Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

aihm kararı-harç çelişkisi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 24-11-2008, 09:16   #1
selhan

 
Varsayılan aihm kararı-harç çelişkisi

Arkadaşlar,sizin de bildiğiniz gibi ilamı icraya koymanın tek yolu karar harcını yatırmaktır.Ancak,AİHM,Ülger ile ilgili kararında buna gerek olmadığını belirterek Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etmiştir.Şimdi bu kararla,ilamı almak için ilgili yerel mahkemeye başvuru yapacağız.Ama mahkeme talebimizi kabul etmezse başvurmamız gereken başka bir iç hukuk yolu var mı bilemiyorum. Sonuçta bu konuda Yargıtay'a gitmek mantıksız gibi görünüyor.AİHM kararında da başvuranın avukatının her hangi bir başvuru yoluna gittiği belirtilmemiş.Bu konudaki fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.İyi çalışmalar...
Old 24-11-2008, 09:20   #2
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

AİHM kararını buraya aktarırsanız, üzerinde tartışmak sanırım daha kolay olur.
Old 24-11-2008, 09:49   #3
selhan

 
Varsayılan aihm ülger-Türkiye davası

Sn.Aladağ,karar biraz uzun,kusura bakmayın.İyi çalışmalar...

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

Esas : 25321/02
Tarih : 26.06.2007

USUL

(Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe'ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.)

Davanın nedeni, Muharrem Ülger adlı Türk vatandaşının ("başvuran"), İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına Ait Sözleşme'nin ("AİHS") 34. Maddesi uyarınca, Türkiye Cumhuriyeti aleyhine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne ("AİHM") 10.06.2002 gününde yapmış oldukları 25321/02 no'lu başvurudur.
Başvuran Ankara Barosuna bağlı avukat N. Ünal tarafından temsil edilmektedirler.
Başvuran, özellikle, lehinde verilen nihai kararın uygulanmamasının, AİHS ile uyumlu olmadığından şikayetçi olmuştur. Bu bakımdan, AİHS'nin 6 k 1. Maddesi ile AİHS'ye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. Maddesi'ne atıfta bulunmuştur.
AİHM, 13.12.2005 gününde başvuruyu Hükümet'e bildirmeye ve AİHS'nin 29 k 3. Maddesi'ni uygulayarak, başvurunun kabuledilebilirliğiyle esaslarını beraber incelemeye karar vermiştir.

OLAYLAR

I. DAVANIN AYRINTILARI

1955 doğumlu başvuran Ankara'da ikamet etmektedir.
Başvuran, 14.10.1996 gününden 09.05.1998 gününe dek, Rusya'da bir şantiyede, YAPITEK Yapı Endüstri ve Ticaret Limited Şirketi (bundan böyle "şirket" olarak anılacaktır) adlı Türk firması için çalışmıştır.
Başvuran 28.06.1999 gününde Ankara İş Mahkemesi'ne başvurarak şirket aleyhine dava açmıştır. Türkiye'ye izinli geldikten sonra, izninin bitmesini müteakip Rusya'ya gönderilmek üzere başvurduğunda, şirketin kendisini merkezde tutarak 4 ay beklettiğini iddia etmiştir. Başvuran ne Rusya'ya gönderilmiş ne de Türkiye'de kendisine iş verilmiştir. Bu süre içerisinde kendisine maaş ödenmediğini ve kontrat süresinin sona erdiğinin bildirilmediğini belirtmiştir. Başvuran mahkemeden, faizleriyle beraber, ödenmemiş maaşı, kıdem tazminatı ve ihbar tazminatının kendisine ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme 01.07.1999 gününde dava dosyasına ait ilk incelemesini tamamlamış, 05.10.1999 gününde duruşma yapılmasına karar vermiş ve bu tarihten önce delillerle beraber şirketin cevabını sunmasını istemiştir.
Davalı çağrılmasına rağmen, 05.10.1999 ve 18.11.1999 günlü duruşmalara gelmemiştir.
Mahkeme 27.01.2000 tarihinde, başvuranın şantiyede meslektaşı olan iki tanığını dinlemiştir. Başvuranın avukatı bir sonraki duruşmada üçüncü bir tanığın hazır bulunacağını ifade etmiştir.
Mahkeme 21.03.2000 gününde üçüncü tanığı dinlemiştir. Duruşmanın sonunda bilirkişi raporu hazırlanmasına karar verilmiş, başvuranın gerekli harcı ödemesinin ardından dava dosyası bilirkişiye gönderilmiştir.

12.04.2000 günlü ilk bilirkişi raporu, şirketin başvurana kıdem tazminatı için, kontrat süresinin sona erdiğini bildirmediği için ve ödemediği maaş için tazminat ödemekle yükümlü olduğunu ifade etmiştir. Ödenmesi gereken meblağlar hesaplanıp raporda belirtilmiştir.
Başvuranın avukatı 28.04.2000 gününde rapora itiraz etmiş, belirtilen meblağların yeterli rakamlar olmadığını ve başka bir bilirkişi tarafından yeniden gözden geçirilmesini talep etmiştir.
Mahkeme 04.05.2000 tarihinde, başvuranın ek harcı yatırmasının ardından, aynı bilirkişinin bir rapor daha hazırlamasına karar vermiştir. Buna göre aynı bilirkişi ikinci bir rapor hazırlamış ve mahkemeye sunmuştur. Bu rapor, başvuranın temsilcisinin kıdem tazminatının miktarıyla ilgili talebinin yerinde olduğunu ifade etmiştir. Bu meblağın 787.5 Amerikan Doları tutarında olması gerekmektedir. Başvuranın avukatı bu rapora itiraz etmiş ve meblağın başka bir bilirkişi tarafından yeniden hesaplanmasını talep etmiştir.
Başvuranın avukatı 20.06.2000 günlü duruşmaya katılmamıştır. Mahkeme, yeniden başlaması talebinde bulunulmaması halinde, davanın düşmesine karar vermiştir. Başvuranın avukatının talebi üzerine davanın 26.06.2000 gününde yeniden başlamasına ve ilk duruşmanın 13.07.2000 gününde yapılmasına karar verilmiştir.
Mahkeme 13.07.2000 tarihinde, harcın başvuran tarafından 3 tarih içerisinde yatırılması halinde, davalıya, başvurana Türkiye'ye döndükten sonra beş ay boyunca maaş ödendiğine dair makbuzları sunmasını isteyen bir mahkeme kararı gönderilmesine karar vermiştir. Şirketin, maaş makbuzlarını sunmaması halinde maaş ödemediğinin farz edileceği konusunda uyarılmasına karar verilmiştir. Duruşma 05.10.2000 gününe ertelenmiştir. Davalı şirket resmi uyarıya rağmen mahkeme kararına yanıt vermemiştir.
Mahkeme 05.10.2000 tarihinde, başka bir bilirkişi raporunun hazırlanmasına, ücretinin başvuran tarafından karşılanmasına karar vermiştir. Yukarda belirtilen beş aylık sürenin de göz önünde bulundurulduğu rapor 27.11.2000 gününde mahkemeye sunulmuştur.
Başvuranın avukatı 18.01.2001 tarihinde, mahkemede görülen, aynı olaylara dayanan ve ek tazminatın talep edildiği sair davanın bu davayla birleştirilmesini talep etmiştir. Mahkeme talep üzerine davaları birleştirmiş ve duruşmayı 13.03.2001 gününe ertelemiştir.
Ankara İş Mahkemesi 13.03.2001 tarihinde, başvurana, kıdem tazminatı için, işten çıkarıldığı bildirilmediği için ve ödenmemiş maaşı için toplam 9.424.50 ABD Doları ödenmesine karar vermiştir. Kararda, nispi mahkeme harcının 524.190.700 Türk Lirası olduğu ifade edilmiştir. Bu harcın, içinden başvuranın davanın başında ödediği meblağın çıkarılarak davalı şirket tarafından ödenmesine karar verilmiştir.
Mahkeme 22.05.2001 gününde vergi icra dairesine mahkeme harcını şirketten almasını emretmiştir.
Başvuranın avukatı 10.12.2001 gününde mahkemeye bir dilekçe sunmuş, icraya koymak üzere kararın kendisine verilmesini talep etmiştir. Avukat, başvuranın davayı kazandığını, davalı şirketin ise tazminat ödemesine ek olarak yargılama giderlerinden de yükümlü olduğunu ifade etmiştir. Mahkemenin karar verdiği tarihte adresi belirli olan şirketin, mali sorunları sebebiyle başka bir yere taşınarak yükümlülüklerinden kaçma girişiminde bulunma tehlikesine işaret etmiştir. Ayrıca başvuranın kararı almak amacıyla yargılama giderlerini ödemeye istekli olduğunu ancak bunu yapmak için kaynaklarının yetersiz olduğunu belirtmiştir.
Aynı tarih mahkeme bu talebi, 492 S. Harçlar Kanunu'nun 28 (a) Maddesi çerçevesinde gerekli harç ödenmedikçe kararın ilgiliye verilemeyeceği gerekçesiyle reddetmiştir.
Bu sebeple başvuran bahsi geçen kararın uygulanması için icraya koyulmasını sağlayamamıştır. Bu arada şirketin taşındığı anlaşılmıştır.
HUKUKA İLİŞKİN

