Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Anket Sonucu: Bakire/bakir olmadığını eşten gizlemek veya bekaret zarı diktirmek:
Hukuk düzeni tarafından korunamaz. 22 50,00%
Hukuk düzeni tarafından korunmalıdır. 6 13,64%
Bazı durumlarda hukuk düzeni tarafından korunabilir. 16 36,36%
Oy Verenler: 44. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 281)

bekaret zarı diktirmek ve bunu eşten saklayarak yapılan evlilikler

Yanıt
Old 26-12-2009, 21:25   #1
GECE

 
Varsayılan bekaret zarı diktirmek ve bunu eşten saklayarak yapılan evlilikler

Sevgili hukukçular,
Bakire çıkmadığı için ilk gecenin ertesinde dövülerek, itilip kakılarak baba evine yollanan; hatta bu yüzden öldürülen kızlar var? Bu gibi durumlarda bekaret zarı diktirmek hayati önem taşıyabiliyor.
Kadının bakire olmaması ve bunu eşinden gizlemesi TMK m.149/2 ( Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse) ve TMK m.150/1 ( Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa) hükümleri kapsamında nisbi butlan kapsamına girebileceği de tartışılabilir.
Kadının evlilik öncesi başka biriyle yaşadığı birlikteliği/birliktelikleri eşinde gizleyerek bekaret zarını diktirmesine hukukçu olarak nasıl bakıyorsunuz? Bu kişisel bir hak mıdır, ya da aldatma mıdır?
Old 26-12-2009, 23:13   #2
HaticeBilgici

 
Varsayılan

TMK 149/3'te yer alan "aldatma" sanırım bu tür durumlarda uygulama alanı buluyor. Bakire olmayan bir kişinin kendisini bakire göstermek için çaba sarfetmesinin amacı olsa olsa karşısındaki insanı aldatmak olacaktır diye düşünüyorum...
Old 27-12-2009, 11:36   #3
Av. İlknur Sezgin Temel

 
Varsayılan

Salt aldatma mı?

Pişmanlık yasasından faydalanmış bir teröriste hayatı iade edilebiliyorken, ola ki gençliğin verdiği düşüncesizlikle yapılmış bir hareket için niye pişmanlık fayda etmesin ve tamir yoluna gitmek "aldatmak" olarak nitelendirilsin.

Kadınlar için bekaret söz konusu olabiliyorsa, erkeklerde de aranması, çeşitli tanık ifadeleriyle ispatlanarak evliliğin iptaline kadar vardırılabilmesi gerekir.
Kadınların bu konuda pekçok dezavantajı var.
En başta, toplumdaki ataerkil yapı, kemikleşmiş "namus" düşüncesi ki namusun indirgendiği kısım da bekaret zarı, ve tabii ki fiziksel özelliği.
Erkek için "elinin kiri" olan vakıa, kadın için namussuzluk, öldürülme sebebi.

Kadın, bekareti için bazı operasyonlar yapma yoluna gidiyorsa ve bu "aldatma" olarak nitelendiriliyorsa, bu "aldatma"ya sebep olan öncelikle toplumsal yapımız, kendimizde olmayan vasıfları bir kadında arayabileceğimizi bize fısıldayan "namus" ikiyüzlülüğümüz.
Yaşanılan bölgeye göre "öldürülme korkusu", "baba evine gönderilerek tüm hayatı söndürülme, belki intihara azmettirilme"...

Kadın, bir anlık bir hatayı (ki bence hata değil, bedeninden kendisi sorumlu, başkasının mülkiyetinde değil o beden) ölümüyle, toplumdan dışlanmakla, intiharla ödemek zorunda kalmamak için, sağlıklı, mutlu bir yuva kurmak için "operasyon yoluyla" telafi yoluna gidiyorsa, buna itiliyorsa önce dönüp kendimize bakmamız gerekir.

Bence bu ne bir aldatma, ne de bir hile. Bu hayatını sağlıklı / huzurlu / mutlu bir şekilde devam ettirme hakkı olan bir kadının başvurmak zorunda bırakıldığı bir seçenek.
Old 27-12-2009, 12:09   #4
üye25928

 
Varsayılan

Bence aldatmadır, bu konuda kanun hükmü bu yoruma da gayet müsaittir.

TMK m.149/2: Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse,

TMK m.150/1: Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa
-----

Bu maddeler ışığında şöyle düşünmekte fayda var, daha önce hiç bir şekilde ilişkiye girmemiş bir bakir erkek, doğal olarak kendisi gibi bakire bir bayanla evlenmeyi arzu edebilir, sonuç olarak bu kişinin kendi görüşü kendi hayat felsefesidir, bunu sorgulamak yanlış olur diye düşünüyorum keza örf adet hukukumuzda da yaygın bir şekilde bu konu önemlidir.

Şimdi daha önce bir ilişki yaşamış bir bayan, daha önce hiç bir ilişki yaşamamış bir erkeğe daha önce hiç bir ilişki yaşamadığını ifade ederek yani erkeği aldatarak evlemeye çalışıyorsa burada bariz bir şekilde TCK 150|1-in ihlali vardır. Çünkü sadece evleneceği kişiyle ilk ilişkisini yaşamak istemiş olan bir erkek olabilir keza ilk ilişkinin evlilik çatısında olup, daha özel bir anlamı olması gerektiğini de düşünmüş kendisini sakınmıştır ve kendisi gibi kendini sakınabilen bir bayanla evlenmek de isteyebilir. Bizler kişilerin isteklerini sorgulayamayacağımız için sadece bu erkeğin görüşüne saygı duymalıyız, sonuçta herkesin hayatı kendine. Burada şayet bekaret zarının diktirilmesi gibi bir durumla evlilik yapmak açık bir şekilde nisbi butlandır.
Old 27-12-2009, 12:48   #5
kemal çelik

 
Varsayılan

Hür iradesi ile cinselliği yaşayan bayan evleneceği erkeğe de dürüstçe bunu söylemiyor ve onu bu yolla kandırıyor ise bu hem aldatmadır hem de etik dışıdır.
Old 27-12-2009, 14:07   #6
Av. İlknur Sezgin Temel

 
Varsayılan

Bekaret nasıl da metalaşmış. Aynı erkek egemen zihniyet yüzyıllardır sürüp gidiyor. Ne acı ki sitede de aynı dar bakış açısını görmek beni şaşırttı.

