Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

vade farkı alacağı

Yanıt
Old 06-11-2006, 20:02   #1
kckr

 
Varsayılan vade farkı alacağı

Benim çalışmakta olduğum şirketin,2005 sonuna kadar ticaret yaptığı bir firma 2006 yılında bizi icraya verdi.Ben itiraz ettim.Onlarda itirazın iptali davası açtı.Böyle bir davayla ilk defa karşılaşıyorum.

Zamanında,yapılan alışverişlerde ödemeler,çek veya havale ile yapılmış.Ancak kimi vadeden 2 hafta sonra,kimi 1 ay sonra ödenmiş.Karşı taraf ta hiçbir ihtirazi kayıt ileri sürmeden paraları almış ve kabul etmiş.Bizim tüm resmi kayıtlarımızda tek kuruş borcumuz görünmüyor.Tüm ödeme evrakından suret çıkarttırdım,dosyaya ibraz edeceğim.

Şimdi,sözleşme gereği (ki üzerinden 1-2 yıl geçmiş)vade farklarını talep ediyorlar.Bana göre talepleri haksız ve kötüniyetli.

Ayrıca takibe konu vade farklarının kaynaklandığı sözleşme,imza yetkisi olmayan biri tarafından imzalanmış ve şirke kaşesi filan yok,direkt o kişinin adı yazılarak imza edilmiş.

Bana bu konuda yardımcı olabilecek bir meslektaşım varsa çok sevinirim.Cevap vermem gerekiyor ve ben hukuki anlamda dayanabileceğim net birşeyi tüm araştırmalarıma rağmen hala bulamadım.

Teşekkürler,
Old 06-11-2006, 20:10   #2
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Sn.kckr,
Vade farkı konusu 2003 tarihine kadar ciddi bir problemdi , biliyorsunuz. yargıtay'ın değişik daireleri arasında görüş ayrılığı vardı. Bu görüş ayrılığı aşağıda yolladığım içtihat ile giderildi.

Bu içtihatta vade farkı ile ilgili birçok açıklama var, umarım işinize yarar.
Saygılar.

T.C.
YARGITAY
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU
E. 2001/1
K. 2003/1
T. 27.6.2003
• FATURA ( "Bedelin Belli Bir Sürede Ödenmemesi Halinde Vade Farkı Ödenir" İbaresi Yazılı - Sekiz Gün İçinde İtiraz Edilmemesi/Vade Farkının Kabul Edildiği Anlamına Gelmeyeceği )
• BEDELİN BELLİ BİR SÜREDE ÖEDENMEMESİ HALİNDE VADE FARKI ÖDENİR İBARESİ YAZILI FATURA ( Sekiz Gün İçinde İtiraz Edilmemesi - Vade Farkının Kabul Edildiği Anlamına Gelmeyeceği )
• SÖZLEŞME İLİŞKİSİNDEN DOĞAN BEDEL ( Belirli Bir Sürede Ödenmemesi - "Bedelin Belli Bir Sürede Ödenmemesi Halinde Vade Farkı Ödenir" İbaresi Yazılı Faturaya Dayanılarak İstenemeyeceği )
• VADE FARKI ( "Bedelin Belli Bir Sürede Ödenmemesi Halinde Vade Farkı Ödenir" İbaresi Yazılı Fatura - Sekiz Gün İçinde İtiraz Edilmemesi/Vade Farkının Kabul Edildiği Anlamına Gelmeyeceği )
• FATURAYA SEKİZ GÜN İÇİNDE İTİRAZ EDİLMEMESİ ( "Bedelin Belli Bir Sürede Ödenmemesi Halinde Vade Farkı Ödenir" İbaresi Yazılı - Vade Farkının Kabul Edildiği Anlamına Gelmeyeceği )
• VADE FARKI İSTENİLEBİLMESİ KOŞULLARI ( Bir Sözleşme Bulunması Veya Taraflarca Uygulamanın Benimsenmiş Olması Gereği - Faturadaki İbareye Dayanılarak İstenemeyeceği )
• FATURADA YER ALMASI GEREKEN KAYITLAR ( Vade Farkının Zorunlu Kayıtlar Arasında Olmadığı - "Bedelin Belli Bir Sürede Ödenmemesi Halinde Vade Farkı Ödenir" İbaresi Yazılı Faturaya Dayanılarak İstenemeyeceği )
6762/m. 23/2, 66
818/m. 76, 96, 182, 210
213/m. 229, 230, 232, 233, 235
ÖZET : Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara ( bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir ) ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK.nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durum sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmez.

I. Başvurular ve Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu Kararı:

"Sözleşme ilişkisinden doğan bedelin belirli bir sürede ödenmemesi durumunda vade farkının istenebilmesi için taraflar arasında mutlaka yazılı sözleşme ya da ticari teamülün olması gerekip gerekmediği, bu iki koşulun herhangi birisinin yokluğu halinde düzenlenen faturalarda vade farkı uygulanacağına ilişkin ibareye yer verilip, alıcının da bu faturaya Türk Ticaret Kanunu'nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içerisinde itiraz etmemesi halinde vade farkı alacağının doğup doğmayacağı" hususunda Yargıtay Onbirinci ve Ondokuzuncu Hukuk Daireleri ile Onüçüncü ve Onbeşinci Hukuk Daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğundan bahisle, bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi, Antalya Asliye 2. Hukuk Hakimliği'nin 22.06.2000 tarihli başvurusuyla istenilmiştir.

Yargıtay Yasası'nın 10. maddesi gereğince toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.05.2001 gün ve 53 sayılı kararı ile;

"Sözleşme ilişkisiyle ilgili düzenlenen faturada yer alan vade farkı uygulanacağına ilişkin kayda, süresi içerisinde itiraz edilmemesi durumunda, vade farkı borcunun doğup doğmayacağı" konusunda Yargıtay kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğu, bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi istenmiş; Konu ile ilgili Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi, Onbirinci Hukuk Dairesi, Onüçüncü Hukuk Dairesi, Onbeşinci Hukuk Dairesi, Ondokuzuncu Hukuk Dairesi, Hukuk Genel Kurulu Başkanlıklarından alınan görüşlerin ve gönderilen kararların değerlendirilmesinde, "Sözleşme ilişkisinden doğan bedelin belirli bir sürede ödenmemesi durumunda vade farkının istenilebilmesi için taraflar arasında mutlaka yazılı sözleşme ya da ticari teamülün olması gerekip gerekmediği, bu iki koşuldan birisinin bulunmaması durumunda, düzenlenen faturalara vade farkı uygulanacağına ilişkin ibareye yer verilip alıcının bu faturaya T.T.Yasası'nın 23/2. maddesine göre, sekiz gün içerisinde itiraz etmemesi durumunda vade farkı alacağının doğup doğmayacağı" konusunda Yargıtay Onbirinci ve Ondokuzuncu Hukuk Daireleri ile Onüçüncü ve Onbeşinci Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğundan, bu aykırılığın Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunda giderilmesi gerektiğine, görüşme tarihi daha sonra Birinci Başkanlıkça belirlenmek üzere raportör üye görevlendirilmesine" oybirliği ile karar verilmiştir.

Yukarıda yazılı Yargıtay kararı gereği işlemli evrakın raportöre tevdiinden sonra evraka eklenmek üzere Yargıtay Birinci Başkanlığının 01.10.2001 gün, 6734 ve 22.03.2002 gün, 2517 sayılı yazıları ekinde gönderilen Avukat Cengiz Özler ve Avukat E.Dilara Güngör imzalı 04.09.2001 tarihli ve Avukat Betül Özveri imzalı 19.03.2002 tarihli ve ayrıca Avukat Vahide Güzelcandere, Avukat Murat Albayrak, Avukat Erhan Güclü Düdükcü imzalı 27.1.2003 tarihli dilekçeleri ve eklerinde de ilk talebe ek olarak; "faturalara konulan ( gecikme halinde aylık vade farkı uygulanacağına dair ) kaydın geçerli olup olmadığı" hususunda içtihatların birleştirilmesi istenmiştir. Bu başvuru da ilk başvuru nedeniyle içtihatların birleştirilmesi gerektiğine ilişkin Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.05.2001 gün ve 53 sayılı kararı kapsamında ele alınmıştır.

II. Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar:

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi kararları: 25.04.1986 gün ve 1986/2106-2457; 14.04.1997 gün ve 1997/2370-2823; 07.04.1997 gün ve 1997/2143-2532; 30.12.1997 gün ve 1997/9003-1997/9899; 18.11.1997 gün ve 1997/7465- 8328; 28.05.1998 gün ve 1998/2117-3959; 08.06.1998 gün ve 1998/2545-4295 sayılı,

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi kararları: 07.04.1997 gün ve 1996/9616-3685; 08.07.1997 gün ve 1997/4623-7110; 22.10.1996 gün ve 1996/2687-9344; 05.11.1996 gün ve 1996/1521-9702; 31.03.2000 gün ve 1999/8237-2000/2348; 16.06.1997 gün ve 1996/9584-1997/6210; 10.10.1996 gün ve 1995/10941-1996/8943; 21.10.1996 gün ve 1996/1401-9304; 06.11.1996 gün ve 1996/3268-9734; 16.12.1996 gün ve 1996/2415-11259; 18.12.1996 gün ve 1996/1889-11306; 29.11.1996 gün ve 1996/2717-1996/10707; 07.03.2000 gün ve 2000/4501-5281; 23.03.2000 gün ve 2000/302-2032; 19.09.2000 gün ve 2000/4077-5838, 29.11.2000 gün ve 2000/5829-8209; 05.12.2000 gün ve 2000/5889-8414; 21.03.2002 gün ve 2001/4471- 2002/1963; 12.04.2002 gün ve 2001/5134-2805 sayılı,

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi kararları: 09.03.1999 gün ve 1998/10118-1999/1668 sayılı,

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi kararları: 15.11.1999 gün ve 1999/4192-4070; 11.05.1999 gün ve 1999/1670-1854; 02.06.1997 gün ve 1997/1761-2886; 11.05.1999 gün ve 1999/1670-1854 sayılı,

III. Görüş Aykırılığının Giderilmesi İsteminde Dayanılan Kararlarda Belirtilen Görüşlerin Özeti:

Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki; incelenen kararlar kapsamlarına göre, vade farkı istenebilmesi için yanlar arasında bu yönde yazılı bir sözleşmenin ya da bu doğrultuda oluşmuş bir teamülün bulunmasının şart olduğu hususunda ilgili daireler arasında tam bir görüş birliği bulunmaktadır.

Daireler arasındaki uyuşmazlık ise; yanlar arasında bu yönde yazılı bir sözleşme ya da oluşmuş bir teamülün bulunmadığı durumda, faturada yer verilen vade farkı uygulanacağına ilişkin kayda Türk Ticaret Kanunu'nun 23/2. maddesindeki sekiz günlük süre içinde itiraz edilmemesi durumunda vade farkı alacağının doğup doğmayacağı, noktasındadır.

Bu konuya ilişkin olarak;

Ondokuzuncu Hukuk Dairesi; faturadaki vade farkı kaydının fatura metnine dahil olması durumunda, bunun fatura münderecatından sayılarak Türk Ticaret Kanunu'nun 23/2. maddesi hükmündeki kanuni karineden yararlanılacağını, ancak vade farkı kaydının fatura arkasında veya fatura metni dışında faturanın alt kısmında dip not şeklinde bulunması halinde ise bu kaydın fatura münderecatından olmadığının ve karineden yararlanılamayacağının kabulü gerekeceğini;

Onbirinci Hukuk Dairesi ise; faturanın arkasına kaşe ile basılmış vade farkı uygulanacağına ilişkin kaydın varlığı halinde dahi süresinde itiraz etmeme halinde vade farkı uygulanacağını;

Onüçüncü Hukuk Dairesi; sözleşme ve ihale şartnamesinde vade farkı uygulanacağına dair bir hüküm bulunmaması halinde vade farkı uygulanamayacağını;

Kabul etmektedirler.

Onbeşinci Hukuk Dairesine gelince; taraflar arasında yazılı sözleşme ya da yerleşik uygulama bulunmaması halinde faturada yer alan vade farkı kaydına itiraz edilip edilmemesinin hiçbir şekilde sonuç doğurmayacağı, Türk Ticaret Kanunu'nun 23/2. maddesindeki karinenin bu hallerde uygulama alanı bulunmadığı, faturadaki vade farkı kaydının faturanın zorunlu içeriğinden olmadığı, görüşünü benimsemektedir.

Şu durumda; Onbirinci Hukuk Dairesi ile Ondokuzuncu Hukuk Dairesi kararları kısmen uygunluk arz etmekte ise de Onüçüncü ve Onbeşinci Hukuk Dairesi kararları tümüyle anılan daire kararlarına aykırılık teşkil etmektedir.

IV. İçtihatları Birleştirme Yoluyla Görüş Aykırılığının Giderilmesi Gerektiğine İlişkin Karar ve İçtihatları Birleştirmenin Konusu:

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nun 27/6/2003 tarihli oturumunda, raportör üyenin açıklamaları dinlendikten sonra esasa girişilmezden önce öncelikle İçtihatları Birleştirmenin konusunun ne olduğu tartışılmış, Yargıtay Kanunu'nun 45/7. maddesi uyarınca İçtihatları Birleştirmenin konusu belirlenmiştir.

1- Taraflar arasında mevcut yazılı sözleşmede vade farkı ödeneceği hususu kararlaştırılmış ise, bu kayıt sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edildiğinden gönderilen vade farkı faturası sadece bir ihbar vazifesi ifa ettiğinden vade farkı alacağının doğumu yönünden faturaya itiraz edilmemesinin hukuksal bir sonuç doğurmayacağına ve vade farkının istenmesinin mümkün bulunmasına,

2- Yine yanlar arasında yapılan yazılı sözleşmede vade farkının ödeneceği konusunda bir kayıt olmamasına rağmen gönderilen vade farkı faturasına TTK.nun 23/2. maddesinde yazılı sekiz gün içinde itiraz edilmemesi yazılı sözleşmenin asli unsurlarından olan semen'in tek taraflı irade beyanı ile değiştirilmesi anlamında bulunduğundan bu şıkta da vade farkının istenmesinin hukuken mümkün bulunmadığına,

3- Taraflar arasında vade farkı ödeneceğine dair sözleşme olmamasına rağmen vade farkının ödeneceğine dair ticari teamülün ( mevcut uygulamanın ) olması halinde vade farkı isteğine ilişkin faturanın karşı tarafa tebliği, muhatabın TTK. 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde bu faturaya itiraz etmemesi halinde vade farkı yürütülmesinin mümkün bulunduğu anlaşıldığından ve esasen Yüksek 11, 13, 15 ve 19. Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunmadığı anlaşıldığından 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45/7. maddesi uyarınca yukarıdaki konuların İçtihatları Birleştirme konusu dışında bırakılması,

4- İçtihatları Birleştirme konusunun "Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda ( faturalara bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir ) ibaresinin konularak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK.nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde vade farkının ödenip ödenmeyeceği konusunda Yüksek 11 ve 19 ncu Hukuk Dairesi kararları ile 15. Hukuk Dairesi kararları arasında görüş aykırılığı oluştuğundan İçtihatları Birleştirmenin bu konu ile sınırlı olarak görüşülmesine ilk oylamada oyçokluğu ile karar verilip işin esasının görüşmesine geçilmiştir.

V. İçtihatları Birleştirmenin Gerekçesi:

1. Konuyla ilgili yasal düzenlemeler:

A ) Türk Ticaret Kanunu

MADDE 23- Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.

Bir faturayı alan kimse aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır.

Şifahen, telefon veya telgrafla yapılan mukavelelerin veya beyanların muhtevasını teyit eden bir yazıyı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde bir itirazda bulunmamışsa teyit mektubunun yapılan mukaveleye ve beyanlara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.

