Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Savaş Hukuku

Yanıt
Old 14-07-2006, 18:04   #1
ahmetsacit

 
Varsayılan Savaş Hukuku

Uluslararası hukukta insan haklarına ilişkin sözleşmelere imza atan ülkeler savaş hukukuna uyma konusunda bu sözleşmelerin hepsini ihlal ediyorlar.Kadın çocuk demeden siviller katlediliyor. Ayrıca sözleşmeler insan haklarına korumaya yönelik bağlayıcılığı olan ve devletlere kurulan mahkemelerle ceza verme yetkisi tanımaktadır, ancak sözkonusu ülkelere yaptırım da verilmiyor.Acaba biz kendimizi mi kandırıyoruz, ülkemiz AİHM mahkemesinden devamlı ceza alırken, niye bu ülkelere hukuki bir yaptırım verilmiyor?Ortada bir eşitsizlik yok mu?
Old 17-07-2006, 14:20   #2
AV.SERTANn

 
Varsayılan

Karar mekanızmasına doğrudan ve neredeyse tekel bir biçimde etki eden ülke(ülkeler) aynı zamanda sözleşmeyi sürekli ihlal eden ülke(ülkeler)olunca bunun sonucu olarak müeyyide uygulanması da söz konusu olmuyor.
Old 17-07-2006, 15:30   #3
Av.Sever Köz

 
Olumsuz altını olan

Bir ülke iki askeri esir alındı diye işgali haklı görüyor kendinde...

Başka bir ülke (örn.Türkiye) aynı çözüm yoluna gitse, ve olaya en ufak bir müdahalesi olsa, "ağır insan hakkı ihlalleri"nin yaşandığı yankılanır her yerde...


altını olan (karar mekanizmasına etkili ülke!!) kuralı koyar..
Old 18-07-2006, 09:30   #4
lawyerpiskin

 
Varsayılan

Sayın Av.Sever Köz biliyorsunuz ki bizim Irak'taki askerlerimizin kafalarına çuval geçirildi ve gerek askerlerimizin gerekse Türk milletinin dünya konjöktüründeki değeri ve onuru derin yaralar aldı. Buna karşılık sayın! Blair'da mills güçleri kınıyorum demekle yetindi.Bizim basiretli devlet adamlarımız da bi kaç ay sonraki Londra Metrosundaki patlamayıda eshefle kınadığını ve yardım elini uzattığını söyledi yani sonuç olarak çok beğendiği İslam Hukukunda yeralan kısas ilkelerini maalesef uygulamaktan utandı ama kendi halkına dayatmaya hala utanmıyor
Old 18-07-2006, 15:33   #5
Av.Sever Köz

 
Varsayılan

Sayın ahmetsacit'e katılmamak elde değil, ama Av.Sertann'a da..

90'lı yılların başında çevrilmiş bir film vardır, Yağmurdan Önce..

İki kurşunla anlatır Bosna-Hersek Savaşını.. Kanınız donar yaşanan vahşet karşısında..

Mevzubahis olan iki asker, 5 sivil değil, binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce masumun katledilişidir. Failleri de hala yakalanmamıştır..

Alın size işte insan hakkı ihlalleri...

Failleri belirsiz mi?

Failleri Kayıp mı?

Faiileri Haklı mı?

Altını olan, refah seviyesi yüksek, medeniyette ileri ülkeler ne yazık ki insan hakkı ihlallerinde de açık ara öndeler...


Kimin karşısında ne kadar mücadele edilebilinir?...


Önceleri Bulgaristandaki Türkler, Türkiyedeki Kürtlerdi... azınlık sorunu Türkiye için..

(Her yaşadığınız olayda fail de olabilirsiniz mağdur da)


Kimin karşısında ne kadar mücadele edilebilinir?...


Yönetim zor zenaat..

İnsan Yönetimi en zor zenaat..

Dünyada 5 milyar insan var...

Yöneten yönetilen ayrımı, ezen ezilen ayırımı her zaman olacak.. Aradaki menfaat çatışması yüzünden...

Bu ayırımı anayasa hukukçuları daha iyi bilirler... Mesele bu menfaat dengesinin mümkün mertebe iyi korunması meselesidir... Çaba bu dengeyi korumaya yönelik olmalıdır.. Ve tabi ki bu çaba hiçbir zaman ne eksik ne de fazla olmalıdır..

