Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

' Dava Tarihinden Karar Tarihine Kadar Faiz' Ne Anlama Gelmelidir?

Yanıt
Old 27-03-2007, 13:01   #1
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan ' Dava Tarihinden Karar Tarihine Kadar Faiz' Ne Anlama Gelmelidir?

Davacı dava dilekçesinde "dava tarihinden, karar tarihine kadar yürütülmek üzere alacağımıza temerrüt faizi uygulanmak suretiyle alacağımızın tarafımıza ödenmesi için iş bu davayı açma zarureti hasıl olmuştur" şeklinde talepte bulunmuştur.

Dava müvekkilin gıyabında sürmüş ve karar verilmiştir.
Mahkeme kararında ise," Davacının davasının kabulü ile...YTL'nin'nin dava tarihinden karar tarihine kadar işlemiş yasal faizi ile davalıdan alınarak..."denilerek hüküm kurulmuştur.

Dilekçede ve ilamda yazılı "dava tarihinden karar tarihine kadar faiz" ibaresi bana biraz tuhaf geldi. "Dava tarihinden itibaren yasal faiz" denilseydi yeterli olacakken; bu şekilde talepte bulunulması ve kararda yer alması hangi anlama gelmektedir? Alacaklı karardan sonraki faiz hakkından feragat mı etmektedir.Bu ilam icraya konulurken işleyecek faiz talep edilebilir mi?

Ne dersiniz?

Saygılarımla
Old 27-03-2007, 14:41   #2
Av.Turhan Demiroğlu

 
Varsayılan

Görüş:
Faiz alacağını ana parayla birlikte (tek kalem olarak) hüküm altına aldırmak suretiyle icrada mürekkep faiz işletme yasağını aşma amacına yönelik bir talep olabilir mi diye düşünüyorum.
Saygılarımla...
Old 27-03-2007, 14:59   #3
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan



Alıntı:
Faiz alacağını ana parayla birlikte (tek kalem olarak) hüküm altına aldırmak suretiyle icrada mürekkep faiz işletme yasağını aşma amacına yönelik bir talep olabilir mi diye düşünüyorum.



Aşağıdaki karara göre, öyle görünüyor, Sn.Demiroğlu.

Saygılar.


T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2000/12-109

K. 2000/138

T. 23.2.2000

• ÇİFTE FAİZ ( Takip Konusu İlamda Belirtilenin Dışında Faiz Yürütülmesi )

• ŞİKAYET ( Faize Faiz Yürütüldüğü Şikayeti )

2004/m.16

ÖZET : Takip konusu ilamda belirtilenin dışında faiz yürütülmesi çifte faiz alınmasına yol açacağından borçlunun şikayeti kabul edilmelidir.
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "şikayet yoluyla takibin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun İcra Tetkik Mercii Hakimliğince davanın kısmen kabul-kısmen reddine dair verilen 16.2.1999 gün ve 1998/406 E.- 1999/22 K. sayılı kararın incelenmesi davacı borçlu vekili tarafından istenilmesi üzerine,Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 18.5.1999 gün ve 1999/6584 K. sayılı ilamı ile; ( ...Takip konusu ilamda 791.191.715 TL.nın 13.3.1996 tarihinde 25.12.1996 tarihine kadar işleyecek olan en yüksek banka mevduat faizine hükmedilmiştir. Bu tarihten sonra faiz yürütüleceğine ilişkin ilamda bir hüküm bulunmadığından yukarıda açıklanan miktar dışında kalan alacağın ancak karar tarihi 2.10.1997 tarihinden takip tarihine kadar yasal faiz istenebileceği, takip tarihinden tahsil tarihine kadar ise esas alacak miktarı olan 13.3.1996 ve 25.12.1996 tarihleri arasında hesap edilen banka mevduat faiz tutarına yasal faiz istenebileceği bu nedenle takip talepnamesinde faize faiz yürütüldüğüne ilişkin borçlu şikayeti yerinde olduğu gibi yukarıda açıklanan ve belirtilen miktar ve kalemler dışında faiz istenemeyeceği düşünülmeksizin ilama uygun düşmeyen bilirkişi raporu esas alınarak sonuca gidilmesi isabetsizdir. Mercice yapılacak iş anılan ilkeler doğrultusunda inceleme yapıp hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı ( borçlu ) vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı ( borçlu ) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 23.2.2000 gününde, bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.
yarx
Old 28-03-2007, 12:11   #4
hidayet

 
Varsayılan

Meslektaşlarımın yukarıdaki açıklamalarına paralel olarak BK.104/son gereğince alacaklı karar tarihinden sonrası için faiz talep edemeyecektir.Ancak aşağıdaki karar bazı hallerde faiz alacağının anapara alacağına dönüşmesi durumunda faiz talep edilebileceği ve bunun hangi hallerde mevcut olduğunu örnekle çok detaylı ve güzel bir şekilde açıklamış.Bu karar doğrultusunda irdelenebilir.