MADDE 66- Her tacir, ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak münasebetlerini ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek maksadıyla, işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri ve bilhassa, diğer kanunların hükümleri mahfuz kalmak üzere, aşağıdaki defterleri Türkçe olarak tutmaya mecburdur:

1. Tacir hükmi şahıs ise yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri ve karar defteri;

2. Hususi hukuk hükümlerine göre idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediyeler gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan ve hükmi şahsiyeti bulunmayan ticari işletmeler ile dernekler tarafından kurulan ticari işletmeler ve bunlara benzeyen ve hükmi şahsiyeti olmayan diğer ticari teşekküller, karar defteri hariç yukarıdaki bentte yazılı defterleri;

3. Tacir hakiki şahıs ise karar defteri hariç olmak üzere birinci bentte yazılı defterleri veya işletmesinin mahiyet ve önemine göre sadece işletme defteri.

Tacirlerin işletmeleriyle ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura, cetvel, senet gibi vesika ve kağıtlarla ödemelerini gösteren vesikaları ve yazdığı mektup, yazı ve telgrafnamelerin kopyalarını ve mukaveleleri, taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme ilamları gibi belgeleri muntazam bir tarzda dosya halinde saklamaları mecburidir.

B ) Borçlar Kanunu

MADDE 76- Bir borç veya sair her hangi bir tasarruf akdin inikadından itibaren bir müddetin hitamında ifa ve icra edilmek lazım geldiği takdirde, vade aşağıdaki veçhile tayin olunur:

1- Müddet, gün ile tayin edilmiş ise borç, akdin inikat ettiği gün sayılmayarak müddetin son günü muaccel olur. Müddet, sekiz veya on beş gün ise bu müddet bir veya iki haftayı değil tamam sekiz veya on beş günü ifade eder.

2- Müddet haftalar ile tayin edilmiş ise borç son haftanın, akdin münakit olduğu güne ismen tevafuk eden gününde muaccel olur.

3- Müddet ay ile veya sene, yarı sene ve senelerin dörtte biri gibi birden ziyade ayları ihtiva eden bir zaman ile tayin edildiği surette borç, akdin münakit olduğu gün ayın kaçıncı günü ise son ayın buna tekabül eden günü muaccel olur. Son ayda tekabül eden gün mevcut değil ise borç son ayın son günü ifa olunur.

Yarım ay tabiri, on beş günlük bir müddete muadildir. Müddet bir veya birden ziyade ay ile yarım ay ise on beş gün son olarak hesap edilir.

Bu kaideler, müddet, akdin inikadından başka bir zamandan itibaren cereyan ettiği surette de tatbik olunur. Muayyen bir zaman içinde ifa edilmek lazım gelen bir borcu borçlu, müddetin hitamından evvel ifa ile mükelleftir.

MADDE 96- Alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur.

MADDE 182- Beyi bir akittir ki onunla bayi, satılan malı müşterinin iltizam ettiği semen mukabilinde müşteriye teslim ve mülkiyeti ona nakleylemek borcunu tahammül eder.

Hilafına adet veya mukavele mevcut değil ise bayi ile müşteri borçları aynı zamanda ifa etmekle mükelleftirler.

Hale göre tayini mümkün olan semen, tesmiye edilmiş hükmündedir.

MADDE 210- Hilafına mukavele mevcut değil ise mebi müşterinin yedine girince bayi semene müstehak olur.

Adet bu yolda ise yahut müşteri mebiden semene veya diğer türlü hasılat istifa imkanını elde etmiş ise mebiin semeni mücerret vadeye nazaran müşteri tarafından vukua gelen temerrüt, üzerine müterettip hükümlerden başka hatta hiç bir ihtar dahi yapılmaksızın faize tabidir.

C ) 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu

MADDE 229- Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.

MADDE 230- ( Değişik: 30/12/1980 - 2365/34 md. )

Faturada en az aşağıdaki bilgiler bulunur:

1. Faturanın düzenlenme tarihi seri ve sıra numarası;

2. Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası;

3. Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası;

4. Malın veya işin nev'i, miktarı, fiyatı ve tutarı;

5. ( Değişik: 4/12/1985 - 3239/19 md. ) Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası, ( Malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı tarafından taşındığı veya taşıttırıldığı hallerde satıcının, teslim edilen malın alıcı tarafından taşınması veya taşıttırılması halinde alıcının taşınan veya taşıttırılan mallar için sevk irsaliyesi düzenlemesi ve taşıtta bulundurulması şarttır.

Malın, bir mükellefin birden çok iş yerleri ile şubeleri arasında taşındığı veya satılmak üzere bir komisyoncu veya diğer bir aracıya gönderildiği hallerde de, malın gönderen tarafından sevk irsaliyesine bağlanması gereklidir. Bu bentte yazılı irsaliyeler hakkında fiyat ve bedel ile ilgili bilgiler hariç olmak üzere, bu madde hükmü ile 231 inci madde hükmü uygulanır. İrsaliyelerde malın nereye ve kime gönderildiği ayrıca belirtilir.

Şu kadar ki nihai tüketicilerin tüketim amacıyla perakende olarak satın aldıkları malları kendilerinin taşıması veya taşıttırması halinde bu mallara ait fatura veya perakende satış fişinin bulunması şartıyla sevk irsaliyesi aranmaz.

MADDE 232- Birinci ve ( 4369 sayılı Kanunun 81/A-7 nci maddesiyle değiştirilen ibare Yürürlük: 1.1.1999 ) ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle ( * ) defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler:

1. Birinci ve ikinci sınıf tüccarlara;

2. Serbest meslek erbabına;

3. Kazançları ( 4369 sayılı Kanunun 81/A-7 nci maddesiyle değiştirilen ibare Yürürlük: 1.1.1999 ) basit usulde tespit olunan tüccarlara; ( ** )

4. Defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere;

5. Vergiden muaf esnafa.

Sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlar da fatura istemek ve almak mecburiyetindedirler.

( 2686 sayılı Kanun'un 28 inci maddesiyle değişen fıkra ) ( 4444 sayılı Kanun'un 13/C-4 maddesiyle değişen ibare. Yürürlük; 14.8.1999 ) Yukarıdakiler dışında kalanların, birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tespit edilenlerden ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerden satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin ( 01/01/2002 tarihinden itibaren ) 250,000,000.- lirayı geçmesi veya bedeli 250,000,000.- liradan az olsa dahi istemeleri halinde emtiayı satanın veya işi yapanın fatura vermesi mecburidir.

( 3239 sayılı Kanunun 136'ncı maddesiyle fıkra kaldırılmıştır. )

MADDE 233- ( Değişik: 23/6/1982 - 2686/29 md. )

Birinci ve ikinci sınıf tüccarlarla defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin fatura vermek mecburiyetinde olmadıkları satışları ve yaptıkları işlerin bedelleri aşağıdaki vesikalardan herhangi biri ile tevsik olunur.

1. Perakende satış fişleri;

2. Makineli kasaların kayıt ruloları;

3. Giriş ve yolcu taşıma biletleri.

Perakende satış fişi, makineli kasaların kayıt ruloları ve biletlerde, işletme veya mükellefin adı, düzenlenme tarihi ve alınan paranın miktarı gösterilir.

Perakende satış fişi ile giriş ve yolcu taşıma biletleri seri ve sıra numarası dahilinde teselsül ettirilir. Bu fiş ve biletler kopyalı iki nüsha olarak tanzim edilir ve bir nüshası müşteriye verilir. Makineli kasa kullanılıp da müşteriye fiş ( makineli kasanın önceki fıkrada belirtilen malumatı ihtiva eden fişi ) verilmemesi halinde, perakende satış fişi tanzimi ve müşteriye verilmesi mecburidir.

MADDE 235- Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler götürü usule tabi veya vergiden muaf çiftçilerden satın aldıkları malların bedelini ödedikleri sırada iki nüsha makbuz tanzim etmeye ve bunlardan birini imzalayarak satıcı çiftçiye vermeye ve diğerini ona imzalatarak almaya mecburdurlar. Mal tüccar veya çiftçi adına bir adamı veya mutavassıt tarafından alındığı takdirde makbuz bunlar tarafından tanzim ve imza olunur.

