Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İBK Aranıyor?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 30-07-2008, 15:12   #1
hukukcu34

 
Varsayılan İBK Aranıyor?

Değerli Meslektaşlar 12.11.1979 tarih ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 21.11.2000 tarihli 2000/80830E.,2000/9192 K.sayılı ilamlarını arıyorum bir programdan aradım fakat bulamadım.yardımcı olacak arkadaşlarıma şimdiden teşekkürlerimi sunarım..
Old 30-07-2008, 15:19   #2
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU
E. 1979/1
K. 1979/3
T. 12.11.1979
• KİRA FARKI ALACAĞININ İFA ZAMANI ( Tesbit Kararının Kesinleşmesi Gereği )
• TESBİT KARARININ KESİNLEŞMESİ GEREĞİ ( Kira Farkı Alacağının İfa Zamanı )
• İFA ZAMANI ( Kira Farkı Alacağının - Tesbit Kararının Kesinleşmesi Gereği )
• KİRA TESBİTİNE İLİŞKİN KARARIN KESİNLEŞMESİ ( Takip )
• KİRA BEDELİNİN TESPİTİ KARARLARININ İLAMSIZ TAKİBİ
• KİRACININ TEMERRÜDE DÜŞMÜŞ OLMASI ( Alacağın Muaccel Olmasından Başka Dava Edilebilir Olma )
• KİRACININ EDAYI YERİNE GETİRMEYE MECBUR OLMASI ( Temerrüde Düşmüş Olması )
• KİRA FARKININ MAHKEMEDE DAVA EDİLEBİLMESİ VEYA İCRADA TAKİP EDİLMESİ ( Miktarının Kesin Olarak Belli Olmasına Bağlı Olma )
• BELİRLİLİĞİN OLUŞMASI ( Kira Parasına Ait Tespitin Kesinleşmesi )
• TESPİTİN KESİNLEŞMESİ ( Kira Farkının Mahkemede Dava Edilmesi veya İcrada Takip Edilmesi )
• KİRANIN TESPİTİNE İLİŞKİN KARAR İLE BELİRLENEN KİRA FARKI ALACAĞININ İFA ZAMANININ GELMESİ ( Kararın Kesinleşmesi )
818/m.260
2004/m.269,68
ÖZET : Kira tespitine ilişkin mahkeme kararı ile tespit edilen kira farkı alacağının ifa zamanının gelmiş sayılabilmesi için, yalnızca alacaklının borçludan "eda" da bulunmasını isteyebileceği zamanın gelmiş olması yeterli değildir. Bunun için, aynı zamanda söz konusu kararın kesinleşmesi de gereklidir.

DAVA : İstanbul Barosu`ndan Av. M.G. ile Av. F.B. imzalı, 16.2.1979 günlü başvurma yazısında, henüz kesinleşmemiş kira tespit kararına dayanılarak BK`nin 260 ve İİK`nin 269. maddeleri hükümlerine göre gönderilen "ihtarlı" ödemeleri üzerine, sadece tespit kararının kesinleşmemiş olmasına dayanılarak icra kovuşturmasına itiraz edilmiş ve belli sürede kira farkı alacağının ödenmemiş olması halinde, kiracının temerrüde düşmüş olup olmayacağı konusunda Yargıtay 12. Dairesi`nin Esas : 9013, Karar : 9895 sayılı ve 5.12.1978 günlü kararı ile Yargıtay 6. Hukuk Dairesi`nin Esas 1684, Karar : 1337 sayılı ve 29.3.1973 günlü ve benzeri diğer kararları ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun Esas : 12- 3607, Karar : 332 sayılı ve 19.4.1978 günlü kararı arasında içtihat aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek, bu aykırılığın, "içtihatların birleştirilmesi" yolu ile giderilmesinin istenilmesi üzerine, Yargıtay Kanunu`nun 20. maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereğince, Yargıtay Başkanlık Divanı, isteği incelenmiş ve içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesi gerektiğine, 17.5.1979 günü, 44 sayı ile karar vermiş olduğundan, Yargıtay Birinci Başkanlığı`nca Yargıtay Kanunu`nun 18 ve 19/7. maddeleri uyarınca Yargıtay Büyük Genel Kurulu`nun 1.10.1979 günü saat 09.30`da toplanması uygun görülmüş ve o gün yapılan toplantıdaki görüşmeler sonucunda, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi ile Hukuk Genel Kurulu ve 6. Hukuk Dairesi`nin söz konusu kararları ve inceleme sırasında verilen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi`nin Esas : 788, Karar : 848 sayılı ve 10.4.1974 günlü kararı arasında içtihat uyuşmazlığı bulunduğuna oybirliğiyle karar verilmiş, ancak esas bakımından bir görüş doğrultusunda üçte iki oyçokluğu sağlanamadığı için, Yargıtay Birinci Başkanlığı`nca uygun görülen 12.11.1979 günü saat 14.30`da yapılan toplantıda, konu tekrar görüşülerek aşağıda yazılı "İçtihadı birleştirme kararı"verilmiştir.