T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/12-162
K. 2004/183
T. 31.3.2004
• İHBAR VE KIDEM TAZMİNATININ ÖDENMESİNDE TEMERRÜT ( Temerrüt Faizi İçin Açılan Davada Temerrüt Tarihiyle Dava Tarihi Arasındaki Döneme İlişkin Faize Tekrar Faiz Yürütülüp Yürütülemeyeceği )
• FAİZE FAİZ YÜRÜTÜLMESİ YASAĞI ( İhbar ve Kıdem Tazminatının Ödenmesinde Temerrüt Nedeniyle Açılan Faiz Talebine İlişkin Davada Hükmedilen Faiz Alacağının Temerrüt Faizi Niteliği )
• İŞÇİLİK ALACAKLARININ ÖDENMESİNDE TEMERRÜT ( Temerrüt Faizi İçin Açılan Davada Hükmedilen Temerrüt Faizi Alacağına Tekrar Faiz Yürütülüp Yürütülemeyeceği - Faize Faiz Yürütülmesi Yasağı )
• TEMERRÜT FAİZİ TALEBİ ( İşçilik Alacaklarının Ödenmesinde Temerrüt - Kapital Faizi Niteliğinin Bulunmaması ve Faize Faiz Yürütülmesi Yasağı )
1475/m.13, 14
818/m.104
ÖZET avacı vekili, davalı tarafından davacı aleyhine kıdem tazminatı farkı ve ihbar tazminatı alacağına ilişkin ilamlı takip yapıldığını; takip talebinde kıdem ve ihbar tazminatı faiz alacaklarına karar tarihinden itibaren ayrıca faiz uygulandığını, bunun faize faiz yürütülmesi niteliğinde olduğunu, dayanak ilamda da kıdem ve ihbar tazminatlarının faizlerine ayrıca faiz uygulanacağına dair hüküm bulunmadığını, bu durumda söz konusu uygulamanın B.K. nun 104/son maddesindeki, geçmiş günler faizine ayrıca faiz yürütülemeyeceği kuralına aykırı olduğunu, faiz miktarlarının da yanlış hesaplandığını ileri sürerek, icra emrinin iptaline karar verilmesini istemiştir. Bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, İş Mahkemesince hüküm altına alınan söz konusu işlemiş faiz alacaklarının, faiz niteliğinden çıkarak, ana para ( kapital ) alacağına dönüşmüş olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Faiz alacağının, işverenin temerrüde düştüğü tarih ile, dava günü arasındaki döneme ait bulunduğu çekişmesizdir. Davacı işçi, dava dilekçesinde bunun miktarını bizzat hesaplayarak talep etmiş ve mahkemece de talep doğrultusunda karar verilip, bu faiz alacağı hüküm altına alınmıştır. Bu durumda, ortada, işçilik alacaklarının ödenmesindeki gecikmeden ( borçlunun hizmet sözleşmesinden doğan para borcunu ödemedeki temerrüdünden ) kaynaklanan bir temerrüt faizi bulunmaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde, somut olayda, faiz borçlusu durumundaki işverenin bu borcunun varlığını kabulü ve belirli bir tarihte ödeme taahhüdü söz konusu değildir. Dolayısıyla, hukuksal koşulları oluşmadığından, ana para ( kapital ) alacağına dönüşmüş bir faiz alacağı bulunmamaktadır. Ortada, sadece bir temerrüt faizi borcu mevcuttur; buna ayrıca faiz yürütülmesine ise, yasa olanak vermemektedir.

