıklı olarak çalıştırıldığı takdirde, ürünün her tesliminde ödenir.

Her ücret ödenmesinde işçiye, bir hesap özeti verilir. Hesap özetinde, varsa kesintilerin miktarı ve sebebi de gösterilir.

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “2. Ücret / a. Ödenmesi” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

190- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.467: “İşçiyi aralıksız biçimde çalıştıran işveren, ürünü kabulde temerrüde düştüğü veya işçinin kişiliğinden kaynaklanan sebeplerle ve kusuru olmaksızın çalışma engellendiği takdirde, hizmet ediminin engellenmesi durumundaki ücret ödenmesine ilişkin hükümler gereğince, ona ücretini ödemekle yükümlüdür. Diğer durumlarda işveren, bu hükümlere göre ücret ödemekle yükümlü değildir.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “b. Çalışmanın engellenmesi durumunda” kenar başlıklı yeni bir maddedir.
…Maddenin birinci cümlesine göre, işçiyi aralıksız biçimde çalıştıran işveren, şu iki durumda, ona ücretini ödemekle yükümlüdür:

1. İşverenin, işçi tarafından sözleşmeye uygun olarak kendisine sunulan ürünü kabulden kaçınması. Burada, Tasarının 412 nci maddesinin birinci cümlesindeki, işverenin alacaklının temerrüdüne ilişkin düzenlemenin, evde hizmet sözleşmesi bakımından özel bir uygulaması söz konusudur.

2. İşçinin kişiliğinden kaynaklanan sebeplerle ve kusuru olmaksızın çalışmasının engellenmesi. Meselâ, işçinin kusuru olmaksızın tutuklanmasında veya hastalanmasında olduğu gibi. Tasarının, genel hizmet sözleşmesine ilişkin 392 nci maddesinin birinci cümlesinde, işverenin kusuruyla, işçinin işgörme edimini yerine getirmesinin engellemesi söz konusu olduğu hâlde, evde hizmet sözleşmesine ilişkin 467 nci maddesinde ise, işverenin kusurundan değil, işçinin kişiliğinden kaynaklanan ve kendi kusuru olmaksızın çalışmasının engellenmesi söz konusudur…”
Old 16-01-2011, 12:59   #41
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

191- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.468: “İşçiye deneme amacıyla bir iş verilmişse, aksi kararlaştırılmadıkça, sözleşme deneme süresi için kurulmuş sayılır .

İşçi, işveren tarafından aralıksız olarak çalıştırıldığı takdirde, aksi kararlaştırılmadıkça, sözleşme belirsiz süreyle yapılmış sayılır; diğer durumlarda sözleşmenin belirli süreyle yapıldığı kabul edilir.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “IV. Sona ermesi” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

… Böylece, maddenin ikinci fıkrasında, işçinin işveren tarafından aralıksız olarak çalıştırılıp çalıştırılmamasına göre, bir âdi karine olarak, sözleşmenin belirsiz süreyle ve belirli süreyle yapıldığı durumlara yer verilmiştir...”

192- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.469: “Pazarlamacılık sözleşmesine ve evde hizmet sözleşmesine ilişkin hüküm bulunmayan hâllerde, hizmet sözleşmesinin genel hükümleri uygulanır.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “B. Genel hükümlerin uygulanması” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

193- 818 S.K. m.356/1: “Mütaahhidin mesuliyeti, umumi surette işçinin hizmet akdindeki mesuliyetine dair olan hükümlerere tâbidir.”

YBK m.471/1-2: “Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.

Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.”

Gerekçesi: “…Maddenin birinci fıkrasında, …farklı olarak, yüklenicinin sorumluluğunun belirlenmesinde, hizmet sözleşmesine ilişkin hükümlere yollama yapılması yerine, yüklenicinin, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorunda olduğu belirtilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında, … farklı olarak, yükleniciden beklenen özen ölçüsüne yer verilmiştir…”

194- 818 S.K. m.363: “Yapılan şeyin kusurlu olmasından dolayı iş sahibinin haiz olduğu haklar, müşterinin haklarının tabi olduğu müruru zaman hükmüne tabidir.

Fakat gayrimenkul inşaata müteallik kusurlardan dolayı iş sahibinin mütaahhide ve inşaata iştirak eyliyen mimar ve mühendise karşı mütalebesi, tesellüm zamanından itibaren beş senelik müruru zamana tâbidir.”

YBK m. 478: “Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.”

Gerekçesi: “…818 sayılı Borçlar Kanununun 363 üncü maddesinin birinci fıkrasından ve bu fıkrayı karşılayan kaynak İsviçre Borçlar Kanununun birinci fıkrasından farklı olarak, Tasarıda, kendisine ayıplı mal teslim edilen alıcının, ayıptan doğan haklarının tâbi olduğu zamanaşımı süresine yollama yapılması yerine, çeşitli olasılıklar ve eserin niteliği göz önünde tutularak, her birinin tâbi olduğu zamanaşımı süresi ayrı ayrı belirtilmiştir.

…farklı olarak, haksız fiillerde zamanaşımına ilişkin Tasarının 71 inci maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesiyle uyumlu bir düzenleme yapılmıştır. Ancak, haksız fiiller için öngörülen iki yıllık kısa zamanaşımına, taraflar arasındaki ilişkinin bir eser sözleşmesi olduğu göz önünde tutularak Tasarıda yer verilmemiştir.

…Maddede yapılan düzenleme karşısında, Tasarının 146 ncı maddesinin (6) numaralı bendi, yüklenici yönünden, ayıplı eser meydana getirilmesi dışında kalan diğer sözleşmeye aykırılık hâllerinde uygulama alanı bulacaktır.”

(Kanunda m.478'de: "Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar." şeklinde düzenlenmiştir)


195- 818 S.K.m.365/2: “Fakat evvelce tahmin olunamıyan veya tahmin olunup ta iki tarafça nazara alınmıyan haller işin yapılmasına mani olur veya yapılmasını son derece işkâl ederse hâkim, haiz olduğu takdir hakkı dolayısiyle ya tekarrür eden bedeli tezyit veya mukaveleyi fesheyler.”

YBK m.480/2: “Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak fesih hakkını kullanabilir.”

Gerekçesi: “…818 sayılı Borçlar Kanununun 365 inci maddesinin ikinci fıkrasından farklı olarak, Tasarıda yükleniciye tanınan uyarlama hakkı çerçevesinde hâkimin takdir yetkisinden söz edilmesi yerine, bu hakkın mutlaka dava yoluyla kullanılması zorunlu olmayan yenilik doğurucu haklar içerdiği göz önünde tutularak, yüklenicinin hangi seçimlik haklarını ve hangi sıraya uyarak kullanabileceği belirtilmiştir.

…Maddenin ikinci fıkrasına, 818 sayılı Borçlar Kanununun 365 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer verilmeyen bir cümle eklenmiştir…

…Böylece, eser sözleşmesinin her zaman ani edimli bir sözleşme olarak kabul edilmesinin doğurabileceği hakkaniyete aykırı sonuçların önlenmesi amaçlanmıştır. Bilindiği gibi, 25/01/1984 tarih ve 1983/3 E., 1984/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda, eser sözleşmesinin yüklenicinin temerrüde düşmesi nedeniyle, sözleşmenin işsahibi tarafından feshi hâlinde, uyuşmazlığın kural olarak 818 sayılı Borçlar Kanununun 106 ilâ 108 inci maddeleri hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, ancak, olayın niteliği ve özelliğinin haklı gösterdiği durumlarda, Medenî Kanunumuzun 2 nci maddesi hükmünün gözetilerek, sözleşmenin feshinin ileriye etkili sonuç doğuracağı kabul edilmiştir. Tasarının 480 inci maddesinin ikinci fıkrasına eklenen cümleyle, yüklenicinin aynı maddenin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde öngörülen sözleşmeden dönme hakkını kullanması durumunda da, menfaatler dengesinin gözetilmesi bakımından, öğretide savunulan ve Yüksek Mahkememizin de kabul ettiği görüşe uygun bir düzenleme yapılması zorunlu görülmüştür. Böylece, dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak sürekli borç ilişkilerinde olduğu gibi, sadece ileriye etkili sonuçlar doğuran fesih hakkını kullanabilecektir.”
Old 16-01-2011, 13:02   #42
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

(Madde 488 (Şekli) )

196- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.488: “Yayım sözleşmesinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “B. Şekli” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

… yayım sözleşmesinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 51 inci maddesinde olduğu gibi, geçerlilik şekline bağlanması uygun görülmüştür. Söz konusu maddeye göre de: “Malî haklara dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi şarttır.”