Tabi bunların yanında bir yönetici olarak iyi bir diplomat, iyi bir siyasi ve de iyi bir lider özelliklerine haiz olmalısınız.. Yönetici olma şansınız yok ise bu özellikleri olan adayları seçmelisiniz..

Altın Anahtar siz, biz hepimiziz.. Teker teker neler yapılabilinir? Bu ayrı bir tartışma konusu ve fakat bağlantılı.. Hiçbir şey yapılamazsa eğitime destek olunur, insanlar teşvik edilir vs..

(Ne var ki, okuma yazma oranının oldukça düşük olduğu bir ülkede -ve beraberinde dünyada- çok fazla şeyin değişmesi ve çok fazla yol alınması gerektiğinin bilincinde olarak..)



Saygılarımla...
Old 18-07-2006, 15:37   #6
Av.Sever Köz

 
Çözüm Altın Anahtar

Sayın ahmetsacit'e katılmamak elde değil, ama Av.Sertann'a da..

90'lı yılların başında çevrilmiş bir film vardır, Yağmurdan Önce..

İki kurşunla anlatır Bosna-Hersek Savaşını.. Kanınız donar yaşanan vahşet karşısında..

Mevzubahis olan iki asker, 5 sivil değil, binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce masumun katledilişidir. Failleri de hala yakalanmamıştır..

Alın size işte insan hakkı ihlalleri...

Failleri belirsiz mi?

Failleri Kayıp mı?

Faiileri Haklı mı?

Altını olan, refah seviyesi yüksek, medeniyette ileri ülkeler ne yazık ki insan hakkı ihlallerinde de açık ara öndeler...


Kimin karşısında ne kadar mücadele edilebilinir?...


Önceleri Bulgaristandaki Türkler, Türkiyedeki Kürtlerdi... azınlık sorunu Türkiye için..

(Her yaşadığınız olayda fail de olabilirsiniz mağdur da)


Kimin karşısında ne kadar mücadele edilebilinir?...


Yönetim zor zenaat..

İnsan Yönetimi en zor zenaat..

Dünyada 5 milyar insan var...

Yöneten yönetilen ayrımı, ezen ezilen ayırımı her zaman olacak.. Aradaki menfaat çatışması yüzünden...

Bu ayırımı anayasa hukukçuları daha iyi bilirler... Mesele bu menfaat dengesinin mümkün mertebe iyi korunması meselesidir... Çaba bu dengeyi korumaya yönelik olmalıdır.. Ve tabi ki bu çaba hiçbir zaman ne eksik ne de fazla olmalıdır..

Tabi bunların yanında bir yönetici olarak iyi bir diplomat, iyi bir siyasi ve de iyi bir lider özelliklerine haiz olmalısınız.. Yönetici olma şansınız yok ise bu özellikleri olan adayları seçmelisiniz..

Altın Anahtar siz, biz hepimiziz.. Teker teker neler yapılabilinir? Bu ayrı bir tartışma konusu ve fakat bağlantılı.. Hiçbir şey yapılamazsa eğitime destek olunur, insanlar teşvik edilir vs..

(Ne var ki, okuma yazma oranının oldukça düşük olduğu bir ülkede -ve beraberinde dünyada- çok fazla şeyin değişmesi ve çok fazla yol alınması gerektiğinin bilincinde olarak..)



Saygılarımla...
Old 18-07-2006, 16:55   #7
Av.Sever Köz

 
Önemli Bu arada

Bu arada Dünya'da;



Barış hep bir istisna (dır) olmuştur ....



Hükmünü sürdürense Savaş....
Old 19-07-2006, 16:19   #8
hukukçu42

 
Varsayılan

Savaş elbette ki istenilen bir şey değildir. Keşke her yerde barış, hoşgörü olsa. Ama insanın olduğu yerde savaşlar da kaçınılmazdır.

Ancak savaşın da bir hukuku vardır. Kafanıza estiği zaman bağımsız bir ülke sınırlarını ihlal edip sivilleri öldüremezsiniz. Çocukları, bebekleri katledemezsiniz, kadınlara kızlara tecavüz edemezsiniz, ülkenin alt yapısını tahrip edip halkı susuz bırakamazsınız.

Ama bugün Filistin'de, Lübnan'da, Çeçenistan'da, dün Bosna'da savaş adı altında masum insanlara yapılmayan kalmamıştır.