DAVA : Taraflar arasındaki "şikayet" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 2. İcra Tetkik Merciince davanın kısmen kabulüne dair verilen 31.12.2002 gün ve 2001/1027- 2002/982 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 13.5.2003 gün ve 2003/7959-10835 sayılı ilamı ile, ( ...Takip dayanağı ilamda, asıl alacak kalemlerine dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmiştir. Bu faiz, niteliği itibarı ile kapitale dönüşmediğinden merci kararının 2. bendinde yer alan Borçlar Kanunu'nun 104/son maddesine aykırı olarak yapılan işlemin iptali doğru ise de; dayanak ilamın 3. bendinde müstakilen faiz alacağı için dava konusu yapılan miktara ilişkin ( 2.213.682.843 TL ) kıdem tazminatı faizi ile ( 166.794.230 TL ) ihbar tazminatı faizinin bu aşamada kapitale dönüştüğü mercice düşünülmeksizin karar tarihinden itibaren bu kalemlere faiz yürütülmesinde yasaya uymayan bir yön olmadığı da nazara alınmadan ve karar yerinde yukarıda açıklanan tefrik yapılmadan yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, ( şikayet ) ilamlı icra takibinde icra emrinin iptali istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalı tarafından davacı aleyhine kıdem tazminatı farkı ve ihbar tazminatı alacağına ilişkin ilamlı takip yapıldığını; takip talebinde kıdem ve ihbar tazminatı faiz alacaklarına karar tarihinden itibaren ayrıca faiz uygulandığını, bunun faize faiz yürütülmesi niteliğinde olduğunu, dayanak ilamda da kıdem ve ihbar tazminatlarının faizlerine ayrıca faiz uygulanacağına dair hüküm bulunmadığını, bu durumda söz konusu uygulamanın B.K. nun 104/son maddesindeki, geçmiş günler faizine ayrıca faiz yürütülemeyeceği kuralına aykırı olduğunu, faiz miktarlarının da yanlış hesaplandığını ileri sürerek, icra emrinin iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili davanın reddini istemiştir.

İcra Tetkik Merciince verilen; takip dayanağı ilamda hükmedilen kıdem ve ihbar tazminatı faizlerine karar tarihinden itibaren ayrıca faiz istenilmesinin BK.nun 104/son maddesine aykırı olduğu gerekçesine dayalı, şikayetin bu yönden kısmen kabulüne dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.

Davalı işçi tarafından davacı işveren aleyhine açılan dava sonucunda, İzmir 4. İş Mahkemesince, diğer kalemler yanında, 2.213.682.843 TL. kıdem tazminatı faizinin ve 166.794.230 TL. ihbar tazminatı faizinin de tahsiline karar verildiği, bu hükme dayalı olarak yapılan icra takibinde, davalı tarafın, söz konusu faiz alacaklarına hüküm tarihi ile icra takip tarihi arasındaki süre için ayrıca faiz talebinde bulunduğu ve şikayete konu icra emrinin de bu doğrultuda düzenlendiği çekişmesizdir.

Bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, İş Mahkemesince hüküm altına alınan söz konusu işlemiş faiz alacaklarının, faiz niteliğinden çıkarak, ana para ( kapital ) alacağına dönüşmüş olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Bu noktada, temerrüt faizi ve kapital faizi kavramları hakkında kısa ve genel bir açıklama yapılmasında yarar görülmüştür.

Temerrüt faizi, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine, Yasa gereği olarak kendiliğinden, temerrüdü takip eden günden itibaren başlayan ve temerrüt devam ettikçe varlığını sürdüren, hüküm altına alınabilmesi için alacaklının açık bir talebinin varlığı zorunlu olan bir karşılıktır.

Kapital faizi ise, bir paranın faiz geliri elde etmek amacıyla ödünç verilmesi veya herhangi bir şekilde bir süre borçluda kalması üzerine, faiz ödenmesinin öngörüldüğü hallerde söz konusu olur. ( Temerrüt faizi ve kapital faizi kavramları hakkında ayrıntılı bilgi için, bkz: Dr. Nami Barlas, Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Bu Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar.Kazancı Hukuk yayınları, İstanbul, 1991, Sh:126 ve devamı; Ayrıca, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.4.1996 gün, E:1996/19-56, K:1996/248;Yargıtay HGK.nun 9.10.2002 gün E:2002/12-709, K:2002/781; Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 24.1.1991 gün E:1989/8083, K:1991/206; 21.9.1998 gün E:1998/4207, K:1998/5712; Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 3.12.1992 gün E:3940 K:6362 sayılı kararları ).

