Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İş davası-ikinci kez davalı vekilinin aynı tanıkları dinletmek istemesi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-10-2019, 19:37   #1
tiryakim

 
Karar İş davası-ikinci kez davalı vekilinin aynı tanıkları dinletmek istemesi

Merhabalar;
İşçilik alacakları davasında davalı vekili aynı tanıkların ikinci kez dinlenilmesini isteyebilir mi? (Tanıkların ikinci kez dinletilmesine muvafakatımız olmadığını bildirdik)
Teşekkürler...
Old 14-10-2019, 06:20   #2
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Yargıtay

Merhaba,

T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/4574
K. 2004/8394
T. 30.9.2004
• TESPİT DAVASI ( Davacının 506 Sayılı Yasanın 108. Maddesine Dayalı Olarak Sigortalılık Başlangıç Tarihinin Tespitini İstemesi )
• SİGORTALILIK BAŞLANGICI ( İşyerinin Gerçekten Dava Konusu Dönemde Var Olup Olmadığının Saptanmasının Gerekmesi-Gerekirse Davacı Yönünden Bildirgelerdeki İmzalar için Aidiyet İncelemesi Yapılması )
• İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİ ( Gerekirse Davacı Yönünden Bildirgelerdeki İmzalar için Aidiyet İncelemesi Yapılması )
TANIĞIN İKİNCİ KEZ DİNLENMESİ ( Davanın Kamu Düzenine İlişkin Olduğu Gözönünde Tutularak Davacı ile Birlikte Diğer Kişilerin İşe Alınmasında Aracı Olduğu Belirtilen Kişinin Oğlu Olan Tanığın Bir Kez Daha Ayrıntılı Bilgisine Başvurulması )
506/m.108
ÖZET : Bu nedenle, davanın nitelikçe kamu düzenine ilişkin olduğu göz önünde tutularak davacı ile birlikte diğer kişilerin işe alınmasında aracı olduğu belirtilen ölü Abbas'ın oğlu olan tanık Turgay Tufan'ın bir kez daha ayrıntılı bilgisine başvurulmalı, davacı ile birlikte çalıştığı ileri sürülen ve tanık İsmail'in ifadesinde de yer alan kişiler belirlenerek dinlenilmeli, bir kez daha araştırma yapılarak Türkiye Petrolleri A.O./Güvercinlik adresinde kurulu işyerinin gerçekten dava konusu dönemde var olup olmadığı saptanmalı ve gerekirse tanık İsmail ile davacı yönünden bildirgelerdeki imzalar için aidiyet incelemesi yapılmalı; böylelikle uyuşmazlık konusu husus hiçbir duraksama ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde çözümlenip, varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.

DAVA : Davacı, sigortalılık başlangıç tarihinin 05.10.1976 olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir. Hükmün, taraflar Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Tolga Özmen tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacı vekilinin temyiz istemine gelince;

Dava, sigortalılık başlangıcının 05.10.1976 tarihi olarak tespiti istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 108. Maddesidir. Mahkemece, işyerinin, tescil edildiği gün Yasa kapsamından çıkarıldığı ve faal işyeri olarak işlem görmediği gerekçesiyle istem reddedilmiştir. Dosya içeriğinden davacının ve işverenin imzasını taşıyan işe giriş bildirgesinin 30.11.1976 tarihinde Kuruma verildiği, Türkiye Petrolleri A.O.'na ait su kazanı ve buhar tesisi işinin 05.10.1976 tarihinde bildirgede adı yazılı Osman Taş adına yasa kapsamına alındığı ve aynı tarih itibariyle kapsamdan çıkarıldığı davacının sigorta sicil numarasının 1976 yılında Ankara İhtiyarlık Sigorta Müdürlüğünce verilen seriler içinde yer aldığı anlaşılmaktadır. Tanık olarak ifadesine başvurulan kişiler iddiayı doğrulayarak davacıyla birlikte çalıştıklarını belirtmişlerdir. Davacının kardeşi olan tanık İsmail'e ait giriş bildirgesinin 30.11.1976 tarihinde Kuruma verildiği, tescil kütük defterinde her iki kardeşin ard arda kayıtlarının bulunduğu da belirlenmiştir.