"Delikli demir icat edildi mertlik bozuldu"
Old 20-07-2006, 08:22   #9
lawyerpiskin

 
Varsayılan

Hukukçu42 arkadaşımıza katılıyorum, elbette ki savaşın bir hukuku olacak ama niye bunu delik demirle tasnifledi onu anlayabilmiş değilim biraz daha açık olursa sevinirim.
Old 20-07-2006, 10:59   #10
hukukçu42

 
Varsayılan

Sn. Lawyerpiskin;

tüfek icad oldu mertlik bozuldu,
gayrı kılıç kında paslanmalıdır."

şeklinde olan laf Köroğlu'na aitir. Bolu beyi'nde geçer.

Çok eski yıllarda Bolu Beyi diye ün salan kişi çok zalim imiş..Astığı astık,
kestiği kestik.. Vergilerde çok ağırmış, karşı gelen kırbaçlanır, hapse
atılırmış. Ancak Ruşen Ali diye bir yiğit varmış. Sonradan adına Köroğlu
denmiş.
İşte bu yiğit kişi, yani Köroğlu, Bolu beyinin yaptığı zulume dur demek için
isyan etmiş dağa çıkmış.
Bolu Beyi’ne de haber salmış:
“Benden selam olsun Bolu beyine,
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır” diye nam salmış.
Köroğlu, zulüm görenlerin koruyucusu olmuş, onlara kol kanat germiş. Ancak
bu durum Bolu beyinin hoşuna gitmemiş.
Sonra Boyu beyi adamlarını gönderip Köroğlu’nu vurdurmuş.
Ancak daha önce masum halka yaptığı gibi Bolu Beyinin adamları da
Köroğlu’nun kılıcına karşı kalleşçe silah çekip o zamanki tabiriyle delikli
demir ile Köroğlu’nu vurmuşlar.
İşte bunun üzerine Köroğlu’nun “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” diye
haykırdığı ve tepkisini böyle dışa vurduğu söylenir.

Sözün, günümüz savaşlarına çok uygun olduğunu düşündüğüm için ifade etmek istedim.
Old 20-07-2006, 11:58   #11
lawyerpiskin

 
Varsayılan

Evet sevgili Hukukçu42 anlıyorum ama siz bence bu savaş hukuku meselesine politik yaklaşıyorsunuz- tıpkı benim gibi- ama bizim amacımız burada hukuki olarak savaşı konuşmak olmalı, lütfen beni de tahrik ediyorsunuz(!)
Old 20-07-2006, 16:45   #12
hukukçu42

 
Varsayılan

Konuya politik olarak yaklaşma gayretim olmadı ama savaşların nedenleri hep politik çıkarlara dayandığı için biraz da politik davranmış olabilirim.