Hemen belirtilmelidir ki, Borçlar Kanunu'nun konuya ilişkin 104/ son maddesindeki hüküm, hiçbir tereddüde yer vermeyecek bir açıklıkla, geçmiş günler faizinin ödenmesinde temerrüde düşülmesinden dolayı, faiz borcuna ayrıca faiz yürütülemeyeceğini öngörmektedir. Bu hükmün anlamı, para borcunu ödemede temerrüde düşen borçlunun, geçmiş günler faizine mahkum olduktan sonra, geçmiş günler faizini ödemekte de temerrüde düşmesi halinde, bunlar için tekrar temerrüt faizi yürütülemeyeceğidir ( F. Necmettin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C:2, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1977, sh: 251 ). 3095 sayılı Yasanın 3. maddesindeki, yasal faiz ve temerrüt faizinin hesaplanmasında mürekkep faiz yürütülemeyeceğine ilişkin kural da, Borçlar Kanunu'nun 104/son maddesi hükmüne paralel ve bir bakıma onu açıklayıcı niteliktedir.

Doğal olarak, Yargıtay'ın istikrarlı uygulaması da, bu açık Yasa hükümlerine paraleldir.

Ne var ki, faiz alacağı olarak doğduğu; eş söyleyişle kaynağı ve kökeni itibariyle bir faiz alacağından ibaret bulunduğu halde, sonradan gerçekleşen bazı hukuksal olgular nedeniyle bu nitelikten çıkarak, ana para ( kapital ) haline gelen alacakların, Borçlar Kanunu' nun anılan 104/son maddesinin kapsamı dışında bulunduğu; böyle hallerde, artık ortada bir faiz alacağı değil, ana para ( kapital ) alacağı bulunduğu için, o alacağa ayrıca faiz yürütülebilmesine hukuken engel olmadığı da, yine Yargıtay'ın sapma göstermeyen bir başka uygulamasıdır.

Esasen, Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında, belirtilen bu ilkeler temelinde ortaya çıkmış herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ortaya çıkan ve Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yukarıda da belirtildiği üzere, somut olayda, ana paraya dönüşmüş bir faiz alacağının bulunup bulunmadığındadır.

Bu noktada, bir faiz alacağının hangi hallerde ana para alacağına dönüşeceğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir:

Bir mahkeme hükmüyle belirlenmiş olsun veya olmasın, borçlunun, faiz borcunun varlığını ve miktarını kabul ederek, bu borcunu belirli bir tarihte ödeyeceği yolunda taahhütte bulunmuş olması halinde, alacaklı yönünden artık ortada bir faiz alacağının değil, borçlunun kabulü ve ödeme taahhüdü karşısında nitelik değiştirerek ana paraya dönüşen bir alacağın bulunduğu, bu nedenle de dava veya icra takibi tarihinden itibaren buna ayrıca faiz istenilebileceği, Yargıtay'ın istikrar kazanmış uygulamasında kabul edilmektedir ( Bu konudaki, halen devam eden Yargıtay uygulamasının kararlılığına bir örnek olarak: Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin, bir çok eserde de yer verilmiş olan 27.4.1989 gün ve 3466-2141 sayılı kararı ).

Bu kabulün temel gerekçesi şudur: Böyle hallerde, faiz borçlusu özgür iradesiyle tek taraflı olarak veya alacaklı ile birlikte miktar ve ödeme günü bakımından bir belirlemede bulunmuş olduğu için, Yasa'nın faize faiz yürütülmesini yasaklamasındaki gerekçe de ( borçluyu faiz miktarı ve ödeme günü yönünden belirsizlikten ve bunun oluşturacağı tehlikeden koruma amacı ) ortadan kalkmış olacaktır.

Buna göre; borçlunun, varlığına ve miktarına ilişkin açık kabulünün bulunması ve tek taraflı bir taahhüdüyle ya da alacaklısıyla birlikte bir ödeme gününün belirlenmesi halinde, faiz alacağı Borçlar Kanununun 104/son maddesindeki kural kapsamından çıkarak, bir ana para ( kapital ) alacağına dönüşeceğinden, bu alacağa, 104/1. maddeyle getirilen koşullar altında ayrıca faiz yürütülmesi mümkündür.

