Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

hizmet tespiti mi açılmalı yoksa idare mahkemesinde dava mı açılmalı?

Yanıt
Old 11-01-2010, 15:17   #1
avzey

 
Varsayılan hizmet tespiti mi açılmalı yoksa idare mahkemesinde dava mı açılmalı?

Selam arkadaşlar,
Bir müvekkilim 1987 yılında kendine ait iş yeri açıyor ve 1999 yılına kadar iş yueri faaliyetlerini sürderek vergilerini düzenli olarak ödüyor. Ancak şahıs bağkur primlerini ödemiyor. Şimdi geçmişe yönelik olarak bu süredeki primleri faizleriyle ödemeyi talep ediyor. Bağlı olduğu vergi dairesinden tüm dökümlerini aldım. Bağkura dilekçeyle prim borçlarının tahsili amacıyla yazı yazmayı planlıyorum, fakat bağkurla yaptığım görüşmede yazının kabul olmayacağı ve şahsın hiç bağkur kaydının girişi yapılmadığından primleri tahsil edemeyeceklerini beyan ettiler. Şimdi yazı yazmalı mıyım, yazı yazdıktan sonra onlarda red cevabını bildirdikten sonra iş mahkemesinde hizmet tespiti davası mı yokda bağkur yazısının iptali için idare mahkemesinde dava mı açmalıyım? İçinden çıkamadım yardımcı olursanız sevinirim.
Old 11-01-2010, 15:52   #2
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

1479 sayılı Kanun, zorunlu sigortalılık şemsiyesi altına en son alınan esnaf ve sanatkarlar ve diğer bağımsız çalışanlara, kanunda yazılı sosyal güvenlik hükümlerini uygulama amacını taşımakta olup, 26. maddesinde, sigortalı olma hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceğini ve kaçınılamayacağını, bu Kanuna göre sigortalı sayılanların, sigortalı sayıldıkları tarihten itibaren üç ay içinde Kuruma başvurarak kayıt ve tescil yaptırmalarının zorunlu olduğunu, aksi durumda Kurum tarafından resen tescil işleminin yapılacağını hükme bağlamıştır.

619 sayılı KHK’nin Geçici 1. maddesi hükmünde ise;

<Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar. Ancak, 1479 sayılı Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olmak kaydıyla, 20.4.1982 tarihinden bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalıştıklarını belgeleyen sigortalıların, vergiye kayıtlı bulundukları süreler, bu süreye ilişkin primleri, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağı prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.> denilmekte olup, 619 sayılı anılan KHK 4.10.2000 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de, Anayasa Mahkemesi’nin 8.8.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 günlü kararı uyarınca tüm hükümleriyle iptal edilmiştir.

Benzer bir düzenlemeyi öngören 4956 sayılı Kanun ile değişik 1479 sayılı Kanunun Geçici 18. madde hükmü ise; Kanunun yayım tarihi olan 2.8.2003 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.
22.3.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanunda yapılan değişiklikte de; <Gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlar> dan, gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.

Görüldüğü üzere; Anayasa Mahkemesince iptal edilen 619 sayılı KHK’nin Geçici 1.md.sinin somut uyuşmazlığa uygulanma olanağı bulunmadığı hususu da gözetildiğinde, 1479 sayılı Kanunun 3165 sayılı Kanun ile değişik yukarda bahsedilen hükmünün, sigortalılık için aradığı koşullar dikkate alındığında müvekkilinizin zorunlu sigortalı olarak Bağ-Kur kapsamında değerlendirilmesinde, hak ve yükümlülüklerin, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma olgusunun gerçekleşmiş olması önkoşulu dikkate alınarak, vergi mükellefiyetinin oluşturulduğu tarih ile başlatılmasında yasal zorunluluk bulunmaktadır.
Böyle bir davayı İŞ MAHKEMESİNDE açmanız gerekir.
KOLAY GELSİN. İYİ ÇALIŞMALAR...
Old 12-01-2010, 00:38   #3
avukat.derviş.yıldızoğlu

