Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

yanlış ameliyat sonucu maddi ve manevi tazminat talebi

Yanıt
Old 24-04-2008, 11:09   #1
avukat_12

 
Varsayılan yanlış ameliyat sonucu maddi ve manevi tazminat talebi

özel bir hastanede eski aaraç gereçler ile yanlış bir ameliyat yapılmış,bunun neticesinden hasta gözünden olmuştur.bununla alakalı dava dilekçesi örneği ve neler yapılabilir noktasında değerli meslektaşlarımdan fikir beyan etmelerini istiyorum.saygılar
Old 24-04-2008, 11:21   #2
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
13.Hukuk Dairesi

Esas: 2006/10068
Karar: 2006/13288
Karar Tarihi: 10.10.2006

ÖZET: Davacılardan E........'ın eşi ve diğer davacının annesi S...... Davalı şirkete ait hastaneye dava dışı Dr. M..... tarafından operasyon gerçekleştirilmek için yatırılmış,davalı Dr. A....'da bu ameliyata anestezi uzmanı olarak katılmıştır. Ameliyat sırasında hastanın beyin fonksiyonları durmuş ve sonrasında vefat etmiştir. Davalı doktor hakkında açılan ceza davası 4616 sayılı yasa gereğince ertelenmiş olduğuna göre kesinleşmiş mahkeme kararı bulunduğundan söz edilemez. Mahkemece ceza davasında alınan Adli Tıp ve Yüksek Sağlık Şurası raporlarına dayanılarak sonuca gidilmiştir. Davalılar tarafından bu raporlara itiraz edilmesine rağmen mahkemece bu itirazlar üzerinde yeterince durulmamıştır.

(818 S. K. m. 321, 390, 394 )

Taraflar arasındaki maddi manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı A.... avukatı tarafından duruşmalı diğer davalı ve davacı avukatınca da duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı A.... ve vekili avukat C...... ile davacılar vekili avukat İzzet gelmiş, diğer davalı tarafından gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacılar, müşterek murisleri S......'nin 24.08.1998 tarihinde davalı şirkete ait özel hastanede sezeryan ameliyatı ile doğum yaparken beyin fonksiyonlarının durup komaya girdiğini,anestezi uzmanı davalı doktorun kusurlu davranışı nedeniyle komadan çıkamayıp 04.09.1998 tarihinde vefat ettiğini ileri sürerek toplam 100.000.000.000 TL maddi ve manevi tazminatın davalılardan alınmasını istemişlerdir.

Davalılar, doktor hatası olmadığını, zamanaşımı süresinin dolduğunu, ceza mahkemesince verilen erteleme kararının kesin hüküm oluşturmayacağını ve ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporlarının bağlayıcı olmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne;her bir davacı için 5.000 00 er YTL maddi,davacı A..... çin 15.000 00 YTL,davacı E........ için 7.500.00 YTL manevi tazminatın dava tarihinden yasal faizi ile davalılardan alınmasına karar verilmiş hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1- Dava, sezeryanla doğum ameliyatı sırasında hatalı anestezi uygulandığı ve bu nedenlerle ölüm gerçekleştiği iddiasına dayalı maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir.

Davada, davalı hastanenin doğumun gerçekleştirilmesi amacıyla kendisine başvuran davacıyı, görevli doktorları aracılığı ile doğumu gerçekleştirmeyi üstlendiği açıktır. Uyuşmazlık ameliyat sırasında anesteziyi yapan davalı doktorun hukuka aykırı bir eyleminin, kusurunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davadaki ileri sürülüşe ve kabule göre dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturmakta olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır (B.K. 386-390). Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de; bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (B.K. 390/2 md). Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan dahi sorumludur (B.K. 321/1 md). O nedenle vekil konumunda olan doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif dahi olsa sorumluluğunun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu, tıbbi açıdan zamanında gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedavi yöntemini de gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir tercih yaparken de hastasının ve hastalığının özelliklerini gözönünde tutmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı, en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de hasta, tedavisini üstlenen meslek mensubu doktorundan tedavisinin bütün aşamalarında mesleğin gerektirdiği titiz bir ihtimam ve dikkati göstermesini, beden ve ruh sağlığı ile ilgili tehlikelerden kendisini bilgilendirmesini güven içinde beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, B.K.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır.

