Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Site Lokali Edebiyat, Müzik, Spor, Sinema, Bilgisayar.. Site üyelerimizin hukukla ilgisiz konularda sohbetleri için. [Siyaset ve din bu sitede konu dışıdır!]

Yaşamak Sanattır

Yanıt
Old 26-10-2003, 19:52   #1
Ayfer Gökçen

 
Varsayılan Yaşamak Sanattır

Bugün babamın ölümünün 12.yıldönümü nedeniyle mezar ziyareti yaptım.Her mezarlık ziyaretimde değişik duygular taşırım.
İlk işim mezar taşlarındaki doğum ve ölüm tarihlerine bakmak olur.
Genç yaşta ölmüş olan insanların geride yaşanmamış bir çok şey bıraktığını düşünürüm.Bence önemli olan çok yaşamış olmak değil,gönlünce bir yaşam sürmüş olmandır.Bunun mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz.Çünkü tüm yaşantımız birilerinin koyduğu saçma sapan kurallara bağlı olarak geçiyor.Kim gönlünce
yaşayabiliyor ki? Çocuksun,gençsin,kadınsın,annesin,yaşlısın diyerek insanın tüm yaşamak istedikleri kısıtlanıyor.Oysa insana armağan edilen yaşamı dolu dolu yaşamak gerekiyor...Ama nasıl?
Ot gelip saman gitmemek için bunun mutlaka bir çaresini bulmalıyız.

Yaşamak bir sanattır diyorum ve güzel bir şiirle sözlerimi bitirmek istiyorum.





YAŞAMAK

YAŞAMAK fırsattır, yaralanmayı bil.

YAŞAMAK güzelliktir, kıymetini bil.

YAŞAMAK mutluluktur, tatmayı bil.

YAŞAMAK rüyadır, gerçekleştirmeyi bil.

YAŞAMAK meydan okunmasıdır sana, karşı çıkmayı bil.

YAŞAMAK görevdir, tamamlamayı bil.

YAŞAMAK oyundur, oynamayı bil.

YAŞAMAK servettir, korumayı bil.

YAŞAMAK aşktır, sevgidir, keyfini çıkarmayı bil.

YAŞAMAK bilmecedir, çözmeyi bil.

YAŞAMAK verilmiş bir sözdür, tutmayı bil.

YAŞAMAK hüzündür, aşmayı bil.

YAŞAMAK şarkıdır, söylemeyi bil.

YAŞAMAK mücadeledir, kabullenmeyi bil.

YAŞAMAK trajedidir, göğüslemeyi bil.

YAŞAMAK maceradır, göze almayı bil.

YAŞAMAK şanstır, kullanmayı bil.

YAŞAMAK çok kıymetlidir, mahvetmemeyi bil.

YAŞAMAK yaşamaktır, uğruna savaşmayı bil.
Old 02-11-2003, 10:26   #2
Refya

 
Varsayılan .

Bir satır'da benden

YAŞAMAK sınavdır, kazanmasını bil.

Sevgiler.
Old 09-01-2004, 18:33   #3
Güzin

 
Varsayılan

Yaşamaya zaman ayır;
Çünkü zaman bunun için yaratılmıştır...
Vakit öldürmek;
İntihar etmek demektir...
Çalışmaya zaman ayır;
Gücün kaynağı budur...
Eğlenmeye zaman ayır;
Sağduyunun kaynaklarından biri budur...
Çevrendekilere nazik davranmaya zaman ayır;
Mutluluğa giden yol budur...
Hayal kurmaya zaman ayır;
Dünyanın dertlerini kısa bir zaman unutmak için en tatlı çözüm budur...
Çevrene bakmaya zaman ayır;
Günler insanın bencil olmasına izin vermeyecek kadar kısadır...
Gülmeye zaman ayır;
Ruhun müziği budur...
Çocuklarla oynamaya zaman ayır;
Bu zevklerin en büyüğüdür...
Old 09-02-2004, 22:46   #4
digesta

 
Varsayılan

nasıl kullanılacağı bilinmeyen anlardı
sonuna dek yaşamaktan korkup da kaçtığımız
yerini ve anlamını bulmayı beklerken
çürüdü gitti içimizde
saklı duygularımız
Old 10-02-2004, 21:59   #5
gurorer

 
Neşeli

Sayın Gökçen,
Ölüm, hepimizin kapısını çalacak bir gerçek olmakla birlikte, biz ona hayatı zehir edecek bir anlam katarsak; yaşadığımız, elimizle tuttuğumuz, dokunduğumuz ve hissettiğimiz mutlulukları da yitirir ve zevksiz bir yaşamla karşı karşıya kalabiliriz. Önemli olan insanın sınırsız, kuralsız mutluluğu, bireysel mutluluğu değil, ailevi, toplumsal mutluluktur. Mutlulukları paylaşmayı öğrendiğimizde sanırım yaşamın anlamını ve mutluluğun gerçek insani boyutunu kavramış olacağız. Sıcak ve her türlü arzularımızın karşılandığı bir oda penceresinden dışarıdaki aç ve üşüyen insanları seyretmek, bizi ne kadar mutlu edebilir ki?...

