Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

maddi manevi tazminat haklarından feragat - Bilahare Dava Açmak

Yanıt
Old 26-12-2006, 01:29   #1
madvocate

 
Varsayılan maddi manevi tazminat haklarından feragat - Bilahare Dava Açmak

Müvekkil ,hayati tehlike arz edecek şekilde yaralanıyor,ancak daha sonra şüpheli ile bir sözleşme yapıyor ve maddi manevi tazminat haklarından feragat ediyor.Daha sonra şüpheliye dava açmaya karar veriyor
Tüm araştırmalrım da feragatın esas hakkındaki tüm haklarından vaz geçme anlamına geldiğini gördüm.Bu kounda farklı bir bilgisi olan varsa ve yardımcı olursa sevinirim
Old 26-12-2006, 01:54   #2
madvocate

 
Varsayılan

Hata,hile ve ikrah haricinde dayanak aranmaktadır
Old 26-12-2006, 10:39   #3
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Bunlar haricinde sadece doğmamış haktan feragatin geçersiz olduğuna ilişkin kararlar var.

Saygılar.
Old 26-12-2006, 12:29   #4
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Şikayetten vazgeçme,şikayetin aşamalarına göre değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Takibi şikayete bağlı olup,henüz hazırlık aşamasında failin öğrenilmesi ve zararın ortaya çıkması akabinde şikayetten vazgeçme halinde,vazgeçmenin geçerli olduğu bu vazgeçmeden dönmenin mümkün olmadığı yönünde Yargıtay kararları mevcuttur.Sizin olayınızda olduğu gibi,zararın doğması ve failin öğrenilmesinden sonra üstelik ayrı bir sözleşme ile yapılan vazgeçmeden dönülemeyeceği kanısındayım.
Bu nedenle Sayın Yılmaz'ın görüşlerine özellikle olayınızda katılmıyorum.Haksız fiil faili öğrenilmiş ve zarar net olarak ortaya çıkmış olduğundan (yani tazminatı doğuran haksız fiilin sebebiyle uğranılan zarar bilinmekte ve bu zararın tazmininden vazgeçilmektedir) doğmamış bir hak olmadığını düşünüyorum.
Yukarıda değindiğim gibi,şikayetten vazgeçmenin hangi aşamalarda olduğuda önemli.Aşağıdaki vazgeçmenin geçerli olmadığına ilişkin karar bence sizin olayınıza uygulanamaz ise de yararlanılması açısından sunuyorum.
Saygılarımla

T.C.

YARGITAY

4. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/13369

K. 2005/8500

T. 19.7.2005

• KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Hazırlık Aşamasında Şahsi Haklarını Saklı Tutmadan Şikayetinden Vazgeçen Davacının Tazminat Talep Edebileceği - Mahkeme Önünde Şikayetten Vazgeçme ve Kamu Davasının Düşmesi Koşullarının Gerçekleşmemiş Olması )

• MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Haksız Eylem Sonucu Kişilik Haklarının Zarar Gördüğü İddiasıyla - Şikayetinden Hazırlık Aşamasında Vazgeçen Davacının Mahkeme Önünde Vazgeçme Şartı Gerçekleşmediğinden Tazminat Talep Edebileceği )

• ŞİKAYETTEN HAZIRLIK AŞAMASINDA VAZGEÇMEK ( Mahkeme Önünde Vazgeçme Şartı Gerçekleşmediğinden Hukuk Mahkemesine Başvurularak Manevi Tazminat Talep Edilebileceği )

• HAZIRLIK AŞAMASINDA ŞAHSİ HAKLAR SAKLI TUTULMADAN ŞİKAYETTEN VAZGEÇMEK ( Mahkeme Önünde Vazgeçme Koşulu Gerçekleşmediğinden Tazminat Talebiyle Hukuk Mahkemesine Dava Açılabileceği )

