Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Taraf ehliyeti olmayana açılan dava

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 21-08-2006, 10:33   #1
Av.Elvan Akkaya

 
İnceleme Taraf ehliyeti olmayana açılan dava

işveren olarak işyeri adına açılan davada sigorta bilgileri geldikten sonra davalının tüzel kişi olmadığı ortaya çıkıyor. ( örn. ahmet özkaya olarak açılacağı yerde sehven "özkaya kuruyemiş" )

işyeri sahibi gerçek kişi olarak işveren/davalı konumunda. davalı avukatı haklı olarak müvekkilinin gerçek kişi olduğunu, bu sebeple tüzel kişi imiş gibi işyeri adına dava açılamayacağını , bu nedenle davanın taraflara ilişkin dava şartı gerçekleşmediğinden reddini ilk itiraz olarak ileri sürüyor.

sayın meslektaşlar,
bu durumda dava reddedilmeden dilekçede gösterilen davalı adını değiştirebilmenin yolu var mıdır?
ıslah konusunda araştırma yaptım.yargıtay ıslah ile tarafların değiştirilemeyeceğini benimsemiş.

ancak dava dilekçesinde bir usul işlemi ile gösterilen taraf adında yanlışlık yapıldığına ve ıslah yolunun da usul işlemlerini düzeltmeye yönelik olduğuna göre bu yolu kullanabilir miyim? ya da yapabileceğim başka yol var mı?

tecrübe ve bilgilerini paylaşanlara teşekkürler...
Old 21-08-2006, 12:09   #2
Av.Engin Özoğul

 
Varsayılan

Sayın Elvann uygulamada işveren vekili olarak sıkça bu sorunla karşılaşmaktayız. Genel olarak şöyle yapılmakta. Grup şirketlerinden X şirketine karşı dava açılıyor ve işverenin aslında grup şirketlerden Y şirketi olduğu gelen kayıtlardan anlaşılıyor. Bu halde davacı taraf mahkemeye bir dilekçe vererek Y şirketinin davaya dahil edilmesini istiyor. Mahkemeler de bunu kabul edip Y şirketine dava dilekçesini tebliğ ediyor. Israrla bu şekilde davaya dahil edilemeyeceğimizi, usulde böyle bir düzenleme olmadığını, yeni bir dava açılarak harçların yatırılması gerektiğini ve ancak verilecek birleştirme kararı ile bu dosyalarda taraf olabileceğimizi söylememize rağmen mahkemeler bu yolla müvekkilerimiz davalı olarak davaya dahil etmektedir. Hele ki sizin olayınızda tabela unvanına dava açılmış ki maddi hata deyip kabul etme ihtimalleri daha da yüksek.
Old 21-08-2006, 13:20   #3
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Anladığım kadarı ile mahkeme davanın sıfat yokluğundan (husumet eksikliği) dolayı reddine karar vermiş. Makeme sıfat yokluğunu resen incelemesi gerekirdi.

Aslında husumet dava şartı değildir dolayısıyla husumet yokluğu usul hukuku meselesi değil, maddi hukuk meselesidir; sonuçta husumet yokluğundan reddedilen dava usulden değil, esastan reddedilir, bu karar taraflar arasında maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmesi gerekeceğini düşünüyorum...
Old 21-08-2006, 14:30   #4
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

sayın selimbalku;
ilk itiraz dilekçesi celse arasında verildi. henüz hakim bu konuda bir karar vermedi.
bir davada tarafların taraf ehliyetine sahip olmaları dava şartlarındandır ve bu nedenledir ki davanın taraflarından birinin taraf ehliyeti olmadığı resen incelenerek "esasa girmeden" reddelir.
ancak ben burada davalı vekili olduğum için usulden red işime gelmiyor tabiki.

sayın enginozogul;
sizin söylediğinize göre benim asıl işveren olan davalı gerçek kişiyi davaya dahil etme imkanım var. yani aslında doğru olmayan ancak uygulamada görülen bir yol. bunu deneyeceğim.umarım tekrar dava açmak zorunda kalmadan devam edebiliriz.


bu konuda fikri ve tecrübesi olan arkadaşların yorumlarını hala bekliyorum
Old 21-08-2006, 14:34   #5
Av.Engin Özoğul

 
Varsayılan

vallahi biz sıkça bu şekilde davalı oluyoruz. aynı anda üç-dört şirketimizin davalı olduğu bir dosya var. usul komedisi olarak nitelendiriyoruz biz o dosyayı. ama oluyor işte.)
Old 21-08-2006, 14:43   #6
halit pamuk

 
Varsayılan

Merhaba,
Tüzel kişiliğe olmayan bir topluluğa yöneltilen dava husumetten değil, taraf ehliyeti olmadığından ve bu da dava şartı olduğu için reddedilir.Husumet ise dava sonunda anlaşıldığı için esasa ilişkin bir şeydir.

şimdi daha önce birçok defa bu konuda cevap yazılmış olmasına yine de cevap verelim.

1. Islah yoluna kesinlikle başvurulumaz.

2. Maddi hata yoluna başvurulamaz.Çünkü maddi hata yok.

3. Dahili dava dilekçesi ile doğru hasıma yöneltilebilir.Ancak burada bir karmaşa var.Mahkeme kabul ederse sanki teşmil yapmış gibi harç ödemeden yöneltilebilir.Olmazsa da tekrar harç ödeyerek davaların birleşmesi yoluyla davanın kaldığı yerden devam edilebilir.
Old 21-08-2006, 15:05   #7
Av.Engin Özoğul

 
Varsayılan

Sayın Korayad söyledikleriniz bir de iş mahkemeleri tarafından kabul görse çok sevineceğiz. Tüm ısrarlı savunmalarımıza rağmen uygulamada bu duruma çok sık rastlanıyor. Maddi hata olarak kabul edilen dosyalar var, dahili davalı teriminin kullanıldığı dosyalar var vs. tamamında harç ödenmeden devam ediliyor. Mahkemenin bu yolu kabul etmek için aradığı tek şey 4 ytllik tebligat pulu
Old 21-08-2006, 15:43   #8
medenikal

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
13.HUKUK DAİRESİ
BAŞKANLIĞI
Sayı :
Esas 2003 Karar
3973 8255
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : B 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 9.4.2002
NO : 389-415
DAVACI : İ Sitesi Yöneticiliği vekili avukat M
DAVALI : A E vekili avukat R