Ama bu konuda daha hukuki bir inceleme görmek isterseniz:
Alıntı:
Savaş suçlarının diğer grubu savaş yasaları ve örf adet kurallarının ihlali başlığı altında toplanabilir. Bu gruba giren savaş suçlarının temeli 1907 La Hey Sözleşmeleri, Nuremberg Mahkemesi Statüsü ve Uluslararası Askeri Ceza Mahkemeleri’nin yargı kararlarına dayanmaktadır. Bu kategoriye dahil edilen savaş suçu teşkil eden eylemlerden bazıları şu şekilde belirtilebilir: zehirli silah, gaz ya da gereksiz acıya neden olan silah kullanma, askeri gereklilikle bağdaşmayan nitelikte şehirlerin, kasabaların veya köylerin yok edilmesi, savunmasız kasaba, köy, yerleşim yeri veya binalara saldırılması ya da bombalanması, dini, hayır, eğitim, sanat ve bilimlere adanmış kurumlara, tarihi yerler ve bilim ve sanat eserlerine zarar verilmesi, yok edilmesi veya el konulması, kamu veya özel mülkün yağmalanması vb.[22] Savaşta kullanılacak silah ve savaş yöntemlerine ilişkin olan bu eylemlere ek olarak, savaş yasaları ve örf ve adet kurallarına dahil edilebilecek Cenevre Sözleşmeleri Ortak 3. maddesi ve 1977 Protokolleri de burada belirtilmesi gereken önemli düzenlemelerdir.
Eski Yugoslavya Savaş Suçluları Mahkemesi Statüsü 3. maddesinde, savaş yasaları ve örf adet kurallarının ihlali başlığı altında yukarıda belirtilen eylemler aynen Mahkeme’nin yargı yetkisine dahil edilmiştir. Statünün 3. maddesindeki düzenlemenin temelini 1907 La Hey Sözleşmelerinin oluşturduğu açıktır ve bu durum Mahkemenin Statüsüne ilişkin gerekçede de net bir şekilde belirtilmiştir[23].
Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü, savaş yasaları ve diğer örf adet kuralları ihlalini uluslararası silahlı çatışmalara uygulanacak kurallar ve ulusal silahlı çatışmalara uygulanacak kurallar olarak ayrı ayrı düzenlemiştir. Uluslararası silahlı çatışmalara ilişkin düzenlemeler daha detaylıdır[24].
Yugoslavya ve Ruanda Savaş Suçluları Mahkemeleri’nin Statü ve uygulamalarından da bilindiği üzere, savaş suçları, soykırım suçu ve insanlığa karşı işlenilen suçlar, her iki mahkemenin de maddi yargılama yetkisi altında bulunmakta ve uluslararası ceza hukukunda en ağır ihlaller olarak kabul edilmektedir[25]. Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü ile Yugoslavya ve Ruanda Savaş Suçluları Mahkemeleri Statüleri arasındaki en önemli farklılık, Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün saldırı suçları hakkında da yargı yetkisini içermesidir. Uluslararası ceza hukuku bakımından, bu şekilde bir düzenlemenin yapılması, uluslararası toplumca büyük bir gelişme olarak kabul edilmelidir. Saldırı suçlarının Mahkeme’nin yargı yetkisinin dışında tutulması, en ağır uluslararası suçu (the supreme international crime) işleyen veya bu suçlardan dolayı cezai sorumluluğu olması gereken bireylere dokunulmazlık verilmiş olması anlamına gelirdi[26]. Nuremberg Mahkemesi uygulamalarından günümüze kadar, bir savaşın başlatılması diğer bir ifadeyle bir saldırı suçunun işlenmesi uluslararası bir suç olarak tarif edilmiş, bir ulusal hak olarak görülmemiştir[27]. Eğer saldırı suçu Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisi dışında tutulmuş olsaydı, uluslararası toplum uluslararası ceza hukuku uygulamalarından bir adım geriye gitmiş olurdu[28].
Ne yazık ki, Uluslararası Ceza Mahkemesinin saldırı suçlarına yönelik olarak yargı yetkisine sahip olması Statü’nün madde 5 (2) hükmünde belirtilen koşulun gerçekleşmesine bağlanmıştır. Buna göre, Statünün 121 ve 123. maddelerine uygun olarak kabul edilecek, saldırı suçunu tanımlayan ve uygulanma koşullarını belirleyen bir hükmün Statü’de yer alması gerekecektir. Söz konusu hükmün Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın ilgili hükümleriyle uyum içerisinde olması aranacaktır. Bu düzenlemeden de kolaylıkla anlaşılacağı üzere, Uluslararası Ceza Mahkemesi saldırı suçu üzerinde, uluslararası toplumun suçun tanımı ve uygulanma koşulları konularında bir uzlaşmaya varması durumunda yargı yetkisine sahip olacaktır[29]. Böyle bir koşulun varolmasının temel nedeni, bir devlet tarafından saldırı yapılıp yapılmadığını kararlaştırmaya tek yetkili organ olan Güvenlik Konseyi ile saldırı suçu arasındaki ilişkidir. Bundan dolayıdır ki, Statünün 2. maddesinde belirtildiği üzere, saldırı suçunun tanımlanması ve koşulları ile ilgili problemlerin çözülmesi için, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Güvenlik Konseyi arasındaki ilişkinin bir antlaşma çerçevesinde net bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir[30].
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin maddi yargı yetkisi bir çok açıdan eleştirilebilmekle beraber, özellikle nükleer silahların kullanımı veya kullanılma tehdidi, gözü kör edici lazer silahlarının ve diğer kitle imha silahlarının kullanımının savaş suçları başlığı altında düzenlenmemiş olması ve Mahkeme’nin bu konularda yargı yetkisine sahip olmaması bu eleştirilerin belli başlıları olarak belirtilmelidir. Özellikle, nükleer silahların kullanımı konusunda Mahkeme’nin yargı yetkisinin olmaması, hukuk kurallarının uygulanması bakımından adil olmayan bazı sonuçların doğmasına neden olacaktır. Örneğin, bir kimse zehirli bir ok veya av tüfeği kurşunu ile bir şahsı öldürse Uluslararası Ceza Mahkemesi savaş suçu adı altında yargılama yetisine sahip olurken, nükleer silah kullanımı sonucu binlerce sivil halkın ölümüne yol açmak Mahkeme’nin yargı yetkisinin dışında kalacaktır[31]. Böyle bir durumun uluslararası ceza hukuku bakımından açıklanması mümkün değildir. Ancak, her ne olursa olsun Statü’nün bazı eksikliklerine rağmen, uluslararası toplumca atılan büyük bir adım olduğu ve zaman içerisinde bunların tek tek giderileceği unutulmamalıdır.