765/m.111


ÖZET : Türk Ceza Kanunu'nun 111. maddesine göre; kamu davasının düşmesi, cürümden zarar gören şahsın davadan vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada dava şahsi haklarını saklı tutmamış ise artık hukuk mahkemesinde dava açamaz. Görülüyor ki, zarar görenin vazgeçmesinin hukuki sonuç doğurabilmesi için vazgeçme hem kamu davası açıldıktan sonra hakim önünde gerçekleşmeli ve hem de bu vazgeçmeyle kamu davası düşmelidir. Oysa somut olayda davacı hazırlık aşamasında şikayetinden vazgeçmiş ve yasada aranan iki koşuldan birisi olan hakim önünde vazgeçme olgusu gerçekleşmemiştir. Kamu davasının açılmasından sonra ve hakim önünde gerçekleşmeyen vazgeçme hukuk davası açılmasına engel değildir.
DAVA : Davacı M. E. vekili Avukat S. S., Avukat Ö. K. tarafından, davalı S. K. ve V. K. aleyhine 25.4.2003 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem sonucu kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; istemin reddine dair verilen 1.12.2003 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, haksız eylem sonucu kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davacının hazırlık aşamasında şahsi hakları ile ilgili olarak hukuk mahkemesinde dava açma hakkını saklı tutmadan takibi şikayete bağlı suçtan dolayı şikayetinden vazgeçtiği ve Türk Ceza Yasası'nın 111. maddesi gereğince tazminat isteyemeyeceği benimsenerek istemin reddine karar verilmiştir.
Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu olayda davacı, davalıların haksız eylemi sonucu yaralandığını, davalıların hakaret ettiğini belirterek polis karakoluna başvurup davalılardan şikayetçi olmuş ve aynı gün aynı yerde şikayetinden vazgeçtiğini bildirmiştir.
Dosya arasındaki bilgi ve belgelere göre davacının 5 gün iş ve gücünden kalacak biçimde yaralandığına ilişkin rapor bulunduğu, davalılar hakkında ceza davası açılmadığı anlaşılmaktadır.
Türk Ceza Kanunu'nun 111. maddesine göre; kamu davasının düşmesi, cürümden zarar gören şahsın davadan vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada dava şahsi haklarını saklı tutmamış ise artık hukuk mahkemesinde dava açamaz. Görülüyor ki, zarar görenin vazgeçmesinin hukuki sonuç doğurabilmesi için vazgeçme hem kamu davası açıldıktan sonra hakim önünde gerçekleşmeli ve hem de bu vazgeçmeyle kamu davası düşmelidir. Oysa somut olayda davacı hazırlık aşamasında şikayetinden vazgeçmiş ve yasada aranan iki koşuldan birisi olan hakim önünde vazgeçme olgusu gerçekleşmemiştir. Kamu davasının açılmasından sonra ve hakim önünde gerçekleşmeyen vazgeçme hukuk davası açılmasına engel değildir.
Yerel mahkemece, anılan düzenleme ile örtüşmeyecek biçimdeki yazılı gerekçeyle davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19.7.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 1989/9-283

K. 1989/378

T. 4.12.1989

• TEDBİRSİZLİK VE DİKKATSİZLİK SONUCU YARALAMAYA NEDEN OLMAK ( Hazırlık Soruşturması Sırasında Şikayetinden Vazgeçen Müdahilin Son Soruşturma Aşamasında Tazminat İsteyip İsteyemeyeceği )

• ŞİKAYETTEN VAZGEÇMEK ( Hazırlık Soruşturmasında-Saik Hatası-Manevi Tazminat )

• TAZMİNAT ( Saik Hatasıyla Hazırlık Soruşturmasında Şikayetinden Vazgeçen Müdahilin İsteyip İsteyemeyeceği )

• SAİK HATASI ( Hazırlık Soruşturmasında Şikayetinden Vazgeçen Müdahilin Tazminat İsteyip İsteyemeyeceği )

