Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Acİl Olarak 3 Tane Ycgk Karari Lazım!!!

Yanıt
Old 05-07-2009, 18:46   #1
cuneydaltıparmak

 
Neşeli Acİl Olarak 3 Tane Ycgk Karari Lazım!!!

Değerli Üye Arkadaşlarım Yargıtay'ın aşağıdaki kararlarına acilen ihityaç duymaktayım.
İlgilenirseniz Sevinirim. Şimdiden Çok Teşekkürler
* 23.03.2004 gün ve 12-68;
* 09.10.2001 gün ve 181-204;
* 21.10.1997 gün ve 99-202 sayıl YCGK kararları
Old 05-07-2009, 19:28   #2
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan 1.

T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2004/1-12
Karar: 2004/68
Karar Tarihi: 23.03.2004

ÖZET: Sanığın, yılbaşı kutlamaları sebebiyle havai fişek gösterisinden esinlenerek hareket ettiği yolundaki savunması, birlikte olduğu tanıklarca da doğrulanmıştır. Sanığın balkondan havaya ateş etme isteği, komşulara karşı ayıp olacağını belirten eşi tarafından engellenince, sanık bu kez komşuları tarafından görülemeyen sair cephedeki tuvalete gidip pencereden ateş etmiştir. Sanık bu pencereden dışarıyı görme olanağı bulunmadan ve çakılı tahta ile dış cephedeki sütunlar sebebiyle silahını belirli bir yöne doğrultma olanağı da bulmadan ateşlemiştir. Silahın yöneltildiği doğrultuda esasen geniş ve boş bir arazi olup, sanık da bu sebeple ateş ettiğini savunmaktadır. Sanık ile öldürülen arasındaki mesafe, tabancanın <etkili atış> mesafesinin çok çok üzerinde olup, hayatın olağan koşulları içinde bu mesafeden isabetli atışın düşünülemeyeceği de dikkate alındığında, ister yaralamaya, isterse öldürmeye yönelik olsun: "gayrı muayyen kasıt"tan söz edilemeyeceği ve bunun doğal sonucu olarak sanığın gayrı muayyen kasıtla adam öldürme veya kastın aşılması suretiyle adam öldürmeden sorumlu tutulamayacağı sonucuna varılmaktadır. İhtimal öngörmesi dahilinde bulunmakla birlikte bu neticenin sanık tarafından istenmediği saptandığından, sanığın tedbirsizlik ve dikkatsizlik şeklinde gerçekleşen taksirli hareketinden sorumlu tutularak işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç ve doğurduğu sonuç da nazara alınıp temel cezanın asgari haddin üzerinde tayini suretiyle cezalandırılmasına karar verilmesi gerekmektedir.

(765 S. K. m. 29, 455)

Dava: Sanık Şaban Özgün'ün kasten adam öldürmek suçundan TCY'nın 448 ve 59/2. maddeleri uyarınca 20 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında TCY'nın 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına, suçta kullanılan tabancanın zoralımına, halkta korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde ateş etmek suçundan TCY'nın 264/7 ve 59/2. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına ait ve kısmen kendiliğinden temyize tabi bulunan hükümler sanık vekilleri tarafından da temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1.Ceza Dairesinin 28.4.2003 tarih ve 4428-748 s. kararı ile; sanık hakkında halkta korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde ateş etmek suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verilmiş, kasten adam öldürme suçu yönünden kurulan hükmün ise;

<1- Sık sık tabancası ile evi ve civarında ateş etme alışkanlığında bulunan ve bu nedenle mahalle sakinlerini rahatsız ve tedirgin eden sanığın, olay gecesi ikamet ettiği apartman dairesinin tuvalet penceresinden müteaddit el ateş etmesi ile kuş uçuşu 116 metre mesafede ve kot farkı nedeniyle 30-35 metre aşağıda bulunan apartmanın 1. katındaki dairesinin mutfağında pencere kenarındaki çekyatın üzerinde yatmakta olan maktulün başına bir kurşun isabeti sonucu ölüm husule gelmesinde;

Olay yeri zaptı ve krokisi ile fotoğraflardan tesbit edildiği üzere o mahalde oturmakla evinin karşısında insanların ikamet ettiği başka binaların bulunduğunu bilen, tabancaya ve ateş etmeye merakı olmakla silahının gücünü ve etkili mesafesini de bilecek konumda bulunan sanığın, raporlara ve yapılan uygulamalı keşfe göre bu mesafeden etkili olabildiği tespit edilen tabancası ile, kendi boyunun üzerinde olmakla dışarıyı görmeden evinin tuvalet penceresinden tabancalı elini dışarı çıkararak birçok el ateş etmesi, fakat atışlarının havaya ve yukarıya doğru ateş edecek birinin normal pozisyonu icabı tabancalı elini havaya ve yukarıya dikmek suretiyle değil elini özellikle aşağıya doğru eğerek karşı binaların bulunduğu istikamete tevcihle yapmasına ilaveten mermilerin ekserisinin maktulün evinin duvarına, bir merminin de aynı duvarda bulunan pencere camını delerek maktulün başına isabet etmesi karşısında, insanlara mermi isabeti ihtimalinin bulunduğunu öngörebilecek halde bulunan sanığın bu ihtimali göze alarak, bu binanın duvar ve penceresini hedef alıp bu kasıtla ateş ettiğinin kabulü gerekmekle, suçun tedbirsizlik ve dikkatsizlikle işlendiğinden bahisle bozma öneren tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir,

