Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ödeme taahhüdü tarihinden evvel haciz (icrai) işlemi yapılabilir mi?

Yanıt
Old 09-08-2008, 13:24   #1
avenginakbaba

 
Varsayılan ödeme taahhüdü tarihinden evvel haciz (icrai) işlemi yapılabilir mi?

öncelikle, adli tatailin herkes için dinlendirici ve yeni adli yıl için umutlu geçmesini temenni ediyorum.

soruma gelince,
borçlu icra dosyasına borcu ödeme taahüdünde bulundu. bizde taahhüdü kabul muhtırası göndererek borçlunun ödeme taahhüdünü kabul ettik. bizim taahhüdü kabulü etmemizdeki neden ise borçlu ile şifaen yaptığımız görüşmelerde borçlunun taahüd gününe keşide edilmiş bir çek verecek olmasıydı. borçlu bu çeki vermeyince biz de tekrar icrai işlem yapmayı talep ettik. lakin talebimiz icra müdürlüğünce reddedildi. ve tarafımıza taahhüt tarihine kadar takibin askıda kaldığı o tarihe kadar tarafımızdan herhangi bir işlem yapılamayacağı idi. biz ise, icrai işlem yapabileceğimizi ancak taahhüdün geçersiz olacağını ve borçlunun taahhüdü ihlalden ceza almayacağı görüşünü savunuyoruz lakin ne icra dairesinin ne de bizim görüşümüzü destekleyen herhangi bir karar bulabilmiş değiliz.

sizce durum nedir?
Old 09-08-2008, 13:39   #2
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

İİK 111. maddesinde konu açık olup, İcra Müdürünün haklı olduğunu düşünüyorum.

Alıntı:
Taksitle ödeme:

Madde 111 - Borçlu alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeyi taahüt eder ve birinci taksiti de derhal verirse icra muamelesi durur.

Şu kadar ki borçlunun kafi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır.

(DEĞİŞİK MADDE RGT: 30.07.2003 RG NO: 25184 KANUN NO: 4949/26)
Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşme veya sözleşmelerin devamı süresince 106 ve 150/e maddelerindeki süreler işlemez. Ancak bu sözleşme veya sözleşmelerin toplam süresinin on yılı aşması halinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 25.11.1988 RG NO: 20000 KANUN NO: 3494/13)
Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder.

Old 09-08-2008, 13:54   #3
avenginakbaba

 
Varsayılan

teşekürler üstadım, söz konusu madde taksitlendirmeyi ve taksitlerin birinin peşinenen ödenmesini düzenliyor. maddenin üçüncü fıkrası, icra müdürünün görüşüne yakın olsa da yine de taksitlendirmeden bahsettiği için ben mevcut duruma uygun bir karar bulmadan sanırım fikren tatmin olamayacağım.

kaldıki icra muamelesinin durması sadece birinci fıkarda, taksidin birinin derhal ödenmesi halinde duracağından bahsediyor.
Old 09-08-2008, 14:02   #4
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Birinci fıkradaki durumda alacaklının kabulü aranmaksızın borcun taksitle ödenmesini düzenlemektedir. Bu durumda düzenli ödeme halinde icra mumalelerine devam edilmesi mümkün değildir.

Üçüncü fıkrada düzenlenen ise bildiğimiz taahhüt anlaşmasıdır. Dört taksitten fazlası için alacaklının kabulü aranır.

Dördüncü ve son fıkradaki "Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muameleleri ve süreler kaldığı yerden devam eder." ibaresinin birinci fıkradaki gibi tekrar edilmesi borçlu ve alacaklı arasında yapılan taahhüt anlaşmalarına da aynı sonucun teşmil edildiğini göstermektedir. Aksi düşüncede zaten birinci fıkrada yer alan hükmün son fıkrada tekrarının bir anlamı olmayacaktır.
Old 09-08-2008, 14:31   #5
cinequanon

 
Varsayılan

borçlunun ödeme taahhüdünü kabul etmeniz halinde karşılıklılık esasına dayanan bu anlaşma size de taahhüt günü mesai bitimine kadar icrai işlem yapmama yükümlülüğü yüklemektedir.
Old 09-08-2008, 15:32   #6
detay82

 
Varsayılan

İcra takibi esnasında karşı tarafın taahhüdü ve sizin taahhüdü kabülünüz bir sözleşme meydana getirmiştir. Borçlar Kanunu md 19/1 e göre "Bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği hudut dairesinde, serbestçe tayin olunabilir. Demiştir ortada bir sözleşme bulunduğu ve sözleşmelerde temel ilke olan ahde vefa ilkesi de göz önüne alındığında taahhüdün geçersiz sayılacağı iddianız kabul görmeyecektir. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. YHGK. 07.05.2003-332-340
Old 11-08-2008, 11:32   #7
Heybe Hukuk

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım;

Benzer bır durumu ben de yaşadım. Kendı tecrübemı aktarmak ısterım. Benım dosyamda alacak mıktarı çok büyük ıdı. Borçlular aleyhıne başlattığımız ıcra takıbınde, ılk önce borçlular adına kayıtlı gayrımenkul olup olmadığı ve varsa kaydına dosyamız üzerınden hacız şerhının ışlenmesı talebınde bulunduk. Borçlular adına kayıtlı hıçbır taşınmaza rastlamayınca; borçlular ışyerıne hacze gıttık. Borçluların yokluğunda ancak 1. derece yakınlarının bulunduğu ışyerınde haczı kabıl mal yoktu. Bu kerre yakınlarından ıcra kefaletı almayı başardık. O aşamada en ıyı seçenek olduğu ıçın, kendısınden aynı zamanda taahhüt te aldık. Ancak ılk ödeme tarıhı, hacız tarıhınden yaklaşık 6 ay sonrasıydı. Hacızden sonra kefıle de ödeme emrı yollamak suretıyle, kefaletı kesınleştırdık. Akabınde de, Icra müdürlüğünden, kefıl üzerıne kayıtlı taşınmaz olup olmadığının tespıtını talep ettık. Bunun ıçınde tabırı caız ıse kefılın özgeçmışınde yaşamış olduğu herbır ıl ve ılçe tapu sıcıl mudurluklerıne müzekkere yolladık. 200 ü aşkın müdürlükten, cevapların tümü ıle gelmesı de yıne yaklaşık 2 ayımızı aldı. Ancak kefıl üzerıne kayıtlı 2 taşınmaz bulduk.