197- 818 S.K.m.377/1: “Naşirin menfaatlerine muzır ve onun mesuliyetini artıracak mahiyette olmamak şartiyle müellif için eserinde tashih ve ıslah yapmak hakkı mahfuzdur. Müellif tashihiyle naşire melhuz olmayan masraflar ihtiyar ettirirse onu tazmin eder.

YBK m.493/1: “Yayımcının menfaatlerini zedelememek ve onun sorumluluğunu artırmamak koşuluyla, eser sahibi eserde düzeltme ve iyileştirme, halefleri ise ancak güncelleştirme yapabilir. Bu düzeltme ve iyileştirme gerektirdiği hâlde sözleşmede öngörülmemiş giderler, yayımlatan tarafından karşılanır.”

Gerekçesi: “…Maddenin birinci fıkrasında,…farklı olarak, eser sahibinin haleflerine de, aynı koşullar altında, eseri güncelleştirme hakkı tanınmıştır. Genellikle ilim eserlerinde söz konusu olabilecek güncelleştirme hakkı, ancak eser sahibi tarafından kullanılabilen düzeltme hakkını kapsamamakla birlikte, onun haleflerine, meselâ, bir hukuk kitabındaki görevli mahkemeye veya değere ya da miktara ilişkin bilgileri, bunlarda bir değişiklik olması durumunda, yenileriyle değiştirme yetkisini verir. Bu yeni düzenlemeyle, eser sahibinin ölümünden sonra, mirasçılarının da eseri güncelleştirmek suretiyle, bu eserden doğan malî haklardan, gerektiği gibi yararlanmaları amaçlanmıştır.

Maddenin birinci fıkrasında, 818 sayılı Borçlar Kanununun 377 nci maddesinin ikinci fıkrasından farklı olarak, yayımcının, eser sahibinin haleflerine güncelleştirme olanağı vermeden, yeni bir basım yapamayacağı ve onu çoğaltamayacağı kabul edilmiştir.”

198- 818 S.K. M.390: “Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tâbidir.

Vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.

Vekil başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya âdet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur.

YBK m.506:“Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.

Gerekçesi: “…818 sayılı Borçlar Kanununun 390 ıncı maddesinin birinci fıkrasında öngörülen ve vekilin sorumluluğunun genel olarak işçinin sorumluluğuna tâbi olduğuna ilişkin düzenleme Tasarı metnine alınmamış; bunun yerine, Tasarının 506 ncı maddesinin ikinci fıkrasında vekilin vekâlet sözleşmesinden doğan sorumluluğuna özgü bir düzenleme yapılması daha doğru görülmüştür.

…Maddenin üçüncü fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanununun 390 uncu maddesinde yer verilmeyen, yeni bir hükümdür. Fıkrada, vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, objektif bir ölçüte yer verilmiştir…”

199- 818 S.K. M.404/1: “Tellalık, bir akittir ki onunla tellal, ücret mukabilinde her akdin yapılması imkânını hazırlamağa veya akdin icrasına tavassut etmeğe memur edilir.”

YBK m.520/1: “Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir.”

Gerekçesi: “…818 sayılı Borçlar Kanununun 404 üncü maddesinin birinci fıkrasında kullanılan “akdin icrasına tavassut etmeğe” şeklindeki ibare, Tasarıda “bir sözleşme… kurulmasına aracılık etmeyi” şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıca …farklı olarak, Tasarıda simsarın sözleşme kurulması olanağının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği sözleşmenin kurulması durumunda ücrete hak kazanacağı belirtilmiştir. Böylece, madde Tasarının “B. Ücret / I. Hak etme zamanı” kenar başlıklı 521 nci maddesiyle uyumlu hâle getirilmiştir.”

200- 818 S.K. m.426: “Emtia satılamayıp veya müvekkilin verdiği satış emrinden rücu edipte müvekkil emtiayı geri almakta veya onda diğer suretle tasarruf etmekte hadden fazla teahhür ederse komüsyoncu emtiayı bulunduğu mahal mahkemesi vasıtasiyle bilmüzayede sattırabilir.

Eşyanın bulunduğu mahalde ne müvekkil ne de mümessili hazır bulunmazsa, diğer taraf istima edilmeksizin dahi satış kararı verilebilir.
Şu kadar ki emtia, süratle kıymeti tenezzül edecek emtiadan değil ise, evvel emirde kendisine resmen ihbar edilmek lâzımdır.”

YBK m.542: “Komisyoncuya verilen malın satılamaması veya satış emrinden cayılması durumunda vekâlet veren, malı geri almakta ya da o malla ilgili başka işlem yapmakta aşırı ölçüde gecikirse komisyoncu, malı bulunduğu yer mahkemesinden karar alarak açık artırmayla sattırabilir. Ancak, mal borsada kayıtlıysa veya piyasa fiyatı varsa ya da yapılacak masrafa oranla değeri azsa, hâkim satışın başka bir yolla yapılmasına da karar verebilir.

Malın bulunduğu yerde vekâlet veren ya da temsilcisi hazır bulunmazsa, satış kararı vekâlet veren dinlenmeksizin de verilebilir.

Malın hızla değer kaybetmesi hâli dışında, artırmanın yer ve zamanının mahkemece vekâlet verene bildirilmesi zorunludur.

Gerekçesi: “…farklı olarak Tasarının 542 nci maddesinin birinci fıkrasına, “Ancak, mal borsada kayıtlıysa veya piyasa fiyatı varsa ya da yapılacak masrafa oranla değeri azsa, hâkim satışın başka bir yolla yapılmasına da karar verebilir.” cümlesi eklenerek madde, Tasarının 107 nci maddesinin ikinci fıkrası ile uyumlu hâle getirilmiştir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 426 ncı maddesinin son fıkrasında kullanılan “resmen ihbar edilmek lâzımdır” şeklindeki ibare, Tasarının alacaklının temerrüdüne ilişkin 107 nci maddesine benzer biçimde, Tasarıda “mahkemece vekâlet verene bildirilmesi zorunludur” şekline dönüştürülmüştür.”
Old 16-01-2011, 13:04   #43
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

201- 818 S.K. m.427’ye ek.

YBK m.543/2: “Komisyoncu bu tür bir işlemin yapıldığını aynı gün vekâlet verene bildirmek zorundadır.”

Gerekçesi: “…Maddenin ikinci fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, yeni bir hükümdür. Buna göre, komisyoncu, kendisiyle işlem yaptığı takdirde, bunu işlemi yaptığı gün vekâlet verene bildirmek zorundadır…”

202- 818 S.K. M.451’e ek.

YBK m.549/3-4: “Temsil yetkisine ilişkin yukarıdaki sınırlamalar, tescil edilmedikçe, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı hüküm doğurmaz.

Temsil yetkisine ilişkin diğer sınırlamalar, tescil edilmiş olsalar bile, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez.”