Bu nedenle, davanın nitelikçe kamu düzenine ilişkin olduğu göz önünde tutularak davacı ile birlikte diğer kişilerin işe alınmasında aracı olduğu belirtilen ölü Abbas'ın oğlu olan tanık Turgay Tufan'ın bir kez daha ayrıntılı bilgisine başvurulmalı, davacı ile birlikte çalıştığı ileri sürülen ve tanık İsmail'in ifadesinde de yer alan kişiler belirlenerek dinlenilmeli, bir kez daha araştırma yapılarak Türkiye Petrolleri A.O./Güvercinlik adresinde kurulu işyerinin gerçekten dava konusu dönemde var olup olmadığı saptanmalı ve gerekirse tanık İsmail ile davacı yönünden bildirgelerdeki imzalar için aidiyet incelemesi yapılmalı; böylelikle uyuşmazlık konusu husus hiçbir duraksama ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde çözümlenip, varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 30.09.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

*

Hüküm bulunmayan hâller

7036/ MADDE 9 - (1) Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde 6100 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.


HMK-Hâkimin davayı aydınlatma ödevi

MADDE 31- (1) Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.

Saygılar
Old 14-10-2019, 19:27   #3
tiryakim

 
Varsayılan

İş davası( Kıdem, ihbar vb...tazminatlar) nitelikçe kamu düzenine ilişkin bir dava mıdır ?
Bence değildir?Sizce...
Old 14-10-2019, 22:23   #4
imsel

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tiryakim
İş davası( Kıdem, ihbar vb...tazminatlar) nitelikçe kamu düzenine ilişkin bir dava mıdır ?
Bence değildir?Sizce...
kamu düzeninden kabul ediliyor.
Old 19-10-2019, 17:06   #5
Av. Rumeysa Korkmaz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tiryakim
İş davası( Kıdem, ihbar vb...tazminatlar) nitelikçe kamu düzenine ilişkin bir dava mıdır ?
Bence değildir?Sizce...
işçilik alacakları davası kamu düzeninden değildir. Karara konu dava hizmet tespit davası olabilir kanımca çünkü hizmet tespit davaları kamu düzenine ilişkindir.
Old 23-10-2019, 13:44   #6
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
.Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2014/ 735
Karar: 2016 / 166
Karar Tarihi: 24.02.2016

YARGITAY KARARI
Kelime Ara

Ara

Temizle
Kopyala

Kaydet/Yazdır

Sık Kullanılanlar

Geri
Yargıtay Kararı
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi



Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kütahya İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 02.08.2012 gün ve 2010/358 E., 2012/484 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17.06.2013 gün ve 2012/21905 E., 2013/14535 K. sayılı ilamıyla;

(...Davacı vekili, müvekkili davacının davalıya ait işyerinde çalışmakta iken iş sözleşmesinin haklı neden olmadan feshedildiğini ileri sürerek ihbar ve kıdem tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının hüküm altına alınması isteğinde bulunmuştur.

Davalı vekili, davacının kendi isteğiyle işyerinden ayrıldığını, ihbar ve kıdem tazminatına hak kazanmadığını, davacıya tüm alacaklarının ödendiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece iş sözleşmesinin davalı işverence sözlü olarak ve haklı bir neden olmadan feshedildiği gerekçesi ile ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin, ücret, fazla mesai ve asgari geçim indirimi alacaklarına ilişkin isteğinin kabulüne, diğer taleplerin ise reddine karar verilmiştir.

Karar davalı işveren vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Davalı işveren savunmasında ihbar ve kıdem tazminatı dışındaki alacaklarının ödendiğini ileri sürmüş, temyiz aşamasında ise bir kısım ödeme belgeleri sunmuştur. İbraz edilen ödeme belgelerine karşı davacıdan diyecekleri sorularak, sonucuna göre gerekirse ek bilirkişi raporu alındıktan sonra bir karar verilmelidir...)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.





