Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Görevİ İhmal-İş yoğunluğu

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 23-07-2008, 13:39   #1
Av.Hale

 
Varsayılan Görevİ İhmal-İş yoğunluğu

Herkese Merhabalar. Arkadaşlar ben araştırdım ancak emsal karar bulamadım.Elinde Görevi İhmal şuçunda iş yoğunluğu nedeniyle Beraate ilişkin yargıtay kararı oaln var mı ? Eger varsa bir örnek gönderebilirmisiniz. Şimdiden herkese Teşekkürler.
Old 23-07-2008, 13:44   #2
Av.Nilay TOPRAK

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2007/4-60
Karar: 2007/166
Karar Tarihi: 03.07.2007
ÖZET: Sanığın mal beyanında bulunmama eylemleri nedeniyle açılan bazı davaları çabuk sonuçlandırmak için, o tarihteki genel uygulama doğrultusunda ceza kararnamesi düzenleyerek sonuçlandırmak amacıyla nüfus ve adli sicil kayıtlarının gelmesini beklediği, tespit edilen gayretli çalışmasına karşın bazı dosyalarda yazışma akıbetlerinin sorulmasında, bazı dosyalarda da yazışma yanıtları önceden gelmiş olmasına rağmen ilişkili davaların sonuçlandırılmasında kısmi gecikmeler meydana geldiği saptanmışsa da, bu durumun olağandışı iş yoğunluğundan kaynaklandığı, sanığın olayda ihmal kastıyla hareket etmediği belirlenmiştir. Yargıtay C.savcısının temyiz itirazının reddi gerekmiştir.
(2004 S. K. m. 352/A) (5252 S. K. m. 7)
Dava: G
ürsel Ç....'un görevi ihmal suçundan beraatına ilişkin olarak Yargıtay 4. Ceza Dairesinden verilen 18.01.2007 gün ve 13-2 sayılı hüküm Yargıtay C.savcısının temyizi üzerine dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Türk Milleti Adına
Ceza Genel Kurulu Kararı
İncelenen olayda;
Denizli İcra Mahkemesi hakimi olan sanığın mal beyanında bulunmama eylemleri nedeniyle açılan bir kısım davaların esasa kaydını sağladıktan sonra uzun süre işlemsiz bıraktığı, bir bölümünün zamanaşımına uğramasına neden olduğu, bu suretle görevini savsadığı iddiasıyla Yargıtay 4. Ceza Dairesinde açılan dava sonunda suç kastının bulunmadığı gerekçesiyle sanığın beraatına karar verilmiş, Yargıtay C.savcısı suçun manevi öğesinin oluştuğunu belirterek hükmü temyiz etmiştir.
Dosyadaki kanıtlar incelendiğinde;
İcra mahkemelerinde bilhassa mal beyanında bulunmama eylemlerinden kaynaklanan ceza davalarının sayısının çoğalması, bu davaların zamanaşımının kısa olması ve bu durumun diğer davaların sonuçlandırılması sürecini de olumsuz biçimde etkilemeye başlaması üzerine 2004 sayılı İcra ve İflas Yasasının 352/a maddesinde değişiklik yapılmış ve bazı icra suçlarına ilişkin davaların ceza kararnamesi ile sonuçlandırılması olanağı getirilmiştir. 4949 sayılı Yasanın gerekçesinde, bu değişiklikle, icra iflas suçlarının ceza kararnamesiyle sonuçlandırılması suretiyle, bu suçların yargılamasının kısa sürmesi ve bir an önce karar verilmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Bu yöntem, önüne getirilen kanıtlara göre hakimin, eylemi sanığın gerçekleştirdiğine kanaat getirmesi ve duruşma açılmasının davayı gereksiz yere uzatacağına inanması halinde, bir ceza kararnamesi hazırlayarak davayı sonuçlandırması esasına dayanmaktadır.