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, sitenin çevre ve bahçe düzenlemesi için daire sahiplerinin her bir daire başına 150.000.000 TL ödemelerini istediklerini, ancak davalının ödemeyi yapmadığını, icra takibine de haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline ve % 40 icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Davalı, eşine ait olan arsayı dava dışı i Konut Yapı Kooperatifine kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile verdiklerini, kooperatif yerine geçen site yönetiminin talepte bulunamayacağını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacı site yöneticiliğinin aktif dava ehliyeti bulunmadığından davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Ülkemizde yaşanan ekonomik ve sosyal gelişme ile nüfus artışının iş yeri ve konut ihtiyacını doğurduğu bu ihtiyacın karşılanması amacıyla gerek devlet kuruluşları, gerekse özel girişimciler eliyle birden çok taşınmaz üzerine ayrı ayrı bloklar halinde toplu yapıların inşa edildiği bilinen gerçektir. Bu nitelikteki toplu yapılaşmalarda, çoğunlukla her parsele bir blok apartman yapılmakta bu blok apartmanlarda toplu yapının bir bölümünü teşkil etmektedir. Tek bir parsel üzerine inşa edilmiş blok apartmandaki bağımsız bölümler için Kat Mülkiyeti Kanunu hükümleri uyarınca kat irtifakı veya kat mülkiyeti tesis edilmekte bu blok yönetimiyle ilgili uyuşmazlıklarda anılan Yasa hükümleri uygulanarak çözümlenebilmektedir. Ancak bu blokların oluşturduğu toplu yapının yönetimiyle ilgili uyuşmazlıklarda ise Kat Mülkiyeti Kanunu, Medeni Kanunun toplu mülkiyete ilişkin hükümleri veya Kooperatifler Kanunu hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Oysaki toplu yapının kendini oluşturan Blok apartmanlara ait ortak yerler dışında Tüm Toplu Yapı kapsamındaki bağımsız bölüm maliklerinin kullanımına terk edilmiş, kanalizasyon ısıtma aydınlatma, eğitim, spor park ve bahçe gibi ortak tesis ve alanlarının bulunduğu da bilinmektedir. Bu ortak tesis ve alanlarının amacına uygun olarak bir disiplin dahilinde kullanılmaları, bakım ve onarımlarının yapılması, bakım ve onarımlar için gerekli giderlerin toplanıp harcanmaları Toplu Yapı Yönetimini zorunlu kılmaktadır. Ne varki yürürlükte bulunan yasalarımızda toplu yapı yönetiminin oluşumuna görev ve sorumlulukları kapsamındaki blok apartman yönetimleriyle ilişkilerine görev sorumluluğu içinde davada taraf ehliyetine sahip bulunduğuna dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. o nedenle de açıklanan konularda ve özellikle davada taraf olabilme ehliyeti konusunda yasal boşluğun varlığı kabul edilmelidir. Halen yürürlükte bulunan davada taraf ehliyetinin varlığını tesbit eden yasa kuralları esas alınarak davacı ve davalı yönetimlerin tüzel kişiliklerinin bulunmadığı ve dolayısıyla davada taraf olabilme ehliyetlerine sahip olmadıklarının kabulü, somut olaydaki uyuşmazlığı veya benzer nitelikteki uyuşmazlıkları çözümsüzlüğe terk etme sonucunu doğurur. Şu durum karşısında mahkemenin M.K.nun 1. maddesinden kaynaklanan görevi gereği olarak, benzer kurum ve kuruluşlar için yasalarımızda öngörülen düzenlemelerden örnekleme yoluyla yararlanarak hak ve adalete usul ve dava ekonomisine tüm toplu yasa bağımsız bölüm maliklerini bağlayıcı nitelikteki sözleşme mevcut ise bu sözleşme hükümlerine uygun toplu yapı içinde sosyal barışı sağlayıcı bir çözüm bulması bunun sonucuna uygun karar vermesi gerektiğinde duraksanmamalıdır.
Somut olayda, davacı İ Site Yönetim Genel Kurulu 23.7.1999 tarihinde aldıkları karar ile çevre ve bahçe düzenlemesi yapılmasına karar verip bu konuda gerekenleri yapması için site yönetim kuruluna yetki vermiştir. Bu karar toplu yapı bağımsız bölüm maliklerini bağlar, onlar için sözleşme hükmündedir. Böyle olunca da davacı yöneticiliğin sözleşmeden kaynaklanan bu temsil görevleri dahilinde davada taraf ehliyetine sahip bulunduklarının benimsenmesi gerekir.
Mahkemece somut olayın açıklanan özelliği gözardı edilerek, işin esasına girilip bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 24.6.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye
Old 21-08-2006, 16:04   #9
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/33799
K. 2005/39184
T. 12.12.2005
• KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI ( Adi Ortaklık Şeklinde İşletilen İşyerinin Ortakları Yerine Tevcihte Yanılarak Ltd. Şti. Aleyhine Açılan Dava - Ortaklara Yöneltilmesinin İş Yargılamasına Uygun Düştüğü )
• İŞ YARGILAMASINA UYGUNLUK ( Adi Ortaklık Şeklinde İşletilen İşyerinin Ortakları Yerine Tevcihte Yanılarak Ltd. Şti. Aleyhine Açılan Davanın Ortaklara Yöneltilmesi - İhbar ve Kıdem Tazminatı )
• HASIMDA YANILMA ( İhbar ve Kıdem Tazminatı - Adi Ortaklık Şeklinde İşletilen İşyerinin Ortakları Yerine Ltd. Şti. Aleyhine Açılan Dava/Ortaklara Yöneltilmesinin İş Yargılamasına Uygun Düştüğü )
4857/m. 17, 41, 57
1475/m. 14
ÖZET : Adi ortaklık şeklinde işletilen işyerinin ortakları aleyhine dava açmak gerekirken tevcihte yanılarak limited şirket aleyhine açılan davanın ortaklara yöneltilmesi iş yargılamasına uygun düştüğünden yargılamaya devam edilerek sonuca gidilmesi gerekir.

DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı ile fazla mesai ve yıllık izin ücretinin ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, davayı reddetmiştir.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı iş sözleşmesinin feshedilmesi ile ilgili bir kısım alacaklarının tahsili talebi ile A. K. Yıkama Ltd. Şirketi aleyhine bu davayı açmış ise de; anılan şirketin mevcut olmayıp dahili dava edilen O. A. ve B. A.'nun işveren olduğu, adi ortaklık şeklinde işletilen işyerinin ortakları aleyhine dava açmak gerekirken tevcihte yanılarak limited şirket aleyhine açılan davanın sözü edilen ortaklara yöneltilmesi iş yargılamasına uygun düştüğünden yargılamaya devam edilerek sonuca gidilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 12.12.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 21-08-2006, 16:08   #10
Av.Engin Özoğul

 
Varsayılan

Tam Elvanna yarayacak karar üstadım.
Old 21-08-2006, 16:48   #11
medenikal

 
Varsayılan

Alıntı:
aleyhine dava açmak gerekirken tevcihte yanılarak limited şirket aleyhine açılan davanın sözü edilen ortaklara yöneltilmesi iş yargılamasına uygun düştüğünden yargılamaya devam

iş davasına değilde diğer davalar da böyle bir durum söz konusu olunca dava red mi edilecek?

artı olayımız da ise tarafın sicilde gözüken adi şirket ismi ile gösterilmesi söz konusu yani ,adi şirket sahibi veya ortaklarının gösterilmeyişi.

bu durumda usul ekonomisi açısından ,ele alınarak tebligatla işin çözülmei gerekir.

yine kanımca , taraf olarak yanlış açılan dava söz konusu ise bu halde davanın red edilmeyip ,gerçek hasma tebliği ile yetinilmesi gerekir.tekrar dava açmanın bir anlamı olmasa gerek.
Old 21-08-2006, 17:25   #12
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Mesaj sahibi:Av.MehmetEmin TASLAK

Alıntı:
iş davasına değilde diğer davalar da böyle bir durum söz konusu olunca dava red mi edilecek?


Sayın TASLAK,

Yargıtay bir çok kararında "İş kanununun, işçiyi koruyan ruhu" gibi (ezberden yazıyorum, biraz farklı olabilir) bir ilke ile karar vermektedir. Gerçekten de İş Kanununun işçiyi koruyan bir yanı bulunmaktadır. Yargılama süreci, süreler vs. gibi... Belki bu karar da dava ekonomisi gibi bir nedenle böyle verilmiştir.