Cinselliği yaşayan kadın, hür iradesi ile mi yaşadı?
Hür iradesi ile yaşamadıysa, bunu operasyon yoluyla gidermiş olması "aldatma" sayılmayacak ve etik mi olacaktı?

Aynı kadın, evlenirken, hür iradesiyle mi evlendi? Nikah masasında söylenen tüm "evet"ler hür iradenin tezahürü müdür?

Toplumsal baskı, aile baskısı, örf ve adetler böyle bir uygulamada zerre etkisi olmayan olgular mıdır? Bu sebeple mi kadın hür iradesiyle evlenDİRİLdiği (verildiği, satıldığı, pazarlandığı, çıkar karşılığı bahşedildiği, bir boğaz eksilsin diye evden def edildiği) erkeğe karşı etik olmayan davranış içindedir?

Kadın birşeyleri gizleme gayreti içindeyse, özgür iradesini sakatlayan durumları / örfleri / adetleri / ataerkil zihniyet yapısını / namusu zara indirgeyen etiği(?) de kendisini böyle davranmak zorunda bıraktıkları için dava edebilmelidir o halde.

Kimse düz yol dururken "dikenlerin içinden gideyim" demez.. sosyal olgular da, trafik kazaları gibi, iş kazaları gibi kusur oranlarıyla ölçülemez. Herşey, herkes etkileşim altındadır.

Bekaret kadın için bir "vasıf" değildir.
Bekaret zarı bir meta olarak görülüyorsa, "hanlar, hamamlar, yatlak, katlar" vaad edip etik davranmayan erkeğe karşı da nispi butlan sebebiyle evliliğin iptali istenebilmeli. "ben onun arabası var sanıyordum, yokmuş" diyen her kadın Aile mahkemesine koşup evliliğini iptal ettirebilmeli. (cümle şartlıdır)

Ama yok bekaret zarı bir meta değildir, ifade ettiği değer asıldır dersek, o zaman da "ben kocamı dürüst sanıyordum,değilmiş, yalancıymış" vari düşüncede olan yahut kendisini kocasının ilk aşkı sanıp, sonradan öncekini öğrenen her kadın sübjektif beklenti ve değerleriyle evliliğini iptal ettirebilir olmalı...

Erkek yaptığında etiği asla sorgulanmaz, "aslanım", "koçum" ve dahi "milli oyuncum" kıvamında olan söylemler, aynı fiilde kadına karşı vıcık vıcık riya.
Old 27-12-2009, 14:23   #7
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan Bekaret; "Vasıf" mıdır?

Yaptırılan tıbbi girişimin aldatma olarak değerlendirilip, değerlendirilememesi, öncelikle bekaret kavramının "Önemli bir vasıf" , hatta sadece "Vasıf" olup olmadığını tespitle mümkün olabilir.

Aşağıya ekleyeceğim içtihattaki Yargıtay görüşü, uyum yasaları çerçevesinde değiştirip yenilediğimiz TMK nın da, halen bizlere bol geldiğini ve sindiremediğimizi kanıtlıyor adeta:


T.C. YARGITAY
2.Hukuk Dairesi

Esas: 2006/14649
Karar: 2007/2504
Karar Tarihi: 22.02.2007

ÖZET: Davalı-davacı kadının zifaf gecesi bakire çıkmadığı toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu suretle kadında bulunması lazım gelen vasfın bulunmaması sebebiyle kocanın davasının kabulü gerekirken reddi isabetsizdir.

(4721 S. K. m. 149)

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: Davacı-davalı kocanın davası Türk Medeni Kanununun 149/2 maddesine dayalı evliliğin iptali davasıdır.

Davalı-davacı kadının zifaf gecesi bakire (kız) çıkmadığı toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu suretle kadında bulunması lazım gelen vasfın bulunmaması sebebiyle kocanın davasının kabulü gerekirken reddi isabetsizdir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi. 22.02.2007

MUHALEFET ŞERHİ

Davacı dava dilekçesinde davalının bakire olmadığını ileri sürerek evliliğin iptalini istemiştir. Yargılama aşamasında mahkemece davalı kadın Bolu İzzet Baysal Kadın Doğum Hastanesine sevk edilip rapor alınmıştır. Anılan rapora göre, davalının halen bakire olup kızlık zarının duhule müsait olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu tıbbi bulgular karşısında davacı tanıklarının soyut ifadelerine dayanılarak davalının bakire çıkmadığının kabulü olanaksızdır.

Açıklanan nedenlerle Davacı-Davalı kocanın evliliğin iptali davasının reddine ilişkin mahkeme kararının onanması ve davalı-davacı kadının kabul edilen boşanma davası yönünden temyiz incelemesinin yapılması gerektiği görüşüyle sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum.

KARŞI OY YAZISI

Dava dosyasında davacı-karşılık davalı koca tarafından TMK. m. 149 b. 2 hükmüne göre evlenmenin iptali istenildiği, davalı-karşılık davacı kadın tarafından evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma (TMK. m. 166 f. I-II) davası açıldığı, asıl davanın reddine, karşılık davanın kabulüne karar verildiği konusunda değerli çoğunluk ile aramızda <görüş birliği> vardır.

