Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Yargıtay kararları arıyorum

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 16-11-2009, 14:01   #1
hilallal

 
Varsayılan Yargıtay kararları arıyorum

1. HD 28.12.2006 tarih -2006/11417E-13293K
HGK 16.12.1983 tarih 1983/412 E-1326 K
1. HD 6.7.1992 tarih 1992/5278E-9098 K
Teşekkürler.......
Old 16-11-2009, 14:16   #2
Aybüke Kağan

 
Varsayılan

İlk kararı ekliyorum.Ancak diğer kararlar bendeki programda mevcut değil.

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2006/11417
Karar: 2006/13293
Karar Tarihi: 28.12.2006
TAPU
İPTALİ VE TESCİL DAVASI - MURİS MUVAZAASINA DAYALI TAPU İPTALİ TESCİL OLMAZSA TENKİS İSTEMİ - DAVALININ ALIM GÜCÜNÜN OLUP OLMADIĞI - SATIŞ BEDELİ İLE GERÇEK DEĞER ARASINDA FAHİŞ FARK BULUNMASI - TEMLİKİN BEDELSİZ VE MUVAZAALI OLDUĞUNUN KABULÜ GEREĞİ
ÖZET: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil; olmazsa tenkis isteklerine ilişkindir. Bu nevi davalarda, murisin asıl irade ve amacının kuşkuya yer olmayacak şekilde ortaya çıkarılması gerekir. Bunun için de murisin taşınmazı satmasının haklı ve makul bir sebebinin olup olmadığı, davalının alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile muris arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanması gerekir. Davada, satış bedeli ile gerçek değer arasında fahiş fark bulunmaktadır. Murisin taşınmazı satmaya ihtiyacı olmadığı gibi devralan şahsın da alım gücü bulunmamaktadır. Murisin temlikinin bedelsiz ve muvazaalı olduğunun kabulü gerekmektedir.
(818 S. K. m. 18, 213) (4721 S. K. m. 706, 1023) (2644 S. K. m. 26)
Dava: Taraflar aras
ında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları M.'nin diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı oğlu K.'ya intikali sağlayabilmek için 94, 95 ve 96 no'lu parsellerini aracı R.'ye satış göstererek temlik ettiğini, onun da davalı K.'ya devrettiğini ileri sürüp tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini; olmazsa tenkis istemişlerdir.
Davalı, murisin kumar borçlarını ödemek amacıyla taşınmazlarını R. isimli şahsa sattığım, birkaç ay sonra bedelini taksitle ödeyerek satılan yerleri kendisinin aldığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, işlemin danışıklı olduğunun kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S.A.'nın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil; olmazsa tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı M.'nin 94 parsel sayılı taşınmazın tamamına, 95 ve 96 parsel sayılı taşınmazların 1/2 payına malik iken bu yerleri 14.03.1996 tarihinde R.'ye, onunda 04.06.1996 tarihinde davalıya satış yoluyla temlik ettiği, miras bırakanın 25.02.2005 tarihinde öldüğü görülmektedir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide <muris muvazaası> olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacım gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazım, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı'nda açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanun'un 706, Borçlar Kanunu'nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; miras bırakan M.'nin 96 parsel üzerindeki 1/2 payını R.'ye sattığı, R.'nin taşınmazı hiç tasarruf etmediği, devirlerin çok kısa aralıklarla yapıldığı, akitteki değer ile taşınmazların gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, miras bırakanın taşınmazı satmaya ihtiyacının, davalının ise alım gücünün bulunmadığı dosya kapsamı ile sabittir. Belirlenen bu olgular değerlendirildiğinde miras bırakan M.'nin R.'ye yapmış olduğu temliklerin bedelsiz ve muvazaalı olduğunun kabulü gerekir. Son kayıt maliki davalının miras bırakanın oğlu olup muvazaalı işlemi bilen kişi konumunda bulunduğu ve Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi koruyuculuğundan istifade edemeyeceği açıktır. Yapılan işlemlerle taşınmazların davalıya intikal ettirilmesi amacıyla aracı kullandığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Sonuç: Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Old 16-11-2009, 21:55   #3
mdelen82