Buna karşılık, somut olayda olduğu gibi, bir para alacağının işlemiş faizi şeklinde doğan; ister davadan önce gerçekleşen temerrüt nedeniyle, temerrüt ve dava tarihleri arasındaki dönem için, miktarı açıkça bildirilip hüküm altına alınması istenilen ve mahkemece de o şekilde hüküm altına alınan bir faiz alacağı olsun; ister, davadan önceki dönemde işleyen tutarı hesaplanıp belirli bir miktar olarak dava konusu edilmeksizin, salt, asıl alacağın davadan önceki temerrüt tarihinden itibaren işleyen faiziyle birlikte hüküm altına alınması istemiyle açılan bir dava sonucunda isteme uygun olarak, miktarı tayin edilmeksizin, -örneğin, davadan önceki temerrüt tarihinden itibaren, asıl alacağın ödeneceği tarihe kadar işleyen miktarı- hüküm altına alınmış olsun; eğer, borçlunun yukarıda belirtilen şekilde faiz alacağına ve miktarına ilişkin açık kabulü yanında, bunun belirli bir tarihte ödeneceğine dair taahhüdü yok ise, ortada, alacaklı yönünden hala bir faiz alacağı mevcut olmaya devam edecektir. Borçlu yönünden de bu bir faiz borcudur; dolayısıyla, Borçlar Kanunu'nun 104/son maddesi kapsamında değerlendirilmesi zorunludur.

Aksinin kabulü, şu sakıncalı sonuca yol açacaktır:

Örneğin, borçlunun 1.2.2000 tarihinde temerrüde düştüğü 500.000.000 TL. tutarındaki para borcuna ilişkin olarak, alacaklı tarafından 1.2.2001 günü açılan ve temerrüt tarihi ile dava tarihi arasındaki dönemin temerrüt faizinin 150.000.000 TL. den ibaret bulunduğu davada;

-500.000.000 TL. asıl alacağın, ( miktar belirtilmeksizin ) 1.2.2000 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faiziyle birlikte tahsilinin istenilmesi ve davanın kabul ile sonuçlanması halinde, alacaklı bu ilama dayalı olarak yapacağı icra takibinde, Borçlar Kanunu'nun 104/son maddesi uyarınca, hüküm tarihinden sonraki dönem için faiz alacağına ayrıca faiz yürütülmesini isteyemeyecektir.

-Buna karşılık, aynı alacaklı, davasında, 1.2.2000 temerrüt tarihi ile 1.2.2001 dava tarihi arasındaki sürenin işlemiş faizini 150.000.000 TL. olarak hesaplayıp talep etmiş ve talebi aynen hüküm altına alınmış olursa, bu ilama dayanarak, işlemiş faiz alacağına ayrıca faiz isteminde bulunabilecektir.

Örneklerde açıktır ki, faiz alacağının kaynağı, doğum sebebi ve başlangıç tarihi aynıdır; her iki halde de, açıkça temerrüt faizi söz konusudur. Aralarındaki tek fark, davadan önce gerçekleşmiş olan temerrüt tarihi ile dava tarihi arasında geçen süreye ilişkin işlemiş faiz alacağının; birinde miktar belirtilmeksizin, diğerinde ise belirli bir miktar olarak bildirilmek suretiyle talep edilmiş ve bu taleplere uygun şekilde hüküm kurulmuş olmasıdır. Salt, faiz alacaklısının davayı açarken kullandığı tercihten kaynaklanan böylesi bir farklılıktan dolayı, hukuksal nitelikçe birbirinin bütünüyle aynısı olan faiz alacaklarının açıklanan ve birbirlerinden tamamen farklı olan sonuçlara yol açacak şekilde değerlendirmeye tabi tutulmaları, hukukça korunamaz.