Saygılarımla....
Old 11-02-2004, 00:54   #6
Ayfer Gökçen

 
Varsayılan

Sevgili Arkadaşım,

Önce mesajınız için teşekkür etmek istiyorum.Yazdıklarınızın hepsi doğru ve çok haklısınız.Yazınızda en hassas olduğum yönüme değinmişsiniz.Yazınız bana bazı acı anılarımı hatırlattı.Çünkü paylaşmak deyince belkide mesleğim gereği aklıma öncelikle öğrencilerim geliyor.Birazcık bunlardan bahsetmek istiyorum.Umarım sıkılmazsınız.

Ben 27.yılını çalışan bir sınıf öğretmeniyim.Yirmi yılımı İzmir'de yaşadığınıza göre bilirsiniz belki;Karşıyaka'nın gecekondu semti olan Gümüşpala'da çalıştım.Çok fakir öğrencileri olan bir okuldu.
Ayağında bırakın ayakkabısı,çorabı bile olmayıp o soğuk havalarda
terlik ile gelen öğrencilerle doluydu.Bir anımı hiç unutmam.Birgün bir öğrencim okul dağıldıktan sonra duvar dibinde durdu ve beklemeye başladı.Takip ettiğimde gördüm ki;bir süre sonra kendisinden daha küçük sınıfta olan kardeşi geldi ve ayağında terlik vardı.Okuldan çıkan büyük çocuk ayakkabısını küçüğe,küçükte terliğini ablasına verdi ve ayrıldılar.Aynı ayakkabıyı iki kardeş değiştirerek kullanıyorlardı.Küçük çocuğun ayağında kendisine çok bol gelen o ayakkabılarla sınıfa girme sahnesi bunca yıl geçmesine rağmen hâlâ gözümün önünden gitmez.Tenefüslerde çocukların elinde kocaman ekmekler görürdüm.İlk işim yanlarına gidip ekmeğin arasına bakmak olurdu.Gördüğüm şey ya salça ya da altı yedi tane zeytindi.

Yirmi yılım bu durumda olan çocukların bulunduğu aynı okulda geçti.Merkez okullara defalarca sıram gelmesine rağmen gitmedim.Çünkü o çocukların bana ihtiyacı vardı.Yıllarca maaşımı bu öğrencilerimle paylaştım.Çeşitli yardım kurumlarının ve ailelerin yardım etmelerini sağladım.O gün için elimden ne geliyorsa yaptım ve yaptırdım.İki yıllık bir öğretmendim ve yirmi yaşındaydım.Hayatın acı gerçekleriyle isyan ede ede savaşmayı bildim.İçimi burkan ve beni çok üzen tek bir konu var o da öğrencilerimin çok fakir olması nedeniyle çoğunun öğretim hayatına son vermesi.Şu an özel bir kolejde çalıştığım için kesinlikle eğitimde fırsat eşitliği ilkesine inanmıyorum.Arada uçurumlar var.Maalesef herşeyde olduğu gibi eğitim ve öğretimde zenginlerin emrinde.Ne kadar inanmak istemesekte gerçek bu.

Yazınızın son cümlesi beni çok etkiledi.Bu duyguyu o kadar yoğun yaşayan bir insanım ki.Soğuk havalarda sıcacık evimde otururken,güzel bir yemek yerken hep içim burkulur.Bu olanakları yakalayamayan sokaktaki insanları düşünürüm.Tabiki düşünmekle bu acı gerçekleri değiştirmek mümkün değil.Birşeyler yapmak lazım.Hem de çok acil olarak.Her insanın bu tip olaylarda katkı sağlayabileceği mutlaka birşeyleri vardır.Hiç bir şeyleri yoksa verilecek ve paylaşılacak sevgileri vardır.Her zaman birilerinin başlatmasını beklememeliyiz.Bazı şeyler için çok geç kalmış olabiliriz.Bencil olmaktan çıkıp çevremizde olup bitenlere duyarlı olmalıyız diye düşünüyorum.