KARAR : 1 - BK`nin 260. maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre kiracı, kira müddetinin hitamından önce muacceliyet kesp eden kiraları tediye etmemiş bulunursa, kiralayan, altı ay ve daha fazla müddetli kiralarda otuz günlük ve daha az müddetli kiralarda altı günlük bir mehil tayin ederek, birikmiş olan kira bu müddet zarfında verilmediği takdirde, mehlin hitamında akti feshedeceğini kiracıya ihtar edebilir. Yine İİK`nin 269. maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre, takip, adi kiraya müteallik olur ve alacaklı da talep ederse, ödeme emri, BK`nin 260. maddesinde yazılı ihtarı ve kanuni müddeti geçtikten sonra tetkik merciinden kiralanan şeyden çıkarılmasının istenebileceği tebliğini ihtiva eder. Yargıtay`ın bu maddeler hükümlerini uygulamasında henüz kesinleşmemiş bir kira tespiti kararına dayanılarak, sözü edilen Kanun maddelerinde gösterildiği biçimde, kiracıya ihtar yapılmış veya ihtarla ödeme emri tebliğ edilmiş ve belli süre içinde kira farkı ödenmemiş veya icra takibine itiraz edilmişse, mahkemeden veya tetkik merciinden, kiralanananın boşaltılmasının istenebilip istenemeyeceği konusunda yukarıda sözü edilen kararlar arasında içtihat uyuşmazlığı oluşmuştur.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi`nin bu kararında, kiranın tespiti isteği ile bir dava olup, bu dava sonunda taraflara verilen örneklerin, hüküm fıkrasında eda hükmünü taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın ilam sayılması gerektiği, bu nedenle böyle bir ilama dayanan infaz isteğinin, onun kesinleşmesine bağlı olup olmadığının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 443. maddesi hükmüne göre çözümlenmesinin zorunlu olduğu, sözü edilen maddede taşınmaz mala ve buna ilşikin haklara, nafaka hükümleri hariç, aile ve şahsın hukukuna dair hükümlerin kesinleşmedikçe icra edilemeyeceğinin yazılı bulunduğu, kirayı tespit eden ilam ise bu maddede sayılanlar arasında olmadığından, infazının kesinleşmeye ve bunun sonucu olarak o ilama dayanılarak alacağının ancak kesinleşme ile muaccel hale geleceğinden söz edilerek, infazın kesinleşme şartına bağlı saymanın yasal dayanağı bulunmadığı ve ilamda, kiranın artırma günü gösterilmiş ve bu güne göre belli bir süre geçmişse, alacağın ayrıca bir ihtara hacet kalmaksızın muaccel hale geleceği, bu nedenle ilamda yazılı artırma gününden itibaren geçmiş aylara ait kira farkının alınmasında ve ihtar süresi içinde ödenmediği takdirde tahliyenin sağlanması amacı ile borçlu aleyhine adi takip açılmasında veya borçluya İİK`nin 269. maddesi uyarınca ihtarlı ödeme emri gönderilmesinde yasalara aykırı bir yöne bulunmadığı açıklanmıştır.