Ancak, infaz sırasında yanlışlıklara sebebiyet vermemek bakımından, işin ceza kararnamesi ile sonuçlandırılmasından önce, ilgilinin nüfus ve adlî sicil kayıtlarının da getirtilip dosyaya konulması gerekir. Ülke genelindeki uygulamalardan bilindiği ve bir kısım tanık beyanlarından da anlaşıldığı üzere, 30.07.2003 tarihinde gerçekleştirilen bu yasal düzenleme sonrasında icra hakimleri arasında bazı tereddütler oluşmuş, ceza kararnamesi kurumunun ne şekilde uygulanacağı ve hangi aşamada uygulanabileceği hususları tartışmalara neden olmuştur. Bu aşamada farklı uygulamalar yapıldığı, bir kısım icra mahkemesi hakimlerinin şikayet dilekçesini mahkeme esas defterine kaydettirdikleri, bilahare nüfus ve adlî sicil kayıtlarını getirtmek suretiyle gerektiğinde ceza kararnamesi ile sonuçlandırdıkları, uygun görmedikleri yönünden duruşma açtıkları, bir kısım hakimlerin ise ceza kararnamesi ile sonuçlandırmayıp duruşma açarak ilgili belgeleri de getirtmek suretiyle bu tür davaları sonuçlandırdıkları bilinmektedir. Daha sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasanın 7. maddesiyle hapis veya hafif para cezasını gerektiren yaptırımlar idari para cezasına dönüştürülmüş, yine aynı tarihli mükerrer Resmi Gazetede yayımlanan 5358 sayılı Yasa ile de İcra ve İflas Yasasının 352/a maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Kısa aralıklarla gerçekleştirilen bu yeni yasal düzenlemeler nedeniyle, icra suçlarıyla ilgili kararların infazının nasıl yapılacağı hususunda tereddütler oluşmuş, ayrıca yaptırımların değişmesi nedeniyle kesinleşmiş ilamların uyarlama yargılaması suretiyle yeniden ele alınıp bir karar verilmesi zorunluluğu doğmuş, icra suçlarına bakan mahkemelerin iş yükü, sayılan bu hususlardan dolayı en azından belirli bir dönem bakımından daha da artmış, bunun doğal sonucu olarak ülke çapında icra suçlarının neticelendirilmesinde gecikmeler meydana gelmiş, dava zamanaşımı süresinin altı ay olarak öngörüldüğü mal beyanında bulunmama suçlarından açılan çok sayıda dava ise zamanaşımına uğramıştır.
Somut olayda;
Sanık Gürsel Ç....'un görevli bulunduğu mahkemede Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun ilke kararında belirlenen dava sayısının çok üzerinde işe baktığı, yaklaşık beş buçuk yıllık süre içinde gelen işlerin % 90'ını sonuçlandırıp yaklaşık otuz bin civarında dosyayı karara bağladığı anlaşılmaktadır. Sanığın mal beyanında bulunmama eylemleri nedeniyle açılan bazı davaları çabuk sonuçlandırmak için, o tarihteki genel uygulama doğrultusunda yukarıda açıklanan yöntemle ceza kararnamesi düzenleyerek sonuçlandırmak amacıyla nüfus ve adlî sicil kayıtlarının gelmesini beklediği, tespit edilen gayretli çalışmasına karşın bazı dosyalarda yazışma akıbetlerinin sorulmasında, bazı dosyalarda da yazışma yanıtları önceden gelmiş olmasına rağmen ilişkili davaların sonuçlandırılmasında kısmi gecikmeler meydana geldiği saptanmışsa da, bu durumun olağandışı iş yoğunluğundan kaynaklandığı, sanığın olayda ihmal kastıyla hareket etmediği belirlenmiştir. Bu itibarla, Yargıtay C.savcısının temyiz itirazının reddiyle hükmün onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Kurul Üyesi ise; atılı suçun maddi ve manevi öğeleri itibariyle oluştuğu, bu nedenle hükmün bozulması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.savcısının temyiz itirazının REDDİNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 18.01.2007 gün ve 13-2 sayılı hükmünün ONANMASINA,
3- Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 03.07.2007 günü oyçokluğu ile tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak karar verildi.
Old 24-07-2008, 11:35   #3
av_ispir