Somut olayda, davacılardan E........'ın eşi ve diğer davacının annesi S...... Davalı şirkete ait hastaneye dava dışı Dr. M..... tarafından operasyon gerçekleştirilmek için yatırılmış,davalı Dr. A....'da bu ameliyata anestezi uzmanı olarak katılmıştır. Ameliyat sırasında hastanın beyin fonksiyonları durmuş ve sonrasında vefat etmiştir. Davalı doktor hakkında açılan ceza davası 4616 sayılı yasa gereğince ertelenmiş olduğuna göre kesinleşmiş mahkeme kararı bulunduğundan söz edilemez.

Mahkemece ceza davasında alınan Adli Tıp ve Yüksek Sağlık Şurası raporlarına dayanılarak sonuca gidilmiştir.

Davalılar tarafından bu raporlara itiraz edilmesine rağmen mahkemece bu itirazlar üzerinde yeterince durulmamıştır. Bu durumda mahkemece davalıların ceza dosyasında alınan raporlara vaki itirazları üzerinde durularak üniversiteden konusunda uzman, anestezi ve kadın doğum hastalıkları uzmanlarının da bulunduğu üç kişilik bilirkişi heyetinden açıklamalı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak olayda davalı doktor ve hastahanenin kusuru olup olmadığı belirlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

2- Bozma nedenine göre tarafların diğer itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

Sonuç: 1. Bent gereği temyiz olunan hükmün davalılar yararına BOZULMASINA 2. bent gereği tarafların sair itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde taraflara iadesine, 450 YTL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalılara ödenmesine, 10.10.2006 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 24-04-2008, 11:22   #3
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
13.Hukuk Dairesi

Esas: 2000/8590
Karar: 2000/9569
Karar Tarihi: 06.11.2000

ÖZET: Orta seviyede tedbirli bir doktorun, aynı hal ve şanlar altında göstereceği muıtad ihtimam ve özen, davacıya gösterilmemiştir. Olayda belirlenen özel hal ve şartlar ile duyulan elem ve acı da gözönünde tutularak, başkaca bir araştırmaya da gerek görülmeden, davacı yararına BK.nun 47 ve MK.nun 4. maddeleri uyarınca değerlendirilip, hak ve nesafete, adalete uygun bir manevi tazminata hükmolunmalıdır.

(818 S. K. m. 47, 321/2, 386, 390, 394/1) (743 S. K. m. 4) (1086 S. K. m. 76, 275)

Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; ilâmda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı, burnundan rahat nefes alamadığı için muayene olduğu doktor olan davalının önerisi ile 9.11.1995 tarihinde davalı tarafından ameliyat edildiğini, davalının ameliyat sırasında gerekli dikkat ve özeni göstermediğini, ameliyat sırasında kırılan iğne ucunu burnunda bıraktığı gibi, bu durumu kendisine haber vermediğini, ameliyat sonrası devam eden rahatsızlıklarını da allerjiden, geçer diye kendisini oyaladığını, başka doktora muayene olduğunda durumu öğrendiğini, kırılan iğne ucunun ameliyatla çıkarıldığını bildirip, bu yüzden çektiği sıkıntı ve acılara karşılık 500.000.000 lira manevi tazminatın olay tarihinden faiziyle davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı, davacının burnunda ameliyat sırasında kırılan iğne ucunu bulamadığı için çıkartamadığını durumu davacının eşine bildirdiğini, bilahare çekilen filimde kemiğe saplanmış olduğu görülen iğne ucunu çıkarmasına davacının izin vermediğini, olayın davacı sağlığına zararı olmadığını bildirip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece olayda davalının kusuru olmadığını bildiren Adli Tıp Kurumu raporuna dayanılarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak HUMK. 76. maddesi gereği doğrudan hakimin görevidir.

Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesidir. Dava, davalı doktorun vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır (BK. 386-390). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucu elde edilmemesinden değil bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğu ve liişkin kurallara bağlıdır (BK. 390/2). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur (BK. 321/2). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan hafif dahi olsa bütün kusurları sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini gözönünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı, en emin yolu tercih etmelidir. Gerçekte de mesleki bir iş gören ve doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil BK. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.