Çiftçiden avans üzerine yapılan mubayaalarda, makbuz, malın teslimi sırasında verilir.

Müstahsil makbuzunun tüccar veya alıcı çiftçi nezdinde kalan nüshası fatura yerine geçer.

Müstahsil makbuzunda en az aşağıda yazılı bilgiler bulunur:

1. Makbuzun tarihi;

2. ( Değişik: 30/12/1980 - 2365/38 md. ) Malı satın alan tüccar veya çiftçinin soyadı, adı, unvanı ve adresi;

3. Malı satan çiftçinin soyadı, adı ve ikametgahı adresi;

4. Satın alınan malın cinsi, miktarı ve bedeli.

Bu maddede yazılı makbuzlar hiçbir resim ve harca tabi değildir.

2. Konuyla ilgili kavramlar ve bunların birbiriyle ilişkisinin incelenmesi:

Yukarıda özü açıklanan içtihatları birleştirmenin konusu dikkate alındığında ilkin, "fatura" ve "vade farkı" kavramların üzerinde durulması ve bu konudaki düzenlemelerin değerlendirilmesinde yarar vardır.

a ) Fatura:

Hemen ifade etmek gerekir ki; Türk Ticaret Kanunu'nda fatura tanımlanmamıştır. Vergi Usul Kanunun 229. maddesinde yer alan tanımlama ise: "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari bir vesikadır." Şeklindedir.

Böylece Fatura; "ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını ölçüsünü fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari bir belge niteliğindedir." Şeklinde tanımlanabilir.

Ticaret Kanununda ve Vergi Usul Kanununda fatura ile ilgili başkaca düzenlemeler de bulunmaktadır.

Nitekim, Vergi Usul Kanunu'nun 232. maddesinde; fatura düzenlenmesinin hangi hallerde ve kimler için mecburi olduğu hususunda düzenleme yapılmıştır. Diğer taraftan, Türk Ticaret Kanunu'nun 23. maddesinin birinci fıkrasında; "Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir." denilmekte, ikinci fıkrasında da; "Bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır." hükmü yer almaktadır.

Bu yasal düzenlemelerden çıkan sonuç; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunmasının gerekli olduğu olgusudur. Ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma halinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına düzenlenmesi gereken ticari bir belge niteliğindeki fatura, sözleşmenin yapılması ile ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir ve elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin TTK.nun 23/2. maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez.

Kısacası; TTK.nun 23. maddesinin 2. fıkrası uyarınca gönderilen faturaya sekiz gün içinde itiraz olunmaması halinde fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılması için, faturayı düzenleyen kişinin aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ticari işletmesi icabı mal satmış, imal etmiş yada iş görmüş bir tacir olması gerekir. Bunun doğal sonucu olarak ta; esnafın gönderdiği faturaya itiraz olunmaması fatura içeriğini kabul etme sonucunu doğurmaz.

TTK.nun 23. maddesinin 2. fıkrası hükmü ile, faturanın özellikle tacirler arasında ifaya yönelik bir ispat aracı olduğu, süresinde itiraz edilmemekle münderecatından sayılan hususlar yönünden düzenleyen lehine, adına fatura düzenlenenin aleyhine, bir karine getirilmiştir. Bu karine faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır.

Ne var ki, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir.

Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK.nun 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır.

Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK.nun 23. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.

Hemen burada faturanın münderecatının ( zorunlu içeriğinin ) ve şekil şartlarının ne olduğunun ve ardından da olağan içerikten ( mutad münderecattan ) ne anlaşılması gerektiğinin açıklanması yararlı olacaktır.

Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu'nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan yasanın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın münderecatından söz edilmektedir.

Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu'nda yer almaktadır.

Vergi Usul Kanunun 230. maddesi faturada en az bulunması gereken bilgileri;

"1. Faturanın düzenlenme tarihi, seri ve sıra numarası;

2. Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası;

3. Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası;

4. Malın veya işin nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı;

5. ( 3239 sayılı Kanun'un 19 uncu maddesiyle değişen bent ) Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası, ( Malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı tarafından taşındığı veya taşıttırıldığı hallerde satıcının, teslim edilen malın alıcı tarafından taşınması veya taşıttırılması halinde alıcının, taşınan veya taşıttırılan mallar için sevk irsaliyesi düzenlenmesi ve taşıtta bulundurulması şarttır. )

Malın, bir mükellefin birden çok iş yerleri ile şubeleri arasında taşındığı veya satılmak üzere bir komisyoncu veya diğer bir aracıya gönderildiği hallerde de, malın gönderen tarafından sevk irsaliyesine bağlanması gereklidir. Bu bentte yazılı irsaliyeler hakkında fiyat ve bedel ile ilgili bilgiler hariç olmak üzere, bu madde hükmü ile 231 inci madde hükmü uygulanır. İrsaliyelerde malın nereye ve kime gönderildiği ayrıca belirtilir.

Şu kadar ki nihai tüketicilerin tüketim amacıyla perakende olarak satın aldıkları malları kendilerinin taşıması veya taşıttırması halinde bu mallara ait fatura veya perakende satış fişinin bulunması şartıyla sevk irsaliyesi aranmaz. )" şeklinde sıralamıştır.

Vergi Usul Kanunu'nun 230. maddesi yukarıda açıklandığı üzere asgari zorunlu unsurları beş madde halinde belirlemiştir. Madde metninden açıkça anlaşılacağı gibi sayılan bu zorunlu unsurlar aynı zamanda olağan ( mutad ) içeriğin ne olduğunu da ortaya koymaktadır.

Böylece görülmektedir ki, fatura sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğu için TTK.nun 23/2. maddesine göre süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan satılan malın cinsi veya yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. Sözleşmenin kuruluşu aşamasında başta var olmayıp, İfa ile ilgili hususlarda sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların sonradan faturaya konulması durumunda -ki buna muhatabınca itiraz edilmese dahi- bu kayıtların faturanın zorunlu ve olağan içeriğinden kabul edilmesi, düzenlemenin şekline olduğu kadar amacına da aykırı düşecektir.

Nitekim, kuruldaki tartışmalar sırasında TTK.nun 23/2. maddesi hükmündeki karinenin faturanın olağan içeriği ( mutad münderecatı ) hakkında geçerli olması gerektiği, mutad içeriğin ifa ile ilgili hususlarla sınırlı olduğu kabul edilerek, faturaya sözleşmeyi değiştiren veya diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtlar konulduğu taktirde, olağan ( mutad ) olmayan bu hususlara faturayı alanın süresinde itiraz etmemesi durumunda bu kayıtlarla sorumlu olmayacağı benimsenmiştir.

Buna ek olarak; Faturayı alan kişinin tacir olmaması halinde özellikle tüketiciyi koruma amacıyla ekonomik yönden daha kuvvetli olan tacir ( satıcı vs ) karşısında alıcının korunması gerektiği; faturaya konulan vade farkı kaydına alıcının sekiz gün içinde itiraz etmemesi durumunda faturayı düzenleyen tacirin TTK.nun 23/2. maddesindeki karineden yararlanamayacağı, faturadaki vade farkı kaydına itiraz edilmemesinin sonuç doğurmayacağı da kabul edilmiştir.

Her ne kadar görüşmeler sırasında vade farkının malın bedeline dahil olan bir unsur olduğu görüşüyle fatura kapsamı içinde düşünülmesi gerektiği ve bu kaydı içeren faturaya itiraz edilmemesinin faturayı düzenleyen tacir lehine bir karine yaratacağı ileri sürülmüşse de bu görüşe çoğunluk, aşağıda vade farkı ile ilgili açıklamaların ardından ayrıntısı belirtileceği üzere sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran nitelikteki vade farkının başta belirlenen bedel kapsamında düşünülemeyeceği ve faturanın zorunlu unsurlarından ve olağan içeriğinden sayılamayacağı gerekçesiyle katılmamıştır.

b ) Vade farkı:

Yasal düzenlemeler kapsamında tanımlanmış ve kabul edilmiş bir kavram değildir. Son yıllarda ülkenin içinde bulunduğu enflasyonist ortam nedeniyle yargı kararları ile ortaya çıkmış olup, para borcunun ifasındaki gecikmeden zarar gören alacaklıyı koruma amacını taşımaktadır. Bu nedenle de gerek tanımı gerek uygulanması konusunda yargısal uygulamada ve doktrinde görüş ayrılıklarına konu olmaktadır. Uygulamada gerek sözleşmelerle gerekse de faturaya "alacağın belli bir zamanda ödenmemesi halinde belirli bir oranda vade farkı alınacağı" kaydı konulmak suretiyle hayata geçirilmektedir.