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2003/1-374
K. 2003/370
T. 28.5.2003
• TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( Muvazaa Nedeniyle )
• DELİLLERİN YETERSİZ OLMASI ( İddianın İspatında Öteki Kanıtlarla Desteklenmeyen ve Tek Başına Geçerli Bir Belge Ve Kanıt Olma Niteliği Taşımayan Video Bant Delilinin Yetersiz Olması )
• HUKUKA AYKIRI DELİL ( Türk Hukukunda Zehirli Ağacın Meyvası Olarak Tabir Olunan Usulsüz ve Hukuka Aykırı Delilin Medeni Usul Hukukumuzda Düzenlenmemiş Olması )
• MUVAZA ( İlgili Tarafın Gerçekte Bağışlamak İstediği Tapulu Taşınmaz Malı Hakkında Tapu Sicil Memuru Önünde İradesini Satış Doğrultusunda Açıklamış Olması )
• YAZILI DELİLLE İSPAT ( Taraflar Arasındaki Muvazaa İddialarının Yazılı Delille İspatının Zorunlu Olması )
• ZEHİRLİ AĞACIN MEYVASI DA ZEHİRLİDİR KURALI ( Türk Hukukunda Zehirli Ağacın Meyvası Olarak Tabir Olunan Usulsüz ve Hukuka Aykırı Delilin Medeni Usul Hukukumuzda Düzenlenmemiş Olması )
• CMUK AÇISINDAN HUKUKA AYKIRI DELİL ( Hukuka Aykırı Deliller Hakkında CMUK'ta Düzenleme Mevcut Olup Bu Tür Delillerin Mahkemece Karara Geçirilmesinin Menedilmiş Olması )
• VİDEO KASETİN DELİL OLMA ÖZELLİĞİ ( İddianın İspatında Öteki Kanıtlarla Desteklenmeyen ve Tek Başına Geçerli Bir Belge Ve Kanıt Olma Niteliği Taşımayan Video Bant Delilinin Yetersiz Olması )
• SAKLI PAY SAHİPLERİ ( Muvazanın Varlığı Halinde Hakkı Çiğnenen Bütün Miras Hakkı Sahiplerinin Dava Açma Hakkının Olması )
• DAVA MALZEMELERİNİN TARAFLARCA GETİRİLMESİ İLKESİ ( Davaya Tarafların Egemen Olması Ve Delillerin Taraflarca Mahkemeye Sunulması )
• RE'SEN HAREKET İLKESİ ( Kamu Düzenini İlgilendiren Hususlarda Hakimin Taraflardan Bağımsız Olarak Hareket Edebilmesi )
• BEDELLER ARASINDAKİ AŞIRI ORANSIZLIK ( Muris Muvazaasına Tek Başına Delil Olmaması-Temlikin Mirasçılardan Mal Kaçırmak Amacıyla Yapıldığının Araştırılması )
1086/m.72,74
818/m.18
1412/m.254
ÖZET : Her ne kadar tapu kaydındaki bedel ile bilirkişiye tespit ettirilen satış tarihindeki gerçek değer arasında aşırı oransızlık olduğu belirlenmişse de salt bedeller arasındaki açık farkın muris muvazaasının başlıca kanıtı sayılamayacağı, temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığının, satışın değil, bağışın amaçlandığının ispatı gerektiği ilkesi yerleşmiş Yargıtay uygulamasıyla Hukuk Genel Kurulu ve Özel Daire kararları ile benimsenmiştir. Davacı vekili tarafından dosyaya tek kanıt olarak ibraz edilen video kaset, yukarıda belirtilen anlamda, hukuka aykırı delil olmamakla birlikte, murisin ses ve görüntüsünün kaydedildiği ortam, murisin ses ve görüntüsünün alındığı tarih itibariyle yaşlı, hastalıklar içinde kıvranan, hastaneden çıkmak için yardım bekleyen, her türlü etkiye açık bir kişi olması nedeniyle bu delilin başlı başına muvazaaya kanıt olamayacağı anlaşıldığından bu gerekçelerle Özel Dairenin bozma kararı usul ve yasaya uygun bulunmaktadır.

DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18/2/2002 gün ve 112-92 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 24/96/2002 gün ve 2002/7318-9885 sayılı ilamı ile; ( ...Davada, muris danışığına dayanıldığı açıktır. İddia açısından vakıaların kanıtlanmasına ilişkin olarak mahkemece kurulan ara kararlarına rağmen davacılar tanık dinletmeyeceklerini bildirmişler ve vekili de bu beyanı imzasıyla onaylamıştır. Öte yandan, iddianın ispatı için, çözümü dosyaya sunulan video kaset dışında yeterli delil mevcut değildir. Ayrıca, bedel tespitine ilişkin bilirkişi raporundan, akit değeri ile sözleşme tarihine göre saptanan gerçek bedeli arasında aşırı oransızlık olduğu gözlenmiş ise de; bedeller arasındaki, oransızlık tek başına muvazaanın kanıtı olamaz.

Hal böyle olunca, iddianın ispatlanamadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, öteki kanıtlarla desteklenmeyen ve tek başına geçerli bir belge ve kanıt olma niteliği taşımayan video bant çözümüne dayalı olarak davanın kabulü doğru değildir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, muvazaa nedenine dayalı tapu iptali, tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, Borçlar Kanununun 18. maddesinden kaynaklanan mûris muvazaası hukuksal nedenine dayanarak miras payları oranında iptal ve tescil istemişler;davalı mûrise baktığını, miras bırakanın başkaca taşınmazlarının da olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş;yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Özel Dairece yukarda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Bir kimsenin mirasçılarını, miras hakkından yoksun bırakmak ( yoksun koymak ) amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında, Tapu Sicil Memuru önünde, iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış sözleşmesinin B.K.nun 18. maddesine dayanarak, muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan ( şartından ) yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilirler. ( İ.B.K. 1.4.1974 E:1974/1, K:1974/2 )

Muvazaa davaları sözleşmenin tarafları arasında ise muvazaa iddiasının yazılı delille ispatı zorunludur. Muvazaa ile tapulu taşınmazı intikal ettiren kişinin ölümü halinde mirasçıları halefiyet yolu ile dava açmışlarsa başka bir anlatımla mirasçılar miras bırakanın hakkına dayanarak iptal istemişlerse ispat hukuku yönünden aynı kural uygulanır.

Diğer taraftan mirasçılar miras bırakanın hakkına dayanmadan yani halefiyet yolu dışında da dava açabilirler. Davacıların, miras bırakanın kendilerinden mal kaçırmak kastı ile tapulu taşınmazı muvazaa yoluyla intikal ettirmiş olduğunu iddia etmeleri halinde miras bırakanın hakkına dayanarak değil, doğrudan doğruya kendi haklarına dayanarak dava açmış olurlar. Bu durumda mirasçılar hukukî işlemin tarafı sayılamayacaklarından yazılı delille ispat kuralı mirasçılar hakkında uygulanamaz ( HGK. 25.5.1988 tarih, 1988/1-232 E., 1988/421 K. )

Buradaki iddia her türlü delille ispat olunabilir.

Türk yargı sisteminde ilke olarak hakim bir davayı kendiliğinden inceleyerek uyuşmazlığı çözemez. ( HMUK. m. 72 ) Usulün 74. maddesi uyarınca hakim tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı olup istekten fazlaya da karar veremez. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın niteliği itibarıyla davada ( delillerin taraflarca hazırlanması prensibi ) egemen olup taraflar dinletmek istedikleri tanıkların ve bilgisine başvurulmasını istedikleri bilirkişilerin masraflarını karşılamakla yükümlüdürler. Bunun tek istisnası kamu düzenine dayanan re'sen araştırma ilkesinin olayda uygulama yeri bulunmamaktadır.