Buna karşılık, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun kararında, tespit davası sonunda verilen kararların kesinleşmekle "kesin hüküm" gücünü kazanacakları, kesinleşen tespit kararının "eda davası"nda kesin delil olacağı, icra kovuşturmasında alacağın muacceliyet kesp etmesinin zorunlu bulunduğu, bu gibi ilamların icrasının istenilmesi için kesinleşmesi gerektiği; Yargıtay 6. Hukuk dairesi`nin kararlarında ise tespite dair bir hüküm kesinleşmeden ihtar çekilmiş olduğuna göre, istenilen kira farkları dolayısıyla kiracının mütemerrit sayılamayacağı ve nihayet Yargıtay 13. Hukuk Dairesi`nin kararında tespit davası ile artırılan kira farklarının, tespit ilamının kesinleştiği tarihte muaccel olacağı ve zamanaşımının da o tarihten itibaren işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir.

2 - Kurul`a verilen kararların bazılarında "kira farkı", bazılarında sadece "kira" denilmektedir. Aşağıdaki bentte sözü edilecek olan 2/4 sayılı ve 18.11.1964 günlü içtihadı birleştirme kararının 4 numaralı bendinde aynen, "gerçekten akit, kirası belli olmayan bir akit haline gelmiştir" denilmektedir. Bundan çıkan sonuç, kiranın yalnız farkının değil, tamamının belli olmadığıdır. Nitekim, kiranın tespiti davalarında, kira farkının değil, "kiranın tamamının" tespitine karar verlimektedir. Ancak, kiranın tamamının istenebilmesinin, tespite dair kararın kesinleşmesine bağlanması, hakkaniyete ve kiralayan ile kiracı arasındaki çıkar dengesine uygun düşmeyecektir. Esasen, alacağın bir bölümü ihtilaflı olduğu takdirde, borçlu, ihtilafsız bulunan ve muaccel olan bölümünü ifadan imtina edemez. Bu nedenle içtihadı birleştirme kararının kapsamı, "kira farkı" ile sınırlandırılmıştır.

Görüşmeler sırasında sorunun Bk ile İİK açısından ayrı ayrı çözümlenmesi gerektiği ve kiranın tespitine ilişkin kararın bir ilam olması nedeniyle, her iki Kanun hükümlerinin uygulanması yönünden bir fark gözetilmesinin uygun olacağı yolunda bir görüş ileri sürülmüşse de, çoğunluk bu görüşü benimsememiştir. Gerçekten, ister Borçlar Kanunu`na, isterse icra ve İflas Kanunu`na göre olsun, sorun aynıdır ve "kira farkı" alacağının, kararın verildiği günde mi, yoksa kararın kesinleştiği günde mi ödenmesinin istenebileceğindedir. Eğer kira farkı alacağının ödenmesi, kararın verildiği günde istenebilirse, kiracıya hemen BK`nin 260. maddesinde gösterildiği biçimde ihtar yapılabileceği gibi, İİK`nin 269. maddesinde belirtildiği şekilde ihtarlı ödeme emri gönderilebilecek ve sonuçt, alacağın tahisili ile birlikte kiralananın boşaltılması da istenebilecek veya sadece alacağın tahsili için dava açılabileceği gibi, ilamsız icra yolu ile icraya başvurularak ödeme emri gönderilebilecektir. Aksi halde, bunların yapılabilmesi için kiranın tespitine ilişkin kararın kesinleşmesi beklenecektir. Kuşku yoktur ki, bir alacağın icra yolu ile kovuşturulmasına olanak varken, onun dava edilemeyeceğinin benimsenmesi çelişkiye düşmek olur.

3 - Gayri Menkul Kiraları Hakkında 657 sayılı Kanun`un 2. ve 3. maddelerinin iptaline, Anayasa Mahkemesi`nce 26.3.1963`te karar verilmiş ve bu kararın, sözü edilen maddeler yerine yeni bir yasa çıkarılmadan 26.9.1963`te yürürlüğe girmesi üzerine, bir yasa boşluğu olmuştur. Uygulamada birliği sağlamak için 2/4 sayılı ve 18.11.1964 günlü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile, Kanun da boşluk bulunduğu temelinden hareketle, yeni dönemde aktin kira parasına ilişkin hükmünün yenilenmeyerek, "kirası belli olmayan bir akit haline geldiği" benimsenmiş ve kira parasının sınırlandırılmasına ilişkin boşluğun hakim tarafından doldurulması gerektiği kararlaştırılmıştır. Buna göre, kiranın tespiti kararları, diğer tespit davalarında olduğu gibi, bir hukuki münasebeti tespit etmez. Onun amacı, sadece kira sözleşmesinin yeni dönemde belli olmayan ücret unsurunu belirli bir hale getirmekten ibarettir. Gerçekten, kiranın tespitinde hukuki sonuç, ancak hakimin kararı ile doğmaktadır. Gerçi, yeni dönemde kiranın belli olması için mutlaka bir mahkeme kararı alınması şart değildir. Çünkü, taraflar anlaşırlarsa, mahkeme kararına gerek kalmadan hukuki sonuç doğar. Tarafların ancak anlaşamaması halinde, bu hukuki sonucun doğması için dava açmaları gerekir. Böylece kira tespiti kararları, eda davaları sonunda verilen mahkumiyet kararlarına değil, inşai davalar sonunda verilen kararlara yakın bir nitelik göstermektedirler.