Saygılarımla
Old 21-08-2006, 17:44   #13
ibreti

 
Varsayılan

"Zorunlu Dava Arkadaşlığı Dışında Davacının İstemi İle Islah Gibi Yollarla Davada Taraf Arttırılması Dava Dilekçesinde Yer Alanların Dışında Gerçek ya da Tüzel Kişilerin Davaya Dahil Edilemez.." diyor Yargıtay,...

T.C.

YARGITAY

7. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/2845

K. 2005/3950

T. 13.12.2005

• FAİZDEN KDV ALINMASI ( Haksız Fiillerden Kaynaklanan Tazminat Alacaklarında Faizin Ancak Matraha Dahil Olan Alacaklılara Yürütülmesi Gereken Faiz Olduğu - KDV’nin Konusunu Oluşturmayacağı )

• KAÇAK ELEKTRİK KULLANIMI ( Elektrik Tüketim Faturasının Kaçak Kullanım İçin mi Yoksa Taşeron Şirketin Şantiye Aboneliği Nedeniyle Abone Sözleşmesinden Kaynaklanan Elektik Tüketimi İçin mi Kesildiğinin Tespiti Gereği )

• TİCARİ İŞLERDE FAİZ ( Alacaklının Ancak 3095 Sayılı Kanun'un 2. Maddesi Hükmünde Yazılı Avans Faizi Oranında Temerrüt Faizi İsteme Hakkı Olduğu - Kaçak Elektrik Kullanımı )

• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( Ancak İcra Takibine İtiraz Etmiş Olan Borçlu Hakkında Açılabildiği - Zorunlu Dava Arkadaşlığı Dışında Davacının İstemi İle Islah Gibi Yollarla Davada Taraf Arttırılması Dava Dilekçesinde Yer Alanların Dışında Gerçek ya da Tüzel Kişilerin Davaya Dahil Edilemeyeceği )