"Zehirli ağacın meyveleri" olarak ifade edilen hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.

Özellikle konuyu öğreti bakımından incelemekte yarar vardır.

Berkin, Usulsüz veya kanunsuz yahut hukuka aykırı yoldan elde edilmiş delile dayanılarak hüküm verilemiyeceği görüşündedir. Yazara göre, posta memuru ile anlaşarak ele geçirilmiş ve mahkemeye sunulmuş olan başkalarına yazılmış mektupların veya evli erkeğin ilişki kurduğu ve ileride evlenmek istediği kadına yazdığı mektupların çalınarak boşanma davasında delil olarak kullanılması caiz değildir" görüşünü ileri sürmüştür. ( Bkz. Prof. Dr. Berkin N. Tatbikatçılara Medeni Usul Hukuku Rehberi İst. s. 734 )

Üstündağ hukuka aykırı yollardan elde edilmiş olan delillerin değerlendirilmesi konusunda usul kanunumuzda bir hüküm bulunmadığını belirtmekte, kitabın bir başka yerinde "sesin gizlice banda alınması halinde buna daha sonra bir ispat vasıtası olarak dayanmanın mümkün olduğunu açıklamaktadır. Örnek olarak Alman Mahkemesinin kararına göre, insan seslerinin konuşanın muvafakati olmaksızın tespiti kişilik haklarına bir saldırı olmakla beraber, gizli ses almayı haklı kılan nedenlerin mevcudiyeti halinde bu şekilde bir tecavüze müsaade edilmesi gerektiğinin kabul edildiğini belirtmektedir. Alman Mahkeme kararına esas teşkil eden olayda evli kadın, kocasına defalarca hakaret etmiş ve bütün bunları da mahkemede inkâr edeceğini de ilave etmiştir. Bunun üzerine koca açmayı tasarladığı boşanma davası için bu sahneleri teybe almıştır. ( Bkz. Prof. Dr. Üstündağ-S. Medeni Yargılama Hukuku C. 1-II, İst. 2000 S. 267 ve 762 )

Prof. Dr. Pekcanıtez'e göre, kişilik haklarının, özel yaşam alanı ve sır alanının ihlali sonucu elde edilen teyp bandı, fotoğraf, çalınmış veya el konulmuş aşk mektupları delil olarak değerlendirilemez. Hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda da geçerli olan dürüstlük kuralı esas alınarak karar verilmeli ve bu konuda her somut olayda değerlendirme yapılmalıdır. Bu konuda ihlal edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen menfaat arasında amaca uygunluk hususu da esas alınmalıdır. Diğer taraftan gizli şekilde ele geçirilen tüm deliller hukuka aykırı delil olarak nitelendirilmemelidir. Örneğin bir telefon görüşmesinde, telefondaki ses yükseltici veya ikinci bir dinleme aleti sayesinde tarafların söylediklerinin duyulması sonucu yapılan açıklamalar ve bu konudaki tanıklık geçerli olmalıdır. Kişilik hakkının ihlali sonucu elde edilen delilin kullanılmasına hakkı ihlal edilen kişi izin verirse bu delil mahkemece kullanılabilir. ( Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 2. Bası, Ankara 2001/s. 390 vd. )

Hukuka aykırı elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir yasa hükmü olmadığı halde, Ceza Yargılamaları Usulü Yasasında açık düzenleme yapılmıştır. CMUK. 254/2. maddesinde "koğuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz" denilmiştir.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 254. maddesiyle ilgili olarak Prof. Dr. Feridun Yenisey tarafından hazırlanan ( Yasak Yöntemlerle ve Hukuka Aykırı Şekilde Elde Edilen Deliller ) başlığıyla yayınlanan makalede "...Elde edilmesinde Uygulanan Metod Dolayısıyle Yasaklanan Deliller: Bazen de, elde ederken uygulanan metodun yasaklanmış olması nedeniyle elde edilen delil de yasaklanmış olur.