Benden öncekı meslektaşlarımın da degındıgı gerekçelerle ışbu taşınmazlar üzerıne hacız koymamız mümkün olmadı. Ancak gelınen aşamada, alacak mıktarının büyüklüğünden ve kefılın sadece bır emeklı maaşı ıle geçınmekte olduğundan bahısle, ıcra mahkemesınden, ışbu taşınmazlar üzerıne tedbır konulmasını talep ettık. Şımdı sonucu beklıyoruz. Sonuçlanır sonuçlanmaz, sonucu sızınle paylaşacağım.

Bence sız bu aşamada borçlunuzla ılgılı tespıt mahıyetınde araç ve taşınmaz araştırmasını gerçekleştırınız. Kolay gelsın..
Old 11-08-2008, 11:44   #8
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan avenginakbaba
öncelikle, adli tatailin herkes için dinlendirici ve yeni adli yıl için umutlu geçmesini temenni ediyorum.

soruma gelince,
borçlu icra dosyasına borcu ödeme taahüdünde bulundu. bizde taahhüdü kabul muhtırası göndererek borçlunun ödeme taahhüdünü kabul ettik. bizim taahhüdü kabulü etmemizdeki neden ise borçlu ile şifaen yaptığımız görüşmelerde borçlunun taahüd gününe keşide edilmiş bir çek verecek olmasıydı. borçlu bu çeki vermeyince biz de tekrar icrai işlem yapmayı talep ettik. lakin talebimiz icra müdürlüğünce reddedildi. ve tarafımıza taahhüt tarihine kadar takibin askıda kaldığı o tarihe kadar tarafımızdan herhangi bir işlem yapılamayacağı idi. biz ise, icrai işlem yapabileceğimizi ancak taahhüdün geçersiz olacağını ve borçlunun taahhüdü ihlalden ceza almayacağı görüşünü savunuyoruz lakin ne icra dairesinin ne de bizim görüşümüzü destekleyen herhangi bir karar bulabilmiş değiliz.

sizce durum nedir?

Ben de İcra Müdürünün kararının doğru olduğunu düşünüyorum. Herşeyden evvel Sayın Can Doğanel'in görüşüne de katıldığımı belirtmeliyim.(İİK:111) ilaveten Borçlunun ödeme taahhüdünün alacaklı tarafından kabul edilmesiyle birlikte Alacaklının Boçluya mehil verdiği kabul edilmiş olur.Alacaklı tarafından Mehil verilmesi ise bilindiği üzere icraya engeldir.(İİK.33)
Old 11-08-2008, 12:07   #9
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2001/17-294
Karar: 2002/1
Karar Tarihi: 22.01.2002

ÖZET: Borçlu sanık hakkındaki icra takibi sırasında borcunu 1.8.2000 tarihinde ödeyeceğini bildirmiş, bu talebi kabul edilerek kabul muhtırası 8.8.2000 tarihinde borçlu-sanığa tebliğ edilmiştir. İİY'nın 340.maddesi uyarınca "alacaklının muvafakatı ile kararlaştırılan ödeme şartının" ise bir sözleşme olduğu yönünde herhangi bir kuşku bulunmamaktadır. Maddedeki "makbul sebep" kavramı, Anayasanın 38 maddesinin 9. fıkrasındaki "yerine getirememe" kavramından daha dardır. Bu nedenle üst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren bu yeni Anayasal düzenleme çerçevesinde, sanığın borcunu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğinin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunduğundan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddi gerekir.

(2004 S. K. m. 111, 340) (2709 S. K. m. 38)

Dava: Taahhüdü ihlal suçundan sanık Nusret Kumaşçı'nın İİY'nin 340.maddesi uyarınca 1 ay hafif hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Kozaklı İcra Ceza Mahkemesinden verilen 7.12.2000 gün ve 5/5 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 13.11.2001 gün ve 9612/9513 sayı ile;

"Sanığın üzerine atılı suçun içerik ve niteliğine, 17 Ekim 2001 tarih ve 24556 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 4709 sayılı Kanunun 15. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38. maddesine eklenen son fıkra uyarınca "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz" hükmü ile yapılan bu düzenlemenin sanığın lehinde bulunması ve TCK'nın 2/2. maddesi de gözetilerek sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu" bulunduğu gerekçesiyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmuştur.

Yargıtay C. Başsavcılığı 12.12.2001 gün ve 114292 sayı ile;

İİY'nın 340. maddesi " 111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlu, alacaklının şikayeti üzerine tetkik mercii tarafından bir aydan üç aya kadar hafif hapis cezası ile cezalandırılır" hükmünü içermektedir.

İİY'nın 340. maddesinde düzenlenen suçu inceleyecek olursak; Suçun ön koşulu borçlu hakkında geçerli bir icra takibi bulunmasıdır. İİY'nın 111. maddesi gereğince bir taksitlendirme yapılması ya da alacaklı ile borçlu arasında borcun ödenmesini içeren bir anlaşmaya varılması ve ödeme taahhüdünün ihlal edilmesi, suçun maddi unsurunu oluşturur.

Bu suç kasten veya taksirle işlenebilir. Maddedeki "makul bir sebep olmaksızın" ibaresi sonucu doğurmaktadır. Dolayısıyla burada bir objektif sorumluluk hali mevcut değildir. Çünkü borçlu yönünden makul bir nedenin mevcudiyeti halinde suç oluşmayacaktır. Burada ifade edilen "makul bir neden", kuşkusuz borçlunun kusuru ile oluşmayan nedendir. Dolayısıyla buradaki taahhüdün ihlali, kusura dayanan bir ihlaldir, yani sorumluluk kusur sorumluluğudur.

Suçun faili ise icra takibine maruz kalan borçludur.

İİY'nın 111. maddesi uyarınca yapılan ödeme taahhüdünde; icra takibi kesinleştikten ve borca yeter derecede mal haczedildikten sonra, satış yapılmadan,borcun birinci taksitinin peşin ödenmesi ve kalanının da muntazam taksitlerle en çok üç ayda üç taksit halinde ödenmesinin taahhüt edilmesi gerekmektedir. Bu taahhüt alacaklının kabulüne bağlı değildir. Borçlunun taahhütte bulunması ile yani tek taraflı beyanı ile İİY'nın 111. maddesi uyarınca süreler durduğundan, Kanun da borçluya bir takım yükümlülükler yüklemektedir. Burada alacaklının da kabulü aranmadığından bir sözleşmeden bahsetmek mümkün değildir. Kanundan kaynaklanan yani alacaklının iradesine değer verilmeyen bir durumda, borçlunun beyan edip yerine getirmediği taahhüdü nedeniyle cezalandırılması söz konusudur. Bu halde hiçbir şekilde bir sözleşme söz konusu değildir. Kanundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali nedeniyle cezalandırılmaktadır.