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım, hizmet tespit davası açabilmeniz için, Bağkur'a bildirge verilmiş olması ya da tespiti istenen hizmetten bu yana 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçmemiş olması gerekir. Bildirge verilmediği ve 5 yıllık hak düşürücü süre geçtiği anlaşılmakla, hizmet tespit davası açamazsınız.
SGK'ya(Devredilen Bağkur) karşı işlemin iptali için idare mahkemesine başvursanız bile, herhangi bir sonuç alamazsınız. çünkü Bağkur kendisine bildirge yapılmamış olduğunu ve herhangi bir kusur ve sorumluluğunun bulunmadığına dayanacaktır ki bu da davanızın reddi sonucunu doğurur.
Buradaki sıkıntı Vergi dairesinin, yükümlü olduğu halde, ilgili işyeri giriş bildirgesi evraklarını zamanında Bağkur'a göndermemiş olmasından kaynaklanıyor. Uygulamada sıkça rastlanılan bir durum.
Kanaatimce yapılacak tek şey Maliye Bakanlığı'na karşı dava açarak, haksız fiil nedenine dayalı, hizmetin zayi olmasından ve emekli olunamamasından kaynaklanan zararınızı genel hükümler çerçevesinde maddi tazminat olarak talep etmektir diye düşünüyorum
Old 12-01-2010, 11:13   #4
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
10.Hukuk Dairesi

Esas: 2006/3680
Karar: 2006/11308
Karar Tarihi: 21.09.2006

TESPİT DAVASI - SİGORTALI OLMAK HAK VE YÜKÜMLÜLÜĞÜNDEN VAZGEÇİLEMEMESİ - YASAL ŞARTLARIN GERÇEKLEŞTİĞİ TARİHTE SİGORTALILIĞIN KENDİLİĞİNDEN BAŞLAMASI GEREĞİ

ÖZET: 1479 sayılı Kanunun 26. maddesinde; sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği, aynı Kanunun 25. maddesinde ise, yasal şartların gerçekleştiği tarihte sigortalılığın kendiliğinden başlayacağı öngörülmüştür

(4956 S. K. m. 47) (1479 S. K. m. 18, 25, 26)

Davacı, 25.10.1991-14.09.1995 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davalı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Dava, hukuki nitelikçe; davacının; 25.10.1991 ile 14.09.1995 tarihleri arasında vergi ve oda kaydına dayalı olarak kendi nam ve hesabına faaliyette bulunduğundan bahisle, bu sürenin; 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.

Davacının, dava konusu dönemde; kendi nam ve hesabına çalışmasından dolayı meslek kuruluşu kaydı ve vergi kaydı olduğu ve bu sebeple sigortalılık niteliği taşıdığı halde dava tarihi olan 08.06.2005 tarihine kadar Kuruma kayıt ve tescilinin yapılmadığı, prim ödemesinin bulunmadığı tartışmasızdır.

1479 sayılı Kanunun 26. maddesinde; sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği, aynı Kanunun 25. maddesinde ise, yasal şartların gerçekleştiği tarihte sigortalılığın kendiliğinden başlayacağı öngörülmüştür.

Ne var ki, 1479 sayılı Kanuna göre, hak ve mükellefiyetlerin belirli tarihlerde başlatılmasını zorunlu kılan düzenlemeler kapsamında;02.08.2003 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanunun 47. maddesiyle 1479 sayılı Kanuna eklenen geçici 18.madde hükmü ile; sigortalılık niteliğini taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmayanlara, 20.04.1982 ile 04.10.2000 tarihleri arasında vergi kayıtlarına dayalı çalışma sürelerini belli koşullarla borçlanma imkanı tanınmıştır. Bu yönde; davacının, yasanın yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihini takip eden 6 aylık süre içinde (02.02.2004 tarihine) Kuruma yapılmış herhangi yazılı bir başvurusunun bulunup bulunmadığının araştırılması, yazılı başvurunun varlığı halinde, bunun, vergiye kayıtlı bulunulan sürelerde borçlanma hakkı için yeterli olacağı, ayrıca başvuru tarihi itibarıyla vergi kaydının bu bağlamda, Kuruma tescili bulunmasının zorunlu olmadığı gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, anılan geçici 18. madde hükmünde öngörülen ve hak düşürücü süre niteliğinde bulunan 6 aylık yasal süre içinde Kuruma yazılı bir başvurunun bulunup bulunmadığı araştırılmaksızın davanın kabulü yönünde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davalı Bağ-Kur vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açılanan nedenlerle BOZULMASINA, 21.09.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 12-01-2010, 11:15   #5
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
10.Hukuk Dairesi