Gerekçesi: “…Maddenin üçüncü fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, yeni bir hükümdür. Fıkrada, temsil yetkisine ilişkin olarak, aynı maddenin birinci ve ikinci fıkralarında öngörülen sınırlamaların, tescil edilmedikçe, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı hüküm doğurmayacağı belirtilmektedir.

…818 sayılı Borçlar Kanununun 451 inci maddesinin son fıkrasından farklı olarak, Tasarının 549 uncu maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, temsil yetkisine ilişkin öngörülen sınırlamalar dışında kalan diğer sınırlamaların, tescil edilmiş olsalar bile, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyecekleri, açıkça belirtilmiştir.”

(Kanunda m.549/3-4: "Temsil yetkisine ilişkin yukarıdaki sınırlamalar, ticaret siciline tescil edilmedikçe, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı hüküm doğurmaz.
Temsil yetkisine ilişkin diğer sınırlamalar, tescil edilmiş olsalar bile, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez."şeklinde düzenlenmiştir.)


203- 818 S.K. m.455: “Bir müessesenin bütün işlerini idare eden yahut müessese sahibinin hizmetinde bulunan ticari mümessiller veya ticari vekiller müessese sahibinin izni olmaksızın gerek kendi namlarına gerek üçüncü şahıs namına müessesenin yaptığı nevide dahil bir iş yapamazlar.

Buna muhalif harekette bulunursa müessese sahibi zarar ve ziyan istemek ve bu suretle yapılan işleri kendi hesabına almak hakkını haizdir.”

YBK m.553: “Bir işletmenin bütün işlerini yöneten veya işletme sahibinin hizmetinde bulunan ticarî temsilciler, ticarî vekiller veya diğer tacir yardımcıları, işletme sahibinin izni olmaksızın, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kendilerinin ya da bir üçüncü kişinin hesabına işletmenin yaptığı türden bir iş yapamayacakları gibi, kendi hesaplarına bu tür işlemleri üçüncü kişilere de yaptıramazlar.

Buna aykırı davranırlarsa işletme sahibi, aralarındaki hukukî ilişkiden doğan hakları saklı kalmak kaydıyla, uğradığı zararın giderilmesini isteyebileceği gibi, bunun yerine, ticarî temsilcinin, ticarî vekilin veya diğer tacir yardımcısının kendi hesabına yaptığı veya üçüncü kişilere yaptırdığı işlerin kendi hesabına yapılmış sayılmasını ve bu işler dolayısıyla aldıkları ücretin verilmesini veya aynı işlerden doğan alacağın devredilmesini isteyebilir.”

Gerekçesi: “…Maddenin birinci fıkrasında, 818 sayılı Borçlar Kanununun 455 inci maddesinin birinci fıkrasında yer verilmeyen, “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak” ibaresi kullanılmıştır. Ayrıca, ticarî temsilcilerin, ticarî vekillerin veya diğer tacir yardımcılarının, işletme sahibinin izni olmaksızın, işletmenin yaptığı türden işleri, kendi hesaplarına üçüncü kişilere yaptırmaları da, rekabet yasağının kapsamına dahil edilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında, 818 sayılı Borçlar Kanununun 455 inci maddesinin ikinci fıkrasından farklı olarak, işletme sahibinin, rekabet yasağına aykırı davranan ticarî temsilcilere, ticarî vekillere veya diğer tacir yardımcılarına karşı, aralarındaki hukukî ilişkiden doğan hakları saklı kalmak kaydıyla, kendisine tanınan seçimlik hakları kullanabileceği kabul edilmiştir. Ayrıca, işletme sahibinin, rekabet yasağına aykırı davranan ticarî temsilcilere, ticarî vekillere veya diğer tacir yardımcılarına karşı, onlar tarafından kendi hesaplarına yapılan veya üçüncü kişilere yaptırılan işlerin kendi hesabına yapılmış sayılmasını istemesi durumunda, bu işler dolayısıyla aldıkları ücretin kendisine verilmesini veya aynı işlerden doğan alacağın devredilmesini isteyebileceği belirtilmiştir.”

204- 818 S.K. m.467’ye ek.

YBK m.565/3: “Birden çok kişi bir şeyi saklanmak üzere verirse, sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça veya hepsinin rızası olmadıkça, saklayan saklananı onlardan birine geri vermekle sorumluluktan kurtulamaz.”

Gerekçesi: “…Maddenin son fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, yeni bir hükümdür…saklayanın, saklananı, saklatanlardan herhangi birine verme yetkisinin olmadığı, aksi takdirde diğerlerine karşı sorumlu olacağı öngörülmüştür…”

205- 818 S.K. m.478: “Otelciler, hancılar, nâzil olan yolcuların getirdikleri eşyanın duçar olduğu telef ve hasar ve sirkatten ve zararın bizzat yolcuya veya onu ziyarete gelen veya refakatinde bulunan kimseye isnadı kabil olduğunu veya mücbir sebeplerden neş'et ettiğini veya tevdi olunan şeyin mahiyetinden mütevellit bulunduğunu ispat etmedikçe mesuldür. Şu kadar ki, otelci veya hancı veya müstahdemlerine isnadı kabil bir kusur ispat olunmadıkça bu mesuliyet her bir yolcu için yüz lirayı tecavüz edemez.”

YBK m.576: “Otel, motel, pansiyon, tatil köyü gibi yerleri işletenler, konaklayanların getirdikleri eşyanın yok olması, zarara uğraması veya çalınmasından sorumludurlar. Ancak işletenler, zararın bizzat konaklayana veya onu ziyarete gelen ya da beraberinde veya hizmetinde bulunan kimseye yükletilebilecek kusurdan, mücbir sebepten ya da eşyanın niteliğinden doğduğunu ispat etmekle, bu sorumluluktan kurtulurlar.

Bu sorumluluk, işletenlere veya çalışanlarına bir kusur yüklenmedikçe, konaklayanlardan her biri için, günlük konaklama ücretinin üçkatını aşamaz.”

Gerekçesi: “…818 sayılı Borçlar Kanununun 478 inci maddesinin birinci fıkrasında kullanılan “otelciler, hancılar” sözcükleri, Tasarıda “Otel, motel, pansiyon, tatil köyü gibi yerleri işletenler” sözcükleriyle ifade edilerek, bu sayımın sınırlayıcı nitelikte olmadığı kabul edilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında, … farklı olarak,… parasal değerlerdeki değişimler karşısında hükmün güncel durumda kalması amaçlanmıştır.”
Old 16-01-2011, 13:07   #44
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

(Madde 584 (Eşin Rızası) )

206- 818 S.K. m.481: “Umumi ahırları ve garajları idare edenler içerilerine konulan veya getirilen veya kendilerine veya müstahdemleri tarafından kabul olunan otomobil, hayvanat ve araba ve koşum ve sair teferruatının ziya ve hasarından ve çalışmasından zararın mûdi veya onu ziyaret veya ona refakat eden veya onun hizmetinde bulunan kimseye isnadı kabil olduğunu veya mücbir sebeplerden veya tevdi olunan eşyanın mahiyetinden neşet ettiğini ispat etmedikçe, mes'ul olur.

Şu kadar ki kabul edilen otomobil ve hayvanlar ve arabalar ve onların teferruatı hakkındaki mes'uliyet, garaj ve ahır sahibine veya müstahdemlerine bir kusur isnat olunamazsa, beher mûdi için yüz lirayı tecavüz edemez.”

YBK m.579: “Garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenler, kendilerine bırakılan veya çalışanlarınca kabul edilen hayvan, at arabası, bunlara ait koşum ve benzeri eşya ile motorlu taşıt ve eklentilerinin yok olmasından, zarara uğramasından veya çalınmasından sorumludurlar. Ancak işletenler, zararın saklatan veya ziyaretçisi ya da beraberinde veya hizmetinde bulunan kimseye yükletilebilecek kusurdan, mücbir sebepten ya da eşyanın niteliğinden doğduğunu ispat etmekle, bu sorumluktan kurtulurlar.