4 - Gerek 2/4 sayılı ve 18.11.1964 günlü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile daha sonra verilen 5/5 sayılı ve 7.7.1965 günlü ve 19/10 sayılı ve 21.11.1966 günlü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları ve gerekse Hukuk Usulü Muhakemleeri Kanunu`nun 1711 sayılı Kanun`la değişik 8. maddesinin II/I. fıkrası hükmüne göre kira sözleşmesine dayanan kiranın tespiti isteklerinin bir dava ve diğer davalarda olduğu gibi bu dava sonunda ittihaz olunan nihai kararın iki taraftan her birine verilen tasdikli örneğinin, anılan Kanun`un 392. maddesi uyarınca ilam olduğunda kuşku yoktur. Ancak, bilindiği gibi her ilamda, "cebri icra" kuvveti bulunmamaktadır. Özellikle müspet tespit hükümlerinin, yalnız maddi anlamda hüküm kuvvetinden istifade edilip, cebri icra kuvvetinden yoksun oldukları kabul edilmektedir. Çünkü müspet tespit kararı, bir edaya mükellefiyetin tespitini natık bulunsa dahi, sadece o hukuki sonucu tespit etmekle yetinir ; bir eda emrini ihtiva etmez. Eğer sonradan bir eda ve icra istenecekse, eda davası açılmalı ve bir dava sonunda alınacak ilam, icraya konulmalıdır. ( Prof. Sabri Şakir Ansay, Hukuk Muhakeme Usulleri, Cilt I, sahife 436 ).

Kiranın tespitine ilişkin mahkeme kararları da cebri icra kuvveti yönünden bu nitelikte olup, hukuki himayenin bir kısmını ihtiva ettikleri için icrai kuvvete sahip değildirler. Nitekim, Yargıtay`ın yerleşmiş uygulamasına göre, bu gibi kararlara dayanılarak, tespite ilişkin bölümü için yeni kiranın hangi günden itibaren geçerli olduğu belirtilmiş olsa bile, ilamların icrası yolu ile takip yapılamaz.

Gerçekten İİK`nin "İlamların İcrası" başlıklı İkinci Babının "Müşterek Hükümler"e ilişkin III. Bölümü`nde yer alan 36. maddesinde hep, hükmolunan para ve eşyadan söz edilmiştir. Kiranın tespiti kararlarında ise, hükmolunan bir para veya eşya yoktur. O halde, ister kesinleşmemiş, isterse kesinleşmiş olsun, cebri icra yolu ile infazı söz konusu olmayan böyle bir ilam için, HUMK`nin 443. maddesinin birinci fıkrasındaki "Temyizi dava, icrayı tehir etmez" kuralının uygulanmasına olanak yoktu. Nitekim, 23/5 sayılı ve 21.2.1968 günlü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı`nın gerekçesinde de, sözü edilen hükmün, sadece menkul mallara, para ve teminat alacaklarına ilişkin nihai kararların infaz şekli ile ilgili olduğu açıkça belirtilmiş bulunmaktadır.