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas : 2001/4-421
Karar : 2002/171
Tarih : 12.02.2002

ÖZET : Kalem denetimini yapmamak, kısa ve gerekçeli kararların yazımını katiplere bırakmak suretiyle görevlerini savsadıkları nedeniyle hakimler aleyhine açılan kamu davasında haklarında aynı olay nedeniyle dava açılan kalem personelinin bir kısmı dahi, tanık olarak alınan ifadelerinde, sanıkların kararlarını kendilerinin yazdırdıklarını, kaleme uğrayarak belli ölçüde denetim yaptıklarını beyan etmişlerdir. Sanıkların birden fazla mahkemede görev yaptıkları kayıtlarla sabit olup, iş yoğunluğundan kaynaklanan zamansızlık ve kalem personelinin yetersizliği nedeniyle gerekli denetimi yapma olanaklarının kısıtlı olduğu da anlaşıldığından, sanıklara yüklenen, görevi savsama suçunun manevi öğesinin oluşmadığı ortadadır.

(765 s. TCK. m. 230/1, 80, 59) (647 s. CİK. m. 4, 5)

KARAR METNİ :
Sanıklar Burhan K. ve Yusuf K. haklarında görevi savsama suçundan yargılama yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 11.10.2001 gün ve 4/31 sayı ile;

Adalet Müfettişlerinin soruşturma raporu, tanık beyanları karşısında Sulh Ceza Hakimi olan sanıkların 1/2 oranında müstemir yetkili oldukları mahkemeye ait kısa ve gerekçeli kararların yazımını katibe bırakmaları ve kalem denetimini yapmamaları nedeniyle katip tarafından 21 dava dosyasının karar defterine ve karar kartonuna mükerreren kaydedilmesine, ilamı olmayan 12 adet dosyanın karar defterinde ve karar kartonunda numara verilmesine, 89 adet dosyanın karar tarihlerinin karar defterinden farklı tarihler taşımasına, 5 adet iddianame ile sabıka kaydının silinmesi ve idari para cezalarına itiraz gibi başvuruların 1 yıla yakın süreyle işlemsiz bırakılmasına yol açarak görevlerini savsadıkları, yükledikleri suçun oluştuğu kabul edilerek ayrı ayrı TCY.nın 230/1, 80, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 232.333.333'er lira ağır para cezası ile cezalandırılmalarına, bu cezalarının 647 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca birer ay süreyle 5 eşit taksitte alınmasına ve aynı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin oyçokluğu ile karar verilmiştir.

Daire Başkanı M.F.İnan ile Üye O.Yaşar; "Görevi savsama suçu genel kasıtla işlenen suçlardandır. Hareketin bilerek yapılması ve sonucun istenmesi şarttır. Bu suç taksirle işlenemez. Maddi yanılgı, (beşeri hata) mesleki deneyimsizlik, iş yoğunluğu, hastalık, görevin yerine getirilmesi için sağlanan insan gücünün veya araçların yetersizliği gibi durumlar suçun manevi öğesinin oluşmasını önler.

Yasal düzenlemeye ilişkin bu bilgiler ışığında;

Sanıkların eylemlerine bakıldığında, suçun oluşmadığı ya da hükümlülüklerine yeterli kanıt bulunmadığı görülmektedir. Sanıkların kısa ve gerekçeli kararları kendilerinin yazdırmayıp katibe yazdırdıkları konusunda inandırıcı kanıt yoktur. Görevlerini yapmayan yazmanların bu husustaki beyanlarının kendilerini suçlamadan kurtarmaya yönelik olması mümkündür. Kaldı ki, sanık Yusuf K.'nın, tanık anlatımlarına göre kararları bizzat yazdığı da anlaşılmaktadır. Yapılmayan ya da hatalı yapılan işlemler sanıkların aynı zamanda Ağır Ceza Mahkemesinde görevli oldukları kısa denilebilecek bir sürede katibin görevini yapmaması sonucunda oluşmuştur. Henüz yıl sonu devirleri de gelmediğinden, yazmanın bu ihmali işlemleri gözden kaçırılmış ve farkına varılamamıştır. Kaldı ki tanıklar sanık Yusuf K.'nın kaleme sık sık gelip denetim yaptığını da ifade etmişlerdir.