Ancak, garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenlerin sorumluluğu, kendilerine veya çalışanlarına bir kusur yüklenmedikçe, saklananların her biri için alınan günlük saklama ücretinin on katını aşamaz.

İşleten böyle bir sorumluluk üstlenmediğini veya sorumluluğu bu Kanunda gösterilmemiş olan bir koşula bağladığını, herhangi bir yolla ilân etse bile, sorumluluktan kurtulamaz.

Gerekçesi: ”…Maddenin birinci fıkrasının kapsamına,…farklı olarak,…otopark işletenler de dahil edilmiştir. Ancak, maddenin kenar başlığı ile birinci ve ikinci fıkralarında “…ve benzeri yerleri işletenler” ifadesi kullanılarak, bu sayımın örnekleyici nitelikte olduğu kabul edilmiştir…

Maddenin ikinci fıkrasında, … farklı olarak, … parasal değerlerdeki değişimler karşısında hükmün güncel durumda kalması amaçlanmıştır.

Maddenin son fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanununun 481 inci maddesinde yer verilmeyen, yeni bir hükümdür…”

207- 818 S.K. m.484: “Kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mes'ul olacağı muayyen bir mikdar iraesine mütevakkıftır.”

YBK m. 583:“Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.

Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz.”

Gerekçesi: “Maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinde, …farklı olarak kefalet tarihinin de sözleşmede belirtilmesi, geçerlilik koşulu hâline getirilmiştir. Çünkü, Tasarının 589 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen hüküm uyarınca, kefil, sözleşmede aksi açıkça kararlaştırılmadıkça borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur. Belirtilen hükmün uygulanabilmesi ve Tasarının 600 üncü maddesinde öngörülen süreli kefaletin sonunun belirlenebilmesi bakımından, kefalet sözleşmesinin kurulduğu tarihin sözleşmeden açıkça anlaşılması şarttır.

Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi, …yeni bir hükümdür.

Maddenin ikinci fıkrası, … yeni bir hükümdür.

Maddenin son fıkrası, …yeni bir hükümdür…”

208- 818 S.K’da yer verilmemiştir.

YBK m.584:Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya âdi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için de eşin rızası gerekmez.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “III. Eşin rızası” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

209- 818 S.K. m.486: “Adi kefaletten kefilin borç ile mutalep olması ancak kefalet akdinden sonra borçlunun iflâs etmesi veya hakkında takibat icra olunupta alacaklının hatası olmaksızın semeresiz kalması yahut borçlu aleyhinde Türkiye'de takibat icrasının imkânsız hale gelmesi ile meşruttur.

Alacaklının alacağı kefaletten evvel yahut aynı zamanda rehin ile temin olunmuş olduğu takdirde, adi kefalette kefil borcun evvelemirde merhundan istifa olunmasını talep edebilir. Fakat borçlu müflis iseyahut borçlunun iflâsı ilân olunmadıkça rehnin nakde tahvili kabil olmazsa bu hüküm cereyan etmez.

YBK m.585: “Âdi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez; ancak, aşağıdaki hâllerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir:

1. Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması,

2. Borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi,

3. Borçlunun iflâsına karar verilmesi,

4. Borçluya konkordato mehli verilmiş olması.

Alacak, kefaletten önce veya kefalet sırasında rehinle de güvence altına alınmışsa, âdi kefalette kefil, alacağın öncelikle rehin konusundan alınmasını isteyebilir. Ancak, borçlunun iflâsına veya kendisine konkordato mehli verilmesine karar verilmişse, bu hüküm uygulanmaz.

Sadece açığın kapatılması için kefil olunmuşsa, borçlu aleyhine yapılan takibin kesin aciz belgesi alınmasıyla sonuçlanması veya borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi ya da konkordatonun kesinleşmesi durumlarında, doğrudan doğruya kefile başvurulabilir. Sözleşmede, bu durumlarda alacaklının, önce asıl borçluya başvurmak zorunda olduğu kararlaştırılabilir.”

Gerekçesi: “Maddenin birinci fıkrasında, …farklı olarak âdi kefalette alacaklının borçluya başvurmadıkça, doğrudan doğruya kefili takip edemeyeceği açıkça belirtilmiştir…bu fıkraya, … “borçluya konkordato mehli verilmiş olması” durumu da eklenmiştir. Ayrıca, … farklı olarak, Tasarıda alacaklının doğrudan doğruya kefile başvurabileceği hâller, dört bent hâlinde sayılmıştır.

Maddenin ikinci fıkrası, …“borçluya konkordato mehli verilmesi” durumu eklenmiştir. Ayrıca, … “borçlunun iflâsı ilân olunmadıkça rehnin nakde tahvili kabil olmazsa” şeklindeki ibare gereksiz görülerek, Tasarıya alınmamıştır.

Maddenin üçüncü fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, yeni bir hükümdür… sadece açığın kapatılması için kefalete özgü, ayrık bir düzenleme olmak üzere, sözleşmede öngörülmesi koşuluyla, fıkrada belirtilen durumlarda, kefile, alacaklıya karşı, öğretide kullanılan terimle, “tartışma def’i” ya da “peşin dava def’i” ileri sürme olanağı sağlanmıştır.

Maddenin son fıkrasının nisbî emredici nitelikte olması dışında, birinci ve ikinci fıkralarının mutlak emredici nitelikte hükümler içermesi,…”

210- 818 S.K. m.487: “Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir.

Bu babın hükümleri, bu nevi kefalete de tatbik olunur.”

YBK m.586: “Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması veya borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması gerekir.

Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz. Ancak, alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden hâkim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflâs etmesi ya da konkordato mehli verilmesi hâllerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir.”

Gerekçesi: “…Maddenin birinci fıkrası, … “müşterek müteselsil borçlu” şeklindeki ibare, müteselsil kefalet ile müteselsil borçlunun farklı hukukî müesseseler olduğu göz önünde tutularak, Tasarı metnine alınmamıştır. Fıkrada yapılan diğer önemli bir değişikliğe göre de, alacaklı borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden önce de doğrudan doğruya müteselsil kefile başvurabilecek; ancak, bunun için, borçlunun açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması veya ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması aranacaktır.

…818 sayılı Borçlar Kanununun 487 nci maddesinin ikinci fıkrası ise, Tasarının yeni sistematik yapısı karşısında gereksiz görülerek Tasarıya alınmamıştır…”

(Kanunda m.586'da: "2. Müteselsil kefalet
MADDE 586- Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir. (yer değişikliği yapılmıştır)

Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz. Ancak, alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden hâkim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkordato mehli verilmesi hâllerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir."şeklinde düzenlenmiştir)

Old 16-01-2011, 13:17   #45
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

(Madde 599 (Ortak Hükümler/Kefil ile Alacaklı Arasındaki İlişki/Sorumluluğun Kapsamı) )

211- 818 S.K. m.488’e ek.

YBK m.587/4:“Birbirlerinden bağımsız olarak aynı borç için kefil olanlardan her biri, kefalet borcunun tamamından sorumlu olur. Ancak, borcu ödeyen kefil aksine anlaşma olmadıkça, diğerlerine toplam kefalet miktarındaki payı oranında rücu hakkına sahiptir.”