1. AİHS'NİN 6 k 1. MADDESİ İLE AİHS'YE EK 1 NO'LU PROTOKOL'ÜN 1. MADDESİ'NİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

Başvuran, şirket aleyhindeki yargılama süresinin haddinden uzun olduğundan ve ulusal mahkemenin kendisine kararı vermemesi sebebiyle kararın uygulanmasını sağlayamadığından şikayetçi olmuştur. Ayrıca, kararın uygulanmamasının mülkiyetin çekişmesiz kullanımı hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. AİHS'nin 6 k 1. Maddesi ile AİHS'ye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. Maddesi'ne dayanmıştır:

Madde 6 k 1

"Herkes c medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar c konusunda karar verecek olan c [bir] mahkeme tarafından davasının makul bir süre içerisinde c görülmesini istemek hakkına sahiptirc"

Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. Maddesi
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı nedeniyle ve yasada ön görülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
A. Kabuledilebilirliğine ilişkin
Hükümet, başvurunun, AİHS'nin 35 k 1. Maddesi kapsamında iç hukuk yollarını tüketme koşulunun yerine getirilmemesi sebebiyle reddedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Başvuranın iç hukukun sağladığı başvuru yollarından yararlanmadığını iddia etmiştir. Sorumlu tarafın ödemediği meblağın başvuran tarafından ödenmesi halinde işlemlerin devam edeceğini öne sürmüştür. AİHM'nin, iç hukuk yollarının tüketilmemesi sebebiyle başvuruyu kabuledilmez olarak beyan ettiği Poghosyan - Ermenistan davasındaki (36211/03) kararına atıfta bulunmuştur. Hükümet, bu davada, AİHM'nin, başvuranın dava açmamasının Devlet'in ihmalinin mi yoksa başvuranın kendi hatasının sonucu mu olduğunu incelediğini, başvuranın kararın uygulanması için olası ve erişilebilir hiçbir önlem almadığı sonucuna vardığını belirtmiştir. Bu davada karar sonucu ortaya çıkan borcun bir Devlet kurumuna değil özel bir limited şirkete ilişkin olduğunun dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
AİHM, yukarda belirtilen davada, ilgili ulusal makamların icra takibi başlattıklarını ve ulusal mahkemenin kararı sonucunda ortaya çıkan borcun karşılanması için gerekli bütün tedbirleri aldıklarını kaydeder. Bu nedenle, ulusal makamlar esasında kararı uygulamaya başlamışlardır ve bu bağlamda başvuranın iç hukukla uyumlu olarak somut bir taleple, ilgili mahkemeye başvurması beklenmiştir. Başvuranın dava açmamasının Devlet'in ihmali mi yoksa başvuranın kendi hatası mı olduğunu belirlemek AİHM'ye kalmıştır. Ulusal mahkemenin başvuranın davasını yeterince titizlikle incelemediğini usulen kaydeden AİHM, yine de bu durumun, başvuranı, iç hukuk gerektirdiği şekilde uygun bir şekilde hazırlanmış bir taleple aynı merciye yeniden başvurmasını engellemediğini kabul etmiştir. Dolayısıyla AİHM, başvuranın, kararın uygulanması için, olası ve erişilebilir bütün tedbirleri almadığı sonucuna varmış, AİHS'nin 35 kk 1. ve. Maddesi'yle uyumlu olarak başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemesi sebebiyle kabuledilmez olarak beyan etmiştir.
Öte yandan, bu davada, AİHM, başvuranın, kararın uygulanmasını sağlamak için bir kopyasını almak üzere, usulüne uygun olarak, ilgili makam olan Ankara İş Mahkemesi'ne başvurduğunu gözlemler. Başvuranın talebi, sair tarafın ödemesi gereken yargılama giderleri bulunduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. AİHM, Sorumlu Devlet'in iç hukuku kapsamında, başvuranın, Ankara İş Mahkemesi'nin kararının uygulanmasını sağlamak için başvurabileceği veya başvurması gereken başka bir merci bulunmadığını kaydeder. Bu sebeple başvuran yalnız mevcut iç hukuk yollarından yararlanmıştır. Sonuç olarak, Hükümet'in bu konuyla ilgili itirazı reddedilmelidir.
Hükümet ayrıca, başvuranın şikayetinin, AİHS'nin 35 k 1. Maddesi çerçevesinde altı ay kuralıyla uyuşmaması sebebiyle reddedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu bağlamda, başvuranın lehinde çıkan kararın 13.03.2001 gününde verildiğini, Harçlar Kanunu'nun 28 (a) Maddesi kapsamında, yargılama giderlerinin bu tarihten itibaren iki ay içerisinde ödenmesi gerektiğini öne sürmüştür. 21.05.2001 gününde iyi aylık sürenin bitmesinin ardından, mahkeme, Harçlar Kanunu'nun 37. Maddesi'ne göre, vergi icra dairesine ödenmeyen borcun şirketten tahsil edilmesini emretmiştir. Davalı masrafları ödememiş, bu tarihten başvuranın 10.12.2001 günlü dilekçesine verilen yanıta kadar, hiçbir işlem yapılmamıştır. Hükümet, bu sebeple başvuranın, 10.12.2001 günlü dilekçesinden çok önce, gerekli borcu ödemedikçe kararın kendisine verilmeyeceğinin farkında olduğunu savunmuştur.
Başvuran Hükümet'in argümanına itiraz etmiş, iddialarını mahkemenin kararı sebebiyle değil, bu kararın uygulanmaması sebebiyle ortaya koyduğunu savunmuştur. Dolayısıyla kararın tarihi altı aylık süre aşımı için başlangıç noktası olarak alınamaz. Sözkonusu tarih, ulusal mahkemenin başvurana açıkça kararın verilemeyeceğini ifade ettiği, başka bir deyişle uygulamanın durdurulduğu gün olan 10.12.2001'dir.
AİHM, başvuru yolu bulunmuyorsa veya başvuru yollarının etkisiz olduğuna karar verilmişse, altı aylık süre aşımının, şikayet konusu uygulamanın gününden itibaren başladığını yineler. İstisnai davalarda, başvuranların önce bir iç hukuk yoluna başvurdukları, ancak bu başvuru yolunu etkisiz kılacak koşulların daha sonra farkına varacakları veya varmaları gereken özel koşullar bulunabilir. Böyle bir durumda, altı aylık süre, başvuranın bu koşulların farkına vardığı veya varması gereken tarihten itibaren hesaplanabilir (bkz. Hazar ve Diğerleri - Türkiye, 62566/00).
AİHM, ulusal mahkemenin 10.12.2001 gününde başvuranın kararın kendisine verilmesi talebini reddettiğini kaydeder. Başvuran AİHM'ye başvurusunu, 10.06.2002 tarihinde, 10.12.2001 gününden itibaren tam altı ay içerisinde yapmıştır. Bu sebeple AİHM, Hükümet'in, başvurunun altı ay kuralına uymadığı itirazını reddeder.
AİHM ayrıca, bu şikayetlerin AİHS'nin 35 k 3. Maddesi kapsamında dayanaktan yoksun olmadığını kaydeder. Ayrıca başvurunun başka bir gerekçe altında da kabuledilmez olarak değerlendirilemeyeceğine işaret eder. Bu sebeple başvuru kabuledilebilir olarak ilan edilmek durumundadır.