Açıklandığı üzere suç taksirle değil kasten işlenmekle birlikte aradaki mesafeye, görmeden ateş edilmesine, öldürücü nahiyeye isabet imkan ve ihtimalinin kısıtlı olmasına ve öldürme kastında netlik sağlanamamasına göre, sanığın iradi hareketinin sonucundan sorumlu tutularak TCK. nun 452/1. ve 59. maddeleri ile tecziyesi yerine yazılı biçimde suçun kasten adam öldürme olarak vasıflandırılması,

2- Suç tarihinin karar başlığında 1.1.2002 yerine 31.12.2001 olarak yazılması,

3- Uygulamaya göre de TCK. nun 33. maddesinin tatbikinde TMK. nun 471. maddesinin gözetilmemesi,> isabetsizliklerinden bozulmasına, sair nedenler yönünden oybirliği, ancak (1) no.lu bozma sebebi yönünden oyçokluğu ile, Daire Başkanı Sadık Mollamahmutoğlu'nun suç vasfının TCK. nun 455. maddesine mümas olduğu, Üyeler Muammer Ünsoy ve İhsan Erbaş'ın suçun gayrımuayyen kasıt altında adam öldürme niteliğinde bulunduğu yolundaki karşı oyları ve oyların CYUY'nın 385. maddesi uyarınca içtimaı suretiyle karar verilmiştir.

(2) ve (3) no.lu bozma nedenlerine uyan Yerel Mahkeme (1) no.lu bozma nedenine karşı 9.7.2003 tarih ve 60-67 sayı ile;

<Sık sık tabancası ile evi ve ev civarında ateş etme alışkanlığında bulunan ve bu nedenle mahalle sakinlerini rahatsız ve tedirgin eden sanığın olay gecesi ikamet ettiği apartman dairesinin tuvalet penceresinden müteaddit el ateş etmesi ile kuş uçuşu 116 metre mesafede ve kot farkı nedeniyle 30-35 metre aşağıda bulunan apartmanın birinci katındaki dairesinin mutfağında pencere kenarında çekyatın üzerinde yatmakta olan maktulün başına kurşun isabet etmesi sonucu ölüm husule gelmiştir. Olay yeri zaptı ve krokisi ile fotoğraflardan da tesbit edildiği üzere o mahalde oturmakla evinin karşısında insanların ikamet ettiği başka binaların bulunduğunu bilen, tabancayla ateş etmeye meraklı olmakla silahın gücünü ve etkili mesafesini de bilecek konumda bulunan sanığın raporlara ve yapılan uygulamalı keşfe göre bu mesafeden etkili olabildiği tesbit edilen tabanca ile kendi boyunun üzerinde olmakla dışarıyı görmeden evinin tuvalet penceresinden tabancayla elini dışarıya çıkartarak birçok kez ateş ettiği, fakat atışlarını havaya ve yukarıya doğru ateş edecek birinin normal pozisyonu icabı tabancalı elini havaya ve yukarıya dikmek suretiyle değil elini özellikle aşağıya doğru eğerek karşı binaların bulunduğu istikamete tevcih yapmasına ilaveten mermilerin ekserisinin maktulün evinin duvarına, bir merminin de aynı duvarda bulunan pencere camını delerek maktulün başına isabet etmesi karşısında, insanlara mermi isabeti ihtimali bulunduğunu ön görebilecek halde bulunan sanığın bu ihtimali göze alarak bu binanın duvar ve penceresini hedef alıp bu kasıtla ateş ettiğinin kabulü gerekmektedir.> gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de kendiliğinden temyize tabi bulunması ve sanık vekili ile C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C. Başsavcılığının <bozma> istekli 12.1.2004 tarihli tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın gayrımuayyen kasıtla adam öldürme suçundan TCY'nın 448 ve 59/2. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Dairenin CYUY'nın 385. maddesi uyarınca oluşan çoğunluk görüşü ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, öldürme eyleminin niteliğine ilişkindir.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından kast, gayrı muayyen kast, kastın aşılması ve taksir kavramlarının incelenerek karşılaştırılması gerekir.

Suçun ilk unsuru olan <kanuni tanıma uygunluk> veya kısaca <kanuni unsur>un anlamı, işlenen fiilin kanunda tanımlanan suç tipine uygun olması demektir.