Olayımızda davacı nefes almakta zorlandığı için KBB uzmanı olan davalı doktora muayene olup, davalının önerisi ile ameliyat olduğu, ameliyat sırasında doktorun burun içinde kırılan iğne ucunu tüm uğraşmalarına rağmen bulamayıp çıkaramadığını ve bu haliyle ameliyata son verdiği, durumdan davacı hastayı da haberdar etmediği uzun süre davacının kırık iğne ucu burnunda kaldığı ve davacının rahatsızlık duyup davalıya başvurduğunda çekilen film sonucu durumu öğrendiği ve bilahare başka doktor tarafından ameliyatla iğne ucunun davacı burnundan çıkarıldığı taraflar arasında çekişmesizdir. Ameliyat sırasında kırılan iğne ucunu, tüm aramalara rağmen bulamadığını ve zorunlu olarak ameliyata son verdiğini davalının davacıya ameliyat sonrası bildirmesi gerekirdi. Davacıda uzun süre vücudundaki kırık iğne ucu ile gezmek durumunda kalmazdı. Şu durum karşısında orta seviyede tedbirli bir doktorun aynı hal ve şartlar altında göstereceği mutad ihtimam ve özenin, davalıya gösterilmediği açık olup, ihmal ve kusurunun kabulü zorunludur. Hal böyle olunca davacının ruh ve beden huzurunun bozulmadığını düşünmek kabil değildir. O nedenle olayda belirlenen özel hal ve şartlar ile duyulan elem ve acıda gözönünde tutularak başkaca bir araştırmaya da gerek görülmeden davacı yararına BK. 47 ve MK. 4. maddeleri uyarınca değerlendirip hak ve nesafete, adalete uygun bir manevi tazminata mahkemece hükmedilmesi gerekirken, olayın en normal dikkat ve özen zorunluluğunu bir yana iten, dosyadaki olgulara uygun düşmeyen Adli Tıp Kurumu raporundaki görüş, HUMK. 275. maddesi hükmünde ayları alarak benimsenip, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davacı yararına (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 6.11.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 24-04-2008, 11:36   #4
Av.Bülent AKÇADAĞ