Çekişme nedir?

Davalı-karşılık davacı kadın hakkında davacı-karşılık davalı kocanın gösterdiği evlenmenin iptali sebebini çökertecek biçimde doktor raporu bulunmasına rağmen davacı-karşılık davalı kocanın tanıklarının anlatımına değer verilmesi görüşüne katılmıyorum.

Kaldı ki davacı-karşılık davalı kocanın tanıklarının anlatımının doğru olmadığını davalı-karşılık davacı kadın tanıkları açıkladıklarına göre bilimsel verilere dayalı olarak verilen yerel mahkeme kararının yerinde olduğu görüşündeyim.

Bu sebeplerle değerli çoğunluğun <farklı görüşüne> katılmıyorum. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları


***

İsterseniz içtihattaki kanaati bir kenara koyup, öncelikle kavramı hukuk boyutunda biz tartışalım.

Bekaret; VASIF mıdır?

(Tartışmanın yasal düzenlemeler ve gerek görüldüğünde içtihatlar çerçevesinde yapılması, kişisel inanç ve geleneksel öğretilerin dışarıda bırakılması, sevindirici ve yararlı olacaktır.)

Saygılarımla...
Old 27-12-2009, 14:35   #8
Av. İlknur Sezgin Temel

 
Varsayılan

Şahper hanım,
Yargıtay 2. H.D.'nin bu kararı Karar Düzeltme'de bozuldu bildiğim kadarıyla.
Old 27-12-2009, 14:42   #9
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. İlknur
Karar Düzeltme'de bozuldu bildiğim kadarıyla.

Belki bozma gerekçesi tartışma konumuzu da yanıtlıyordur? Karara ulaşabilen olursa eklenmesinde yarar var.

Saygılarımla
Old 27-12-2009, 14:50   #10
GECE

 
Varsayılan

kadınların aldatmaya,kandırmaya olan meyillerinden değil de; korku-mecburiyet-toplumsal bakış nedeniyle bekaret zarı diktirdiklerini düşünüyorum...
Old 27-12-2009, 15:03   #11
Av. İlknur Sezgin Temel

 
Varsayılan

Nette bir açıklama buldum ama, o kadar da "açıklama" sayılmaz.

Alıntı:
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Necdet Gürbüztürk, yaptığı yazılı açıklamada, dairenin verdiği bir kararla ilgili yayınlanan bazı haber ve yorumlarda Yargıtay'ın, ''bakireliği evlilik için kadında bulunması gerekli bir vasıf olarak gördüğü ve bu vasfın bulunmamasının evliliğin iptali sebebi'' olarak değerlendirdiğinin ifade edildiğini anımsattı. Dairenin söz konusu haberlere konu kararı Bolu Aile Mahkemesinin verdiği bir kararın temyiz edilmesi üzerine verdiğini anımsatan Gürbüztürk, koca tarafından açılan ''davalı eşin bakire olmadığı'' iddiasına dayalı ''evliliğin iptali'' davasının yerel mahkeme tarafından reddedildiğini belirtti. Kararın kocanın temyizi üzerine 22 Şubat 2007 tarihinde bozulduğunu, bozma kararında koca tarafından açılan davanın kabulü gerektiğinin ifade edildiğini anlatan Gürbüztürk, karar düzeltme incelemesi sırasında 4 Haziran 2007 tarihinde bozma kararından dönüldüğünü kaydetti. Gürbüztürk, karar düzeltmede, evliliğin iptali davasının reddedilmesinin doğru olduğu kabul edilerek, yerel mahkeme kararının onandığını ve 22 Şubat 2007 tarihli bozma kararının hukuki geçerliliğinin kalmadığını açıkladı. Yargıtay'ın, düzeltilen karar dışında bu konuda emsal sayılabilecek başka bir kararının bulunmadığını bildiren Gürbüztürk, ''Hatalı kabul edilerek düzeltilen, bu nedenle hukuken geçerliliği kalmayan bir kararın ele alınıp habere ve yoruma konu edilerek, kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesi ve kuruma olan güvenin zedelenmesi, basının etik ilkeleriyle bağdaşmamaktadır'' dedi. http://www.boluekspres.com/habergost...=haber&id=9866

Bu kararla ilgili TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun Yargıtay ya da Adalet Bakanlığından aldığı bir bilgi vardı (diye aklımda kalmış) ancak nette bulamadım. Belki sizler bulabilirsiniz.
Old 27-12-2009, 15:11   #12
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

''...Hatalı kabul edilerek düzeltilen, bu nedenle hukuken geçerliliği kalmayan bir kararın ele alınıp habere ve yoruma konu edilerek, kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesi ve kuruma olan güvenin zedelenmesi, basının etik ilkeleriyle bağdaşmamaktadır''

Alıntıladığınız kaynak bilgiyi doğru aktarmış ise, bence açıklama, yeterli bir açıklama.

Bu durumda, bekaretin kadında aranması gereken bir "VASIF" olduğu değerlendirmesinden dönülmüş, yüksek yargının açıklamasıyla; "Hata düzeltilmiş" . Öyleyse forum mesajındaki sorunun yanıtı da HAYIR olmalıdır. Bekaret aranacak bir vasıf değil ise, kadının tıbbi müdahale girişimi de kandırma-aldatma olarak değerlendirilemez. Yasa yanında olduğu (ve içtihat da karşısında olmadığı) halde, yersiz ancak temeli köklü bir geçmişe dayalı korkularından hareketle, gereksiz yere kendisine tıbbi müdahalede bulundurmuş olmasından başka.