B. Esaslara ilişkin

Hükümet, bu davada, yargı sürecinin makul süreyi aşmadığını belirtmiştir. Mahkemenin delil topladığını, üç bilirkişi raporu aldığını ve başvuranın tanıklarını dinlediğini savunmuştur. Dava iki yıldan kısa bir sürede ve duraklama olmaksızın sona erdirilmiştir. Hükümet, bu koşullarda, yargı sürecinin haddinden uzun olduğu şeklinde değerlendirilemeyeceğini ileri sürmüştür.
Ayrıca Hükümet, başlangıçta, bu davadaki meselenin yetkili makamların kararı uygulamayı reddetmeleri olmadığını ifade etmiştir. Kararın uygulanmamasının nedeni, öncelikle gerekli harç ödenmeden kararın başvurana verilmemesidir. Hükümet, bu nedenle, kararın başvurana verilmemesinin iç hukuka uygun olduğunu ve mahkemenin harcın davalı şirketten tahsil edilmesi için vergi icra dairesine emir gönderdiğini eklemiştir.
Hükümet, başvuranın yargılama giderlerini ödemesi halinde kararın uygulanmasına başlanacağını öne sürmüştür. Harçlar Kanunu'nun 32. Maddesi'ne göre, ilgili harçların ödenmemesi durumunda müteakip işlemler uygulanmamaktadır, ancak taraflardan birinin yaptığı ödeme, işlemlerin sonunda dikkate alınır. Buna göre, başvuran harcı ödeyip kararın uygulanması sürecini başlatabilirdi. Ardından bu meblağ borcun geri kalanıyla beraber kendisine geri ödenirdi. Dolayısıyla Hükümet, başvuranın, iç hukuk çerçevesinde kendisine tanınan bu olanağı reddetmesi nedeniyle, lehine verilen kararın uygulanmaması sorumluluğunu yüklenmesi gerektiğini kanısındadır.
Başvuran, bu yasaya dayanarak, Devlet'e, kayıpları mahkemelerce tanınan kimselerden harç toplanması yetkisi verildiğini, böylece zarar gören tarafın bir kez daha mağdur edildiğini ileri sürmüştür. Bu uygulama nedeniyle, haklı olan tarafların, kaybeden tarafın üstlenmesi gereken harcı ödemediği veya ödeyemediği durumlarda, mahkemenin kendilerine ödenmesine karar verdiği meblağları alamadıklarını eklemiştir.