Öte yandan, Çağdaş Ceza Hukukunda cezalandırılan fiiller yalnızca iradi olanlardır. <Manevi unsur> olarak adlandırılan suçun iradiliği ise, suçun bir sair unsurunu oluşturmaktadır. Failin işlediği bir fiilden dolayı sorumlu tutulabilmesi için, genel olarak Ceza Hukuku sisteminde kusurlu bir biçimde harekete ehil olması, başka bir deyişle isnat yeteneğine sahip olması, özel olarak da suçta, olayda fiilen kusurlu olması gerekir. (Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Genel Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul-2003, s.183) Suçun sübjektif, psikolojik veya manevi unsuru olarak ifade edilen bu unsur, fail yönünden ele alındığında kusur, fiil yönünden söz konusu edildiğinde kusurluluk olarak ortaya çıkmaktadır. (Prof. Dr. Kayıhan İçel, Ceza Hukukunda Taksirden Doğan Sübjektif Sorumluluk, İstanbul, 1967, s.7)

Suçun bir başka unsuru da <fiilin varlığı>dır. Çağdaş hukuki anlayışta, eylem haline dönüşmeyen fikir ve düşünceden dolayı sorumluluk söz konusu olmadığından, suçun varsayılması için maddi bir fiil, eyleme ihtiyaç bulunmaktadır. Fiil denilince de bundan, hareket, netice ve bu ikisi arasındaki nedensellik bağının anlaşılması gerekir. İşte eylem, netice ve nedensellik bağlantısından oluşan bu bütüne de suçun <maddi unsuru> adı verilir.

Şayet kanuni tipe uyan, hukuka aykırı ve icraya başlandığını gösteren bir hareket bulunuyorsa, failin kusurluluğu, harekete anlam ve yön vermek, failin sorumluluk sınırını çizmek, yapılan hareketi nitelendirebilmek bakımından ön plana geçer ve netice ile irade arasında ortaya çıkabilecek muhtemel farklar, prensip itibariyle, irade lehine çözümlenir.

Bu bakımdan, kusurluluğun çeşitleri ve koşulları ile hukukumuzda düzenleniş biçimi üzerinde de durmak gereklidir.

Maddi unsur ile fail arasında ruhi bir bağlantıdan ibaret olan kusurluluk çeşitli şekillerde görülebilir. (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Suçun Yasal Unsurları Nazariyesi, İstanbul, 1949, s.85) Kusurluluğun esas şekli <sübjektif sorumluluk>tur. Sübjektif sorumluluk, kasttan doğan sübjektif sorumluluk ve taksirden doğan sübjektif sorumluluk olmak üzere başlıca iki kategoriye ayrılır; bu ikisine <kabahatlerde kusurluluk> denilen bir üçüncüsünün eklenmesi de mümkündür. Ancak bunlar dışında ve yasanın açıkça gösterdiği hallere özgü olmak üzere bir objektif sorumluluk hali de vardır. (Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Prof. Dr. Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt II, 12. bası, İstanbul-1999, s.209)

Kast, Türk Ceza Yasasında tanımlanmamıştır. Ancak, 45. maddenin 1.fıkrasında <Cürümde kastın bulunmaması cezayı kaldırır> denmek suretiyle kast kuralı ve tüm cürümlerde kastın aranması zorunluluğu belirtildikten sonra, <Failin bir şeyi yapmasının veya yapmamasının neticesi olan bir fiilden dolayı yasanın o fiile tertip ettiği ahval müstesnadır> hükmü getirilerek, sözü geçen kuralın istisnası gösterilmiştir. Bu istisna, bazı cürümlerin taksirle işlenmesi halinde failin cezalandırılmasına olanak sağladığı gibi, kastedilen neticeden daha ağır bir neticenin gerçekleşmesi halinde failin aşırı sonuçtan dolayı cezalandırılmasını da olanaklı kılmıştır.

Öğretide ise, kastı açıklayan teoriler üç ana grup altında toplanmıştır.

Tasavvur teorisi taraftarlarınca kast; tipe uygun hareketin önceden tasavvur ve idrak olunmasından ibarettir: kastın varlığı için neticenin istenmesi ve bunun gerçekleşmesi için hareket edilmiş olması gereksizdir. Ancak bu kuram, kast ve taksir kavramları arasında karışıklık doğurduğu ve iradiliğin anlamını kişi aleyhine genişlettiği gerekçesiyle eleştirilmiştir.

İrade teorisi taraftarları ise kasdı, <belli bir sonuca yönelmiş irade> şeklinde tanımlamışlar, bu görüşte, iradenin kapsamının ve bir kimsenin neleri istemiş olacağının belirlenmesi konusundaki güçlükler sebebiyle eleştirilmiştir.

Her iki teoriyi bağdaştırıcı nitelikte olan ve öğretide de ağırlıklı görüş olup, uygulamada da kabul gören, <karma teori> veya sair adıyla <bilinç ve irade teorisi>nde ise kast; kanunun suç saydığı bir eylemi ve onu meydana getirecek hareketin sonuçlarını bilerek ve öngörerek, isteyerek işleme iradesidir.