Sevgili gurorer,yazdıklarınızla bana çok duygusal anlar yaşattınız.Anılarımı hatırlattınız.Tekrar teşekkür ediyorum.

Her zaman,herşeyi en önemliside SEVGİYİ paylaşmaktan yana olan duygularımla size mutlu ve sağlıklı günler diliyorum.

Sevgiyle kalın...
Old 11-02-2004, 04:43   #7
Gemici

 
Varsayılan

Sayın Gurorer

Bir mesajda bir hayli mesaj vermişsiniz. Okyunca aklıma bir takım sorular takıldı. Müsaadenizle takıldığım konuları soru olarak yöneltmek istiyorum. Sadece size değil tabbi, mutluluğun ne olduğu konusunda kafa yoran herkese.

Alıntı:
Ölüm, hepimizin kapisini çalacak bir gerçek olmakla birlikte, biz ona hayati zehir edecek bir anlam katarsak; yasadigimiz, elimizle tuttugumuz, dokundugumuz ve hissettigimiz mutluluklari da yitirir ve zevksiz bir yasamla karsi karsiya kalabiliriz.


► Sizce insanların ölen yakınlarının arkasında üzüntü ve acı duymaları, hayatı zehir edecek bir olgumudur, yoksa kaybettiğimiz bir insanın, bir yakınımızın içimizde bıraktığı bir boşluk hissi, bir acımıdır? Bu acıyı yaşamak bir mutsuzluğun ifadesimidir, yoksa normal insani bir hismidir? Ölen yakınlarımızla geçirdiğimiz güzel anıları hatırlamak gerektiğinde bir mutluluk değilmidir? Eğer mesajınız halk arasında söylenen “ölenle ölünmez” anlamında anlaşılacaksa, haklısınız derim, ama buna rağmen insanların ölen yakınlarını ve onlarla olan anılarını zihinlerinden silmelerini bekliyemezsiniz. Ve bu anılar muhakkak hayatımzı zehir eder diye bir kural yoktur. Kısacası ölenle ölünmezse bile ölenlerın içimizde bıraktığı boşluk hissi bize acı çektirir ve bu acı, hangi ölçüde derin olursa olsun, muhakkak mutsuzluğumuzun bir ifadesidir diye bir kural yoktur bence. Bize insan olduğumuzu ve bir şeyler hissettiğimizi bildirir. Bırakın ölen yakınlarımız için acı çekelim, bu acı bizim yaşam sevgimizi ortadan kaldırmadığı sürece. Burada ölenlerle ölenleri, kısacası dünyadan elini eteğini çekenleri kastetmiyorum.

► Kısaca özetlersek soru şu: bir şeye, veya ölen birisinin ardından üzülmek, mutsuzluğumuzu mu belirler, yoksa kaybettiğimiz bir kaybın bize hissettirdiği süreli bir acı çekme duygusumudur? Bir şeye gülmek, eğlenmek, dansetmek, türkü söylemek, bir fıkraya gülmek, lezzetli bir yemek yemek mutlu olduğumuzun bir ifadesimidir gerçekten?

Alıntı:
Sicak ve her türlü arzularimizin karsilandigi bir oda penceresinden disaridaki aç ve üsüyen insanlari seyretmek, bizi ne kadar mutlu edebilir ki?...



► maddi ihtiyaçlarımızın karşılanmış olması mutluluğumuzun bir ifadesimidir, yoksa mutluluğu belirleyen başka kriterlermi vardır?



Sizce mutluluk ailevi, toplumsal bir olgumudur, yoksa sadece kişilere özgü, kişilerin duyduğu bir his midir? Benim düşünceme göre mutluluk şahsidir ve sübjektiv bir histir. Mutlu aile, mutlu toplum olamaz, sadece fertleri mutlu olan aileler ve toplumlar vardır ve bir aileyi bir toplumu oluşturan bireyler mutlu ise mutlu bir aile, mutlu bir toplum vardır. Bütün fertleri mutlu olan bir toplum düşünülemiyeceğine göre, mutlu toplum sadece bir ütopydan ibarettir.

Kendi kendime devamlı sorduğum bir soruyu burada sormak istiyorum:
Ben Anadolunun kurak, ulaşımın benim çocukluğumda sadece eşek veya katır sırtında gerçekleştiği küçük bir köyünden geliyorum. Şimdi dünyanın başta gelen endüstri ülkeleründen birinde çalışıyorum ve yaptığım iş benim için maddi bakımdan olmasa bile manevi bakımdan tatmin edici.