HUKUK GENEL KURULU KARARI



Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Mahkeme, davacının iş sözleşmesinin davalı tarafından 13.01.2010 tarihinde belgeleri imzalamaması üzerine sözlü olarak feshedildiği, fesihte davalı yanın haklı nedenlerinin varlığının kanıtlanamadığı ve bu nedenle davacının kıdem ve ihbar tazminatı talep koşullarının oluştuğu, davacının 21 gün yıllık izin ücreti alacağı olduğu, Ocak 2010 ayından 13 günlük ücret alacağı olduğu, Mayıs 2008 ve sonrası döneme ilişkin asgari geçim indirimi alacağı olduğu ve fazla çalışma ücretinin hesaplandığı, ancak prim alacağı talep koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar vermiş; davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.

Mahkeme, “…dava dilekçesinin davalı şirkete 15.06.2010 tarihinde tebliğ edildiği, tebliğden sonra mahkememiz tarafından davalı şirkete gönderilen 14.03.2011 tarihli müzekkerede "davacıya herhangi bir tazminat ödenip ödenmediği, ödeme belgeleri, çalışmaya ve iş akdinin feshine ilişkin tüm bilgi ve belge örneklerinin istendiği" ve davalı şirket vekilinin 07.06.2011 tarihli tanık ve delil bildirimi listesi ile 6 madde halinde delillerin ve belgelerin sunulduğu tüm deliller toplandıktan sonra dosyanın bilirkişiye gönderilip rapor doğrultusunda karar verildiği, davalı şirket vekilinin dava tarihinden önceye ait olan ödeme belgelerini yargılama aşamasında bizzat dava dilekçesinin tebliği üzerine ve müzekkereye rağmen sunmadığı ve bu belgeleri sunamamasının sebebinin herhangi bir şekilde açıklanmadığı ve yargılamanın bu şekilde devam edilerek karar verildiği, karardan sonra sunulan ödeme belgelerinin tüm yargılama aşamasında sunulmadığı dikkate alınarak mahkememizce verilen kararın yerinde olduğu” gerekçesiyle önceki kararında direnmiş; hükmü davalı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargılama aşamasında sunulmayan, temyiz aşamasında davalı tarafından sunulan bir kısım ödeme belgelerinin delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Kural olarak, yargılama aşamasında dayanılıp sunulmayan deliller, temyiz veya karar düzeltme aşamasında sunulamazlar; sunulmuş olsalar bile, bu aşamalardaki incelemeler sırasında dikkate alınamazlar. Bu kuralın tek istisnası, dayanılıp sunulan delillin, o davaya konu borcu söndüren bir nitelik taşıması; örneğin, davaya konu borcun ödenmiş olduğunu gösteren makbuz, ibraname gibi bir belge olmasıdır.

Öte yandan, dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinde, “Hâkimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmekteydi (Prof. Dr. Baki Kuru; Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001 Bası, Cilt 2, s.1343, Prof. Dr. Saim Üstündağ; Medeni Yargılama Hukuku Cilt 1-II-İst. 1997 s.28 ve 871). Bu noktada, 1086 sayılı Kanun döneminde de, dava hakkının bir anlamda dava şartı olduğu dikkate alınmaktaydı (Hukuk Genel Kurulu’nun 05.04.2000 gün ve 2000/11-745 E., 734 K.; 28.05.2003 gün ve 2003/13-354 E., 368 K.; 27.01.2010 gün ve 2009/9-586 E., 2010/31 K. sayılı Kararları). Nitekim, karar ve temyiz tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/h maddesinde, “davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması” dava şartları arasında sayılmıştır. Ödenmiş alacak hakkında davacının dava açmakta hukuki yararı yoktur. Bu halde, 6100 sayılı Kanun’un 115. maddesi gereğince, dava şartının varlığı ya da yokluğunun incelenmesi, doğrudan mahkemeye verilmiş ödevlerden olması karşısında, Yüksek Özel Dairenin, önceden ileri sürülmemiş olsa bile temyiz aşamasında dava şartının var olup olmadığını kendiliğinden gözetmesinde bir usuli engel bulunmamaktadır.

