Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

nispi temsil-çoğunluk sistemi tartışmaları üzerine bir görüş

Yanıt
Old 17-01-2009, 13:56   #1
ufukyener

 
Varsayılan nispi temsil-çoğunluk sistemi tartışmaları üzerine bir görüş

Ülkemizde yıllardır seçim sistemi nasıl olmalı tartışması yapılmaktadır. Nitekim bu tartışmalar 1995 öncesi Anayasa Mahkemesi’ nin kendisini seçim sistemlerini incelemek konusunda yetkisizleştirmesiyle seçim kanunlarında neredeyse her yıl değişiklik olmuştur. 1995’ de yapılan Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi seçim sistemleri konusunda artık inceleme yapabilmektedir. 2001 Anayasa değişikliği ile de yapılan değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içindeki seçimlere uygulanamayacağı hükmü getirilmiş ve seçim kanunları üzerindeki oynamaların olabildiğince önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Seçim sistemlerinin belirlenmesinde kilit noktayı istikrara mı yoksa adalete mi daha fazla önem vermeliyiz sorusu oluşturmaktadır.

İstikrara önem verenler çoğunluk sistemini savunurken, adalete önem verenler nispi sistemi savunmaktadırlar.

Çoğunluk sistemini savunanlara göre; çoğunluk sisteminin faydaları ve mahzurları:

1-Çoğunluk sistemi uygulanırsa ortaya istikrarlı hükümetler çıkacaktır.

Açıktır ki çoğunluk sisteminde iktidar ve muhalefet partisi seçilmektedir. Ancak burada akla gelen ilk soru; çoğunluk sistemiyle elde etmeye çalıştığımız istikrarlı hükümetler mi, yoksa siyasi istikrar mı sorusudur. Örnekle açıklamak gerekirse; acaba iki seçim dönemi aynı kabineyle yola devam eden bir iktidar partisi istikrarlı bir hükümeti sağlarken acaba siyasi istikrarı da kendiliğinden sağlamış mı olacaktır?

Bir seçim sisteminin sağlayacağı umulan siyasi istikrar dar anlamda hükümet istikrarıdır ve hükümet etmede sürekliliği yansıtır.

İstikrar; başarılı, etkili ve sonuç veren politikaların yaratıcısı ve izleyicisi olma gibi pek çok unsuru aynı anda içeren bir kavramdır. Çok sık hükümet değişiklikleri yüzünden etkinliğini yitiren kabineler söz konusu olduğunda istikrar ile görev süresi arasında bir ilişki kurulabilir. Uzun ömürlü kabineler kesin olarak siyasi istikrar anlamına gelmez. Örneğin, Kuzey İrlanda’ da 1921’ den 1972’ ye kadar yönetimde olan Birlikçiler, K. İrlanda’ nın sorunlarını çözmede yetersiz kalmış ve bu iktidarları bir iç savaş ile sona ermiştir.

Önemli olan hükümet istikrarından çok siyasi istikrarın sağlanmasıdır. Karma seçim sisteminin uygulandığı İtalya’ da yıllarca koalisyon hükümetleri nedeniyle hükümet istikrarı sağlanamamıştır. Ancak İtalya bugün bu hükümet istikrarsızlığına rağmen siyasi istikrarsızlık yoktur ve İtalya bütün bu kabine buhranlarına rağmen istikrarlı bir dış politika ve ekonomi politikası uygulayabilmekte ve bunu sürdürebilmektedir.

Elbette Türkiye gibi kronikleşmiş sorunlara sahip ülkelerde yönetimde istikrarın olması önemli ve hatta gereklidir de. Ancak bunu salt hükümet istikrarı olarak düşünmemek gerekir. Türk siyasi hayatı da göstermiştir ki; tek parti iktidarlarında ülke belli bir refaha kavuşsa da, ülkenin klasikleşen sorunlarına ise çözüm bulunamamaktadır.

Az gelişmiş ülkelerde ve demokrasi kültürünün oturmadığı ülkelerde salt hükümet istikrarının siyasi istikrarı meydana getirmesi amaçlanır. Ancak buna karşılık İskandinav ülkelerinde de nispi temsil sistemi uygulanmakta olup, bu ülkelerde hükümet istikrarsızlığı görülmemektedir. Ancak demokrasi kültürünün daha emekleme sürecinde olduğu ülkemizde, birbirlerine yakın programları kabul eden iki siyasi parti bile iktidarın kullanılması konusunda görüş ayrılığına düşebilmektedir.