İnsani yanılgı, iş yoğunluğu ve yazman yetersizliği karşısında, sanıkların görevi savsama suçlarının manevi öğesi (kast) oluşmadığından beraatlerine karar verilmesi inancına ulaşılmıştır." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Hükmün sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle CEZA GENEL KURULUnca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Giresun Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi Seyhan Orkun tarafından 16.12.1999 tarihinde yapılan kalem denetiminde 1999/328 esas sayılı dosyanın duruşma tutanaklarında hakim imzaları bulunmadığından bunların gerçeğe aykırı olarak değiştirilmiş olabileceğinden bahisle tutanak düzenlenmiş ve zabıt katibi Celalettin Ç. hakkında C.Savcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.

Yine 22.12.1999 tarihinde gönderilen ikinci bir suç duyurusu yazısında; yapılan denetimlerde karar defterinde ve karar kartonunda aynı karar numaralarını taşıyan farklı esaslara ait dosyalar olduğu; karar kartonunda, karar defterinde kayıtlı olmasına rağmen bazı ilamların bulunmadığı; aynı esasa ait dosyanın karar defterinde mükerrer kayıtlarının olduğu, buna rağmen dosyanın elde derdest bulunduğu, karar defterine karar sonucunun kartondaki ilamdan farklı işlendiği; esas defterindeki kaydın 389 esastan 400'e atladığı; bazı iddianamelerin 1 yıl aşkın süre elde bekletilerek tensiplerinin ve duruşmalarının yapılmadığı; idari para cezaları ve trafik tutanaklarına itirazların bir kısmının hiçbir işlem yapılmaksızın uzun süredir bekletildiğinin tespit edildiği bildirilerek, yazı ekinde bu konuda düzenlenen 28 adet tutanak gönderilmiştir.

Giresun C.Başsavcılığınca, mahkeme hakimlerinin de kusurlu olabileceğinden bahisle olayın bildirilmesi üzerine, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce, keyfiyetin ihzari mahiyette tahkiki için görevlendirilen Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı düzenlediği fezlekede, sanıkların görevlerinin ifasında kayıtsızlık ve düzensizlik gösterip, kalem denetimi ve görevlerini ihmal ettikleri anlaşıldığından disiplin cezasıyla cezalandırılmalarının uygun olacağının düşünüldüğünü bildirmiştir.

Öne sürülen iddiaların ve tespitlerin niteliğine nazaran görevlendiren Adalet Müfettişlerinin yaptıkları soruşturma sonucunda düzenledikleri raporda,

Giresun Sulh Ceza Mahkemesinde 23.12.1998 - 15.10.1999 tarihleri itibariyle 1/2 müstemir yetki ile çalışan Hakim Burhan Küçükerdoğan ile 15.01.1999 - 20.09.1999 tarihleri itibariyle 1/2 müstemir yetki ile çalışan Hakim Yusuf K.'nın; tanıkların anlatımları, dosya ve evraklar üzerinde yapılan incelemeler ve tutanaklara göre, hem gerekçeli hem de kısa kararları kendilerinin yazdırmayıp katibe bırakarak yasa hükümlerine aykırı davrandıkları, kalem denetimini yapmadıkları, bu suretle görevlerini ihmal ettikleri kanaatine varıldığı, haklarında kovuşturma yapılması gerektiğinin düşünüldüğünü bildirmişlerdir.