Davanın hukuksal niteliği ve somut olayın özelliği gereği davalı, temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, yargılama aşaması henüz tamamlanmamış ise böyle durumda, borcu itfa eden belge değerlendirmeye alınmalıdır. Gerçekten de, yargılamada davayı inkâr eden davalının savunması, borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, temyiz aşamasında sunulan ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilemeyeceğinin kabulü de zorunludur.

Somut olayda, davalı işveren vekili, temyiz aşamasında bir kısım ödeme belgeleri sunmuştur. İbraz edilen ödeme belgelerine karşı davacıdan diyecekleri sorularak, sonucuna göre gerekirse ek bilirkişi raporu alındıktan sonra bir karar verilmesi gerekmektedir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, davanın kamu düzenine ilişkin bir dava olmadığı, bu nedenle temyiz aşamasında sunulan delillerin resen dikkate alınamayacağı, ayrıca buna ilişkin yasal dayanak da bulunmadığı belirtilerek, yerel mahkeme direnme kararının onanması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de, bu görüş yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 24.02.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.



KARŞI OY



Dava, işçi alacaklarının tahsiline ilişkindir.

Davalı, davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz aşamasında davalı tarafından ödeme belgesi ibraz edilmesi nedeniyle Özel dairece “bu belgelerin nazara alınması gerekçesiyle” kararın bozulması üzerine yerel mahkeme “yargılama aşamasında ileri sürülmeyen belgenin temyiz aşamasında nazara alınamayacağı” gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.

Özel daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, yargılama aşamasında sunulmayan, temyiz aşamasında sunulan ödeme belgelerinin delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususundadır.

Hukuk Genel Kurulunun sayın çoğunluğu, ödemeye ilişkin belgenin borcu söndüren belgelerden olması nedeniyle her aşamada ileri sürülebileceği, bu nedenle değerlendirilmesi gerektiği görüşündedir.

Dava, 9.6.2010 tarihinde açılmış, karar 2.8.2012 tarihinde verilmiştir. Dolayısıyla yargılama aşmasında hem 1086 sayılı HUMK, hem de 6100 sayılı HMK uygulanacaktır.

Somut dava, işçi alacağının tahsiline ilişkin olup kamu düzeninden değildir. Dolayısıyla yargılama hukukunun temel ilkelerinden olan “taraflarca getirilme ilkesi”ne tabidir. Bu durumda “Kanunla belirtilen durumlar dışında, hakim, kendiliğinden delil toplayamaz.”(HMK 25/2, HUMK 75/1,75/3)

Davacı, alacağı olduğunu iddia ettiğine, davalı da ödediğini savunduğuna göre, ödeme savunmasının ispatı davalıya düşecek ve davalı bu savunmasını usul hükümleri dairesinde ileri sürebilecek ve ispat edecektir. Ödeme savunmasının en önemli delili ödeme belgesidir. Bu belge davalı tarafın en önemle delili olmakla süresi içinde ibraz edilmeli, bu delilin ibrazı için de bir süre bulunmalıdır. Bir başka deyişle ödeme belgesine diğer deliller yanında üstünlük tanıyan yasal bir düzenleme bulunmadığı sürece aynı diğer delillerin toplanması ve ibrazı usulüne tabi olmalıdır. Davalı taraf ödeme delilini temyiz aşamasında ibraz ettiğine göre HMK hükümlerine tabidir. HMK nın 145.maddesi “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülmemesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.”şeklinde düzenlenmiştir. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan HUMK da usul hükümleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde delillerin ibrazı aşamasından sonra yeni delil ibrazını öngörmeyen bir sistematik içermektedir. Diğer bir deyişle temyiz aşamasında yeni delil ibrazını düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Nitekim HMK da delillerin ne zaman ve nasıl ibraz edileceği açıkça düzenlenmiştir.