765/m.111,459/2-son


ÖZET : Müdahil hastaneye geldiğinde olayı yeterince öğrenmiş ve şikayetçi olmadığını söylemiştir. Bu beyanın hukuki sonucu olarak şahsi hak talebinden vazgeçmiştir. Sonradan davaya katıldığında tazminat talebinde bulunamaz.
DAVA : Tedbirsizlik, dikkatsizlik sonucu yaralamaya neden olmak suçundan sanık Mustafa'nın TCY.nın 459/2-son maddeleri gereğince 1 ay 3 gün hapis 3375 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin 2918 sayılı Yasanın 119. maddesi uyarınca takdiren 15 gün geri alınmasına, 150.000 lira manevi tazminatın sanıktan alınıp müdahile verilmesine ilişkin, ( Bursa İkinci Asliye Ceza Mahkemesi )nce verilen 15.10.1987 gün 273/ 439 sayılı hükmün sanık tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi, 15.11.1988 gün 4016/8046 sayı ile;
"Mağdurenin babası olan müdahil İsmet'in hazırlık tahkikatı sırasında zabıtaca tespit edilen 28.4.1986 tarihli ifadesinde kızına çarpan oto şoföründen davacı olmadığını beyan ettiği gözetilmeden lehine manevi tazminata hükmolunması" isabetsizliğinden bozulmasına "Yaralanan kızının hastahanede muayenesi yapılmadan ve olayın gerçek boyutlarını kavramadan polis tarafından alınan ifadesinde şikayetçi olmadığını açıklamış olması, serbest iradesinin mahsulü olmadığı gibi kafatasında gelişen ve hayati tehlike oluşturan ve sürekli sekel bırakan yaralanma olayında tazminat almasına engel kabul edilemeyeceği" karşı oyuyla ve çoğunlukla karar vermiştir.
Yerel mahkeme, 23.3.1989 gün 982/144 sayı ile;
"Nizamı sağlamak için şekilcilikde aşırıya gitmek, adalet için tehlikeli olabilir. Şekle bağlılık ile adil olmak çatıştığında ikincisi tercih edilmelidir.
Şikayetçi, kızını muayene eden doktorun raporuna güvenerek şikayetçi olmamıştır. Beyanı hataya dayalıdır. Uygulamada şikayetten vazgeçme şahsi hak talebine engel ise de, bu kural adalete aykırı sonuçlar vermektedir. Müdahil, BK.nun 24. maddesine göre ilk beyanından dönme hakkına sahip sayılmalıdır. Manevi tazminata hükmetmemek adaletle bağdaşmaz" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmünde, Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından süresinde istenildiğinden dosya Yargıtay C. Başsavcılığı'nın 28.9.1989 tarihli bozma istemli tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Hazırlık soruşturması sırasında, şikayetinden vazgeçen müdahilin; son soruşturma aşamasında tazminat isteyip isteyemeyeceği, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlığın konusunu teşkil etmektedir.
Dosya içeriğine göre;
Sanık, sevk ve idaresindeki kamyonetle, yolun karşısına geçmek isteyen 5 yaşındaki mağdureye çarparak yaralanmasına neden olmuştur.
Mağdure, olaydan sonra hastahaneye kaldırılmış, 28.4.1986 günlü ilk raporda, "başta sağ frontalde 2 cm. çapında şişlik, her iki el, safında muhtelif 1-2 mm. boyda yüzeysel erozyon mevcut olduğu, hayati tehlike bulunmadığı belirtilmiştir.
Müdahil, olayı işyerinde öğrenip hastahaneye gitmiş, "kızının durumunun şimdilik iyi olduğunu, şoförden davacı bulunmadığını" aynı gün polis memuru tarafından alınan ifadesinde beyan etmiştir.
Mağdure, ertesi gün fenalaşınca tekrar hastahaneye kaldırılmış, ameliyata alınarak tedavi edilmiştir.
Mağdurenin babası 1.5.1986 günlü dilekçesinde, olaydan sonra hastahaneye gittiğinde kızının hayati tehlikesi olmadığını ancak, havale, ateş ve uyku hali görüldüğünde geri getirmesinin söylendiğini, ertesi gün bayılınca kızını hastahaneye götürdüğünü, şikayetçi olduğunu belirtmiş ve açılan kamu davasına katılarak tazminat isteminde bulunmuştur.
Müdahil, hastahaneye geldiğinde olayı yeterince öğrenmiş ve şikayetçi olmadığını söylemiştir. Bu beyanın hukuki sonucu olarak şahsi hak talebinden vazgeçmiştir. Sonradan davaya katıldığında, tazminat isteminde bulunamaz.
Olayda, şikayetçinin yanılması, iradesinin fesata uğramasından sözedilemeyeceği cihetle BY.nın 23 ve devamı maddelerinin uygulanması olanaksızdır. Çünkü, şikayetçi, çocuğunun durumu ile ilgili olarak doktor veya hastahane polisi tarafından yanıltılmamıştır. Geçici raporda mevcut bulgular aynen yazılmış, diğer raporlarda da bu bulgular tekrarlanmıştır. İlk raporda yazılı olmayan nedenlerle çocuğun durumunun kötüye gittiği ve raporun şikayetçiyi yanılttığından sözedilemez. Şikayetçi; çocukla havale, ateş uyku hali görüldüğünde hastahaneye getirilmesi gerektiğinin kendisine söylendiğini dilekçesinde açıklamakla, olayı ve çocuğunun durumunu tüm açıklığı ile öğrendiğini belirtmektedir. Yaralının durumunu bilerek, kendi arzusuyla şikayetinden vazgeçmiştir.