Saygılarımla...
Old 27-12-2009, 15:18   #13
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

4721 S.K. m.149/2: "Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse. " demektedir.
Evlilik taraflar arasında belli şartların varlığı ile gerçekleştirilen bir akittir. Maddede, akitlerinden biri için sine qua non görülen bir şartın varlığında yanılmadan bahsediliyor; yani akit tarafın kişisel özelliği ve algılaması, seçimi sebebiyle "çekilmez durum" ve bunun ispatlanması gereği söz konusu. Bu bağlamda "bekaret bir vasıf mıdır?" tartışmasının bu başlık altında anlamsız olduğu kanaatindeyim.
Evlilik birliğinde A şahsı için hiç önemli olmayan bir konu B şahsı için çok önemli olabilir. Bu sebeple ne A şahsının B şahsını ne de B şahsının A şahsını yargılayamayacağı kanaatindeyim. Olaya bir de şu açıdan bakalım: X kişisi bakire bir hanımla evlenmek istiyor ve Y kişisi ile evleniyor; Y kişisi bakire değil ve X bunu öğreniyor; X in Y ye evliliği ve kuvvetle muhtemel hayatı zindan etmesini mi yoksa bu kişilerin ayrılmasını mı yeğlersiniz? Akla şöyle bir soru gelebilir: Y kişisi de bu sebeple baba evine gönderildiğinde hayatını sona erdirecekler... Bu durumda ben de şu soruyu sormak isterim: böyle bir cehaletin ve anlayışın çözümü X ile Y nin evliliğinin devamı gerektiğini savunmakta mıdır???
Yargıtayın bu maddeyle ilgili çifte standartlı kararları olduğunu biliyorum ve kesinlikle maddenin her iki taraf için uygulanması gerektiği kanaatindeyim(1); açıklamalarım Sayın Demirel in eklediği kararda Yargıtayca bu konuda "vasıf" kelimesinin kullanılmasını ve hatta Sağlık Raporu varken tanık anlatımlarına değer verilerek hüküm kurulmasını v.s. desteklediğim ve buna katıldığım şeklinde algılanmasın lütfen; sadece Kanunun ilgili maddesindeki "kişisel algılamaya dayalı" düzenlemeyi gözardı etmemek gerektiği kanaatindeyim.
Bu bir aldatma mıdır? sorusuna gelince; bekaretin olmaması bir hastalık değildir, kişiye fiziksel ve/veya psikolojik anlamda zararlı bir husus da değildir... Haricen bildiğim kadarıyla (keşke bir doktora sorma imkanımız da olsaydı) sırf bu sebeple Hastaneye başvurulması halinde bekaret zarı dikilmesi de söz konusu değildir; bu sebeple kızlarımız bir yerden düştükleri v.b. yalanlarla bu işlemi yaptırmaktadırlar. Bu şekilde hareket eden ve hayatını geçireceği kişiden böyle birşeyi gizlemeyi seçen kişinin aldatma tavrı sergilemediğini savunmak fazla iyimserlik olur (diye düşünüyorum )

(1) Davacının hangi taraf olduğu belli olmamakla birlikte: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 03.10.2006 Tarih, Esas: 2006/5711, Karar: 2006/12979: "Türk Medeni Kanunu'nun 149/2. maddesi "eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse" ve Türk Medeni Kanunu'nun 150/2. maddesi ise "davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenmişse" hükümlerini taşımaktadır.
Toplanan delillerden davalının cilt ( sedef ) hastalığının bulaşıcı nitelikte olmadığı ve tedavi edilebilir olduğu(??? ), altsoyun sağlığı için ağır bir tehlike de oluşturmadığı ve yukarıda bahsedilen her iki madde hükmüne uymadığı anlaşılmaktadır. Davacının davasının reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir."

Saygılarımla...
Old 27-12-2009, 15:39   #14
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Hades,

Çiftlerin her ikisi için de bekaret aranılabilen bir nitelik olmalıdır önermenize katılamıyorum (Kişisel algılamaya dayalı durumlarla sınırlı olmak kaydınızla dahi olsa. Ki böyle bir sınırlama korkunç yorum genişliğine ve kadılık zihniyetine olanak tanıyacak olmakla yapılamaz da), neyse ki yasa da (En azından lafzıyla) bu savı desteklemiyor.

Erkekler için de bir nitelik olmalıdır düşüncenizi, böylesi bir yasal düzenlemeyi cinsler arasında fizyolojik farklılıklar nedeniyle uygulamak mümkün olmadığı kadar (Gerek ispat güçlüğü, gerektiğinde bu güçlüğü aşmak için gerçek dışı tanık arayışlarına başvurma vb. sorunlar hemen ardından gelecektir) , ne erkek ne de kadın için geçmişteki mutlak cinsel deneyim yokluğunu, evlilikte aranacak kriterler arasında arayarak meşrulaştırmanın bedeli, kadın aleyhine -Bugün yavaş yavaş etkilerini kaybetmeye başlamış olan- kadın bedeninin erkek bakış açısına ipotek edilmesi neticesini doğuracaktır (Geçmişte -ve hatta halen- en ağır ve en kanlı bedel ödetmeleri ile doğurmuştur da.)

Kaldı ki, çiftlerin salt böyle bir nedenle doktor kontrollerine gönderilmesinde, insan psikolojisine yönelik travmatik bir saldırı olduğu kadar, -sözde aleniyeti kaldırılabiliyor olsa da- duruşmalarda bedenlerinin dava konusu edilebilerek teşhirlerinde de, insan onur ve haysiyetine yönelen ciddi bir şiddet ve amacı aşan saldırı olduğu inancındayım.