Kısaca, <öngörülen ve suç oluşturan bir fiili gerçekleştirmeye yönelen irade> şeklinde tanımlanan kastın iki unsuru bulunmaktadır.

Bunlardan ilki; düşünme ve öngörme (bilme) unsurudur. Buna göre, failin kasten hareket etmiş sayılabilmesi için, tipe uygun hareketi, önceden düşünüp öngörmüş, zihninde canlandırmış olması gerektiği gibi, sonucu da düşünmüş ve öngörmüş olmalıdır. Bu sonuç, icra suçlarında ve ihmal suretiyle icra suçlarında kanunun yasakladığı, ihmal suçlarında ise failin gerçekleştirmek istemediği, ancak kanun tarafından gerçekleştirilmesi emredilen neticedir.

Kastın ikinci unsuru ise; irade (isteme) unsurudur. Kastın varlığı için, hareketten doğacak sonucun yalnızca düşünülmesi ve öngörülmesi, kısaca bilinmesi yeterli değildir. Ayrıca sonucun da istenmesi gerekir. Buna kastın irade (isteme) unsuru denir.

Fail, hareketinden doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket etmişse kast gerçekleşmiştir. Buna karşılık, fail belirli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse, failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul olunur. Çünkü fail, asıl kastettiğinden başka, hareketinden doğacak sair sonuçları tahmin ettiği veya öngördüğü durumda hareketini devam ettirmiştir. Dolaylı kast olarak adlandırılan bu kast türüne, belli olmayan kast, gayrimuayyen kast, olursa olsun kastı veya dolus eventualis de denilmektedir. (Nur Centel, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 2.Bası, s.349, Artuk-Gökcen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, s.597 vd.), (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt.2, sayılı 293 vd, Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, s.139 vd., Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.312 vd.)

Esasen bir objektif sorumluluk biçimi olan kastın aşılması ise Ceza Yasamızın 452. maddesinde düzenlenmiştir. Kastın aşılması halinde tek netice vardır; fakat bu netice failin maksadından daha ağırdır. İşte bu ağır netice ya fiilin ayrı ve bağımsız bir hukuki nitelik kazanmasını, yani yeni bir suç tipinin ortaya çıkmasını gerektirir, ya da aynı aşırı netice suçun bir ağırlatıcı nedenini oluşturur. Birinci olasılık kastın aşılması halini, ikinci olasılık ise, bir objektif sorumluluk şeklini, yani netice nedeniyle ağırlaşmış olan suçlar kategorisini meydana getirir.

Aşırı kastın faile yüklenmesi için başlıca koşul, belli bir neticenin meydana getirilmesine yönelmiş kasıtlı bir hareketin bulunmasından ibarettir. İlk hareket kasıtlı değilse, kastın aşılmasından söz edilemez. Esasen ortada kasıt bulunmayacağı için, olsa olsa taksirli bir suç söz konusu olur. Keza fail, iradesinin ait olduğu sonuçtan başka, sair bir kısım neticelerin doğabileceğini öngörmüş ve bunları da istemiş ise, yine yalnızca kasıtlı bir suç bulunur ve kastın aşılması söz konusu edilmez.

Yasamızda taksir tanımlanmamış olmakla birlikte, taksirle adam öldürmeye ait 455. maddeyi göz önünde bulundurduğumuzda, taksirin <tedbirsizlik>, <dikkatsizlik>, <meslek ve sanatta acemilik> ve <nizamat, evamir ve talimata riayetsizlik> gibi bir kusurluluğu belirttiğini görürüz. Taksirin unsurlarını beşe ayırmak mümkündür: a) fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması, b) hareketin iradiliği, c) neticenin iradi olmaması, d) hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması, e) neticenin öngörülebilmesidir.

Neticenin istenmemiş olması (iradi olmaması), taksirin önemli bir özelliğini oluşturmakta ve onu kasttan, özellikle gayrımuayyen kasttan ayırmaktadır. Çünkü tüm kast şekillerinde olduğu gibi, gayrı muayyen kastta da, netice iradenin içindedir. (Kayıhan İçel, age, s.165) Yine, neticenin öngörülebilir olması, taksirin başlıca şartını hatta sınırını oluşturur. Netice öngörülebilir değilse, bu gibi neticeleri doğurabilecek hareketlerde bulunmaktan çekinmesi kimseden doğal olarak istenemeyeceği için, ortada kusurluluk kalmaz ve artık bir kaza veya tesadüfün bulunduğundan söz edilir.

Bilinçli taksir kavramı ise TCY'nın 45. maddesine 8.1.2003 günlü ve 4758 s. Kanun ile eklenen son fıkra sebebiyle hukukumuza yeni girmiş olup, anılan fıkrada, <Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu durumda ceza .......... arttırılır.> hükmüne yer verilmiştir. Taksirden söz edilebilmesi için neticenin öngörülebilir olması gerekli ve yeterli olmasına karşılık, bilinçli taksir halinde failin somut olayda ayrıca bu neticeyi öngörmüş olması da gereklidir.

Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla özellikle görevlidir.

Ancak kastın ikinci unsurunu oluşturan irade unsuru (neticenin istenmesi) ile neticenin öngörülmesi birbirinden farklı kavramlardır. Bilinçli taksirde netice somut olarak öngörüldüğü halde, istenmemiştir. Mesela, kalabalık bir sokakta otomobilini süratle kullanan şoför; atış poligonunun etrafına gereken engelleri bilerek koymayan memur; tüm yolcuların tramvaya binip binmediğinden emin olmadan hareket eden vatman; neticeyi öngördükleri durumda istememektedirler. Bu nedenle, şayet netice gerçekleşirse, söz konusu şahıslar kasıttan değil, fakat, bilinçli taksirden dolayı sorumlu tutulacaklardır. (Kayıhan İçel, age, s.165)

Bilinçli taksir ile gayrımuayyen kastın ayırıcı vasıfları konusunda Prof. Dr. Ayhan Önder; <Bilinçli taksirde fail neticenin meydana gelmeyeceği kanısındadır, neticenin meydana gelmesini istemez, gerçekleşmemesi için gerekeni yapar ve gerçekleşme imkan ve ihtimalinin varlığını kabul durumunda hareketini yapmaktan vazgeçer. Sair ifade ile fail bilinçli taksirde neticenin gerçekleşmemesine gereken önemi verir ve bunu ciddiye alır veya neticenin gerçekleşmeyeceği arzu, düşünce ve beklentisi içindedir. Gayrimuayyen kastta ise fail hareketinin hukuka aykırı netice meydana getirebileceğini öngörmekle beraber, meydana gelmesi mümkün ve muhtemel netice onu hareketi yapmaktan alıkoymaz, sair bir ifade ile tasavvur edilen neticenin meydana gelmesi halinde fail bu neticeyi kabullenmiştir. Bu kabullenme, failin netice ile olan subjektif ilişkisini kast içinde, doğrudan doğruya kast biçiminde olmasa dahi kurmuş olur. Artık, neticenin istenmemiş olduğundan söz edilemez. Gayrı muayyen kastın bu prensibini koyduktan sonra bunu bilinçli taksirden ayıran kıstas formüle edilebilir, fail neticenin meydana gelebileceğini düşündüğü ve öngördüğü, bu neticenin gerçekleşme imkan ve ihtimalinin varlığı karşısında hareketinden vazgeçmemekte ise gayrımuayyen kastı vardır. Buna karşı neticenin meydana gelme ihtimaline karşılık fail hareketini yapmayacaktı diyebileceğimiz halde fail kasıtla değil şuurlu taksirle hareket etmiştir. Kısaca, netice öyle veya böyle gerçekleşse dahi hareket edeceğim diyen fail gayrı muayyen kasıt içindedir.> demektedir. (Prof. Dr. Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1989, Cilt II, sayılı 303 vd.)

Bu açıklamalar ışığında somut olayı incelediğimizde;

Sanığın ailesi ile birlikte evlerinde yılbaşı kutlaması yaptıktan sonra saat 24.00 sıralarında yapılacak olan havai fişek gösterilerinden hemen önce balkona çıkıp silah atmak istediği, ancak eşinin <komşulara karşı ayıp olur, balkondan ateş etme> diye uyarıda bulunması üzerine, bu kez evin sair cephesinde bulunan tuvalete gidip pencereden ateş ettiği, mermilerden birinin ilerideki bir apartmanın birinci katındaki dairesinin mutfak camını kırarak içeride televizyon izlemekte olan maktul Fikret Şahin'in başına isabet ederek ölümüne neden olduğu dosyadaki kanıtlardan anlaşılmaktadır.

Olaydan sonra yapılan keşifte saptanan bulgulara göre; ateş edilen tuvalet penceresi 55x60 cm ebadında olup yukarıdan aşağı doğru 30 cm kadar açılabildiği, kendi boyu ve pencerenin yerden yüksekliğine göre sanığın ancak ayaklarının ucuna yükselip pencereden elini çıkarabildiği ve dışarıyı görmeden ateş edebildiği, pencerenin dış üst kısmında yere paralel olarak çakılan tahta sebebiyle silahın yukarı doğru ateşlenmesi mümkün olmadığı gibi yine pencerenin dış kısmındaki sütunlar sebebiyle silahın sağ ve sol tarafa da kısıtlı şekilde yöneltilebildiği, ateş edilen yer ile maktulün vurulduğu yer arasında 116 metre mesafe olduğu, ateş edilen binanın maktulün oturduğu binadan 25-30 metre kadar yüksek kot seviyesinde bulunduğu, her iki bina arasında başkaca yapı bulunmayıp, top sahası ile boş arazi ve ağaçların olduğu, maktulün oturduğu binanın yan ve ön cephesinde toplam beş mermi çekirdeği izi bulunduğu anlaşılmaktadır.