Kaldı ki, BY.nın 24. maddesine göre, akdin yalnız saiklerine taallük eden hata esaslı değildir. Beyanı yapmaya iten durum hakkında yanılma halinde, saikde ( etkende ) yanılma söz konusudur. Bu yanılma, anılan hüküm nedeniyle yapılan işlemi geçersiz kılmaz.
"Hata" kavramı, Borçlar Yasasının akitler bölümünde düzenlenmiştir. Bu nedenle de, olayımızda akit yapılmadığından uygulanamaz. Dava haksız fiil ile ilgilidir.
Şikayetçinin hazırlık beyanında koşullu vazgeçmesi de yoktur. "Kızımın durumu iyi, oto şoföründen şikayetçi değilim" diyerek kendi iradesiyle şahsi hak talebinden vazgeçmiştir.
Vazgeçmede, doktor raporu ve mevcut hastahane ortamının katkısı olduğu varsayılsa bile bunun sonuçları sanığa yüklenemez. İlgililerin sorumlu tutulması gerekmektedir.
Bu nedenlerle, hazırlık soruşturmasında şikayetinden vazgeçen müştekinin, davaya katılmasına yasal engel yoksa da, şahsi hak talebinde bulunamayacağından direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve Üyeler;
"Hazırlık soruşturması sırasında şikayetinden vazgeçen müşteki, son soruşturma aşamasında davaya katılabilir. Fakat tazminat isteyemez. Ancak, bu kuralın uygulanabilmesi için şikayetten vazgeçme iradesinin fesada uğramamış olması gerekir. Bu nedenle öncelikle "hata" kavramı üzerinde durulmalıdır.
Bir kimse; dikkatsizlikle ( diğer tarafın anlayabileceği bir manada ) kendi iradesine uymayan bir beyanda bulunduğu takdirde, beyanda hata vardır ( Andreas von Tuhr; Borçlar Hukuku, C: 1-2, Sh: 280 ).
Etken ( saik ) hukuksal işlemin yapılmasında etkili olan kişisel sebep ve amacın ( Hıfzı Veldet Velidedeoğlu-Refet Özdemir; Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Sh: 65 ).
İradeyi etkileyen saikler kural olarak gözönünde tutulmazlar. Fakat karar alınması safhasında ortaya çıkan bazı önemli sakatlıkların, gayri tabiiliklerin yasaca gözönünde, tutulmaması da doğru olmayacağından Borçlar Kanunu, iradeyi oluşması sırasında bozan bu nedenlerden bazılarını yani aldatma ( hile ), korkutma ( ikrah ) ve sözleşmenin temelini ilgilendiren saiklerdeki yanılma ( hata )yı düzenlemek zorunda kalmıştır ( Kenan Tunçomağ; Türk Borçlar Hukuku, C: 1, Sh: 333 ).
İrade ile beyan arasındaki fark -beyanda bulunan kimse bu farkın mefhum ve manasına vakıf olsa idi bu beyanda bulunmayacağı kabul edilebilecek derecedemühim olmak icabeder ( Andreas von Tuhr; age., Sh: 281 ).
İncelenen dosyada;
Şikayetçi kızının trafik kazası geçirdiğini işyerinde öğrenince hastahaneye gitmiştir. Beş yaşındaki çocuğunun hiçbir şeyi olmadığı eve gütürülebileceği söylenmiş, mağdure hastahanede yatırılmayarak evine gönderilmiştir. Davaya katılan bu durum karşısında, kızının iyi olduğunu düşünerek şikayetçi olmadığını beyan etmiştir. Bu beyanı yapmağa iten etkende yanıltılmıştır. Esaslı sayılan saik ( etken ) yanılması mevcuttur.
Şikayetçi, kızının sağlık durumunun iyi olmadığını bilseydi, şikayetinden feragat etmeyecekti. Mağdurenin iyi olduğununun söylenmesi, subjektif yönden şikayetçinin beyanının zorunlu unsurudur. Bu durum objektif yönden de beyanın zorunlu unsuru, olarak kabul edilebicek niteliktedir.
Olayda, şikayetçi davacı olmadığını söylemekle şahsi hak istemeyeceğini belirtmiş, karşı tarafı ibra etmiştir. Bir sözleşme yapılmıştır. Bu nedenle BY.nın 23, 24. maddesi uygulanmalıdır.
Hukuk Genel Kurulu'nun 8.10.1986 gün, 369/841 sayılı kararında; "Davacı, ceza davasında müdahil sıfatıyla, gözünü Mehmet'in çıkardığını, ondan şikayetçi olduğunu, davalı Zekeriya'dan şikayetçi olmadığını açıklamıştır. Davacının gözünü Zekeriya'nın çıkardığı tespit olunmuş ve ceza ilamı kesinleşmiştir. Davanın açıklaması maddi yanılgıya dayanmaktadır. Ceza davasında başlangıçta, Zekeriya'nın fiili işlediğini bilseydi ondan şikayetçi olduğunu açıklaması doğaldır. Hal böyle olunca maddi durumun belirlenmesinden sonra davacının Zekeriya hakkında hukuk mahkemesinde dava açmasında bir isabetsizlik yoktur. Direnme kararının bozulması gerekir" denilmek suretiyle ceza davasındaki feragatın maddi hataya dayandığı kabul edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle şikayetçi; yanıltılması üzerine feragat ettiğinden ve bu feragat kişisel hak istenmeyeceğine ilişkin karşı tarafa ulaşan bir sözleşme niteliğinde olduğundan BY.nın 24. maddesi uygulanmalı, müdahil lehine manevi tazminata hükmedilmelidir. İsabetli olan direnme hükmü onanmalıdır" gerekçesiyle,