1086/m.83

2004/m.67

3095/m.2

818/m.55

ÖZET : Dava, tacir taraflar arasında, kaçak elektrik kullanımından ve ödenmeyen elektrik fatura bedelinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine karşı davalı şirketin yaptığı itirazın iptali istemine ilişkindir.
İtirazın iptali davası, ancak icra takibine itiraz etmiş olan borçlu hakkında açılabilir. Zorunlu dava arkadaşlığı dışında, davacının istemi ile ıslah gibi yollarla davada taraf arttırılması, dava dilekçesinde yer alanların dışında gerçek ya da tüzel kişilerin davaya dahil edilmesi usulen mümkün değildir.
Öncelikle davacı tarafa alacağın ne şekilde hesaplandığı, elektrik tüketim faturasının kaçak kullanım için mi, yoksa taşeron şirketin şantiye aboneliği nedeniyle, abone sözleşmesinden kaynaklanan elektik tüketimi için mi kesildiği, abonelik yoksa faturanın davalı şirket yerine, taşeron şirket adına kesilme nedeni açıklatılmalı, fatura ile varsa abone sözleşmesinin asılları veya onaylı örnekleri getirtilmeli, açıklama dilekçesi ile getirtilecek belge örnekleri, davalı tarafa yöntemine uygun biçimde tebliğ edilmeli, taraf delilleri toplanmalı, davalının, yalnızca haksız fiilden kaynaklanan zarardan sorumlu tutulabileceği göz önünde bulundurularak, sorumlu olduğu alacak kalemleri belirlenmeli, daha sonra kaçak elektrik kullanılmasından doğan zararın belirlenmesi için teknik bilirkişilerden rapor alınmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonuca varılmalıdır.
Tarafların tacir olması nedeniyle ticari işlerde alacaklının, ancak 3095 sayılı Kanun'un 2. maddesi hükmünde yazılı avans faizi oranında temerrüt faizi isteme hakkı vardır.
DAVA : Davacı taraf, davalı şirketin köprü yapımı sırasında harcadığı elektrik bedelinden kaynaklanan alacaklarının tahsili için Devrek İcra Müdürlüğü'nün 2001/658 sayılı dosyası ile icra takibi yaptıklarını, davalının haksız ve kötü niyetli olarak takibe itiraz etmesi üzerine davalı borçlu hakkında başlatılan icra takibinin durduğunu öne sürerek, itirazın iptaline, takibin devamına, %40'tan az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı; elektrik kullanılan yerde taşeron olarak B. Mühendislik Şirketinin çalışma yaptığını, sözleşme hükümlerine göre, müvekkilinin alacaktan sorumlu tutulamayacağını, elektrik kullanımı için, davacıya başvuruları bulunmadığını, abonelik tesis ettirmediklerini, bu konuda kimseye yetki de vermediklerini öne sürerek öncelikle husumet itirazında bulunduktan sonra ayrıca davanın reddi ile kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Yargılama sırasında davacı tarafın istemi üzerine, davacı şirketin taşeronu B. Mühendislik Şirketi, davaya dahil edildikten sonra yapılan yargılama sonunda mahkemece, davanın kabulüne itirazın iptaline, takibin devamına, miktarı belirtilmeksizin, takibe konu ana para üzerinden %40 oranındaki kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı İ. Ticaret Anonim Şirketi tarafından temyiz edilmiştir.
KARAR : Dava niteliği ve içeriği itibariyle tacir taraflar arasında, kaçak elektrik kullanımından ve ödenmeyen elektrik fatura bedelinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine karşı davalı şirketin yaptığı itirazın iptali istemine ilişkindir.
1- Hemen duraksamasız vurgulamak gerekirse, İİK'nın 67. maddesi hükmüne göre, itirazın iptali davası, ancak icra takibine itiraz etmiş olan borçlu hakkında açılabilir. Zorunlu dava arkadaşlığı hali dışında davacı tarafın istemi ile usulün 83 ve onu izleyen maddeleri hükmünde tanımlanan "ıslah" yoluyla dahi olsa, davada taraf artırılması dava dilekçesinde yer almayan başka gerçek ya da tüzel kişilerin davaya dahil edilmesi usulen mümkün değildir. Davalı İ. Şirketi ile bu şirketin taşeronu olduğu anlaşılan, B. Mühendislik Şirketi arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı gibi, B. Mühendislik Şirketi hakkında başlatılan icra takibine yasal süresi içinde itiraz etmediği ve bu borçlu yönünden icra takibinin kesinleştiği de dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davada sıfatı bulunmayan, davanın gerçek tarafı olmayan, "B. Mühendislik Şirketine" davacı tarafın sonradan ibraz ettiği dilekçe üzerine adı geçen şirketin davaya dahil edilmesi isabetsiz ise de karar başlığında sözü edilen şirketin dahili davalı olarak gösterilmesine rağmen adı geçen şirket hakkında gerek kısa kararda ve gerekse gerekçeli kararda aleyhine hüküm kurulmadığı gibi adı geçen şirketin hükmü temyiz etmediği dikkate alınarak bu yanılgı bozma nedeni sayılmamıştır.
2- İddia ve savunmaya, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere bu yolla saptanan dava niteliğine göre, yanlar arasındaki uyuşmazlık, davalı İ. şirketinin icra takibine ve davaya konu alacak nedeni ile sorumlu tutulup tutulamayacağı yönünde toplanmıştır. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de; saptanan dava niteliği dikkate alındığında yapılan araştırma ve soruşturma hüküm vermeye yeterli olmadığı gibi davalı şirketin savunması, dosyadaki tutanak, fatura ve sözleşmelerin içeriği göz önüne alındığında yerel mahkemenin vardığı sonuç ve hükümde gösterilen gerekçeler dosya içeriğine uygun düşmemektedir.
Davalı şirket, kaçak elektrik kullandığını kabul etmemiş, kaçak elektrik kullanımının taşeron şirket tarafından yapıldığını, kendisinin sorumlu tutulamayacağını savunmaktadır. Ne var ki, davalı şirket ile K. Genel Müdürlüğü arasında akdedilen 16.05.2000 günlü inşaat sözleşmesinin eki Özel ve Teknik Şartnamenin 1 ve 15. maddesinde; taşeronun yaptığı tüm işlerden, idareye karşı yüklenicinin sorumlu olacağı, 1 ve 17. maddesinde de yüklenicinin işin devamı süresince, iş yerinde yapılacak çalışmalar nedeni ile, işçilerin ve çevre halkının kazaya uğramaması ve zarar görmemesi için, gerekli önleyici tedbirleri alacağı, 1 ve 19. maddesinde ise işin taşerona yaptırılması halinde de yüklenicinin, taşeronun sözleşme ile kararlaştırılan çalışma şartlarına uymasını sağlayacak tedbirleri alacağı duraksamasız açıklanmıştır. Yüklenici olan, davalı şirket ile taşeronu olan B. Mühendislik Şirketi arasında düzenlenmiş bulunan 01.01.2001 günlü sözleşme ile de taşeronun, asıl inşaat sözleşmesi doğrultusunda, işi yasal mevzuata uygun biçimde yapmayı üstlendiği, sözleşmenin 3 ve 11. maddesinde ise taşeronun kusurlu iş yapması ve sözleşmeye aykırı davranması halinde, bu sözleşmenin işvereni konumundaki davalı şirkete, taşeronu uyarma ve gerekirse sözleşmeyi fesih yetkisi tanındığı, davranışın sürdürülmesi halinde, fesih hususunu görev olarak yüklendiği, ayrıca işi gözden geçirme, meydana gelebilecek zarar ve hasarları çıkarma, telafi ve tanzim görevi verildiği de görülmüştür.
Sözleşmedeki bu maddeler, birlikte değerlendirildiğinde, işin taşerona verilmesi halinde dahi, yüklenici olan davalı şirketin asıl sorumlu olduğu iş ve iş yeri ile bağlantısını kesemeyeceği, işin ihale sözleşmesi ve yasalara uygun biçimde yapılmasını sağlamak için, taşeron üzerinde kontrol ve denetim görevinin süreceği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca ihale sözleşmesinin yüklenicisi, taşeron sözleşmesinin, iş sahibi konumundaki davalı şirketin taşeronunun yaptığı iş sırasında, haksız fiil sonucu 3. kişilere vereceği zararlardan dolayı BK. 55. maddesi hükmünce ve adam çalıştıran sıfatı ile taşeronu ile birlikte müteselsil ( zincirleme ) sorumluluğunun devam ettiğinin kabulü gerekir. Bu hukuksal olgu karşısında davalı şirketin kaçak elektrik kullanımından ve dolayısıyla haksız fiilden kaynaklanan zarardan sorumlu tutulamayacağı yolundaki savunmanın yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
Abone sözleşmesinden kaynaklanan alacakların ancak sözleşmenin taraflarından istenebileceği dikkate alındığında taşeron şirketin şantiye aboneliğinin bulunması halinde, bu aboneliğe tahakkuk ettirilecek tüketim bedellerinden kaynaklanacak alacaktan dolayı da yüklenici şirketin sorumlu tutulmasını gerektirmez. Davacı taraf, icra takip talebinde borcun sebebini ödenmeyen ve kaçak kullanılan elektrik borcu olarak açıklamış ve alacağın dökümünü yapmaksızın 1.922.542.000 TL alacağın takip tarihinden itibaren aylık %10 faiz ve faize uygulanacak %17 oranındaki KDV'si ile birlikte tahsilini istemiştir. Delil listesi ekinde sunduğu belgelerden, davacı şirket elemanları tarafından K... Köyünde, köprü inşaatında şantiye aboneliği yapılmaksızın, haricen takılmış sayaçla, kaçak elektrik kullanıldığının belirlenmesi üzerine, davalı İ. Şirketi hakkında, 16.01.2001 günlü tutanak düzenlendiği şantiye sorumlusunun haklı ve hukuksal bir neden göstermeksizin tutanağı imzadan imtina ettiği tutanağın düzenlenmesinden sonra, davalı şirketi temsilen, Emrullah'ın "cezadan tahakkuk eden borcu 05.02.2001 tarihinde ödeyeceği" sözlerini yazarak tutanak altını imzaladığı, ödeme yapılmaması üzerine, davacı şirket elemanlarınca 29.03.2001 tarihli makbuz nitelikli, "Kaçak Usulsüz Elektrik Kullanma Tespit Tutanağının" düzenlendiği, güç tespiti yapılamadığından yönetmelik ve tarifeye göre, 90 gün kaçak kullanım süresine göre, hesap yapılarak davalı şirket adına 1.090.000.000 TL borç tahakkuk ettirildiği, ayrıca davalı şirketin taşeronu olan "B. Mühendislik Şirketi" adına da 782.120.000 TL bedelli elektrik tüketim faturası kesildiği, takip ve dava konusu alacağın kaynağını bu belgelerin oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Kaçak elektrik tutanağı nedeni ile yapılan tahakkuk ve kesilen fatura toplamı 1.872.120.000.-TL olup bu miktar icra takibine ve davaya konu edilen miktarı karşılamaktadır. Mevcut fatura okunaksız olduğundan B.... Mühendislik Şirketi adına kesilen faturanın, kayıtsız sayaçla yapılan, kaçak kullanımından mı yoksa, sonradan abonelik işleminin yapılması üzerine, aboneliğe dayalı olarak yapılan tüketimden mi kaynaklandığı anlaşılamamaktadır. Faturanın, abonelik tesisinden sonra ve abonelikte kullanılan elektrik bedeli için kesilmesi halinde bu alacak, ancak sözleşmenin tarafı olan şirketten istenebileceğinden davalının bu kalem alacaktan sorumlu tutulması hukuken mümkün değildir. HUMK'nın 179 ve 180. maddeleri hükmü uyarınca dava dilekçesinde, iddianın dayanağı olan bütün vakaların, bir başka deyişle, alacağın varlığını ve davanın haklılığını gösteren tüm maddi olayların sıra numarası altında duraksamasız açıklanması, davacının elinde bulunan belgelerin asıllarının veya okunaklı onaylı örneklerini dava dilekçesine eklemesi, birer onaylı örneklerini de davalıya dava dilekçesiyle birlikte tebliğ ettirmesi zorunludur. Ne var ki, davacı taraf, bu yasal zorunluluğa uymamış, mahkemece de tüketim faturasının B. Mühendislik Şirketi adına kesilmesinin nedeni ile tutanak ve fatura toplamı ile dava dilekçesinde istenilen miktarın birbirini neden tutmayış nedenleri davacı tarafça açıklatılmadığı gibi, fatura ve sonradan abonelik tesis edilmiş ise, abone sözleşmesinin aslı ya da onaylı örnekleri de getirtilmemiştir.
O halde mahkemece sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle davacı tarafa icra takibine ve davaya konu edilen alacağın ne şekilde hesaplandığı, elektrik tüketim faturasının kaçak kullanım için mi, yoksa B. Mühendislik Şirketinin şantiye aboneliği nedeniyle, abone sözleşmesinden kaynaklanan elektik tüketimi için mi kesildiği, abonelik yoksa faturanın davalı şirket yerine, taşeron şirket adına kesilme nedeni duraksamaya meydan vermeyecek biçimde açıklatılmalı, fatura ile varsa abone sözleşmesinin asılları veya onaylı örnekleri dava dosyasına getirtilmeli, açıklama dilekçesi ile getirtilecek belge örnekleri, davalı tarafa yöntemine uygun biçimde tebliğ edilmeli, davalının sözü edilen belgelere karşı diyecekleri bu belgelere karşı delilleri sorulup, saptanmalı, varsa gösterilen taraf delilleri toplanmalı, davalının, yalnızca haksız fiilden kaynaklanan zarardan sorumlu tutulabileceği göz önünde bulundurularak, sorumlu olduğu alacak kalemleri duraksamasız belirlenmeli, daha sonra kaçak elektrik kullanılmasından doğan zararın belirlenmesinin, teknik konu oluşu dikkate alınarak, konusunda uzman bir bilirkişi veya mahkemece oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla gerçek zarar miktarı belirlenmeli, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece bu olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi,
Kabule göre de;
a- Dava itirazın iptali davası olmasına rağmen hükmün esasını oluşturan kısa kararda isteme aykırı biçimde itirazın kaldırılmasına karar verilmesi ve daha sonra yazılan gerekçeli kararda ise 10.04.1992 gün, 1991/7-1992/4 E. K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'na aykırı olarak itirazın iptaline, karar verilerek hükmün karıştırılması,
b- İİK. 67/2. maddesi hükmü uyarınca itirazın iptali davalarında alacağın belli ve bilinebilir ( likit ) olması durumunda istek halinde yerleşmiş Yargıtay kararları doğrultusunda icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekmekte ise de icra takibine konu alacağın haksız fiilden kaynaklanması ve alacağın gerçek miktarının ancak mahkeme hükmü ile belirleneceği likit olmadığı dikkate alındığında davacı tarafın icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, hüküm yerinde davacı yararına yersiz biçimde kötü niyet tazminatına hükmedilmesi ve hükmedilen tazminatın miktarının dahi gösterilmeyerek infazda kuşku yaratacak biçimde hüküm kurulması,
c- Tarafların tacir olması nedeniyle ticari işlerde, alacaklının, ancak 3095 sayılı Kanun'un 2. maddesi hükmünde yazılı, avans faizi oranında temerrüt faizi isteme hakkının mevcut olduğu, davacının ise takip talebinde hiçbir açıklama yapmaksızın ve yasal düzenlemeye aykırı biçimde aylık %10 oranında faiz istediği, bu durumda istemin, aynı Kanunun 1. maddesi hükmünde yazılı yasal faiz olarak değerlendirilmesi gerektiği dikkate alınarak takip tarihinden sonraki dönem için fazla faiz alacağına olanak sağlayacak şekilde hüküm verilmesi,
d- 3065 sayılı KDV Kanunu'nda bu verginin matrahına dahil kalemler arasında haksız fiilden kaynaklanan tazminat alacaklarının da bulunduğuna ilişkin bir hüküm olmadığı gibi, verginin konusunu belirleyen birinci ve onu izleyen maddeleri hükmünde de bu tür tazminatların katma değer vergisinin konusunu oluşturacağı açıklanmış değildir. Anılan Kanunun matraha dahil, diğer unsurlarını belirleyen 24/c maddesi hükmündeki faizin ise ancak matraha dahil olan alacaklılara yürütülmesi gereken faiz olduğu sözü edilen Yasanın özünden ve sözünden anlaşılmaktadır.
SONUÇ : Bu yasal düzenleme, dikkate alındığında, davacının, icra takip talebindeki hükmedilecek faize %17 oranında KDV uygulanarak alacağın tahsilini istemesinin yasal bir dayanağı bulunmadığı gözardı edilerek, bu istemin reddine karar verilmesi gerekirken, davacının isteminin aynen kabulüne, takibin devamına, sonuç olarak faiz alacağının yasaya aykırı biçimde KDV eklenerek tahsiline yol açacak şekilde hüküm kurulması dahi isabetsiz davalı İ. Ticaret A.Ş.'nin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın istek halinde ilgilisine iadesine, 13.12.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

21. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/2331

K. 2004/7661

T. 28.9.2004

• İŞ KAZASI SONUCU ÖLÜM NEDENİYLE TAZMİNAT TALEBİ ( Zamanaşımı Süresi ve Başlangıcı/Zamanaşımı Süresi Dolduktan Sonraki Islah Talebinde Davalının Zamanaşımı İtirazında Bulunması Nedeniyle Talebin Reddi Gereği - SSK'ca Bağlanan Gelirdeki Artışın Tazminattan Düşülmesi Gereği )

• ZAMANAŞIMI SÜRESİ VE BAŞLANGICI ( İş Kazası Sonucu Ölüm Nedeniyle Tazminat Talebinde - Zamanaşımı Süresi Dolduktan Sonraki Islah Talebinde Davalının Zamanaşımı İtirazında Bulunması Nedeniyle Talebin Reddi Gereği )

• ISLAH YOLUYLA MÜDDEABİHİN ARTIRILMASINA KARŞI DAVALININ ZAMANAŞIMI İTİRAZI ( İş Kazası Sonucu Ölüm Nedeniyle Tazminat Talebinde Zamanaşımı Süresi ve Başlangıcı - Zamanaşımı Süresinin Dolmasından Sonraki Islah Talebinin Reddi Gereği )

• MECBURİ DAVA ARKADAŞI OLMADIĞI HALDE İŞVEREN HAKKINDA AÇILAN TAZMİNAT DAVASINA İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ DA DAHİL EDİLMİŞ OLMASI ( Kendisine Dava Açılmayan Kişinin Davaya Dahil Edilemeyeceği - İşverenin PKK'ya Karşı Gerekli Önlemleri Alıp Almadığının Araştırılması Gereği )

• PKK'YA KARŞI İŞVERENİN GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALIP ALMADIĞININ ARAŞTIRILMASI GEREĞİ ( İş Kazası Sonucu Ölüm Nedeniyle Tazminat Talebi - İşverenin ve İçişleri Bakanlığına Eşit Kusur Oranı Veren Bilirkişi Raporunun Yetersiz İncelemeye Dayanması ve Bilirkişilerin Konunun Uzmanı Olmaması )

• KUSUR ORANLARINA İLİŞKİN BİLİRKİŞİ RAPORUNUN HÜKME ESAS ALINAMAMASI ( İşverenin İşyerinde Terör Faaliyetlerini de Gözeterek Gerekli Önlemleri Alıp Almadığının Araştırılmamış Olması ve Bilirkişilerin Konunun Uzmanı Olmaması )

• BİLİRKİŞİ RAPORUNUN YETERSİZ OLMASI ( İş Kazasında Kusur Oranlarının Tesbitine İlişkin - İşverenin İşyerinde Terör Faaliyetlerini de Gözeterek Gerekli Önlemleri Alıp Almadığının Araştırılmamış Olması ve Bilirkişilerin Konunun Uzmanı Olmaması )

• GELİRDEKİ ARTIŞIN TAZMİNATTAN İNDİRİLMESİ GEREĞİ ( İş Kazası Sonucu Ölüm Nedeniyle Açılan Tazminat Davasında - SSK Tarafından Bağlanan Geliri Aşan Zararlar İçin Açılan Dava )