Alacaklı ve borçlunun icra memurunun huzurunda miktarı belli olan para borcunun ödenmesine ilişkin olarak mutabakata varmaları, borcun ödenmesine ilişkin taksitler ile taksit miktarı, taksit süreleri, tüm borcu karşılayacak, infazda tereddüt yaratmayacak şekilde olmalı ve her hangi bir kayıt ve şarta bağlanmamalıdır. Taahhüt alacaklı veya vekilinin yokluğunda yapılmış ise, bir muhtıra ile adı geçenlere bildirilmelidir. İtiraz edilmeyen taahhüt kabul edilmiş sayılır. Burada borçlunun taahhüdüne ilişkin zaptın İİY'nın 8 ve bu kanuna göre çıkartılan yönetmeliğin 20/2. maddesi uyarınca icra memuru tarafından imzalanması şarttır. Bu imza hukuken geçerlilik şartıdır. Burada taahhüt işleminde icra memurunun bulunma zorunluluğu onun işlemde bir taraf değil, ancak taahhüdün geçerliliği için bulunması gerekli şekli şartlardan biri olması nedeniyledir. Zira icra memurunun taahhüdün içeriğine müdahale imkanı bulunmamaktadır. Bu taahhüt hacizden önce olabileceği gibi sonra da olabilecektir. Buradaki taahhüdün alacaklı tarafından da kabulü gerektiğinden, bu işlem iki taraflıdır. İİY'nın 111. maddesindeki gibi tek taraflı değildir. Yalnız başlayan cebri icra sırasında alacaklının ve borçlunun ödeme konusundaki bu karşılıklı mutabakatları nedeniyle, talebe bağlı olan icra takibi de, bu taahhüt ihlal edilmediği sürece İİY'nın 110/3,4. (Kararda böyle geçse de 111/3 ve 4 olmalı. -benim notum-) maddeleri uyarınca kanundan dolayı durmakta; taahhüt gereğince ödemeler sürdüğü. Bir aksama olmadığı sürece bu duruma devam etmekte, ancak karşılıklı anlaşma nedeniyle adeta askıda beklemekte olan cebri icra, ihlal söz konusu olunca olduğu yerden işlemeye devam etmektedir. İİY'nın 111. maddesinin üçüncü fıkrasında, bu haldeki taahhüt bir taksit sözleşmesi olarak nitelendirilmiş ise de, bu ödeme şartının kabulünü sadece tarafların karşılıklı anlaşmalardan yani buradaki işlemin iki taraflı olduğundan hareketle tipik bir özel hukuk sözleşmesi olarak da değerlendirmek mümkün değildir. O halde İİY'nın 111. maddesinden kaynaklanan yasal taksit uygulaması başladıktan sonra, bunun ihlal edilmesi yasa ile öngörülen yükümlülüklerin ihlal edilmesidir. Bu halin hiçbir şekilde sözleşme ile ilgisi yoktur.

İİY'nın 340. maddesinde düzenlenen kabule bağlı taksit taahhüdünün ihlali ile ihlal edilen yalnızca sözleşme olmayıp, yapılan sözleşme ile durması sağlanan cebri icra nedeniyle, cebri icra örgütün kurulup çalışmasının esası olan kamu düzenidir.

Taahhüdü ihlal suçundan korunan hukuki değer, kanunla öngörülen yükümlülüktür. Bu ihlalin sözleşmeyle veya yalnızca sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülükle ilgisi bulunmamaktadır.

Ancak, bu suç ile ihlal edilen tek değerin kamu düzeni olduğu söylenemez. Alacaklının başvurduğu cebri icra yolunun yapılan taahhüt nedeniyle durması karşısında, alacağına geç kavuşmakta, zarara uğramaktadır. Yani ihlal edilen diğer hukuki konu mamelek hukukudur.

2004 Sayılı Yasanın 340. maddesinde öngörülen taahhüdü ihlal suçundan ihlal edilen sözleşme hukuku olmayıp, suç sözleşmeye aykırılıktan değil, yasayla öngörülen bir yükümlülükten kaynaklanmaktadır. Borcun ödettirilmesine matuf objektif bir sorumluluk hali söz konusu olmayıp, kusur sorumluluğu esas alındığından, Anayasanın 38. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kalmamaktadır.

Diğer yandan 4709 Sayılı Yasa ile getirilen düzenleme, genel bir kurala ilişkin olup, doğrudan uygulanabilir içerik ve nitelikte değildir. Bu nedenle Yüksek Dairece hükmün doğrudan uygulanabilir nitelikte kabul edilerek bozma kararı verilmesi de yerinde değildir." Gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma ilamının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

Karar:

Sanığın taahhüdü ihlal suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda çözümlenmesi gereken hukuki sorun, Anayasanın 38. maddesine 4709 Sayılı Yasa ile eklenen, "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz" şeklindeki kuralın İcra İflas Yasası'nın 340. maddesinde düzenlenen ve yaptırımı özgürlüğü bağlayıcı ceza olan suç bakımından nazara alınıp alınamayacağı, diğer bir anlatımla ödeme taahhüdünün ihlal edilmesinin, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün yerine getirilememesi olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve 4709 Sayılı Yasa ile getirilen düzenlemenin doğrudan uygulanabilir bir kural niteliğinde bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Sorunun çözümünde sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi için, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin, bunların TBMM'inde görüşülmesi sırasında görüşülmesi sırasında yapılan görüşmelerin, öğretideki düşüncelerin ve taahhüdü ihlal suçunun hukuki yapısının ele alınıp değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmamaktadır.

"Borçlunun ödeme şartını ihlali halinde ceza" başlığını taşıyan İcra ve İflas Yasası'nın 340. maddesinde;

111. madde gereğince veya alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartının, borçlu tarafından makbul bir sebep olmaksızın ihlali, seçimlik hareketli suçlar olarak düzenlenmiş, yaptırımı ise özgürlüğü bağlayıcı ceza olarak öngörülmüştür.