İçtihatları birleştirmenin konusu da bunlardan faturaya "alacağın belli bir zamanda ödenmemesi halinde belirli bir oranda vade farkı alınacağı" kaydı konulması ile ilgilidir.

Yinelemek gerekirse; Vade farkının tanımı ve hukuki niteliği konusunda da gerek yargı kararları gerekse doktrinde değişik görüşler ortaya konulmuştur.

Kurulca yapılan görüşmelerde vade farkı veresiye veya taksitle satışlarda ilk satış bedeline yani semen'e belirli oranlarda yapılan ilave başka bir anlatımla vade farkı mal ve hizmet satım sözleşmesinde kararlaştırılan veya ticari teamüllere göre vade tarihinden başlayarak fiili ödeme tarihindeki mal ve hizmet bedeline ekleme yapılmak suretiyle semen'in ulaştığı miktarı ifade ettiği kabul edilmiştir.

Burada asıl üzerinde durulması gereken husus yeni fiyat eş söyleyişle yeni bedel kabul edilen vade farkının hukuksal niteliği gereği yukarıda özellikleri açıklanan fatura kapsamında sayılan olağan ve zorunlu unsurlardan olup, olmadığıdır.

Vade farkı başta sözleşme ilişkisi kurulurken kararlaştırılabileceği gibi başta kurulmuş olan sözleşme şartlarına ek olarak, sonradan tarafların müşterek kabulü, yürüyen uygulamalar ya da genel olarak piyasa alışkanlıkları nedeniyle de ortaya çıkabilir.

Bundan çıkan sonuç şu olacaktır. Vade farkının sözleşmede kararlaştırıldığı ya da sonradan sürekli uygulama nedeniyle sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edildiği durumda faturada yer alan kayda ayrıca ihtiyaç bulunmadığından alacaklının talebini TTK.nun 23/2. maddesindeki karineye değil doğrudan sözleşmeye dayandırmak hakkına sahiptir.

Sorun yazılı anlaşma olmaması ve sürekli uygulama bulunmaması halinde sözlü yapılan geçerli akitlerde vade farkının sadece faturada yer alması ve bu kayda muhatabınca sekiz günlük yasal sürede itiraz edilmemesi durumunda ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada her iki kavramın birbiri ile ilişkisini irdelemekte yarar vardır.

c ) Kavramların birbiriyle ilişkisi ve değerlendirilmesi:

Yukarıda fatura ile ilgili açıklamalarda da açıkça ifade edildiği gibi; fatura düzenleyen tacirin TTK.nun 23. maddenin 2. fıkrasındaki karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekmektedir.

Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK.nun 23. maddesinin 2. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. TTK.nun 23/2. maddesi gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.

Kuruldaki tartışmalar sırasında TTK.nun 23/2. maddesi hükmündeki karinenin faturanın olağan içeriği ( mutad münderecatı ) hakkında geçerli olması gerektiği mutad içeriğin ifa ile ilgili hususlarla sınırlı olduğu kabul edilerek faturaya sözleşmeyi değiştiren veya diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtlar konulduğu taktirde olağan ( mutad ) olmayan bu hususlara faturayı alanın süresinde itiraz etmemesi durumunda anılan kayıtlarla sorumlu olmayacağı benimsenmiştir.

Hemen bu karinede yer alan fatura münderecatından maksat nedir? Sorusu akla gelmektedir. Zira Türk Ticaret Kanunu'nda fatura münderecatının ne olduğu ilgili bölümünde de açıklandığı üzere açık olarak düzenlenmiş değildir. Böylesine önemli bir karineye esas teşkil eden fatura münderecatından neyin kastedildiği konusundaki yasal boşluğu Vergi Usul Kanunu'ndaki hükümler gözetilerek doldurulabileceği açıktır. Vergi Usul Kanunu'nun 230. maddesindeki tanımdan yola çıkılarak bu sorunun çözümü, devamla da "İçtihatların birleştirilmesi konusunu teşkil eden vade farkı faturanın zorunlu içeriğinden midir?" Sorusunun cevabını aramak gerekir.

Kurulca; vade farkının mal ve hizmet bedelinin ödenmesi gereken günde ödenmemesi halinde alacağın gecikmesi nedeniyle ulaştığı miktar yani mal veya hizmetin yeni fiyatı olduğu, sonucuna varılmıştır.

Bunun gerekçesi de şudur: yukarıda da açıklandığı üzere fatura da olmazsa olmaz beş unsur mevcuttur ve vade farkı bu unsurlar arasında sayılmamıştır.

Türk Ticaret Kanunu'nun 23/2. maddesinin faturanın olağan içeriği ( mutad münderecatı ) hakkında geçerli olması gerektiği ve bunun ifa ilgili hususlarla sınırlı olduğu uygulamada baskın görüş olarak kabul edilmektedir. Vade farkı kaydı ise ifa aşaması ile ilgili değildir. Burada ifa zamanında ileri sürülse dahi sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların ifa ile ilgili olmadığı açıktır.

Sonuç olarak, faturanın sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğu için TTK.nun 23/2. maddesine göre süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan satılan malın cinsi, veya yapılan işin adedi, türü bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. Faturadaki gecikme halinde vade farkı alınacağına ilişkin kayda itiraz edilmemesi, faturada yer almakla birlikte taraflar arasındaki sözleşmede düzenlenmemiş bir hususa ilişkin kaydın da kabul edildiği anlamına gelmez. Vade farkı kaydının faturanın zorunlu içeriğinden olmayıp, yasal sürede itiraz edilmedi diye kabul edilmesinin ağır bir sonuç doğuracağı; faturadaki vade farkı uygulanır ibaresinin yazılması halinde TTK.nun 23/1. maddesindeki karinenin uygulama alanı bulmayacağı, zira fatura sözleşme olmadığı gibi, faturaya itiraz edilmemesinin de ona sözleşme niteliği vermeyeceği kabul edilmiştir.

VI. SONUÇ :

Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara ( bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir ) ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK.nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durum sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceğine 27.06.2003 tarihli ilk toplantıda üçte iki çoğunlukla karar verildi.

KARŞI OY :

İçtihadı birleştirmenin konusu, sözlü şekilde gerçekleşmiş olan akti ilişkiye dayanılarak düzenlenen faturaya, TTK'nun 23/2 nci maddesine göre, tebliği müteakip sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde faturada yer alan vade farkı uygulamasına dair kaydın, fatura münderecatından sayılıp, sayılmayacağı hususu ile sınırlandırılmıştır.

TTK.'nun 23/1 nci maddesinde ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut menfaat temin etmiş olan tacirden diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise, bunun da faturada gösterilmesini isteyebileceği düzenlenmiş, faturanın tarifini yapan 213 sayılı V.U.K.'nun 229 ncu maddesinde de "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır" denilmiş, aynı yasanın 232 nci maddesinde ise, fatura kullanma zorunluluğu düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu yasal düzenlemelerden faturanın ancak bir ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma halinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına tanzimi gereken, ticari bir belge olduğu açıktır.