5 - İİK`nin 269. ve sonraki maddeleri hükümlerine göre, kira farkı alacağı için yapılan bir icra takibinde, borçlunun yaptığı itirazın kaldırılabilmesi için, alacaklının noterlikçe düzenlenmiş veya imzası onanmış olsa bile, sadece kira sözleşmesinin varlığını gösteren bir belgeye dayanması yetmeyecektir. Alacaklının, bunun yanında kira farkını oluşturan tespite ilişkin mahkeme kararını da ibraz etmesi gerekecektir. Borçlunun, "tespit kararının kesinleşmemiş olması" nedeniyle kira farkı alacağının istenemeyeceğini "itiraz nedeni" olarak ileri sürmüş olması halinde, tetkik merciince, alacaklının isteği doğrultusunda bu itirazın kaldırılabilmesi için, kiranın tespitine ilişkin müspet tespit hükmünün kesinleşmiş olmasının her halde aranması gerekecektir. Çünkü, İİK`nin 68. maddesinin uygulanmasında olduğu gibi, 269 ve sonraki maddelerinin uygulanmasında da ister icra takibinde, isterse takibe itirazda olsun dayanılacak diğer belgelerde nasıl ki kesinlik aranıyorsa, kira farkı alacağını oluşturan tespit kararında da aynı kesinliğin aranacağı kuşkusuzdur. Temyiz edilebilecek veya edilmiş bir tespit kararı, temyiz sonucuna kadar borçlunun belli bir para borcunu kayıtsız şartsız ödeme zorunda olduğunu göstermez. O halde, böyle bir durumda, henüz kesinleşmemiş bir tespit kararına dayanılarak itirazın kaldırılması istenilemez.

Yukarıda 3. bentte açıklandığı gibi, kiranın, tespiti kararının görevi, sadece kira aktinin ücret unsurunu oluşturmaktan ibarettir. Gerçekten, kiralayanın kirayı isteme hakkı veya kiracının kirayı ödeme borcu, kiranın tespitine ilişkin karardan değil, kira sözleşmesinden kaynaklanır. Bu nedenle, bazı olaylarda yeni dönemin kirası, başlangıç günü de gösterilmek suretiyle mahkemece tespit edilmiş ve hatta buna dair karar kesinleşmiş olsa bile, ödeme gününün gelmemiş olması nedeniyle kirayı isteme hakkı henüz doğmamış olabilir.Bu gibi durumlarda alacaklı, elinde tespit ilamı olmasına rağmen, kiranın ödeme gününün gelmesini bekleyecek ve o gün gelmeden de kiracı aleyhine icraya başvuramayacağı, BK`nin 260. maddesinde gösterilen biçimde ihtar da göndermeyecektir.

6 - HUMK`nin 443. maddesi hükmüne göre, para veya eşyaya mahkumiyete ilişkin bir karar temyiz edilmiş olsa bile icra edilebilir. İİK`nin 36. maddesi hükmüne göre ise, kararı temyiz eden borçlu, hükmolunan para veya eşyayı depo eder veya teminat gösterirse, temyiz sonucuna kadar icra geri bırakılır. Bu iki hükümle, infaz yönünden alacaklı ve borçlunun çıkarları karşılıklı olarak dengede tutulmuş olmaktadır. Kiranın tespiti kararları için uygulanabilecek böyle bir denge, yasalarda bulunmamaktadır. İİK`nin 269/C maddesinin son fıkrasında, borçlunun tahliye kararı hakkında 36. madde hükmünden yararlanacağı yazılı ise de uyuşmazlığa konu olan bu olayda, bu hükmün kiracıya hiçbir yararı olamaz. Çünkü, sözü edilen fıkra hükmü, tetkik merciinin kararı içindir. Burada bir değerlendirme yaparken, mahkemenin kararı ile tetkik merciinin kararı ayrı ayrı gözetilmelidir. Fıkra hükmüne göre, 36. madde, yalnız tetkik merciinin kararı için uygulanacaktır. Mahkemenin kararı için aynı hükmün uygulanacağına dair ne anılan fıkrada, ne de başka bir maddede açıklama vardır.

Bu nedenle, temyiz sonucuna kadar mahkeme kararının icrasının tehiri için karar alınmamış iken, tetkik mercii kararının icrasının tehiri için karar alınmış olmasının kiracıya hiçbir yararı olamaz. Çünkü temyiz incelemesi, tetkik mercii kararı için sonuçlanmış olduğu halde, mahkeme kararı için henüz sonuçlanmamış olabilir. Yine aynı Kanun`un 369. maddesinin son fıkrasındaki bozma kararı üzerine icra ve iflas işlerinde 40. madde hükümlerinin uygulanacağına dair hüküm için de aynı düşnce geçerlidir.