İİY.nın 111. maddesine göre; borçlunun, yeterli miktarda malının haczedilmiş olması, satış talebinden önce borcunu muntazam taksitlerle ödemeyi taahhüt etmesi ve birinci taksiti derhal yatırması, her taksitin borcun dörtte bir miktarından aşağı olmaması taksitlerin aydan aya olup sürenin üç ayı aşmaması halinde icra işlemi durur ve aynı Yasasının 106. maddesinde belirtilen satış isteme süreleri işlemez. Bu maddeye göre kararlaştırılan ödeme taahhüdünde alacaklının onayına gerek bulunmayıp, borçlunun bu hakkı Yasadan kaynaklandığından, uygulamada "yasal taksit hakkı" olarak da adlandırılmaktadır. Belirtilen bu ödeme şartı, sözleşmeden değil Yasadan kaynaklandığından, borçlunun ödeme şartını ihlali halinde özgürlüğü bağlayıcı ceza ile cezalandırılması, Anayasanın 38. maddesinde 4709 Sayılı Yasa ile eklenen 9. fıkradaki kurala aykırılık oluşturmaz.

İİY'nın 340. maddesindeki ikinci ödeme şartı ise; icra takibinin kesinleşmesinden sonra alacaklının muvafakatıyla icra dairesinde kararlaştırılan borcun taksitle ödenmesidir.

Ödeme koşulunun bu biçiminin ihlalinin suç oluşturabilmesi için, borçlu hakkında geçerli ve kesinleşen bir icra takibinin bulunması, borçlunun taahhüdünün alacaklı, vekili veya yasal temsilcisi tarafından kabul edilmesi, ödenecek toplam miktarın rakamsal olarak belirlenmesi, tarafların belirlenen bu miktar üzerinde icap ve kabulde bulunmaları, taahhüt esnasında, alacaklı veya vekili veya yasal temsilcisi hazır değil ise, alacaklının kabul keyfiyetinin ödeme tarihinden önce borçluya bir muhtıra ile bildirilmesi gerekmektedir. Sayılan koşullardan birinin bulunmaması halinde ödeme şartını makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun bu madde ile cezalandırılması olanağı bulunmamaktadır.

A. Tahir Öğütçü ve A. Çiftçioğlu Uygulamalı İcra ve İflas Kanunu isimli eserlerinin 1298. sayfasında "Borçlunun taahhütte bulunması ve bu taahhüdün alacaklı tarafından kabul edilmesi bir akittir. Akit iki tarafın karşılıklı ve birbirlerine uygun surette rızalarını beyan ettikleri takdirde tamam olur. ( B.K. md. 1 ) Kabul için bir süre tayin ederek başka bir kimseye bir akdin yapılmasını teklif eden kimse, bu sürenin bitimine kadar icabından dönemez. Bu süre bitmeden evvel kabul haberi kendisine yetişmezse icabı ile bağlı kalmaz. ( BK. md. 3 ) Bu itibarla, borçlunun taksit talebinin, ilk taksit tarihinden evvel kabul keyfiyetinin borçluya bildirilmiş olması zorunludur. Aksi halde, borçlu icabı ile bağlı kalmadığından akit tamamlanmamış olur" biçimindeki açıklamalarla bu ödeme şartının bir sözleşme olduğunu ifade etmişler, İİY'nın 111. maddesinin 3. fıkrasında da bu ödeme koşulunun "sözleşme" olduğu ve bu sözleşmenin devamı süresince 106. maddedeki sürelerin işlemeyeceği açıkça belirtilmiştir.

Borçlu ve alacaklı tarafından kararlaştırılan ödeme koşuluna ait tutanağın, ilgililer ve icra müdürü veya yardımcısı veya katibi tarafından imzalanması zorunluluğu bulunmakta ise de bu zorunluluk, İİY.nın 8. maddesi uyarınca tutanakların aleniyeti ve ispat kuvvetinden kaynaklanmaktadır. İmza, sözleşmenin değil tutanağın geçerlilik şartı olup, icra memurları bu taahhütte taraf olmadıklarından içeriğine müdahale edememekte, sözleşme sadece icranın tarafları arasında yapılmaktadır.

Maddede "makbul bir sebep olmaksızın" ödeme şartını ihlal eden borçlunun cezalandırılacağı öngörülmekte, postaya gününden önce verilen taksitin icra dosyasına gecikerek girmesi, hastalık, yangın, su baskını ve deprem gibi olağanüstü olaylar nedeniyle taahhüdün yerine getirilememesi gibi haller uygulamada haklı neden olarak kabul edilmekte, Anayasanın 38. maddesinin 9. fıkrasında belirtilen "yerine getirememe" kavramı ise "makbul sebeb"i de kapsayacak şekilde kendi ihmal ve kusuru olmaksızın, sadece sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğünü istese bile yerine getirememeyi ifade etmekte ve hakime daha geniş bir değerlendirme yapma olanağı vermektedir. Bu nedenle "makbul sebep" kavramının "yerine getirememe" kavramı ile aynı anlamı taşıdığının kabulüne olanak bulunmamaktadır.

Alacaklının muvafakatıyla kararlaştırılan ödeme şartını ihlal suçunun hukuki yapısı irdelendikten sonra; Anayasanın 38 inci maddesine 9 uncu fıkra olarak, 4709 Sayılı Yasanın 15. maddesi ile eklenen "hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz." şeklindeki düzenlemenin anlam ve amacı, Meclisteki görüşmeler, uluslararası temel metinler ve öğretideki görüşler ışığında ele alınıp değerlendirilmelidir. Anılan Yasa değişikliğinin Mecliste görüşülmesi esnasında, bir soru üzerine Anayasa Komisyonu Başkanı; "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Dördüncü Protokolünün 1. maddesi, borçlar hukuku ilişkisinden kaynaklanan borçlarını rızasıyla ödeyemeyen bir borçlunun bu yüzden hapis cezasıyla cezalandırılmasını yasaklamıştır. Borcun ödenmemesi, ya borçlunun mal varlığı bulunmadığı için çaresizlikten veya buna rağmen kötü niyetten olabilir. Birinci halde, yani, kendi ihmal veya kusuru olmaksızın borcunu ödemekte acze düşen kişi, bu yüzden hapis cezasına çarptırılamaz ancak, borçlunun hileyle veya kasten borcunu ifa etmekten kaçınması halinde protokolün bu hükmünden yararlanması mümkün değildir" şeklinde açıklamalarda bulunmuş,

Değişikliğe ilişkin Anayasa Komisyonu raporunda ise, 4 No.lu Protokol gereği değişikliğin hükme eklendiği, sözleşmeden doğan yükümlülük içinde borçların da olduğu belirtilmiştir.