Makalenin tam metnini okumak isteyen arkadaşlar için :

http://www.usak.org.uk/junction.asp?docID=348&ln=TR
Old 20-07-2006, 23:02   #13
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
...ülkemiz AİHM mahkemesinden devamlı ceza alırken, niye bu ülkelere hukuki bir yaptırım verilmiyor?Ortada bir eşitsizlik yok mu?

Türkiyenin bazı konularda AİHM tarafından haksız bulunup tazminat ödemek zorunda bırakılmasının 'savaş hukuku' ile olan bağlantısını bir türlü çıkaramadım. Birisi çıkıp açıklarsa memnun olurum.

Saygılarımla
Old 21-07-2006, 01:35   #14
Ayşen GÜLER

 
Varsayılan

Sn Gemici,

Savaşları başlatan ülkelerin AİHS'ne üye olup olmamalarına bakılarak,ihlallerin müeyyidelerinin uygulanmasında eşitsizlik yapılıp yapılmadığının (ki savaş hukukunun içeriği kuşkusuz insan haklarını korumaktadır ve her savaş bin ihlal..) görülebilecek olması,ülkemizin ihlallerine verilen cezalarla savaş hukuku arasındaki görebildiğim en basit bağ.Ama "savaş hukuku" ifadesinin kullanılması konusunda buna rağmen sizle hemfikirim.

Ancak örneğin ABD AİHS'ne taraf değil bildiğim kadarıyla..Bu durumda sanırım politik bağları tartışıyoruz(m) .Konuyla ilgili ve bilgili olanlar hukuki süreçlere değinirler umarım.. Mesela BM'in konuyla ilgili ihlallerde ne yaptığı(bir şey yapmadığı ortada da) ne yapması gerektiği ve tüm bu gerçeklikte ne yapmamız gerektiği....

saygılar..
Old 21-07-2006, 08:15   #15
lawyerpiskin

 
Varsayılan

Öncelikle Hukukçu42 size çok teşekkür ederim gerçekten de savaşlar genel de politik sebeplerden meydana geliyor lakin bu savaşlar sırasında oluşacak ihlaller ile ilgili konuşmak bana göre daha elverişli. Örneğin savaş suçluları diye bir kavram var, bu kavram hakkında beni bilgilendirirseniz çok sevinirim( gerçi ben Prof Dr. Hüseyin Pazarcı hocamızın Uluslararası Hukuk kitabından biraz baktım ama pratikte prosüdürler nedir bir fikrim yok desem yeridir). Savaş hukuku öğrendiğim kadarıyla çok çeşitli bir kavram ne yazı ki Türkiye'deki hukukçularda bu konuda yoğunlaşmış değiller sanırım.
Old 21-07-2006, 14:01   #16
hukukçu42

 
Varsayılan

Sn. Lawyerpiskin;

Alıntı:
bu savaşlar sırasında oluşacak ihlaller ile ilgili konuşmak bana göre daha elverişli. Örneğin savaş suçluları diye bir kavram var, bu kavram hakkında beni bilgilendirirseniz çok sevinirim

Savaş suçlarının neler olduğu konusunda oldukça faydalı bir makale var. Ben okudum sizin dediğiniz gibi Savaş suçları kavramını, nelerin savaş suçu sayılacağını hukuki zeminde değerlendirilmesi yapılmış. Umarım sizin sorunuz için de güzel bir cevap olur.