1. AİHS'nin 6 k 1. Maddesi

AİHM, AİHS'nin 6 k 1. Maddesi'nin herkese, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili olarak, bir mahkeme tarafından davasının görülmesini isteme hakkı verdiğini yineler; bu yolla, hukuki konularda mahkemelerde dava açma hakkı anlamına gelen erişim hakkının bir yönünü teşkil ettiği "mahkemeye gitme hakkı"nı da çerçevesi içine alır. Öte yandan, Sözleşmeye Taraf Devletlerden birinin iç hukuk sistemi, nihai ve bağlayıcı bir kararın, taraflardan birinin zararına geçersiz kalmasına izin verirse, bu hak aldatıcıdır. AİHS'nin 6 k 1. Maddesi'nin, hakim kararlarının uygulanmasını güvence altına almadan, davacılara tanınan usule ait teminatları - hakkaniyete uygun, açık ve süratli davalar - ayrıntılı olarak tanımlaması düşünülemez. Bu Madde'nin yalnız mahkemelere erişim ve davaların idaresi ile ilgili olduğu şeklinde yorumlanması, Sözleşmeye Taraf Devletlerin AİHS'yi kabul ettiklerinde uymayı taahhüt ettikleri hukukun üstünlüğü ilkesi ile uyuşmayan durumlara yol açabilir. Bu nedenle, mahkemelerin verdiği kararların uygulanması, AİHS'nin 6 k 1. Maddesi'nin amaçları doğrultusunda, "yargılama"nın tamamlayıcı parçası olarak değerlendirilmelidir (bkz. Hornsby - Yunanistan ve Burdov - Rusya, 59498/00).
AİHM, kararların uygulanmasının yargılamanın bütünleyici parçasını teşkil etmesi gibi, "medeni hak ve yükümlülüklerin" belirlenmesi için ilk derece ve temyiz mahkemelerine erişim ile beraber mahkemeye gitme hakkının da (bkz. Kreuz - Polonya, 28249/95), icra davasına erişim hakkını eşit derece koruduğu kanısındadır (bkz., gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra, Manoilescu ve Dobrescu - Romanya, 60861/00).
Bu davayla ilgili olarak, AİHM, sözkonusu kararın uygulanmasının ardından başvuranın yargılama giderlerini geri alıp alamayacağı sorusunun, başvuranın AİHS'nin 6 k 1. Maddesi kapsamında şikayette bulunduğu durumla ilgisi bulunmadığı kanısındadır. Buradaki mesele, kaybeden tarafın üstlenmesi gereken harçları peşinen ödeme zorunluluğunun, başvuranın lehine verilen bağlayıcı kararı almasını ve sonrasında icra takibini başlatmasını engellemesidir.
Bu bağlamda, mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı ancak sınırlamalara tabi olduğu anımsatılır; erişim hakkı, niteliği gereği Devlet'in düzenlemelerini gerektirdiğinden, bu sınırlamalara üstü kapalı olarak müsaade edilmiştir. Öte yandan, AİHM, uygulanan sınırlamaların, bireye bırakılan erişimi, hakkın esasına zarar gelecek ölçüde sınırlamaması ya da azaltmaması sebebiyle memnun olmalıdır. Ayrıca, haklı bir amaç gütmeyen ve başvurulan yollar ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmayan bir sınırlama, 6 k 1. Madde ile uyumlu olmayacaktır (bkz. Waite ve Kennedy - Almanya [BD], 26083/94 ve Apostol - Gürcistan, 40765/02).
Hükümet, kararın uygulanmama nedeninin, iç hukuk çerçevesinde kararın, ödenmesi gereken yargılama giderleri ödenmedikçe ilgili tarafa verilmesinin mümkün olmaması olduğunu belirtmiştir. Öte yandan, AİHM, Harçlar Kanunu'nun 28 (a) Maddesi'ne atıfta bulunarak, mahkemenin, başvurana, mali bir sorumluluk yüklemiş olduğunu, böylece karara erişimini ve kararın uygulanmasını engellediğini kaydeder.
AİHM, bir kimsenin erişim hakkından yararlanıp yararlanmadığını belirlemek için, yargılama giderlerinin makullüğünün, başvuranın bu meblağı ödeme kapasitesi, davanın özel ayrıntıları ve bu sorumluluğun yüklendiği dava safhası ışığında değerlendirilmesi gerektiğini anımsar (bkz. Kreuz). Bu bağlamda, AİHM, başvuranın inşaat işçisi olduğunu gözlemler. Başvuran sorumlu şirkete, ödenmemiş maaşını alabilmek için dava açmıştır. Mahkeme başvuranın taleplerini kısmen kabul etmiş, tazminat olarak yaklaşık 10.000 Euro ödenmesine karar vermiştir. Geri kalan yargılama giderleri yaklaşık 598 Euro'dur. Başvuran, kendisine ödenecek meblağı alabilmek için harcı ödemeye istekli olmasına rağmen, bunu yapmak için yeterli kaynağa sahip değildir.
AİHM, AİHS'nin 6 k 1. Maddesi kapsamındaki etkili hakları güvence altına alma yükümlülüğünün yerine getirilmesinin, yalnız müdahale olmaması anlamına gelmediğini, Devlet'in olumlu bir faaliyette bulunmasını gerektirebileceğini de yineler. Yargılama giderlerinin karşılanmasında bütün sorumluluğu başvurana yükleyerek, Devlet'in, kararların uygulanması için hem hukuken hem de uygulamada etkin bir yöntem belirleme yönünde genel ya da özel her türlü uygun tedbiri alma yükümlülüğünden (pozitif yükümlülük) kaçındığı kanısındadır (bkz. Fuklev - Ukrayna, 71186/01). Dolayısıyla, bu davada, yargılama giderlerinin miktarı ile bu giderlerin ödenmesi, başvuranın bu meblağları ödeme kapasitesi ve kararın bir kopyasının başvurana verilmesi arasındaki makul orantılılık ilişkisi de göz önünde bulundurulmalıdır.
Yukarıda belirtilenler ışığında, AİHM, başvuranın kararın bir kopyasını alamadan mahkeme harcını ödemekle yükümlü tutulmasının, üzerinde aşırı bir yük oluşturduğu ve mahkemeye erişim hakkını bu hakkın özünü zedeleyecek derecede kısıtladığı kanısındadır.
Dolayısıyla AİHS'nin 6 k 1. Maddesi ihlal edilmiştir.
Son olarak, AİHM, bu davada, yargılamanın uzunluğunun, başvuranın kararın uygulanmaması ile ilgili şikayetinin tamamlayıcı parçası olduğunu kaydeder. Bu nedenle, şikayetin bu kısmının ayrı olarak incelenmesine gerek olmadığı sonucuna varmıştır.

2. AİHS'ye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. Maddesi

AİHM, bir "talebin" uygulanabilir olarak addedilecek derecede yeterince kabul görmesi halinde, AİHS'ye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. Maddesi çerçevesinde "mülkiyet" teşkil edebileceğini yineler (bkz. Burdov - Rusya ve Stran Greek Refineries and Stratis Andreadis - Yunanistan). 13.03.2001 günlü karar başvurana icraya verilebilir tazminat sağlamıştır.
Başvuranın kararı uygulatamaması, AİHS'ye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. Maddesi'nin ilk paragrafının ilk cümlesinde ortaya konduğu üzere, mülkiyetin çekişmesiz kullanımı hakkına müdahale teşkil etmiştir.
Bu müdahale hiçbir şekilde maruz gösterilmediğinden, AİHM, AİHS'ye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. Maddesi'nin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

II. AİHS'NİN 13. MADDESİ'NİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

Başvuran ayrıca AİHS'nin 13. Maddesi kapsamında, ulusal mahkemenin kararının, yine ulusal mahkemenin yarattığı engel sebebiyle hükümsüz kaldığından şikayetçi olmuştur.
AİHM, bu şikayetin yukarda incelenen şikayetlerle bağlantılı olduğunu ve bu sebeple kabuledilebilir olarak beyan edilmesi gerektiğini kaydeder. Ancak AİHS'nin 6 k 1. Maddesi ile AİHS'ye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. Maddesi kapsamında tesbit edilen ihlallere ait olarak, AİHM, başvuranın bu başlık altındaki iddialarının ayrı olarak incelenmesinin gerekli olmadığı kanısındadır.

III. SAİR AİHS İHLALİ İDDİALARI

Son olarak, başvuran, hiçbir gerekçe göstermeksizin, AİHS'nin 1. ve 17. Maddeleri'nin ihlal edildiğinden şikayetçi olmuştur.
AİHM, dava dosyasında, bu maddelerin ihlal edildiklerini gösteren hiçbir emareye rastlamamıştır. Dolayısıyla başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olduğu ve AİHS'nin 35 kk 3. ve 4. Maddesi'yle uyumlu olarak reddedilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

IV. AİHS'NİN 41. MADDESİ'NİN UYGULANMASI

AİHS'nin 41. Maddesi'ne göre:
"Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder."
A. Tazminat
Başvuran, maddi tazminat olarak 15.005 Euro, manevi tazminat olarak ise 50.000 Euro talep etmiştir.
Hükümet bu taleplere itiraz etmiştir.
AİHM, başvuranın maruz kaldığı maddi zararın, başvurana tazminat ödenmesine hükmeden kararın uygulanmamasıyla ortaya çıktığını kaydeder. Hem mahkeme kararıyla başvurana ödenmesi gereken tazminat hem de o tarihteki ekonomik koşullar göz önünde bulundurularak, başvurana maddi tazminat olarak 10.000 Euro ödenmesine karar vermiştir. Bu tazminat, başvuranın ulusal mahkemelerden talep ettiği ve ödenmemiş tazminatla ilgili nihai ödeme olarak addedilmelidir.
AİHM ayrıca başvuranın, tesbit edilen ihlallerin sonucu olarak manevi zarara da uğradığı kanısındadır. Öte yandan talep edilen meblağ haddinden fazladır. AİHM, tarafsızlık esasıyla hareket ederek, başvurana bu başlık altında 1000 Euro ödenmesine karar vermiştir.