19.10.1992 tarihinde ülkemiz adına imzalanıp, 23.2.1994 tarih ve 3975 Sayılı Yasayla onaylanarak, o tarihten itibaren yasa değerinde bir hüküm olan ve 4709 sayılı yasal değişiklik ile de Anayasal bir kural haline gelen 4 No.lu Protokolün 1. maddesinin öğretide ve konuya ilişkin sempozyumlarda ele alınarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır.

Nitekim Prof. Dr. Tekin Akıllıoğlu 1 Aralık 2001 günü yapılan bir sempozyumda sunduğu tebliğinde ( AİHS ve Anayasa md. 38, f.8 Açısından Ödenmeyen Para Borçlarında Yaptırımlar Sempozyumu sh.4 vd. )

"Genellikle uluslar arası andlaşmalarda hazırlık sırasında kullanılan "açıklayıcı belge" ( explanatory report ) buna bir çeşit gerekçe belgesi denebilir, sonradan andlaşmaya eklenirken, AİHS'nin ve 4 No.lu Protokole ek açıklayıcı belge bulunmamaktadır. 4 Nolu Protokolün uzmanlar komisyonunca yapılan bir açıklayıcı raporu vardır, ancak yayınlanmadığından hizmet içi belge olarak kalmıştır.

Fransız ceza hukukunda ve pek çok Avrupa ülkesinde borçlunun ödemeye zorlanması için hapsedilmesi ( la contrainte par corps ) denilen hukuki usul, kanundan doğan borçlarda veya kamu gücü iradesinden doğan borçlarda halen uygulanmaktadır.

Bu madde yetkili kamu makamlarının kişi özgürlüğünü kaldırma yetkisini sınırlamaktadır. Bu nedenle AİHS 5. maddesinin 1 ( b ) hükmü ile bağlantılıdır. Madde 5 1 ( b ) hükmüne göre; "Bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulması " söz konusudur.

Başka bir anlatımla, kanunun öngördüğü yükümlülükler arasından "sözleşmeden doğan borçları" çıkarmak gerekir.

Borçtan ( obligation ) ne anlaşılmak gerekir? Madde sadece "sözleşmeden doğan borcu" ( obligation contractuelle ) korumaktadır.

Sözleşme bir para borcuna ilişkin olabileceği gibi satın alma, satma borcuna ilişkin de olabilir. Aynı şekilde bir şeyi verme, yapma, yapmama taahhütleri de kapsamdadır. Sözleşme sadece özel kişiler arasında ya da özel hukuk alanında yapılanları değil, taraflardan biri kamu tüzel kişisi olan ya da kamu hukukuna giren bütün sözleşmeler ( idari imtiyaz sözleşmeleri, devlet ihale kanunu kapsamındaki sözleşmeler ) 1. maddeye girer. Bu bakımdan AİHS 5/1 ( b ) de geçen "Yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için" deyimi 4 No.lu Protokol 1. maddenin öngördüğü "sözleşmeden doğan borç" kavramına dahil değildir.

Birinci madde "yerine getirememe"den ( inability ) söz etmektedir. Dolayısıyla borçlu ödeyebilecek durumda olup da ödemeyi reddediyorsa koruma kapsamına girmez. Ayrıca maddede "yalnızca" ( merely ) kelimesi de kullanılmıştır. Borçlu hileyle ya da kötü niyetle hareket etmişse 1 inci madde hapsine engel değildir. Sonradan ödemezlik durumunda olduğu anlaşılsa bile durum değişmez. Gerçekten 1. madde iradi olmayan ödeyememe durumuna ilişkindir. Maddede geçen "yerine getirememe" ( n'est pas en mesure d'executer/on the ground of inability ) deyiminin "istese bile ödeyemeyecek" olan bir kimsenin durumunu anlattığı açıktır.

Avrupa İnsan Hakları Komisyonunun verdiği bir karara göre; bir kimsenin kanun emrettiği halde buna uymayarak alacaklısına malvarlığı hakkında beyanda ( affidavit ) bulunmamış olduğu için mahkemece hapsine karar verilmesi 1 inci maddenin koruduğu alana girmez.

AİHS'nin 5/1 ( b ) hükmü nasıl anlaşılmaktadır? Madde 5 1 ( b ): "Bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için bir kimsenin o zamana kadar yerine getirmeyi ihmal ettiği belli ve somut bir borç veya edimi yerine getirmeye zorlanması amacıyla hapsedilmesini anlatmaktadır. Bu kural geniş yorumlanmamalıdır. "Bir vatandaşın genel nitelikte kanuna itaat ödevinden bahisle mecburi oturmaya mahkum edilmesi" ( Guzzardi kararı ), "bir ordu mensubunun bundan böyle borçlarına sadık kalması amacıyla oda hapsinde tutulması" ( Ciulla kararı ) genel nitelikte ödev ifasına zorlamadır, AİHS 5/1 ( b ) kapsamına ( koruduğu alana ) girmez." şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.

Doç. Dr. Metin Feyzioğlu aynı sempozyumda sunduğu tebliğinde; ( Sözleşmeden Kaynaklanan Yükümlülükler Nedeniyle Hürriyetin Kısıtlanması Age.sh.15 vd )

"Anayasa m. 38, sözleşmeden kaynaklanan borcunu yerine getirmeyenin değil, getiremeyenin hürriyetinin kısıtlanamayacağı hükmünü içermektedir. Öyleyse, borcunu yerine getirebilecekken getirmeyenler, bu yasaktan yararlanamazlar. Bu çerçevede, İİK. md. 340'daki makbul sebep kavramını dar yorumlayan ve makbul sebebi örneğin, borçlu ya da onun talimatıyla başkası tarafından taksitin yatırılmasına imkan bulunmamasıyla ya da postadaki gecikmelerle sınırlayan bir uygulama, Anayasa md. 38'e aykırı olacaktır.

Ödeme şartını ihlal suçundan ödeme şartı, alacaklı ve borçlu arasında karşılıklı rıza ile yapılan bir sözleşmeye dayanıyorsa, bu suçu hükme bağlayan İİK. md. 340'daki "makbul sebep", ceza hukukundaki "beklenmeyen durum" olarak anlaşılırsa ve borçlunun gelir elde edip, taksiti ödemesini engelleyen beklenmeyen durumlarda ceza verilmesi yoluna gidilmezse, sözü geçen suç Anayasa md. 38'e aykırı olmayacaktır."