Gerekçesi: “…Maddenin son fıkrasına göre ise, birbirlerinden bağımsız olarak aynı borç için kefil olanlardan her biri, borcun tamamından sorumlu olur. Ancak, borcu ödeyen kefil, aksine anlaşma olmadıkça, toplam kefalet miktarındaki payı oranında, diğerlerine rücu hakkına sahiptir. Meselâ, kefil olunan asıl borç 150 lira ise ve bu borca da birbirinden bağımsız olarak, (K1) 200 lira için, (K2) 50 lira için ve (K3) de 50 lira için kefil olmuşsa, toplam kefalet miktarı 300 lira olmaktadır. (K1) 150 liranın tamamını ödediğinde, diğer kefillere olan rücu hakkının hesaplanmasında, önce kefil olduğu miktarın toplam kefalet miktarına oranı 2/3 olarak bulunacak ve (K1)’in asıl borçtan sorumluluğu, bu orana denk düşen 100 lira olacaktır. Bu durumda, (K1) fazladan ödediği 50 lira için, yine aynı hesaplamayla bulunacak 1/6 oranında, yani 25’er lira için diğer kefillerin her birine (K2 ve K3’e) rücu edebilecektir…”

212- 818 S.K. m.499’a ek.

YBK m.589/1-3 ve 4:Kefil, her durumda kefalet sözleşmesinde belirtilen azamî miktara kadar sorumludur.

Sözleşmede açıkça kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur.

Kefilin, asıl borç ilişkisinin hükümsüz hâle gelmesinin sebep olduğu zarardan ve ceza koşulundan sorumlu olacağına ilişkin anlaşmalar kesin olarak hükümsüzdür.”

Gerekçesi: “…Maddenin birinci fıkrası … yeni bir hükümdür…

Maddenin üçüncü fıkrası,… yeni bir hükümdür.

Maddenin son fıkrası da, …yeni bir hükümdür…”

213- 818 S.K. m.491’e ek.

YBK m.590/2-4: "Bütün kefalet türlerinde kefil, aynî güvence karşılığında hâkimden, mevcut rehinler paraya çevrilinceye ve borçlu aleyhine yapılan takip sonucunda kesin aciz belgesi alınıncaya veya konkordato kararına kadar kendisine karşı yöneltilen takibin durdurulmasına karar verilmesini isteyebilir.

Yerleşim yeri yabancı bir ülkede olan borçlunun borcunu ödemesi, döviz işlemleri veya havale ile ilgili yasaklar gibi sebeplerle, o yabancı ülkenin yasal düzenlemeleri gereği imkânsız hâle gelmiş veya sınırlandırılmışsa, yerleşim yeri Türkiye’de olan kefil, takibe bu sebeple itiraz edebilir.”

Gerekçesi: “Maddenin ikinci fıkrası, … yeni bir hükümdür…

Maddenin son fıkrası,…yeni bir hükümdür…”

214- 818 S.K. m.497’ye ek.

YBK m.591/2-3/c.1-4: “Asıl borçlu kendisine ait olan bir def’iden vazgeçmiş olsa bile kefil, yine de bu def’i alacaklıya karşı ileri sürebilir.

Kefil, asıl borçluya ait def’ilerin varlığını bilmeksizin ödemede bulunursa, rücu hakkına sahip olur.

Kumar veya bahisten doğan bir borca kefalette kefil, borcun bu niteliğini bilmiş olsa bile, asıl borçlunun sahip olduğu def’ileri ileri sürebilir.”

Gerekçesi: “Maddenin ikinci fıkrası, … yeni bir hükümdür.

Maddenin üçüncü fıkrasında, …farklı olarak kefilin, asıl borçluya ait def’ilerin varlığını bilmeksizin ödemede bulunursa, kural olarak rücu hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Buna karşılık, asıl borçlunun, kefilin bu def’ileri bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat etmesi hâlinde kefil, bunlar ileri sürülmüş olsaydı borcun ödenmesinden kurtulacağı ölçüde rücu hakkını kaybedecektir.

Maddenin son fıkrası, …yeni bir hükümdür…”

215- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.599: “Gelecekte doğacak bir borca kefalette, borçlunun borcun doğumundan önceki malî durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmuşsa veya malî durumunun, kefalet sırasında kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu ortaya çıkmışsa, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak, borç doğmadığı sürece her zaman kefalet sözleşmesinden dönebilir.

Kefil, alacaklının kefalete güvenmesi sebebiyle uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “II. Kefaletten dönme” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”
Old 16-01-2011, 13:20   #46
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

(Madde 603 (Uygulama Alanı) - Madde 633 (Ortaklıktan Çıkma ve Çıkarılma/Genel Olarak) – Madde 634 (Ortaklık Payının Tasfiyesi) )

216- 818 S.K. m.493:Bir kimse mahdut bir zaman için kefil olupta bu zamanın inkızasını takip eden bir ay zarfında alacaklı bu bapta icraya veya mahkemeye müracaatla hakkını takip etmezse yahut takibatına uzun müddet fasıla verirse kefil kefaletten beri olur.”

YBK m.600:Süreli kefalette kefil, sürenin sonunda borcundan kurtulur”

Gerekçesi: “… farklı olarak, … diğer sözleşmelerde olduğu gibi, sürenin geçmesi kefalet sözleşmesinde de mutlak bir sona erme sebebi olarak kabul edilmiştir. Kefaletin süreli yapılması alacaklı ile kefil arasında gerçekleşmiş bir anlaşma sonucu olduğundan bu şekilde sona ermenin kabulünde alacaklının iradesine aykırı bir durum söz konusu değildir. Üstelik kefalet sözleşmesi, tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir ve kefil bu sözleşmeyle karşı bir edim elde etmeksizin borç altına girmektedir. Bu durumda karşıt iki menfaatten kefilinkinin korunmasının yeğlenmesi gerektiğinden madde bu şekilde düzenlenmiştir.”

217- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.603: “Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin hükümler, gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanunu ile kaynak İsviçre Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “E. Uygulama alanı” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…meselâ kefalet sözleşmesi yerine, üçüncü kişinin fiilini üstlenme sözleşmesi yapılmasında olduğu gibi, alacaklıların kefili koruyucu hükümlerden kurtulmalarının ve bunları dolanmalarının önlenmesi amaçlanmıştır.”

218- 818 S.K. m.527/2-c.2: Şahsi emeği için ayrıca tazminat isteyemez.”

YBK m.627/3:Yükümlü olmadığı hâlde ortaklık işleri için emek sarfetmiş olan bir ortak, hakkaniyetin gerektirdiği bir karşılık ödenmesini isteyebilir.”

Gerekçesi: “…Maddenin son fıkrasında, 818 sayılı Borçlar Kanununun 527 nci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinden farklı olarak, yükümlü olmadığı hâlde ortaklık işleri için emek sarfetmiş olan bir ortağın, hakkaniyetin gerektirdiği bir karşılık ödenmesini isteyebileceği hükme bağlanmıştır.”

219- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.633: Bir ortağın fesih bildiriminde bulunması, kısıtlanması, iflası, tasfiyedeki payının cebrî icra yoluyla paraya çevrilmesi veya ölmesi hâlinde, sözleşmede ortaklığın diğer ortaklarla devam edeceğine ilişkin bir hüküm varsa, bu durumlardan biri gerçekleştiğinde, o ortak veya temsilcisi ya da ölen ortağın mirasçısı ortaklıktan çıkabilir veya diğer ortaklar tarafından yazılı olarak yapılacak bir bildirimle ortaklıktan çıkarılabilir.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “2. Ortaklıktan çıkma ve çıkarılma / a. Genel olarak” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Böylece, âdi ortaklıktan çıkma ve çıkarılma konusundaki önemli bir ihtiyacın giderilmesine yönelik çağdaş bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemenin amacı, ortaklardan birinin ortaklıktan ayrılmak istediği veya ortaklıktan ayrılmasını gerektirecek yasal bir durum ortaya çıktığı takdirde, diğer ortaklara, ortaklığın sürdürülmesi konusunda, henüz ortaklığın kurulması aşamasında irade açıklamasında bulunma olanağını vermek ve bu suretle işleyen bir ortaklık sisteminin sona ermesini önlemektir. Ayrıca bu düzenleme, ölen ortağın mirasçılarıyla ortaklığı sürdürmek istemeyen diğer ortakları, ortaklığı tasfiye edip yeni bir ortaklık kurma zahmetinden kurtaracaktır…”

220- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.634:Bir ortağın ortaklıktan çıkması veya çıkarılması durumunda payı, diğer ortaklara payları oranında kendiliğinden geçer.