Sanık Burhan K. aşamalarda yaptığı savunmalarda özetle; 18.09.1996 tarihinde Giresun Hakimi olarak göreve başladığını, müstemir yetki ile Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olarak görev yaparken, daha sonra ayrıca Sulh Ceza Mahkemesinin 1/2 işlerine de bakmak üzere yetki verildiğini, aynı zamanda İl Seçim Kurulu Başkanlığı görevini de yürüttüğünü, bu sürede haftada iki gün Ağır Ceza Mahkemesinin, bir gün Sulh Ceza Mahkemesinin duruşmalarına çıktığını, teraküme neden olmadan en iyi şekilde görev yaptığını, kalem denetimini de yaptığını, kalem personelinin, sayı, nitelik ve sağlık yönünden yetersiz olduğunu, sık sık yaptığı denetimlerde personeli uyardığını, disiplin cezası uygulayacağını söylediği için bir kısım evrakın katiplerce denetlemeden kaçırılarak saklanmış olabileceğini, ayrıca iddianamelerin hakime havale ettirilmeden doğrudan kaleme verildiğinden bazılarından haberdar olamayabileceğini, kısa ve gerekçeli kararların yazımını katibe bırakmasının söz konusu olmadığını, ayrıca haklarındaki davanın, aynı olay nedeniyle görevi kötüye kullanmak suçundan yargılanan katip Celal'in anlatımları esas alınarak açıldığını, suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir.

Sanık Yusuf K. ise savunmalarında özetle; 15.01.1999 tarihinde Giresun Hakimi olarak göreve başladığını ve Ağır Ceza Mahkemesi üyeliği ile birlikte Sulh Ceza Mahkemesinin 1/2 işlerine bakmak üzere görevlendirildiğini, sağlık sorunlarına rağmen rapor ve izin almadan özveriyle görev yaptığını, soruşturmaya konu dönemde kendisinden kıdem ve yaş olarak oldukça büyük olan meslektaşının teklifi üzerine Sulh Ceza Mahkemesinin tek esas numaralı dosyalarına kendisinin, çift esas sayılı dosyalarına da diğer sanığın bakmasını sözlü olarak kararlaştırdıklarını, daha önce görev yaptığı yere göre iş yükünün oldukça fazla olması nedeniyle işlerini aksatmadan yürütebilmek amacıyla hafta sonları, tatillerde ve mesai sonrası zamanlarda da adliyede bulunarak kararlarını yazdırdığını ve diğer işlerini yaptığını, haftada en az 4-5 kez kaleme uğrayarak gerekli denetimleri yaptığını, Sulh Ceza katiplerinin deneyimli olmalarına rağmen içlerinde çalışma azmi bulunmayışı, bilgi ve beceri noksanlığı, iş bilincinin yeterli düzeyde olmaması yanında özellikle katip Celalettin Ç.'un bir takım ailevi sorunları nedeniyle sorumluluğunda olan işleri savsamak suretiyle bu karışıklığa neden olduğu, katipler tarafından hakimin önüne getirilmeyen, bir köşede tutulmak suretiyle işlemsiz bırakılan evrakın sorumlusunun hakim olamayacağı kanaatine vardığını, olayda bir ihmali veya kastının bulunmadığını, suçsuz olduğunu söylemiştir.

Tanık olarak bilgisine başvurulan Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürü Abdullah S.; katip Celalettin Çavuş'u sık sık uyardığını, usulsüz olarak yanlış veya mükerrer yapılan kayıtların, karara çıkmış dosyaların yeniden derdest hale getirilmesi gibi yanlışlıkların yıl sonu devirlerinde ortaya çıkacağını, daha önce belirlenmesinin mümkün olmadığını, çünkü yapılan işlemlerin çıplak gözle bakılarak farkına varılamayacağını, her iki hakimin zaman zaman kaleme gelip, "yazılmamış karar var mı?" diye sorduklarını, kendi masasının kalemde aynı ortamda olmasına rağmen böyle bir karışıklığın olduğu olayda hakimlerin herhangi bir kusurlarının bulunmadığını, ilgili katibin ihmalinden kaynaklandığını, kayıtlarda herhangi bir düzensizlik görülmediğinden hakimlerin bu durumun farkına varmalarının mümkün olmadığını beyan etmiştir.