7 - Kiranın tespitine ilşikin kararın görevi öncelikle kapsadığı hükmün manevi bir nüfuz sağlamasıdır. Ancak, onun bu nüfuzu sağlayabilmesi için hükmün kesinleşmesi şarttır. Çünkü burada söz konusu olan nüfuz, kesin hüküm nüfuzudur. Gerçekten, belirli bir hukuki sonuç tespite ilişkin kararın sağladığı kesin hüküm sayesinde oluşur. Eğer tespit hükmüne rağmen, davacının hakkını davalı vermezse, o zaman davacı "eda davası" açmaya mecbur kalacaktır. Böylece eda davası da, tespit davasında taraf olan kişi aleyhine açılmışsa, tespite ilişkin kesinleşmiş karar, kesin bir delil teşkil edecektir. Kira tespiti davalarında göreve ilişkin 5/5 sayılı ve 7.7.1965 günlü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı`nın gerekçesinde bu hukuki esas benimsenerek, tespit davasının eda davasının öncüsü durumunda olduğu, henüz şartları tamamlanamadığından, açılamayan eda davası için kesin delil olarak kullanılmak üzere tespit davası açılabileceği, tespit davasının ileride açılacak ve fakat henüz şartları bulunmadığından açılamayan kira alacağı davasını hazırlamak amacını güttüğü, aylık kiranın miktarı belli edildiği takdirde, muaccel kira paralarının gerek mahkemede dava yoluyla ve gerekse icrada takip konusu yapılmak suretiyle tahsili yoluna gidilmesinin mümkün hale geleceği ve kira parasının miktarı kesinleşince, ancak o zaman çelişmezliğin söz konusu olamayacağı açıklanmıştır.

8 - Sorun, borçlar hukuku açısından "ifa zamanı"nın gelmiş sayılıp sayılmayacağındadır. "ifa zamanı", alacaklının, borçludan "eda" bulunmasını isteyebileceği zamandır ki, hulul etmedikçe alacaklının borçlu aleyhine dava açmaya hakkı yoktur. Buna, alacağın muacceliyet kesp etmesi denilmektedir. Böylece, alacağın muaccel olması için öncelikle alacaklının edayı talep ve bu sebeple borçluyu dava edebileceği zamanın gelmiş olması gerekir. Ancak, bu şart, bazı hallerde borçlunun temerrüde düşmesine yetmemektedir. Çünkü borçlu, edayı yerine getirmeye mecbur olmadığı müddetçe edada bulunmadığından dolayı, kendisi sorumlu tutulamaz. ( V. Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, C.Edege Tercümesi, Sh. 539 ve 650 ) .

Bu hukuki esası, içtihatların birleştirilmesine konu olan olaya uyguladığımızda, şu sonuca varırız; kiracının temerrüde düşmüş olması için, alacağın muaccel olmasından başka, "dava edilebilir olması" gerekir veya diğer bir deyimle borçlu, edayı yerine getirmeye mecbur olmalıdır. 5/5 sayılı ve 7.7.1965 günlü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı`nın gerekçesinde açıklandığı gibi, "kira farkı" nın mahkemede dava edilebilir veya icrada takip edilebilir hale gelmesi için, miktarının kesin olarak belli olması gerekir. Bu belirlilik ise ancak tespite ilişkin kararın kesinleşmesi ile oluşabilir. Ve kiracının edayı yerine getirme borcu da ancak o zaman gelmiş sayılabilir.

SONUÇ : Kiranın tespitine ilişkin mahkeme kararı ile tespit edilen kira farkı alacağının ifa zamanının gelmiş sayılması için, sadece alacaklının borçludan edada bulunmasını isteyebileceği zamanın gelmiş olması yeter olmayıp, aynı zamanda o kararın kesinleşmesi gerektiğine, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu`nun 12.11.1979 günü yapılan ikinci toplantısında salt çoğunlukla karar verildi.