TMK ya paralel olarak TCK dan dahi "Zarın izalesi" kavramı çıkarılırken, şüphesiz hedeflenen kavramı yokederek , bekaretin kadın aleyhine çağdışı biçimde işleyen kanlı çarkını durdurabilmekten ibaretti. Yasalar uyum içerisinde kronik bir toplumsal açmazı kadın yararına dönüştürüp, iyileştirmeye çalışırken, "Her iki yan içinde aranılabilsin" şeklindeki iyiniyetli yaklaşımınızı desteklemek olanaklı değil.

Saygılarımla...
Old 27-12-2009, 15:47   #15
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Raşit Tavus
Bence aldatmadır, bu konuda kanun hükmü bu yoruma da gayet müsaittir.

TMK m.149/2: Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse,

TMK m.150/1: Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa
-----

Bu maddeler ışığında şöyle düşünmekte fayda var, daha önce hiç bir şekilde ilişkiye girmemiş bir bakir erkek, doğal olarak kendisi gibi bakire bir bayanla evlenmeyi arzu edebilir, sonuç olarak bu kişinin kendi görüşü kendi hayat felsefesidir, bunu sorgulamak yanlış olur diye düşünüyorum keza örf adet hukukumuzda da yaygın bir şekilde bu konu önemlidir.

Şimdi daha önce bir ilişki yaşamış bir bayan, daha önce hiç bir ilişki yaşamamış bir erkeğe daha önce hiç bir ilişki yaşamadığını ifade ederek yani erkeği aldatarak evlemeye çalışıyorsa burada bariz bir şekilde TCK 150|1-in ihlali vardır. Çünkü sadece evleneceği kişiyle ilk ilişkisini yaşamak istemiş olan bir erkek olabilir keza ilk ilişkinin evlilik çatısında olup, daha özel bir anlamı olması gerektiğini de düşünmüş kendisini sakınmıştır ve kendisi gibi kendini sakınabilen bir bayanla evlenmek de isteyebilir. Bizler kişilerin isteklerini sorgulayamayacağımız için sadece bu erkeğin görüşüne saygı duymalıyız, sonuçta herkesin hayatı kendine. Burada şayet bekaret zarının diktirilmesi gibi bir durumla evlilik yapmak açık bir şekilde nisbi butlandır.


BU maddeyi gözetip her bekaret zarı yokluğunu aldatma sayamayız.

Bekaret zarı, evlilik için zorunlu bir koşul değildir. Bekaret zarı, her evlenen erkek için olması gereken bir vasıf olarak da görülmeyebilir. Dolayısıyla, eşinden gizlemek şeklinde değil de eşinin evlilik teklifinde bekaret zarını şart olarak görmesi ve kadının da bakire olduğunu söyleyip, bakire çıkmaması halinde ancak aldatmadan bahsedilebilir. Keza böyle bir istek olmasa da halin icabı gereği bu zarın varlığının erkek tarafından aranacağı mutlak anlaşılabiliyorsa, (mesala;erkeğin yaşadığı yerde bu durum neredeyse istisnasız uygulanan bir töre ise...) aldatma vardır denilebilir.

Peşinen, bu bir aldatmadır denemez Raşit bey.
Old 27-12-2009, 15:48   #16
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın Demirel,
Söylemim aynen:
Alıntı:
Yazan Hades
Yargıtayın bu maddeyle ilgili çifte standartlı kararları olduğunu
şeklindedir. Her iki taraf için de bekaret aransın, her iki taraf için de bekaret aranmasın veya biri için aransın diğeri için aranmasın gibi bir fikrim ve/veya söylemim yoktur Anlatmaya çalıştığım şey maddenin "bekaret" konusuna indirgenemeyeceğidir. Maddedeki düzenleme bir taraf için o evliliği çekilmez kılacak bir durumun varlığıdır. Bu bekaret olabilir, evet eğer çekilmez kıldığını ispatlayabiliyorlarsa Sayın Av. İlknur un örneğindeki "arabası yok" iddiası olabilir veya başka birşey olur. Dikkat çekmeye çalıştığım konu bu maddedeki düzenlemenin evliliğin karşı tarafı için bir değerlendirme içerdiği gerçeğidir. Eşim tarafından evlilik benim için çekilmez olacak derecede yanılgıya düşürülmüşsem bu evlilik sizce -devamı halinde dahi- evlilik midir?

Saygılarımla...
Old 27-12-2009, 15:53   #17
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Hades
4721 S.K. m.149/2: "Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse. " demektedir.
Evlilik taraflar arasında belli şartların varlığı ile gerçekleştirilen bir akittir. Maddede, akitlerinden biri için sine qua non görülen bir şartın varlığında yanılmadan bahsediliyor; yani akit tarafın kişisel özelliği ve algılaması, seçimi sebebiyle "çekilmez durum" ve bunun ispatlanması gereği söz konusu. Bu bağlamda "bekaret bir vasıf mıdır?" tartışmasının bu başlık altında anlamsız olduğu kanaatindeyim.
Evlilik birliğinde A şahsı için hiç önemli olmayan bir konu B şahsı için çok önemli olabilir. Bu sebeple ne A şahsının B şahsını ne de B şahsının A şahsını yargılayamayacağı kanaatindeyim. Olaya bir de şu açıdan bakalım: X kişisi bakire bir hanımla evlenmek istiyor ve Y kişisi ile evleniyor; Y kişisi bakire değil ve X bunu öğreniyor; X in Y ye evliliği ve kuvvetle muhtemel hayatı zindan etmesini mi yoksa bu kişilerin ayrılmasını mı yeğlersiniz? Akla şöyle bir soru gelebilir: Y kişisi de bu sebeple baba evine gönderildiğinde hayatını sona erdirecekler... Bu durumda ben de şu soruyu sormak isterim: böyle bir cehaletin ve anlayışın çözümü X ile Y nin evliliğinin devamı gerektiğini savunmakta mıdır???
Yargıtayın bu maddeyle ilgili çifte standartlı kararları olduğunu biliyorum ve kesinlikle maddenin her iki taraf için uygulanması gerektiği kanaatindeyim(1); açıklamalarım Sayın Demirel in eklediği kararda Yargıtayca bu konuda "vasıf" kelimesinin kullanılmasını ve hatta Sağlık Raporu varken tanık anlatımlarına değer verilerek hüküm kurulmasını v.s. desteklediğim ve buna katıldığım şeklinde algılanmasın lütfen; sadece Kanunun ilgili maddesindeki "kişisel algılamaya dayalı" düzenlemeyi gözardı etmemek gerektiği kanaatindeyim.