►Kendi kendime sorduğum soru şu: eğer doğduğum köyde kalmış olsa idim, bütün maddi olanaksızlıklara rağmen, şimdikinden daha mı mutsuz olurdum, yahutta orada kalan yaşıtlarım benden daha mı mutsuz?

►Sizede sorum sayın Gurorer, Siz dışarda gördüğünüz aç ve üşüyen insanlardan daha mı mutlusunuz acaba?

Kısaca söylemek gerekirse mutluluk veya mutsuzluk bir histir, bir dünyaya bakış tarzı, olaylara pozitif veya negatif olarak yaklaşmanın bir yoludur. Kısa vadeli sevinmeler veya acı duymalar mutlu olup olmadığımızın bir göstergesi olamaz. Aynı şekilde fakir veya zengin olmakta mutluluğun ölçütü olamaz.

Erıch Fromm mutsuzluğu Depresyonla tarife çalışıyor. Fromma göre "Depresyon hissetme kaabiliyetini kaybetmektir, depresyon vücudumuz halen yaşarken, ölmüş olmak hissine kapılmaktır. depresıv olan kimse sevinme ve acı duyma hislerini kaybeden kimsedir.

Belkide aynı şeyleri söylüyoruz, ama benim için önemli olan ailenin ve tolumun çekirdeğini oluşturan tek tek kişilerdir, onlar mutlu olmadığı sürece ne mutlu bir aile ne de mutlu bir toplum olur.


Saygılarımla
Old 11-02-2004, 20:40   #8
gurorer

 
Varsayılan Yaşamak...

Sayın Gemici,

Benim kısacık mesajımdan bu kadar sorgulamacı sonuçlar çıkartmak, ancak bir sosyolog tarafından gerçekleştirilebilirdi; siz de bunu başardınız.

Önemli olan söylenen sözden indi mülahazalarımızla bizim ne anladığımızdan daha çok söylevde bulunanın ne anlatmak istediği olmalıdır diye düşünüyorum.

Ben bir önceki mesajımda ölüp giden yakınlarımız bize yaşamı zehrediyorlar anlamında bir söz sarfetmedim. Ancak ölümü heran ensemizde bizi takipeden amansız bir düşman olarak algılamamak gerektiğine işaret ettim.

Mutluluğun bireyselligine gelince; bu konuda tamamen haklısınız. Ancak kısa vadedeki bireysel mutluluk, uzun vadede toplumsal mutluluğa dönüştürülemezse bireysel mutluluğun sürdürülebilirliğinden şüpheliyim. Sizin de daha iyi bildiğiniz gibi "insan Sosyal bir varlık". Yoksa inzivada yaşayan insanların sayısı daha fazla olmak gerekirdi herhalde. Ayrıca tüm ihtiyaçlarımızın karşılandığı bir odadan sözederken nasıl olup ta bunları maddi ihtiyaçlar olarak algıladığınıza da anlam verebilmiş değilim.

Yine de konuya göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür eder, saygılar sunarım.
Old 12-02-2004, 00:50   #9
Ayfer Gökçen

 
Varsayılan

MUTLULUK NEDİR ?
Gençken ömür gölünün öteki kıyısı, o kadar uzaklarda görünüyor ki... Ve o kıyıya yaklastıkça, çok yakın görünüyor arkada bıraktığın kıyı. Kıyıları her yolcusuna göre değişip duran, büyülü bir sudur ömür gölü...


Bazen düsünüyorum: - Hayat bana ne öğretti, diye... Pek bir yanıt bulamıyorum. Sadece gözlemim o ki, bedelini ödemeden geçemiyorsun ömür gölünü. Ya bedelini pesin pesin ödeyerek yaklasıyorsun öteki kıyıya; ya öteki kıyıya bedelsiz yaklasmaya kalkıyorsun ve kabaran dalgalarıyla göl, mutlaka senden çıkartıyor geçisin bedelini.


Bazen "basarı nedir", "mutluluk nedir" soruları da takılır aklıma. Ömür gölünden geçerken gördüm ve anladım ki, insanlar bu tür soyut kavramların tanımlamasıyla pek ilgilenmiyorlar. Örneğin kimi servet sahibi olmayı basarı zannediyor, kimi politik paye sahibi olmayı. Bana sorarsanız "basarı"nın çıtası çok daha yüksek.


"Kimseye yalan söyleme ihtiyacını duymayacak bir düzeye erismis olarak yasamaktır basarı; dürüst olduğundan ötürü değil, ihtiyaç duymadığından ötürü". Picasso, yahut Einstein; kime karsı duyacaktı ki, yalan söyleme ihtiyacını?