B. Yargılama giderleri

Başvuran, ulusal mahkemelerde meydana gelen yargılama giderleri için 3198 Euro, AİHM önünde meydana gelen mahkeme masrafları için ise 3618 Euro talep etmiştir.
Hükümet, başvuranın bu giderleri belgeleyemediği gerekçesiyle bu taleplere itiraz etmiştir.
AİHM'nin içtihadına göre, yargılama giderleri, ancak gerçekliği ve gerekliliği kanıtlandığı ve makul bir meblağ olduğu takdirde başvurana geri ödenir. Bu davada, AİHM, sahip olduğu bilgiler ve yukarda belirtilen ölçütler ışığında, bütün başlıklar altındaki yargılama giderleri için 1500 Euro tazminat ödenmesinin makul olduğu sonucuna varmıştır.

C. Gecikme Faizi

AİHM, gecikme faizi olarak, Avrupa Merkez Bankası'nın kısa vadeli kredilere uyguladığı marjinal faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın uygun olduğuna karar vermiştir.

BU SEBEPLERDEN ÖTÜRÜ AİHM OYBİRLİĞİYLE

1. AİHS'nin 6 k 1 ve 13. Maddeleri ile AİHS'ye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. Maddesi'ne ait yapılan şikayetin kabuledilebilir, başvurunun geri kalan kısmının kabuledilmez olduğuna;

2. AİHS'nin 6 k 1. Maddesi'nin ihlal edildiğine;

3. AİHS'ye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. Maddesi'nin ihlal edildiğine;

4. AİHS'nin 13. Maddesi kapsamındaki şikayetin ayrı olarak incelenmesinin gerekli olmadığına;

5. (a) Sorumlu Devlet'in, aşağıdaki meblağları, AİHS'nin 44 k 2. Maddesi'ne göre nihai kararın verildiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme gününde geçerli olan kur üzerinden Yeni Türk Lirası'na çevirerek başvurana ödemesine:
(i) 10.000 Euro (on bin Euro) maddi tazminat;
(ii) 1000 Euro (bin Euro) manevi tazminat;
(iii) yargılama giderleri için 1.500 Euro (bin beş yüz Euro);
(iv) yukarıdaki meblağlara uygulanabilecek bütün vergiler;
(b) yukarda belirtilen üç aylık sürenin sona ermesinden, ödeme tarihine kadar geçen süre için, yukarıdaki miktarlara Avrupa Merkez Bankası'nın o dönem için geçerli faizinin üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına karar vermiştir.

6. Başvuranların adil tazmin taleplerinin geri kalanını reddetmiştir.

İşbu karar, İngilizce olarak hazırlanmış ve Mahkeme İç Tüzüğü'nün 77. Maddesi'nin 2. ve 3. fıkraları uyarınca 26.06.2007 gününde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.

F. ELENS-PASSOS F. TULKENS
Zabıt Katibi Başkan
Old 24-11-2008, 09:58   #4
BaharB

 
Varsayılan

Sayın selhan;
Sorunuzun cevabı kararda var.
Kararı gündeme getirdiğiniz için teşekkür ederim.
Alıntı:
Hükümet, başvurunun, AİHS’nin 35 § 1. Maddesi kapsamında iç hukuk yollarını tüketme koşulunun yerine getirilmemesi nedeniyle reddedilmesi gerektiğini belirtmiştir.
.....
Öte yandan, bu davada, AİHM, başvuranın, kararın uygulanmasını sağlamak için bir kopyasını almak üzere, usulüne uygun olarak, ilgili makam olan Ankara İş Mahkemesi’ne başvurduğunu gözlemler. Başvuranın talebi, diğer tarafın ödemesi gereken yargılama giderleri bulunduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. AİHM, Sorumlu Devlet’in iç hukuku kapsamında, başvuranın, Ankara İş Mahkemesi’nin kararının uygulanmasını sağlamak için başvurabileceği veya başvurması gereken başka bir merci bulunmadığını kaydeder. Bu nedenle başvuran yalnız mevcut iç hukuk yollarından yararlanmıştır. Sonuç olarak, Hükümet’in bu konuyla ilgili itirazı reddedilmelidir.

Old 24-11-2008, 10:52   #5
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Kararda yanıtın olduğunu tahmin ediyordum. Sayın BaharB'ye kararın ilgili bölümünü işaret ettiği için teşekkür ederim.
Old 30-09-2009, 11:25   #6
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

AİHM tarafından "kararın harç ödenmeden alınamaması" konusunda her davanın özelliğine göre karar verilmekte. Aşağıda erişim hakkının engellendiğinin kabulü için hangi ölçütün kullanılacağına ilişkin bir başka karar sunulmuştur. Bu kararda davalının davacının ödemesi gereken harcı ödeyerek kararı alabileceği ve bu nedenle erişim hakkının engellenmediğinden davanın reddine karar verilmiştir.


ORİMPEKS MADENCİLİK SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. ve ADİL ORGUNER/Türkiye*




Başvuru No. 43475/02

4 Eylül 2007



KABULEDİLEBİLİRLİĞİNE İLİŞKİN KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ
İKİNCİ DAİRE



OLAYLAR

Başvuranlar, Türkiye’de kayıtlı bir inşaat şirketi olan Orimpeks Madencilik San. ve Tic. Ltd. Şti. ile şirketin müdürü ve ana hissedarı, 1946 doğumlu ve İzmir’de ikamet etmekte olan T.C. vatandaşı Adil Orguner’dir. Başvuranlar AİHM önünde İzmir Barosu avukatlarından A. F. Eren tarafından temsil edilmişlerdir.
Davanın koşulları
Davanın olayları başvuranların sunduğu üzere aşağıdaki gibi özetlenebilir.
Orimpeks Madencilik San. ve Tic. Ltd. Şti. (“başvuran şirket”) 1997 ile 1998 yılları arasında Uzay İnşaat Ltd. (“Uzay”) ile yapılan bir sözleşmeyle bazı inşaat işleri üstlenmiştir. Bu yolla Uzay başvuran şirkete 170.000 Amerikan doları (Dolar) borçlanmıştır.
Ödeme yapılmaması üzerine, başvuran şirket, 8 Ekim 1998 tarihinde, Uzay hakkında, kendisine olan borcun bir kısmı için (53.327 Dolar) İzmir İcra Müdürlüğü’nde icra takibi açtırmıştır. Uzay buna itiraz etmiş, yapmış olduğu yürütmenin durdurulması talebi kabul edilmiştir.
Başvuran şirket, 17 Ağustos 1999 tarihinde, Uzay hakkında İstanbul Ticaret Mahkemesi’nde dava açmıştır.
Dava sırasında, İstanbul Ticaret Mahkemesi, başvuran şirketin tamamladığı işin değerine ilişkin uzman raporu edinmiştir. Bu rapora göre, Uzay’ın borcun ödenmesine ilişkin icra takibine yaptığı itiraz gerekçesizdir.
İstanbul Ticaret Mahkemesi, 27 Şubat 2001 tarihinde başvuran şirket lehine karar vermiş, yürütmenin durdurulması kararını kaldırmıştır. Ayrıca 116.673 Dolar olan borcun geri kalanına ilişkin talebi de kabul etmiştir. Mahkeme, bu meblağın, başvuran şirkete, davanın açıldığı tarihten itibaren işleyen faiz ve İcra Müdürlüğü’nde bekleyen ve daha önceki ödenmemiş borç olan 53.327 Dolar ile beraber ödenmesine karar vermiştir. Geri kalan mahkeme masrafları, 3.376.194 Türk Lirası ((TL), sözkonusu tarihlerde yaklaşık 4.925 Dolar’a tekabül etmektedir) olarak belirlenmiştir.
* Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.