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/11653

K. 2005/17791

T. 1.12.2005

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Davacılar, davacı Yüksel'in davalı doktorun çalıştığı diğer davalının işlettiği hastaneye muayeneye gittiğinde, sağ gözünde katarak bulunduğu ve ameliyat olması gerektiğinin söylendiğini, 15 gün süren muayene ve tetkiklerden sonra ameliyat günü, doktorun sağ gözdeki miyobu 13'den 3'e düşüreceğini, kataraktı alıp Amerika'dan getirttiği mercekli lensi takacağını söylediğini, ameliyat sırasında davalı doktorun gözün uyuşması için yaptığı iğneyi, sağ göz retinasına batırması sonucu kanama başladığını, birkaç kez tampon yapılmasına rağmen kanama durmayınca ameliyatın ertelendiğini, davalı doktorun içinde bulunduğu tehlikeli durumu kendisine anlatmayarak oyaladığını, 45 gün sonra da göz ardı damarlarının zayıf olduğundan bahisle başka doktorlara gönderdiğini, bir sürü doktor gezdiğini, hepsinin de retinanın delindiğini ve artık yapacak bir şeyin olmadığını, gözün görme şansı bulunmadığını söylediklerini, özen borcunu yerine getirmeyen davalının kendisini oyalayarak kör olmasına neden olduğunu ileri sürerek davacı Yüksel için 3.000.000.000 TL manevi ve 1.000.000.000 TL maddi tazminat ile davacı eşi Ali için de 1.000.000.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini istemişlerdir.
Davalı, davacı Yüksel'in gözünde yüksek miyop olması nedeniyle ağ tabakasının çok ince ve retina dekolmanına eğimli olduğunu, ameliyata başlamadan önce sağ gözde ışık profoksiyon hissi seviyesinde görme tespit edilmesi nedeniyle operasyon odasından çıkardığını, sonrasında yapılan muayenede dekolman olayını yakaladığını, ince ve gergin retinalı miyop gözlerde operasyon sonrası %100 tam görüş sağlanamayacağını söylediğini ancak davacının operasyon teklifini kabul etmediğini, kendisinin kusur ve ihmali bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, alınan Yüksek Sağlık Şurası raporuna dayanılarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada dayanılan maddi olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini bulmak ve uygulamak HUMK.76. maddesi gereği doğrudan hakimin görevidir. Davacı davalının yanlış tedavisi sonucu sağ gözünün göremez olduğunu ileri sürerek maddi ve manevi tazminat istemiştir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. (BK. 386-390)
Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. (BK.321/1 md.) O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlar da, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören doktor olan vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır.
Somut olayda, davacı davalının yanlış tedavisi sonucu sağ gözünün göremez olduğunu ileri sürerek maddi ve manevi tazminat istemiştir. Davalılar ise kendilerine kusur izafe edilemeyeceğini savunmuştur. Mahkemece aldırılan 13.11.2002 tarihli bilirkişi kurulu raporunda, davacı Yüksel'in 62 yaşında kataraktlı, yüksek miyopisi ve yine sağ gözde şaşılığı olan bir hasta olduğu, davalıya ilk müracaatında gözün %20 görme gücünde bulunduğu, bu tip gözlerde göz küresi normalden büyük olduğundan retinanın gergin ve normale göre ince olması sebebiyle dekolman riskinin de fazla bulunduğu belirtilmiş, ameliyatın komplikasyonları açıklanmış, müdahale sonrası davalının, davacının tedavi şansın devam etmesi için ameliyat olmasına gayret ettiği fakat davacının bunu kabul etmediğinden tedavi şansını yitirdiği açıklandıktan sonra sonuç olarak gözün kaybedilmesinin kesin sebebinin ameliyat başlangıcında yapılan iğne olmadığı, muhtemelen gözün kendinde mevcut deİeneratif miyopinin yol açtığı, yine gözün kaybedilmesinde davacının ameliyatı reddetmesinin de etken olduğu, davalının olaydaki kusur nispetinin değerlendirilmesinde gözün başlangıçtaki görme derecesi, bu derecenin ameliyatla dahi tam (%100) görme şansının olmadığı, şahsın tedavide kendi ihmalkarlığı da bulunduğu dikkate alındığında 2/8 olarak kabul edilmesinin uygun olduğu bildirilmiş ise de davalı doktorun hangi kusurlu davranışı nedeniyle kusurlu bulunduğu açıklanmamıştır. Hükme dayanak alınan, Yüksek Sağlık Şura'sının 2-3 2004 tarihli Raporunda ise davalıların kusursuz oldukları bildirilmiş ise de raporda yeterli gerekçe bulunmamaktadır. Her iki rapor birlikte değerlendirildiğinde, 13.11.2002 tarihli rapor, kendi içinde çelişkili bulunduğu gibi Yüksek Sağlık Şura raporu ile de çelişmektedir. Yine Yüksek Sağlık Şurası raporu açıklamalı ve gerekçeli değildir. Öyle olunca bu rapora itibar edilerek hüküm kurulamaz.
Bu nedenlerle, mahkemece, dosya içindeki tüm raporlar, 13.11.2002 tarihli kurul raporu, Yüksek Sağlık Şura raporu hastanın geçmişte var ise raporları, davalı hastanedeki ilk muayene ve bundan sonraki tüm tabela ve müşahede kağıtları, ameliyat ve kontrollere ilişkin evraklar hep birlikte değerlendirilerek Üniversite Öğretim Üyelerinden oluşturulacak konusunda uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan her bir raporun içeriği, sonuçları, birlikte gerekçeli şekilde tartışılarak, davacının maluliyeti hususunda, tedavisini üstlenen doktor ve hastaneye atfı kabil bir kusur olup olmadığı konusunda rapor alınarak, davalı doktorun en hafif kusurunun belirlenmesi halinde tazminatla sorumlu olduğu kabul edilip, sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Eksik inceleme sonucu, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 1.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.





----------------------------------


T.C.

YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/2589

K. 2002/4560

T. 25.4.2002

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Ameliyat Olmak İçin Hastaneye Müracaatıyla Yapılan Ameliyat Sonrası Yapılan Hatalı Müşahade Sebebiyle Maddi ve Manevi Tazminat İstemi )

• VEKİLLİK SÖZLEŞMESİ UYARINCA ÖZEN BORCU ( Doktorların Hastalarının Zarar Görmemesi için Mesleki ve Genel Hayat Tecrübelerince Herkese Yüklenebilecek Dikkat ve Özeni Göstermek Zorunda Olmaları )