TTK.'nun 23/2 nci maddesi "Bir faturayı alan kimse aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa, münderecatını kabul etmiş sayılır" hükmü ile faturanın özellikle tacirler arasında bir ispat vasıtası olduğu ve süresinde itiraz edilmemekle münderecatından sayılan hususlar yönünden düzenleyenin lehine, adına fatura düzenlenen kimsenin aleyhine bir karine oluştuğu kabul edilmiş bulunmaktadır. 15. Hukuk Dairesi ile 11 ve 19 ncu Hukuk Daireleri arasındaki içtihat aykırılığı, vade farkının fatura münderecatından sayılıp, sayılmayacağı noktasında olup, 15. Hukuk Dairesi bu hususu fatura münderecatından saymazken, 11 ve 19 ncu Hukuk Daireleri vade farkını hukuki niteliği itibariyle fatura münderecatından saymakta ve TTK.'nun 23/2 nci maddesi kapsamında kaldığını kabul etmektedirler. Bu durumda halli gereken ilk husus, faturanın unsurlarının nelerden ibaret olduğu ve münderecatından neyin anlaşılması gerektiğinin açıklığa kavuşturulmasıdır.

T.Ticaret Kanunu faturada bulunması gereken zorunlu unsurları göstermemiş ise de, V.U.K.'nun 230 ncu maddesinde asgari zorunlu unsurlar beş bent halinde sıralanmış olup, bunların arasında vade farkından bahsedilmemiştir. Ancak, 4 ncü bentte malın fiyatı da yer almış, böylece fiyatın faturada zorunlu bir unsur olduğu yasal düzenleme ile ifade edilmiştir. Öte yandan, TTK.'nun 23/1 nci maddesinde bedel ödenmiş ise, bununda fatura da gösterileceğinden bahsedilmek suretiyle TTK. yönünden de fiyatın faturada yer alması gerektiği vurgulanmıştır. Esasen, bu yönde ne uygulamada ve ne de doktrinde farklı bir yaklaşım da yoktur. O halde, fiyatın faturada yer alması gereken asli ve zorunlu bir unsur olduğu şüphesiz bulunmaktadır. Bu aşamada fiyat kavramının hukuki tavsifi üzerinde durmak gerekir. İttifakla kabul edildiği gibi fiyat, bir değer ile para birimi arasındaki ilişkidir. Bir başka ifadeyle, alım satım, veya görülen bir iş veya imalat ve yahut da bir menfaat temini bakımından bir şeyin para olarak değerini ifade eder. Fiyatla çok yakın ilişkisi olan, hatta iç içe bulunan vade farkının hukuki niteliği ise, uygulama ve doktrinde farklı görüşlerin oluşmasına neden olmuş, bu kavramın ana para faizi mi, temerrüt faizi mi, cezai şart mı, gecikme zammı mı yoksa malın bedeline eklenen bir öğe, unsur mu olduğu tartışıma konusu yapılmıştır.

Ancak, vade farkını özellikle tacirler arasındaki ilişkilerde, süresinde ödenmeyen mal ve hizmet bedeli dolayısıyla, alıcının faiz dışında ödemek zorunda kaldığı ve sözlü akdin inikadı sırasında taraflarca kararlaştırılmış ek bir miktar olduğunun kabulü gerekir. Kaldı ki, içtihadı birleştirmenin kapsamı dışında kaldığı büyük kurulca kararlaştırılan, taraflar arasında bu konuda sözleşme bulunan veyahut bu konuda teamül olduğu belirlenen hallerde vade farkının bedele ( fiyata ) dahil olduğu hususları çekişmesizdir.

Bu içtihadı birleştirmenin konusunu teşkil eden taraflar arasındaki akdin sözlü olarak gerçekleştirilmiş olması, halinde ise, aktin esaslı unsuru olan semeni ( fiyatı ) tarafların nasıl kararlaştırmış olduğunu ancak kendileri bilebilirler. Ücrete hak kazanan tacir faturayı düzenlerken, semenin belirlenen bir süreden sonra ödenmesi halinde günlük veya bir başka surette ki gecikmeli ödeme halinde, semenin %1, %5'i gibi bir oranla ek bir ödeme yapılacağını faturaya kaydetmiş ve faturayı tebellüğ eden de sekiz gün içinde bu kayda karşı çıkmamış ise, tarafların sözleşmeyi yaparken daha başlangıçta semeni bu şekilde kararlaştırdıklarının, bir başka ifadeyle vade farkı uygulanmasını gerektiren halin oluşması durumunda, fiyatı ilerdeki ödeme durumuna göre tarafların değişir şekilde kararlaştırmış olduklarının kabulü ile vade farkının fiyatın eki, bir unsuru ve hatta fiyattan sayılması gerektiğinde duraksama göstermemek gerekir. Bu durumda da zorunlu bir unsur olarak faturada yer alması gereken ve fatura münderecatından olan fiyatla bütünleşen ve fiyattan sayılan vade farkının da faturaya kaydedilmesi mümkün ve fatura münderecatı kapsamında kalan bir kayıt olduğu benimsenip, TTK.'nun 23/2 nci maddesinin vade farkına yönelik olarak da faturayı düzenleyen tacir lehine bir karine yaratacağı kabul edilmelidir. Böyle bir durumda oluşan bu karinenin aksinin ispat külfeti böyle bir faturayı alıp da süresinde itiraz etmeyen diğer tarafa ait olmalıdır.

Yukarıda ayrıntıları ile belirlenen yasal ve bilimsel esaslara aykırı, Yargıtay'ın ticari ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıkları çözmekle görevli 11 ve 19 ncu Hukuk Daireleri'nin kökleşmiş ve uygulama ile doktrinde benimsenmiş içtihatlarına ters düşen, yasal dayanaktan yoksun sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmiyor ve karşı oy kullanmış bulunuyoruz.

Işıl Ulaş Yurdaer Özdilek Yılmaz Derme
11.H.D. Başkanı 11.H.D. Üyesi 11.H.D. Üyesi
( İmza ) ( İmza ) ( İmza )
Ahmet Özgan Mehmet Kılıç Cumali Demirkaya
11.H.D. Üyesi 11.H.D. Üyesi 11.H.D. Üyesi
Karşıoy

Vade Farkının Yasal Dayanağı :

Vade farkı özellikle yüksek enflasyonun yaşandığı ekonomik konjonktürde, satıcının ( alacaklının ) enflasyonun yıkıcı etkilerinden korunması amacıyla uygulamaya girmiş hukuki bir enstrüman olarak karşımıza çıkmıştır.

Vade farkının yasal dayanağını BK.'nun 182/2. ve 210/1. maddelerinde bulabiliriz. BK.'nun 182/2. maddesine göre "aksine ...sözleşme yoksa satıcı ile alıcı, borçları aynı zamanda ifa etmekle mükelleftir." BK.'nun 210/1. maddesine göre "aksine bir sözleşme mevcut değilse satılan şey alıcının yedine girince semene müstehak olur. Her iki hükümde de akdin kuruluşundan sonra tarafların borçlarını aynı zamanda ifa etmek zorunda oldukları ancak, aksine sözleşme yapılabileceği belirtilmiştir. Satış bedelinin belli bir süre sonra ödeneceği ve ödenmeyen alacak için vade farkı uygulanacağı kararlaştırılmışsa, vade farkı, satış bedeli ile ödeme yapılacak tarih arasındaki bedel farkını ifade etmektedir.

Vade Farkının Koşulları:

Vade farkı istenebilmesi için taraflar arasında bu konuda bir sözleşme bulunması veya taraflar arasında vade farkına ilişkin uygulamanın benimsenmiş olması gerekir.

Vade farkı istenebilmesi için gerekli bu iki koşul yönünden Yargıtay Hukuk Daireleri arasında görüş ayrılığı bulunmamaktadır.

Ancak, uygulamada vade farkı talep etme yollarından biri de bu hususu, düzenlenen faturaya kaydetmek ve faturaya itiraz edilmemesi halinde TTK.'nun 23/2'deki karineden yararlanmak suretiyle bu kayda dayanarak vade farkı istemektir.

Düzenlenen faturada süresinde ödeme yapılmaması halinde vade farkı alınacağına dair bir kaydın bulunması ve bu kayda davalının TTK.'nun 23/2. maddesinde öngörülen sürede itiraz etmemesi durumunda vade farkı istenebilecek midir?

TTK.'nun 23/2. maddesinde, bir faturayı alan kimsenin aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmaması halinde münderecatını kabul etmiş sayılacağı öngörülmüştür. Ancak, vade farkı kaydının bu karineden yararlanabilmesi için fatura münderecatından sayılması gerekir.