Diğer ortaklar, ortaklıktan çıkan veya çıkarılan ortağa, kullanımını ortaklığa bıraktığı eşyayı geri vermekle yükümlü oldukları gibi, kendisini ortaklığın muaccel borçlarından doğan müteselsil sorumluluktan kurtararak, ortak sıfatının sona erdiği tarihte ortaklık tasfiye edilmiş olsaydı ödenmesi gereken tasfiye payını ödemekle yükümlüdürler. Ortaklığın henüz muaccel olmayan borçları için diğer ortaklar, çıkan veya çıkarılan ortağı borçtan kurtarmak yerine, kendisine bir güvence verebilirler.

Çıkan veya çıkarılan ortağın tasfiye payı, ortaklık sıfatının sona erdiği tarih itibarıyla, mali işlerde uzman bir kişiye hesaplattırılır. Tarafların uzman kişi üzerinde anlaşamamaları durumunda bu kişi, hâkim tarafından atanır
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “b. Ortaklık payının tasfiyesi” kenar başlıklı yeni bir maddedir.

…Maddenin ikinci fıkrasına göre, …kullanılan “ortaklık tasfiye edilmiş olsaydı” şeklindeki ibare karşısında, tasfiye usulüne ilişkin Tasarının 644 üncü maddesinin göz önünde tutulması gerektiği açıktır. Buna karşılık, ortaklığın henüz muaccel olmayan borçları için diğer ortaklar, çıkan veya çıkarılan ortağı borçtan kurtarma yerine kendisine bir güvence verebileceklerdir…”
Old 16-01-2011, 13:22   #47
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

(Madde 635 (Malvarlığının Yetersizliği) – Madde 636 (Tamamlanmamış İşler) )

221- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.635:Ortaklık sıfatının sona erdiği tarihte, ortaklığın malvarlığı, borçlarını karşılamaya yetmezse, çıkan veya çıkarılan ortak, payına düşen borç tutarını, zarara katılmaya ilişkin düzenlemeler çerçevesinde diğer ortaklara ödemekle yükümlüdür.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “c. Malvarlığının yetersizliği” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

222- 818 S.K.’da yer verilmemiştir.

YBK m.636:Çıkan veya çıkarılan ortak, ortak olduğu dönemde henüz sonuçlanmamış işlerden doğan kâra veya zarara katılır.

Ortaklık sıfatı sona eren kişi, o hesap yılı sonu itibarıyla, tamamlanmış olan işler sebebiyle varsa ortaklıktan kendisine düşecek kâr payını; devam eden işler hakkında da gerekli bilgiyi isteyebilir
.”

Gerekçesi: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “d. Tamamlanmamış işler” kenar başlıklı yeni bir maddedir…”

223- 818 S.K.533’e ek.

YBK m.637/3:Kendisine yönetim görevi verilen ortağın, ortaklığı veya bütün ortakları üçüncü kişilere karşı temsil etme yetkisi var sayılır. Ancak, temsil yetkisine sahip yönetici ortağın yapacağı önemli tasarruf işlemlerine ilişkin yetkinin, bütün ortakların oybirliğiyle verilmiş olması ve yetki belgesinde bu hususun açıkça belirtilmiş olması şarttır.

Gerekçesi: “…Maddenin son fıkrasında, … farklı olarak, temsil yetkisine sahip yönetici ortağın yapacağı önemli tasarruf işlemlerine ilişkin yetkinin geçerliliği, bu yetkinin, bütün ortakların oybirliğiyle verilmiş ve yetki belgesinde bu hususun açıkça belirtilmiş olması koşullarına bağlanmıştır.”

224- 818 S.K. m.540’a ek.

YBK m.644/2-3-4:Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.

Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.

Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır
.”

Gerekçesi: “Maddenin ikinci fıkrası, …yeni bir hükümdür…

Maddenin üçüncü fıkrası, …yeni bir hükümdür…

Maddenin son fıkrası da, …yeni bir hükümdür...”
Old 16-01-2011, 15:28   #48
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
6- 818 S.K. m.13/2: “Hilâfı kanunda yazılı olmadıkça imzalı bir mektup veya aslî borcu üzerine alanlar tarafından imza edilmiş olan telgrafname tahriri şekil makamına kaim olur.”

YBK m.14/2: “Kanunda aksi öngörülmedikçe, imzalı bir mektup, asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinler de yazılı şekil yerine geçer.”

Gerekçesi: “…iletişim teknolojisinde ortaya çıkan yeni gelişmeler göz önünde tutularak, bunlara teyit edilmiş olmaları kaydıyla, faks veya buna benzer iletişim araçları ile güvenli elektronik imzayla gönderilip saklanabilen metinler de eklenmiş ve hükmün kapsamı genişletilmiştir. Ancak, söz konusu iletişim araçlarıyla gönderilen metinlerin yazılı şekil yerine geçmesi için, bunları alanlar tarafından teyit edilmiş olması şarttır. Güvenli elektronik imzayla gönderilen metinlerin ise, yazılı şekil yerine geçmesi için, 5070 sayılı Elektronik İmza Kanununa uygun olarak gönderilmesi ve alanlar tarafından bilgisayar ortamında kaydedilerek saklanabilmesi gerekir.


YBK m.14/2’ye göre “teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks“ yazılı şekil yerine geçmektedir. Örn: Bağışlama vaadinin geçerliliği yazılı şekle tabidir (818 S.K. m.238-YBK m.287/1). Faks ile bağışlama vaad edildiğinde "geçerlidir" diyebilmemiz için işbu faksın te’yidi “ne şekilde” yapılmış olmalıdır? Te’yitten kasıt, gerekçede açıklanmamıştır. Te’yitten anlaşılması gerekenin ne olduğuna ilişkin yapacağımız yorumlar neticesinde, kanuna bu şekilde bir ibare eklemenin gerekliliğini (?) ve/veya karmaşaya sebep olup olmayacağını tartışabiliriz (diye düşünüyorum)

Te’yit etmek, doğrulamaktır. Kanaatimce bir şeyin doğrulanması, yine onu yapan kişi tarafından yapılabilir. O halde A, (imzaladığı) bağış vaadini B’ye fakslar. Akabinde te’yidini yine A yapacaktır ve yine bu te’yit, A’nın imzasını ihtiva edecektir. Bu ahvalde burada amaçlanan (sadece) sözleşmenin in’ikadını belirlemek midir? Veya?

P.S: Örnekler çoğaltılabilir ve düzenlemenin, özellikle iki taraflı sözleşmelerde (yazılı şekle tabi olmayıp taraflarca yazılı şekilde yapılan sözleşmelerde yapılacak değişikliklerin de bu şekle itibarla yapılması gerektiği düşünüldüğünde) karmaşaya sebep olması kuvvetle muhtemeldir (diye düşünüyorum ). "Yeni gelişmelere" uygun olan bu düzenlemenin, "yazılı şekil" kavramı ve amaçladıkları ile bağdaşmayan bir düzenleme olduğu kanaatindeyim.