Yanıtım yukarıdaki açıklamanıza yönelikti ve sizi doğru anladığımı düşünüyorum. Bu konuya yönelik söyleyeceklerim bunlardan ibaret.

Saygılarımla.
Old 27-12-2009, 16:00   #18
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şehper Ferda DEMİREL
Yanıtım yukarıdaki açıklamanıza yönelikti ve sizi doğru anladığımı düşünüyorum. Bu konuya yönelik söyleyeceklerim bunlardan ibaret.

Saygılarımla.

Alıntı:
Yazan Hades
Yargıtayın bu MADDEYLE ilgili çifte standartlı kararları olduğunu biliyorum ve kesinlikle MADDENİN her iki taraf için uygulanması gerektiği kanaatindeyim(1)
(1) in açıklaması örneği: Bekaretle ilgili de değil SEDEF HASTALIĞI.

Kanunun ilgili MADDESİNDE BEKARET DÜZENLEMESİ Mİ VAR Sayın Demirel???

Yine altını çizdiğiniz ve koyulaştırdığınız kısımlarda da Maddeden bahsediyorum; bekaretten değil

Yazımın kül halinde okunması halinde gayet net olduğu kanaatindeyim.

Saygılarımla...
Old 27-12-2009, 16:07   #19
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Hades,

Yazınızı kül halinde okudum, o nedenle yanıtladım. Hatta size yanıtımda şu açıklamayı da yaptım:


Alıntı:
...(Kişisel algılamaya dayalı durumlarla sınırlı olmak kaydınızla dahi olsa. Ki böyle bir sınırlama korkunç yorum genişliğine ve kadılık zihniyetine olanak tanıyacak olmakla yapılamaz da), neyse ki yasa da (En azından lafzıyla) bu savı desteklemiyor.

Sizi doğru anladığımı düşündüğümü söyledim, çünkü ikinci mesajınızda da aşağıda alıntıladığım cümleniz bulunuyor:


Alıntı:
Yazan Hades
Sayın Demirel,
Maddedeki düzenleme bir taraf için o evliliği çekilmez kılacak bir durumun varlığıdır. Bu bekaret olabilir, evet eğer çekilmez kıldığını ispatlayabiliyorlarsa ..

Maddede elbette bekaret kavramı geçmiyor, Yargıtay'ın karar düzeltmesi ile içtihadımız da kalmamış. Şu halde, ne yasada, ne içtihatta olmayan bir durumu, "Yorum yolu ile" kişisel algılara ve çekilmez kılma kavramına konu etmememiz gerektiğine dikkat çekmek istiyorum. Israrla sizi yanıtlama kaygım bundan.

Tekrar iyi çalışmalar.
Old 27-12-2009, 16:16   #20
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın Demirel,

Neden ısrarla söylemediğim bir alana çekilmeye çalışıldığımı anlayabilmiş değilim.

Alıntıladığınız 2. mesaj cümlem:
Alıntı:
Yazan Hades
Bu bekaret olabilir, evet eğer çekilmez kıldığını ispatlayabiliyorlarsa Sayın Av. İlknur un örneğindeki "arabası yok" iddiası olabilir veya başka birşey olur.
şeklinde...

Karar Düzeltme sebebini bilmediğimizi hatırlatmakla birlikte; bu konu başlığındaki son mesajımdır...

Teşekkür ederim.

Saygılarımla...
Old 27-12-2009, 18:18   #21
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Sorudaki "kadının kızlık zarını diktirmesi" olgusu doğrudan doğruya eşi aldatmaya yönelik bir davranıştır. Kişilerin bekaret konusundaki görüşü ne olursa olsun burada bir aldatıcı davranış vardır ve MK 150/1 kapsamında değerlendirilebilir.
Old 27-12-2009, 22:09   #22
üye8180

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan GECE

Bu kişisel bir hak mıdır


Bekaret zarını diktirmenin kadın için kişisel bir hak olduğunu düşünüyorum. İnsanlar kendi bedenleri üzerinde tasarruf etme yetkisine sahiptirler. Kadın, tartışmasız olarak ister varolan zarı yok etmek, ister kaybolan zarı diktirmek hususlarında özgürdür. Bakire olmamanın, erkek üzerinde, önemli bir nitelikte yanılma yaratmayacağını düşünüyorum. Netice olarak ilişkiyle zaten yok olabileceği, hatta esnek kızlık zarına sahip olunması durumunda,varlığının bile anlaşılamayacağı ortadadır. Evliliğin başında salt bakire olmanın, evlilik süresince sadık bir eş olacağının, yasanın deyimiyle namus ve onur( MK. 150/1) hususlarında erkeğe bir garanti sunmayacağı açıktır.Bu sebeplerle, kızlık zarını diktirmek eşi aldatmak sayılamaz.
Old 27-12-2009, 22:27   #23
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Bekaret zarının varlığı ya da yokluğu evlilikten sonra anlaşıldığı durumda diktirme olgusunun aldatma sayılabileceğini düşünmüyorum. Eşler arasında ancak açıkça bu konuda evlenmeden önce bir konuşma geçer ve eşlerden biri bu konunun kendisi için önemli olduğunu söyler, karşı tarafa sorar ve karşı taraf da onu yanıltırsa bir aldatmadan söz edilebilir. Bunun dışında hiçbir durumda bir aldatma söz konusu değildir bana göre, çünkü bekaret zarı evliliğin objektif esaslı unsuru değildir.
Old 27-12-2009, 22:50   #24
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