Önemle belirtilmelidir ki, varılan bu sonuç, B.K. nun 104/1. maddesindeki, faiz borcunun ödenmesinde temerrüde düşen borçlunun, ancak dava veya icra takibi tarihinden itibaren ödemekle yükümlü olduğu ( temerrüt tarihi ile dava veya icra takibi tarihi arasındaki dönem için faiz ödeme yükümlülüğü bulunmadığı ) kuralı ile çelişmemekte, tersine paralellik göstermektedir. Zira, 104/1. maddedeki "faiz" terimi, temerrüt faizini değil, kapital ( ana para ) faizini ifade etmektedir. Her ne kadar, anılan hükümde açıkça ana para veya kapital faizi terimleri kullanılmamış ise de, 104. maddenin bir bütün olarak ele alınması halinde varılacak sonuç budur: Zira, birinci fıkrada, tür ayırımı yapmaksızın genel olarak faiz alacağına ayrıca faiz yürütülmesine ( başlangıç tarihi itibariyle sınırlama getirilerek de olsa ) izin verilmiş; sadece faizin başlangıç tarihi dava veya icra takibi tarihine kadar ileriye götürülmüş; buna karşılık son fıkrada, tür ayırımı yapılmak suretiyle, açıkça geçmiş günler ( temerrüt ) faizinden söz edilip, buna hiçbir surette ( Mahkemeye veya icra dairesine başvurma tarihinden itibaren dahi ) ayrıca faiz yürütülemeyeceği belirtilmiştir. Bu düzenlemelerden çıkan sonuç, birinci fıkradaki "faiz" terimiyle "kapital faizi" nin kastedilmiş olduğudur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 9.10.2002 gün ve E:2002/12-709, K: 2002/781 sayılı kararında da aynı sonuç benimsenmiştir. Öğretide baskın görüş de bu yöndedir ( Örneğin: Andreas Von Tuhr/Arnold Escher. Allgemeiner Teil Des Schweizerischen Obligationenrechts, Bd.II, 3.Auflage, Zurich 1974 s. 147; Herrmann Becker. Kommentar Zum Schweizersichen Zivilgesetzbuch, Bd.VI: Obligationenrecht, 1.Abteilung: Allgemeine Bestimmungen, Art.1-183, 2.Auflage Bern 1941, s.105; Prof.Dr.Kemal Oğuzman. Borçlar Hukuku Dersleri, C.1.4 Bası İstanbul 1987 s.317; Prof.Dr.Haluk Tandoğan. Türk Mesuliyet Hukuku Ankara 1961 sh.487; Prof.Dr.Hikmet Sami Türk Temerrüt Faizi, Birleşik Faiz Yöntemiyle Hesap Edilebilir mi? Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, 9 Nisan 1993, sh.169; Dr.Nami Barlas a.g.e. sh.175 ).

Yeri gelmişken, şu hususun belirtilmesinde de yarar vardır: Buraya kadar yapılan açıklamalar, asıl alacağın ( borçlu yönünden; para borcunun ) hangi hukuksal kaynaktan doğduğuna bakılmaksızın, tüm para borçları için geçerlidir; para borcu ister sözleşmeden, ister haksız fiilden ve isterse sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanmış olsun, faiz yönünden aynı kurallara tabi olacaktır.

Somut olay bu ilke ve kurallar çerçevesinde değerlendirildiğinde:

Uyuşmazlığın konusunu oluşturan faiz alacağının, işverenin temerrüde düştüğü tarih ile, dava günü arasındaki döneme ait bulunduğu çekişmesizdir. Davacı işçi, dava dilekçesinde bunun miktarını bizzat hesaplayarak talep etmiş ve mahkemece de talep doğrultusunda karar verilip, bu faiz alacağı hüküm altına alınmıştır. Bu durumda, ortada, işçilik alacaklarının ödenmesindeki gecikmeden ( borçlunun hizmet sözleşmesinden doğan para borcunu ödemedeki temerrüdünden ) kaynaklanan bir temerrüt faizi bulunmaktadır. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, somut olayda, faiz borçlusu durumundaki işverenin bu borcunun varlığını kabulü ve belirli bir tarihte ödeme taahhüdü söz konusu değildir. Dolayısıyla, hukuksal koşulları oluşmadığından, ana para ( kapital ) alacağına dönüşmüş bir faiz alacağı bulunmamaktadır. Ortada, sadece bir temerrüt faizi borcu mevcuttur; buna ayrıca faiz yürütülmesine ise, yasa olanak vermemektedir.

Hal böyle olunca, Yerel Mahkemenin direnme gerekçesi yerinde olup, direnme kararı onanmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 31.3.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı Yay.
Old 28-03-2007, 13:07   #5
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Öncelikle yanıt veren tüm katılımcılara teşekkür ederim. Özellikle Sayın hidayet'in sunmuş olduğu karardaki bazı tespitler somut olaya denk düşmektedir.

Somut olayımızda, davacı dava öncesi bir temerrütten söz etmemektedir. Bu nedenle dava öncesi bir faiz alacağını rakam olarak telaffuz etmemektedir. Kararın ilgili bölümünü aktararak üzerine görüş belirtmek istiyorum.