"Mutluluk ise, sevdiğinle zamanı süresiz unutmaktır" bence...


"Basarı"yla "mutluluk" da pek beraber olmuyor. Mutlular, boş veriyorlar, zamanı başarıya doğru kanatlanarak unutmaya...


Ve yine bendenize göre, ömür gölünü geçerken sevdiğin işle uğraşmaktan aldığın lezzet; ondan sağladığın kazancı harcarken aldığın zevkten daha büyükse, pekala "yaşamış" sayılabilirsin. "Varlıklı" olma haşmetiyle gözleri kamaşanlar, görmeyebilirler "var olma" nakışlarının gizli tadını...


Çetin ALTAN
Old 12-02-2004, 01:28   #10
Ayfer Gökçen

 
Varsayılan

Sayın Gemici,

Sanıyorum mutluluğu maddi olanaklarla eş tutan ben oldum.Daha doğrusu benim yazım oldu.Çünkü anlattığım anılarımdaki öğrencilerim,zengin bir ailenin çocuğu olsaydı daha mutlu olurlardı düşüncesini yarattım.Tabiki mutluluk=maddiyat değildir.Maddiyat; sadece insan gibi yaşamamızı daha doğrusu en azından temel ihtiyaçlarımızı sağlayan bir olanak sağlar.Günümüz Türkiye'sinde açlık sınırının çok büyük boyutlara geldiğini düşünecek olursak ilk anda sanki maddi durumu çok iyi olan insanları mutluymuş gibi düşünüyoruz.Çünkü artık insanlar karnını doyurma savaşı verdikleri için diğer mutlulukları unutmuş durumdalar.Aslında bence mutluluk kavramı da güzellik gibi göreceli bir kavramdır.Her insanı mutlu eden şey ayrıdır ve bunlar tartışmaya açıktır.Birimizi mutlu eden şey diğerimizi etmeyebilir.
Sizinde yazdığınız gibi toplumların mutluluğu o topluluğu oluşturan bireylerin mutluluğu ile mümkündür.Siz yurt dışında yaşadığınız için bilemem ama bizler burada oldukça mutsuz bir toplumun içinde yaşıyoruz.İnsanlarımızın suratı hep asık,selamlaşmayı bile birbirimize çok görüyoruz.Kısacası gülmeyi unuttuk ve iletişimi kestik.Neden böyle olduk? Bu da ayrı bir tartışma konusu tabiki.

Sayın Gemici,aslında güzel bir tartışma başlattık.Sizin gibi bir sosyolog tarafından aydınlatılmak olayın bilimsel yönünü de bilmek çok hoş olur bizler için.

Burada görüşlerini belirten diğer arkadaşlarıma da katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

Madem önce bireyler mutlu olmalı diyoruz.Olayı biraz kişiselleştirelim ve kendimize soralım: Beni neler mutlu ediyor? veya eder?

Bu konudaki düşüncelerimizide yazalım mı ne dersiniz?

Bireyleri mutlu bir toplumu yaratma dileklerimle hepinize mutluluklar diliyorum...
Old 12-02-2004, 22:05   #11
Ayfer Gökçen

 
Varsayılan

Çağımızın en büyük yazarlarından biri olan Gabriel Garcia Marquez yakalandığı lenf bezi kanseri nedeniyle sağlık durumu kötüleşmiş
ve inzivaya çekilme kararı almış , yakın dostlarına bir veda mektubu göndermiş.

Yazarın mektubu, değişik dillere çevrilmiş ve internet üzerinden yayına verilmiş.

> > VEDA MEKTUBU

> > Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse,aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm.

> > Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim.

> > Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm

> > İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır.

> > Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim.

> > Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim.

> > Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.

> > Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir,sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm
çıplaklığıyla açardım.

> > Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve günesin göstermesini beklerdim.

> > Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim.

> > Gözyaşlarıyla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısınıhissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek
isterdim.

> > Tanrım bir yudumluk yasamım olsaydı...

> > Gün geçmesin ki, karsılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi
söylemeyeyim.

> > Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim.

> > Ve aşk içinde yasardım.

> > Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım.
> > Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır.

> > Çocuklara kanat verirdim.
> > Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım.
> > Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim.

> > Ey insanlar!
> > Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim.

> > Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim.

> > Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim.

> > Sizlerden çok şey öğrendim.

> > Ama bu öğrendiklerim pek ise yaramayacak.

> > Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim.