• DOKTORUN SORUMLU ( Doktorun Bir İşçi Gibi Özenle Davranmak Zorunda Olmasının Gerekmesi ve Hafif Bir Kusurundan Dahi Sorumlu Tutulacağının Kabulünün Gerekmesi )

• DOKTORUN YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Doktorun Ufak Bir Tereddüt Gösteren Durumlarda dahi bu Tereddütü Ortadan Kaldıracak Araştırmaları Yapmak ve Gerekli Olan Koruyucu Tedbirleri Almakla Yükümlü Olması )

818/m.321,386,390,394

1086/m.76

ÖZET : Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. Bu yüzden, doktorun meslek alanı içinde olan hafif de olsa bütün kusurlarından sorumlu olduğu kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın özelliklerini gözönünde tutmak, onu gereksiz risk altına sokmamak ve en emin yolu tercih etmek zorundadır.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, burun rahatsızlığından dolayı tedavi almak amacı ile, davalı Hastaneye müracaat ettiğini ve diğer davalı Doktor tarafından ameliyat edildiğini, ancak ameliyattan sonra ağzında yanma ve ağrılar oluştuğunu, yediklerinin ağzından gelmeye başladığını, sağlam olan damağının delindiği, yanlış ve hatalı ameliyat yapıldığının anlaşıldığını, damağına dikiş atılmış ise de, şikayetinin giderilmediğini, davalı doktor tarafından Üniversite Hastanesine götürülüp kulağından parça alınarak damağındaki deliğin kapatıldığını, yapılan dikkatsiz ve tedbirsiz hatalı müşahade sonucunda maddi ve manevi büyük zarara uğradığını ileri sürerek 300.000.000 TL maddi ve 5.000.000.000 TL manevi olmak üzere toplam 5.300.000.000 TL. tazminatın 12.6.2000 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasını istemiştir.
Davalılar, davacının ameliyat sonrası kendisine bildirilen talimatların hiçbirisine uygun davranmadığını ve kontrollere gelmediğini, damağındaki deliğin kubbe damak yapısından oluştuğunu, ameliyat sırasında dikkatsiz ve tedbirsiz davranılmadığını bildirerek, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davacının ameliyatında meydana gelen durumun, meslekte acemilik veya ihmalden doğmadığı, ameliyatlarda rastlanabilecek durumlardan olduğu Adli Tıp Raporu ile anlaşıldığından, davalı doktorun herhangi bir kusurunun bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hakimin doğrudan görevidir ( HUMK. 76. md ).
Dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturduğunda, asla duraksama sözkonusu değildir. Dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır ( B.K. 386, 390 md ). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır ( B.K. 390/II ). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur ( B.K. 321/1 md ). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurlar ( hafif de olsa ) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın özelliklerini gözönünde tutmalı, onu gereksiz risk altına sokmamalı, en emin yolu tercih etmelidir ( Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Cild, Ank.1982, Sh.236 vd ).
Gerçektende mesleki bir işgören; doktor olan vekilden ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Uyuşmazlığa uygulanacak az yukarıda açıklanan yasal kurallardan sonra bunların maddi olgu ve delillere uygulanması ve değerlendirilmesine sıra gelmiştir.
Olayımızda davacı burun rahatsızlığından dolayı davalı hastanede çalışan diğer davalı doktor tarafından ameliyat edildiği, ancak ameliyattan sonra ağzında yanma ve ağrılar oluştuğu, yediklerinin ağzından gelmeye başladığı, yapılan muayene sonucunda yanlış ameliyat nedeniyle damağının delindiğinin anlaşıldığı ve bu deliğin giderilmesi için davalı doktor tarafından dikiş atıldığı, ancak şikayetin giderilmediği, sonuçta davacının kulağından bir parça alınarak damağındaki deliğin Ege Üniversitesi Hastanesinde yeniden yapılan bir ameliyat neticesi kapatıldığı uyuşmazlık konusu değildir.
Davalılar, davaya cevaplarında, davacının ameliyat sonrası kendisine bildiren talimatların hiçbirisine uygun davranmadığını, rutin kontrollerin hiçbirine gelmediğini, davacının talimatlara uyarak, kontrollerine gelmiş olsaydı, tıbbıen böyle bir tedaviye gerek duyulmamış olacağını, kusurlarının bulunmadığını bildirerek, davanın reddini dilemişlerdir. Ancak davalıların bu savunması, yargılamada toplanan delillerle doğrulanmamıştır.
Mahkemece, itibar edilen Adli Tıp 2. İhtisas Kurulunun 14.9.2001 tarihli raporunda "yapılan ameliyatın usulüne uygun olduğu, damakta ortaya çıkan fistüğün olağan ameliyat komplikasyonu olarak kabul edilmesi gerektiği, doktora atfedilecek herhangi bir kusur bulunmadığı" görüşüne yer verilmiştir. Ancak, bu raporu düzenleyen kurul içerisinde konusunda uzman Kulak Burun ve Boğaz Uzmanı bulunmamaktadır. Bu nedenle bu rapora itibar edilerek hüküm oluşturulamaz.
Bu durumda mahkemece yapılarak iş, Üniversitelerin Ana Bilim Dallarından seçilecek konularında uzman doktorlardan oluşturulacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, dayanak ve gerekçesi gösterilmek, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli düşünce içeren bir rapor alınmak, gerektiğinde davalılara savunmalarını ispat durumunda delilleri sorulmak, böylece hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir.
Eksik inceleme ve mevcut delilleri değerlendirmede, yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle temyiz olunan mahkeme kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 25.4.20002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 12-05-2008, 15:35   #5
avukat_12