Nasıl ki davacı ıslah dışında (davalının kabulü hariç) davasını genişletemezse, davalı da yine davacının kabulü ve ıslah dışında savunmasını genişletemez. Ödeme iddiası davalının en önemli savunmasıdır ve bu savunmanın genişletilmesi yasağının istisnası Usul yasasında düzenlenmemiştir.

“Ödenmiş alacak hakkında davacının dava açmakta hukuki yararı yoktur, hukuki yarar dava şartıdır, öyleyse ödemeye ilişkin belge borcu söndüren belgedir yargılamanın her aşamasında nazara alınır” şeklindeki görüşün yasal dayanağı bulunmamaktadır.

Dava şartları, davanın hemen başında, en geç ön inceleme duruşmasında görülüp karara bağlanacak hususlardandır. Davalının elinde bulunan belgeyi hiç ibraz etmemesi veya bu belgeyi bulamaması halinde dava şartı yokluğundan bahsedemeyecek isek, belge ortaya çıktığında da dava şartı yokluğundan bahsedemeyiz. Nitekim yargılama aşamasında dava konusu borcun ödenmesi halinde dava, “dava şartı yokluğundan davanın usulden reddi” şeklinde değil, “davanın konusu kalmadığından hüküm kurulmasına yer olmadığına” şeklinde sonuçlandırılmaktadır. Diğer yandan aynı ödeme belgesi temyiz aşamasında değil de karardan önce, yargılama aşamasında ibraz edilseydi verilecek karar “dava şartı yokluğundan usulden ret” değil “davanın esastan reddi” olacaktı. O halde borcu söndüren belgenin “dava şartı” gerekçesiyle temyiz aşamasında nazara alınması mümkün olmayacaktır.

Yargılama aşamasında elde edilemeyen belgenin yargılamadan sonra ele geçirilmesi halinde kanun koyucu bu tür durumlar için yargılamanın yenilenmesi kapsamında belge sahibi lehine HMK 375/1-ç maddesini getirmiştir. Bu madde gereğince davalı süresi içinde yargılamanın yenilenmesi yoluna gidebilecektir. Diğer yandan böyle bir uygulamanın kabulü halinde yargılamanın yenilenmesi müessesesinin (bu sebep açısından) amacı ortadan kalkacaktır. Eğer davalı bu belgeyi keyfi olarak yargılama aşamasında ileri sürmemişse sonuçlarına da katlanmalıdır. Aksinin kabulü yargılama sürecini davalının insiyatifine bırakmak olacaktır. Böylece uygulamada davalı, elinde belgesi olmasına rağmen sırf davacıyı uğraştırmak, işini güçleştirmek için ibraz etmeyecek, davanın kabulü halinde temyiz aşamasında bu belgeyi ibraz ederek itirazda bulunacak ve yargılamanın yeniden başlamasına sebep olacaktır. Bir adım ötesi, davalının ibraz ettiği ödeme belgesi altındaki imza davacının imzası olmayabilecek, imza incelemesi sürecinden sonra davanın kabulü halinde de davacının alacağına kavuşması için geçecek sürenin ne kadar olacağını kestirmek de mümkün olmayacaktır. Bu nedenlerle ünlü hukukçu Jering “usul hürriyetin ikiz kardeşi, keyfiliğin can düşmanıdır” diyerek usul kurallarına bağlılığın önemine işaret etmiştir.

Sonuç itibariyle;kamu düzenine ilişkin olmayan davada, hem HUMK da hem de HMK da öngörülen delil ibraz sistemine uymayan, süresi içinde ileri sürülmediği gibi hakimin ihtarına rağmen ibraz edilmeyen, davalının savunmasının en önemli delili olan ödeme belgesinin temyiz aşamasında ibraz edilmesi halinde dikkate alınamayacağı, bu nedenle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.
Old 25-10-2019, 19:32   #7
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tiryakim
İş davası( Kıdem, ihbar vb...tazminatlar) nitelikçe kamu düzenine ilişkin bir dava mıdır ?
Bence değildir?Sizce...