Üyelerden Vural SAVAŞ ise; ( Takibi şikayete bağlı olmayan, başka bir deyişle müştekinin şikayetinden vazgeçmesiyle düşmesine olanak bulunmayan bir kamu davasına ilişkin olarak, hazırlık soruşturması esnasında vukubulan "vazgeçme", sonradan.müştekinin müdahil olup, şahsi haklarını istemesine engel teşkil eder mi? Herşeyden önce bu hususun açıklığa kavuşturulmasında yarar bulunmaktadır.
Bu konuda kural TCK.nun 111. maddesinde belirtilmiştir. "Hukuku amme davasının düşmesi cürümden zarar gören şahsın davadan, vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada davacı hukuku şahsiyesini ayrıca muhafaza eylememiş ise artık hukuk mahkemesinde dahi dava edemez".
Anılan maddenin uygulanabilme şartları şunlardır: a ) Ortada takibi şikayete bağlı bir suçtan açılmış kamu davası veya şahsi dava olacak, b ) Müşteki veya müdahilin vazgeçmesi nedeniyle kumu davası veya şahsi davanın düşmesine karar verilecek, c ) Müşteki veya müdahil vazgeçtiği sırada şahsi haklarını muhafaza eylememiş olacak.
Olayımızda olduğu gibi, TCK.nun 459/2. maddesinin uygulanmasını gerektirir nitelikteki "dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yaralamaya neden olmak" suçu takibi şikayete bağlı bir suç olmadığı gibi; TCK.nun 111. maddesinin uygulanmasını gerektiren, başka bir deyişle müdahilin ceza veya hukuk mahkemesinde şahsi haklarını istemesine engel teşkil eden şartlardan hiçbiri olayda gerçekleşmemiştir.
Suçtan zarar gören kimsenin, müdahil olup şahsi haklarını istemesi halinde, ceza hakiminin karara bağlayacağı bir hukuk davası, kamu davası ne birlikte görülmeye başlamış demektir. Bu nedenle, ceza hakimi "şahsi hak" davasını karara bağlarken, özel hukuk kurallarını daima gözönünde tutmak zorundadır.
Bu konuda, Yargıtay Özel Hukuk Daireleri ile, Hukuk Genel Kurulu kararları, ve bilimsel görüşler tam bir uyum içindedir: Ceza davasından feragat, hukuk mahkemesinde açılmış bulunan tazminat davasından feragati tazammun etmez; keza hiçbir kimseden şikayetçi olunmadığı hususunda savcıya yapılan beyan, Ceza davasına münhasır olup, hukuk mahkemesinde açılmış olan tazminat davasına da şamil değildir ( Bakınız: Necip Bilge-Ergun Önen; Medeni Yargılama Hukuku, 3. Bas., S: 352; R: Ersoy, Yeni İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu, 2. Bası, S: 128; 4. Hukuk Dairesi'nin 21.4.1953 günlü ve Hukuk Genel Kurulu'nun 2.10.1963 tarihli kararları ).
Suçtan zarar gören kimse, hazırlık soruşturması sırasında kimseden şikayetçi olmadığını belirtmesine rağmen, hukuk, mahkemesine dava açıp şahsi hakkını isteyebilirken; CMUK.nun 365. maddesinin açık hükmüne rağmen ceza mahkemesince şahsi hak isteminin reddine karar verilmesi gerektiği yolundaki çoğunluk görüşünün bize göre yasal dayanağı yoktur.
Diğer yandan, hazırlık soruşturması sırasında şikayetinden vazgeçen kimsenin ceza davasına müdahil olup, sanığın cezalandırılmasını isteyebileceği ve hükmü de temyiz edebileceği yolundaki yerleşmiş ve yasaya uygun Yargıtay uygulamaları karşısında, şahsi hak yönünden aksine bir uygulamanın kabulü ayrı bir çelişkiyi sergilemektedir.
Bu nedenlerle direnme kararı onanmalıdır gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün tebliğnamedeki istem gibi, ( BOZULMASINA ), 13.11.1989 günü ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 4.12.1989 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Kazancı Yayınlarından alınmıştır
Old 26-12-2006, 12:57   #5
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Sn.Dülger, görüşüme katılmadığını bildirmiş. bir yanlış anlama varsa hemen düzelteyim, olayla ilgili bir görüş belirtmedim. Sadece genel bir Yargıtay uygulamasını hatırlattım.