> > Mutsuz bir şekilde...
> >
> > Artık ölebilir miyim?..
> >
> > Gabriel Garcia Marquez
> >
Old 02-04-2004, 10:12   #12
nursel citil

 
Varsayılan

ÇİÇEKLE SUYUN HİKAYESİ

Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar.

İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için.

Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki, su'ya aşık olmuştur.

İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar, "Sırf senin hatırın için ey su" diye...

Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı birşeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki, çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur.

Günler ve aylar birbirini kovalalar ve çiçek acaba "Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar.

Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz.

Çiçek, suya "Seni seviyorum der. Su, "Ben de seni seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der.

Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler...

Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der.

Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin.

Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine...

Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben, gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır nedir sorun diye... Doktor gelir ve muayene eder çiçeği. Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden birşey gelmez."

Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora.

Doktor, şöyle bir bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum...

Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der.

Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece

"Seni seviyorum" demek yetmemektedir...
Old 05-04-2004, 13:21   #13
yagmurkacagi

 
Acil

yasar
Önemli olan fazla yasamak degil, yasanilan sure icinde fazla seyler yapabilmektir.

Birde siirinize eklenti :

yasamak direnmektir , selam ver
Old 05-04-2004, 23:34   #14
Ayfer Gökçen

 
Mesaj

Sayın Çitil,

Sizin öykünüzde sadece "seni seviyorum" sözcüğünün yetmediği ve bu konuda daha farklı emekler de verilmesi gerektiği belirtiliyor.Fakat öyle bir toplumda yaşıyoruz ki sevgilerin yitirildiği,
kimsenin kimseyi ilgilendirmediği bencilce bir yaşam.Bırakın bireylerin sevgisi için emek vermesini,o yetersiz bulduğumuz "seni seviyorum"sözcüğünü söylemekten bile yoksunlar.Günümüzde sevgiler,aşklar ve daha nice güzel duygular öyle çabuk eskitiliyor ki...Belki bir gün birilerinin kıymetini anlıyoruz ama maalesef iş işten geçmiş oluyor.Tıpkı aşağıda yazdığım öyküde olduğu gibi.

SEVDIKLERINIZE SEVDIGINIZI SOYLEYIN


Rahip, mezarlıktaki işini bitirmek üzereydi. O anda elli yıllık karısını kaybeden 78 yaşındaki adam "Onu ne kadar çok sevdim" diyerek çığlık çığlığa ağlamaya başlamıştı.

Yaşlı adamın yaslı sesi törenin asil sessizliğini bozmuştu. Mezar başındaki diğer aile bireyleri ve dostlar şok olmuşlardı, utanç içindeydiler. Yetişkin çocukları alı al moru mor babalarını yatıştırmaya çalıştılar: Tamam, baba. Seni anlıyoruz.

Yaşlı adam gözlerini dikmiş kazılan mezara yavaş yavaş inen tabuta bakiyordu. Rahip törene devam etti. Törenin sonunda, aile bireylerini ölüm töreninin kapanışı olarak tabutun üstüne toprak atmaya çağırdı. Yaşlı adam hariç hepsi sırayla toprak attılar. Yaşlı adam hâlâ: Onu ne kadar çok sevdim diye sesli sesli konuşuyordu. Kızı ve iki oğlu konuşmasını engellemek istediler, ama o devam etti: Onu sevmiştim!

Kalabalık mezarlığı terk etmeye hazyrlanırken, yaşlı adam gitmemekte direniyordu. Gözlerini mezara dikmiş bakıyordu.

Rahip yaklaştı: Kendinizi nasıl hissettiğinizi biliyorum, ama gitme zamanı geldi. Buradan ayrılmalı ve kendimizi hayatın akışına bırakmalıyız dedi.

Yaşlı adam çaresizlik içinde bir kez daha "Onu ne kadar çok sevdim" diyerek söylendi ve beni anlamıyorsunuz, dedi rahibe, ben bunu ona sadece bir kere söyleyebildim.

* Zil, çalmadığı sürece zil değildir.

* Şarkı söylenmediği sürece şarkı değildir.

* Sevgi gönlümüzde tutsak olsun diye yaratılmamıştır,

* Sevgi, insanlara verdiğiniz sürece, sevgidir.


SEVGİYLE KALIN
Old 05-04-2004, 23:45   #15
Ayfer Gökçen

 
Mutlu KEŞKE BÖYLE YAŞAMAK MÜMKÜN OLSAYDI:)))

Hayatı tersten yaşamayı hiç düşündünüz mü?


TERSTEN YASAMAK

Yaşamın en tatsız tarafı, sona eriş şeklidir. Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel , hatta mükemmel olurdu. Nasıl mı ?