İş hukuku her ne kadar özel hukuk dalı olsa da iş hukukuna ilişkin ücret, tazminat vs. davalar kamu düzenine ilişkin davalardan da sayılır. İşçinin korunma ilkesi, işçi yararına yorum ilkesi Anayasa 65 gereği emredici hükümler marifetiyle alır. Eğer kıdem tazminatı kamu düzenine ilişkin bir dava değilse, asgari ücretin altında ücret ile anlaşan işçinin kıdem tazminatı neden en az asgari ücrete göre hesaplanır? Ya da yıllık izin kullanmak yerine parasını isteyen işçiye devlet neden karışır? İşçi işe başlarken ihbar tazminatı talep etmeyeceğini yazılı olarak beyan etmesine karşın ihbar tazminatının hüküm altına alınmasının sebebi nedir?

Sayın meslektaşlarım özellikle talimatla dinelenen binlerce tanık beyanı tekrar dinlenilmeli, dosyaya bakan hakimin de bu kadar takdir hakkı olmalı...
Old 25-10-2019, 22:25   #8
Av. Suat

 
Varsayılan

Tüm tanıklar dinlendikten sonra bazı tanıkların tekrar dinlenmesi veya bir kısım tanıkların yüzleştirilmesi gerekebilir.
Böyle bir durumda tarafların buna muvafakatinin olup olmaması sonuca etkili değildir. Buna gerek olup olmadığına hakim karar verecektir.

işçilik alacakları ile ilgili davalar kamu düzeni ile ilgili değildir. Davanın niteliği buna engeldir. Zira bu davalarda taraflarca getirilme ilkesi caridir.

T.C.YARGITAYHUKUK GENEL KURULUE. 2018/22-422K. 2018/1024T. 9.5.2018
4857/m.59--1086/m.188
ÖZET : Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
………Hâl böyle olunca taraflarca getirilme ilkesinin geçerli olduğu eldeki davada, yukarda açıklanan hususlara göre ve ayrıca 6100 Sayılı HMK'nın 145. maddesinde belirtilen hâllerden birinin mevcut olmadığı da dikkate alındığında, temyiz aşamasında sunulan belgelerin dikkate alınmaması gerektiği, öte yandan bozma nedenlerinin sayıldığı gerek 6100 Sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi uyarınca eldeki davada uygulanması gereken 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 428. maddesinde gerekse 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesinde temyiz aşamasında sunulan delilin bozma sebebi yapılacağına dair düzenlemenin de bulunmadığının anlaşılmasına göre, temyiz aşamasında sunulan belgelerin nazara alınamayacağı yönündeki direnme kararı yerindedir.

Hizmet tespiti ve iş kazası tespiti ilgili davalar istisnadır.
Old 26-10-2019, 12:57   #9
kadir34

 
Varsayılan

Sayın tiryakim, tanıkların ikinci kez dinlenmesi mümkündür.. Buna karar verecek olan hakimdir.. Karşı tarafın muvafakatinin sonuca etkisi bulunmamaktadır..
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
aynı yer ile acılan davalı aynı davacı farklı kazanılmış şufa davası elend Meslektaşların Soruları 0 30-11-2016 01:31
aynı hastanede ve aynı astetik ameliyatında ikinci kez ücret alınır mı? Konuk Hasta Hakları Hukuki Destek Merkezi (HASDEM) 1 03-01-2016 17:43
Dosyada davacı ve davalı vekilinin aynı avukat olması Tuna84 Meslektaşların Soruları 1 26-10-2015 16:15
aynı icra dosyasından aynı taşınmaza ikinci kez haciz thanatos Meslektaşların Soruları 2 20-04-2015 17:27
Davalı Vekilinin mesleki mazeret dilekçesi Meral83 Meslektaşların Soruları 4 01-10-2012 09:47


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05423808 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.