Esas: 2006/13752
Karar: 2007/1603
Karar Tarihi: 05.02.2007

BAĞ KUR SİGORTALISI OLDUĞUNUN TESPİTİ DAVASI - BAŞVURUNUN YASAL SÜRESİNDE OLDUĞU - VERGİ KAYDINA DAYALI ÇALIŞMA SÜRELERİNİN DAVACIYA MEHİL VERİLECEĞİ - VERİLEN SÜREDE BELİRLENEN PRİM BORCU ÖDENİRSE DAVANIN KABULÜ GEREĞİ

ÖZET: Davacının, yasal süresi içinde, kuruma yazılı başvurusunun varlığı kabul edilerek, davaya konu, vergi kaydına dayalı çalışma sürelerinin; davacıya mehil verilmek suretiyle bu süre içinde belirlenecek prim borcunun ödenmesi durumunda, 1479 sayılı Kanun kapsamında geçerli sigortalılık süresi olarak kabulüne karar verilmelidir.

(506 S. K. m. 18) (1479 S. K. Geç. m. 18)

Davacı, 10.03.1991 - 31.12.1997 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.

Hükmün, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Hatice K. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Dava hukuki nitelikçe; 4956 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadarki dönemde Bağ-Kur'a kayıt ve tescili bulunmayan, ancak, bu tarihten sonra Kurumca, 05.08.2003 tarihi itibariyle 1479 sayılı Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescili yapılan davacının; 10.03.1991 ile 31.12.1997 tarihleri arasındaki vergi kaydına dayalı kendi nam ve hesabına bağımsız çalışma süresinin tespiti istemine ilişkindir.

Davanın yasal dayanağını teşkil eden 1479 sayılı Kanuna 4956 sayılı kanunun 47. maddesiyle eklenen geçici 18. madde hükmüne göre; bu kanun kapsamında sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri 04.10.2000 tarihinden itibaren başlayacaktır. Nitekim, 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık niteliği taşımasına rağmen, 4956 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 02/08/2003 tarihi öncesinde kayıt ve tescili bulunmayan davacının, sonradan, 05/08/2003 tarihinde başlayan vergi mükellefiyeti nedeniyle, bu tarih itibariyle anılan kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kayıt ve tescili yapılmıştır.

Diğer taraftan, aynı geçici maddede; <bu kanunun (4956 sayılı Kanun) yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde (05.02.2004 tarihine kadar) Kuruma yazılı olarak başvuran sigortalıların, 20.04.1982 ile 04.10.2000 tarihi arasındaki vergi kayıtlarını belgelemek ve belgelenen sürelere ilişkin olarak 49. ve ek 15. maddelere göre hesaplanacak prim borçlarının tamamını, tebliğ tarihinden itibaren 1 yıl içinde, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağının yürürlükte olan prim tutarı üzerinden ödemeleri kaydıyla bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği> hükmüne yer verilmiştir.

Bu yönde; geçici 18. madde hükmünde yer alan, <kuruma yazılı olarak başvuru> koşulu 02.08.2003 tarihi öncesinde Bağ-Kur'a kayıt ve tescili olmayan, ancak, vergi mükellefiyetine dayalı olarak sigortalılık niteliği taşıyanların, bu çalışma sürelerini sigortalılık süresi olarak değerlendirmeleri konusunda, geçerlik şartı olmayıp, bu yöndeki sigortalı iradesinin kuruma karşı ortaya konması bakımından, ispat şartıdır. Kaldı ki, yasa koyucu, borçlanma konusunda kuruma yazılı başvuruyu, herhangi bir şekil şartına da bağlamamıştır. Açıklanan bu esaslar yanında, sosyal güvenlik hakkının, anayasal güvenceye sahip, vazgeçilemez nitelikli temel insan haklarından biri olduğu da gözetildiğinde, sigortalıların, 04.10.2000 tarihi öncesindeki vergi kaydına dayalı çalışmalarını, primlerini ödemek kaydıyla, 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık süresi olarak değerlendirme yönündeki iradelerini, 05.02.2004 tarihine kadarki süre için de, herhangi bir şekilde kuruma karşı ortaya koymaları halinde, anılan madde kapsamında kuruma yapılmış, geçerli bir başvurunun varlığı kabul edilmelidir. Şüphesiz, borçlanma konusu sürelerin, sigortalılık süresi olarak değerlendirilebilmesi, ancak, bu sürelere ilişkin olarak anılan madde çerçevesinde belirlenmiş primlerin kuruma ödenmesi halinde mümkün olabilecektir.