Tanıklar mübaşir Kadir K. ve katip Ayşegül O. da benzer şekilde anlatımda bulunarak, kalemde hakimler tarafından ayrıntılı bir denetim yapılmadığını, ancak katip Celalettin Ç.'un ihmali nedeniyle bu olayların meydana geldiğini belirtmişlerdir.

Tanık olarak bilgisine başvurulan katip Celalettin Ç. ise, aynı olay nedeniyle sanık olarak yargılandığı için tanıklıktan çekindiğini bildirmiştir.

Dosyada mevcut belgelerin incelenmesinde; Giresun C.Başsavcılığının 03.02.2000 günlü iddianamesiyle aynı olaydan dolayı tanıklar Ayşegül O. ile Abdullah S. haklarında görevi savsama suçundan, Celalettin Ç. hakkında ise, iki hakimin çalışma düzeninin farklılığından kaynaklanan nedenlerle hayali duruşma tutanakları düzenleyerek mükerrer kayıtlara neden olduğu, dosyaların gerçek karar tarihleri ile karar kartonundaki ilamlara farklı tarihler yazarak görüldü tarihlerini uzattığı, bir takım iddianameleri ve idari cezalara itirazlara ilişkin evrakı işleme koymadığı, bu suretle müteselsilen görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır.

Keza, düzenlenen tutanaklardan her iki sanığın baktığı işlerden karar defterinde ve karar kartonunda aynı karar sayısını taşımakla birlikte farklı esas numarasına sahip 21 adet dosyanın; karar defterinde yazılan karar sonucunun, karar kartonunda yer alan ilamdaki sonuçtan farklı olduğu 10 adet dosyanın; karar defterinde kayıtlı olmasına karşılık karar kartonunda ilamı bulunmayan 12 adet dosyanın; karar defterinde mükerrer kaydı yapılan 15 adet dosyanın; karar defteri ve karar kartonunda esas numaraları aynı olmakla birlikte, karar tarihlerinin ilamda ve karar defterinde farklı olduğu 53 adet dosyanın; bir seneye yakın herhangi bir işleme tâbi tutulmayan 4 adet değişik iş dosyasının bulunduğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır.

Bütün bu bilgi ve belgeler bir arada ele alınıp değerlendirildiğinde;

Giresun Sulh Ceza Mahkemesinde, Kalem Yönetmeliğine aykırı işlemler yapıldığı, kayıt düzenine uyulmadığı ve gerçeğe aykırı kayıt ve belgeler oluşturulduğu açıktır. Nitekim bu olaylar nedeniyle kalem personeli hakkında kamu davası açılmıştır. Dosyada sanık hakimlerin, kalem denetimini yapmamak, kısa ve gerekçeli kararların yazımını katiplere bırakmak suretiyle görevlerini savsadıkları ve bu olayların meydana gelmesine neden olduklarına ilişkin savunmalarının aksine yeterli, kesin ve her türlü şüpheden uzak kanıt bulunmamaktadır. Haklarında aynı olay nedeniyle dava açılan kalem personelinin bir kısmı dahi, tanık olarak alınan ifadelerinde, sanıkların kararlarını kendilerinin yazdırdıklarını, kaleme uğrayarak belli ölçüde denetim yaptıklarını beyan etmişlerdir. Kaldı ki, sanıkların birden fazla mahkemede görev yaptıkları kayıtlarla sabit olup, iş yoğunluğundan kaynaklanan zamansızlık ve kalem personelinin etersizliği nedeniyle gerekli denetimi yapma olanaklarının kısıtlı olduğu da anlaşılmaktadır.