Uzay, mahkeme masraflarını, Harçlar Kanunu’nun (492 Sayılı Kanun) 28/1 (a) maddesinde öngörülen mecburi iki ay içinde ödememiştir. İstanbul Ticaret Mahkemesi, 10 Mayıs 2001 tarihinde, 492 Sayılı Kanun’un 37. maddesi uyarınca, bu masrafların Uzay’dan tahsil edilmesine ilişkin Şişli Gelir Vergi Dairesi’ne emir göndermiştir.
Başvuranların avukatı, 3 Nisan 2002 tarihinde, İstanbul Ticaret Mahkemesi’ne başvurarak, mahkemenin Şişli Gelir Vergi Dairesi’ne gönderdiği emrin üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesine karşın, bir sonuca varılamadığını ifade etmiştir. Karar tarihinde kesin adresi bulunan Uzay’ın, başka bir yere taşınarak mali yükümlülüğünden kaçma girişiminde bulunma riski bulunduğuna işaret etmiştir. Uzay sahip olduğu mal ve mülklerini saklamadan, icra takibini başlatmak için, kararın bir örneğinin kendisine gönderilmesini talep etmiştir.
İstanbul Ticaret Mahkemesi 26 Nisan 2002 tarihinde, 492 Sayılı Kanun’un 28/1 (a) maddesinde öngörülen masraflar ödenmeden kararın bir örneğinin sağlanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle bu talebi reddetmiştir.
Başvuranlar 3 Mayıs 2002 tarihinde masrafların ödenmesine ilişkin olarak Şişli Gelir Vergi Dairesi’ne başvurmuşlardır.
Mecidiyeköy Vergi Dairesi 23 Temmuz 2002 tarihinde, masrafların ödenmesi emrinin, kendilerine bildirilen son adreste Uzay’a tebliğ edilemediğini İstanbul Ticaret Mahkemesi’ne bildirmiştir. Bununla beraber, tebligatın yapılması için aramaların devam ettiğini de eklemiştir.
Bunun ardından başvuranlar 25 Ağustos 2004 tarihli bir dilekçede, Şişli Gelir Vergi Dairesi’ne, masrafların tahsil edilmesiyle ilgili kaydedilen gelişmeleri sormuşlardır. Gelir Vergi Dairesi buna bir yanıt vermemiştir.
ŞİKAYETLER
Başvuranlar, AİHS’nin 6/1. maddesi uyarınca yargılama sürecinin aşırı uzun olduğundan ve lehlerine verilen karar kendilerine tebliğ edilmediği için icra takibi açtıramadıklarından şikayetçi olmuşlardır.
Bu nedenle, AİHS’nin 13. maddesi uyarınca, taleplerine ilişkin iç hukuk yollarının etkisiz kaldığını iddia etmişlerdir.
Başvuranlar ayrıca, mevcut uygulamanın alacaklıların zararlarına ilişkin fark gözetici muameleye tekabül etmesi nedeniyle, AİHS’nin 14. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
Son olarak, AİHS’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesi uyarınca alacaklı oldukları meblağın kendilerine ödenmediğini ileri sürmüşlerdir.
HUKUK
1. Başvuranlar, ulusal mahkeme lehlerinde verilen kararın bir örneğini kendilerine vermediği için icra takibi başlatamadıklarından şikayetçi olmuşlardır. Bu durum ayrıca işlemlerin uzamasına neden olmuştur. Başvuranlar AİHS’nin 6/1. Maddesine dayanmışlardır.
Hükümet, başvuranların, AİHS’nin 35/1. maddesi uyarınca yararlanabilecekleri iç hukuk yollarını tüketmediklerini iddia etmiştir. Örneğin, başvuranlar mali durumlarını gerekçe göstererek adli yardım için başvurabilirlerdi.
Ayrıca, İstanbul Ticaret Mahkemesi’nin kararını 21 Şubat 2001 tarihinde verdiğini ileri sürmüşlerdir. Öte yandan, başvuranlar, kararın kendilerine tebliğ edilmesini talep etmek için 3 Nisan 2002 tarihine kadar beklemişlerdir. İstanbul Ticaret Mahkemesi 26 Nisan 2002 tarihinde bu taleplerini reddetmiştir. Ancak başvuranlar, bu tarihten altı ay geçtikten sonra, 5 Kasım 2002 tarihinde AİHM’ye başvurmuşlardır. Bu nedenle, başvuru bu yönüyle AİHS’nin 35/1. maddesinde belirtilen altı aylık sürenin dışında yapıldığı biçiminde değerlendirilmelidir.
Başvuru izleyen nedenlerden dolayı her halükarda kabuledilemez olduğu için, AİHM, başvuranların iç hukuk yollarını tüketip tüketmediklerini veya AİHS’nin 35/1. maddesiyle uyumlu olarak başvurunun zamanında yapılıp yapılmadığını belirlemenin gerekli olmadığı kanısındadır.
a) Ulusal mahkemenin kararının uygulanmamasına ilişkin olarak, AİHM, 6/1. madde çerçevesinde mahkemede hukuki konularda dava açma hakkının (“mahkemeye gitme hakkı”), mahkeme kararının uygulanmasının sağlanması hakkını da ihtiva ettiğini yineler. Bu nedenle, 6/1. maddenin amaçları doğrultusunda bir mahkemenin verdiği kararın uygulanması, yargılamanın tamamlayıcı parçası olarak değerlendirilmelidir (bkz. Hornsby - Yunanistan).
Öte yandan, bu hak mutlak değildir; erişim hakkı, , niteliği itibarıyla devlet tarafından düzenlenmesi gereken bir hak olduğu cihetle, kısıtlamalara da tabi olabilir. Ancak bu kısıtlamalar sonucu bireye bırakılan erişim imkanının, hakkın esasına zarar gelecek ölçüde sınırlanmaması ya da azalmaması gerekmektedir. Öte yandan, meşru amaç gütmüyorsa ve başvurulan yollarla ulaşmak istenilen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmuyorsa, getirilen kısıtlama 6/1. maddeyle uyumlu olmayacaktır. (bkz. Waite ve Kennedy – Almanya [BD], 26083/94 ve Apostol – Gürcistan, 40765/02).