Burada ispat edilmek istenen konu, ispatı yasak bir konu değildir;ancak, delilin elde edilmesi sırasında yasaklanmış bir yöntem uygulanmıştır. Örneğin ifade veren kişinin iradesinin serbest olması gerekirken hukuka aykırı bir biçimde tesir edilmiş olabilir. Zor kullanma, hile, tehdit ve yorgun düşürmek gibi bazı delil elde etme metodları yasaktır. ( m. 135/a ) Kanunumuz sadece ifade almanın yöntemi ile ilgili kurallar koymuşsa da zabıtanın çalışma alanı çok daha geniştir..." hususları yer almıştır.

Somut olayda davacılar, miras bırakan ile oğlu arasında yapılan konuşmanın video kasetini delil olarak ileri sürmüşlerdir. Davacı vekili de tanık listesi verdiği halde tanıklarını dinletmeyeceklerini bildirmiş, sadece anılan kasete delil olarak dayanmıştır.

Polis memuru bilirkişiye yaptırılan kaset çözümünde hasta olduğu anlaşılan ve dosyadaki fotoğraflarla vücudunda yaralar açılmış, yatalak durumda bulunan miras bırakanın, oğlu olduğu tahmin edilen kişinin sorularına zorlanarak yanıt verdiği; bazı sorulara verdiği yanıtların da anlaşılamadığı; oğlu olduğu tahmin edilen kişinin taşınmazın satışının karşılığında para alıp almadığı yönünde sorduğu soruya "para almadım" şeklinde verdiği yanıtı doğrulamak amacıyla "ya seni götürmemiz için yalan söylüyorsan" dediği ve miras bırakanın iki kez yöneltilen bu soruya verdiği yanıtın anlaşılamadığı belirlenmiştir.

Miras bırakan 77 yaşında, hasta, hastane odasında ve bakıma muhtaç durumda iken hatta hastaneden çıkarılma ümidi taşıdığı sırada oğlu tarafından konuşturulup sesi ve görüntüsü video kasete kaydedilmiştir.

Her ne kadar tapu kaydındaki bedel ile bilirkişiye tespit ettirilen satış tarihindeki gerçek değer arasında aşırı oransızlık olduğu belirlenmişse de salt bedeller arasındaki açık farkın muris muvazaasının başlıca kanıtı sayılamayacağı, temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığının, satışın değil, bağışın amaçlandığının ispatı gerektiği ilkesi yerleşmiş Yargıtay uygulamasıyla Hukuk Genel Kurulu ve Özel Daire kararları ile benimsenmiştir. ( H.G.K. 2.11.1983 tarih, 1980/1-3353 E. 1983/1057 K., 1. H.D. 6.7.1992 tarih, 1992/5278 E. 9098 K. )
Davacı vekili tarafından dosyaya tek kanıt olarak ibraz edilen video kaset, yukarıda belirtilen anlamda, hukuka aykırı delil olmamakla birlikte, murisin ses ve görüntüsünün kaydedildiği ortam, murisin ses ve görüntüsünün alındığı tarih itibariyle yaşlı, hastalıklar içinde kıvranan, hastaneden çıkmak için yardım bekleyen, her türlü etkiye açık bir kişi olması nedeniyle bu delilin başlı başına muvazaaya kanıt olamayacağı anlaşıldığından bu gerekçelerle Özel Dairenin bozma kararı usul ve yasaya uygun bulunmaktadır.

Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi, usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 28/5/2003 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
******************
KAYNAK:KAZANCI
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yargıtay Kararları Arıyorum.İşçi Tarafından Ücret Ödenmediği İçin Haklı Nedenle Fesih justicewarior Meslektaşların Soruları 6 24-12-2012 14:47
Eski Tarihli Yargıtay Kararları Arıyorum Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 2 12-04-2007 08:33


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05297399 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.