Öldürülenin kafatasından çıkarılan mermi çekirdeği ile karşılaştırması yapılarak suçta kullanıldığı ekspertiz raporu ile saptanan 9 mm çapında, sanığa ilişkin ruhsatlı tabancanın katalogunda; 15+1 mermi kapasiteli ve ilk hızının 360/sn olduğu, üreten firmanın gönderdiği yazıda; bu tabancanın etkili menzilinin %10 eksiği ve fazlasıyla 70 m. olduğu, Adli Tıp Kurumu Fizik Balistik İhtisas Dairesinden aldırılan mütalaada ise; ateşli silahlarda tesir mesafesi çeşitli sebeplerle değişmekle birlikte, suçta kullanılan silahın tesir mesafesinin 60 metre civarında kabul edildiği, azami menzilinin de 1000 metre civarında olduğu belirtilmektedir.

Bu kanıtlara göre değerlendirme yaptığımızda;

Sanığın ölenle herhangi bir husumetinin bulunmaması, birbirlerini tanımaları, sanığın atış yaptığı yerin özellikleri ile öldürülenin vurulduğu sırada bulunduğu yer, atış mesafesi, olay sırasında maktulün oturduğu yerin güneşlik ve perdelerinin çekili olması gibi olgular dikkate alındığında, doğrudan maktulün hedef alınmadığı, eylemde <muayyen adam öldürme kastı>nın söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan sanığın, yılbaşı kutlamaları sebebiyle havai fişek gösterisinden esinlenerek hareket ettiği yolundaki savunması, birlikte olduğu tanıklarca da doğrulanmıştır. Sanığın balkondan havaya ateş etme isteği, komşulara karşı ayıp olacağını belirten eşi tarafından engellenince, sanık bu kez komşuları tarafından görülemeyen sair cephedeki tuvalete gidip pencereden ateş etmiştir. Sanık bu pencereden dışarıyı görme olanağı bulunmadan ve çakılı tahta ile dış cephedeki sütunlar sebebiyle silahını belirli bir yöne doğrultma olanağı da bulmadan ateşlemiştir. Silahın yöneltildiği doğrultuda esasen geniş ve boş bir arazi olup, sanık da bu sebeple ateş ettiğini savunmaktadır. Sanık ile öldürülen arasındaki mesafe, tabancanın <etkili atış> mesafesinin çok çok üzerinde olup, hayatın olağan koşulları içinde bu mesafeden isabetli atışın düşünülemeyeceği de dikkate alındığında, ister yaralamaya, isterse öldürmeye yönelik olsun: <gayrı muayyen kasıt>tan söz edilemeyeceği ve bunun doğal sonucu olarak sanığın gayrı muayyen kasıtla adam öldürme veya kastın aşılması suretiyle adam öldürmeden sorumlu tutulamayacağı sonucuna varılmaktadır. İhtimal öngörmesi dahilinde bulunmakla birlikte bu neticenin sanık tarafından istenmediği saptandığından, sanığın tedbirsizlik ve dikkatsizlik şeklinde gerçekleşen taksirli hareketinden sorumlu tutularak TCY sının 29 uncu maddesi hükmüne göre işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç ve doğurduğu sonuç da nazara alınıp temel cezanın asgari haddin üzerinde tayini suretiyle aynı kanunun 455. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerekmektedir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi; sanığın eyleminin kastı aşan adam öldürme suçunu, bir Kurul Üyesi ise; eylemin gayrimuayyen kastla adam öldürme suçunu oluşturduğu karşı oyunda bulunmuşlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 09.03.2004 günü yapılan birinci müzakarede gerekli oy çoğunluğunun sağlanamaması sebebiyle 23.03.2004 tarihli ikinci müzakerede oyçokluğu ile tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları

Kolay gelsin,
Old 06-07-2009, 09:59   #3
Av.Bülent AKÇADAĞ

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2007/9-192

K. 2007/211

T. 16.10.2007

DAVA : 14.04.2002 tarihinde taksirle ölüme neden olma suçundan sanık Erol İnanlı'nın 765 sayılı TCY.nın 455/1-son, 59. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 90.877.000 lira ağır para cezasına mahkumiyetine, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına, yargılama giderinin tahsiline ilişkin Eskişehir 3.Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.11.2003 gün ve 542-710 sayılı hükmün, katılanlar vekili ve sanık müdafiinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 20.10.2005 gün ve 3666-7891 sayı ile;
"cSanığın potayı tamir etmek için üniversite ile bir sözleşme yapmadığı, yardım amacıyla işi üstlendiği olaydan önce potayı kontrol ettiği ve kaynak işi yapılıncaya kadar önlem amacıyla potayı demir ile desteklediği ve basketbol sahasının tadilat nedeniyle de kapatıldığı dikkate alındığında, sanığın alabileceği başka bir önlem olmadığı, bu nedenle ölüm ile sanığın eylemi arasında uygun illiyet bağı bulunmadığı gözetilmeden, belirtilen bu hususlar yeterince tartışılıp derlendirilmeden düzenlenen bu nedenle de oluşa ve dosya kapsamına uygun düşmeyen bilirkişi raporuna itibarla yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi..." isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiştir.
Eskişehir 3.Asliye Ceza Mahkemesince 21.3.2006 gün ve 981-304 sayı ile;
"cSanık Erol İnanlı'nın 16.04.2002 tarihli rektörlük hukuk müşavirliğinde alınan ifadesi ve tüm dosya kapsamına göre, basketbol sahasındaki potanın tamirinin sanığa teklif edildiği sanığın tamiratı üstlendiği, bu nedenle olayda illiyet rabıtasının kabulü gerektiği, sanığın eğilmiş potayı tamamen aşağıya indirmek için kırmaya çalıştığı, esaslı tamirat yapılıncaya kadar daha fazla eğilmesin ve herhangi birisinin üzerine düşmesin diye yere taş koyup onun üzerine de demir boruyu potanın altına gelecek şekilde geçici olarak askıya aldığı, Cumartesi günü sağlam olarak yapacakken yağmur yağdığı için çalışmadıkları, pazar günü de olayın meydana geldiği, sanığın üniversite yönetimi ile sözleşme yapılmasa da tamir işini üstlenmiş olup tehlikeyi öngörerek savunmasında belirttiği tedbirleri aldığı, ancak yağmur yağması nedeni ile bu işin sağlam yapılmasını ertelediği, bu nedenle olayda 4/8 oranında kusurlu bulunduğuc" gerekçeleriyle ilk hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma istekli 10.07.2007 gün ve 164317 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Osmangazi Üniversitesinin açık spor tesisleri içinde yeralan basketbol sahasında ayak demirleri çürüdüğü için kısmen eğik durumda bulunan ve sanığın tamiratını üstlendiği bir basket potasının çemberine asılan Serkan Kaymak'ın potanın yıkılması sonucu altında kalarak başından yaralanıp kaldırıldığı hastanede ölmesi şeklinde gerçekleşen yargılama konusu maddi olayda, Yargıtay 9. Ceza Dairesi ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu'nca çözülmesi gereken hukuksal uyuşmazlık; olayda Serkan Kaymak'ın ölümü ile üniversite yönetiminin sözlü talebi üzerine eğik durumda bulunan basket potasının tamiratını üstlenen sanığın eylemi arasında nedensellik bağının bulunup bulunmadığına, dolayısıyla sanığın ölümden sorumlu olup olmadığına ilişkindir.
5237 sayılı TCY'nın 22/2 maddesinde taksir, "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi" şeklinde tanımlanmıştır. Taksirin tanımına yer vermeyen 765 sayılı TCY'nın 45. maddesi, cürümlerde kastın aranacağı kuralını koyduktan sonra, bu kuralın istisnası olarak "failin bir şeyi yapmasının veya yapmamasının neticesi olan bir fiilden dolayı kanunun o fiile ceza tertip ettiği ahval müstesnadır." demek suretiyle, kast olmaksızın da bir kimsenin taksirli davranışı nedeniyle cezalandırılabileceğini kabul etmiş, aynı yasanın bazı hükümlerinde "tedbirsizlik", "dikkatsizlik", "meslek ve sanatta acemilik", "nizama evamir ve talimatlara riayetsizlik" kusurluluk halleri olarak belirtilmiştir.
Taksir, görüldüğü gibi istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkan ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202; 13.12.1993 gün ve 221-317 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olması, şeklinde kabul edilmektedir.
Bütün suçlarda olduğu gibi, taksirli suçlarda da hareket ile sonuç arasında bir nedensellik bağının varlığı cezalandırmanın koşuludur. Taksirli suçlarda nedensellik bağının varlığının kabulü için, failin hareketinden bağımsız bir etkenin sonuca tek başına neden olmaması gerekir. Sonucun tamamen mağdurun kusurlu hareketinden kaynaklanması halinde bir başkasını bu sonuçtan sorumlu tutma olanağı bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında dosya içeriğindeki tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde;