EK:

Alıntı:
Yazan Sinan Öztürk
...Faks iletişimi açısından ise durum biraz daha bulanıklaşmaktadır, zira teorik olarak faks metni bir imza ihtiva etmektedir. Ancak faks metni altındaki imzanın geçerli bir imza olarak tesbiti ciddi bir sorundur, zira

a) Faks teknolojisinin yapısı gereği bu imzanın orjinal metnin altında yer aldığından emin olmak imkansızdır (Örneğin bir başka metin altındaki imza fotokopi yoluyla gönderilmeden önce faks metni altına aktarılabilir)

b) Faks teknolojisinde irade beyanının beyan sahibi gözüken kişi tarafından göndermiş olup olmadığını anlamak çoğu kez mümkün değildir. (Faks makinelerinde zaman zaman gönderici numarası belirmekteyse de, bu numara göndericinin gerçek numarası olmayıp, yine gönderici tarafından belirlenen bir numaradır, dolayısıyla faks makinesini programlamayı bilen bir kişinin herhangi bir kişinin adı ve numarası ile faks göndermesi mümkündür)

c) Geleneksel bir yazılı metinden farklı olarak faks metni altındaki imzanın gerçekten göndericiye ait olup olmadığının bir uzman tarafından anlaşılması dahi çoğu kez mümkün olmayacaktır, zira bu araştırma faks/fotokopi metinlerde teknik olarak çok güçtür.

Dolayısıyla faks yoluyla gönderilen bir metnin de yazılı kabul edilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmelidir...

http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=4962
adresindeki şerhten alıntıdır.

Saygılar...
Old 16-01-2011, 20:01   #49
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu m.53’e göre Kamu İhale Kurumu, “tip sözleşme” hazırlamaya görevli ve yetkilidir. Yine aynı maddeye göre bu “tip sözleşmeler” Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulur.

4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu m.5’e göre “tip sözleşmeler”, Kanunun uygulanmasında uygulama birliğini sağlamak üzere hazırlanıp Resmi Gazetede yayımlanır. İdare de akdedeceği sözleşmede Tip Sözleşme hükümlerini esas alarak sözleşmeyi düzenler.

Ek bilgi:

4735 S.K. m.4/son: “Bu Kanun kapsamında yapılan kamu sözleşmelerinin tarafları, sözleşme hükümlerinin uygulanmasında eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir. İhale dokümanı ve sözleşme hükümlerinde bu prensibe aykırı maddelere yer verilemez. Kanunun yorum ve uygulanmasında bu prensip göz önünde bulundurulur

m.36: “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır”

6762 S.K. m.20/2: “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır.” (TTK Tasarısı m.18/2: “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.”)

Soru: İhale mevzuatına göre hazırlanan “tip sözleşmeler”deki hükümler “genel işlem koşulu maddeleri”ne göre değerlendirilebilecek midir?

P.S: (YBK m.20, gerekçeden bir bölüm: Genel işlem koşullarının tâbi olduğu emredici düzenleme açısından sözleşme ve koşullarını hazırlayan tarafın kamu tüzel kişisi olması, uygulama farklılığı doğurmayacaktır.)

http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=8765
http://www.turkhukuksitesi.com/showp...57&postcount=3

Saygılar...
Old 16-01-2011, 21:36   #50
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
13- 818 S.K. m. 41: “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

Ahlâka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur."


YBK m.49:Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlâka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”

Hakkında "hukuk kuralı" bulunmayan; fakat "ahlaka aykırı" olan -fiilin- sınırlarını belirlemek ziyadesiyle subjektif bir konudur ve 2.fıkra kanundan tamamen çıkarılmalıdır (diye düşünüyorum ). Gerçi bu konuda -gerekçelendirmek konusunda çok büyük çaba sarf edildiğini düşündüğüm- çok yeni bir içtihadımız var:

http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=7849

Saygılar...
Old 16-01-2011, 23:06   #51
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Hakkında "hukuk kuralı" bulunmayan; fakat "ahlaka aykırı" olan -fiilin- sınırlarını belirlemek ziyadesiyle subjektif bir konudur ve 2.fıkra kanundan tamamen çıkarılmalıdır (diye düşünüyorum ). Gerçi bu konuda -gerekçelendirmek konusunda çok büyük çaba sarf edildiğini düşündüğüm- çok yeni bir içtihadımız var:

http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=7849

Saygılar...

İkinci fıkra "zina" için kullanılabilir hale getirilmiş bir maddedir denilebilir mi?

P.S. Gerçi siz de bu kanaatte olmalısınız ki karar da eklemişsiniz. Sonradan fark etim.
Old 17-01-2011, 15:20   #52
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
İkinci fıkra "zina" için kullanılabilir hale getirilmiş bir maddedir denilebilir mi?

P.S. Gerçi siz de bu kanaatte olmalısınız ki karar da eklemişsiniz. Sonradan fark etim.



"Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlâka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”

Mes: Eş, -evli olduğunu bildiklerini ispatlayarak- "vesikalı hayat kadını"ndan ve/veya "jigolo"dan da tazminat talep edebilecek midir?

Saygılar...
Old 18-01-2011, 23:11   #53
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
YBK m.55: “...Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevî tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.

Gerekçesi: “…Tasarının 55 inci maddesinin ikinci fıkrası, bedensel zararlara ilişkin olmak üzere, 818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, yeni bir hükümdür…hâkimin… ağır bedensel zararlarda da zarar görenin yakınlarına, manevî tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği kabul edilmiştir. Ayrıca, 818 sayılı Borçlar Kanununda, ölüm hâlinde, “ölünün ailesi” yararına olmak üzere manevî tazminata karar verilebileceği öngörüldüğü hâlde, Tasarıda “ölenin yakınları” yararına olmak üzere manevî tazminata karar verilebileceği belirtilerek, hükmün kapsamı genişletilmiştir.”

"Ölenin yakınları"ndan anlaşılması gerekenler kimlerdir?

Yargıtay 21. HD, 26.05.2008 T., Esas: 2007/24255, Karar: 2008/7973:"Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir... Mahkemece ölen sigortalının anne babası ve kardeşleri ile birlikte amcası yararına da manevi tazminata hükmedilmiştir. Borçlar Kanununun 47. maddesi, ölenin ailesine dahil kişilerin manevi tazminat isteyebilecekleri kabul edilmiştir. Ölenin ailesinden maksat davacılar ile ölen arasında eylemli gerçek bir bağlılık ve ilişki bulunan kişilerdir. Davacı amca ile ölen arasında eylemli ve gerçek bir bağın bulunduğu kanıtlanmamıştır. Ayrıcalıklı bir özelliği ve koşulları bulunmadıkça ölenin amcasının BK'nun 47. maddesinden yararlanması hakkaniyet ölçülerine uygun düşmemektedir.

Mahkemece olgular dikkate alınarak davacı amca yönünden davanın reddine karar vermek gerekirken istemin kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir..."

Ölen ile manevi tazminat talep eden kişi arasındaki yakınlığın değerlendirilmesinde hangi kriterler göz önünde bulundurulacaktır ve bu, ne şekilde ispatlanacaktır?

Saygılar...
Old 18-01-2011, 23:28   #54
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz


"Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlâka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”

Mes: Eş, -evli olduğunu bildiklerini ispatlayarak- "vesikalı hayat kadını"ndan ve/veya "jigolo"dan da tazminat talep edebilecek midir?

Saygılar...

Hayat kadını veya hayat erkeğinin "zarar vermek amacıyla" kasten ilişkiye girdiğini biraz zor ispatlar üstadım. (Buradaki) Karine, zarar vermek amacıyla değil maddi kazanç amacıyla olduğu yönündedir. Aksini ispatlamak da epeyce zordur.