İstikrarlı hükümetlerle anlatılmak istenen; aslında belli bir iktidar programına sahip olup bunu da uygulayabilecek sürece iktidarda kalan, kalması geren hükümet anlatılmak istenmiştir.

Türkiye açısından bu şekilde istikrarlı hükümetlere ihtiyaç duyulduğu açıktır. Koalisyon hükümetlerinin neden olduğu kabine buhranları, bu hükümetlerin ülkenin sorunlarının çözümünde yetersiz kalmalarına veya ancak o günü kurtarabilecek çözümleri uygulayabilmelerine neden olmaktadır. Bu sebeple denilebilir ki; çoğunluk sistemiyle elde edilen hükümetler, nispi temsille elde edilen koalisyon hükümetlerinden, sorunların çözümü ve ülkesel politikaların oluşturulması bakımından daha başarılıdırlar. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için ülkenin belli bir demokrasi kültürüne de sahip olması gerektiği açıktır.

2- Çoğunluk sistemi, uygulaması bakımından basit ve kolaydır.

Çoğunluk sisteminde oyların hesaplanması ve hangi aday veya partinin kazandığının tespit edilmesi basit olarak kolayca yapılmaktadır. Sonuçta oyların % 50 + 1 ini alan aday veya parti seçimi kazanmış olacaktır. Burada sorun ise kalan % 49’ luk oy oranının istikrar için feda edilip edilemeyeceğidir. Aslında sistem incelendiğinde bu % 49’ luk oy oranın temsil edilmediği savunulamaz. Çünkü halk tarafından % 49 oy almış parti veya adaya, halk tarafından muhalefet etme yetkisi verilmiştir. Kaldı ki çoğunluk sisteminde iktidar ne kadar önemliyse muhalefette o kadar önemlidir. Muhalefete düşen iktidarın ürettiği politikalara halkın istekleri doğrultusunda alternatif politikalar üreterek, bir sonraki seçimlerde iktidar yetkisini kazanmaya çalışmaktır. Zaten çoğunluk sisteminin uygulandığı ülkelere bakıldığında muhalefet partisinin ne kadar işlevsel ve aktif olduğu da görülür.

Ayrıca çoğunluk sisteminin basit olması nedeniyle seçim giderlerinin de az olacağı iddia edilmektedir. Ancak mutlak çoğunluk sisteminde; mutlak çoğunluk her zaman elde edilemediği için ikinci bir seçim turuna başvurmak gerekmektedir. Bu da ikinci tur seçimlerinden önce pazarlıkların söz konusu olmasına ve seçimlerin ahlakilik ölçüsünün tartışılmasına neden olmaktadır. Aynı tehlikeler iki turlu seçim sistemlerinde de mevcuttur. Ancak kabul etmek gerekir ki, basit çoğunluk sisteminde bu bahsettiğimiz tehlikeler hemen hemen yoktur.

3- Çoğunluk sisteminde seçmenler kendi çevrelerinin adaylarını daha yakından tanıma fırsatı bulurlar. Yani aday ile seçmenler arasında kopukluk söz konusu olmayacaktır.

Sistemin öngördüğüne göre; adaylar o seçim çevresinden çıkarılır ve seçilen adaylar seçmenine bağlı olacaktır. Ancak bu durumda iki sorunu beraberinde getirmektedir. Öncelikle her ne kadar seçilen seçmenine bağlı olacaksa da, bu seçmenin seçilenin yaptıklarını denetlemesi halinde gerçekleşebilir. Şöyle ki; bir seçim çevresinde belli bir aşiretin veya belli bir topluluğun çoğunluk olduğunu kabul edersek, o kimselerin çıkaracağı aday her daim seçimi kazanacaktır. Tabiri caizse ölünceye kadar seçilecektir. Bu da garanti temsilciliklerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Kaldı ki; bu seçilen kişiler üzerinde halkın hiçbir denetim hakkı söz konusu olamayacaktır. Bu kişilerin seçilmeleri her daim garanti olacağından, bu durumu partiler üzerinde bir baskı aracı olarak da kullanabilecekleri de bir gerçektir. Bir diğer sorun ise; seçilen kişilerin daha çok kendilerini temsil etmeleridir. Partileriyle aralarındaki bağ oldukça zayıftır. Çünkü yeniden seçilmeleri partiye değil kendi yaptıklarına bağlıdır. Temsilciler bu durumda ülke sorunlarından çok kendi yerel sorunlarını parlamentoda tartışacaklar ve ülke sorunlarının çözümü sürekli ötelenecektir. Parti disiplini zayıf olduğundan parlamentoda çoğunluğa sahip olan partinin politikaları desteklenmeyebilir ve sonuçta ortaya çıkabilecek olumsuzluklar yüzünden siyasal tıkanıklar söz konusu olabilir.