Alıntı:
"Uluslararası insancıl hukukun kurallarını ihlal eden silahlı kuvvetlerin her bir üyesi ceza ya da disiplinle ilgili şartlara uyarınca yargılanabileceğini bilmelidir."
Alman Ordusunun Müşterek Hizmet Kuralları, (Zdv) 15/2, Ağustos 1992.
Savaş suçları, Orta Çağdan beri ulusal mahkemeler tarafından cezalandırılabilmiştir. Savaş suçlarının ilk kez kapsamlı bir kanun halinde toplanması, Amerikan İç Savaşı sırasında Başkan Lincoln tarafından 1863´de çıkarılan Lieber Kuralları´nda gerçekleştirildi. O tarihten bu yana 1907 tarihli IV nolu La Haye Sözleşmesi ve onun yönetmelikleri, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri ve onların 1977 tarihli protokolleri de dahil olmak üzere pek çok uluslararası insancıl hukuk sözleşmesi hazırlanmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü´nün (Tüzük) 8. Maddesi bu anlaşmalarda ve uluslararası örf ve adet hukukunda tanımlanmış uluslararası silahlı çatışma esnasında işlenen savaş suçlarının büyük bir bölümü üzerinde Uluslararası Ceza Mahkemesi´ne (UCM) yetki verir. Bu iç savaşlar gibi günümüzün en yaygın çatışmaları olan uluslararası olmayan silahlı çatışmalarda işlenmiş savaş suçlarını yargılama yetkisinin de Uluslararası Ceza Mahkemesi´ne verilmesi yoluyla uluslararası hukuktaki en son gelişmeleri de teyit etmektedir. İnsanlığa karşı suçlardan farklı olarak bir savaş suçu tek, ayrı, dağınık ya da rasgele bir eylem olabilir. Bu eylemlerin yaygın ve sistematik olmasına yönelik herhangi bir koşul yoktur.
Tüzüğün kapsamındaki uluslararası silahlı çatışmalar sırasında işlenen savaş suçları nelerdir?
Bu savaş suçları iki ana kategoriye ayrılır. Birincisi, Uluslararası Ceza Mahkemesi 1949 Cenevre Sözleşmeleri´nin dördünün ağır ihlalleriyle suçlanan kişileri yargılayabilir. Bunlar yaralı askerler, yaralı ya da deniz kazasına uğrayan denizciler, savaş esirleri ve işgal altındaki topraklardaki siviller dahil olmak üzere Cenevre Sözleşmeleri tarafından korunan kişilere karşı işlendiğinde şu eylemlerini içerir; kasten öldürme, biyolojik deneyler yapmayı da kapsayan işkence ya da insanlık dışı muamele, kasten dayanılmaz acıya maruz bırakma ya da vücuda veya sağlığa ciddi zarar verme; kanunsuz ve nedensiz bir şekilde ve askeri zorunluluklarla meşrulaştırılamayacak şekilde geniş çapta tahrip etme ve mülke el koyma; savaş esirlerini ya da korunan diğer kişileri düşman devletin silahlı kuvvetlerinde hizmet vermeye zorlama; savaş esirlerini ya da korunan diğer kişileri adil ve kurallara uygun yargılanma hakkından kasıtlı olarak mahrum bakma; hukuk dışı bir şekilde sınır dışı ya da transfer etme ya da kanundışı bir şekilde hapsetme; rehin alma.
İkinci olarak Mahkeme, La Haye yönetmeliklerinde ve Cenevre Sözleşmeleri´nin I nolu Protokolünde ve uluslararası örf ve adet hukukunda tanımlanmış ihlalleri de içerecek şekilde uluslararası insancıl hukukun diğer ihlallerinin büyük bir kısmı üzerinde yargılama yetkisine sahiptir. Bunlar şunları içermektedir:
- Doğrudan sivil nüfusa, sivil eşyalarına, insani yardıma ya da barış koruyucu misyonların yanı sıra sağlayacağı önceden tahmin edilen somut ve doğrudan doğruya askeri avantaja oranla aşırı bir şekilde sivil hedeflere zarar vereceği ya da sivilleri yaralayacağı ya da rastlantısal olarak can kaybına yol açacağı bilinen saldırılar da dahil olmak üzere sivillere yönelik yasaklanmış saldırılar; Kızılhaç ve Kızılay amblemlerini taşıyan binalara, malzemelere, tıp birimlerine, ulaşım araçlarına ve kişilere karşı saldırılar; ve askeri hedef olmayan din, eğitim, sanat, bilim ya da hayır amaçlarıyla kullanılan binalara, tarihi anıtlara ve hastanelere saldırılar;
- Teslim olmuş askerleri öldürmek ya da yaralamak; uzuv keserek fiziksel olarak sakat bırakmak; kişinin ölüme sebebiyet verecek ya da onun sağlığını ciddi biçimde tehlikeye atacak tıbbi olarak meşrulaştırılamayacak ve kişinin çıkarları doğrultusunda yapılmayan tıbbi ya da bilimsel deneyler gerçekleştirmek; kişinin onuruna yönelik saldırı, özellikle de onur kırıcı ve aşağılayıcı muamele; tecavüz ve cinsel şiddetin diğer biçimleri ve insanları kalkan olarak kullanmak gibi savunmasız kişilere zarar verme;