14.04.2002 tarihinde Serkan Kaymak'ın üzerine düşerek ölümüne neden olan basket potasının Osman Gazi Üniversitesi açık spor tesisleri içindeki başka potaların da bulunduğu basketbol sahasında yer aldığı, sahanın etrafının 3 metre tel örgü ile çevrili olduğu ve kapısız iki girişinin bulunduğu, ölüme neden olan potanın zemine bağlantı kısmından öne doğru kısmen eğildiği, bu nedenle zemine bağlantı yerindeki asfaltın kazıldığı ve potanın demir bir boruyla desteklendiği anlaşılmaktadır.
Olayın daha öncesinde de Osman Gazi Üniversitesinde çeşitli yapım ve tamirat işlerini alan sanık, yine basketbol sahasının aydınlatılması ve yan kenarlarına kanal döşeme işlerini yazılı sözleşme ile üstlenmiş, ayrıca sözleşme harici olarak sahaya iki adet ilave pota yapılması ve eğik durumda bulunan bir basket potasının tamiri işini de kabul etmiştir. Böylece eğik potanın tamiri yapılırken gerekli önlemlerin alınması sorumluluğu üniversite yönetiminden sanığa geçmiştir. İşin sözleşme haricinde hatıra yada üniversite yönetimi ile olan iyi ilişkilere binaen üstlenilmiş olması, sanığın tamir süresince gerekli önlemleri alma sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Ancak bu husus, meydana gelecek bütün sonuçların sorumluluğunun ceza hukuku ilkelerine aykırı olarak nedensellik bağı aranmadan doğrudan sanığa ait olacağı anlamına da gelmemektedir.
Polis tarafından düzenlenen tutanaktaki "cgirişlerde her iki kapıda da naylon poşet içerisinde "tadilat dolayısıyla basket sahasına girmek yasaktır" levhasının bulunduğu, naylon içindeki kağıtların düzgün olduğu, levhaya bağlayan telin yeni olduğu, kağıtların kuru olduğuc" şeklindeki tespitin olaydan bir gün önce şiddetli yağmur yağması sonucu tamiratın yapılamadığına ilişkin savunmada yeralan beyanlar ile çelişmesi ve tanık beyanları arasındaki farklılıklar nedeniyle, olayın meydana geldiği yer ve çevresinde olaydan önce herhangi bir uyarı yazısının bulunup bulunmadığı hususu kesin olarak saptanamamakta ise de; olayın oluş şekli gözetildiğinde bunun bir önemi bulunmamaktadır. Çünkü herhangi bir uyarı levhasının bulunmadığı kabul edilse bile birden fazla sağlam potanın bulunduğu bir sahada yerle bağlantı noktasındaki asfalt kazılmış ve altından demir bir boruyla desteklenmiş olan eğik durumdaki bir potanın bu mevcut tehlikeli görünüşünün asılabilecek bütün uyarı yazıları ve işaretlerinden daha uyarıcı olduğu açıktır.
25.08.1984 doğumlu lise öğrencisi olup olay tarihinde davranışlarını yönlendirme yeteneğine sahip olduğuna ilişkin de kuşku bulunmayan Serkan Kaymak'ın, olay günü arkadaşlarıyla geldiği basketbol sahasında oynayabileceği başka sağlam potalar varken, olağan dışı bir şekilde eğik duran ve yerle bağlantı noktasındaki asfalt kazılarak kullanılamayacak bir görüntüye kavuşturulan, bununla da yetinilmeyerek demir bir boruyla desteklenen ve devrilmeye elverişli bu durumu itibarıyla da asılmanın tehlikeliliğini her gözleyene açıkça gösteren potanın çemberine koşarak gelip asıldığı ve tümüyle kendi kusurlu hareketi sonucu potanın kendi üzerine düşmesine sebebiyet verdiği sabittir. Bu tür bir oluşta başkalarının müterafık kusurunun varlığını ve etkinliğini aramak ve ceza sorumluluğunu bu dağılımla belirlemek isabetli değildir. Ölenin bizatihi kendi kusurlu eylemiyle gerçekleşen bu olaydan dolayı sanığı cezaen sorumlu kabul etmek olanaksızdır.
Bu itibarla, olay tarihinde Serkan Kaymak'ın ölümünden dolayı sanığın sorumlu olduğunu kabul ederek mahkumiyetine karar veren Yerel Mahkemenin direnme kararı isabetli olmadığından bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri ise, direnme kararının onanmasına karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Eskişehir 3.Asliye Ceza Mahkemesinin 21.3.2006 gün ve 981-304 sayılı direnme kararının BOZULMASINA,
SONUÇ : 2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 02.10.2007 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 16.10.2007 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
Old 06-07-2009, 13:57   #4
cuneydaltıparmak

 
Varsayılan

Değerli arkadaşlar ilginize teşekkürler şimdiden
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 2006/14920 Esas ve 2007/4783 Karar Sayılı ilamı gerekiyor Avukat Can ÖZCAN Meslektaşların Soruları 4 07-11-2011 16:07
Acİl!!!! Kooperatİf Genel Kurul Karari İptalİ avukat zeynep Meslektaşların Soruları 1 25-11-2008 22:11
Yargitay Karari Acİl!!!! tolga doğan Meslektaşların Soruları 6 13-11-2008 17:03
Bursa Adlİyesİnde Dosya Sorgulamam Lazim Çok Acİl Yardimci Olabİlecek MesklektaŞlarim Av.Menekşe İlhan Tığ Şehirlerarası Nöbetçi Avukat 3 22-07-2008 07:48
3. Şahsin İstİhkak İddİasi Konusunda Yargitay Karari ( Acİl) mslmklvz Meslektaşların Soruları 1 01-05-2008 10:46


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06637812 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.