Yargıtay Hukuk Daireleri arasında vade farkı alacağına ilişkin kaydın fatura münderecatından sayılıp sayılmayacağı hususunda görüş ayrılığı mevcut olduğundan bu görüş ayrılığı İçtihatların Birleştirilmesinin konusunu oluşturmaktadır.

Bu nedenle öncelikle fatura kavramı ve faturada yer alması gereken kayıtlar üzerinde durmak gerekir.

Fatura Kavramı ve Faturada Bulunması Gereken Kayıtlar:

Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere, emtiayı satan veya işi yapan tacir tarafından müşteriye verilen ticari bir vesikadır.

Faturada yer alması gereken kayıtlar VUK.'nun 230. maddesinde sayılmıştır.

1- Faturanın düzenlenme tarihi, seri ve sıra numarası,

2- Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası,

3- Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası,

4- Malın veya işin, nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı,

5- Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası,

Vade farkı, faturada yer alması gereken zorunlu kayıtlar arasında değildir. Prof. Dr. Oğuz Kürşat Ünal vade farkının fatura münderecatından olduğunu, zira fatura münderecatının sadece zorunlu unsurları değil yazılması mutad ( olağan ) olan kayıtları da kapsayabileceğini, vade farkının faturaya yazılmasının olağan sayılması gerektiğini" kabul etmiştir. ( Fatura ve İspat Kuvveti s.51-52 ).

Prof.Dr. Yaşar Karayalçın "vade farkı konusunda sözleşmede hüküm bulunmaması halinde vade farkını içeren faturaya itiraz edilmemesi durumunda vade farkının sözleşmenin bir unsuru haline geldiğini" kabul etmektedir. ( Sempozyum s.108 ).

Değerlendirme ve Sonuç:

Sonuç olarak; Vade farkı faiz niteliğinde olmayıp, bununla bir malın bedelinin ödeneceği tarihteki değeri belirlenmek istenmektedir. Yani malın bedelinin ödeneceği tarihteki değerini ifade etmektedir.

VUK.'nun 230. maddesinde "malın fiyatı ve tutarı" faturada yer alması gereken zorunlu unsurlar arasında sayıldığından, vade farkı malın bedelinin ödeneceği tarihteki değerini belirleyen bir unsur olduğundan fatura münderecatından sayılır. Bu nedenle vade farkı yer alan faturalara itiraz edilmemesi halinde vade farkı talep hakkı doğar.

Faturada yer alan vade farkı uygulanacağına ilişkin kayıt sözleşme şartlarını değiştirmeye yönelik bir icap olarak da kabul edilebilir. Nitekim, Prof.Dr. Y. Karayalçın, Prof.Dr. E.HIRŞ, Doç.Dr. A.Battal tarafından da savunulan bu görüşe göre, faturayı alan, TTK.'nun 23/3. maddesindeki sekiz günlük sürede itiraz etmemesi halinde fatura düzenleyenin icabını zımmen kabul etmiş sayılır.

Açıklanan nedenlerle, taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmaması ve faturada yer alan vade farkı alınacağına ilişkin kayda TTK.'nun 23. maddesinde öngörülen sekiz günlük sürede itiraz edilmemesi halinde, vade farkı istenebileceği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksi yönde oluşan kararına katılamıyoruz.

Coşkun KOÇAK
19.H.D. Üyesi
( İmza )

Şükrü Saraç
19.H.D. Başkanı
( İmza )

yarx
Old 06-11-2006, 20:19   #3
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

İhtirazi kayıt ile ilgili olarak da BK m113ü incelemenizi tavsiye ederim. Ayrıca banka havalesinin ihtirazi kayda etkisi de düşünülmeli, yalnız ihtirazi kaydı vade farkı için değil faiz için düşünmelisiniz bence.
Aşağıda örnek kararlar yolluyorum.
Saygılar.


T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 1998/5011
K. 1998/5506
T. 18.6.1998
• BORCUN SONA ERMESİ ( İcra Dosyasına Yatırılan Borcun İhtirazi Kayıt Konulmadan Alınması )
• FAİZ HAKKININ SÜKUTU ( Asıl Borcu Alırken İhtirazi Kayıt İleri Sürülmemesi )
• İHTİRAZİ KAYIT ( Asıl Borcu Alırken İleri Sürülmemesinin Faiz Alacağına Etkisi ) )
818/m.113
ÖZET : Asıl borç, icra dosyasına yatırılmak suretiyle sakıt olmuş ve davacı da paranın bir bölümünü alırken faiz hakkında bir ihtirazi kayıt ileri sürmemiş bulunduğundan artık bu faizleri talep edemez. Davacının kalan alacağını dava açıldıktan sonraki bir tarihte icradan almış olması sonuca etkili değildir.

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR : Davacı, davalılar aleyhine açmış olduğu tazminat dosyasında faiz talep etmediğini, ilk davanın kabulle sonuçlanıp kesinleştiğini öne sürerek kesinleşen 334.000.000 TL.nin haksız fiilin işlendiği 17.5.1993 tarihinden itibaren %65 ticari faiz olan 869.400.000 TL.nin dava tarihinden itibaren %65 faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı yetki itirazında bulunmuş esastan ise BK. 113. maddesine göre ilamın infazı için yapılan icra takibinde 17.4.1997 tarihinde teminatın paraya çevrilmesi ile borcun sükuta erdiğini davanın ise 30.5.1997 günü açıldığını bildirerek yersiz davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 421.118.334. TL.nin dava tarihinden yasal faiziyle tahsiline karar verilmiştir. Hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

1- Davacı tarafından davalılar aleyhine açılan dava sonunda verilen hüküm icraya konmuş ve davalı tarafından verilen teminat mektubu 17.4.1997 tarihinde paraya çevrilerek borcun tamamı icra dosyasına yatırılmıştır. Davacı bu tarihte paranın tamamının yatırıldığına muttali olmasına rağmen ve herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin 21.600.000 TL.sini aynı gün almıştır. BK.113. maddesi gereğince asıl borç tediye ile veya sair bir surette sakıt olduğu takdirde feri hakları da sakıt olur. Evvelce işleyen, faizleri talep hakkının mahfuz bulunduğu beyan edilmiş veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz. Olayımızda asıl borç icra dosyasına yatırılmak suretiyle sakıt olmuş ve davalı borcundan kurtulmuş ve davacı da parayı alırken faiz hakkında bir ihtirazi kayıt ileri sürmemiş bulunduğundan artık bu faizleri talep edemez. Davacının kalan alacağını dava tarihi olan 30.5.1997 tarihinden sonra 4.6.1997 günü icradan almış olması sonuca etkili değildir. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirir.

2- Bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Birinci bent gereğince temyiz olunan kararın davalılar yararına ( BOZULMASINA ), ikinci bentte açıklanan nedenle davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 18.6.1998 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/8796
K. 2005/2667
T. 14.3.2005
• MENFİ TESPİT DAVASI ( Asıl Alacağın İhtirazi Kayıtsız Alındığı Ve Fer'i Borçların Son Bulduğunun Kabulü İçin Borcun Aslının Ödenmesi Sırasında Alacaklı İhtirazi Kayıt İleri Sürebilecek Durumda Olması Gereği )
• İSTİRDAT DAVASI ( Haciz Tehdidi Altında Haksız Olarak Alınan Para - Alacaklı İhtirazi Kayıt İleri Sürebilecek Durumda Değilse Borçlunun Fer'i Borçlardan Kurtulma Olanağı Olmadığı )
• İHTİRAZİ KAYIT ( Menfi Tesbit/İstirdat Davası - Asıl Alacağın İhtirazi Kayıtsız Alındığı Ve Fer'i Borçların Son Bulduğunun Kabulü İçin Borcun Aslının Ödenmesi Sırasında Alacaklı İhtirazi Kayıt İleri Sürebilecek Durumda Olması Gereği )
• FER’İ BORÇ ( Menfi Tesbit/İstirdat Davası - Alacaklı İhtirazi Kayıt İleri Sürebilecek Durumda Değilse Borçlunun Fer'i Borçlardan Kurtulma Olanağı Olmadığı )
818/m. 84, 113
ÖZET : Dava, haciz tehdidi altında haksız olarak alınan paranın faiziyle istirdatı ve borçlu olunmadığının tespiti talebine ilişkindir. Bir borcun aslının ödenmesi durumunda fer'i borçların son bulduğunun kabulü için borcun aslının ödenmesi anında alacaklının ihtirazi kayıt ileri sürebilecek durumda olması gerekir. Alacaklı ihtirazi kayıt ileri sürebilecek durumda değilse, borçlunun fer'i borçlardan kurtulma olanağı yoktur.