- Ateşkes bayrağını, BM ya da düşman işaretini ya da Kızılhaç ve Kızılay amblemlerini kötüye kullanmak; esir alınmayacağını bildirmek; askeri gerekliliklerle meşrulaştırmadıkça düşman mülklerini yağmalama, yok etme ya da zaptetme; zehir ya da zehirli silahlar, belirli gazları, vücutta parçalanan kurşunları ve yapılacak bir değişiklikle tüzüğe eklenecek diğer silahlar gibi yasaklanmış silahları kullanmak; bir savaş yöntemi olarak sivilleri kasten aç bırakmak ya da ulusal silahlı kuvvetlere 15 yaşından küçük çocukları almak ya da onları silahlı çatışmalara aktif bir şekilde katarak kullanmak gibi bazı yasaklanmış savaş yöntemleri;
- İşgalciler tarafından işgal ettikleri topraklara kendi sivil nüfuslarının dolaylı olarak ya da doğrudan transferi ya da işgal edilen toprakların nüfusunun tamamının veya bir parçasının sınır dışı edilmesi ya da transferi; düşman vatandaşlarının yasal haklarını kaldırma ya da askıya alma ya da onları kendi ülkelerine karşı askeri operasyonlara katılmaya zorlamak da dahil olmak üzere, işgal edilen topraklarda ya da düşman vatandaşlarına karşı yasaklanmış bazı eylemler.
UCM iç savaşlardaki savaş suçlarıyla suçlanan kişileri ne zaman yargılayabilir?
Tüzükteki uluslararası olmayan silahlı çatışmaların tanımı isyan, tek başına ya da ara sıra gerçekleşen şiddet eylemleri, ya da benzer nitelikli diğer eylemler gibi dahili karışıklık ve gerginlik içeren durumları kapsamaz. Tüzük UCM´nin yargı yetkisinin, silahlı politik gruplarla hükümet güçleri arasında olduğu kadar, giderek artan silahlı politik gruplar arasındaki silahlı çatışmalar sırasında işlenmiş savaş suçlarını da kapsadığını açık bir şekilde belirtir. Uluslararası olmayan silahlı çatışmalarda işlenen savaş suçları da dahil edilmektedir.
Tüzükte öngörülen uluslararası olmayan silahlı çatışmalar sırasında işlenen savaş suçları nelerdir?
Tüzük uluslararası olmayan silahlı çatışmalar sırasında işlenen savaş suçlarının üç şeklini içermektedir.
- Yaşam ve kişilik haklarının ihlali, özellikle her türlü cinayet, uzuv kesilmesi, zalimane muamele ve işkence; onuruna yönelik yapılan saldırı, özellikle aşağılayıcı ve onur kırıcı muamele; rehin alma; önceden yaygın olarak vazgeçilmez kabul edilen bütün adli garantileri sağlayan ve kurallara uygun bir şekilde oluşturulmuş mahkeme tarafından verilen karar olmaksızın idam hükümlerinin ve infazların gerçekleştirilmesi de dahil olmak üzere sivillere, yaralılara ve gözaltındakilere karşı Cenevre Sözleşmeleri´nin ortak 3. maddesinin ihlalleri.
- Doğrudan sivil nüfusuna, Kızılhaç ve Kızılay´ı belirten amblemleri taşıyan binalara, malzemelere, tıp birimlerine ve ulaşım araçları ve kişilere; insani yardım ya da BM barış koruyucu misyonlarına; askeri bir hedef teşkil etmeyen din, eğitim, sanat, bilim ya da hayır işlerinde kullanılmak üzere tahsis edilmiş binalara, tarihi anıtlara, hastanelere yönelik kasten saldırı; yağmalama; tecavüz ve cinsel şiddet suçlarının diğer biçimleri; 15 yaşından küçük çocukları askere veya silahlı gruplara alma ya da onları silahlı çatışmalara aktif bir şekilde katılarak kullanma da dahil olmak üzere Cenevre Sözleşmeleri II nolu Protokol´de genel olarak öngörülen insancıl hukukunun ihlalleri.
- Düşman savaşçıları hileli bir şekilde öldürmek ya da yaralamak; esir alınmayacağını bildirmek, fiziksel uzuv kesimi ya da tıbbi ya da bilimsel deneyler yapmak; askeri bir zorunlulukla meşrulaştırılmadıkça bir düşman mülkünü yok etmek ya da zaptetmek de dahil olmak üzere geleneksel olarak sadece uluslararası silahlı çatışmalarda savaş suçu olarak tanınmış eylemler.
Uluslararası Adalet Projesinin bir yayınıdır.
Old 21-07-2006, 14:03   #17
hukukçu42