Yine öğretide Dr. Şeref Ünal ( Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 329 ve 330. sh. ) konuya ilişkin olarak; "bu hüküm borçlar hukuku ilişkisinden kaynaklanan borçlarını rızasıyla ödemeyen bir borçlunun, bu yüzden hapis cezasıyla cezalandırılmasını yasaklamıştır. Borcun ödenmemesi, ya borçlunun mal varlığı bulunmadığı için çaresizlikten veya buna rağmen kötü niyetten olabilir.

Birinci halde, yani kendi kusuru olmaksızın borcunu ödemekte acze düşen kişi, bu yüzden hapis cezasına çarptırılamaz. Ancak borçlunun hile ile veya kasten borcunu ifa etmekten kaçınması halinde, protokolün bu hükmünden yararlanması mümkün değildir.

Akde muhalefetin suç sayılarak hapis cezasıyla cezalandırılabilmesi için, yasal unsurlarının bulunması gerekir. Örneğin, borçlarından kurtulmak için ülkeden kaçma hazırlıkları yapan bir kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması, sözleşmeye aykırı sayılmaz.

Nitekim, bu gerekçeyle İİY'nın 331 ve onu izleyen maddelerinde kötü niyetli borçlular için cezai müeyyideler öngörülmüştür. Buna göre, alacaklısını zarara sokmak kastıyla malvarlığını eksilten, borç ödemeden aczine kendi fiiliyle sebebiyet veren borçluların hapis cezasıyla cezalandırılmaları mümkündür. Bu gibi hallerde yasal dayanak İİY'nın söz konusu hükümleri olduğu için, borçluların cezalandırılması, Protokolün bu hükmüne aykırı sayılmamalıdır.

Borcun ifasının imkansızlığı, sonradan borçlunun mali durumunun bozulması yüzünden ortaya çıkabileceği gibi, başlangıçta, yani akdin yapıldığı anda da söz konusu olabilir. Örneğin, BK'nun 117 inci maddesine göre, "borçluya isnat olmayan haller münasebetiyle borcun ifası mümkün olmazsa, borç sakıt olur." Bu ikinci halde borç kendiliğinden ortadan kalkacağından, borcun ödenip ödenmemesi zaten söz konusu değildir." şeklinde görüş bildirmiştir.

Bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Borçlu sanık hakkındaki icra takibi sırasında borcunu 1.8.2000 tarihinde ödeyeceğini bildirmiş, bu talebi kabul edilerek kabul muhtırası 8.8.2000 tarihinde borçlu-sanığa tebliğ edilmiştir.

İİY'nın 340.maddesi uyarınca "alacaklının muvafakatı ile kararlaştırılan ödeme şartının" ise bir sözleşme olduğu yönünde herhangi bir kuşku bulunmamaktadır. Maddedeki "makbul sebep" kavramı, Anayasanın 38 maddesinin 9. fıkrasındaki "yerine getirememe" kavramından daha dardır. Bu nedenle üst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren bu yeni Anayasal düzenleme çerçevesinde, sanığın borcunu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğinin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunduğundan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı M. Kaban; "Yalnızca sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğün yerine getirilememesinden dolayı bir kimsenin özgürlüğünden alıkonulamayacağına ilişkin, 4709 Sayılı Yasa ile Anayasanın 38. maddesine eklenen kuralın uygulanabilmesi için iki koşulun bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlardan birincisi yükümlülüğün doğrudan doğruya sözleşmeden kaynaklanması, araya başka bir otoritenin girmemesi, ikincisi ise, borçlunun ihmal ve kusuru olmaksızın bu yükümlülüğü istese bile yerine getiremeyecek olmasıdır. Öğretide de anılan fıkranın uygulanma koşulları uluslar arası temel metinlerden yararlanılarak bu şekilde açıklanmaktadır. ( Prof. Tekin Akıllıoğlu, Age. sh. 7, Yard. Doç. Dr. İbrahim Ercan, Mukayeseli Hukuktaki Düzenlemeler ) Alacaklının muvafakatıyla kararlaştırılan ödeme şartı, geçerli ve kesinleşen icra takibi esnasında yapıldığından, dolayısıyla araya kamu otoritesi girdiğinden, geçerli ve kesinleşen icra takibi esnasında yapıldığından, dolayısıyla araya kamu otoritesi girdiğinden, yükümlülüğün yalnızca sözleşmeden kaynaklandığını kabule olanak bulunmaktadır. Ayrıca, İİY.'nın 340. maddesinde ödeme koşulunun makbul bir sebep olmaksızın ihlali yaptırım altına alınmış olup, bu olgu "yerine getirememeyi" de kapsadığından, taahhüdü ihlal suçunun özgürlüğü bağlayıcı nitelikteki yaptırımın Anayasanın 38. maddesinin 9. fıkrasındaki yasak kapsamında değerlendirilemeyeceği,

İki kurul üyesi ise; Yargıtay C. Başsavcılığı itirazında ileri sürülen görüşlerin haklı nedenlere dayandığı ve itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 22.1.2002 gününde yasal oyçokluğuyla karar verildi.
Old 28-08-2008, 16:07   #10
Berre Hint

 
Varsayılan ödeme taahhüdü geçerli midir?

öncelikle tüm arkadaşlarıma kolaylıklar diliyorum. çok tıkandığım bir noktada sorum olacak; dosyamıza yüklü miktarda borcu olan boröluya hacze gittiğimde ne evide ki ne de işyerindeki eşyaları haczedebilirdim, bana o an mantıklı gelen taahhüt almak oldu. taahhüdü aldım ama meblağı çok düşük. 200.000,00 YTL için 500,00 YTL gibi... kabul ettim. ama ya her ay getirip taksit taksit öderse tedirginliğindeyim. çünkü amacım taahhüdü ihlal ederse ceza ile ödemeyi sağlamaktı. kanunlarda yok ama pratikte karşılaşılmış olabileceği ihtimaliyle; yaklaşık 35 yıllık bu taahhüdün geçerliliği olur mu? yani zaten borcun günlük faizi üçbin küsür olyur. fiili imkansızlıktan taahhüt geçersizdir diyebilir miyim yada başka bir yolum var mıdır acaba? şimdiden teşekkürler...
Old 29-08-2008, 10:50   #11
Av.Ayse E.