DAVA : Taraflar arasındaki menfi tesbit-istirdat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı Y. Ltd. Şti.'ne verdiği 30.07.2001 vade tarihli 578.459.927.-TL bedelli bononun ciro yoluyla davalı şirkete geçtiğini ve senet bedelinin 28.09.2001 tarihinde davalı şirketin Y. Bankası'ndaki hesabına havale edildiğini, buna rağmen aleyhlerine takibe geçtiğini ve haciz baskısı altında kalmaları nedeniyle 250.000.000.- TL ödediklerini iddia ederek müvekkilinden haksız olarak alınan 250.000.000.- TL' nın ödeme tarihinden itibaren ticari faiziyle istirdadına, borçlu olmadıklarının tespitine ve % 40 tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, İcra tetkik mercii hakimliğinin görevli olduğunu ve vade tarihinden çok sonra yapılan tahsilatın B.K.'nun 84. maddesi kapsamında öncelikle faiz ve fer'ilerine mahsup edildiğini, dolayısıyla takip sırasında davacının borçlu olduğunu, haricen alınan 250.000.000.-TL'nın takip dosyasına bildirildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre takip ve dava konusu bononun 30.07.2001 vade tarihli olduğu ve karşılığının 28.09.2001 tarihinde ödendiği, davalı vekili her ne kadar takip tarihine kadarki sürede işleyen faizler olup, B.K.'nun 84. maddesi gereği ödemelerin mahsup edildiğini belirtmiş ise de, B.K.'nun 113. maddesi uyarınca borç ortadan kalktığından fer'i hakların da kural olarak ortadan kalkacağı hüküm altına alınmış olmakla takip tarihinde davacının herhangi bir borcunun bulunmadığı ve icra tehdidi altında 250.000.000.-TL'nın haksız olarak alındığı anlaşılmış olmakla davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacı tarafından İcra takibi sırasında haricen ödenen 250.000.000.-TL'nın ödeme tarihi olan 05.06.2002 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanarak davalıdan alınarak davacıya verilmesine, takipteki alacak miktarı üzerinden % 40 tazminatın davalıdan tahsiline dair verilen hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Bir borcun ödenmesi durumunda faiz gibi fer'i nitelikteki edimler bakımından borçtan kurtulunması için alacaklının borcun aslının ödenmesi anında ihtirazi kayıt ( ön koşul ) ileri sürebilecek durumda olması gerekir. Alacaklı ihtirazi kayıt ileri sürebilecek konumda değilse banka ya da havale gibi ödemelerde iradesini belirleyecek halde bulunmadığı takdirde fer'i borçlardan kurtulma olanağı yoktur. Havalenin geldiği ya da bankaca borcun ödendiği alacaklıya bildirildiği takdirde makul görülebilecek süreden yararlanılması mümkündür. Somut olayda ödeme bankaya yapılmış ve hesaba geçmiştir. Hesaptaki bu hareketin ne zaman öğrenildiği konusu üzerinde durulmaksızın yazılı biçimde eksik inceleme sonucu verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle BOZULMASINA, bozma biçimine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 14.03.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

yarx
Old 06-11-2006, 20:31   #4
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 1988/6155
K. 1989/3326
T. 1.6.1989
• ŞİRKETİ TEMSİLE YETKİLİ OLMAYAN YÖNETİM KURULU ÜYESİNİN YAPTIĞI İŞLEM ( Şirketin Benimsemesi Halinde Kendisini Bağlaması )
• YETKİSİZ TEMSİL ( Buna Rağmen Şirketin Yapılan İşlemi Benimsemesi )
6762/m.321
ÖZET : Şirket, kendisini temsile yetkili olmayan yönetim kurulu üyesinin yaptığı işlemi benimserse bu işlem sirketi bağlayacaktır.

DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Adana 3. Asliye Hukuk Hakimliği`nce verilen 10.5.1988 tarih ve 264-481 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili; müvekkilinin davalıya satıp teslim ettiği kerestelerden bakiye 1.070.700 lira alacağının ihtara rağmen ödenmediğini ileri sürerek bu meblağın ticari faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, temsil edilen kerestelerin 55.832 metreküpünün bozuk çıkması nedeniyle davacı ile mutabakat temin edilip bu miktar için hesaplanan 1.060.808 lirasının tenzili sonucu hesaplanan bakiye borç için davacıya bonolar verilip borcun tamamının ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece davalının savunmasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar davalının temyizi üzerine Dairemizin 5.12.1985 gün ve 1985/6787 - 6734 sayılı ilamı ile davalının savunmasına dayanak yaptığı belgelerdeki imzalar hakkında davacının beyanı alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.

Bozmaya uyan mahkemece davalının dayandığı hesap cetveli ve senet çıkış bordrosundaki imzaların davacı şirket yetkilisine ait olmadığı, davalının ayıplı çıkan keresteler ile ilgili bir işlem yapmadığı ve iade edildiğini kanıtlayamadığı gerekçesiyle 1.070.700 liranın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

Mahkemece uyulan bozma ilamında, davalının dayandığı tarihsiz hesap cetveli ve 4.4.1983 tarihli senet çıkış bordrosundaki imzalar hakkında davacının beyan ve savunmaları alınarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Davacı şirket ortağı N.G., söz konusu belgelerdeki imzaların kendisine ait olduğunu kabul etmiş, davalı da buna bir itirazda bulunmamıştır. Mahkemece şirket yetkilisi olmayan N.G.`ün imzaladığı hesap cetvelinin davacı şirketi bağlamayacağından hareketle davanın kabulüne karar verilmiştir. Gerçekten de Adana Ticaret Odasının 8.7.1986 tarihli yazısında davacı şirketi temsil ve ilzama yetkili kişinin N.G. olduğu bildirilmiştir. Ancak aynı yazıdan, N.G.ün de davacı şirketin yönetim kurulu üyesi olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar N.G., şirketi temsil ve ilzama yetkili değilse de, şirketle ilgili bir kısım evrakı imzalamıştır. Nitekim imzaladığı 4.4.1983 tarihli senet çıkış bordrosundaki senetler şirket tarafından alınmış ve benimsenmiştir. Böylelikle davalı ile olan ilişki nedeniyle düzenlenen senetlerin şirketçe alınmış olması, N.G.`ün yaptığı işlemin şirket tarafından da benimsendiği anlamına gelmektedir. Bunun sonucu olarak N.G.`ün imzaladığı tarihsiz hesap cetveli de şirketi bağlayacaktır.

Bu durumda tarihsiz hesap cetveli ile belirlenen bakiye borç için senetler verildiği ve bu senetlerin şirketçe benimsendiği nazara alınarak davalının başkaca borcunun bulunmadığının kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün, temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
avukat ile doktorun farkı obaykan Konumuz : Hukukçular 98 01-01-2012 13:01
senette müracaat hakkı ve vade HEATHER Meslektaşların Soruları 7 20-12-2006 15:33
BK 55 ile BK 100 farkı... burhannew Hukuk Soruları Arşivi 12 16-07-2006 21:50
Vade Farkı - Kur Farkı - İcra Takibi - İtirazın İptali Av. Hulusi Metin Meslektaşların Soruları 10 03-06-2002 12:08
Av.Vek.Ücretinde Vade Farkı Mı?, Tem.Faizi Mi? terazi Meslektaşların Soruları 3 02-06-2002 01:00


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06020808 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.