 
Varsayılan

Alıntı yaptığım adresi belirtmeyi unutmuşum. Emeğe saygı duymak gereği adına:

http://www.amnesty-turkiye.org/v0905200203.si

Saygılarımla;
Old 29-07-2006, 20:28   #18
Gemici

 
Varsayılan

„Silent enim leges inter arma“
‚Silahların altında yasalar susar’

Cicero


Silahlar konuşmaya başladığında yasaların susması günümüze ait bir olgu değil; bu kural insanlığın tarihi ile yaşıt belki de. Kendisini güçlü hisseden, silahlarına güvenen zayıf olarak gördüğünün üzerine çullanmıştır, insanlık tarihi boyunca. Bazı zamanlar bunun tersi de olmuştur elbette; diğerinin kendisine saldıracağını hisseden veya kendisini bir saldırı tehlikesiyle karşı karşıya gören, tehlikeyi savuşturmak için silaha sarılmıştır.

Saldıran veya kendisini savunan kim olursa olsun genelde silahlar sustuktan sonra yeni bir düzen kurulmuştur. Bu düzenin kuruluşu çoğunlukla bir barış anlaşması sonucunda olur; Barışla kurulan yeni düzen çoğu zaman savaşı kazanan tarafın dikte ettiği bir düzendir; bazı durumlarda aracılık yapan ve menfaatleri soz konusu olan diğer devletler durumu biraz yumuşatsalar bile.

Milletlerarası barışın sağlanması için 1899 ve 1907 senelerinde Lahey’de yapılan Barış Konferansları milletlerarası anlaşmazlıkları barış yoluyla çözmeye yönelik olduğundan o zamana kadar yapılan diğer konferanslardan farklıdır. Bu konferanslara 1899 da 26 ve 1907 de 44 devlet katılmıştır. Konferansların itici gücü 19.cu yüzyıldakı savaş karşıtı görüşlerdir.

Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler bu Konferansların ve bunlardan sonrakı barış konferanslarının bir neticesidir.

Tüm etkinliklerine ve ufak çaplı savaşlarda ‚barış gücü’ vasıtasıyla barışın sağlanmasına yaptığı katkıya rağmen Birleşmiş Milletler Teşkilatı barışı sağlıyabilecek bir yapıda değildir ve savaşan taraflara karşı güçsüz durumdadır. Bu güçsüzlüğün en büyük sebebi Birleşmiş Milletlerin kendisine ait bir yaptırım gücünün olmayışı ve karar alma mekanizmasındadır. Birleşmiş Milletler’in kararlarının alınmasında veto hakkı olan devletlerin menfaatleri çatıştığında objektif bir karar alınması olanaksızdır. Son örnek İsrail ve Hizbullah arasındaki çatışma ve İsrailin Ürdünü bombalaması konusunu görüşmek için Roma’da yapılan toplantı.

Devletler Hukuku’nun konusu olan savaş durumlarını ve Birleşmiş Milletler Teşkilatını, üyelik esasına dayalı AB ve AİHM ile karıştırmamak gerekir. Birinci durumda birbirinden tamamen bağımsız devletler söz konusu, ikinci durumda’da birbirinden bağımsız devletler söz konusu ama AB’ye bağlı devletler belirli konularda bağımsızlıklarının kapsamına giren bazı eylemleri/hakları AB-Organlarına devrediyor. Bir derneğe veya bir külübe üye olmak gibi birşey.

Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Dekolteye savaş açan Trabzonlu avukat beraat etti Serhat Arasan Hukuk Haberleri 4 21-07-2007 08:44
ihtiyar delikanlı, şanslı-slevin,gerçek savaş....ve niceleri.Krirtik yapalım hidayet55 Sinema ve Televizyon 1 22-10-2006 22:28
İngiliz Hukuku -Türk Hukuku-Dul Aylığı Av. Bülent Sabri Akpunar Meslektaşların Soruları 7 23-07-2004 12:22
Savaş Ve Hukuk+ m.oztop Meslektaşların Soruları 3 13-03-2003 15:27


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07067490 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.