 
Varsayılan

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=26997...

linkte taahhüdün geçerliliği konusunda bilgiler mevcut...Bu bilgiler ışığında taahhüd geçerli ise ve borçlu borcunu zamanında öderse yapılacak başkaca bir şey yok diye düşünüyorum zira borçluya yasal olarak ödeme süreleri verilmiş borçlu bunu kabul etmiş ve imza altına alınarak anlaşılmıştır bu bakımdan geçersizdir savunması yapılamaz...diye düşünüyorum....
Old 13-09-2008, 00:58   #12
Kerem Özgündüz

 
Dikkat ödeme taahhüdü

Alacağın teminat altına alınması esastır.
Ödeme taahhüdü başlıbaşına hacizi engelleyebilecek bir durum değildir.
Alacaklının alacağını garanti altına alması gerekir.
Borçlu taahhüdüne uyduğu sürece de satış istenmemesi de gerekir
Başarılar
Old 13-09-2008, 01:10   #13
Kerem Özgündüz

 
Dikkat taahhüt

Borçlunun ayda 500 ytl gibi bir taksit talebinin kabulü onun mallarının hacizin ve muhafaza altına alınmasını engellemez.
Aksi düşünülürse bu arada borçlu elindeki Bütün mal varlığını kaçırıp alacağıın tahsilini olanaksız kılar
İcra müdürü talebi red ederse
İcra mahkemesine işlemi İİK 15-16 maddeler gereğince şikayet edilmelidir.
Başarılar
Old 13-09-2008, 11:07   #14
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Kerem Özgündüz
Borçlunun ayda 500 ytl gibi bir taksit talebinin kabulü onun mallarının hacizin ve muhafaza altına alınmasını engellemez.
Aksi düşünülürse bu arada borçlu elindeki Bütün mal varlığını kaçırıp alacağıın tahsilini olanaksız kılar
İcra müdürü talebi red ederse
İcra mahkemesine işlemi İİK 15-16 maddeler gereğince şikayet edilmelidir.
Başarılar

Sayın Özgündüz,

Emin misiniz? Hem ödeme taahhüdünü kabul edecek, hem de öte yandan alacağı garanti almak babından haciz işlemlerine de devam edeceksiniz... Bu kadarını bir alacaklı vekili olarak ben bile kabul edemem (Bu nedenle genellikle önce bilumum haciz taleplerimizi açar, daha sonra ödeme taahhütlerini kabul ederiz)

Borçlu alacaklı yanca kabul edilen taahhüdünü ihlal etmedikçe, başkaca icrai işlem yapılamaz. (Elbette yalnızca taahhütte bulunan ve taahhüdü kabul edilen borçlu yönünden, dosyada başka borçlular varsa başka)

Saygılarımla...
Old 13-09-2008, 13:28   #15
talveq

 
Varsayılan

Elbette bu mümkün olamaz. İcra Müdürünün kararının doğru olduğu açık. Haciz tutanağında borçlunun ya da alacaklının yaptığı "taahhüt önerisinin" taraflarca kabul edildiği , taahhütün usuleri , ödemenin ne suretle , hangi aralıklarda yapıalcağı , faizler ve fer'ilerin ayrıntıları ve ödeme başlangıcı ile bitişi yazılmaktadır. Yani alacaklı vekili taahhüt üzerine borçlunun ödeme tahhütünü ve taahhütün yerine getirileceği ilk tarihe kadar borçlu hakkında ilerletici işlem yapmamayı kabul etmektedir. O halde taahhütte belirtilen ilk ödeme günü sonuna kadar alacaklı haciz işlemi yapamayacaktır.
Old 16-09-2008, 23:51   #16
Kerem Özgündüz

 
Dikkat Eminim

Ben emin olmadığım veya yaşamadığım bir konuda yazmam.
Bu konuda icradan çıkan bir kararı icra mahkemesi bozdu ve taahhüde rağmen mahkeme kararı gereğince gidip borçlunun aracını muhafaza etik.

Saygılarımla

Özgündüz
Old 19-09-2008, 21:27   #17
mubah

 
Varsayılan

icra müdürünün uygulaması haklı .Av şehper hanımın açıklamaları yeterli kanatini taşımaktayım .borçlu zaviyesinden olaya bakıldığında taahüdün anlamı icrayı durdurmak için mehil istemektir.aksi düşünce hukuk mantığına aykırı olduğunu düşünmekteyim saygılar.
Old 20-04-2011, 20:37   #18
DEMİRCİZADE

 
Varsayılan

Merhabalar,
Öncelikle Sayın Kerem Özgündüz'e katıldığımı belitmeliyim. Kerem bey mümkünse o kararı buraya ekleyebilir misiniz?
Ayrıca belirtmeliyim ki; borçlu ödeme taahhüdünde bulunsa bile bunun ilk şartı borçlunun yeteri kadar malının haczedilmiş olmasıdır. Bunun amacı borçlunun taahhüdünü ihlal etmesi, durumunda mallarını da elinden çıkarma ihtimaline karşı alacaklının güvence altına alınmasıdır. Bu halde alacaklının ancak satış talep edememesi doğru olur.
Ben de bir soru soracak olursam: Eğer taahhütten önce borçlunun adına kayıtlı araçların kayıtlarına haciz ve yakalama şerhi işlenmişse ve sonradan da borçlunun taahhütte bulunması üzerine Yakalama şerhi kaldırılmışsa, ancak borçlunun ödeme gününden önce borcun bir miktarına karşılık ve mahsup edilmek üzere çek vereceğinden bahisle bir kısım araçlar üzerindeki haciz kaldırılmışsa ve daha sonradan borçlu çek vermeyi reddederse araçlar üzerine tekrar haciz koydurmak mümkün müdür? Bu konuda bkz. Baki Kuru İcra ve İflas Hukuku Ders kitabı, 2006 bası, syf.341,342.
Old 21-04-2011, 12:19   #19
Av.Serkan Arıcan

 
Varsayılan

Sayın meslektaşlar,

İİK 111. maddesini ikiye ayırmak lazımdır.