Belirtmek gerekir ki nispi temsil, partileri sert bir merkeziyetçiliğe götürdüğü ve parti başkanlarının çok etkili olduğu ve diğer parti üyelerine daha az demokratik haklar sağladığı gerekçesiyle eleştirilmektedir. Seçmenler nispi temsilde partiye oy verdikleri için parti başkanın, temsilciler üzerinde mutlak bir yetkisi ve baskısı söz konusu olmaktadır. Bunun nedeni ise bloke listenin uygulanmasıdır. Parti başkanı kendisine yakın ve partinin önde gelenlerinin adlarını listenin başına koyarak onların seçilmelerini kolaylaştırmaktadır. Bu da bir nevi biat kültürünün oluşmasına neden olmaktadır. Çoğunluk sisteminde ise yukarıda belirttiğimiz sebeplerden dolayı böyle bir sorun yoktur.

4- Çoğunluk sistemi adil değildir.

Çoğunluk sisteminde seçimi kazanan parti her zaman ülke genelinde de oyların çoğunluğunu elde etmiş olmaz. Önemli olan olabildiğince çok seçim çevresinde seçimi kazanmaktır. Çoğunluk sisteminin uygulandığı İngiltere’ de Liberaller ülke genelinde en çok oy oranına sahip olmalarına rağmen, iktidar İşçi partisi ile Muhafazakar parti arasında el değiştirmektedir.

İktidara gelen parti aldığı toplam oy oranından daha fazla bir temsil yetkisine kavuşurken, muhalefet ise aldığı oy oranından daha az bir oranda parlamentoda temsil edilir.

Çoğunluk sisteminde azınlıkların temsil hakkının olmadığı da ileri sürülür. Ancak teoride azınlıkların temsil yetkisini ezen çoğunluk sistemi, uygulamada onlara iktidar olanağı bile sağlayabilmektedir. Yeter ki birkaç seçim çevresinde oyların basit çoğunluğunu elde edebilsinler. Basit çoğunluktan bahsettiğimize göre bu durumun ancak basit çoğunluk sisteminde gerçekleşebileceği açıktır. Mutlak çoğunlukta azınlıkların temsil yetkisi hemen hemen hiç yoktur denilebilir.

Nispi temsil sisteminde, partilerin elde ettiği sandalye ile seçim güçleri orantılıdır. Her ideoloji parlamentoda temsil edilme olanağı bulabileceği için, alınan kararlarda çoğunluğun iradesi vardır.

Nispi temsil sisteminin eleştirildiği nokta ise; çoğunluğa rağmen azınlığın temsilini arttırabileceği ve bunun sonucunda parlamentodaki fikir ayrılıklarının yasaların yapılmasını güçleştireceğidir.

Nispi temsil sisteminde seçim bir fikir oylamasıdır, adam oylaması değildir.

5- Çoğunluk sistemi iki parti sistemini ortaya çıkarır ve marjinal partilerin ortaya çıkmasını engeller.

Seçimler periyodik olduğu için bu sistem, ülkeyi iki parti sistemine doğru götürür. Üçüncü parti güçlükle gelişebilir. Küçük partileri büyük partilere katılmaya zorlar ve partileri marjinallikten uzaklaştırarak merkeze doğru götürür. Ancak çoğunluk sisteminin mutlak olarak iki parti sistemine yol açacağından bahsedilemez. Sadece iki parti sistemini muhafaza eder.