Saygılar.
Old 26-12-2006, 13:46   #6
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Sayın Yılmaz,
Beyanınızın farkındayım.Sadece "Doğmamış haktan feragat " olarak olayın nitelendirilemeyeceğini,bu sebeble bu beyana katılmadığımı belirtmek istedim.
Saygılarımla
Old 26-12-2006, 15:39   #7
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yukarıda değindiğim gibi,şikayetten vazgeçmenin hangi aşamalarda olduğuda önemli

Sayın Dülger,

Açıklamalarınız ve eklediğiniz Yargıtay kararlarını görünce belirtmek istedim.

Soru sahibi, ceza hukukundaki şikayetten vazgeçmenin, şahsi haklara etkisini sormuyor.Açıklamalarınız ve eklediğiniz kararlar bu konuyla ilgili.

Soruda ise, doğrudan doğruya bir haktan, bir sözleşme ile, haksız fiilin, failin ve zararın öğrenilmesini takip eden bir tarihte, feragat edilmesinin sonuçları soruluyor.

Feragat, tek taraflı irade beyanıyla açıklanır ve iradenin açıklanmasıyla tüm sonuçlarını doğurur, haktan vazgeçme anlamına gelir.

Yapılan sözleşme geçerliyse, feragat da geçerlidir.

Saygılarımla...
Old 12-02-2008, 14:12   #8
Av.Mustafa yağan

 
Varsayılan Açık oransızlık varsa makbuz sayılır

Ödenen tazminat miktarı ile gerçek zarar arasında açık orantısızlık varsa bu feragat sayılmaz ve ancak makbuz sayılır tazminattan tenkis edilir,feragatta ödenen miktar yazılı mı değil mi?yazılı değil ise zaten sorun yok,yazılı ise açık oransızlık var mı yokmu ona bakmak gerekir,
Old 30-01-2012, 15:22   #9
sailor1981

 
Varsayılan

feraget edilen amnevi tazminatın (çok düşük olması nedeni ile) sonradan istenebilceği hakkında karar örneği rica ediyorum
Old 17-02-2017, 12:36   #10
Av.İlknur Pakyürek

 
Varsayılan yargıtay kararı

T.C. YARGITAY

17. HUKUK DAİRESİ

E. 2010/3172

K. 2010/5525

T. 15.6.2010



TRAFİK KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT

( Tazmini Gereken Miktar İle Sigortacıya Verilen İbranamede Yazılı Miktar Arasında Açık Oransızlık Varsa Bu Belge Makbuz Hükmünde Olduğu )

MAKBUZ NİTELİĞİNDE BELGE

( Trafik Kazası Nedeniyle Tazminat - Tazmini Gereken Miktar İle Sigortacıya Verilen İbranamede Yazılı Miktar Arasında Açık Oransızlık Varsa Bu Belge Makbuz Hükmünde Olduğu )

AÇIK ORANSIZLIK

( Trafik Kazası Sonucu Oluşan İşgücü Kaybı Nedeniyle Tazminat - Tazmini Gereken Miktar İle Sigortacıya Verilen İbranamede Yazılı Miktar Arasında Açık Oransızlık Varsa Bu Belge Makbuz Hükmünde Olduğu )