506/m.Ek.38

818/m.125

1475/m.73

ÖZET : 1- İş kazası sonucu ölüm nedeniyle hak sahiplerinin işverene yönelttikleri maddi ve manevi tazminat davalarında zamanaşımı süresi BK'nun 125. maddesi gereğince haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıldır. Somut olayda ölümle sonuçlanan olay 14.4.1990 tarihinde meydana geldiği davacının 10 yıllık süre geçtikten sonra bir kısım davacılar bakımından 12.4.2002 ve 18.12.2002 tarihli dilekçelerle davasını ıslah ederek müddeabihi arttırdığı, davalının zamanaşımı savunmasına davacı tarafça da itiraz edilmediği dosya içerisinden anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca 10 yıllık zamanaşımı süresi gerçekleştikten sonra davalıya yöneltilen tazminat taleplerinin zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.
2- İçişleri Bakanlığı ile TKİ arasında zorunlu dava arkadaşlığı olmadığı davacı tarafça ihtiyari dava arkadaşlarından birine dava yöneltilerek dava açıldıktan sonra, davacının davayı dava arkadaşı olabilecek diğer kişiye yöneltilmesinin usulen mümkün olmadığı gözetilmeden İçişleri Bakanlığı davaya dahil edilerek yargılamanın sürdürülmesi; kabule göre de davaya dahil edildiği halde İçişleri Bakanlığı hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamış olması usul ve yasaya aykırıdır.
3- Hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda, bilirkişiler İş Kanunun 73. maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle olayın oluş ve biçimine ve işyerinin PKK eyleminin yoğun şekilde bulunduğu bölgede bulunmasını nazara alarak, 2495 sayılı Yasanın ilgili maddelerini incelemek suretiyle işverenin işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere uyulup uyulmadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenerek kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmamıştır. Hal böyle olunca kusur raporunun İş Kanunun 73. maddesinin öngördüğü koşulları içerdiği giderek hükme dayanak alınacak nitelikte olduğu söylenemez. Öte yandan, olayın oluş biçimine ve niteliğine göre bilirkişilerin sıfatları itibariyle konuda uzman olmadıkları da ortadadır.
4- Dava, nitelikçe Sosyal Sigortalar Kurumunca karşılanmayan zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Bu bakımdan, mükerrer ödemeyi ve haksız zenginleşmeyi önlemek için, 4447 sayılı Yasanın ek 38. maddesi gereğince hesaplanan ve sigortalıya bağlanan gelirdeki artışların kurumdan sorulmak sureti ile tazminattan indirilmesi gerektiği açıktır.
DAVA : Davacılar, murisin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen 19.308.330.410 lira maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve davalı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 20.4.2004 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı vekili Avukat S. K ile karşı taraf vekili M. Ö. H ve dahili davalı vekili Avukat P. K geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek bırakılan günde Tetkik Hakimi B. M. Ş. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü, ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1- Şırnak Sulh Hukuk Mahkemesinin 12.8.1992 gün ve 1992/25 E. 1992/25 K. sayılı vasi tayini kararı ile davacı çocuklar Asiye ve Sabriye vesayet altına alınarak kendilerine Hanım Uçar vasi tayin edildiği dosya içerisindeki İlamdan anlaşıldığı halde vasinin dava açabilmek için vesayet mahkemesinden izin alıp almadığı araştırılmadan davanın sonuçlandırılması isabetsizdir.
2- İş kazası sonucu ölüm nedeniyle hak sahiplerinin işverene yönelttikleri maddi ve manevi tazminat davalarında zamanaşımı süresi BK'nun 125. maddesi gereğince haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıldır. Somut olayda ölümle sonuçlanan olay 14.4.1990 tarihinde meydana geldiği, davacının 10 yıllık süre geçtikten sonra bir kısım davacılar bakımından 12.4.2002 ve 18.12.2002 tarihli dilekçelerle davasını ıslah ederek müddeabihi attırmaığı, davalının zamanaşımı savunmasına davacı tarafça da itiraz edilmediği dosya içerisinden anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca 10 yıllık zamanaşımı süresi gerçekleştikten sonra davalıya yöneltilen tazminat taleplerinin zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.
3- İçişleri Bakanlığı ile TKİ arasında zorunlu dava arkadaşlığı olmadığı davacı tarafça ihtiyari dava arkadaşlarından birine dava yöneltilerek dava açıldıktan sonra, davacının davayı dava arkadaşı olabilecek diğer kişiye yöneltilmesinin usulen mümkün olmadığı gözetilmeden İçişleri Bakanlığının davaya dahil edilerek yargılamanın sürdürülmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Kabul ve uygulamaya göre de İçişleri Bakanlığı ( Hazine ) davaya dahil edildiği halde hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamış olması da hatalı olmuştur.
4- İnsan yaşamının kutsallığı çevresinde, işverenin işyerindeki işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu konudaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanunun 73. maddesinin açık buyruğudur.
20.8.2000 günlü bilirkişi raporunda olayda işverenin % 50 oranında kusurlu olduğu % 50 oranındaki kusurun ise İçişleri Bakanlığında olduğu belirtilmiştir.
Oysa hükme dayanak alman bilirkişi raporunda, bilirkişiler İş Kanunun 73. maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle olayın oluş ve biçimine ve işyerinin PKK eyleminin yoğun şekilde bulunduğu bölgede bulunmasını nazara alarak, 2495 sayılı Yasanın ilgili maddelerini incelemek suretiyle işverenin işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere uyulup uyulmadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenerek kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmamıştır. mil böyle olunca kusur raporunun İş Kanunun 73. maddesinin öngördüğü koşulları içerdiği, giderek hükme dayanak alınacak nitelikte olduğu söylenemez. Öte yandan, olayın oluş biçimine ve niteliğine göre de bilirkişilerin sıfatları itibariyle konuda uzman olmadıkları da ortadadır.
5- Dava, nitelikçe Sosyal Sigortalar Kurumunca karşılanmayan zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Bu bakımdan, mükerrer ödemeyi ve haksız zenginleşmeyi önlemek için, 4447 sayılı Yasanın ek 38. maddesi gereğince hesaplanan ve sigortalıya bağlanan gelirdeki artışların kurumdan sorulmak sureti ile tazminattan indirilmesi gerektiği açıktır. Oysa, açıklanan doğrultuda işlem yapılmaksızın Eylül 2003 TÜFE değerleri esas alınarak hesaplanan ve SSK başkanlığının 28.10.2003 gün ve 778168 sayılı yazılarıyla bildirilen peşin sermaye değerleri dosya içerisinde mevcut olduğu halde ( Nisan 2003 ) ayı TÜFE değerinin tazminattan indirildiği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
4447 sayılı Yasanın Ek 38. maddesi gereğince hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan verilere göre hesaplanan peşin sermaye değeri Kurumdan sorulmak ve bildirilen miktar hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler nazara alınarak hesaplanan tazminattan indirilmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
6- Davada maddi tazminat dışında manevi tazminatta talep edilmiş ve hüküm altına alınması olduğuna göre hüküm altına alınan manevi tazminat miktarları üzerinden de karar ve ilam harcının hüküm altına alınması gerektiğinin gözetilmemiş olması da usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Mahkemece yapılacak iş, terör konularında ve işçi sağlığı ve iş güvenliği dalında uzman bilirkişilere konuyu yeniden yukarıda açıklandığı biçimde inceletmek ve özellikle işyerinin olağanüstü ve terörün yoğun bulunduğu bölgede faaliyette bulunduğu gözetilerek bu tür işyerlerinde alınması gerekli önlemleri belirleyen 2495 sayılı Kanun ve yönetmelik de gözönünde tutularak, kusurun aidiyeti ve oranlarım saptamak, 4447 sayılı Yasanın Ek 38. maddesi gereğince hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan verilere göre hesaplanan peşin sermaye değeri kurumdan sorulmak ve bildirilen miktar hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler nazara alınarak hesaplanan tazminattan indirilmek karar ve ilam harcının hüküm altına alınması gözönünde tutmak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, taraflar yararına takdir edilen 375.000.000 lira duruşma avukatlık parasının karşılıklı olarak birbirlerine yükletilmesine, temyiz harcının İstek halinde taraflara iadesine, 28.9.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Old 21-08-2006, 18:05   #14
medenikal