Bu itibarla açıklanan somut olayda, sanıklara yüklenen, görevi savsama suçunun manevi öğesinin oluşmadığı, beraatlerine karar verilmesi gerektiği nazara alınarak, Özel Dairenin mahkumiyete ilişkin hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 11.10.2001 gün ve 4/31 sayılı mahkûmiyet hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 12.02.2002 günü oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : Corpus Arşiv
Old 25-07-2008, 10:59   #4
Av. Fatih KARACA

 
Soru

Sn. Meslektaşlarım,

Eklediğiniz kararlar için hepinize teşekkürler. Benim asıl merak ettiğim husus şu:
-Aynı durum, görevi ihmal suçundan yargılanan bir avukat için de ileri sürülebilir mi?

Saygılarımla
Av. Fatih KARACA
Old 25-07-2008, 14:12   #5
BaharB

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Fatih KARACA
Sn. Meslektaşlarım,

Eklediğiniz kararlar için hepinize teşekkürler. Benim asıl merak ettiğim husus şu:
-Aynı durum, görevi ihmal suçundan yargılanan bir avukat için de ileri sürülebilir mi?

Saygılarımla
Av. Fatih KARACA

Sayın Karaca;
Avukatın vakit ayıramayacağı işleri reddetmesi gerektiği yönünde disiplin kurulu kararları hatırlıyorum. Sonuçta avukatın işi kabul etmek gibi mecburiyeti bulunmadığından, işinin yoğunluğunu ileri sürerek görevi ihmal suçlamasına karşı yapacağı savunmanın (çok özel bir durum söz konusu değilse) kabul görebileceğini düşünmüyorum.
Saygılarımla...
Old 26-07-2008, 11:05   #6
av.sinem

 
Varsayılan

Sn. Meslektaşım konuyu biraz daha açarsanız yardımcı olmak daha kolay olur sanırım.
Old 26-07-2008, 11:31   #7
avturker

 
Varsayılan

sayın BAHARB nin görüşüne bende katılıyorum. Her ne kadar bir meslektaşın yargılanması beni öok fazla üzse de mantıklı ve gerçeğe uygun bir yaklaşım.
Ancak avukatlar hakkındaki şikayetlerde, yargıçlara ve diğer adli personele gösterilen olumlu ve ılımlı yaklaşım gösterilmiyor. neredeyse aynı evsaftaki olaylarda avukat hakkında hemen soruşturma izni verilirken hakim hakkında bu izin verilmiyor. savunma hakkı kapsamında kalan konularda dahi dava açılmasına kadar giden bir süreç yaşanıyor.
Umarım bu konuda da sıkıntılı günler yaşayan meslektaşımız aklanır, bunu tüm kalbimde temenni ediyorum...
Old 27-07-2008, 23:08   #8
Av. Fatih KARACA

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan BaharB
Sayın Karaca;
Avukatın vakit ayıramayacağı işleri reddetmesi gerektiği yönünde disiplin kurulu kararları hatırlıyorum. Sonuçta avukatın işi kabul etmek gibi mecburiyeti bulunmadığından, işinin yoğunluğunu ileri sürerek görevi ihmal suçlamasına karşı yapacağı savunmanın (çok özel bir durum söz konusu değilse) kabul görebileceğini düşünmüyorum.
Saygılarımla...

Sn. BaharB,

Serbest çalışan avukatlar yönünden sizinle hemfikirim. O zaman da şu soru akla geliyor:
-İşi reddetme şansı olmayan avukatlar(kurum, hazine avukatları, bağlı çalışan avukatlar, vs...) yönünden böyle bir savunma yapılabilir mi?
Old 01-08-2008, 21:20   #9
BaharB