• İŞGÜCÜ KAYBI NEDENİYLE TAZMİNAT

( Trafik Kazası Nedeniyle - Tazmini Gereken Miktar İle Sigortacıya Verilen İbranamede Yazılı Miktar Arasında Açık Oransızlık Varsa Bu Belge Makbuz Hükmünde Olduğu )

2918/m. 85

ÖZET : Davacı, trafik kazası sonucu oluşan iş gücü kaybı nedeniyle tazminat talebinde bulunmuştur. Yerel mahkemece davacının, sigorta şirketini ibra ettiği gerekçesiyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Uyuşmazlık, davacı tarafından verilen ibranamenin tüm maddi zararları karşılayıp karşılamadığı, bu suretle davalıyı borçtan kurtarıp kurtarmadığı noktasında toplanmaktadır. Gerçek anlamda ibranameden söz edilebilmesi için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık bir oransızlık bulunmaması gerekir. Tazmini gereken miktar ile ibranamede yazılı miktar arasında açık bir oransızlık varsa bu belge ibraname değil makbuz hükmündedir.

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; verilen hüküm asıl ve birleşen dava davacıları ve davalı Ahmet vekilleri tarafından temyiz edilmiş, birleşen dava davacısı Şinasi ve davalı Ahmet vekilince de duruşma talep edilmiş olmakla duruşma için tayin edilen 15.06.2010 günü birleşen dava davacısı Şinasi vekili Avukat M.A. ile davalı Ahmet geldiler. Davacı Türk Sigorta Şirketi tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraf vekilleri dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, davalı Ahmet'e ait, davacı şirkete zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi ile sigortalı aracın yaya Şinasi'ye çarparak yaralanmasına neden olduğunu, üçüncü şahsa poliçe limiti dahilinde 1.717,00.-TL ödeme yapıldığını, sigortalı araç sürücüsünün alkollü olarak kaza yapmış olması nedeniyle rücu hakkının doğduğunu belirterek 1.717.-TL tazminatın ödeme tarihinden işleyecek faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiş, birleştirilen dosyada ise Şinasi'ye 10.929 TL ödeme yapıldığını ödeme tarihinden işleyecek faizi ile davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı Ahmet, kusuru kabul etmediğini, ödeme yapılan Şinasi'nin dava açmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödeme yapıldığını, alkolün kazaya etkisi bulunmadığını davanın reddini savunmuştur.

Birleştirilen dosya davacısı Şinasi vekili davalı Ahmet idaresinde bulunan aracın müvekkiline çarparak yaralanmasına neden olduğunu, davacının uzun süre tedavi gördüğünü, belirterek 500.-TL tedavi gideri, 5.500.-TL iş göremezlik tazminatı ile 90.000.-TL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsilini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini yapılan ödemeler mahsup edildikten sonra, 500.-TL tedavi gideri ve 78,438.-TL maddi tazminatın tahsili için ıslah etmiştir.

Davalı sigorta şirketi vekili poliçe limiti dahilinde ödeme yaptıklarını, sorumlulukları kalmadığını davanın reddini talep etmiştir.

Davalı Ahmet, davacının tedavi giderlerini ödediğini, yaralanmasında davacının da kusurlu olduğunu davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; kazanın münhasıran alkolün etkisi ile meydana gelmediği gerekçesi ile davacı ... Sigorta A.Ş tarafından açılan davanın reddine, davacı Şinasi tarafından açılan davada ise sigorta şirketi tarafından 10.929.-TL maluliyet tazminatı ödendiği ve davacı tarafından ibraname verilerek davalının ibra edildiği gerekçesi ile iş göremezlik tazminatı talep edemeyeceği gerekçesi ile maddi tazminat talebinin reddine, 500.-TL tedavi giderinin davalı sigorta şirketi poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere ve dava tarihinden işleyecek yasal faiz ile diğer davalı olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile sorumlu olmak üzere davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 20.000.-TL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalı Ahmet'ten tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraf vekilleri ve davalı Ahmet tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve kazanın meydana gelmesinde salt alkol etkili olmayıp kazaya sürücülerin kusurlu davranışlarının etkili olmasına göre, davacı ve birleştirilen dosya davalısı Sigorta A.Ş. vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davalı Ahmet'in temyiz itirazları yönünden; dava trafik kazasından kaynaklanan işgücü kaybı tazminatı istemine ilişkindir. Davacı Şinasi'nin işgücü kaybının belirlenmesi için davacı tarafından ibraz edilen Bakırköy Eğitim ve Araştırma Hastanesi'den alınan 10.06.2003 tarihli % 43 oranında malül olduğuna dair sağlık raporu esas alınmış ise de bu rapor hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Mahkemece davacı Şinasi'nin işgücü kaybının kesin olarak belirlenmesi için davacıya ait kazadan sonra gördüğü tedavilere ilişkin dosyalar, teşhis ve tedavi dosyalan getirilerek Adli Tıp Kurumu veya üniversitelerin adli tıp kürsüsünden sağlık işlemleri tüzüğüne göre işgücü kaybı oranının belirlenmesi için ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık rapor alınarak sonucuna göre aktüerya uzmanından ek rapor alınarak karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