"Bekaretin gerekli olup olmadığı"nın değil, "bekaret önemliymişcesine kızlık zarını (forumda kullanılan deyimle) diktirmenin eşi aldatma sayılıp sayılmayacağı"nın tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Görüşümü yukarıda yazdım. Bekaret yerine diğer eş ile aynı dinden olup olmama, meslek, öğrenim düzeyi, sağlık durumu gibi olgular koyarak düşünmek sanırım konuya daha objektif bakmamızı sağlar.
Old 27-12-2009, 22:51   #25
Adli Tip

 
Varsayılan

Ben de bekaret zarının diktirilmesinin her halükarda tek başına aldatma sayılmayacağını düşünüyorum.

Ne var ki, bekaret zarı her halükarda birisini aldatmak/yanıltmak için diktirilir. Bu birisi eğer eşse, yani kişi evleneceği kişiyi yanıltmak için böyle bir operasyon yaptırdıysa, bu zaten evlilik birliğini sürdürebilecek güvenin yok olmasına yetecektir.

Bu konuda tarafların karşılıklı olarak açıkça konuşmuş olmasına bence her zaman gerek yoktur. Boşanmak isteyen erkek, başka sebeple boşanmak istiyor da bu konuyu bahane ediyorsa buna itibar edilmemeli. Diğer hallerde, davayı açan erkek için bu konunun önemli olduğu ortadır zaten.

Konuyu hukuki açıdan değil, bekaret konusundaki toplumsal bakış ve baskı açısından değerlendirmek doğru sonuca ulaşmaya engeldir diye düşünüyorum.

Saygılarımla,
Old 27-12-2009, 23:18   #26
yalcin3

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Raşit Tavus
...Bu maddeler ışığında şöyle düşünmekte fayda var, daha önce hiç bir şekilde ilişkiye girmemiş bir bakir erkek, doğal olarak kendisi gibi bakire bir bayanla evlenmeyi arzu edebilir, sonuç olarak bu kişinin kendi görüşü kendi hayat felsefesidir...
Günümüze göre çok hayalperest ve iyimser bir düşünce Sn.Raşit.Şahsen herkes kendi bedeni üzerinde tam tasarrufa sahiptir ve kimse kimseyle geçmişte yaşadığı cinsel hayatı paylaşmak zorunda değildir.Sonuçta daha evvelinden yaşanılmış şeyler kimseyi ilgilendirmez.Bunun nisbi butlan sebebi sayılması kızlık zarının namusla eşdeğer görüldüğünün belirtisidir,en azından hukukun olduğu yerde bu zihniyet olmasın.
Ben de kadınların erkeklerde cinsellikle ilgili arayabileceği bir şey üzerinden örnek vererek "Bu da o zaman nisbi butlan sebebi sayılsın." derdim ama münasip kaçmaz herhalde.
Neyse...
Old 27-12-2009, 23:24   #27
Academic

 
Varsayılan

Vakaya kendi kişisel düşüncelerimizi dışında tutarak objektif bakmak daha doğru olur sanırım..

Burada bekarete yüklediğimiz anlam ve toplumun bekarete bakışı açısından ele aldığımızda ;

Eğer, bekareti namusun bir timsali saymıyorsak (ki bence değil) o zaman bunu bir aldatmaca olarak görmeyebiliriz belki. Kadın kendi bedeni üzerinde bir tasarrufta bulunmuştur sonuçta ve bunun hesabını erkeğe vermek durumunda da değildir. Ancak bekaret söz konusu olduğunda geleneksel bakış farklı yöndedir biliyorsunuz.

Konuyu "bir insanın evlenmeden önce eşine ona göre önemli sayılan/sayılmayan" bir konuya dair söylediği yalan" çerçevesinde düşünürsek daha doğru olur..

Bunu bekarete ilişkin kendi yargılarımızdan sıyrılarak, dava konusu olan kişilerin ve toplumun değer yargılarının bekarete yüklediği anlam çerçevesinde düşünmek sanırım daha doğru olur. Bize göre bu gerekli bir vasıf değildir ancak evlenen kişi için önemli bir vasıf ise o zaman evlilik birliğinin kurulması aşamasında bu söylenen yalan zaten bu evliliği sürdürülemez hale getirecektir. Benim bakış açıma göre bekaret şart değil ve namusun simgesi değildir diyerek bakarsak, yapılan itirazı elbette saçma karşılayabiliriz ancak evlenen kişiler açısından bakıldığında demek ki yüklenen anlam büyük ve bunun bilincinde ki eş kızlık zarını diktirmeye gerek duymuş. Yani burada bir aldatmaca olmadığını söylemek mümkün değil.

Konunun gerekçesi, yanlışlığı, onaylamamız tüm bunlar tartışılır ve tartışıyoruz da. Burada bekarete bir vasıf gözüyle bakılması yanlış elbette ancak bu bize göre yanlış, evlenen erkek bunu bir vasıf olarak görüyor ve evlenen kadın da farkında ki böyle bir operasyona gerek duyuyor. Aksi takdirde taraflar aralarında konuşarak bu operasyona gerek kalmaksızın dürüstlük ve açıklık içinde bunu paylaşabilir ve evliliklerini sağlam bir zemine de oturtabilirlerdi.