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Fatih KARACA
Sn. BaharB,

Serbest çalışan avukatlar yönünden sizinle hemfikirim. O zaman da şu soru akla geliyor:
-İşi reddetme şansı olmayan avukatlar(kurum, hazine avukatları, bağlı çalışan avukatlar, vs...) yönünden böyle bir savunma yapılabilir mi?
Değerli Meslektaşım;
Netice itibariyle suçun kasıt unsurunu etkileyeceğinden her somut olayda ayrı ayrı değerlendirmek gerekir ve ben kurum, hazine veya bağlı çalışan avukatların çalışma şartları, bağlı oldukları sözleşme veya yasal düzenlemeler hakkında detaylı bilgiye sahip değilim. Ancak, işi reddetme veya istifa etme hakkı, avukatların temel ve mutlak haklarındandır. Vekalet ilişkisinde aksi sözleşmeler dahi geçersizdir... Üzerinde uzunca tartışılabilir...
Saygılarımı sunarım...
Old 02-08-2008, 01:04   #10
Av.Feridun Yurtsever

 
Varsayılan

Sayın meslektaşlar,
Öncelikle, üzerine bu tür bir suç atılı meslektaşıma sabır ve kolaylıklar diliyorum. Mesleğin başında biri olarak, hakkında suçlama ve yargılama söz konusu olan meslektaşları gördükçe derinden yaralanıyorum. Biz Avukatlar olarak icra ettiğimiz mesleğin tehlikeli olduğunu düşünmeye bile başladım. Zira, müvekkilin hakkını savunmak üzere yola çıkan meslektaşların yolun sonunda sanık sandalyesinde gördüğüm oluyor.
Konu ile alakalı olarak da şunları söylemek isterim: öncelikle kamu kurumlarında avukatlık yapan meslektaşlar ile serbest çalışan meslektaşların görevi ihmal suçu bakımından farklı değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Zira, kurum avukatlarının da hakim ve kalem personelinde olduğu gibi, zaman ayırma imkanı olmayan işleri reddetme imkanı yoktur. İstifa imkanı olmakla birlikte, anayasal çalışma hürriyeti bakımından, "bakamıyorsan istifa etmelisin" tarzı bir yaklaşımı kabul etmiyorum. Zira aynı durum, esasen hakimler için de geçerli olmalıdır ki; hiçbir hakime veya kalem personeline hiç kimse bakamıyorsan bırak diyemiyorsa, bunu kurum avukatından da beklememeliyiz. İstifa imkanı hakimler için de geçerli ama hiçbir Yargıtay kararında şimdiye kadar, görevi ihmal suçu bakımından "istifa edebilirdi; etmediğine göre maddi veya manevi unsur da gerçekleşmiştir" yönünde bir karar bulunmamaktadır. Kaldı ki; angarya yasağı vardır. Kimsenin, yapabileceğinden fazla iş yükleyerek,imkanları dahilinde yetişemediği işlerden dolayı görevini ihmal ettiğinden bahsedilemez.
Eklemek isterim ki;avukatlar icra ettikleri bu tehlikeli iş(!) ortamında, sahipsizdir. Hakimlerin savcıların, kararlarından dolayı sorumsuzluğu her fırsatta düzenlenmişken, avukatların davanın seyri boyunca verdiği kararlardan sorumluluğu hiçbir şekilde düzenlenmemiştir. Bir avukat hakkında yargılama izni dahi, barolar dışında bir merci tarafından verilmektedir. Umarım sayın meslektaşım kısa sürede aklanır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
TÜketİcİ Mahkemesİnİn GÖrevİ Berre Hint Tüketicinin Korunması Hukuku Çalışma Grubu 2 27-03-2008 10:40
Görevİ İhmal 257/2 beyazbulut Meslektaşların Soruları 5 05-02-2008 17:01
Yargıtay'daki iş yoğunluğu dosyaların zamanaşımına uğramasına neden oluyor Av.Yüksel Eren Hukuk Haberleri 5 05-01-2008 19:43
Görevi İhmal Mi? ibrahimbey Hukuk Sohbetleri 0 06-04-2004 13:55


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07131004 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.