Saygılar,
Old 18-01-2011, 23:30   #55
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Hayat kadını veya hayat erkeğinin "zarar vermek amacıyla" kasten ilişkiye girdiğini biraz zor ispatlar üstadım. (Buradaki) Karine, zarar vermek amacıyla değil maddi kazanç amacıyla olduğu yönündedir. ksini ispatlamak epeyce zordur.


Evli bir insanla beraber olan kişinin, beraber olduğu kişinin eşine zarar verme kastı olduğu karine olarak mı kabul ediliyor üstadım

Saygılar...
Old 18-01-2011, 23:33   #56
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Evli bir insanla beraber olan kişinin, beraber olduğu kişinin eşine zarar verme kastı olduğu karine olarak mı kabul ediliyor üstadım

Saygılar...

Öyle bir şey yazdığımı sanmıyorum üstadım.

Hayat kadını (karine olarak) para kazanmayı amaçlar! Sizin sorunuza karşı, bunu söylüyorum.

Saygılar,
Old 18-01-2011, 23:37   #57
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Öyle bir şey yazdığımı sanmıyorum üstadım.

Hayat kadını (karine olarak) para kazanmayı amaçlar! Sizin sorunuza karşı, bunu söylüyorum.

Saygılar,

Öyle bir şey yazdınız demedim üstadım Demem odur ki; bir insanın, evli biriyle beraberliğinde "o insanın evli olduğunu bilerek"ilişkisinin olması=beraber olduğu kişinin eşine/evlilik kurumuna (veya her ne şekilde anlaşılırsa) zarar kastı şeklinde bir sonuç çıkarılıyorsa verdiğim örnekte de böyle bir sonuca gitmek çok zor olmasa gerek (diye düşünüyorum )

Sonradan eklenen not: Sizce, Yargıtay kararındaki kadın, aslında para karşılığı beraber olduklarını ve amacının bu olduğunu ispatlasaydı bu şekilde bir sonuç çıkmazdı diyebiliyor muyuz üstadım?

Saygılar...
Old 18-01-2011, 23:44   #58
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Öyle bir şey yazdınız demedim üstadım Demem odur ki; bir insanın, evli biriyle beraberliğinde "o insanın evli olduğunu bilerek"ilişkisinin olması=beraber olduğu kişinin eşine/evlilik kurumuna (veya her ne şekilde anlaşılırsa) zarar kastı şeklinde bir sonuç çıkarılıyorsa verdiğim örnekte de böyle bir sonuca gitmek çok zor olmasa gerek (diye düşünüyorum )

Saygılar...

Bir hocamızın (rahmetlinin) yaklaşık olarak şu içerikte olan sözünü(veya nasihatini) hiç unutmuyorum:

"Hukuk kurallarını esnetmek çoğu zaman fayda getirir. Ancak bu işi yapacak kişilerin ehil hukukçular olması zorunludur. Aksi takidirde o kurallar esnetilmek istenirken, sağa çekeyim, sola çekeyim denirken çat diye orta yerinden kırılır. Elinde kalır!"

Yani demem o ki, bu maddeleri de o manada fazlaca zorlamak steyenler olabilir mi, evet olabilir... Ama kanun maddesi ellerinde kalır.
Old 18-01-2011, 23:48   #59
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Bir hocamızın (rahmetlinin) yaklaşık olarak şu içerikte olan sözünü(veya nasihatini) hiç unutmuyorum:

"Hukuk kurallarını esnetmek çoğu zaman fayda getirir. Ancak bu işi yapacak kişilerin ehil hukukçular olması gerekir. Aksi takidirde o kurallar esnetilmek istenirken, sağa çekeyim, sola çekeyim denirken çat diye orta yerinden kırılır. Elinde kalır!"

Yani demem o ki, bu maddeleri de o manada fazlaca zorlamak steyenler olabilir mi, evet olabilir... Ama kanun maddesi ellerinde kalır.

O halde "kanun maddesi yokken" kimin elinde kaldığı belli olan konunun, kanunla düzenlendikten sonra farklı ellerde kalmasını ümit ediyorum

Saygılar...
Old 19-01-2011, 13:59   #60
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
17- 818 S.K. m. 49/2: “Hâkim, manevi tazminatın miktarını tâyin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.”

YBK’da yer verilmemiştir.

Gerekçesi: “…Tasarının 57 nci maddesine alınmamıştır… Tasarının 51 inci maddeleri uyarınca, hâkim tazminat miktarını belirlerken, “hâl ve mevkiin icabını / durumun gereğini”, yani saldırının kişilik hakkı zedelenen kişinin manevî kişilik değerlerinde sebep olduğu eksilmeyi göz önünde tutmalıdır. Bu eksilmenin ise, sıfatı ve makamı daha yüksek ve ekonomik durumu daha iyi olan taraf bakımından çok, diğer taraf için az olduğu şeklinde bir kurala bağlanması yanlış olur… bunların maddede gereksiz yere tekrar edilmesi, herkesin kanun önünde eşit olduğu ilkesine de aykırı görülmüştür.”

51.madde: "Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.

Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür."

57. maddenin gerekçesine göre 51. maddedeki "durumun gereği" 818 S.K. m.43'teki "hal ve mevkiin icabına" şeklinde anlaşılacaktır.

"Mevkiin icabına" şeklinde anlaşılması halinde düzenlemenin; gerekçedeki "Bu eksilmenin ise, sıfatı ve makamı daha yüksek ve ekonomik durumu daha iyi olan taraf bakımından çok, diğer taraf için az olduğu şeklinde bir kurala bağlanması yanlış olur" ve "herkesin kanun önünde eşit olduğu ilkesine de aykırı görülmüştür" açıklamaları ile çelişki doğuracağı kanaatindeyim.

O halde tarafların mevkiine ve ekonomik durumlarına bakılmayıp karar verilecek dersek, tek tip olaylarda tek tip tazminat mı belirlenecektir?

Örn:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 21.10.2009 T., Esas: 2009/2-410, Karar: 2009/447: "...değerlendirildiğinde taktir edilen 100.000 TL manevi tazminatın hakkaniyete uygun olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir...Manevi tazminat, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilmiş bir telafi şekli olup boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi halinde manevi tazminata hükmedilir.


Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde ise kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ve tarafların ekonomik sosyal durumu nazara alınmalıdır. Tüm dosya kapsamından davalı-k.davacı kocanın eşini başka bir kadınla aldattığı sabit olup evlilik birliği bu nedenle sona ermiştir. Davacı-k.davalı kadına boşanmaya neden olan olaylar sebebiyle kusur izafe edilemez. Kaldı ki, somut olayda dosya kapsamından da anlaşıldığı üzere Borçlar Kanunu 44. maddenin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. O halde dosyadaki belgelerden ekonomik durumunun çok iyi olduğu anlaşılan koca aleyhine verilen manevi tazminat miktarı yerinde olup, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir..."

Yukarıdaki karara konu dava dosyası münderecatı ile örtüşen başka bir olayda da 100.000 TL manevi tazminata hükmedilebilecektir veya artık böyle bir dava için 100.000 TL manevi tazminata hükmedilemeyecektir diyebilir miyiz?

P.S: "Manevi tazminat talep eden davacının sıfatı açısından değerlendirme yapılırken eşitlik" söz konusu olacak şeklindeki bir yaklaşımda karşı tarafın ekonomik durumu önem arz ettikten sonra bu iki hususun birbirinden ayırdedilmesi mümkün müdür?

Saygılar...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı Tbmm Adalet Komisyonunda Kabul Edildi tükenmez kalem Hukuk Haberleri 0 26-12-2008 21:12
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Tazminat Dilge Borçlar Hukuku Çalışma Grubu 0 24-12-2008 08:50
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı 4. madde Ahmet Turan Borçlar Hukuku Çalışma Grubu 4 17-05-2007 10:12


THS Sunucusu bu sayfayı 0,19656396 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.