1.Haciz yapılmadan evvel alacaklı ve borçlu arasında ödeme tutarları, tarihleri ile anlaşıp borcu yapılandırabilirler. Bu durumda taahhüt her iki taraf için de bağlayıcıdır. Borçlu taksitlerini gününde ve tam olarak öderse alacaklı taraf da bu sürede HİÇBİR İŞLEM YAPAMAZ! İcra taahhüdünün alacaklıya verdiği hapis cezası "kozunun" yanında borçluya da icrai işlemlerden korunma "kozu" verdiği açıktır. Bu bir sözleşmedir ve her iki taraf için de hem artıları hem eksileri olacaktır. Hem taahhüt alıyim hem de mal haczedeyim yapamazsınız. Borçlunun mal kaçırmasından korkuyorsanız tahhüdü kabul etmezsniz.

2. Birinci ve ikinci fıkrada bahsedilen ise kanunun borçluya verdiği bir haktır.Alacaklı muvaffakati aranmaz. Ancak burda çok önemli bir cümle varki o da, bu prosedürün devreye sokulabilmesi için önce borçlunun borca yeter miktarda malının haciz edilmiş olması. Hacizden sonra bu prosedür devreye girdiğinde yani "borçlu daireye gidip dosya borcunu 4 e böldürür ve ilk taksidi de derhal öderse" icra muameleleri yine durur ve süreler işlemez!

Yani 1. durumda haciz yapılmış olması aranmıyor. Çünkü alacaklı rızası mevcut, rıza göstermeme hakkınız var. Eğer rıza gösteriyorsanız, haciz istediğinizde de red kararı alacaksınız. Bunun yanı sıra şarta bağlanmış bir taahhüdden de ceza çıkmayacaktır zira.

Demircizade meslektaşımın sorusuna gelince, yapılan icra taahhüdünden sonra herne sebeple olursa olsun hiçbir icra i işlem yapılamaz.

Saygılarımla...
Old 22-04-2011, 08:54   #20
DEMİRCİZADE

 
Varsayılan

SAyın meslektaşım Serkan bey, yanıtınız için teşekkür ediyorum. Ancak size katılmadığımı belirtmeliyim. Şöyle ki;İİK m.111'i ikiye ayırarak incelemk gerektiği şeklindeki düşünceniz doğrudur. Ancak burada en baştan itibaren maddenin lafzını takip edersek daha açıklayıcı olur.Maddenin ilk fıkrası 'Borçlu, alacaklının satış talebinden evvel..' şeklinde başlamıştır. Yani haciz işlemi yapılıp, mahcuz mallar satılıp paraya çevrilmeden önce borçlu bunların satışını engellemek üzere icra dairesine gelip taahhüte bulunursa burada alacaklının muvafakatine bile gerek yoktur. Burada icra muamelesi durur; ancak bunun bile bir şartı vardır; borçlunun kafi miktarda malının haczedilmiş olması! Yani borçlunun kafi miktarda malı haczedilmeden haciz işlemlerinin duracağı kanaatinde değilim.Borçlunun bir kısım mallarının haczinden sonra, alacaklı ile anlaşması ve icra dairesinde taahhütte bulunması halinde dahi borcu ödememe, ödeyememe ihtimali vardır. Ceza alsa ve bu infaz edilse bile durum böyledir. Bu halde kafi miktarda malı da haczedilmemişse alacağı tahsil etme imkanı kalmamaktadır. Kaldı ki; ödeme şartını ihlalden dolayı ceza verilmesi, ceza hukuku anlamında bir ceza olmayıp, borçluyu, borcu ödemesi konusunda hapsen tazyiktir. Amaç borcun ödetilmesidir. Kısaca belirtmek isterim ki; borçlu ile alacaklının anlaşması halinde bile eğer borçlunun, alacağı karşılayacak kadar malı haczedilmemişse, alacağı karşılayacak kadar malın haczedilmesine devam olunabilir. Alacağı karşılayacak kadar malın haczedilmesinden sonra İcra Muamalesi durur ve satış isteme süreleri işlemez. Zaten üçüncü fıkarada m.106'ya atıf yapmıştır. (İLk fıkarada satıştan bahsedildiği gibi) Yani maddenin hiçbir yerinde haciz işlemlerinin mutlak şekilde duracağına ilişkin bir atıf yoktur. Saygılarımla...
Old 05-12-2013, 19:03   #21
Av.Ali GÖKBAYRAK

 
Varsayılan Acil

Değerli meslektaşlarım; borçlu hakkında yaptığımız takipte, borçlu borç ödeme taahhüdünde bulundu. Ancak iş yoğunluğu veya dikkatsizlik sebebiyle, borçlunun taahhüt ettiği ödeme günü gelmeden, üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarının haczi yönündeki talebimiz, yine aynı sebeplerle icra müdürü tarafından kabul edilmiş ve hacizler tatbik edilmiş. Ödeme günü geçtikten sonra borçluyu taahhüdü ihlalden şikayet ettik. Mahkeme; taahhütte belirtilen ödeme günü gelmeden haciz uygulması sebebiyle, borç ödeme taahhüdünün alacaklı tarafından ihlal edildiği, bu sebeple taahhüdün bozulduğu gerekçesiyle beraat kararı verdi. Şimdi karara itiraz edeceğim. İcra Ceza Hakimi, taahhütte belirtilen ödeme günü gelmeden haciz konulması yönündeki hukuken hatalı işlemi, borçlunun bu işlemin iptali yönünde İİK. 16 gereği herhangi bir şikayeti olmadığı halde, re'sen nazara alabilir mi? Ya da bizim talebimiz üzerine icra müdürünün hukuka aykırı işlemi sebebiyle, İİK.' da alacaklının taahhüdü ihlal etmesi diye bir şey olmadığına da nazara alındığında, borç ödeme taahhüdü geçersiz hale gelir mi? Bu hususta Yargıtay Kararı gönderecek ve cevaplayacak meslektaşlara şimdiden teşekkürler.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İhtiyati haciz kararı uygulanmadan icrai takibe geçilmesi ad-hoc Meslektaşların Soruları 15 06-12-2017 06:07
Tahliye Taahhüdü/ Kiracı Tutuklandıysa Ne Yapılabilir avukat erdoğan Meslektaşların Soruları 15 16-09-2008 23:59
Aynı gün konulan iht. haciz mi yoksa icrai haciz mi önceliklidir? advokat34 Meslektaşların Soruları 1 28-10-2007 22:11
Taahhüdü ihlal şikayetinden sonra yapılan ödeme lawyerrr Meslektaşların Soruları 4 23-10-2007 11:16


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06459808 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.