 
Varsayılan

bu tür davalar kaç yıllık zamanaşımına tabidir acaba???
Old 12-05-2008, 15:51   #6
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Kanun No: 818
Borçlar Kanunu

Kabul Tarihi: 22.04.1926
R.G. Tarihi: 29.04.1926
R.G. No: 359

2 - Beş senelik müruru zaman

Madde 126 - Aşağıdaki alacak veya davalar hakkında beş senelik müruru zaman cari olur;

1 - Alelümum kiralar ile resülmal faizleri ve muayyen zamanlarda tediyesi meşrut aidat hakkındaki davalar.

2 - Erzak bedeli ve nafaka ve otel ve lokanta masraflarına müteallik davalar.

3 - Sanatkarların veya esnafın emeklerinin karşılığı, perakendecilerin sattıkları malların parası, noterlerin mesleki hizmetleri karşılığı, başkalarının maiyetinde çalışan veya müstahdemi olan kimselerin, hizmetçilerin, yevmiyecilerin ve işçilerin ücretleri hakkındaki davalar;

4 - Ticari olsun olmasın bir şirket akdine dayanan ve ortaklar arasında veya şirketle ortaklar arasında açılmış bulunan bütün davalar ile bir şirketin müdürleri, temsilcileri, murakıplariyle şirket veya ortaklar arasındaki davalar, vekalet akdinden, komüsyon aktinden, acentalık mukavelesinden, ticari tellallık ücreti davası hariç, tellallık akdinden doğan bütün davalar, mütaahhidin kasıt veya ağır kusuru ile akdi hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş ve bilhassa ayıplı malzeme kullanmış veya ayıplı bir iş meydana getirmiş olması sebebiyle açılacak davalar hariç olmak üzere istisna akdinden doğan bütün davalar.
Old 10-06-2009, 18:57   #7
gülnihal çevik

 
Varsayılan

Hatalı amelyatı yapan doktor ile birlikte amelyatın yapıldığı hastaneye de dava açılacak degil mi?
Old 05-05-2010, 12:34   #8
avsvlcck

 
Varsayılan

evet hastaneyle birlikte doktora açılacak dava
Old 05-05-2010, 13:11   #9
Av.Barış Sevim

 
Varsayılan

benim düşünceme göre idare mahkemesinde de sağlık bakanlığına karşı dava açılması gereklidir. Hatırladığım kadarıyla sağlık bakanlığının özel hastaneleri denetleme yükümlülüğü olması gerekli..Ancak aksi görüşler olduğunu da biliyorum..Bu arada doktor hakkında da suç duyurusunda bulunun..saygılarmla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
maddi-manevi tazminat Burak Demirci Meslektaşların Soruları 5 05-08-2008 10:08
Hizmet Tespiti ve manevi maddi tazminat talebi tunca07 Meslektaşların Soruları 7 13-02-2008 16:53
maddi-manevi tazminat olcsvl Meslektaşların Soruları 5 14-05-2007 13:56
iş kazası sonucu ölüm neticesinde maddi tazminat isteklerinde kimler bulunabilir uye9493 Meslektaşların Soruları 2 18-11-2006 14:08


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06706905 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.