İki parti sistemine bakıldığında partilerin farklılıklarının sadece ekonomik konularda olduğu görülür. İki parti sisteminde önemli olan kararsızların oylarını çekebilmektir. Bu yüzden parti programları ve seçim beyannameleri seçmenler tarafından bilinmektedir. Aslında seçim beyanname ve parti programlarının öne çıktığı sistemin nispi temsil sistemi olması gerekir. Çünkü nispi temsilde, seçmenler partiye oy vermektedirler. Ancak uygulamada seçmenler partilerine fanatiklik derecesinde bağlı olduklarından, onlar için seçim beyannamesi veya parti programının bilinmesi önem arz etmemektedir.

Çoğunluk sisteminin fayda ve mahzurlarını daha da arttırabiliriz. Ancak sistemin en çok eleştiri alan konuları bunlardır. Yukarıda belirttiğimiz zararlar ise nispi temsil sisteminin faydalarını oluşturmaktadır. Aslında birbirine bu kadar zıt iki kavramı Anayasa Koyucumuz seçim sistemi tasarlarken birlikte değerlendirmemiz gerektiğini düzenlemiştir.

Seçim sistemlerinin fayda ve mahzurlarını çoğunluk sistemi üzerinden anlattıktan sonra, ülkemizde özellikle 1995 sonrası çok tartışılan ülke barajı konusunda düşüncelerimizi belirtelim.

Her zaman yüksek olduğu için eleştiri konusu olan % 10’ luk ülke barajı, bugüne değin hiçbir iktidar partisi tarafından aşağı çekilmeye çalışılmamıştır. Aksine istikrar için gerekli olduğu savunulmuştur.

% 10’ luk ülke barajı ile amaçlanan, küçük partilerin yasama meclisinde temsilini önlemektir. Nitekim madde gerekçesinde; “ mahalli partilerin oyların dağılmasına sebep olmalarının engellenmesi” ve “parlamento faaliyetlerinde istikrar, hükümetlerin devamında istikrar sağlanması” amaçlarıyla açıklanmıştır.

Ancak uygulamada göstermiştir ki, 2002 ve 2007 seçimlerini bir yana bırakırsak, istikrar getireceği ileri sürülen ülke barajı hem 1995 seçimlerinde hem de 1999 seçimlerinde koalisyon hükümetlerine yol açmıştır.

% 10’ luk ülke barajının kabul edilişindeki en büyük etkenlerden birisi de bölücülüğe yatkın bir partinin parlamentoya girmesinin engellenmesiydi. Ancak yukarıda Türkiye’ de uygulanan seçim sistemleri ve sonuçları başlığı altında verdiğimiz sonuçlarda da görülmektedir ki, bu sistem ile amaçlanan gaye gerçekleşememiştir. Bölücülüğe yatkın olduğu iddia edilen partilerin oy oranları çoğunlukla % 4 ile % 6 arasında değişmektedir. HADEP 1995 seçimlerinde % 4,17, 1999’ da % 4,75 oy almıştır. 2002 seçimlerinde ise DEHAP % 6,14 oy almıştır. 2007 seçimlerinde ise, parti olarak değil adaylarını bağımsız olarak parlamentoya sokmuşlardır. Görülmektedir ki % 10’ luk baraj ile ayrılıkçı bir partinin parlamentoya girebilmesi önlenebilmektedir. Ancak uygulama da göstermektedir ki, bu baraj parti olarak değil de bağımsız olarak seçime girilmesiyle çok rahat aşılabilmektedir.