AYKIRI GÖRÜŞLER

Sabri Güçlü, Kemal Gür, Y. Semih Öktemer, Tahir Öğütçü :

Kira bedelinin tespiti davası olumlu tespit davası türünden olup, 1711 sayılı Kanun`un değişik 8. maddesi ile mevzuatımıza bir dava olarak açıkça girmiştir.

1 - Kira bedelinin tespiti davası sonunda verilen hüküm niteliğini, infaz hukuku açısından üç şık halinde inceleyebiliriz :

A ) Sadece kira parasının tespitine karar verilip geçerli olacağı tarih belirtilmemiş ise; bu ahvalde bu karar, HGK`de kabul edilen biçimde, eda davasının öncüsü durumundadır ; kesin delil gücünü haizdir. İlamlı takibe konu edilemez. Bu ilama dayanan adli takibe itiraz ediliş ise; artırmanın başlangıcı belli olmadığından, merciden itrazın kaldırılması istenemez, anlaşmazlığın çözümü yargılama icrasına bağlı hale gelir.

B ) Kira parasının tespiti ile birlikte, taraflar arasında hangi tarihten itibaren geçerli sayılacağı belirtilmiş ise; edaya mahkumiyet hükmü bulunmadığından, ilamlı takip açılamaz, adi ve İİK 269. maddeye göre takibe engel yoktur. İhtarlı ödeme emri çıkarılabilir. Borçlu itiraz eder ise, merciden itirazın kaldırılması istenebilir.

7.7.1965 tarih ve 5/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı`nda, bu ahvalde icrada takip konusu yapılabileceği açıklanmıştır.

C ) Kira parasının tespiti ile beraber kiracıdan alınması için dava açılmış ve isteğe uygun karar verilmiş ise; bu ahvalde ilamlı takip yapılabileceğinde kuşku yoktur.

2 - Kesinleşme sonucuna gelince : Kira parasının tespiti, HUMK`nin 8. maddesi uyarınca dava sayıldığına göre, bu dava sonunda taraflardan her birine verilen suretlerin, HUMK`nin 392. maddesi hükmü gereği, imal sayılması zorunludur. Bu çeşit kararları, İİK 68. maddesine giren belge niteliğinde kabul etmek yanılgıdır. İlamların infazında kesinleşme şerhi aranıp aranmayacağını, HUMK`nin 443. maddesi hükmü çözmüştür. Bu maddeye göre genel ilke, temyizin icrayı tehir etmeyeceğidir. Bu ilkenin, istisnaları, yine anılan maddede gösterilmiştir. 1711 sayılı Kanun`la, HUMK`nin "temyiz" faslında birçok madde değişikliğe uğratıldığı halde, 443. maddeye dokunulmamıştır. Bu, unutkanlık eseri değildir ve "kira parasının tespiti ilamları yönünden boşluk vardır" denilemez. O halde, kesinleşme aramaya gerek bulunmadığı sonucuna varmak zorunludur. Aksi fikrin kabulü, bu maddeye değişiklik getirmek demektir. Açık kanun hükmü karşısında yoruma gidilemez. Bu itibarla, kesinleşme şerhi aranacağı yolundaki görüşü benimsemek olanaksızdır.

Kira parası farkı ile birlikte tahliye istenmesi, konuya özellik getirmez. Borçlu, İİK`nin 36. maddesine göre icranın tehirini isteyebilir. Hatta istenilen kira parası farkını otuz gün içinde ödemek suretiyle tahliyeyi önleyebilir. Kira parasının tespitine ait ilam bozulduğu takdirde, ödediğini istirdat edebilir. Görülüyor ki, kira parası farkının kesinleşmesinin aranmamasından dolayı kiracının mağduriyeti söz konusu değildir.

Esasen İİK`nin 36. maddesinin bu çeşit ilamlar hakkında uygulanabileceğini, İİK 269e maddesi öngörmektedir. Anılan maddede, tahliyeye dair kararın infazı için, kesinleşmenin beklenmeyeceği, borçlunun tahliye kararı hakkında 36. madde hükmünden faydalanabileceği yazılıdır.

3 - Muaccel olma durumu ; Kira parasının tespiti ilamında, artırılan kira parasının geçerli olacağı tarih açıklanmış ise, bu sürenin dolması ile o tarihten sonraya ait kira parası belirli hale gelir. Muacceliyet için ayrıca ihtar gerekmez, borçlu tarafından bilindiği söylenemez. Aksi fikrin yasal dayanağı yoktur.