Alıntı:
Buna karşılık, somut olayda olduğu gibi, bir para alacağının işlemiş faizi şeklinde doğan; ister davadan önce gerçekleşen temerrüt nedeniyle, temerrüt ve dava tarihleri arasındaki dönem için, miktarı açıkça bildirilip hüküm altına alınması istenilen ve mahkemece de o şekilde hüküm altına alınan bir faiz alacağı olsun; ister, davadan önceki dönemde işleyen tutarı hesaplanıp belirli bir miktar olarak dava konusu edilmeksizin, salt, asıl alacağın davadan önceki temerrüt tarihinden itibaren işleyen faiziyle birlikte hüküm altına alınması istemiyle açılan bir dava sonucunda isteme uygun olarak, miktarı tayin edilmeksizin, -örneğin, davadan önceki temerrüt tarihinden itibaren, asıl alacağın ödeneceği tarihe kadar işleyen miktarı- hüküm altına alınmış olsun; eğer, borçlunun yukarıda belirtilen şekilde faiz alacağına ve miktarına ilişkin açık kabulü yanında, bunun belirli bir tarihte ödeneceğine dair taahhüdü yok ise, ortada, alacaklı yönünden hala bir faiz alacağı mevcut olmaya devam edecektir. Borçlu yönünden de bu bir faiz borcudur; dolayısıyla, Borçlar Kanunu'nun 104/son maddesi kapsamında değerlendirilmesi zorunludur.

Aksinin kabulü, şu sakıncalı sonuca yol açacaktır:

Örneğin, borçlunun 1.2.2000 tarihinde temerrüde düştüğü 500.000.000 TL. tutarındaki para borcuna ilişkin olarak, alacaklı tarafından 1.2.2001 günü açılan ve temerrüt tarihi ile dava tarihi arasındaki dönemin temerrüt faizinin 150.000.000 TL. den ibaret bulunduğu davada;

-500.000.000 TL. asıl alacağın, ( miktar belirtilmeksizin ) 1.2.2000 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faiziyle birlikte tahsilinin istenilmesi ve davanın kabul ile sonuçlanması halinde, alacaklı bu ilama dayalı olarak yapacağı icra takibinde, Borçlar Kanunu'nun 104/son maddesi uyarınca, hüküm tarihinden sonraki dönem için faiz alacağına ayrıca faiz yürütülmesini isteyemeyecektir.

-Buna karşılık, aynı alacaklı, davasında, 1.2.2000 temerrüt tarihi ile 1.2.2001 dava tarihi arasındaki sürenin işlemiş faizini 150.000.000 TL. olarak hesaplayıp talep etmiş ve talebi aynen hüküm altına alınmış olursa, bu ilama dayanarak, işlemiş faiz alacağına ayrıca faiz isteminde bulunabilecektir.

Örneklerde açıktır ki, faiz alacağının kaynağı, doğum sebebi ve başlangıç tarihi aynıdır; her iki halde de, açıkça temerrüt faizi söz konusudur. Aralarındaki tek fark, davadan önce gerçekleşmiş olan temerrüt tarihi ile dava tarihi arasında geçen süreye ilişkin işlemiş faiz alacağının; birinde miktar belirtilmeksizin, diğerinde ise belirli bir miktar olarak bildirilmek suretiyle talep edilmiş ve bu taleplere uygun şekilde hüküm kurulmuş olmasıdır. Salt, faiz alacaklısının davayı açarken kullandığı tercihten kaynaklanan böylesi bir farklılıktan dolayı, hukuksal nitelikçe birbirinin bütünüyle aynısı olan faiz alacaklarının açıklanan ve birbirlerinden tamamen farklı olan sonuçlara yol açacak şekilde değerlendirmeye tabi tutulmaları, hukukça korunamaz.

Yargıtay benzer durumlarda iki şekilde talepte bulunulabilir demektedir.

1- Temerrüt tarihinden dava tarihine kadar işlemiş faizi hesaplayıp müddeabihe ekleyebiliriz.Böylece kararda yer alan faiz kalemine ,ilamlı takipte faiz yürütülebilecektir.

2- İşlemiş faizi ayrıca hesaplamadan ve müddeabihe katmadan isteyebiliriz. Ama temerrüt tarihinden dava tarihine kadar işleyecek faizi talep ettiğimizi belirtmeliyiz. Talep kabul edilirse faiz kalemine, ilamlı takipte yeniden faiz isteyemeyeceğiz.

İkinci haliyle pratikte ne fayda sağlanacaktır? Çünkü davadan önce bir temerrüt sözkonusu ise; zaten dava dilekçemizde "Temerrüt tarihi olan...tarihinden itibaren X faiziyle hüküm altına alınmasına" demiyor muyuz?

Bizim olayımızda iki farklılık bulunmaktadır.

Birincisi dava öncesi bir temerrütten söz edilmeksizin "dava tarihinden" faiz istenilmektedir.