Camide uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette.Tabuttan doğruluyorsunuz; yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak.Herkes etrafınızda;itibar, iltifatlar... Çocuklar, torunlar hepsi hazır.

Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.

Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor; her ay veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.

Ne güzel hazır maaş, hazır ev...

Altmışlı yaşlara kadar her şey garanti; huzur içinde yaşıyorsunuz.

Sağlığınız gittikçe düzeliyor.Kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.

Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün, size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz..

Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamda, tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz.

Herkes karşınızda el pençe divan...

Vücudunuzda bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.

Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....

Aman ne güzel günler başlıyor...

Derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor.

Bu arada babanız ortaya çıkmış, fazla çalıştın diyor artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun...

Keyfe bakar mısınız ?

Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor.

Ekmek elden su gölden bir dönem başlıyor. Derken,her yere sizi anne ve babanız götürüp getirmeye başlıyor; araba kullanma derdi de yok artık.

Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna diyorlar...

Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.

Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.

Mama artık her yerde, her an ve en taze şekliyle hazır.

Bir gün karanlık, ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.

Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok; bir kordondan besleniyor; sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtıdan uzak bir ortamda yaşıyorsunuz.

Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.

Ve günün birinde müthiş keyifli bir şekilde hayatınız bitiyor....

Nasıl ama ? İŞTE YAŞAMAK!
Old 06-04-2004, 08:38   #16
nursel citil

 
Varsayılan

Sayın Ayfer Gökçen
Tersten yaşamak çok ilginç. Anlattığınız gibi keyifli olurmuydu acaba?
Ben tersten yaşamak isteseydim, geçmişte yaşadığım bana göre güzel olmayan günlerimi es geçerdim ve geriye de fazla yaşayacak bir süre kalmazdı herhalde.
Günlerin nasıl olacağını bilmeden yaşamak daha kolay. İnsan kendini acı günlerin içinde buluveriyor.Bu günlerde geçecek umudu ile sorunlardan kurtulma, problemleri çözme, günü kurtarma uğraşı içine giriyor.Hayat çoğunlukla acı keder sorunlar yumağı mutluluklar ise bunları aşabilmekte.
Old 12-04-2004, 12:45   #17
nursel citil

 
Varsayılan

Şimdiye kadar ki hayat deneyimlerim bana hayatın bizim görebildiğimiz kadarı ile, güzel olduğunu gösterdi. Çevremiz ne kadar güzel olursa olsun ruh halimiz bunları göremeyecek kadar kötü ise güzelliklerin farkında olunmuyor, daha doğrusu bunlar kişiye mutluluk vermiyor.Hayatımızı daha güzel kılmak bizim elimizde. Hayatın tadını çıkarmak gerek. Güneşli çok güzel bir bahar, doğanın yeniden canlandığı bir mevsim, çevremizdeki güzellikleri keşfedip yaşama zamanı. Bu gün kendimi çok mutlu hissediyorum. Sizinle de paylaşmak istedim. Çünkü mutluluk paylaşılınca çoğalır.
Old 12-04-2004, 13:14   #18
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın nursel citil,

Mutluluğunuzdan payıma düşeni alıp, "çoğalmış halini" aidiyeti ciheti ile tarafınıza sunuyorum.

Saygılarımla

Bir Dost
Old 13-04-2004, 07:44   #19
nursel citil

 
Varsayılan

Sayın bir dost,
Düşüncemde haklıymışım, hava bulutlu olmasına rağmen mutluluğum devam ediyor(fazlasıyla)
teşekkürler...
Old 27-09-2006, 22:35   #20
yağmurdamlası

 
Varsayılan

Yaşamak, hayatın akışını kendine çevirebilmektir,
Yaşamak,hayatın rengini kendine uydurabilmektir,
Yaşamak,yaşananlara karşı kendini ayakta tutabilmektir,
Yaşamak,sevinç hüzün karışımını düşünmeden içebilmektir,
Yaşamak,tecrübeyi geleceğe taşıyabilmektir,
Yaşamak,yaşlanmayı şimdiden kabul etmektir,
Yaşamak,anıların gölgesinde yeni anıları oluşturabilmektir,
Yaşamak,umuntulmamak için zamana kendini kanıtlayabilmektir..
Old 28-09-2006, 13:06   #21
AV.DEMİR

 
Varsayılan

sn:ayfer gökçen yazılarınız,öyküleriniz,hayatı tersten yaşamak fikriniz gerçekten çok ama çok güzel çok teşekkür ediyorum.....
Old 02-10-2006, 15:33   #22
ORHAN DUMAN