 
Varsayılan

yargıtay zorunlu dava arkadaşlığında da önceleri davaları red dediyordu.sonra içtihat değişikliğine gitti.bu konu da da içtihat değişikliğine giderse şaşırmam çünkü usul ekonomisi ve davaların hızla sonuçlandırılması açısından tarafı yanlış göstermenin davanın reddi ni gerektirmemesi kanaatindeyim.

sonuçta aynı dava masrafı ile yeniden açılacaktır.

ama şöyle bir husus var diyelim yanlış taraf açıldı taraf geldi ve avukatı da var.bu durumda ne olacak.

bu durumda bir ara karar mı verilecek dava masrafları ve vekalet ücreti için.

bu ara kararın niteliği ne olacak , bu ara karar ile takip yapılabilecek mi?bu durumda,karar olmadan tutanak ile itiraz kaldırılabilecek mi?
Old 21-08-2006, 18:28   #15
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

mehmet bey zaten benim sorduğum konuya esas davamda da her ne kadar işyeri adını yazmışsam da karşı taraf vekili geldi.
ve ben de bu konuda "usul ekonomisi" ve "iş kanunun işçiyi koruyan ruhu" nedeniyle davanın tekrar açılmaması gerektiğini düşünüyorum

ha bir dahaki sefere davalı avukatı olursam o başka tabi))))
Old 11-10-2006, 13:38   #16
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

maddi hatanın düzeltilmesi nedeniyle verdiğim dilekçe kabul edildi.

davalının taraf ehliyeti olmadığı için dava şartı yokluğundan red talebi reddedildi.
davanın esasına girildi. devam ediyoruz. katkılarından dolayı bütün meslektaşlara teşekkürler
Old 11-10-2006, 15:20   #17
Av.Engin Özoğul

 
Varsayılan

Hadi hayırlı olsun.
Old 12-10-2006, 02:43   #19
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

**************
JOİNT VENTURE SÖZLEŞMESİYLE KURULAN ORTAKLIK - ADİ ŞİRKET NİTELİĞİNDEKİ JOİNT VENTURE ORTAKLIK - TARAF EHLİYETİNİN BULUNMAMASI - HUSUMET
**************
Esas Yılı : 2003
Esas No : 12-574
Karar Yılı : 2003
Karar No : 564
Karar Tarihi : 08.10.2003
Daire No :
Daire : HG
**************
ÖZET :Joint venture hukukumuzdaki adi ortaklığa benzemekte olup iki veya daha fazla işletmenin, belli bir amaca ulaşmak için katkılarını birleştirdikleri bir ortaklıktır. Tüzel kişilikleri olmadığından taraf ehliyetleri de bulunmamaktadır. Ortaklar, ortaklık borçlarından alacaklılara karşı doğrudan doğruya ve sınırsız olarak tüm mal varlıklarıyla sorumludurlar. Somut olayda her ne kadar takip talepnamesi ve buna uygun olarak düzenlenen ödeme emrinde borçlu olarak Kutlutaş-Dilingam Ortak Girişimi gösterilmiş ve tek ödeme emri çıkarılmış ise de Joint Venture'u oluşturan her iki şirketin vekili ödeme emrinin tebliğinden sonra her iki şirket tarafından vekil tayin edildiğini gösterir vekaletnamesini verip bu iki şirket adına süresinde icra takibine karşı itirazda bulunduğuna göre artık taraf teşkili tamamlanmıştır. Bu nedenle yerel mahkemenin direnme kararı yerindedir.
**************
(1086 S. K. m. 38, 39) (818 S. K. m. 533, 534)
DAVA : Taraflar arasındaki "takibin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 4.İcra Tetkik Mercii Hukuk Hakimliğince davanın reddine dair verilen 18.03.2002 gün ve 2002/185 E. 215 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 09.07.2002 gün ve 2002/14219-15040 sayılı ilamı ile; ( ...Takip talepnamesinde ve ödeme emrinde gösterilen Kutlutaş-Dillingham Ortak Girişiminin gerçek ve tüzel kişiliği bulunmadığından bu ad altında ödeme emri ve takip yapılması usulsüzdür. Adi ortakların ayrı ayrı takip talepnamesinde gösterilip yine ayrı ayrı adlarına ödeme emri tebliği gerektiğinden merciice ehliyetsizlikle ilgili şikayetin kabulüne karar vermek gerekirken reddine karar verilmesi isabetsizdir. ... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava şikayet yoluyla ödeme emrinin ve takibin iptali istemine ilişkindir.
Davacı ( borçlu ) vekili, alacaklı Dal-Kar İnşaat Tur. San. ve Tic. AŞ'nin Kutlutaş-Dillingham ortak girişimi aleyhine icra takibi yaptığını, ödeme emrinin müvekkillerine ve vekil sıfatıyla kendilerine gönderildiğini, husumetin yöneltildiği Kutlutaş-Dillingham Ortak Girişiminin adi şirket statüsünde olup taraf ehliyeti bulunmadığını, husumetin adi şirketin ortaklarına birlikte yöneltilmesi gerektiğini bu ortaklardan birinin Kutlutaş İnşaat ve Ticaret Sanayi Ltd. Şti. diğerinin ise Dilingham Construction International INC adlı yabancı bir şirket olduğunu, ayrıca karşı tarafın müteahhit olan müvekkillerinden almış olduğu işi Türdeş Tarım Hayvancılık İnşaat Nakliyat San. ve Tic. Ltd. Şti ile adi ortaklık tesis ederek yaptığını tek başına hak ve alacak talebinde bulunmasının usule aykırı olduğunu, ödeme emrinde alacaklının adresinin de bulunması gerektiği halde bulunmadığını, mükerrer olarak ödeme emri gönderildiğini, bu nedenlerle ödeme emrinin ve bilahare takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili davanın reddini istemiş; Yerel Mahkemece verilen şikayetin reddine dair karar Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuştur. Kutlutaş-Dillingham Ortak Girişiminin icra takip talepnamesinde ve ödeme emrinde borçlu olarak gösterildiği, ödeme emrine süresi içinde ortak girişimi ( Joint Venture'ü ) oluşturan her iki şirketin vekili tarafından itiraz edildiği sabit olup yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığı noktasında toplanmıştır.
Joint venture hukukumuzdaki adi ortaklığa benzemekte olup iki veya daha fazla işletmenin, belli bir amaca ulaşmak için katkılarını birleştirdikleri bir ortaklıktır. Tüzel kişilikleri olmadığından taraf ehliyetleri de bulunmamaktadır. Ortaklar, ortaklık borçlarından alacaklılara karşı doğrudan doğruya ve sınırsız olarak tüm mal varlıklarıyla sorumludurlar.
Somut olayda her ne kadar takip talepnamesi ve buna uygun olarak düzenlenen ödeme emrinde borçlu olarak Kutlutaş-Dilingam Ortak Girişimi gösterilmiş ve tek ödeme emri çıkarılmış ise de Joint Venture'u oluşturan her iki şirketin vekili ödeme emrinin tebliğinden sonra her iki şirket tarafından vekil tayin edildiğini gösterir vekaletnamesini verip bu iki şirket adına süresinde icra takibine karşı itirazda bulunduğuna göre artık taraf teşkili tamamlanmıştır.
Bu nedenle yerel mahkemenin direnme kararı usul ve yasaya uygun bulunmaktadır.
Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre diğer temyiz itirazları incelenmemiş olup, bu incelemenin yapılması için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan dosyanın işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için 12. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 08.10.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi.