Dava konusu somut olayda, davacı, 6 aylık yasal süre içinde, 05.09.2003 tarihinde kuruma verdiği giriş bildirgesinde; yasal çerçevede sigortalılık hak ve mükellefiyetinin başladığı 05.08.2003 tarihi yanında, 04.10.2000 tarihi öncesine ilişkin olarak, 10.03.1991 ile 31.12.1997 tarihleri arasında da, vergi mükellefiyetinin bulunduğu ifadesine yer vermiş bulunmakla; bu döneme ilişkin süreleri, borçlanma suretiyle primlerini ödeyerek, sigortalılık süresi olarak değerlendirme konusundaki iradesini kuruma karşı ortaya koymuş olmaktadır.

Hal böyle olunca da, davacının, geçici 18. madde kapsamında yasal süresi içinde, kuruma yazılı başvurusunun varlığı kabul edilerek, davaya konu, vergi kaydına dayalı çalışma sürelerinin; davacıya mehil verilmek suretiyle bu süre içinde anılan madde hükmüne göre belirlenecek prim borcunun ödenmesi durumunda, 1479 sayılı Kanun kapsamında geçerli sigortalılık süresi olarak kabulüne karar verilmelidir.

Açıklanan madde ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacı vekilinin bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, Üye M. Zafer Erdoğan'ın muhalefetine karşı; Başkan Coşkun Erbaş, Üyeler Ö.Şansal Erkam, Coşkun Öztürk ve Üye Neslihan Sever'in oylarıyla ve oyçokluğuyla, 05.02.2007 gününde karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

05.08.2003 tarihinde başlayan vergi kaydına istinaden davalı Bağ-Kur'ca 1479 Sayılı Kanuna göre sigortalı olarak tescili yapılan davacı, daha sonra 04.05.2004 tarihli dilekçe ile Kuruma başvurarak 1991 - 1997 yıllarında vergi kaydına dayalı bağımsız çalışmalarının değerlendirilmesini talep etmiştir.

Davanın yasal dayanağı 506 Sayılı Kanuna 4956 Sayılı Kanun ile eklenen geçici 18. maddesidir. 1982 - 2000 yılları arasında vergiye kayıtlı sürelerin değerlendirilmesi imkanını tanıyan ve 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren bu madde başvuru için maddenin yürürlük tarihinden itibaren 6 aylık bir süre tanımıştır. 6 aylık süre hak düşürücü süre olup 02.02.2004 tarihinde sona ermektedir. Davacının değerlendirmeye ilişkin başvurusu ise bu tarihten sonradır. Davacı bu süreyi geçirmiştir. Mahkemenin 6 aylık sürenin geçip geçmediğini re'sen araştırması gerekir.

Mahkeme davanın reddi kararını bu gerekçeye dayandırmıştır. Karar doğrudur. Onanması gerekir.

Açıklanan sebeplerle Daire çoğunluğunun bozma kararına katılmıyorum. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Hangi dava önce açılmalı? Hizmet tespiti- işçi alacakları ISTANAZ Meslektaşların Soruları 17 07-02-2021 23:02
Hizmet Tespiti Mi Yoksa Menfi Tespit Mi? av_metehan Meslektaşların Soruları 4 18-03-2011 12:28
hangi dava acılmalı? zeuuss Hukuk Soruları 5 29-08-2008 17:21
haksız tutuklamaya karşı tazminat idare mahkemesinde mi ağır cezada mı açılmalı C GÖKHAN Meslektaşların Soruları 5 05-09-2007 16:23


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03112102 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.