İkincisi, Genel Kurul kararında "dava öncesi temerrütten dava tarihine kadar" oluşan faizin iki şekilde istenebileceği yer almaktadır. Somut olayda ise "karar tarihine kadar" faiz istenilmektedir. Davacının dilekçesindeki ifadeyi ilk mesajımda yazmıştım. Aynen "dava tarihinden, karar tarihine kadar yürütülmek üzere alacağımıza temerrüt faizi uygulanmak suretiyle alacağımızın tarafımıza ödenmesi için iş bu davayı açma zarureti hasıl olmuştur"denilmektedir.

Burada Sayın Demiroğlu'nun verdiği cevap en mantıklısı gibi görünmektedir. Ama dava tarihinden karar tarihine kadar hesaplanmış bir faiz alacağı olsaydı ve kararda "...YTL alacak ile ...YTL faizin davalıdan alınmasına" şeklinde bir hüküm olsaydı sorun çözülmüş olacaktı.Mahkemenin kararında ise," Davacının davasının kabulü ile...YTL'nin'nin dava tarihinden karar tarihine kadar işlemiş yasal faizi ile davalıdan alınarak..."şeklinde hüküm kurulmuştur.

Israrla "karar tarihine kadar faiz" ibaresinin gereksiz olduğunu söylüyorum. Diyelim ki davacı hataen böyle yazdı ve mahkeme de "taleple bağlılık" ilkesi gereği talebi kabul etti. Bu durum karar tarihinden sonra işleyecek faizden feragat edildiği anlamına gelebilir mi? Çok mu zorlama oldu?

Saygılarımla
Old 28-03-2007, 14:14   #6
hidayet

 
Varsayılan

Olayda temerrüt tarihi=dava tarihi
Temerrüt faizi=dava tarihi &karar tarihi arasındaki miktar.
Alacaklı faize faiz yasağını aşmak istemiş olabilir.Ama net miktar bildirmediği esasen karar tarihi,dava başından(temerrüt tarihinden)belli olamayacağından net miktar bildiremeyeceğinden böylece Yargıtay'ın kararı gereği anapara alacağına dönüşemeyeceğinden bu yasağı yinede aşamayacak.Ancak benimde kafama takılan husus şu.Olayda mahkeme kararı ile ana para ve karar tarihine kadar oluşan temerrüt faizi miktarı belli olmuş.Ancak borçlu anaparayı ödemediği müddetçe temerrüt durumu devam edecek ancak karar tarihinden sonrası için.Faize faiz yasağı burada zaten.Yani anapara karar tarihinden sonrada ödenmediği müddetçe bu tarihten itibaren yine faiz ödenmesi gerekecektir.Alacaklı bu durumda;
-anapara
-dava(temerrüt)tarihinden karar tarihine kadar işlemiş faiz
-ve karar tarihinden tahsil tarihine kadar işleyecek faizi talep edebilir.Ancak icra takibine konu edilirken(nasıl olur tam bilemiyorum ama)anaparaya karar tarihinden sonra işletilecek faiz de eklenmeli diye düşünüyorum.Faiz anaparanın fer'isi oldupuna göre ve anapara da ödenmediği müddetçe temerrüt durumu devam edeceğinden karar tarihinden sonrası için ve SADECE ANAPARA için faiz işletebilecektir diye düşünüyorum.Zira burda faize değil anaparaya faiz işletilecek.
Tabii somut olaydaki talep ile karar tarihinden sonraki faiz talebinin saklı tutulmadığı böylelikle feragat edildiği düşünülebilir.Zira böyle bir talep bence bir istisnadır.Normalde sadece dava tarihinden diyerek talep ederiz.Kafam biraz karışık umarım anlayabilmiş ve anlatabilmişimdir.Saygılar...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Davanın tamamen ıslah edilmesi ile faiz ıslah tarihinden itibaren mi istenecektir? Av.E.Fırat Kuyurtar Meslektaşların Soruları 8 26-02-2007 21:55
Reeskont faizi ne anlama gelmelidir? Av.E.Fırat Kuyurtar Meslektaşların Soruları 2 26-02-2007 15:07
Taşınmazın yediemin olarak dava sonuna kadar teslimi Av.Can Meslektaşların Soruları 2 07-02-2007 09:27
ihtarla temerrüde düşürme sonucu dava tarihine kadar işleyen faizin durumu Av.Yasemin Işık Meslektaşların Soruları 5 09-12-2006 15:33
İdari Dava Karar Temyizi İçin Dava Dilekçe Örneği LİON Hukuk Soruları Arşivi 1 14-05-2003 13:06


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06420803 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.