AİHM, mevcut davada, yerel mahkemenin Harçlar Kanunu’nun 28/1 (a) maddesine atıfta bulunmakla, başvuranlara, mali bir sorumluluk yüklemiş olduğunu, böylece karara erişimlerini ve kararın uygulanmasını engellediğini kaydeder. Bu bağlamda, AİHM, bir kimsenin erişim hakkından yararlanıp yararlanmadığının belirlemek için, ödenecek mahkeme masraflarına tekabül eden meblağın makullüğünün, başvuranların bu meblağı ödeme kapasiteleri ve bu sorumluluğun yüklendiği sırada işlemlerin safhası da dahil olmak üzere davanın özel koşulları içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatır (bkz. Kruez – Polonya, 28249/95).
Bu davada AİHM, başvuranlara 170.000 Dolar ödenmesine karar verildiğini gözlemler. Davaya ilişkin mahkeme masraflarının geri kalanı 3.376.194 TL (yaklaşık 4.925 Dolar) olarak belirlenmiştir. İç hukukun hükümleriyle uyumlu olarak, İstanbul Ticaret Mahkemesi, davayla ilgili masraflar ödenene dek başvuranlara kararın bir örneğini vermeyi reddetmiştir. Bunu müteakiben, bu masraflar, icra takibi sonucunda kaybeden taraf tarafından ödenebilirdi. Bu esnada mahkeme harekete geçmiş ve borçlunun vergi dairesine mahkeme masraflarının tahsil edilmesi için talimat vermiş, ancak sonuçsuz kalmıştır.
Bu nedenle AİHM, talep edilen masrafa ilişkin meblağ ile başvuranların bunu ödeme güçleri arasında makul orantılılık ilişkisini dikkate almalıdır. Bu bağlamda, sözkonusu mahkeme masrafları yaklaşık olarak 4.925 Dolar’dır. Bu meblağ başvuranlara ödenmesine karar verilen 170.000 Dolar’ın küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. AİHM, başvuranların dava sonunda kaybedebilecekleri unsurları göz önünde bulundurularak, işlemlerin devam edebilmesi için başvuranlardan mahkeme masraflarını ödemelerinin beklenmesinin makul olduğu kanısındadır.
Bu nedenle, mevcut davada, başvuranları kararın örneğini alamadan mahkeme masraflarını ödemekle yükümlü kılmak, onlar üzerine haddinden fazla yük yüklememekte ve başvurulan yollar ile ulaşılmak istenen amaç arasındaki makul orantılılık ilişkisini bozmamaktadır.
Dolayısıyla bu şikayet açıkça dayanaktan yoksundur ve AİHS’nin 35. maddesinin 3. ve 4. fıkraları uyarınca reddedilmelidir.
b) Yargılama sürecinin uzunluğuna ilişkin şikayetler incelendiğinde, AİHM, İstanbul Ticaret Mahkemesi önündeki asıl yargılamanın 6 Eylül 1999 tarihinde başladığını, 27 Şubat 2001 tarihinde sona erdiğini kaydeder. Dolayısıyla süreç 14 ay sürmüştür. Yargılama sırasında mahkeme ayrıntılı bir uzman raporu almış, sürecin tamamlanması için düzenli aralıklarla duruşmalar görülmesini programlamıştır. Bu koşullarda, bu sürecin uzunluğu AİHS’nin 6/1. maddesine aykırı olarak haddinden fazla olarak değerlendirilemez.
Öte yandan, mahkeme tarafından verilen kararın uygulanmasının, 6/1. maddenin amaçları doğrultusunda “yargılamanın” tamamlayıcı parçası olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, AİHM, 27 Şubat 2001 tarihli karardan bu yana geçen neredeyse altı buçuk yıllık süreyi de göz önünde bulundurmalıdır. Ayrıca AİHM yargılama süresinin uzunluğuna ilişkin davalarda bu ilkeyi zaten kabul etmiştir (bkz. Zappia -İtalya).
Bununla beraber, AİHM, mevcut davada, sözkonusu gecikmenin kararın uygulanmamasının doğrudan sonucu olduğunu ve bundan yerel makamların sorumlu tutulamayacağını zaten tespit ettiğini kaydeder.
Sonuç olarak, başvurunun bu kısmı açıkça dayanaktan yoksundur ve AİHS’nin 35. maddesinin 3. ve 4. fıkraları uyarınca reddedilmelidir.
2. Başvuranlar AİHS’nin 13. ve 14. maddeleri ile AİHS’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesi uyarınca ve AİHS’nin 6/1. maddesiyle bağlantılı olarak, yerel mahkemenin kararının kadük kaldığını iddia etmişlerdir. Bu durum başvuranların mülkiyetin çekişmesiz kullanımı haklarını ihlal etmiştir. Ayrıca alacaklı oldukları borç, devlete olan borçtan daha korunmasız bırakılmıştır ve bu durum, ayrımcı bir tutumu ortaya koymaktadır.
AİHM’nin AİHS’nin 6/1. maddesi uyarınca ulaştığı sonuçlar göz önünde tutularak, mevcut davanın koşullarında, AİHM, bu şikayetlerin dayanaksız olduğu ve AİHS’nin 35. maddesinin 3. ve 4. fıkralarıyla uyumlu olarak reddedilmesi gerektiği kanısına varır.
Yukarıdakiler ışığında, AİHS’nin 29/3. maddesinin uygulanmaya devam edilmemesi ve başvurunun reddedilmesi uygun olacaktır.

Bu gerekçelere dayanarak AİHM, oybirliğiyle
Başvurunun kabuledilemez olduğunu ilan eder.

F. ELENS-PASSOS ................................................F. TULKENS
Zabıt Katibi Yardımcısı........................................ ..... Başkan
Old 30-09-2009, 12:00   #7
Av.Elkan

 
Varsayılan

Bu konuda yerel mahkeme kararı olarak Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi'nin bir kararı var. AİHM kararları gerekçe gösterilerek harç alınmadan karar verilmiş. Ama yakın bir tarihte bu konuda yapılan bir temyiz incelemesinde Yargıtay harç alınmadan karar verilemeyceği yönünde karar oluşturmuştu. Kararı Legal Hukuk Dergisinde okudum ama şu an elektronik ortamda mevcut değil.

Harçlar Kanununda değişiklik yapılmadan münferit zorlama ve kararlarla sonuca uluşmak zor. Bu konuda Baroların baskı yaparak yasal değeşikliğin yapılmasını sağlamaları gerekir.

Samsun Asliye Ticaret MAhkemesi Kararı bana maille gelmişti. Kaynak olarakta THS gösterilmiş. Sitede nerde var bilimyorum ama dökümü aşağıda



T.C.
SAMSUN
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO:2008/108 ESAS
KARAR NO:2008/233
KARA TARİHİ:14/01/2009

Davacı vekili, 14/01/2009 günlü dilekçesi ile mahkememizin 2005/108 esas, 2008/233 karar ilamı ile 3.500TL harcın davalıdan alınmasına karar verildiğini, ancak bakiye harç davalı tarafından yatırılmadığından kararın tebliğe çıkarılamadığını, bu konuda kendi müracaatlarının ise Yazı İşleri Müdürlüğü nezdinde kabul görmediğini, halbuki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ÜLKER-TÜRKİYE davasına ilişkin kararında özetle; harç ödenmeden kararın tebliğ edilememesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğundan bahisle hüküm kurulduğunu, AİHM kararlarının bağlayıcı olduğunu belirterek, söz konusu ilamın harç yatırılmadan tebliğini talep etmiştir.