% 10’ luk ülke barajının neden olduğu bir diğer sorun ise 2002 seçimleri sonucunda ortaya çıktı. Geçerli oyların % 34,43’ ünü alan bir parti meclisteki sandalyelerin yaklaşık % 66’ sını elde etti. (2002 seçimlerinde parlamentoda temsil edilen oy toplamı 16.963.547, kullanılan geçerli oy toplamı ise 31.510.007) Parlamentoda 365 sandalye kazanan parti tek başına Anayasa’ yı bile değiştirebilecek güce sahip olmuştu. Ancak bir sonraki seçimde ise çok farklı bir sonuç ortaya çıktı. 2007 seçimlerinde kullanılan geçerli oyların % 46,58 ini alan parti, oylarını bir önceki seçime göre yaklaşık altı milyon arttırmasına rağmen, parlamentoda 341 sandalye kazanabildi. Bunun nedeni ise parlamentoya üçüncü bir partinin girmesiydi. % 10’ luk ülke barajı bir yandan istikrara neden olamazken, diğer yandan da temsilde çok büyük adaletsizliklere neden olmuştur. Nitekim % 34 küsur ile 365 sandalye kazanan bir partinin % 46 küsur ile daha çok sandalye kazanması gerektiği aşikardır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi hükümette istikrar siyasi istikrarı da beraberinde getirmemektedir. % 10 ülke barajı ile amaçlanan istikrar, amaçlandığı gibi 2002’ den beri bir hükümet istikrarını sağlamıştır. Ancak geçen sekiz yıl da göstermiştir ki, hükümette istikrar sağlanmışken, siyasi istikrar sağlanamamış, ülke kabine buhranları yerine rejim tartışmalarına sahne olmuştur. Bunun nedenlerini ise özellikle demokrasi kavramı içinde aramak gerekir. Demokrasiyi sadece halkın yönetilenlerini seçmesi olarak nitelendiren düşünce, elbette ki iktidara gelince arkasındaki çoğunluğu bir baskı aracı olarak kullanabilir.

Kanaatimce ülke barajının biraz aşağı çekilmesi doğru olacaktır. % 6 ile % 8 arasında bir oran ile hem parlamentoda temsil edilen oylar arttırılabilir hem de partilerin parlamento dışı kalarak parçalanıp yeni partilerin ortaya çıkması engellenebilir. % 6 ile % 8 arasındaki bir baraj ile yaklaşık iki milyon ve üzeri oy almış partiler parlamentoda temsil edilebilecektir.

İstikrar konusunda ise salt ülke barajının istikrarı sağlamaya yeterli olmadığını hem yukarıda hem de burada anlatmaya çalıştık.

Bu başlıkta anlatmış olduklarımızı toparlayacak olursak, seçim sistemleri belirlenirken ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel ve tarihi geçmişi dikkate alınmalıdır. Bu konular üzerinde düşünülmeden hazırlanan bir seçim sistemi her zaman aksamaya mecburdur. Ancak uygulamada seçim sistemi konusunda partiler, iktidarda ya da muhalefette olmalarına göre değişik seçim sistemi önerilerinde bulunmaktadırlar.

Bizce ise; demokratikleşmesini ve sanayileşmesini tam olarak tamamlayamamış ülkemizde, öncelikle var olan seçim sisteminin mahzurlarını en aza indirgemek gerekmektedir. Son seçimler de göstermiştir ki, tek parti iktidarları ekonomik olarak belli bazı çevrelere rahatlık sağlamaktayken, toplumu ise germekte, kutuplaştırmakta ve marjinalleştirmektedir. Sorunu salt bir seçim sistemi olarak görmek yerine, soruna bir demokratikleşme ve anlayış sorunu olarak bakmak gerekir.

Sonuç olarak, öncelikle tercih sisteminin tekrar kabul edilmesi gerekir. Böylelikle seçmen partinin bloke olarak verdiği liste üzerinde oynayabilecek ve kendisini daha iyi temsil edebileceğini düşündüğü kişiyi destekleyebilecektir. Tercih usulünün kabul edilmesiyle, parti başkanlarının parti üzerindeki diktaları bir ölçüde kırılacaktır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Tek bir görüş mü, birden fazla görüş mü olmalı? Ekin EKŞİ YILMAZER Meslektaşların Soruları 2 28-05-2008 22:56
Nispi Butlana dayalı Evliliğin İptali ZERYA Meslektaşların Soruları 3 30-10-2006 10:50
Aile Mahkemeleri Tartışmaları Av.Habibe YILMAZ KAYAR Aile Hukuku Çalışma Grubu 37 26-06-2004 17:34
Nispi Karar Harcı o.balci Meslektaşların Soruları 4 20-02-2004 10:53
M.k.tartışmaları Eşlerin Meslek Ve İşi Av.Habibe YILMAZ KAYAR Aile Hukuku Çalışma Grubu 3 23-06-2003 01:48


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04765511 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.