 
Varsayılan

Bu BÖlÜme Yazi YazmiŞ Olan BaŞta, Sayin Ayfer GÖkÇen Olmak Üzere Herkese Çok TeŞekkÜrler. EŞİmle Beraber Okurken Çok Zevk Aldik. Duygusal Anlar YaŞadik. Bu Sevgİ Selİnİ TÜm Ülkemİze Yaymaliyiz. Sevgİ Dolu GÜÇlÜ Bİr TÜrkİye İÇİn TÜm VatandaŞlarimizin BİlİnÇlenmesİnİ Temennİ Edİyorum. Ama Bu Sevgİnİn TÜm İnsanlara, Yolda, OtobÜste, SikiŞik Bİr Sira Bekleme Esnasinda, Yardima MuhtaÇ Bİrİsİnİn VarliĞini GÖrdÜmÜzde Vs. Sevgİyİ GÜncelyaŞantimiza Yaymaliyiz. Sayin Aysel GÖkÇen Tekrar TeŞekkÜrler..
Old 02-10-2006, 15:40   #23
ORHAN DUMAN

 
Varsayılan

YaŞamak Sanattir. Ya Sevgİ?
YaŞamak Hayatin AkiŞini Çevİrebİlmektİr? Ya Sevgİ?
YaŞamak Kendİnİ Ayakta Tutabİlmektİr? Ya Sevgİyİ Ayakta Tutubİlmek? Buna Ne Kadar Gayret GÖstermelİ İnsan. Ayakta Durabİlmek İÇİn, Hayatin AkiŞini DeĞİŞtİrebİlmek İÇİn Sevgİ Dahİl BİrÇok DeĞerler ÇİĞnenİyor. İnsanlik DiŞi Olaylar YaŞaniyor. Hem GÜncel YaŞantimizda, Hem Çevremİzdekİ Ülkelerde. Abd. ÖrneĞİ GÖzler ÖnÜnde. Hayatin AkiŞini İstedİklerİ Gİbİ DeĞİŞtİrİyorlar. Ama Nelere RaĞmen... Gİden DeĞerler Gerİ KaÇ Dolara Gelİr. Hayati Kararan İnsanlarin, Kollari Kopan VÜcutlari ParÇalanan Çocuklarin, Anestezİsİz Amelİyat Edİlen İnsanlarin Acilari KaÇ Dolar Eder. SÖzde Bu Demokrasİ İnsanlara Hangİ Sevgİyİ Getİrecek. Umarim Bu BÖlÜmde Yazilanlari Çok Çok Kİmseler Okur. Bİzler Çok GÜÇlÜ Olalim VetÜm DÜnyaya Kendİ Sevgİ Dolu DÜnyamizi YaŞatma İmkani Bulalim. Sevgİ Dolu GÜnlerde El Ele YaŞamak Ümİdİyle...
Old 03-10-2006, 17:07   #24
Ayfer Gökçen

 
Varsayılan Keşke Böyle Düşünebilsek

Doğan Cüceloğlu' nun eğitimdeki katılımcılarla aralarındaki konuşma:

Ben: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?

Katılımcılardan Biri: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.

B: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?

Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar:

K: Ölüm.

B: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir,ama bundan sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Diğer hiç biri insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?

Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar.

Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır.

Şu şekilde devam ederim: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?

K:Hayır

B:Şu saniye içinde olma olasılığı var mı?

K:Var.

B:Yarın?

K:Evet.

B: 30 yıl sonra?

K: Olabilir.

B: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini bili yor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz? Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle hiç bakmamışlardır.

Sözümü sürdürürüm:

B: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?

K: Yoktur hocam.

B: Peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?

Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar.

K: Hocam konuyu değiştirsek?

B: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?

K: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.

B: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik konusu yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona "yüreğinizin taa derininden gelen bir "seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı? Burada bazı katılımcıların ağladığı olur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

B: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim?" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kahve yapmak bir sanattır Av.Nebi Site Lokali 18 05-02-2009 06:16
Yaşamak Değil ,Bizi Bu Telaş Öldürecek.. Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 8 02-12-2007 02:15
Yargıtay: Nikâhsız birlikte yaşamak ‘gayriahlaki’dir ahmetsacit Hukuk Haberleri 18 14-01-2007 15:04
Birlikte Yaşamak ? Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 17 28-10-2006 19:54
Ayı Gibi Yaşamak İsteyen Bir Ayı’nın Sonu Gemici Site Lokali 1 03-07-2006 23:08


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07880807 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.