Bu konuya kendi düşüncelerimizi dışarda tutarak objektif olarak bakarsak, bunun gerçekte doğru olmayan bir şeyin var olduğunun söylenmesi ve bunun sağlanacağı koşulun yerine getirilmesi olarak değerlendirebiliriz.

Yalan hangi koşullarda söylenirse söylensin yalandır.. Ve aldatmacadır.
Old 27-12-2009, 23:35   #28
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Adli Tip
Ben de bekaret zarının diktirilmesinin her halükarda tek başına aldatma sayılmayacağını düşünüyorum.

Ne var ki, bekaret zarı her halükarda birisini aldatmak/yanıltmak için diktirilir. Bu birisi eğer eşse, yani kişi evleneceği kişiyi yanıltmak için böyle bir operasyon yaptırdıysa, bu zaten evlilik birliğini sürdürebilecek güvenin yok olmasına yetecektir.

Bu konuda tarafların karşılıklı olarak açıkça konuşmuş olmasına bence her zaman gerek yoktur. Boşanmak isteyen erkek, başka sebeple boşanmak istiyor da bu konuyu bahane ediyorsa buna itibar edilmemeli. Diğer hallerde, davayı açan erkek için bu konunun önemli olduğu ortadır zaten.

Konuyu hukuki açıdan değil, bekaret konusundaki toplumsal bakış ve baskı açısından değerlendirmek doğru sonuca ulaşmaya engeldir diye düşünüyorum.

Saygılarımla,

Boşanmak isteyenin bunu ileri sürmesine bir itirazım olmaz, evlilik temelden sarsılmış kabul edilebilir eşler arasında meydana gelen güvensizlik nedeniyle ancak bu bağlamda tartışılan aslında evliliğin iptalini sağlayacak bir aldatma olup olmadığıdır. Eğer evliliğin iptal edilebileceğini düşünürsek evlilik objektif esaslı unsur olmayan bir nedenle hükümsüz hale gelecek ve boşanmanın getirdiği nafaka, tazminat gibi haklara evliliği iptal edilen eşler sahip olamayacaktır.
Old 27-12-2009, 23:36   #29
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

18 Kasım 2008

Fransa'da bekaret tartışması alevlendi

A.A

Fransa İstinaf Mahkemesi, bakire olduğu konusunda yalan söylemekle suçlanan Müslüman kadınının evliliğini fesheden alt mahkeme kararını bozdu. Üstelik İstinaf Mahkemesi'nin kararı damadı şoke edecek cinsten oldu.

Douai'daki İstinaf Mahkemesi, bekaretin, “olmamasının evlilik yaşamını etkileyen temel bir nitelik olmadığına” hükmetti.

EVLİLİK ÖNCESİYLA İLGİLİ YALAN SÖYLEMEK BOŞANMA GEREKÇESİ OLMAZ

Mahkeme, ayrıca geçmiş aşk yaşamıyla ilgili olarak yalan söylemenin evlilikte gerekli karşılıklı güveni yokettiği ve bunun başlıbaşına evliliğin feshi için gerekçe olabileceği yolundaki savunmayı reddetti.

Lille Mahkemesi, 30'lu yaşlarında, Müslüman olduğu belirtilen, ancak hangi ülke vatandaşı olduğu açıklanmayan bilgisayar uzmanı damadın, 20'li yaşlarındaki eşinin kendisine bekaret konusunda yalan söylediği ve bu yalan üzerine evliliğin inşa edilemeyeceği gerekçesiyle evliliğinin iptal edilmesi yönünde yaptığı başvuruyu kabul ederek, evliliği feshetmişti.

Bir önceki alt mahkeme, gelinin yalan söylemesini iptal için gerekçe görmüştü.Kadın hakları dernekleri, “aile ve toplum baskısı yüzünden gelinin bu türden yalan söylemesinin cezalandırılmasının yanlış ve kötü örnek olacağını” savunmuşlardı.

Hükümet, kamuoyunun tepkisi nedeniyle kararın istinaf mahkemesinde görülmesini istemişti.

Fransa'daki içtihada göre, bir eşin önceki evliliğini gizlemesi, fuhuş yaptığını saklaması, tabiyeti hakkında yalan söylemesi veya normal cinsel ilişkiye giremediğini söylememesi durumunda evlilik iptal edilebiliyor.

Şimdi Fransa'da bekaret tartışması yeniden alevlendi
Old 28-12-2009, 00:10   #30
üye8180

 
Varsayılan

Alıntı:
Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse

Bu düzenleme bir torba hüküm şeklinde. Oldukça esnek ve kızlık zarını içine alacak şekilde yorumlamak, farklı pratik uygulama sorunlarını gündeme getirebilir. Cinsel yaşamdan örnek verildi diye bu örneği veriyorum. Erkeğin penis ölçüleri hakkında yanılmayı da bu hüküm içine sokabilecek miyiz mesela ?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Evlilikler süreli olabilir mi? av.semire nergiz Kadın Hakları Çalışma Grubu 48 14-03-2013 09:08
eşten mal kaçırmak için anneye yapılan muvazaalı satış ruken Meslektaşların Soruları 3 18-05-2011 14:55
kadınlarımızın bekaret sorunu doktor2002 Kadın Hakları Çalışma Grubu 28 22-01-2010 16:13
Bekâret cinayeti mi? Y£LİZ Hukuk Haberleri 2 17-02-2007 22:44


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06818008 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.