3- Davacı vekili dava dilekçesi ile müvekkilinin tedavisi sırasında harcanan tedavi giderlerini de talep ettiğine göre davacı tarafından ibraz edilen faturaların olaya uygunluğunun denetlenmesi için konusunda uzman tıp doktoru bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken bu konuda uzman olmayan bankacı, mali müşavir bilirkişiden alınan rapora göre hüküm kurulması isabetli değildir.

4- Davacı Şinasi'nin temyiz itirazlarına gelince; davacı işgücü kaybı nedeniyle açtığı dava hakkında sigorta şirketi tarafından ödeme yapılarak davacının sigorta şirketini ibra etmesi nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiş ise de söz konusu "ibranamenin" içeriği ve kapsamı yönünden davacının tüm maddi tazminat alacağını aldığı ve bu suretle borçluyu borcundan kurtardığı biçiminde değerlendirilip değerlendirilmeyeceği uyuşmazlık konusudur. Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla, açık oransızlığın bulunduğu durumlarda ise anılan belge ibraname değil, ancak makbuz niteliğindedir.

Mahkemece; davalı sigorta şirketi davacının gerçek zararından sorumlu olduğuna göre davacının işgücü kaybı oranı belirlendikten sonra aktüerya uzmanından rapor alınarak sonucuna göre tazmin edilecek miktar ile buna karşılık ibraname ile alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunup bulunmadığı, açık oransızlığın bulunması durumunda, ibranameyi "kısmi ifayı içeren makbuz" niteliğinde kabul etmek ve ibraname ile alınan meblağın, gerçek zararı hangi oranda karşıladığını saptamak, ivazlar arasında açık bir nispetsizliğin bulunması halinde, ibranamenin ancak makbuz niteliğinde bir belge olarak kabulü ile içeriğinde yazılı ödemenin tespit olunacak tazminat tutarından indirilerek, kalanının tahsiline karar verilmesi gerektiği ve ayrıca davalı sigorta şirketinin ödemeyi dava açıldıktan sonra 02.07.2003 tarihinde yapmış olması da gözetilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı ve birleştirilen dosya davalısı ... Sigorta A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddine, 2 ve 3 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Ahmet'in temyiz itirazlarının kabulüne, 4 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı Şinasi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve 750,00.-TL vekalet ücretinin davacı Türk Sigorta Şirketinden alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacı Şinasi ve davalı Ahmet'e verilmesine, aşağıda dökümü yazılı 206,05.-TL fazla alınan peşin harcının istek halinde temyiz eden davacı ve birleşen dava davalısı Sigorta A.Ş.'ye geri verilmesine, 15.06.2010 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Old 17-02-2017, 12:36   #11
Av.İlknur Pakyürek

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan sailor1981
feraget edilen amnevi tazminatın (çok düşük olması nedeni ile) sonradan istenebilceği hakkında karar örneği rica ediyorum

Aşağıda ilettim.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
boşanma maddi ve manevi tazminat av.asen öznur Meslektaşların Soruları 2 28-02-2009 18:21
maddi-manevi tazminat olcsvl Meslektaşların Soruları 5 14-05-2007 13:56
Tren Kazası/Adli-İdari Dava/Bşv.Usulü/Maddi-Manevi Tazminat Jeanne D'arc Meslektaşların Soruları 28 06-10-2006 09:23
Boşanmada Maddi Ve Manevi Tazminat sumru Hukuk Soruları Arşivi 4 17-10-2003 11:00
Maddi Ve Manevi Tazminat Davası kamilserdar Hukuk Soruları Arşivi 1 17-02-2002 01:50


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03764796 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.