4 - Kira parasının tespitine ait ilamda yer alan avukatlık ücreti, yargılama giderlerinin istenmesi için, açılan icra takibinde kesinleşme aramaya gerek olmadan infaz yoluna gidilmesi biçimindeki uygulama devam etmekte ve bu uygulamaya karşı çıkan bulunmamaktadır. Halbuki, asıl hükmün eklentisi olan bu çeşit istekler, asıl isteğin bağlı olduğu hukuki rejime tabidir. O halde kira parasının tespiti ilamı kesinleşmedikçe kira parası yönünden takip açılamıyorsa, eklenti durumundaki avukatlık ücreti ve yargılama gideri bakımından da takip yapılmamalı idi. Aksi kabul edilirse, tezata düşülür.

Kaldı ki, adi takibin hiçbir belgeye dayanmasına da gerek yoktur.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, kira parasının tespitine ilişkin mahkeme kararında belirli paranın ifa zamanının gelmiş sayılması için, ilamın kesinleşmesine gerek yoktur. Aksine oluşan çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

yarx


T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/8083
K. 2000/9192
T. 21.11.2000
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Malatya 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 28.12.1999 tarih ve 1997/498 – 1999/748 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili ile davalı Aksanoğlu Ltd.Şti. vekili tarafından istenilmekle bazı noksanlıkların ikmali için dosya mahalline gönderilmişti. Bu noksanlıkların giderilerek dosyanın gönderildiği anlaşılmakla, temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra dava dosyası için Tetkik Hakimi Hüseyin Ulus tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerini murisi Ali Yaman'ın davalıların sahibi, sürücüsü, işleticisi ve sigortacısı oldukları servis aracıyla THY terminaline seyahat ederken aracın devrilmesi sonucu hayatını kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere şimdilik maddi ve manevi toplam 5.350.000.000.-TL sının faiziyle davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı sigorta şirketleri tazminat taleplerinin poliçe teminatı ile sınırlı olduğunu savunmuşlardır.

Davalı THY, Aksanoğlu Ltd Şirketi ve Şahin Alagöz davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece, toplanan deliller ve yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucuna göre, olay sırasında araç malikinin Lümer Ltd.Şirketi, işletenin Aksanoğlu Ltd Şirketi, sürücünün ise Şahin Alagöz olduğu, sürücünün tam kusurlu bulunduğu ve havaalanına yolcu taşımak üzere Aksanoğlu Ltd. Şirketi ile anlaşma yapan THY'ne husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle, davalı THY hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkındaki davaların ise davalı sigorta şirketlerinin poliçelerindeki limitle sınırlı kalmak ve bu şirketler maddi tazminat ile sorumlu tutulmak üzere kısmen kabulüne, toplam 2.000.000.000.-TL maddi ve 2.500.000.000.-TL manevi tazminatın faiziyle diğer davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili ile davalı Aksanoğlu Ltd Şirketi vekili temyiz etmiştir.

1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı Aksanoğlu Ltd.Şirketi vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davacılar vekilinin temyizine gelince, davacılar davalı THY'ne ait uçakla seyahat etmek için havaalanına gitmek üzere bu davalı tarafından gösterilen servis aracında yolculuk yaparlarken kazaya uğramışlardır. Servis aracının işleteni olan davalı Aksanoğlu Ltd. Şirketi, davalı THY'nin müstahdemi konumunda olduğundan, davalı THY'nin BK nun 55 nci maddesi uyarınca istihdam eden sıfatıyla sorumluluğu bulunmaktadır. Mahkemece bu davalının da zarardan sorumlu olduğu gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davalı THY hakkındaki davanın reddine dair reddine dair hüküm tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Aksanoğlu Ltd.Şirketi vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 78.250.000.- lira temyiz ilam harcının temyiz eden davalı Aksanoğlu Ltd.Şti.nden alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 21.11.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ben Aranıyor kezzy Kitap 1 27-09-2006 13:44
Bestekâr Aranıyor... Av. Hulusi Metin Site Lokali 10 19-07-2002 15:28


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04256010 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.