**************
.: CopyRight by Sinerji A.Ş. :.

Esasında önemli olan taraf teşkilinin sağlanması, böyle bir durumda Sn.elvann'ın açtığı davaya gelip cevap da verilmese idi. Ne olacaktı. Alınan karar özkaya kuruyemiş aleyhine nasıl icraya konulacaktı. Ödeme emrine şikayet yolu ile taraf ehliyeti olmadığı burada ileri sürülse boşu boşuna alınmış bir kararımız olmayacak mıydı? Oysa mevcut durumda davalı, davaya cevap vererek ve duruşmaya vekil göndererek taraf teşkilini sağlamış oluyor. Zaten önemli olan da bu değil mi? İş davası veya başka bir dava olsun, bence bu kadar katı olunmamalı, taraf teşkili var ise davaya devam edilmeli. Davacının kötüniyetli olması hali müstesna tabi.. Halin icabından ilgisiz bir kişiye haksız ve yersiz açılmış bir dava söz konusu ise elbette reddi gerekir. Oysa olayda davanın özünde işletme sahibi aleyhine açıldığı anlaşılıyor. İş davalarında da işverenin hedeflendiği açık ancak kurumun karmaşık yapısını işçinin çözmesi beklenmemeli..
Old 12-10-2006, 09:36   #20
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

teşekkürler suat bey
herkes yardımcı oldu saolsun.tabi sizin gönderdikleriniz de

ve sayın doğanel,
yorumunuza aynen katılıyorum.
ben de dilekçemde örnek yargıtay kararlarının haricinde iş kanununun işçiyi koruyucu hükümlerinden ve taraf teşkilinin sağlanmış olmasından yola çıkarak savunma yaptım.

bazen böyle hatalar yapabiliyoruz.ancak işçi işvereninin tüzel kişi olup olmadığını bilemeyebilir de tabi ki. sonuçta dava dosyasına gelen resmi bilgilerden sonra çıktı durum ortaya.

Alıntı:
Esasında önemli olan taraf teşkilinin sağlanması, böyle bir durumda Sn.elvann'ın açtığı davaya gelip cevap da verilmese idi. Ne olacaktı. Alınan karar özkaya kuruyemiş aleyhine nasıl icraya konulacaktı. Ödeme emrine şikayet yolu ile taraf ehliyeti olmadığı burada ileri sürülse boşu boşuna alınmış bir kararımız olmayacak mıydı?

açıkçası durumun böyle olmadığına sevindim. o zaman icra mahkemesinde işim daha zor olabilirdi ...
Old 17-10-2007, 14:13   #21
asozbir

 
Varsayılan

Açtığım iş davasında benzer bi durumla karşılaştım;aynı işverene karşı açtığım 13 davanın 11'inde uzlaşma sağladık. Daha sonra kalan iki dava işyerinin şahıs değil tüzel kişiye ait olduğundan bahisle reddedildi. kararı temyiz ettim, her iki dosyada aynı dairece incelenmesine rağmmen bir dosya onandı, diğer dosyamız ise husumetin tüzel kişiliğe yöneltilerek karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozuldu. Ne hakim ne ben söyleyecek bişey bulamadık.
Old 17-10-2007, 16:34   #22
Av.bozkara

 
Varsayılan

Aynı pozisyonda kaldığım bir davamda davayı şahıslara yönlendirmeyi talep etmiştim ve talebim kabul edilerek yeniden dava açmaya gerek kalmadan bu sorunu ortadan kaldırabilmiştik...

Saygılarımla
Old 17-10-2007, 16:58   #23
av.medine

 
Varsayılan

Sayın meslekdaşlarım benim de yardıma ihtiyacım var lütfen yardım ederseniz sevinirim. Konu başlığı ile ilgili olarak ben de tazminata konu iş davasında;davalı işveren olarak savcılık soruşturması sırasında kaza tarihinde kendisinin ölen işçinin çalışıtığı işyerinin kendisine ait olduğunu söyleyen işveren aleyhine dava açtım. Ne varki yaragılam sırasında kaza tarihinde sözkonusu işveren işçinin çalışmış olduğu işyerine ortak olmayıp kaza tarihinden sonra ortak olmuş. Bu sebeple mahkeme kaza tarihinde şirket sahibi olan diğer işveren hakkında ek dava açmam için tarafıma süre verdi. Ben de yukarıdaki konuyu okuyana kadar yapılamsı gerekenin bu olduğunu düşünüyordum, fakat sayın elvann arkadaşımızın konusuna benzer olduğunu görerek sizlerin de görüşünü almak istiyorum. Benim davamda davalı olarak gösterdiğim işveren kaza tarihinde ticaret sicili kayıtlarına göre şirket ortağı değil sonradan ortak olmuş biz de savcılık sırasında ki ifadesine dayanarak ona karşı dava açmıştık. Gerçekte ise kardeşi olan şahıs kaza tarihinde şirketin sahibi görünüyor ve mahkeme bize kardeşi olan işverene ayrı bir dava açmak üzere süre verdi. Bu husus benim işime gelmiyor çünkü tazminata göre harç miktarı yüksek tutacak. Görüşlerinizi bekliyorum. Şimdiden teşekkürler.
Old 29-12-2008, 16:51   #24
asstarrr

 
Varsayılan

Ben de kapıcı alacağı için kat maliklerini temsilen yöneticiye ihtarname gönderdim. Davayı da açtım . ANcak davadan sonra öğrendim ki benim davayı açmamdan önce yönetici değişmiş. Benim davamda taraf kat malikleri olduğu için yeni yöneticiye dava dilekçesini tebliğ ettirerek işi halledebilir miyim.

Faizi de ihtardan itibaren istemiştim. ama bu durumda dilekçenin tebliğinden itibaren isteyebileceğim galiba. YArdımlarınızı bekliyorum.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler Nesrin D. Meslektaşların Soruları 4 23-08-2007 14:22
İmzaya İtiraz-taraf Ehlıyetı şerh Meslektaşların Soruları 2 25-11-2006 13:00
taraf yanlışlığı stj_av_ali Meslektaşların Soruları 3 03-04-2006 15:24
Taraf Sıfatı UMUT Meslektaşların Soruları 1 01-06-2003 11:58
Genel Kurul Kararı Olamdan Açılan Dava hikmet Hukuk Soruları Arşivi 1 01-03-2002 23:52


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09263897 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.