Bilindiği üzere Harçlar Kanunu 28/a maddesi uyarınca harca tabi işlemlerden harç ödenmeden müteakip işlemlerin yapılamayacağı açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır.

Yine ülkemizin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzaladığı, bilahare AİHM'ye kişisel başvuru yolunun kabul edildiği ve daha sonra da AİHM'ye bu anlamda zorunlu yargı yetkisi tanıdığı ve dolayısıyle Anayasamızın 90.maddesi uyarınca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin hükümlerinin kanun hükmünde kabul edildiği açık bir hukuksal gerçektir. bu açıdan ayrıca temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletlararası anlaşmaların, iç hukukta başka bir kanun hükmü veya düzenlemesi ile çeliştiği durumda Milletlerarası anlaşmaların esas tutulacağı da yine aynı hükmün amaç ve sonuçları arasındadır.
Bu bilgiler ışığında olaya bakıldığında, AİHM'nin 25321402 başvuru no'lu ÜLGER/TÜRKİYE konulu 26 Haziran 2007 tarihli kararı incelendiğinde "... özet olarak gerekçeli kararın harç ödenmeden ilgilisine tebliğ edilmemesine yönelik işlemin Harçlar Kanunu 28/a maddesindeki bu düzenlemenin sonuç olarak kişilerin karara erişimini engellediği, karara erişimin kişilerin mahkemeye gitme hakkı çerçevesinde kaldığını, kararların uygulanmasının AİHS'nin 6.maddesi uyarınca yargılamanın tamamlayıcı bir parçası olduğunu, dolayısıyle belirtilen bu hususun AİHS'nin bu anlamda ihlal edildiği..." sonucuna vararak bu uygulamanın sözleşmeye aykırı olduğunu belirlemiştir.
AİHM'nin bu kararı ile AİHS'nin sözleşmesinin Harçlar Kanununun 28/a maddesi ile çeliştiğini açıkça ortaya koymuş olup, bu durumda AİHS'nin hükümleri ve AİHM kararları esas alınacağından, mahkememizce davacının bu anlamda talebi yerine görülerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere:
1-TALEBİN KABULÜ ile mahkememizin kararının harç ödenmeksizin talep edene TEBLİĞİNE,
2-Karardan bir suretinin gereği için Yazı İşleri Müdürlüğüne gönderilmesine,
Dair evrak üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliği ile karar verildi.14/01/2009

Kaynak: Türk Hukuk Sitesi
Old 02-10-2009, 00:28   #8
Av. Eyüp KATI

 
Varsayılan

harçlar kanunu ortada durmaktadır. bence AİHM çok doğru bir karar vermiştir. davalının yatırması gereken harcı yatırmadığı sürece davalının kararı alması mümkün değil. bir şekilde bulup yatıracak ve davalıdan kendisi tahsil yoluna gidecek tabi bulursa. bu durumda gerçekten adalete erişimi engelleyen bir yol. ülger kararında bu hususa vurgu yapılmış bir de ülger kararında ülger in ekonomik olarak istenen bedeli ödeyemeyecek durumda olduğuna vurgu yapılmış bir kaç mahkeme ülger kararı gereği harç alınmasına gerek olmadığına karar verdi ama numaralarını almadım ama Bakırköy 2 SHM kaleminde asılı bir yargıtay kararı var alınması gerekir harçlar kanunu böyle buyuruyor diye.
Old 15-02-2010, 11:29   #9
av.külcü

 
Soru Taşınmaza ilişkin kararlarda durum..?

Samsun Ticaret Mahkemesinin kararını ekleyerek yaptığımız başvurularda, talebimiz mahkemelerce kabul ediliyor ve karar sadece bize tebliğ ediliyor.
Para alacağına ilişkin (yani kesinleşmeden icra edilebilecek) kararlarda sorun yok; kararı alıp icra takibi başlatabiliyoruz. Ancak, taşınmazın aynına ilişkin kararlar kesinleşmeden icra edilemediği için karşı tarafa da tebliğ ettirip kesinleştirmek gerekiyor. Böyle olunca AİHM'nin kararına dayanan Samsun Ticaret Mahkemesinin söz konusu kararından yararlanamıyoruz.
Bu konuda, yani; "AİHM kararının (dolayısıyla Samsun Ticaret Mahkemesi kararının) ilamın karşı tarafa tebliğini de içerdiği yönünde" fikri/uygulaması olan arkadaşlar bilgilerini paylaşırsa sevinirim.
Şimdiden teşekkürler,
Saygıyla...
Old 02-04-2010, 17:22   #10
R.K.A.

 
Varsayılan

Sayın Seferino,

Konusu para olan ilamları icraya koyabildiğinizi beyan etmişsiniz. Aynı mahiyetteki bir kararı icraya koymak istedim, ancak icra müdürü karar harcı yatmadan icraya koyamazsınız diyor. dosyayı icra mahkemesine taşıyacağım. elinizde işime yarayacak karar vs. varsa paylaşırsanız sevinirim
Old 02-04-2010, 19:10   #11
av.külcü

 
Varsayılan

Sayın Acar,
Elimde bir karar yok ancak açtığım ve hatta haciz işlemi bile yaptığım bir icra takibim var.
İcra takibini açarken İcra Müdürüyle konuyu görüştük ve sonuç olarak "para alacağına ilişkin ilamların icraen infazı için kesinleşmesi gerekmediğinden, ilamın icraya konmasının mümkün olacağı" sonucuna vardık ve takibi başlattık.
Ayrıca size faydası olması açısından, harçlar konusunda Anayasa Mahkemesinin verdiği kararın tartışıldığı şu linkten yararlanabileceğinizi düşünüyorum.
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=46408

Bu linkte özellikle AYM. kararının gerekçesini okuduğunuzda gerekçede yer alan; "Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır. Dava açarken peşin harcı ödeyen ancak nisbi harca tabi davalarda işin niteliği gereği dava sonuna bırakılan bakiye harçtan yasal olarak sorumlu olmadığı mahkeme kararıyla belirlenen davacıya, sorumlusu olmadığı bir harcın tahsili koşuluyla ilamın verilmesi; bireylerin hak arama özgürlüğünü engelleyici nitelik taşımaktadır." cümlesinin işinize yarayacağını ve İcra Müdürünü ikna edeceğini düşünüyorum. İcra Müdürünün aksine görüşü bence Anayasanın 36. maddesini ihlal eder nitelikte.
Kolay gelsin...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Harç iadesi - Kayıp harç makbuzu BaharB Meslektaşların Soruları 32 09-12-2009 18:18
Kamu malının haciz edilmezliğine ilişkin aihm kararı hüsnü gökulu Meslektaşların Soruları 3 07-03-2008 14:31
senette rakam yazı çelişkisi AVUKAT ŞÜKRAN Meslektaşların Soruları 6 13-01-2008 01:50
Tck Ve Medeni Kanun Çelişkisi-Yakın ERTÜRK Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 22-11-2003 09:14


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09003305 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.